[268b] gülbâng ı Muhammedî çekilüp zemîn u âsumân lerzenâk olup ale'l-akîb paşanın dokuz kat mehterhâne ve Van eyâletinin yigirmi yedi sancak ümerâları ve Erzurûm'un imdâda gelen sancak ümerâlarının tabl [u] kudümleriyle cümle otuz sekiz yerde talb [ü] kudüm sadâsından zemîn ü âsumân güm güm gürleyüp âvâz ı dühl Irâk'a çıkup şukka i alemler ve yalmân ı nîzeler şa‘şa‘asından ayn ı benî Âdem hîrelenirdi.
Ve niçe bin bayraklar ve sancaklar ve flandıraların şakırdısından ve akıl akıl efil efil livâlar büklüm büklüm olup cümle bayraklar şakırdısından zühre i nâr çâk olup gûnâ-gûn sancaklar ile deşt i Rahova lâlezâr olup sıyt u sadâ-yı benî Âdem'den ve cümle at ve kısrak ve şütür seylinden düşmanın zehresi çâk u zahm ı pây-ı devâbâtdan zemîn çâk çâk olup gubâr ı gerd i siyâh ebr i kebûda dûd ı siyâh gibi peyveste olup hân cündü üzre nüzûl ederdi. Bu minvâl üzre asâkir içre şümâr, bu sahrâ-yı Rahova'da at ata ve rikâb rikâba şöyle müzdehim olmuşdu kim asker içinde bir merd i âferîde licâmın keşîde edüp gerüye kalmağa imkân olmazdı.
Bu tertîb üzre ceng tablına tarralar urulup mahall i ma‘rekeye bir top menzili kaldıkda cümle iş erleriyle ve cemî‘i ümerâlar ile mukaddem ma‘hûd oldukları yerlere ve dağlara ve taşlara İspir keçisi tırmaşır gibi ve mûr ı mâr sarılır gibi yalçın kayalara cümle piyâde olup ve atlılar tırmaşup Malazgird beği ibtidâ hânın vezîri olan Çâker Ağa'nın olduğu Dehdîvân dağına havâle olup âmâde durdu ve sol tarafda Âvîh dağı üzre meterisde olan hânın Arab Halîl Ağası üzre Şervi beği ve Karni beği havâle olup durdular.
Netice i kelâm cümle asâkir i İslâm şehr i Bitlîs'in cânib i erba‘asın ta giceden piyâdeler gidüp ve rûz ı rûşende deryâ-misâl asker gidüp şehri kat-ender-kat çevirüp cümle âmâde oldukları haberi Paşa'ya gelüp hemân kuşluk vaktinde sa‘d sâ‘at i tâli‘ i meymûnda bir kerre dahi Allah denilüp ceng i harbîler çalınup işâret i ma‘hûde üzre Paşa kolundan kolomborna ve balyemezler ve Vanlı tarafından cümle şâhîlere âteşler olup sadâ-yı Allah Allah kopup el-azametullah bu kadar top ı kûbların gülleleri taşa, taşlar dahi başa isâbet edüp Hân meterislerinde sâbit-kadem olanlar bu kere târumâr u allak bullak olup yine ber-karâr olup anlar dahi derûn ı dilden ve cân u gönülden bir gülbâng ı Muhammedî'ye rehâ buldurdular kim ka‘r ı zemînde hamele i arz-ı bakarı ditredüp semâda kerrûbiyânlar vehm-nâk olup zirâ iki İslâm askeri, anlar da Allah Allah derler, bizim asker de Allah Allah derler. Bu bâzârın bey‘ u şirâsında hakîr dem-beste ve hayrân kaldım.
Âhir bir yaylım toplar dahi meterislere atılınca cümle sengistânlı meteris dîvârları târumâr olup rahnedâr olan yerlerden asâkir i İslâm Allah deyüp dal kılıç meterisler içine girince iki asker birbirlerine karılup katılup tarafeynden niçe bin top u tüfengler atılup iki asker i deryâ-misâl âteş i Nemrûd içinde kalup ol ân rûz ı mahşerden bir nişân olup dûd ı barûd ı siyâh evce urûc edince dost düşman belürsüz oldu.
Dehdîvân dağının ta zirve i a‘lâsında olan Hân Vezîri Çâker Ağa gördü kim Âl i Osmân askeri meterisler içinde kılıç urup gelirler, tabyasında sâbit-kadem olup bir hayli ceng edüp âhir bu Çâker Ağa'yı Malazgird beği ve Mahmûdî beği yerinden koparup aşağı şehr i Bitlîs'e firâr etdi. Ve paşa tarafından dahi cümle Van kuluna icâzet verilüp aşağı Kassâb deresi tarafından Van askeri kassâb gibi hân askeri içre girüp, "Kır a kır ha!" deyüp meterisde kanlar Hudâ âlimdir kayalar üzre ırmaklar gibi çağlardı. Her bir seng i siyâh hûn ı insân ile lâ‘l-gûn oldu.
Bu mahalde hakîri paşa efendim bir dest-mâl ile Mahmûdî Beği İbrâhîm Beğ'e gönderüp altı gulâmımla beğe varup paşanın selâmın teblîğ edüp hedâyâ makrameyi verdiğimde beğ ol mahalde cihân kadar hazz etdi. "Beğ efendim, paşa hazretleri selâm edüp buyurdular kim gayret benim değildir, gayret ü hamiyyet Mahmûdî ocağınındır. Göreyim anları dîn i Muhammedî aşkına niçe ceng ederler. Allah işlerin âsân eylesin, dediler." dedim.
Hemân İbrâhîm Beğ cümle askerine "Allah'ı, Muhammed'i seven eynlerinden zırhların çıkarsınlar." deyince derhâl üç bin zırhlı zırhların çıkarup cümle [269a] bir yire yığup zırhlar yanında bin mikdârı âdem koyup her biri birbirleriyle helâlleşdiler.
Hakîr ta‘accüb edüp eyitdim "Be cânım böyle ceng mahallinde gâzîler cengâver olmağiçün zırh giyerler. Bunlar bu mahalde çıkarırlar." Bir fetâdan "Aslı ne ola?" deyü su‘âl etdim. "Belî, bunlar şimdi ceng i azîme girerler kim sâfî kurşum cengidir. Zîrâ kurşum cenginde zırh fenâdır. Bir kurşum dokunsa zırhın halkaların âdemin vücûduna dıkup âdemi öldürmezse de gide gide sâhib i firâş eder. Ammâ zırh olmasa kurşum girüp çıkar, ya ala, ya vere eder. Anınçün bunlar zırhların çıkardılar. Gör kim Mahmûdîler ne ceng ederler!" dedi.
Anı gördüm bu Mahmûdî askerinin çoğu atların bırağup üç bini piyâde, iki bini esb-süvâr "Allah Allah!" deyüp kayalara yarasa gibi tırnak urarak kayalara çıkup meterislerde karâr-dâde olan hân askerleri üzre hücûm etdiler.
Ne çâre hakîr at üzre kalup hicâbımdan gerü dönemeyüp gaflet ile Mahmûdî kavmi içinde kaldım. Allah âlim u dânâdır kim bir kerre başım dönüp gözüm karardı. Ba‘dehû cânım yerine gelüp havf [u] haşyetden berî olup gözlerim tas ı pür-hûna döndü.Tarafeynden kurşum bârân ı la‘net gibi yağar. Halkın kimi düşer ve kimi kalkar ve kimi kalkmaz. Bu hâli görüp cân başıma sıçrayup ol yalçın kayalar içre hakîr de alâ kadri'l-imkân bir hayli fârisü'l-hayllik edüp vâfirce fodullandık. Ammâ mukaddemâ kıyâmet başıma kopdu sandık. Andan gice ile giden niçe bin piyâdegân kavl i karâr üzre atılan topların sadâsın istimâ‘ etdikleri gibi anlar dahi kal‘a i Bitlîs'in şarkîsi tarafında Ayn ı İskender deresi meterislerine Allah deyüp yürüyüş edüp çat-a-çat tüfengleşerek ol tarafı anlar dahi süzüp şehre koyuldular.
Ve Âvîh deresinden Ercîş askeri girdiler ve Taklaban deresinden Âdilcevâz askeri koyuldular ve Kassâb çeşmesi boğazından cümle Van askeri aç kurd koyuna girer gibi girdiler. Ve Katah deresinden Muş beği ve Tekman beği girişdiler ve Âvîh deresi tarafından Kuzucân beği ve Pasin beğleri meterislere döküldüler. El-hâsıl cemî‘i asâkir i İslâm toplar atıldığı işaretlerden istimâ‘ etdikleri gibi şehr i Bitlîs'in cânib i erba‘asından sedd i şedîd meterislerden içeri göz karardup "Allah Allah!" deyüp girdiler ve birbirleriyle kafadâr olup Hân askerine eyle kılıçlar urdular kim Mirrîh i felek bu kassâblığa reşk etdi.
Hemân dem asâkir i hân-ı hezîmet me’ser bu hâl i pür-melâli gördüler kim içlerine Kassâb ı Cömerd köçekleri girüp murâd idindikleri üzre başdan ve koldan ve butdan kelle paça edüp kırup dökerler. Hemân anlar dahi sa‘b meterislerinde kapanup var kuvveti bâzûya getirüp derûn ı dilden cenge âheng etdiler ve meterisden taşra çıkmış bulunanlar gördüler kim cânib i erba‘aların Osmânlı ve Vanlı askeri almış. Hemân anlar dahi bir yire cem‘ i vefîr ile domuz topu olup kudurmuş kelb gibi ve sunar-turaş zağar gibi her tarafa sunup iki asker "Allah Allah" diyerek birbirlerine karıldı ve katıldı. Meterislerinden niçe bin tüfengler hebâya atıldı.
Ol yürüyüşde bizim Muhammedî aşîretinden ancak bir at ve bir âdem şehîd olup kırk âdem dahi mecrûh olup niçesi atdan tekerlenüp mecrûh olduğudur. Ammâ ol gün Cenâb ı Allah bizim askere ol kadar kuvvet ü kudret u nusret verdi kim bu meterisler içre hammâm kubbesi kadar taşlar ve dere ve depeler ve niçe bin mülhid çukurları ve bâlâda tahrîr olunduğu üzre niçe bin kemîngâhlar ve kepânlar ve muhîl şeytanatlar var iken bi-emri Hudâ gûyâ asâkir i İslâm'ın gözleri bu kadar akabe ve musîbetleri görmeyüp piyâdeler Amr ı Ayyâr-vâr pertâb ederek ve atlılar bî-bâk u bî-pervâ at koparak kılıç urup kelle ve dil alırlardı.
Hemân bizim tarafımızdan Hakkarî hânı piyâde Celüvları meterislere kapananları görüp hân askerine bir nevbet dahi tüfenglerin sıkılayup atdırmağa amân vermeyüp meteris taşlarından tayr ı ebâbîl gibi kayadan kayaya uçup hâh-nâ-hâh meterislere göz karardup girince kılıç urmağa başladılar. Meğer mukaddemâ Hakkarî Celüvları ile hân Rujikîsi mâbeynlerinde kan adâvetleri var imiş. Ol adâvet i kadîmeye binâen Hakkarî'nin Celüv kavmi, "Fırsat ganîmetdir." deyü Van kuluyla yek-dil [ü] yek vücûd olup kâmil üç sâ‘at i nücûmî meterisler [269b] içre hânlıya eyle kılıçlar urdular kim hânlıdan bir cân meterislerde kalmayup kanları kayalar üzre seylâb-misâl cereyân edüp bakıyyetü's-seyf olanlar pây-beste vü şikeste vü haste olup her biri cellâd ı bî-amânlar destinde dest ber-kafa kayd [ü] bend etdiler. Ve niçe bini hâk i mezelletde pâymâl i rimâl olup mecrûh ı bî-tâb ü tüvân yetüp kimi "Âh!" ve kimi "Vâh illahlah!" ve kimi "Yâ Allah" ve kimi "Muhammedün Resûlullah" derken yine gözleri kızmış asker i bî-amân anların "Ah illallah" dediklerine bakmayup kelleleri top ı çevgân gibi galtân edüp kellesin alırlardı. Kimisi kelle bâr ı sakîldir deyü kelle almağa tenezzül etmeyüp hemân kellenin burnun ve kulakların kesüp kılıç kesesine koyup sebük-bâr olup bir kelle dahi kesmeğe giderlerdi.
Bu minvâl üzre paşa huzûruna yigirmi kulak ve on burun ve on beş ve yigirmi burun ve kırk kulak ile gelmiş ulak u solak yiğitler var idi. Ammâ hakku'l-insâf budur kim bozmak, bozulmak Allah elindedir. Hakkâ ki Hân askerinin Rujikiyân'ında dahi bahâdır u şehbâz u şehnâz u dilâver fetâ ve server i hünerverleri var imiş. Bunlar münhezim oldukları ma‘lûmları oldukdan sonra benî Âdem demi dem-be-dem nühûr gibi cereyân ederken hân askerinin "Benem diğer nîst!" diyen aşîret beğlerinden Mahmûd beği ve Manur beği ve Güvaz ve Kesvatil ve Tanahlı ve Kendir dereli kefenleri der-gerden edüp Güzeldereli Muslı Ağa güzel hempâ olup Hayderîler ile Haydâr ı kerrâr-vâr kerrât-be-kerrât Hakkarî ve Ercîş ve Malazgirdli üzre selle seyf olup seyf i Rujikî urmuşlardır kim bizim Hakkarî Çeluların ol kayalar içre demet demet edüp kırdılar.
Yine hânlılardan kırk bayrak Rujikî ve Haltî ve Çekvânî ve Mudikî ve Yezîdî ve Kanâhiler cümle kayalarda poca poca müctemi‘ olup arka arkaya verüp Mâzenderânî-misâl dalyan tüfenglerin ata ata cenge âheng edüp asâkir i İslâm'a eyle kurşumlar urdular kim yanlarına bir kurşum menzili yakın varanlardan bir cân rehâ bulmayup rûy ı zemînde cesed i insân bûriyâ gibi düşdü.
Bu minvâl üzre ceng i kelb ederek kal‘a i Bitlîs hâyilinde bir münhezim olmuş meteris içine girüp helâk edince bizim asker yine bu hânlıya şerkil(?) olup çıt-a-çıt ceng ederlerken kal‘a i Bitlîs'den yedi aded toplar atılup bizim asker târumâr olup hân askerleri meterisde selâmet kaldılar.
{Fasl ı müşâvere i re’y i ahsen}
Hemân Mahmûdî ve Hakkarî ve Malazgirdî ve Ercîşî ve Âdilcevâz ve gayrı ümerâlar bir yire cem‘ olup bir pocada müşâvere edüp "Bre iş işden geçdi. Hân bozuldu." deyü cümle askerimiz şehre nehb ü gârete gitdiler.
Şimdi hân askeri bu meterisde kalınca belki hân askerine bir hîle şirinleye. Bre buna çâre deyüp {matlab} hakîri paşaya gönderüp imdâd istediler. Hemân hakîr paşaya tarfetü'l-ayn içre yetişüp "Sultânım, Ekrâd beğleri selâm ederler. Şimdi birkaç bin asker i imdâd istediler" deyü kıssa-i pür-hisseyi bir bir takrîr etdim. Hemân Paşa Yûsuf Kethudâ'yı üç bin paşalıya serdâr edüp, "Her bahâdır atlarına soluk gemlerine birer beyâz makrame alâmet assınlar ve cümle paşalı destârlarının ikişer ucun taylesân ı Muhammedî gibi sarkıtsınlar", deyü asker tarhı alâmeti etdiklerin cümle asâkir i İslâm bu hâli görüp ol ân niçe bin destâr ı firâvân pâre pâre olup herkes başları üzre muhteşemlerine varınca serbendleri üzre beyâz destâr ı Muhammedî taylesânlar sarkıtdılar.
Hân askeri ile Âl i Osmân askeri ma‘lûm oldu. Zîrâ Hân askeri ve bizim Kürdistân askeri cümle başları Kızılbaş başları gibi ince serbendli ve ince şapik giymiş birbirine müşâbih kavm i Çamapur-misâldir. Zîrâ cengde bizim tarafımızdan mecrûh u şehîd olanlardan niçe yüz âdemlerimizin başların bizim asker kesüp paşaya getirüp ihsânların alırlardı. Âhir böyle olmasın içün vezîr i dilîr böyle ahsen i tedbîr edüp asker henüz tâze cân bulup hakîr imdâd haberin getirdiği mahalde üç bin aded güzîde dilîrân ı Ekrâd ı şehbâz ve üç bin mikdârı asâkir i Van ı bî-dâd ile Melek Paşa Yûsuf Kethudâ'yı serdâr edüp "Yürü, yarıcın Allah ola!" deyüp gönderdikde Yûsuf Kethudâ Hazret i Hızır gibi Ekrâd beğleri imdâdına yetişüp mezkûr meterislere kapanan hân askeri üzre göz karardup Allah Allah ile cânib i erba‘adan kol kol sarılup kut-â-kut bu vech ile ceng [ü] cidâl ve harb [ü] kıtâl olup savaş ı perhâş oldu kim semâda [270a] melâ’ike i kerrûbiyân safâ-bâş u tahsîn ve sad-lek-i âferîn eylediler.
Âhir {Hân askeri} hücûm ı mehcûm ı Âl i Osmân'ın kesret ü vefretinden necciyyûn kâ’idesi üzre "Firâren an-tevâli'l-kesürât" deyüp bir kerre cümlesi meterisleri içinden dal kılıç ile taşra bizim askere bir kümeden koyulup bizim asker allak bullak olup ol sengistânda bizim asker yine cem‘ olup köpek cengi ide ide Hân askeri teper aşağı şehr i Bitlîs'e doğru firâr edüp kal‘a altına varup emîn olup kal‘aya girdiler. Hakkâ ki Rüstemâne ceng edüp çoğu halâs oldular. Ammâ anlardan niçesi halâs olmayup dendân ı tîğ ı âteş-tâbdan câm ı nîşi nûş edüp vâdî i hâmûşânda hâmûş-bâş olup yerleri zemîn i İrân iken dâr ı nîrânda ber-karâr olup dest i müslimîn i Hanefî'de tu‘me i şemşîr oldular.
Muhassal ı kelâm böyle derinti ulûfe serasker i nekbânların(?) dernekleri bozuldu. Niçesi kılıçdan halâs olup kal‘aya çözüldü ve cümle Yezîdî eşkiyâlarının kelleleri kesildi. Ve Salamân ı la‘înin dahi kelle i bî-devleti fitrkâke asıldı ve bâzû-yı nâ-baht ı kemânları yasıldı. Hakkâ ki Âl i Osmân'ın Van kulu gâzîleri bu meydân ı ma‘reke i şecâ‘atde sâhib i nâmûs olan bahâdırları ol kadar server i hünerverlikler etdiler kim hân askerlerinin kanlarından kayalar içre halîcler olup kimi şehâdet getirir, kimi amân der. Asker i bî-amân ı Van bunlara amân u zamân vermeyüp kellelerin tenlerinden cüdâ edüp zemîne salarlardı.
Der-beyân-ı Abdâl Hân ı bî-şân be cânib i aşîret i Mudkiyân
Çün kim Abdâl Hân bâğ ı dilsitânında kapanup "Âyâ bu hâl i diyergûn neye müncer ola!" derken bâğdan dûrbîn ile gördü kim meterisleri içre asâkir i Âl i Osmân koyulup kassâb ı feleğin kâr ı hûnkârlığın ve asker i bî-amânın hûn-hârlığın görüp cân başına düşüp cümle ehl [ü] ıyâlin birer esb i tazîlere süvâr etdirüp hânın öti uçdu ve götürümde yeğni ve kıymetde girân-bahâ zî-kıymet-i kemyâb makûlesi eşyâların cümle alup Mudikî dağlarına beş bin güzîde tüfeng-endâz ile kaçdı.
Ve Mudikî Alî Ağa'ya hasm iken âhir hâk i pâyine varup dahl düşdü. Anda ehl [ü] ıyâlin bırağup salt u sebükbâr kalup anda bir ân karâr idemeyüp niçe sarp dağlar aşup nâbûd [u] nâ-peydâ oldu.
Bu ahvâli paşa-yı müdebbir istimâ‘ edüp hânın adüvv i cânı olan Malazgird Beği Mehemmed Beğ'i yedi bin askerle serdâr şoden Mehemmed Beğ berâ-yı hân ı Bitlîs, mezkûr Mehemmed Beğ, hân ardı sıra arayup gitmede, beri cânibde ol hânende Hân ı bî-şânın şe‘âmet i nühûseti sebebiyle meterislerinde bu kadar bin mahlûk ı Hudâ nâ-hak yire "Lâ ilâhe illallah" diyerek telef olup dükeli meterisleri feth u teshîre gelüp cümle asâkir i İslâm şehr i Bitlîs içre aç kurd koyuna girer gibi hücûm edüp şehri gârete başladılar.
Âhir a‘yân ı vilâyetden cümle ulemâ vü sulehâ vü meşâyih i sâdât ı Ekrâd ı Bitlîs ale'l-acele paşanın pây ı semendine yüzler sürüp envâ‘ ı tazarru‘ [u] nâlişler edüp "Dâd u feryâd ey vezîr i âlî-nijâd, hasmınız Hân idi, hamd i Hudâ münhedim olup firâr etdi. Ya bu kadar ibâdullahı niçün gâret etdirirsüz?" deyü paşaya tazallum arz etdiklerinde cümle ricâları hayyiz i kabûlde vâkı‘ olup, hemân paşa-yı müdebbir cümle Van eyâleti ümerâların ve cümle ocak beğlerin ve hemi ocak ağaların cümle at üstünde iken yanına getirdüp tenbîh ü te’kîd edüp der: "Pâdişâh başıyçün ve azîmü'ş-şân Allah hakkiyçün eğer bu anda Bitlîs şehri içre yağma vü alan u talanda âdem bulup bir dahi feryâdcılar gelüp tazallum ederlerse sizi azl i ebed etmek ile mütesellî olmayup başlarınızı keserim. Tiz şehre gidüp yağmacılarınızın aldığı eşyâları ashâblarına redd edin. İşte ben de akîbinizce şehre giderim. Siz bilirsüz." deyü bu beğlere ve ağalara bir sıkı verdi kim sıkılarından dızıkları kopdu.
Ve Yûsuf Kethudâ'ya iki bin yiğit verüp "Yürü şehr içre yağmacıları katl edüp gâret etdikleri metâ‘ı erbâbına yahûd otağa getir." deyü Kethudâ beğ eline fermân verüp Yûsuf Kethudâ şehre girerken yedi Kürdü gördü kim bir hâneden bî-nihâye esbâb ile çıkup ardı sıra sâhib i havâyic feryâd edüp hemân kapu önünde yedisinin dahi kellelerin kesüp şehre kırk elli yerden dellâllar gönderdi ve birkaç yerde dahi yağmacıları kırup derûn ı şehr emn i emân oldu. [270b] Ammâ kable't-tenbîh niçe bin asker şehr i Bitlîs'i câ-be-câ gâret edüp dağlara firâr etdiler. Ammâ yine ol mahalde cümle Ekrâd beğlerine ve cemî‘i iş erlerine fermânlar sâdır olup te’kîd ü teşdîdler olunup bir fakîrin mâl [ü] menâline ve sağîr ü kebîr evlâd [ve] ehl [ü] ıyâline hüsrân ermedi. Ve bir muştasının bir beyzası gitmedi.
{Der-beyân ı müşâvere i istihlâs ı kal‘a i Bitlîs;}
Ammâ bu şehir böyle emn i emân olmağile Bitlîs kal‘asında mahsûr olan Yezîdî ve Haltî ve Çekvânî melâ‘înleri şehr içre gezen âyende vü revendeleri kal‘adan kurşuma dutup niçe bî-haber âdemleri hâk i mezellete saldılar. Paşa-yı muzaffere bu haberi ifşâ etdiklerinde cemî‘i asâkir i İslâm henüz atlar üzre iken Bitlîs kal‘asiyçün cemî‘i ümerâlar ile ve cemî‘i ocak ağalarıyla müşâvere etdiler. Cümle Van kulları eyitdiler: "Devletlü vezîr! Hamd i Hudâ meterisler bozulup zamân ı devletinde böyle feth [ü] fütûh oldu. Ammâ bu kal‘a i Bitlîs'i feth etmeyince gitme. Zîrâ hânın cemî‘i mâlı ve mâmeleki ve cevâhir makûlesi zî-kıymet metâ‘ları cümle kal‘adadır. Hümâm ı ihtimâm ı tâm ile kal‘aya sarılalım ve balyemez toplar uralım. Olmaya illâ, hayr." dediler.
Ve Van kulunun yaşlı ve taşlı ve Hasanî vü Hüseynî gâzîlerinin ebü'l-kelâmları eyitdiler: "Devletlü vezîr! Hân bizim yedi yıllık Muş harâcımız ve şehr içre harbî kefereleri harâcımızı tağallüben zabt edüp yedi yıldan berü bize bir dane i hardal vermedi. Hâlâ ellerimizde şer‘î temessüklerimiz ve huccet i şerîflerimiz vardır kim hânın zimmetinde bu kadar mâl kalup cümle erzâkı bu kal‘a i metîndedir. Toplar uralım, bi-emrillah feth idelim." dediklerinde Paşa-yı dûrbîn fikr eyitdi: "Sizin ve bizim hasmımız hân ı bîcân idi. Hamd i Hudâ firâr etdi. Bu kal‘a pâdişâhındır. Kal‘aya top çekince bu kal‘a bir sa‘b sûr ı üstüvârdır. İhtimâldir kim muhâsarası mümtedd ve müştedd ola. Bu kerre ferâğat etmekde müşkil. Mısra‘:
Hep halka dilâ ârız olan {cümleden ammâ} şol gayret i akrân
demişler. Bizim de vüzerâ vü vükelâ beyninde gayret i akrân çekeriz. Kal‘ayı döğerken şehir gerçekden nehb ü gâret olup bu kadar ibâdullah pârekende vü perîşân olur." buyurduklarında hemân cümle ümerâ vü a‘yân ı Van "Sultânım aleyna'z-zımân. Siz kal‘ayı muhâsara edin. Eğer re‘âyâ vü berâyâdan bir habbe giderse bizler zâmin olup, birine bin verelim ve cümle askerimiz kırk elli bin de olursa da zabt u rabt idelim ki dağda vü bâğda bir merdin bir haşebi ve bir kâğda bir merdin sûzeni giderse yerine çuvaldız verelim." deyü cümle asker i İslâm kal‘anın feth olunmasın ricâ etdiklerinde ricâları hayyiz i kabûlde olup Fâtiha tilâvet olunup ibtidâ kal‘ada mahsûr olanlara bir elçi gönderüp kal‘anın miftâhların pâdişâha teslîm edin" deyü haber varup elçilere "Kal‘a hânındır, Âl i Osmân'ın kal‘ada ne alâkası vardır. Osmânlı kal‘ası olsa içinde Osmânlı kulu olurdu. Biz cümle hân kullarıyız" deyüp varan âdemlerin bir kaçın kal‘adan aşağı atmak murâd ederler.
Hele güç ile halâs olup bîcân paşaya gelüp kaziyye i mâcerâyı bir bir takrîr etdiklerinde bu isyânları sicill i şer‘ i Resûl i mübîne tahrîr olunup paşa-yı müdebbir eline bir huccet i kâ’ime alup cümle ümerâlara ve mîr i aşâ’irlere ve iş erlerine ve cümle guzât ı müslimîne kal‘ayı muhâsara etmek fermân olunup vakt i gurûb olmağile cümle guzât ı müslimîn kal‘anın cânib i erba‘asın muhâsara edüp yatdılar ve gayrı asâkir i İslâm Bitlîs şehrinin cânib i şarkîsinde Rahova'ya çıkacak mahalde Paşa-yı zîşân çetr i mülammâ‘ların kurup çıt-a-çıt yine tınab tınaba meks edüp yine kânûn üzre her tarafa mü’ekked kat-ender-kat karavullar konulup ta vakt i Şâfi‘îye varınca cümle guzât ı müslimîn hâbdan bîdâr ve top keşânlıkdan bîzâr olup on bin mikdârı asker şeb i muzlimde meterislere girüp mülk edindiler. Ve yedi yerden çitler ve siperler ardına toplar koyup cümlesinin mühimmât u levâzımâtlarıyla âmâde etdiler.
Derûn ı hisârda mahsûr olan erbâb ı fiten bu hây hûy ı Osmâniyânı istimâ‘ edüp serencâmların fikr edüp,
İftekiri'l-hurûce kable'd-duhûl
Fe li'l-menâzili hurûcun ve duhûl1
ma‘nâsı üzre bir alây hulûlî kavm bîm u ru‘blarında ol şeb i muzlimde kal‘ayı meş‘aller ile ve şem‘ i rîh ü neft ve katranlar ile hisârı çerâğan edüp "Allah yekdir yek." deyü feryâd ederlerdi.
Bu minvâl üzre vakt i fecr olup [271a] ahâlî i kal‘a gördüler kim kal‘anın hâyilinde olan dağlar ve dere ve depeler giceden asâkir i bî-pâyân ile mâl-â-mâl olmuş. Vakt i seher kim oldu, beyt:
Seher çün [seher-çın] germ olup bâzâr ı mihrün
Asar altun terâzûsın sipihrün
Anınçün zümre germ etmişdi bâzâr
Ki nakd i ömre kızgın müşterî var
Meğer mîzâna çekmiş Yûsuf'u mâh
Ki gec açmış Züleyhâ-yı sehergâh
Seherden doğdu çün nûr ı İlâhî
Zümürrüd kubbenin zerrîn külâhı
Bu ebyât ı münâsibler mazmûnunca bu cenge kızgın müşterîler burc ı kavsda beyt i Müşterî'de ecel bâzârı üzre müşterîler ale's-seher bir kerre sadâ-yı Allah Allah'a rehâ buldurup kal‘anın ensesindeki dağlardan ve ol kızıl çubuklu bâğlardan ibtidâ şâhî toplara, paşa balyemez kal‘a-kûblara bir yaylım gülle-misâl top güllelerin urunca kal‘anın niçe yerinden burc u bârûları rahne rahne olup münhedim olunca derûn ı kal‘adan bir gırîv i feryâd kopup "Amân amân ey gâzîyân ı kal‘a i Van!" deyü feryâd [u] figân etdiler. Meğer bu kal‘a i Bitlîs gerçi sarp hisârdır ammâ ensesinde havâleleri olmağile darabât ı kal‘a-kûb toplara tâkat getiremeyüp niçe ebrâcları ve niçe dendân ı bedenleri ve her seng i siyâhları doğancı pefteresi gibi atılup her ahcâr ı gûnâ-gûnu Hallâc ı Mansûr yayından atılır gibi atılan topların darbından hacerleri atıldı. Zîrâ bu kal‘ayı İskender'in fermânıyla İskender'in hazînedârı Bedlîs nâm gulâm ı hümâm inşâ idelden berü bu kal‘anın burc u bârûları eyle balyemez toplar yememişdir.
Bu hâl i pür-melâl üzre derûn ı kal‘adan feryâd [u] figânlar evce urûc edüp anı gördük, kal‘a kapusu üzre bir beyâz vere bayrağı dikilüp paşanın tarafından mu‘temedün aleyh âdemler ricâ eylediler. Derhâl Yûsuf Kethudâ ve Van kulu ağalarından Demircioğlu zîr i kal‘aya gelüp Van ağasın kal‘a içine aldılar ve kal‘a kethudâsın taşra rehin verüp mâbeynde kasem-Billah [u] Tallah ile cümle kal‘anın zükûr [u] inâsları ve bây [u] gedâları tîğ ü kefen ber-gerden gelüp envâ‘ ı tazarru‘ ve tezellül birle kal‘adan taşra silâhsızca esvâblarıyla orta kuşak ile çıkup herkes taşra evlerine revân oluruz zann edüp bunları niçe bin sekban ve sarıca haşerâtları keşân-ber-keşân paşanın serâperdesi önüne getürürken cümlesi hayâtdan me’yûs ve hâlât ı memât ile me’nûs olup cümlesi paşanın serâperdesi önünde kassâb ı ecel bunları dizüp kılıç uracak mahalde ol afüvv Allah, paşanın kalbine bir afv ilhâmı bırağup yedi yüz ma‘dûd âdemleri cümle âzâd etdi.
Beri tarafda kal‘a içre Yûsuf Kethudâ kal‘a kapusun sedd edüp hân kal‘asında kapanan kal‘a serdârına amân verüp kulleden çıkmaz, "Bre, kal‘a kabza i teshîre girdi, çık taşra, seni vallahi paşadan halâs edeyim." deyü yemîn Billah etdikde taşra çıkup kal‘anın miftâhların ve Hân sarâyının hazînesi miftâhlarıyla kethudâya kırk sekiz aded miftâhları teslîm edüp hamd i Hudâ sene 1065 Ramazânı'nın yigirmi beşinci Salı günü kal‘a i Bitlîs suhûletle feth olup Yûsuf Kethudâ baş bölükbaşı bin aded güzîde yiğit ile muhtahfızân nasb edüp hânın sarâyının üç yüz aded hücreleriyle hazîne ve çilhânelerin zabt edüp bu hakîrin mühriyle mühürlenüp yine kal‘a kapusun taşradan sedd edüp hân bâğına dahi on bayrak sekban ve sarıca ve on aded güzîde kapucubaşıları ve Van kulundan bin aded güzîde pür-silâh askeri ve dîvân efendisi Gınâyîzâde Alî Efendi'yi hân bâğına gönderüp hânın üç yüz altmış aded enderûn [u] bîrûn hücrelerin zabt eyledikden sonra hânın cümle cebehânesi ve hazînesi ve çilhânesiyle zabt olunup kapucular kethudâsı mührüyle memhûrlanup kapucular kethudâsı yine Bitlîs'in aşağı kal‘asına geldikde hemân Yûsuf Kethudâ kal‘aya kapanup cenge âheng eden kal‘a serdârı Kara Alî Ağa'yı ve dizdârı ve kethudâsı ve sâ’ir yedi yüz aded haşerâtların dest ber-kafa kayd ü bend edüp alây ı azîm ile bunlar giderken her biri kuzu gibi meleyüp "Hay oğul ve vay ana ve hay baba!" deyü ağlaşarak giderler ammâ bir ana baba günüdür kim gûyâ rûz ı mahşerdir.
Bu hâl i pür-melâmetle yedi yüz aded âdemler kayd u bend ile paşanın otağı önünde cümle cellâd ı mezbaha muntazır olup durdular.
Paşa-yı âdil obasından sâyebân altında iskemle üzre lenger verüp eydür: "Bunlar nedir?" der.
Yûsuf Kethudâ eydür: "Kal‘ada kapanup [271b] pâdişâha âsî olup ceng edenlerdir?" dedi.
Paşa eydür: "Ya demin kal‘adan çıkmış yedi yüz eli bâğlı ve ciğeri dağlı âdemleri âzâd etdim, ya anlar ne idi?" der.
Yûsuf Kethudâ eydür: "Sultânım anlar kal‘aya amân ile bayrak diküp yine amân ile kal‘adan taşra çıkanlardır kim anlar cümle şehirliler idi kim âzâd etdiniz, ammâ bu yedi yüz âdem amândan sonra bizi aldatup hân kullesine kapanan hân kulları ve sekban u sarıcalardır kim bunların katline üç gün mukaddem hatt ı şerîf gelmişdir. Fermân sultânımındır." deyüp Yûsuf Kethudâ hâmûş oldu.
Ammâ bu dîvânda bin bir ayak bin ayak üzre durup, Âya bu âdemlerin hâlleri neye müncer olur?" deyüp temâşâya gelmişler. Cellâdlarsa kabza i şemşîri ele alup âmâde olmuşlar.
Hemân paşa-yı bâ-vakar eyitdi: "Kani bunların nâbaş ı nâtıraşları" dedikde serdârların ileri çekdiler. Paşa gördü kim serdâr ı bî-dârı bir siyâh çehre Kara Alî nâm murdâr ı vâcibü'd-dâr bir eşkıyâ çehreli nâbekâr, ammâ paşa buna pek dikkatle nigerân etdi, "Ya bunlar nedir?" dedi. "Bunlar anın nökerleridir." deyince "Tiz cellâd" deyüp ol ân otak önünde cellâdlar ve iç ağaları ve iç mehterleri bunların arasına girüp tarfetü'l-ayn içre yetmiş danesin kelle paça edüp na‘şların püşte püşte yığup {hikmet i Hudâ} Abaza Mehter Receb birine yedi kerre kılıç urup zerre kadar kesdiremedi, evvel ise bunlardan sekizin kesmiş idi. Hemân bir dahi eyle şemşîr urdu kim herîf i mezbûr yüzü üzre kapanup ayağa kalkup eydür: "Amân Paşa! Bî-günâhım ve garîbü'd-diyârım. Babam merhûm Haleb'de saçım içine bir kurguşumlu heykel içre bir varak yazup koymuşdur. Cemî‘i kazâ vü belâdan ölünceye dek emînim. Anınçün bana kılıç geçmez." dedikde herîfi paşa âzâd edüp Van kulu gediği verüp çerâğ etdi.
Yine Paşa eydür: "Bre bunların serdârı olan şu kara belâya benzer Kara Arab'ı getirin!" dedikde fakîr Kara Alî Ağa'yı meydân ı siyâsete çökerddiler. "Bre bizim Evliyâ Çelebi'yi çağırın!" dedikde "Lebbey sultânım." dedim.
"Bre gör Evliyâm, dün sabâh dîvânda ahşam bir vâkı‘a gördüm. Ayağımı bir kara karınca pek ısırup acıtdı. Ammâ öbür karıncalar ayağım ısırmadılar {dimedim mi}. İşte ayağım ısıran kara karınca bu kâfirdir kim kal‘ada kapandığından cânım acıtmışdı. Tiz bu nâmerdi katl idin." deyü cellâd dal kılıç olunca hemân hakîr eyitdim:
"Amân sultânım vâkı‘anızda buyurdunuz ki ölü karıncalar içinde beni ısıran kara karıncayı çıkarup Yûsuf Kethudâ'ya verüp âzâd etdim, buyurdunuz idi. Yine şimdi buyurdunuz ki ol karınca bu kara mel‘ûndur, dediniz. {Sûre i Feth'de} kâlallahu Ta‘âlâ 1 der. Bu sultânımın rü’yâ-yı sâdıkasıdır. Vâkı‘anızda âzâd etdiğiniz hâlâ vâkı‘ada dahi beğ başıyçün ve azîz şerîf başıyçün ve merhûm u mağfûrun leh efendimiz Gâzî Murâd Hân rûhiyçün âzâd ediniz." deyü yer öpdüm."
Hemân Paşa eydür: "Kaldırın şu mel‘ûnu," dedikde hemân Kara Alî dîvân ı siyâsetden ayağ üzre kalkup eydür: "Devletlü vezîr! İkinci Diyârbekir vâlîsi oldukda ben senin imrâhorun Kara Alî değil miyim?" deyüp bir kerre âh edüp ağladı.
Paşa eyitdi: "Hay ol eski suçlu sen misin kim Saçlı Dağı Cengi'nde kaçup bu cengde elime girdin. Bre urun şu mel‘ûnun boynun." dedikde bildim ki Paşa yuvuşadı.
Hemân yine ayağına yüzüm sürüp eyitdim: "Sultânım! Ölmüş karıncalar içinden ayağım ısıran kara karıncayı âzâd edüp Yûsuf Kethudâ'ya verdim, buyurdunuz. İşte cânib i erba‘asında kelle paça olmuş leşler ceste ceste [vü] püşte püşte olup yatarlar. Bu Kara Alî'yi leşler içinden âzâd etdiğiniz kara karınca budur ve vâkı‘anızın te’sîri dahi budur, amân sultânım âzâd ediniz." dedim.
Paşa eyitdi: "Eyle olsun, ammâ bre mel‘ûn ol zamân sen Diyârbekir'de benden emîr i âhûrum iken niçün kaçdın?" dedikde,
Kara Alî eydür: "Ol zamân çakal etimiz niçün zebûndur deyü elli deyenek urup halk içinde rüsvây olduğum ecilden nâmûs edüp Sincâr'dan bir gicede Mardin kal‘asına, andan Hasankeyf'e, andan bu Bitlîs hânına gelüp kul olup ehl [ü] ıyâl sâhibi oldum. Ammâ ol zamândan berü elli deyenek acısı hâlâ derûnumda durur. Bî-günâh idim, hâlâ hakkım sultânımın üstünde kalmışdır." dedikde,
{Paşa eydür}: "İşte nâmerd! Evvel nâhak elli deyenek yedinse şimdi anın mukâbelesinde seni leşler içre çıkarup âzâd etdim" dedikde Kara Alî zemîn bûs edüp,
Paşa eydür: "Ammâ nâmerd, benim nân u nemekim ile perverde olasın, benim nâm u nişânım işitmedin mi ki hukûk ı sâbıkayı gözetmeyüp kal‘aya [272a] kapandın?" dedi, "Elli deyenek yediğimin acısından dâğ ı derûnum def‘ olsun içün kapandım".
Paşa eydür: "Hay, kara Arablar deve kinli olur derler. Yigirmi yıldan sonra fırsat bilip kal‘aya kapandı. Ya mel‘ûn! Ben kethudâmı gönderüp kal‘a[y]ı feth ideler, sâ’ir ibâdullahlar kal‘adan çıkalar, sen yine niçün kapandın" dedikde,
"Ol mahalde hân efendimin ekmeğin yer idim. Anın nân u nemek hakkın gözedüp "İki el bir baş içindir." deyü ceng edüp sizin meterisi basan askerinize top urup cenge âheng etdim. Tâ ki hân efendimizin firâr etdiğin işidüp ve bu kadar bin âdemlerimiz meterisde kılıçdan geçdiğin görüp sultânımın yigirmi yıl mukaddem ekmeğin yediğim gözedüp senin havfinden amân deyüp kal‘ayı vermişken işte amân ile meydân ı siyâsete geldim. Amân u zamân vermeyüp cellâd ı bî-amân önüne çökerdin, fermân sultânımındır." deyü bî-bâk u bî-pervâ bunun emsâli niçe sülle-i seyf-i kelâmlar söylediğinden,
Paşa eydür: "Yiğitdir mel‘ûn, hep doğru söyler." deyü paşa gülerek Kara Alî'ye bir hil‘at i fâhire giydirüp Yûsuf Kethudâ'ya müsâfireten verüp âzâd etdi.
Ammâ bu Kara Alî ile kal‘aya kapanan yedi yüz neferin Kara Alî'yi söyletmezden evvel yetmiş adedin kırmış idi ve altı yüz otuzu dest ber-kafa dururlar idi.
Paşa-yı sâhib-kırân eydür: "Sa‘âdetlü pâdişâhımdan hatt ı şerîf geldiği üzre ben bunları kırarım. Tiz kıran kıranın olsun ve esbâb [u] eskâlleri hep anların olsun" der ammâ paşanın tabî‘atine bir ferd i âferîde muttali‘ olmadıklarından bir merd huzûrunda dem çeküp bir âdemi ricâ etmeğe kâdir değiller idi.
Hemân yine hakîr ol kadar âdem deryâsı içre cür’et edüp paşa-yı kâmkârın ayağına düşüp eyitdim: "Sultânım, dünkü vâkı‘a i şerîfiniz ta‘bîrinde bu hakîre on altı aded karınca verüp bâğışladım, buyurdunuz. Elkerîmü izâ ahede vefâ"1 dediğimde,
Paşa eyitdi: "Allah bilür vâkı‘da eyle gördüm. Var imdi Evliyâ'm şu vâcibü'l-katllerin içinden on altı âdem, ammâ her birisiyçün Hazret i Peygamber rûhuna birer hatm i şerîf oku." dedikde,
Hakîr eyitdim, "Kırk hatm i şerîf tilâvet etmeğe şürû‘ ideyim ve Hazret i Risâlet'in ve Çâr-yâr ı Güzîn'in ve cümle şehîdân ı Deşt i Kerbelâ'nın ve cemî‘i kutbu'l-aktâbların rûh ı şerîflerine savâb ı hatm i şerîfleri hibe eyleyem. Her hatm i şerîf içün ikişer âdemden seksen âdem ihsân edüp âzâd edin." dediğimde hamd i Hudâ ricâmız hayyiz i kabûlde vâkı‘ olup, "Var imdi Evliyâ'm, eceli gelmişlerden sen âdem al." dedikde,
Hemân hakîr: "İnşâallah cümlesinin ecelleri gelmiş ola" deyü bu meydân ı siyâsetde "Bir Fâtiha" deyü na‘ra edüp cümle huzzâr ı guzât ı müslimîn Fâtiha tilâvet edüp hakîr huddâmlarımla ve ba‘zı Paşa çâşnigîrleriyle katl olunacak eli bâğlı âdemlerden kırk aded âdem çıkarırken elli üç âdem çıkarup getirdiler.
Paşa eydür "Ey Evliyâ, bir Fâtiha sebebiyle cümlesini mi götürürsin, yetişir" dedi.
Hakîr eyitdim: "Sultânım, bu yiğit emîrüm, dedi, bu Abdülkâdir-i Cîlânî fukarâsıyım, dedi. Bu, Allah beni bu bendden halâs ederse hacc ı şerîfe giderim dedi. Bu yiğit Hazret-i Hâlid ibn Velîd evlâdındanım dedi. Bu yiğit Diyârbekir'de sultânımın çâşnigîri idi. Bu yiğit Kürdüm Âl i Abbâsiyân neslindenim, dedi." dediğimde,
Paşa eydür: "Cümle kavmi i Ekrâd Âl i Abbâsiyân'dan geçinirler, ammâ içlerinde Yezîdîleri vardır. Al, anları da var git, yeter, şimden gerü." dedi.
Hulâsa i kelâm, hamd i Hudâ "Kırk hatm i şerîf tilâvet idem' demek berekâtıyla cümle altmış nefer âdemleri meydân ı siyâsetden kaldırup haymeme gönderdim ve cümlesinin ellerin çözüp ta‘âm verdim. Ve yine paşanın otağına geldim. Gördüm ki Paşa'yı gazab ı celâl dutmuş.
Elinde hezânıyla dîvân ı pâdişâhîde iskemle üstünden kalkup "Tiz şunları kıran kıranın olsun" deyü na‘ralar urunca el-azametullah hemân cümle sekban ve sarıca haşerâtları Kassâb-ı Cömerd köçekleri gibi eli bâğlı ciğeri dağlı ibâdullahların mâbeynlerine mezkûr sarıca haşerâtları sarıca arılar gibi girüp kılıç urmağa başlayup sahrâ-yı çemenzâr lâlezâr iken hûn ı benî Âdem ile la‘l-gûn olup garîb benî Âdemler zâr ı nizâr olup her biri koyun kuzusundan ayrılup meleşdikleri gibi melil melil meleşüp ve her biri kassâblar elinde kanâre koyunları gibi meleşüp bir gırîv ü feryâd u vâveylâ dahi olup rûz ı mahşerden ve meydân ı haşrden bir gün oldu.
Bu mahalde bi-emr i Hudâ bir Rujikî yiğidinin eli boşanup cellâdın birinin elinden kılıcı kapup yedi âdeme kılıç yetişdirüp cümle halkı allak bullak etdikde hemân paşa "Vurman, vurman!" deyüp fakîr yiğidi âzâd edüp Van kulu etdi.
Ba‘dehû cümle paşa ağavâtları ve cümle Van a‘yânları bu kılıç şakırdısın görüp cümlenin yazıkları geldi. [272b]
Hemân hakîr eyitdim: "Bre ümmet i Muhammed! Paşanın gözünde, bir âdem arayıcısı görem, deyü nazar eder ammâ biriniz varup ricâ etmezsiz. Görmez misiz kim bana bir hatm bahânesiyle altmış aded eli bâğlı âdem bâğışladı. Görmez misiz, şu meydân hûn ı insân ile üç günden beri halîce döndü. Bre varın âdemler ricâ edin. Paşanın gözünde ricâcılar uçar!" deyince,
Hemân bizim Paşa ağaları ve Van ağaları cümlesi paşanın ayağına düşüp yire yıkılup "Yeter oldu sultânım, fermân ı pâdişâhî yerine geldi. Bakiyyetü's-seyf olanları cümle âzâd eylen." deyü ricâ eylediler.
Derhâl ricâları kabûl olup yedi yüz âdem ki Kara Alî ile kal‘adan çıkmış idi. Ancak yüz elli mikdârı âdem dendân ı tîğdan geçmişdi. Mâ‘adâsı halâs şerbetin içmişdi.
El-hâsıl eğer bu cengi gördüğümüz gibi ferâden ferâdâ tahrîr ü terkîm eylesek Hudâ âlimdir bir savaşnâme i mücelled olur. Bu neberd i azîm bin altmış beş Ramazânı'nın yigirmi dördüncü bâzârertesi gün olmağile cümle bin altmış beş kadar âdem Hân tarafından [nâ-]şehîd ve gayrı şehîd oldu.
Mukaddemâ bu cenge gelirken Ahlat kal‘asından tâ bu ceng mahalline gelince hân tarafından alınan kelle ve diller ve paşayı katle gelüp pârelenen deliler ve karavullarımız ile ceng edenler ile cümle-i cümele anlar da bin altmış âdem olmuşdur. Cem‘an iki bin yüz yigirmi beş âdemin hân tarafından râygân kelleleri gelmişdir. Dağlarda ve taşlarda kesilen ma‘lûmum değildir. Anların hisâbın hân askeri bilir.
Ammâ bizim Van eyâleti askerinden ve paşalıdan cümle-i cümele dokuz yüz beş âdem şehîd ve gayrı nâ-şehîd olup Lâ-ya‘lemü'l-gaybe illallah1 kim şehîd, şehîd değiller, ol Fâ‘il i muhtâr Allah'a ma‘lûmdur.
Ancak bu kârhâne i dünyâ da bir hây [u] hû ile kurulmuş bir dünyâdır ve benî Âdem böyle kırıla gelmiş bir kadîm dünyâdır kim netîce i kelâmı lâ yüs’elü ammâ yef‘al'2dir.
Ammâ Hudâ'ya ıyândır kim ba‘de'l-feth Melek Ahmed Paşa eydür: "Evliyâ'm, bu ceng ü cidâlin aslın bilir misindir?"
Hakîr eyitdim: "Hayır sultânım, bilmem." dedim. "Ol zamân kim sene 1048 târîhinde Sultân Murâd Hân efendim Bağdâd'ı feth edüp ba‘de'l-feth avdetde Bitlîs Hânı, gazân mübârek ola, demeğe gelmediğinden Murâd Hân müte’ellim olup ‘Ahmed Allah emâneti olsun, Bitlîs Hânından benim intikâmım al, demiş’ idi. Ol nefs i Murâd Hân'ın te’sîriyle bu ceng olmuşdur ve biz dahi bu sene Âsitâne i devletde İpşir Paşa'nın yedi ay kâ’immakâmı iken İpşir İslâmbol'a alây ile girdiği gice vâkı‘amda Sultân Murâd, Van kayasında bana bir kana bulaşmış ekmek verüp bir pâresin Kaya kızıma ver ve bir kanlı pâresin Bitlîs Hânına ver dediği vâkı‘anın ta‘bîri bu vak‘a i ceng i azîmdir kim Sultân Murâd sebebiyle bu ceng bize vâkı‘a ile işâret olunup İslâmbol'dan kat‘ ı menâzil ü tayy ı merâhil ederek Van'a gelüp yüz elli günde vâkı‘amızın te’sîri bu gûne vâki‘ olup böyle ceng i azîm zuhûr etdi kim aceb sırr ı Hudâ'dır." deyü vâkı‘asının te’sîrin bu gûne ta‘bîr u tahkîk etdi.
Ve ba‘de'l-ceng paşa hân meterisleri temâşâsına gidüp leş leşe çitilmiş görüp "Sübhânu'l-Hallâk! Böyle sarp sengistân yerde bizim asker i İslâm bunları niçe kırdılar?" deyü âlem i hayretde kalup "İlâhî! Kudret ü kuvvet ve nusret ü hikmet senindir. Tiz bu lâşe i Ekrâdları ahâlî i Bitlîs defn etsinler ve otak kurbünde yatan kelleleri ve na‘şe i murdârları kaldırup bir çâha ilkâ etsinler ve bizim şehîdlerimizi dahi başka bir merkad i ma‘lûm edüp cümle mecrûhları cerrâhlara versünler." deyü tenbîh [ü] te’kîd edüp yine serâperdesine gelüp müşâvere cem‘iyyeti olup kat-ender-kat âdem deryâsı oldukda, kapucular kethudâsı huzûr ı paşaya gelüp eydür:
"Sultânım, bu cem‘iyyet i kübrâya gelmeyüp imdâd gönderen Kürdistân beğlerinden Şirvân beği ve Hizân beği ve Karni beği ve Espa‘ird beği ve Zerikî beği ve Kesân beği nâm şakîler geldiler. Sultânıma buluşmak isterler." dedikde,
Paşa eydür: "Ba‘de harâbi'l-Basra, Öküz öldü, boyunduruk kırıldı, dedikleri darb ı mesel kelâmı üzre tav tavlanup ve sav savlandıkdan sonra gelen âsî hânîlerin şimden gerü geldikleri, ne fâ’ide. Cehenneme gitsünler." dediler.
Hemân Van ı sedd i îmân ağaları "Amân koca vezîr i âlîşân, bunların haklarından gelin." deyü feryâd etdiler.
Paşa eydür: "Eyâletimizde pâdişâh beğleridir. Belki gelmediklerine birer özürleri vardır. Hele imdâdları geldi, ammâ imdâdları ve kendileri gelmeyenler ile hâlimiz neye müncer olurdu?" dediler.
Vanlı eyitdi: "İnşâallah anlar da Bitlîs Hânı gibi belâların bulur" [273a] dediler.
Anı gördük, ibtidâ Şirvân beği ve ardı sıra Hizân beği ve Karni beği ve Espa‘ird beği ve Zerikî beği ve Kesân beği geldiler.
Ammâ Hizân beği berk i hazân gibi dir dir ditreyüp zemîn bûs etdiklerinde Paşa birinin yüzlerine bakmayup bir dakikadan sonra,
"Bunlar nedir?" dedi.
"Sultânım bu Şirvânlıdır kim Tatar beği oğlu? derler" deyü kapucular kethudâsı tavsîf etdikde,
Paşa eyitdi: "Ne güzel müzellef koltuk tüğü sakallı çelebidir. Hele bunun özrü avretlerden ziyâdedir kim bunu hân sakallandırmışdır kim hân hâtırından geçemeyüp bizim imdâdımıza gelememişdir".
"Ya bu kimdir?".
"Bu Hizân beği"dir.
"Ha kaziyye ma‘lûmdur. Hîzler kılıç cenginden hazzetmeyüp gayrı âlât ı mahmasa ile ceng edüp siper verir." dedi.
"Ya bu kimdir?".
"Karni beğidir." dediler.
"Bre koca mülhid! Sen kankı çukura düşüp gelmedin?"
Her birine birer gûne ta‘n-âmîz cevâblar söyleyüp "Van ağaları ve Ercîş ve Âdilcevâz beğleri bu yiğitceğizleri sizlere müsâfir verdim, beğlerimize ri‘âyet edin." dedikde, Karni beği eydür: "Sultânım bizim çadırlarımız ve askerlerimiz vardır. Çadırlarımıza giderıh." dedikde, Hemân Paşa
"Kaldırın şu kâfirleri" deyince meğer evvelden tenbîh olunmuş imiş. Derhâl yedi aded beğleri Van ağaları ve sâ’ir me’mûr olan beğler bunları kapup haymelerinde zencîre urup kayd ü bend etdiler.
Ve bu mahalde karâr eden hânın akîbince kovmağa giden Malazgirdli Mehemmed Beğ gelüp atları kalmış ve askeri bî-tâb u bî-mecâl olmuş, ammâ hân firâr ederken dağlar içre bırakdığı atlar ve katır katarları ve bâr ı sakîller ve gûnâ-gûn haymânlar ve otağ u çadır ve cümle bin yedi yüz aded merkeb ü katır ve iki yüz aded küheylân at-ı sâfinâtu'l-ciyâd misilli esb i sabâ-sür‘atler ağnâm olunmuş, gelüp otak önünde yığıldı ve dağlarda ve dere ve depelerde firâr edenlerden yedi yüz aded eli bâğlı ve ciğerleri dağlı şehbâz yiğitler getirdiler kim her biri birer kal‘a değer gözleri yaşlı ve bağırları başlı ve âh u enînleri evce urûc eder âdemlerin her biri servi dalına benzer tüvânâ yiğitler idi. Bunların çoğu âzâd olup iki yüzü otak önünde dest i cellâd ı kazâda dendân ı tîğ ı âteş-tâbdan geçüp dehr i denîden rû-gerdân oldular.
{Ba‘de'l-feth [ü] fütûh, Melek Ahmed Paşa guzât ı müslimîne ihsân [u] in‘âmın beyân eder}
Ba‘dehû vakt i zuhur oldukda cemî‘i alây çavuşları ordu-yı İslâm'da olan ümerâları ve gayri guzât ı müslimîni dîvân ı vezîre cem‘ edüp mehterhânelere tarralar urulup bin bir ayak bir ayak üzre kat-ender-kat olup Malazgird beğinin getirdiği mâl ı ganâ’imden ibtidâ üç yüz aded çadırları ve cümle çerge vü otakları ve niçe hayme vü hargâhları cümle ümerâlara ve a‘yân [u] kibâra ve sâ’ir iş erlerine ve gayrilerin isti‘dâdlarına göre çetr i mülemma‘lar ihsân edüp Malazgirdli Mehemmed Beğ'e hânın bin münakkaş otağın verdi kim otuz bin guruş değerdi. Ve yedi yüz aded merkeb ü katırları ve iki yüz küheylân hüssân ı şâtırları ve atları şehîd ü mecrûh olan gâzîlerin mahalline bezl eyledi. Ve hân meterisinde alınan ve kelleleri kesilen âdemlerin mâl ı ganâ’imleri cümle gâzîyâna taksîm olup cebehâneye müte‘allık olan âlât ı silâh [u] seyf i Hûşeng ve bin yedi yüz aded tüfeng i pür-reng cümle hazîne i pâdişâhî {içün} zabt olunup cebecibaşıya defter i pâdişâhî ile teslîm olup toplar ile ve sâ’ir mühimmâtlar ile Taht ı Van'da gemilere konup Âdilcevâz topları Âdilcevâz'a ve Van topları Van'a gitmek fermân olunup Van'a revâne oldular. İktizâ hasebiyle ancak otak ı nüh-tâk önünde on pâre darbzen toplar kaldı.
Ba‘dehû dîvân ı âlîde sekizer kat mehterhâneler çalınup cümle ümerâ ve cümle ocak ağaları yemîn ü yesârda ale't-tertîb el kavşurup dururken cümle dîvân çavuşları bir ağızdan "Gazân mübârek olsun. Tanrı pâdişâha ömürler versün!" deyüp ba‘de'd-du‘â cümleden evvel paşanın Yûsuf Kethudâsı gelüp dest bûs edüp ibtidâ bir siyâh semmûr ı pür-nûr bir yeşil çukaya kaplı kürk giydirilüp dahi üzerine bir zer-ender-zer müntehâ kuşaklık hil‘at i fâhire giydirilüp başına paşa üç çatal bir çelengi kendi eliyle sokup yine dîvân çavuşları "Hil‘at u çelengin mübârek olsun!" deyü kânûn üzre alkışladılar.
Andan teşrîfâta nazar olunup kânûn ı Süleymân Hân üzre ba‘dehû Hakkarî hâkiminin imdâda gelen vezîri Monlâ Muhammed'e bir hil‘at i fâhire ve bir çeleng ile sâ’ir mîr i livâlar mâbeyninde irtifâ‘ ı kadr içün Hakkarî hâkimi vezîri takaddüm olunup cümleye mümtâz ı serfirâz olundu. [273b]
Andan Mahmûdî Beği İbrâhîm Beğ'e bir hil‘at i semmûr ve bir çeleng ve Pinyanişî beğine bir hil‘at ve bir çeleng ve Gâzîkıran beğine ve Bârgîrî beğine ve Ercîş beğine ve Âdilcevâz beğine ve Muş beğine birer hil‘at i fâhire ve birer çeleng ihsân olundu.
Ammâ Espa‘ird ve Ruzikî ve Şirvân ve Karni ve Kesân beğleri haps olunmak ile kethudâlarına bile hil‘at verilmedi.
Andan Erzurûm eyâletinden imdâda gelen beğlerden ibtidâ Mehmemmed Beğ i Malazgirdî'ye andan Hınıs beğine andan Bâyezîd beğine ve Avnik beğine ve Pasin beğine ve Tekman beğine ve Kuzucân beğlerine cümle birer hil‘at i fâhire ve üç çatal çelengleri Paşa kendi elleriyle başlarına sançdı.
Bu mahalde Malazgird Beği Mehemmed Beğ eydür: "Koca vezîr gerçi Abdâl Hân benim kırk bin koyunum gâret edüp ilim vilâyetim harâb etmek murâd etdi ammâ Cenâb ı Allah seni hatâdan saklasın, benim hâtırım içün hân üstüne sefer edüp biz dahi anın askerine kılıç urup koyunlarımın kanları gibi askerinin kanların akıdup ardı sıra kova kova mâl ı menâlin bırakdırup yedi yüz âdemin dest ber-kafa bağlayup ordu-yı İslâm'a bu kadar mâl ı ganâ’imle gelüp orduyu ol ganâ’imle muğtenim edüp gözüm önünde benim koyunlarım yeyen hân askerinden yedi yüzünü bu sâ‘atde katl etdin. Şimden gerü oldu kim gam yemem." deyüp bu beyti yâd ve cümle gâzîyânları dilşâd etdi:
Eğerçi hayli müşkildir kişi dünyâda kâm almak
Bütün dünyâ değer ammâ adüvden intikâm almak
dediler ve zemîn bûs edüp hil‘atle ve çelengleriyle Rüstemâne apul apul yürüyüp gitdiler.
Bu mahalde Diyârbekir vâlîsi tarafından imdâda gelen gâzîyândan beş aded sancak beğlerine serdâr olan Firârî Mustafâ Serdârı Ramazân Ağa nâm bir ihtiyâr-ı hümâm geldikde paşa anlara i‘zâz u ikrâm edüp "Bürâder hoş geldin. Ya askeriniz kandedir?" {dedi} "Sultânım, feth [ü] fütûhâtınız istimâ‘ edüp bizim gelmemize ihtiyâc olmayup cümle askerimiz eyâletimizde olan Haddu kal‘asına gönderüp bu hakîr efendimin fermânları üzre hâk i pâye yüz sürmeğe geldim. Gazânız mübârek ola efendim." deyü niçe müdâhaneler ile levendâne lâf u güzâflar edüp paşa eyninden bir semmûr kürk ve başına bir tel sokup ve serdâr olduğu yedi aded sancakları beğleriyçün birer hil‘at i fâhireler verüp, {Paşa eydür}:
"Emânet olsun, şedd i rihal çeküp imdâdımıza gelmeğe me’mûr olan beğ oğullarımıza bu hil‘atleri vekîlimiz olup giydiresin." deyü tenbîh {idüp} mezkûr Ramazân Ağa'yı Yûsuf Kethudâ'ya konak verüp anda meks etdi.
Andan cümle Van ağavâtları ve kapu kullarının serdârı olan başçavuşu ve çorbacıları ve topçu ve cebeci ağaları ve çavuşlar kethudâsı ve sâ’ir cümle bâlâda niçe kerre tahrîr olunan cümle iş erleri ve cümle a‘yân pîr [u] serverleri ve cümle yigirmi dörd bayrak sâhibi Van ağaları gelüp teşrîfât kânûnları üzre birer hil‘at i fâhire ve birer çeleng i nâdire ile behremend ü berhordâr olundu.
Andan cümle iki bin yüz yigirmi aded kelleleri getiren gâzîlere ol kadar gümüş çelengleri paşa serlerine sokup her şehbâza birer destâr ı Muhammedî ihsân etdi.
Ammâ mukaddemâ çetelerde ve karavullarda kelle getiren gâzîlere beşer onar altun ile birer tel ihsân ederdi, ammâ ne mertebe altun verildi ve ne kadar kelle kesildi ma‘lûmum değildir.
Ve'l-hâsıl bu dîvân ı âlîde cümle-i cümele iki yüz yetmiş tahlî‘ât ı fâhire ve teşrîfât ı vâfire oldu. Ve yedi aded semmûr ve dokuz aded vaşak ve yigirmi aded zincap kürk giydirildiği mazbûtdur. Ve bu âna dek iki yüz beş kise masrûf olunduğu ma‘lûmumdur ve sâ’ir kereke ve kontuş ve serhaddî ve çuka ve kumaş hisâbın Hudâ bilir.
Tahrîr olunan ihsân [u] in‘âmlar ile ve tahlî‘ât ı fâhireler ile ve çeleng i vâfireler ile cümle guzât ı müslimîn behremend ü berhordâr olup herkes merkezinde karâr-dâde oldular.
Yevm i mezbûrda sene 1065 Ramazânı'nın fî 27, şehr i Bitlîs'e hân ı cedîd olduğun bildirir
Evvelâ bu dîvân ı âlîye Bitlîs şehrinin cümle ulemâ vü sulehâ ve meşâyih i kibârı vü kübbârı ve a‘yân [u] eşrâfı geldi ve Zâl Paşa'nın duhter i pâkîze-ahterinden olan Ziyâeddîn Beğ kim marâlî ve gazâlî ve mükehhâl gözlü şehzâde i âzâde misilli bâlâ-bülend ü mahbûb ı âfet i zamân Ziyâeddîn Beğ ibn Abdâl Hân {geldi} ve andan mihteri Arab hanımından vücûda gelen Bedreddîn {geldi} ve andan kihter başka câriyeden olan hûnhâr Nûruddehr Beğ {geldi}. Bu üç aded bürâder i cân-berâberleri cümle a‘yân ı Bitlîs ile berâber dîvân ı pâdişâhîde Paşa huzûruna gelüp cümle ser ber-zemîn edüp dest bûs etdiklerinden sonra mukaddemâ Paşa bu şehzâdeleri [274a] hânelerinde mihmân oldukda bâğırlarına basup evlâd ı ma‘nevî idinüp Ziyâeddîn Beğ içün "İnşâallah ben seni bir çerâğ ederim." demiş idi.
Dostları ilə paylaş: |