Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə23/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   74

Menzil i Çaybaşı: Mukaddemâ mevsûfdur. Paşa serâperdesinde meks edüp, cemî‘i ümerâlara ziyâfet i [262b] azîm olup paşa dilnüvâzlıklar etdi. Andan ale's-sabâh yine taraf ı şimâle 3 sâ‘atde,

Menzil i Kâsımoğlu çayırı: Bâlâda memdûh­dur. Bu mahalde kal‘a i Van'dan on iki aded şâhî darbzen toplar at arabalarıyla ve huddâmları topçu­ları dahi beş yüz nefer âdemler pür-silâh gelüp topları otak ı Berhıyâ önüne ale't-tertîb boğazlarında zencîrler ile dizdiler. Andan ertesi yine şimâle gidüp kal‘a i Amîk sol tarafımızda ba‘îd kalup nümâyân oldukda bir safâ geldin topu atup ubûr olunup 3 sâ‘atde,

Menzil i karye i Kara Şeyhler: Van nevâhî­lerinden ma‘mûr müselmân köyüdür. Bir câmi‘i var. Andan yine şimâle 3 sâ‘atde

Karye i Kara Canikler: Van hâkinde müsel­mân köyüdür ve bâlâda memdûhdur. Bu mahalde nehr i Canik'i ubûr edüp yine cânib i şimâle (   ) sâ‘at gidüp menzil i kal‘a i Bârgîrî'den ba‘îd,

Bend i Mâhî : Kenârında meks olunup Mahmûdî beğlerinden Bârgîrî Beği Şeref Hân Beğ askeriyle gelüp ordu-yı İslâmda meks eyledi. Andan Bend i Mâhî nehrin ubûr edüp taraf ı garba Van deryâsı kenârıyla kâh sazlıklar içre ve kâh bataklıklar içre topları geçirüp,

Menzil i kal‘a i Erceyş i pür-ceyş: Kal‘adan paşaya alây ı azîm ile istikbâle asker çıkup kal‘adan toplar atılup azîm şâdımânlar oldu. Ve Ercîş Beği Deli Ferhâd Beğ paşaya ziyâfet i azîm edüp bir gü­müş zeynli at hedâyâ çeküp cümle askeriyle ordu-yı İslâm'da meks etdi. Andan yine semt i garba Van deryâsı kenârıyla 3 sâ‘atde,

Menzil i karye i Kenzik: Erçîş hâkinde müselmân köyü olduğu bâlâda merkûmdur. Andan 5 sâ‘atde,

Menzil i karye i Derci: Ercîş hâkinde müsel­mân köyü olduğu mevsûfdur. Bu mahalde Bâyezîd beği askeriyle gelüp orduda meks etdi. Andan yine garba,

Menzil i kal‘a i Âdilcevâz: Bâlâda mevsûfdur. Bu mahalde Erzurûm Vâlîsi Mustafâ Paşa bir ağasıyla bir katar-ı katır yüküyle, elli aded mücevher tüfeng ve on aded Gürcî gulâm pîşkeş gönderüp Malazgird Beği Mehemmed Beğ dahi üç bin aded güzîde askeriyle gelüp orduda meks edüp paşadan bir hil‘at i fâhire giydi ve bunda cebehâne gemi­lerine Âdilcevâz'dan iki pâre balyemez topları dahi mühimmâtlarıyla konup gemilere Âdilcevâz kulla­rının nısfı konup gemiler bâdbânın açup mu­vâfık rîh ı tayyib ile gitdiler. Andan yine garba 3 sâ‘atde,

Menzil i karye i Surp: Âdilcevâz hâkinde sâhil i bahre karîb ma‘mûr müselmân köyüdür. Bu mahalde Erzurûm sancağından Hınıs beği askeriyle gelüp sâhib i devletden hil‘at giyüp ordu-yı İslâm'da meks etdi. Andan bu kerre cânib i kıbleye deryâ kenârıyla 3 sâ‘atde,

Menzil i kal‘a i Ahlat: Cümle kal‘a neferâtları pür-silâh paşanın istikbâline çıkup kal‘adan azîm toplar atılup şâdımânlar oldu. Kal‘a dizdârı hakîrin haymesine gelüp hedâyâsıyla paşaya buluşdurup paşa ana ikrâmlar edüp bir hil‘at i fâhire giydirüp akrânları yanında mümtâz u ser-firâz olup hakîr ile dünyâ vü âhiret karındaşı oldu. Ve bu mahalde askeriyle Muş beği gelüp alây gösterüp paşadan hil‘at giyüp haymeleriyle meks etdiler. Ertesi yine Ahlat kal‘ası neferâtlarıyla Nasûh Paşa ile sefere me’mûr olup cânib i kıbleye 4 sâ‘atde,

Menzil i karye i Ezgal: Bu dahi bâlâda mevsûfdur. Bunda Erzurûm sancağından Tekman beği alây gösterüp hil‘at giyüp meks etdi.

Ve bu mahalde Mahmûdî Beği İbrâhîm Beğ altı bin yiğit ile ileri çarkacı ta‘yîn olunup tuğlar ileri gitmeyüp paşa ile gidecek oldu.

Ve hânın adüvv i cânı olan Malazgird Beği Mehemmed Beğ üç bin güzîde yiğit ile ince karavul ta‘yîn olundu.

Ve Tekman beği ve Hınıs beği sağ kola ve Muş beği ile Âdilcevâz beği sol kola ta‘yîn olundu. Diyârbekir beği ile Bâyezîd kal‘ası beğleri gerüde kalan askerin dündârı olmak ta‘yîn olundu.

Ve Pinyanişî beği altı bin bahâdır ile sağ ince karavula ta‘yîn olundu. Ve Gâzîkıran beği solkola ince karavula fermân olunup ba‘dehû bu Ezgal köyünden kalkup Van deryâsı kenârıyla Rahova nâm sahrâda Çalış çayırında cümle asker paşa otağın ortaya alup herkes kollu kollarınca yerlü yerlerine tınâb tınâba çıt-a-çıt kurup ordu-yı İslâm içre ancak dörd aded şâhrâh yollar alıkoyup mâ‘adâ kat-ender-kat haymeler konup cânib i erba‘aya karavullar kondu.

Bu mahalde asker i İslâm'dan Rahova'nın ni­hâyetine dek ota otluğa giden huddâmlardan hânın pusuda olan âdemleri basup bir hayli ceng edüp elli aded yiğitlerimiz hân âdemleri hâke [263a] dü­şü­rüp başlarıyla altı aded yiğitleri hâna dil getirüp hân bunları ne kadar askeriniz vardır ve Erzu­rûm'dan gelen beğleri ve top ve cebehâne ahvâllerin cümle su’âl edüp bu altı aded yiğitlere onar altun ihsân edüp ve kelleleri dahi bunların terkilerine asup orduya geldiler.

Asker i İslâm bu yüzden şehîd olanların kel­lelerin görüp bir yere defn edüp cümle guzât âteş-pâre olup birbirlerin cenge terğîb etmeğe başladılar. Hemân paşa-yı hüsn tedbîr Van kulunun sağ kol ağasın ota otluğa gidenlere serdâr eyledi.

Ve bu mahalde Erzurûm eyâletinden Pasin beği güzîde askeriyle ve Avnik beği müsellah cüyûşuyla ve Kuzucân beği mükellef ü mükemmel cündîyle üç aded beğler kânûnları üzre mehterhânelerin dö­ğe­rek alây ı azîmler ile paşa huzûrundan ubûr edüp paşadan birer hil‘at i fâhire ile behremend olup ol ân bu üç aded sancak beğlerin ordu-yı İslâm'ın etrâfında meks etdirüp asker i İslâm'ın ota otluğa ve zahîreye gidenlere karavul ta‘yîn olunup Van'ın sağ ve solkol ağası yine kalb i asker ta‘yîn olundu. Ve bu mahalde ota giden fetâlar ve otluğa ta‘yîn olunan Erzurûm beğleri kemîngâhlara âdemler koyup hân tarafından niçe yüz âdemler at ve it oğlanları üzre hücûm edüp kelle almak sadedinde iken hemân kemîngâhdan Erzurûm beğleri ve bahâdıranın Rûm beğleri hân askeri içre girüp bir arbede i hâs edüp yetmiş kelle i Rujikiyân ve yigirmi dördü Ekrâd ı Yezîdiyân dil dutulup kelle ve diller ile Erzurûm beğleri alây ile gelüp paşadan hil‘atler ve serlerine çelengler sancılup cümle kelleleri otak önünde bırakdılar ve paşa dil­leri birer birer söyledüp Yağcıoğlu nâm bir mükessirü'l-kelâm dilli dil i bî-bâk ü bî-pervâ ey­dür: "Vallahi sultânım hâlâ hânın başında on bin tüfeng-endâz meterisdedir ve on bin atlı asker dahi âmâdedir. Ve elli bin eli harbeli ve çap tirkeşli ve tüfeng-endâz re‘âyâ vü berâyâlar Bitlîs şehrinin cânib i erba‘asını beşer altışar kat kuşadup ol sen­gistân içre meterisler yapup hâlâ şehri ihâta edüp muhâfaza ederler ve kal‘aya Kara Alî Ağa nâm bir ağasın üç bin tüfeng-endâz Rujikî ve Haltî ve Çekvânî ve Celüv kavm­le­riyle kal‘a[y]ı pür edüp muhâfaza ederler. Ve hân dahi bâğında kendü askeriyle bâğını muhâfaza edüp anda dahi kâmil üç bin tüfeng-endâz mevcûddur ammâ sultânım siz sa‘âdetle Âdilcevâz kal‘asına gelen bu bizim Bitlîs şehri içre cemî‘i re‘âyâ vü berâyâ hân askeri zul­münden mâllarıyla dağlara ve taşlara firâr edüp avret u oğlan çekilmede ve evler gâret olunmada. Derûn ı şehirde bir vâveyla vü figân vardır kim şeb [u] rûz mahşerden bir nişân olmadadır." dedikde paşa-yı müdebbir bu dilin bî-bâk dilinden hazz edüp "Dahi beri gel ne beğlerden imdâd geldi." dedi.

Herîf i zarîf i dürüst-gû eyitdi "Vallahi sultânım Diyârbekir eyâletinden Çapakçur beği ve Çemiş­ge­zek beği hânın imdâdına gelirken Diyârbekir vâlîsi istimâ‘ edüp asker gönderüp siz niçün fermânsız pâ­dişâha âsî olan hâna imdâd ed­ersiz deyüp Diyâr­bekir vezîri askeri gelüp Çemişgezek beğin ve Çapakçur beğinin ikisin dahi kayd [ü] bend ile Diyârbekir'e götürdüler." deyince, cihân paşanın oldu, ammâ sultânım Diyârbekir eyâletinde Hazzo beği hânın dâmâdı olmağile bu cengden mukaddem hânın yanında idi. Hâlâ askeriyle Hazzo Beği Murtezâ Beğ Bitlîs içindedir ve Diyârbekir beğin­den Cıska beği hân yanındadır ve sizin Van eyâ­le­tin­den Zerikî beği askeriyle hân yanındadır ve sizin Van eyâletinden Esuk beği ve Karkar beği ve Şervi beği ve Karni beği ve Hero beği ve Ağakis beği ve Kesân beği ve Müküş beği ve Berda‘ beği ve Ladik beği ve Erecik beği ve Alagöz beği ve Çobanlar beği ve Hakkarî hâkimi ve Benî Kator beği ve Abagay beği Evliyâ Beğ ve'l-hâsıl bu zikr olunan Van eyâleti beğleri cümle hâna imdâda gönderüp kendüleri de size imdâda gelmek üzrelerdir ammâ gelmezler. Hâlâ bu ensenizdeki dağlar içre kemîn­gâh­larda pinhân olmuşlardır. "Ahvâl neye müncer olur?" deyü anlar pusularda size muntazır­lardır. Alla­hümme âfinâ eğer siz hân cenginde mün­hezim olur­sanız, anlar dağlardan sizin ardınız alup cümle sizi hân üzre götürmeğe sebeb olan Vanlıyı kılıçdan geçirirler. Eğer koca vezîr bu Yağcıoğlu sözün din­lersiz, hândan korkma, kavm i Rujikî'dir. Cengâver değillerdir ammâ bu size imdâda gelen bâlâda zikr etdiğim Kürdistân beğ­lerinden ihtirâz [263b] üzre olun. Zîrâ anlar hân ile kasem billah u tallah edüp hândan donluk hedâyâlar almışlardır. Gâfil-mebâş ey vezîr!", dedi. "Ammâ sultânım cenâb ı şerîfiniz mukaddemâ Diyârbekir vâlîsiyken imdâd taleb etmişsüz. Anlar da yigirmi bin asker ile gelmek üzre cenâbınız dahi yetmiş bin asker ile bu mahalle geldiğinizde şehr i Bitlîs içre hân askeri içre bir güft [ü] gû havf u haşyet düşüp iki asker i bî-amân mâbeyninde kaldık, yaman-ender-yaman oldu, deyü derûn ı Bitlîs hâyâ kıyâmetden bir nişân olup ammâ yine cenge âmâdedirler. Zîrâ Diyârbekir tarafında Deliklika'ya yolların bu sizin tarafınızda dîvârın ve iç kayalardan sedd edüp onar kat meteris çatmışdır ve hâlâ hân pür-silâh cengâver bin askere mâlikdir." deyü bu dil, tarafeynin ahvâllerinden böyle mâ-vaka‘ı üzre bî-garazâne hakîkat haber­lerin verdiğinden paşa bu hakîre yüz altun ihsân edüp âzâd etdi ve yanına âdem koşup hân tarafına gön­derdi.

Paşa-yı müdebbir on dokuz aded dilleri dahi söyletmeğe murâd edindiğinden cümlesi "Nizânim, haber-i hâniyye" deyü asla bir haber söylemediler. Hemân paşa-yı gazûb on dokuzunun dahi otak önünde başların kesdirüp çevgân top gibi kelleleri galtân oldu. Ve yevm i mezbûrda Çalış çayırı nâm mahalden göçüp deryâ-misâl asker ile Van deryâsı kenârıyla cânib i cenûba 3 sâ‘atde,



Menzil i hân ı Taht-ı Van: Van vezîri hâssı subaşılığı olduğu bâlâda imâretleriyle tahrîr olun­muşdur.

Bu mahalde Diyârbekir askerine çaşıtlar ile mektûblar gönderüp mâh ı Ramazân'ın yigirmi dördüncü bazarertesi gün "Hânın ardından urasız!" deyü haber gitdi ve imdâdımıza gelmeyen Ekrâd beğlerinin cümlesine Van kulı tarafından çaşıtlar gidüp Tahtıvân sahrâsında ke'l-evvel asker i İslâm kilt-â-kit ve çit-â-çit haymeleriyle meks edüp Van deryâsından mâ‘adâ tarafa hıfz u hırâset içün çarhacı askeri vâfir kullar koyup cemî‘i ümerâların nevbetleri tabl u kudümleri çalmak fermân olunup ibtidâ Melek Paşa'nın andan Hakkarî hâkiminin an­dan Mahmûdî hâkiminin niçe merâm kırk sekiz aded mîr i livâların tablları döğüldükde sahrâ-yı Rahova cümle asâkir i İslâm sürûr u safâ ederlerdi.

Ertesi gün ordu-yı İslâm'a dellâllar nidâ edüp on gün tekâüd fermân olunup mezbûr yigirmi iki aded cebehâne gemileri Tahtıvân limanına sâlimîn gelüp ve tüfeng şâdımânları olup cümle âlât ı silâh­larıyla gemilerden çıkarup paşanın otağı önüne ale't-tertîb dizüp levâzımâtlarıyla âmâde oldukdan sonra ba‘de'l-asr serâperde i vezîrde somât ı Muhammedî tenâvül olunup gülbâng ı Muhammedî sadâsı üç nevbet gelüp sadâ-yı Allah Allah evce peyveste olup yetmiş bin guzâtın tüfenglerinden bir yaylım atup ve bir yaylım altı aded balyemez ve dörd aded şâhî darbzenlere de âteşler olup Rahovası Bitlîs kayaları ve dere ve depeleri ra‘d-vâr gürleyüp sâ‘ikasından zemîn ü âsumân dir dir ditreyüp Bitlîs Hân bu sadâ yı mûhişi istimâ‘ edüp "Hummâ-yı muhrıkaya mübtelâ oldu." deyü haber geldi ve yevm i mezbûr­da top câmûslarına me’mûr olan ağaya haber gitdi. Ve ertesi gün bin iki yüz aded fil i Mahmûdî-misâl câmûslar geldi ammâ dahi sağ kol Kürdistânı beğleri gelmedi ve paşa "Olmaya, illâ hayr!" deyü ığmâz ı ayn etdi.

Ba‘dehû bu Tahtıvân'dan cânib i garba şehr i Bitlîs'e doğru Rahova sahrâsı içre kalb i askerde paşanın on iki bin güzîde askeri önü sıra ve yetmiş bayrak sekban ve sarıca piyâdeleri içre balyemez toplar ve kâmil elli aded şâhî darbzen topları ve dörder çift araba atları çeküp Pinyanişî ince kara­vula ve yemîn ü yesârda yine ince karavul beğleri ve Mahmûd[î] hâkimi sol çarhacı ve Malazgird beği sağ çarhacı ve Van askerinin sağ kol cümle sağında ve solkol askeri cümle solunda ve sâ’ir ümerâlar me’mûr olduğu kollarında ve Bârgîrî beği ve Bâyezîd beği gerüde kazandibi ve dündâr asker ile gelmede. Ammâ imdâda gelmeyen Van beğlerinin taraflarına dokuz aded bizimle olan beğleri bizim askerin sol tarafına me’mûr edüp anlar dahi dağlar içre ve püşte i âlîler üzre karavullar ve nigehbânlık­lar edüp ayak ayak sol tarafımızda mezkûr ümerâlar da yürümede.

Bu minvâl üzre Melek Ahmed Paşa'nın yemîn ü yesârın cenâhayn asker i deryâ-misâl kat-ender-kat dutup âheste reviş ile kırk sekiz aded yerde cemî‘i ümerâların tablları döğülüp sıyt u sadâ-yı dühül ü kös ve nakkâre ü nefîr [ü] surnâ sadâsı kubbe i âsumân ı nîlgûnu pür etdi. Ve cemî‘i asâkir i İslâm'ın nîzeleri yalmanları ve raht u baht u yancığ u tuğ u alemlerin müzehheb ü mutallâ şa‘şa‘aları âfitâb ı âlem-tâbın pertevi te’sîriyle çeşm i benî Âdemi hîrelendirir idi. [264a] Bu tertîb üzre paşa-yı âlî-vakâr sahrâ-yı Rahova'yı asker i deryâ-misâl ile pür edüp (   ) sâ‘atde,

Menzil i Hüsrev Paşa Hânı: Paşa yine kânûn ı kadîm i serdâr ı şehriyârî üzre meks edüp serâ­per­desinin cânib i erba‘asın asâkir i İslâm kuşadup yine kânûn üzre her tarafa ince karavullar ve çerhalar ve otlukçular gidüp cümle askere fer­mân olundu kim herkes cebe vü cevşeniyle pür silâh atları yanında âmâde durup gâfil olmayalar deyü alây çavuşları tenbîh ü te’kîd eylediler. {Bu sahife­den beş sahife aşağıdaki sağ tarafdaki sahifedeki imdad isteyen herkes başına ve etlerine beyâz makramaler asup asker tarhı bu mahalle yazıla. Matlab}.

Bu mahalde Çarhacı Mahmûdî Beği İbrâhîm Beğ Papşin hânı kurbünde iki dil dutup paşaya gönderdi. Paşa bunları söyledüp "Vallah ve billah biz hânlı diyilıh biz Muşlıyıh" dediklerinde Paşa ikisini de âzâd eyledi ve yine bu mahalde Malazgird Beği Çarhacı Mehemmed Beğ hân tarafından üç kelle ve üç dil gönderdi. Paşa dilleri söyledüp diller zebân-dırâzlık etdiklerinden dilleri kellelerinden kesilüp serâperde önünde ser i bî-devletleri pür-potur oldu.

Paşa bu mahalde yedi sekiz yüz aded "Benem diğer nîst!" diyen güzîde Van askeriyle ve iç ağalarıyla pür silâh olup Paşa tebdîl kıyâfet ordudan uğrun u akrın çıkup ordu-yı İslâm'ın cânib i erba‘asın deverân u seyerân ederek tecessüs i ahvâl içün niçe âdemleri Paşa söylederek kâh piyâde olup ordu bâzârı içre güzâr edüp ganîmetleri temâşâ edüp ordu-yı İslâm'ın çıt-a-çıt tınâb tınâba konduk­ların ve cânib i erba‘ada çarha ve karavulların seyr [ü] temâşâ edüp murâd [u] merâmı üzre konul­duğundan hazz edüp yine refîkleri yanına Paşa gelüp atına süvâr olup cânib i garbda Bitlîs hânının meterislerini seyr [ü] temâşâya Kassâb Çeşmesi nâm mahalle varup bir tüfeng menzili ba‘îd mesâfeden hânın meterislerin seyr [ü] temâşâ etdik.

Der-beyân ı meteris i hân ı âlîşân ve asâkir i Rujikiyân ı bî-pâyân



El-azametullah Koca Abdâl Hân Âl i Abbâsiyân'ın gayretin çeküp bir meteris binâ etmiş kim hakkâ ki Bitlîs dağlarında bir sedd i İskender etmiş kim diller ile ta‘bîr ve kalemler ile tahrîr ol­maz. Ammâ zerre-misâl bu zerre i nâçîz istitâ‘ımız kadar deryâda katre-misâl tahrîr idelim.

Bu Meteris nâm mahal Bitlîs şehrinin şarkîsi tarafında Rahova'ya çıkup Van'a gidecek mahalde Kassâb Çeşmesi nâm derenin ağzında cânib i şimâ­lin­de Dehdîvân dağı ya‘nî on aded kûh ı bâlâlardır kim biri gâyet âlîli olmağile ana Dehdîvân ı bâlâ derler. Anın mukâbelesinde mezkûr Kassâb Çeşmesi deresinin cenûbuna da Dîvân ı pes derler bir kûh ı bülenddir. Anın akîbinde kûh ı Âvîh derler bir kûh ı bâlâdır ve dahi yedi aded kûh ı elvend-misâl cibâl i âlîlerdir ammâ mezkûr Dehdîvân ı âlînin zirvesinden Dehdîvân ı pestün te­pesine varınca bir top ı tavîl menzili mesâfe i ba‘îdedir. Bu iki kûhun mâbeyni bir gayyâ deresi gibi teng ü Kepân boğazdır. Bu Dehdîvânların tâ depelerinden aşağı dere içine varınca bir dağdan bir dağa yedişer kat sedd i Nemrûdlar gibi meteris dîvârları edüp cümle meterisler kat-ender-kat âdem deryâsı olup cümle âlât ı silâhlarıyla âmâde olup meterisler içre kavm i Ekrâd ı Rujikiyân karınca gibi kaynarlar ve yedi kat meterislerde niçe bin elvân filandıra ve bayrağ u tuğ ve sancağ u alem­lerle zeyn olmuş kim kûh ı Dehdîvân lâlezâr ı gülistân-misâl olmuş ve cümle meterislerin yüzleri bizim ordu tarafında Rahova sahrâsına nâzırlardır kim ol tarafdan bir âdem gelmeğe kâdir değildir.

Ve Bitlîs'e girecek dere ağzın sedd i İskender ile ol kadar metîn etmiş kim andan dahi bir kuş uça­maz ve büyük Dehdîvân üzre hânın vezîri makâ­mın­da Çâker Akası yüz elli bayrak tüfeng-endâz ile çıt-a-çıt olup başka kal‘a-misâl bir meteris etmiş kim gûyâ sedd i Kahkahâ'dır. Ve karşu alçak Dehdî­vân'da kezâlik zirve i a‘lâsında kal‘a i Demâvend-vâr bir meteris edüp hânın ikinci akası Arab Halîl Ağa kapanup anda dahi mûr ı mâr-misâl asâkir i kerrâr âmâdelerdi. Paşa-yı mubassır im‘an-ı nazar ile nazar edüp "Bu tarafdan bunlara zafer mümkin değildir." deyüp Dehdîvân ı âlî tarafında dağlar içre gidüp kâh esb-süvâr ve kâh piyâde reftâr ile gûnâ-gûn müşâvere i güftâr ederek bir kûh ı bülendin zirvesine urûc etdik kim meğer ana kûh ı Taklaban derlermiş. Hakîkat andan bir kerre düşen takla atarak kendüyi Bitlîs şehrinde bulur. Bu kûh ı bâlâdan aşağı nazar etdiğimizde el-azametullah Bitlîs şehrinin cânib i etrâfın âdem deryâsı ihâta edüp pür-silâh âmâde dururlar. Ve kal‘a i Bitlîs'in burc u bârûları toplar ile ârâste ve asâkir i firâvân ile pîrâste olup cümle dendân ı bedenleri sancağ u bay­rağ ı gûnâ-gûnlar ile zeyn olmuş. Paşa-yı {dûr­bîn fikr} eline dûrbînin alup hayli mesâfe i ba‘îde [264b] olan yerleri dûrbîn ile temâşâ edüp ne cânib­den bu şehre yürüyüş ideceğin gözden geçirdi.

Âhir "Himmetü'r-ricâl takli‘u'l-cibâl"1 deyüp yanında olan Ekrâd ümerâlarıyla ol kûh ı bülendin zirvesinde meşveret edüp "İnşâallah hücûm günü sen şu mahalden ve sen şu dereden ve sen şu depe­den ve sen şu püşteden atlı ve yayan yürüyüş eder­süz." deyü on sekiz aded ümerâlara hücûm idecek yerlerin gösterüp "Şehr i Bitlîs'in etrâfında sizler hâzır olup biz aşağı Rahova sahrâsında Van aske­riyle ve Hakkarî askeriyle ve benim on iki bin askerimle büyük meterislere hücûm edüp "Allah Allah" deyüp balyemez toplara âteşler etdikde sizler dahi bu me’mûr etdiğim on sekiz yerden şehr i Bitlîs'e hücûm edin, ammâ askerinize tenbîh ü te’kîd edin, evvel hân arısın söndürelim, sonra hânın balın yiyelim. Gayri re‘âyâ vü berâyâya ve ehl [ü] ıyâle vaz‘ ı yed edüp hâneleri nehb ü gâret etmesinler. Ancak hemân hânı ele getirsinler ve hânın bâğını kabz edüp kal‘ayı muhâsara etsinler" tenbîh etdikde cümle be-ser [ü] çeşm deyüp bu müşâvere i hayr üzre yemîn billah ile Fâtiha i seb‘u'l-mesânî tilâvet olunup paşa ile ordu-yı İslâm cânibine giderken Rahova sahrâsının bir köşesinde bir çemenzâr yerde tahte'l-kahve tenâvül etmeğe nüzûl edüp cânib i erba‘aya karavullar koduk. Hikmet i Hudâ asker i bî-pâyânın kesretinden ve yağmacı ve kavm i talancının vefretinden ordu yı İslâm'dan bir alây şikârcı âdemler dağ taş ve kemîngâh dereler ve râh bilmezler birer mağaracı kimesneler ale'l-ittifâk şehr i Bitlîs'in etrâfın nehb ü gâret etmeğe giderken meğer hân tarafından kemîn­gâh içre altı yüz aded güzîde asker i Rujikiyân var imiş. Bizim asker yağmacısı bu hân askeri üstüne uğrayup bir azîm ceng edüp biz paşa ile otururken bir tüfeng sadâsı istimâ‘ etdik, ammâ ne idüğü ma‘lûmumuz olmayup paşa-yı müdebbir­den ol mahalle âdem varınca bizim yağmacılardan iki yüz âdemi hân askeri amân vermeyüp kılıçdan geçirüp cümlesi câm ı şehâdeti nûş ve gam ı dünyâyı ferâmûş edüp kellelerin hâna götürürler.



Bu haber i mûhiş paşaya gelince, "Bre bre" deyüp tarfetü'l-ayn içre bunlara karîb vardıkda cümle başları bırakdırup elimize teklîf i mâlâ-yutak edüp Mahmûdî Beği İbrâhîm Beğ ileride bulunup hânlılar da Bitlîs derelerine girme sadedinde iken İbrâhîm Beğ anları çevirüp çoğunun atları kalup Bitlîs deresine cân atam derken anları da kayd ü bend edüp çıt-a-çıt tüfengleşerek paşa dahi yetişüp altı yüz hân askerinden ancak iki yüz ellisi piyâde sengistâna düşüp halâs oldular. Üç yüz ellisi hemân ol mahalde dendân ı tîğdan geçüp cümle kelleleri paşa leşkeri yanında bırakdırup bizim şehîdlerin iki yüz aded kellelerin hemân ol mahalle bir dere içre bir bayır altında defn edüp ba‘de'l-asr ordu-yı İslâm'a girüp paşa eydür: "Bre bre şu nâmerd hân gerçi hânesinde mihmân olduğumuzda bize hokkabâz şekilli göründü ammâ müdebbir imiş. Kemîngâhlarda yiğit saklarmış. Tiz dellâllar nidâ eylesünler kim her kim çete ve yağma ve talana giderse katl ederim." deyü yemîn edüp münâdîler nidâ edüp ol gice cemî‘i ümerâlara fermânlar gidüp taraf taraf cânib i erba‘ada ince karavullar ta‘yîn olunup "Herkes çadırlarında hâzır-bâş olsunlar ve çadırlarından bir hay huya çıkmasınlar ve ata bin­mesinler ve âteş yakmasınlar ve tüfeng atmasınlar." deyü gûnâ-gûn tenbîh ü te‘kîdler olunup ordunun cânib i erba‘asına birer tüfeng menzili ba‘îd kat-ender-kat ince karavullar konulup herkes haymesinde hâzır-bâş dururlardı. Zîrâ imdâda gelmeyen Kürdistân beğlerinden havf olunurdu. Ve Bitlîs Hânı Abdâl Hân'ın umûr-dîde olduğundan ve müdebbir ü mubassır olup hıyel u şeytanatda yegâne i asr u ferîdü'd-dehr olduğundan ve asker i bî-pâyân olduğundan hân bir gice ale'l-gafle şîrîn­lenüp bir hîle ile şebhûn eder deyü paşa ve asker i İslâm havf ederlerdi. Ammâ Allah âlim ü dânâdır, ol hân ı âlîşân âlüfte vü âşüfte hân ı mazlûm bir şey­den haberi yok iken bir alây gammâz-misâller hân ı bî-günâhı paşaya gamz ide ide cümle müfsidîn ü hâsidînler hâh-nâ-hâh hân ı bî-günâhı âk edüp cenge âheng etdirdiler. Âhir Hân dahi gayret i hamiyyet i Âl i Abbâsiyân'ı vücûda getirüp otuz kırk bin asker başına cem‘ eyleyüp bu gûne harekâtlar eyleyüp Ahlat kal‘asından berü kâh bizim asker Hân tarafından ve kâh Hân askeri bizim tarafımızdan kelle ve dil alırlardı. Ammâ Paşa-yı müdebbire Pinyanişî beği tarafından bir dil gelüp meğer gâyet fasîh ü belîğ söz ebesi diller imiş, Paşa'ya eydür: "Sultânım, ol hân ı bed-gümân ı bî-îmân Ekrâd ı Yezîdî'den ve Haltî ve Çekvânî ve Papirî ve Çelevî'den ve Tüvanî ve Mervânî [265a] ve Beddî ve Nankî ve Küvarî ve Güvaşî ve Bezikî ve Mornî ve Kanahî'den ve (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) kavm i Yezîdîlerden kâmil yigirmi bin tüfeng-endâz ve kırk bin cürd atlı hayyâl i mümtâz cem‘ edüp vezîri Çâker Ağa ile bu Ekrâd a‘râb ı hâne-harâblar Hâna imdâd etmeğiçün kûh ı Dehdîvân'ın Cehennem deresinden bu gice sizi basacaklardır." deyü bu hânın asker i bî-pâyânı evsâfın ve mehâbet i dârât ı azamet i salâbeti tarafın ol kadar ta‘rîf u tavsîf etdi kim gûyâ Sâm [u] Nerîmân'ı ve Zâl [u] Güstehem'i meddâhlar medh etmişdir.

Meğer fakîr meddâhın medh i âharı hânda tamâm olmuş, şâtır Alî'ye paşa bir işâret edüp dahi fakîr herîf hân şöyle der, derken ayağ üzre kellesi ibrişim haliçeler üzre rîzân oldu. Gerçi paşa bir dil şeklinde çaşıtlığa gelüp hânı medh etdiğinden paşa-yı âkıbet-endîş hânın ne mertebe askeri var idiğin bilirdi, ammâ hânın askeri çokluğundan asla müte­gayyır u muğber i hâtır u melâl tarafın göstermedi ve bir ferd i âferîdeye keşf i râz etmedi. Ve müteveccih i savb ı merâm olup elzem i levâzımın­dan eşyalara mukayyed olurdu. Zîrâ Koca Melek Paşa Bağdâd sulhunda Derne ve Derteng hudûd­larında ve Sincâr'ın Saçlı dağında ve Bozcaada'yı küffâr donanması muhâsara etdikde ve Varna kal‘asın ve Özü kal‘asın Kazak ı Âk basduğu ceng­lerde Koca Melek çok kişver-küşlük edüp adüv-keşlik etmiş bir vezîr i dilîr olduğundan değme düşmanın kesret i vefretinden bâk [ü] pervâsı yok idi. Lâkin ol günde hikmet i Hudâ ol kadar şiddet i harâret olup paşaya te’sîr etdi kim tâb ı teb ile paşanın tâb [u] tüvânı kalmayup mizâc ı nâzik-zücâcları âteş-pâre olup fevka'l-had şikeste-hâtır idi kim nutka mecâli yok idi. Ammâ yine böyle iken cümle asâkir i İslâma kuvvet i kalb olmağiçün iki yerden gayret kuşağın kuşanup uluvvü'l-himme mine'l-îmân deyüp bu ebyâtı terennüm ederdi. Beyt:



İki yerden kuşanalum yine gayret kılıcın

Bulaşup toz ile toprağa bu derdi çekelim

deyüp asla melâmet yüzün göstermezdi. Ve her koldan baş ve dil getirenlere ve bir şey getirenlere huzûrunda yığılmış duran altun ve guruş ve çil akçe ile mahlût olmuş mâldan cümle şehbâz gâzîlere ve ser i kârda olanlara ihsânlar ederdi. Ve kâhîce bin iki bin aded "Benem, diğer nîst!" diyen fetâ vü bahâdır [ü] dilâver, erler ve server ü hünerverler ile esb i sabâ-sür‘atine süvâr olup cânib i erba‘ada olan karavulları devr ederdi. Ve cümle halka rûy ı dil ile cenge terğîb ederdi ve ızhâr ı gayret edüp bizzât müctemi‘ olan çarha i hâna şahin süzülür gibi süzülüp gürûh ı murg-ı ukâb gurâba sunar gibi sunardı ve meymene vü meyserede olan hasma murâd ı merâm ı maksûdu üzre sa‘b küme i düş­manlara girüp şikâr alup sâf çıkardı. Gâyet bahâdır sâhib i şecâ‘at er idi.

Ve mâh ı Ramazân'ın (   ) gününde cümle ümerâ-yı a‘yân u kibâr ile meşveret edüp bi'l-ittifâk yevm i Ramazânı tenâvül etmeğe azîmet eyleyüp cümle guzâta bir ziyâfet i âlîden sonra {buyurdular kim}: "Ey ümerâ-yı Âl i Osmân ve ey a‘yân ı kal‘a i Van ı sedd i imân! {İşte} bu mahalle geldik ve birkaç gündür kim meks edüp Kürdistân beğleri gele dedik, mümkin olup gelmediler. İmdi anların gelmesinden me’yûs olup hemân hân askeri şîrîn­leyüp {bizimle} me’nûs olmadan bir gün mukad­dem hân ile mukâbele idelim. Ya baht ola, ya taht." deyüp cümle huzzâr ı meclis el-emrü emruküm, dediler ammâ yine Diyârbekir tarafına giden çaşıt­ların gelmesine muntazır oldular. Bu meşveretden sonra paşa efendimiz zırhın eynine giyüp güzîde iç ağaları ile Malazgird Beği Mehemmed Beğ'in çadırına dilnüvâzlık ve çâresâzlık edüp meşveret et­meğe gitdi.


Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin