Evl‹YÂ Çeleb‹ seyahatnâmes‹


Eşkâl i zemîn i kal‘a i Bârgîrî



Yüklə 7,57 Mb.
səhifə19/74
tarix14.02.2018
ölçüsü7,57 Mb.
#42780
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   74

Eşkâl i zemîn i kal‘a i Bârgîrî: Bir körfez dere i dırâz nihâyetindedir kim ol dere nehr i Döndürme'dir kim ana Bend i Mâhî derler. Bu nehr i sağîrenin cânib i şarkîsinde yalçın kara kaya­lar üzre hayli âlî sahrâ üzre şekl i muhammes Şeddâdî-misâl seng i kebîrler ile mebnî bir kal‘a i kavîdir. Cânib i etrâfında asla handakı yokdur ve cânib i şimâle bir demir kapusu vardır. Dâ’iren-mâdâr cirmi ma‘lûmum değildir. Zîrâ adımla­madım. Ve derûn ı kal‘ada ne mikdâr hâne olduğu dahi ma‘lûmum değildir, ammâ eyle şehr i müzey­yen değildir. Zîrâ kal‘ası ve rıbâtı Âl i Osmân hük­min­de değildir, Ekrâd ı Mahmûdî destindedir. Kal‘a dizdârı ve cümle neferâtları Ekrâd'dandır. Beği­nin hâssı taraf ı pâdişâhîden 300.000 akçedir. Erbâb ı timârı 97 ve erbâb ı zu‘amâsı 7 vardır. Alây­beğisi ve çeribaşısı vardır. Hîn i gazâda üç bin Ekrâd askeri olup sefer eşerler. Ve Âl i Osmân tarafından yüz elli akçe pâyesiyle kazâ-yı âsumâ­nîdir, ammâ nâhiyeleri ma‘lûmum değildir.

Müftî vü nakîb ü kethudâyeri ve serdârı yok­dur. Ancak bâcdârı ve subaşısı vardır. Bu kal‘aya Bârgîrî demesinin sebeb i tesmiyyesi oldur kim Âzerbaycân pâdişâhlarından Kılıç Arslan Şâh bu kal‘a i derbend i çalındırı bir boğazda binâ edüp cemî‘i âyende vü revendegân, tüccârân ı berr ü bi­hârdan bâc aldığıyçün kal‘a i Bârgîrî ya‘nî yük alınur kal‘a demekdir. Ba‘zılar Bârgîr kal‘ası, ya‘nî [246a] rûzgâr gelecek kal‘a derler. Ammâ kavm i Ekrâd Bavgir kal‘ası derler.

Cümle Ekrâdı şâhbâz u gâzî Muhammedî kavmidir kim bunlarda olan küheylân ve taşdökân kısa belli ve öküz bilekli ve dibek karınlı ve sumak burunlu, elma göz, semîn ü cesîm ve kesimi güzel mahbûb-ı Mahmûdî atları olur kim Kürdistân'da böyle at olmazdır. Bend i Mâhîsindeki sayd olunan mâhîler dahi cümle memdûhdur. Ammâ imâret i ebniyyeleri gayr i memdûhdur. Ancak bir Ulucâ­mi‘i ve bir Şeref Hân sarâyı ve bir hammâmı ve bir hânı ve bâğ u bostânı ve kifâyet mikdârı dükkânı vardır. Ammâ âb u hevâsı ve engürü memdûhdur.

Feth i kal‘a i Bârgîrî: Hâk i Âzerbaycân'da diyâr ı Ermenden add olunup sene 955 târîhinde Süleymân Şâh'a derûn ı kal‘ada mütehassın olan kavm i Ekrâd itâ‘at edüp bilâ cidâl kal‘ayı teslîm edüp hükûmeti yine kendülere ihsân olunup Mahmûdî beği add olunur. Bu kal‘a altından kalkup bu kerre cânib i kıbleye giderek sol tarafımızda,

Hasan Tapdı yaylası, ki Sultân Hasan bu dağda gencîne i Kârûn'a mâlik olup genc tapdığın­dan Yaylağ ı Hasan Tapdı derler. Cümle Mahmûdî kavmi anda yaylanır ammâ zirve i a‘lâsına çıkup temâşâ etmedim ammâ evc i âsumâna ser çekmiş yayladır. Anın dâmeninden ubûr ederken yol iki çatal olup sol tarafdaki tarîk ı âm kal‘a i Van'a gider, sağ tarafdaki şâhrâh ı sağîr kal‘a i Amîk'e gider.

Bu mahalde Çomaklı dağı eteğinde karye i Pasin'de paşa mihmân oldu. Van nevâhîlerinden yüz hâneli bâğlı u bâğçeli Müslim ü Yarmenî köyüdür. Bunda paşadan me’zûn olup kal‘a i Amîk'e gitdim. Andan cânib i kıbleye ma‘mûr u âbâdân çayır ve çemenistân kurâları ubûr ederek kâh sengistân, kâh sâhil i bahr i Van kenârıyla 3 sâ‘atde,



Evsâf ı misâl i seng i akîk, ya‘nî kal‘a i Amîk: Be-kavl i müverrihîn bunu kavm i Âd binâ etmişdir. Zîrâ akîk i Yemenî gibi sürh-gûn kayaları içre Âd kavmi gârları vardır kim midhatinde lisân kâsırdır. Kal‘ası Van deryâsı kenârında evc i semâya ser çekmiş yed i kurdet ile mebnî beş Süleymâ­niy­ye minâresi kaddinde bir sivri kaya üzre bir küçük kal‘adır. Allah'a ma‘lûm urûc edüp bu kal‘ayı temâşâ etmeğe cür’et edemedim. Zîrâ niçe bin kademe taş nerdübân ile bâlâsına çıkarken bir yalçın dîvâr gibi kal‘aya dayanmış ağaç nerdübân ile çıkılır. Andan yukaru ta kal‘anın zirve i a‘lâsına yine taş nerdüban ile urûc olunur. Hîn i muhâ­sa­rada mezkûr ağaç nerdübanı kemendler ile yukaru kal‘aya çeküp asla bir tarafdan urûc olun­ması muhâl olur.

Bu kal‘a üzre meğer felekde melekler havâle oluna, yohsa cânib i erba‘asında bu kal‘aya hâ’il yokdur. Kıblesi ve cenûbu ve garbîsi ve yıldız tarafı ve şimâlîsi cümle Van deryâsıdır kim deryâ içre bir burun gibi çıkmış bir serâmed kayadır. Garâbet bunda kim kal‘anın kayasının ta zirve i a‘lâsından bir azacık sucağız cereyân etdüği mîzâbları zâhir­dir. Meğer bu kûh ı bülend üzre bir sucağız var imiş ve derûn ı kal‘ada bir câmi‘ ve elli mikdârı hâne ve ambarlarında darı ve çeltikli pirinç ve altı mikdârı şâhî topları varmış. Hakkâ ki bu kal‘a kal‘a i Kahkahâ-yı Van'dır, ammâ her bâr çıkması emr i asîrdir. Bu kal‘anın derûnunda zahîresi oldukdan sonra, husûsan içinde suyu vardır. Buna bir vecih ile zafer mümkin değildir.

Bu hakîr i pür-taksîr bu kal‘aya mânend Adana eyâletinde Silifke sancağında kal‘a-i Larende'ye karîb kal‘a i Ermenak'i gördüm ki ol dahi vâcibü's-seyr bir bî-misâl kal‘a i dâr ı celâldir. Ammâ bu kal‘a i Amîk andan ziyâde âlî ve bî-hâ’il kal‘a i Amîk-i bî-hâyildir.

Sebeb i tesmiyye i kal‘a i Amîk: Bu kal‘a eyle bülenddir kim cemî‘i tîr-endâz kemândârân ı kemânkeşânlar bu kal‘a i Amîk'in zîrinden bâlâsına tîr bârân etmişlerdir kim pîşrev ve hekkî vü âzmâyiş okları ile zirvesine irememişlerdir. Hatta Süleymân Hân bu kal‘ayı temâşâ eder kim asker i Âl i Osmân'da olan atıcılara fermân edüp tîr bârân et­dirmişdir. Mümkin olup bir sehm i hadeng ire­memişdir. Süleymân Hân hazz edüp "Benim Amîk i âlîm" buyurup hıfz u emânda olmasiyçün du‘â et­mişlerdir. Ve sene sekiz yüz beş târîhinde Timur Şâh bu kal‘ayı görüp "Bu kal‘a niçe şâh ı şâhân­ların ırzın pâymâl etmişdir. Bunu muhâsara edüp bednâm olmadan, geçmek yeğdir" deyüp bu kal‘aya asla nazar ı im‘ân ile nazar etmeyüp güzer eder ve bu kal‘a önünde Van deryâsı ol kadar amîkdir kim niçe yüz kulaç şâkûleli ipler ka‘r ı umkuna ermedüğünden kal‘a i Amîk derler, ammâ galat ı meşhûru beyne'l-Ekrâd Amîk derler {ve Amük derler}.

Cânib i erba‘asında niçe bin şahin ve karakuş ve kartal murglarının [246b] âşiyânları vardır. Hatta bir kerre aşağı şehirde kassâblar bir Van câmûsun boğazlayup yüz vukiyye gelür kelle i câmûsu mey­dânda korlar. Hemândem bu Amîk kayasındaki âşiyânından bir karakuş süzülüp bu câmûs kellesin kapup kanat kakup âşiyânına çıkarup beççelerine fedâ eder. Ol ukâb murgda ne kuvvet olmak gerekdir kim yüz vukıyye gelir câmûs kellesin ber-hevâ semâya berâber âşiyânına çıkara. Zîrâ Van câmûsıyla Adana câmûsu Rûm u Arab u Acem ü Tus'da meşhûrdur. Hâlâ ol kelle murg ı zeyreğin âşiyânında beyâz sandûka gibi râygân durur. Bu kal‘ayı dahi Süleymân Hân feth etmişdir. Be-dest i Rüstem Paşa sene 940. Hâlâ Van eyâletinde paşa hâs­sıdır ve voyvodalıkdır ve Van kadısının hük­mün­de ve niyâbetdir. Dizdârı ve elli aded kal‘a ne­ferât­ları vardır. Gayri hâkimleri yokdur. Ammâ aşağıda varoşu cümle bâğlı u bâğçeli yüz aded hâneli ka­saba i ma‘mûrdur. Bir câmi‘i ve hân ve hammâmı ve esvâk ı muhtasarı vardır.

....................(4 satır boş)....................

Gayri âbâdân yokdur. Bu kal‘ayı dahi seyr ü temâşâ edüp karye i Canikler'de nehr i Canik'i ubûr edüp karye i Susuzel'i geçüp ve karye i Ablan­kâz'da paşayı bulup Amîk kal‘ası evsâfın bir bir beyân etdim.

Paşa görmeden engüşt ber-dehen edüp huzzâr ı meclisler cümle eyle şehâdet etdiler. Bâlâdaki kurânın üçü dahi Van nevâhîlerinde Müselman ve Yarmenî köylerinden ma‘mûr kend i azîmlerdir. Andan yine cânib i şarka (   ) sâ‘atde,

Menzil i karye i Kara Kâsım Sultân: Ba‘zılar Monlâ Kâsım köyü derler. Bir çemenzâr fezâda yüz hâneli ve bir câmi‘li ma‘mûr köydür. Bu mahalde Sultân Murâd Hân ı Râbi‘in bir soffası vardır. Hâlâ mesîregâhdır. Ve

Ziyâret i Monlâ Kâsım Sultân: Bir kubbe içre medfûn olup tekye i dervîşândır. Sarı‘ marazına mübtelâ olan kimesneler bu âsitânede yedi gice mihmân olup bi-emrillahi Ta‘âlâ şifâ bulur. Andan yine cânib i kıbleye (   ) sâ‘atde,

Menzil i Çaybaşı: Bir çemenzâr sahrâda vâki‘ olmuş çaydan ba‘îd yüz hâneli ma‘mûr karyesi vardır. Mezkûr çay Çomaklı dağından ve Van'ın cânib i şarkîsinde bir top menzili ba‘îd olan Akkirpi dağlarından cem‘ olup bu mahalde Van deryâsına mahlût olur âb ı zülâl bir çay ı helâldir. Paşa bu ferahfezâda serâperdesiyle meks edüp Van şehrinin cemî‘i a‘yân u eşrâfları bu mahalde paşa ile müşerref olup ol kadar zî-kıymet hedâyâlar ve atlar ve zırh ı zirih-külâh ve gayrı elvân elvân pîşkeş i firâvânlar getirdiler kim ta‘bîr ü tavsîfi bir veci ile mümkin değildir.

Zîrâ bu kal‘a i Van dest i Âl i Osmân'a girelden beri eyâlet i Van'a mutasarrıf olmuş Melek Ahmed Paşa gibi mühürden ma‘zûl ve iki kerre kâ’immakâm olmuş ve dâmâd ı şehriyârî olmuş bir vezîr gelmemişdir. Pâdişâhlar ve mühür sâhibi serdâr ı mu‘azzamlar ve gayrı gûne sipehsâlârlar gelmişdir ammâ sadrıa‘zamlıkdan ma‘zûl Van vâlîsi gelmemişdir. Paşa dahi kevkeb i taht ı sa‘âdet sâhibi müte‘azzım ve dârât ı Bermekîy-yi zîşân bir âsaf ı Âl i Osmân olduğundan ta Diyârbekir kur­bünde Tercil kal‘ası nâm mahalden tuğra-yı garrâ ile emr i pâdişâhî yazup Van kal‘asının ta‘mîr ü termîmi içün bir kapucubaşı kulların Van'a gön­dermiş idi. Ol günden cümle Van halkının etekleri dutuşup cümle kavm i Kürdistân ve asâkir i Van ta Diyârbekir ve Hazzo ve Bitlîs câniblerinde istikbâle gelirlerdi. Hatta paşanın yanı sıra ser-bevvâbân ı dergâh ı âlîden Kabakulak Mustafâ Ağa nâm bir benâm kapucubaşı kırk kapucusu ile Van ağaların­dan Hüsrev Paşa yeğeni Süleymân Beğ ve (   ) (   ) (   ) ve Hasan Ağa ve oğulları Van'dan menfâ iken kapucubaşı anları Van'a komağa getirdiğin Van kulu istimâ‘ edüp ve niçe yüz aded Van a‘yânının katllerine fermân ı şerîfler sâdır olduğun cümle Van eyâleti beğleri Van a‘yânının yeğleri istimâ‘ edüp havf [u] haşyetlerinden mezkûr Çaybaşı nâm mahalde bir gün bir gicede ol kadar hedâyâ ve mâl ı bî-hisâb geldi kim ta‘bîr olunmaz ve paşa ağavâtları dahi cümle hedâyâlar ile [247a] muğ­te­nim oldular. Bu Çaybaşı mahallinde ale's-sabâh alây ile Van'a revâne olup girilmesi fermân olundu. Andan,

Evsâf ı alây ı asâkir i kal‘a-i Van

Ale's-sabâh ki oldu, bin altmış beş senesi mâh ı Recebü'l-mücerrebinin âhirinde bâzârertesi gün sa‘d sâ‘atde vakt i seherde paşa-yı zîşân-ı Âsaf ı Berhıyâ-vâr esb i sabâ-sür‘atine Bismillah ile bilâ rikâb süvâr oldukda Van çavuşlar kethudâsı üç yüz aded başları otağalı ve mücevveze i şâhîli tâ’ife i çavuşân cümlesi bir ağızdan "Yaşın uzun olsun! Tanrı Ta‘âlâ pâdişâha uzun ömürler versin!" deyü paşa-yı kâmkârı alkışladılar. Ve paşa dahi azîmet i Van deyince sekizer kat mehterhâne ra‘d-vâr sadâ verüp sağ tarafımızda Van deryâsı temevvüce geldi.

Sol tarafımızda Van'ın Akkirpi dağları âvâz ı dühül sadâsından lerzenâk olurdu. Bu hâl üzre paşa-yı zîşân kânûnnâme i vüzerâ üzre ibtidâ alây ı serdâr ı mu‘azzam Melek Ahmed Paşa, evvelâ bin beş yüz aded çatal kuş atlı, küpeli Tatar {askeri kim} cümle sadaklı ve savatlı ve elleri şıdak kamçılı ve başları şıpırtma ve börklü ve çalmalı ve Nogay ve Şirînî ve Mansûrî ve Avlatî tarzı kalpaklı zor batır yiğitler ubûr etdiler.

Andan kâmil bin aded deli askeri, andan bin aded gönüllü ceyşi. Bu iki asker cümle pür-silâh semmûr tacları ve Sâlihli taclar kurunây taclar ve yelketî taclar ve Evrenosî taclar ve Gâzî Porçavî taclar ve Kürs İlyasî taclar ve Behlûlî taclar ve Gâzî Mihalî taclar ve Hürumî taclar ve Kâsımî taclar ve Balılı taclar ve Yahyalı yeşil kulaklı çuka taclar ve Manlifke taclar ve Arabî taclar ve Bektaşî tac ı âfitâbîler ve tac ı Kalenderîler giymiş iki bin aded güzîde askerin tacları üzre Sîmurg otağaları ve balıkçıl telleri ve turna telleri ve ablak deve murgu telleri ve şahin ve zağanos telleriyle mezkûr tacların zeyn edüp beş altı yüz mikdârîsi semmûr kapâniçeli ve kimi bebr ve arslan ve kaplan [u] kurd ve ayu postlu ve kimi zülfikârı çekmânlı ve kimi porçavî çekmânlı ve kimi dürhânî çekmânlı ve Dârâyî ve hârâyî ve katîfe ve kemhâ gömlekli ve her birinin arkasında miskî kartal ve karakuş ve devlengeç ve ukâb kuşlarının kanatları bâğlı ve cümle ellerinde altun halliyle münakkaş altun yaldızlı toplu kostaniçse ta‘bîr etdikleri mızrakların her biri kol kalınlığıdır ve niçe yüz Kosdaniçsenin üzerleri kurd ve ayu postu sarılmış uçları alaca harîr filandıra bayraklı asâkirlerdir kim deli bayrakları kırmızı ve yeşildir. Gönüllü bayrakları sarılı ve allıdır.

Niçesi gök katlavî demire müstağrak olup potluklu ve dizbendli ve toğulkalı ve zırh ı zireh-külâh serpenâhlı ve kaz göğüslü demir giymişler, ancak gözleri görünür cümle hadîde müstağrak mehîb ve mahûf âdemlerdir kim her biri hakkâ ki dîvâne hürüm sıfat deliler ve gönüllülerdir ve ayak­larındaki ve çizmelerinde ve Kubadî pâbuçlarında kopçalı çakşırlarında çekirdekli ve çarhlı mahmîzleri olur ki anınla atlarına ökçe edüp mahmûz ederler.

Ve cümle atları al ve ala kına ile Hasanî ve Hüseynî gerdânlarında ve karınlarında hınnâlı kızıl kana müstağrak olmuş Tunageçdi kınalı atları yancıklı ve bahrî hotaşlı ve sineleri demir kalkanlı ve alınları demir harballı ve sırtları kaplan ve bebr postlu küheylân atlar üzre mezkûr müsellah iki bin deli ve gönüllü askerinin binden ziyâde dahi en­selerinde çifte çifte müsellah semmûr kalpaklı pençe i âfitâb süd gibi beyâz mahbûb köçekleri ile ubûr ederken sağ kolda deli askeri ve sol kolda gönüllü cündî at başı berâber rikâb rikâba zânû-be-zânû olup âdâb üzre ubûr etdiler.

Bunların mâbeynlerinde elli aded alây çavuşları zer-ender-zere müstağrak olup bellerinde üçer vukiyye gümüş kemerler üzre akve hançerler ve başlarında şam süvar teller ve niçesinin serinde ankâyî ciğalar ve ellerinde ikişer vukıyye gelir sîm i hâlis çevgânlar ve kırmızı katîfe Rüstemânî şalvarlar ve atları kezâlik altışar pâre âlât ı yancığa müstağrak ve bahrî hotoslar ile her birinin esb i hussân ı sâfinâtları hasîb ü nesîb Cılkıdan ve Musannek ve Gökeş ve Tariği ve Musâfaha ve Havvâre ve Mahmûdî ve Seylâvî ve Ketişe ve Mevâlî ve Dinoni ve (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) nâmân atlara bu mezkûr elli aded çavuşânlar süvâr olup tablbâzlarına tarralar urarak asker içre at bırağarak na‘ra i Allah haykırarak asker düzüp alây gezüp "Yaşa, yaşa!" diyerek gûnâ-gûn rîş u şakalar ederek asker içre güzer ederlerdi. [247b]

Andan beş yüz asker i kilârciyân ve beş yüz aded çâşnigîrân ve beş yüz aded serrâcân ı hâss ı gılmân ve beş yüz aded mehterân ı hayme ve beş yüz aded sârbân ve beş yüz aded harbendegân ve beş yüz aded karakollukçu akkâm ve meş‘alciyân ve beş yüz aded tâ’ife i ıstabl sayisân ve gayrı huddâmân. Bunlar dahi cümle pür-silâh ve ellerinde cümle cidâlarıyla esb-süvâr ve müsellah ve müzey­yen ubûr etdiler.

Andan kırk bayrak sekban ve kırk bayrak sarıca, bunlar dahi pür-silâh ve esb-süvâr ellerinde kırkar ellişer dirhem tüfengleriyle at başı berâber ubûr etdiler.

Andan bin aded asker i müteferrikagân pür-silâh at başı berâber çifte köçekleriyle ubûr etdiler.

Andan beş yüz aded vâcibü'r-ri‘âyâ ağaları beşer onar aded mahbûb u mergûb mülebbes ve müsellah köçeklerinin ellerinde Basra kargı sırık­larıyla ubûr etdiler.

Andan üç yüz aded kapucubaşıları ekseriyyâ semmûr kürklü mükellef ü muhteşem ve mülebbes ağaların çoğu âlât ı silâha müstağrak olup kırkar ve ellişer kafadâr köçekleri kantar cidâlı asker geçüp her birinin önünde küheylân yedekleriyle ubûr etdiler.

Andan paşanın tuğları ve bayrağı ubûr edüp an­dan paşanın üç aded yorga yedekleri ve sekiz aded cevâhir zeynli ve altun zencîrli yedekleri emîr-i ahûr tâ’ifesiyle ubûr eylediler kim her yedek atın bisâtı vasfında lisân kâsırdır.

Andan seksen aded sekban ve sarıca bayrak­larının eşbehce olan dayıları ve cümle seksen aded bölükbaşıları ve çavuşlarıyla pür-silâh piyâdece ubûr edüp andan paşanın şâtırları altun taslar üzre beyâz ablakları ile zer-ender-zerli dîbâ vü zîbâ vü zîb ü zerbâfa müstağrak olup incülü konturalar ile ve eteklikler ile ellerinde teber i Müslimîler ile çifte çifte tâvûs ı bâğ ı İrem gibi hırâmânî hırâmânî ubûr eylediler.

Andan paşa ünvânıyla kerr ü ferr ü dârât ile mücevvezesi üzre "Sa‘âdetlü pâdişâhın serdâr ı mu‘azzamımsın", deyü ihsân eylediği zî-kıymet mücevher sorguç ı şâhîyi mücevvezesi üzre kec kılup yemîn ü yesârında mücevher matara ile mataracı ve mücevher tüfengleriyle tüfengciler ubûr edüp paşanın akîbince silâhdâr ve çukadâr kırmızı keçe zerdûz üsküf i şâhîler ile ubûr etdiler.

Ve yigirmi iki mertebe sâhibi iç ağaları ve gayrı dörd yüz aded iç gulâmları ki her biri Gürcî ve çoğu Abaza ve Çerkes yiğitleri ki cümle cebe vü cevşene gark olup başlarında serpenâh üzre al ve yeşil ve kırmızı ve sarı ve elvân mukaddemlerin sarup taylesân ı Muhammedîlerin sarkıdup ellerinde gümüş sarıklı ve sağrı kaplı hıştları ve küheylân atları gümüş altun pullu yancıklara ve bahrî hotoslara müstağrak olup ubûr etdiler.

Andan yüz aded tüvânâ zırh ı zireh-külâhlı ve tokmak tüfengli iç mehterleri güzer etdiler.

Andan Paşa Kethudâsı Yûsuf Ağa ve Hazînedâr Ca‘fer Ağamız anlar dahi cümle yüz aded pür-silâh meh i enverden nişân verir iç ağalarıyla ubûr edüp andan sancak ve bayrak ve yemîn ü yesâr andan dokuzar kat mehterhâne segâh faslın ederek ubûr etdiler.

Andan sakkalar ve ba‘zı sarrâc gulâmları ve ba‘zı sâyisân gulâmları ubûr etdiler.

{Sitâyiş i asâkir i alây ı Van}: Ammâ paşanın bu alây ı azîminin yemîn ü yesârında kat-ender-kat zırh ı zireh-külâhlı katlâvîli ve tuğulka ve serpenâh ve nemedli ve fetîl giyimli ve ciğni Halebî ve Mısrî ve Gavrî kalkanlı muhteşem ve müzeyyen gök demire gark olup mehâbet ü salâbet sâhibi Sâm u Nerîmân ve Zâl ü Köstehem ve Şağât u Rüstem ve İsfendiyâr ü Bîjen-akrân kırçıl müdebbir yetmiş tas­dan geçmiş, semm i helâhilden kattâl, cümle kâtil i düşmen, mehîb çehre yarar u nâmdâr dilâverler kü­hey­lân atlar üzre ellerinde on yedişer boğum kargı sırıklı ve belleri çifte tabanca tüfengli ve uyluk­ları hıştlı ve atları gaddâre ve bozdoğan topuz­lu ve Fer­hâ­dî külünklü ve cümle polad yancıklı atlar üzre cüm­le çıt-a-çıt selâma durup ibtidâsı sağ kol ve sol kol ve yaşlı ve taşlı ve Hasanî ve Hüseynî nâmân kul­lar yigirmi yedi aded ağalarıyla selâma dur­muşlar idi.

Andan Bitlîs Hânı kethudâsı bin aded güzîde asker ile andan Hakkarî Hânı kethudâsı beş bin asker ile andan Mahmûdî Hânı İbrâhîm Beğ bizzât bile sekiz bin asker ile selâma durdu ve bin kadar askerle Şirvân beği ve bin kadar âdem ile Müküs beği ve Kesân beği ve Bâyezîd beği ve Hizân beği ve Pinyanişî beği ve Bîzeduş beği ve Karkar beği ve Ağakis beği ve Benî Kutur beği Esbsüvâr beği ve Karni beği ve Hiron beği ve Zîrıkî beği ve Muş beği ve Âdilcevâz beği ve Ercîş beği ve Bârgîrî beği ve'l-hâsıl Van eyâletinde yigirmi dörd sancak beğleri kethudâlarını biner aded Ekrâd askerin paşanın [248a] selâmına gönderdiler ve kırk yedi aşîret beğleri askerleriyle kendüleri selâma geldiler.

İllâ Mahmûdî beğinden Evliyâ beğ ne kendüsi ve ne kethudâsı ve hedâyâsı gelmedüğünden paşa, "Olmaya illâ hayr" deyüp yemîn ü yesârda mevc mevc ve fevc fevc selâma duran deryâ-yı Van ve Kürdistân asâkir i firâvânına selâm vererek kâmil dörd sâ‘atde Çaybaşı'ndan Van'a gelince kilt-â-kilt seksen bin asker i İslâm var idi.

Paşa ol şiddet i hârdan ve izdihâm ı benî Âdemden muztarr ı hâl olup "Selâm alanlar ileri gitsin", deyü fermân etdiklerinde asker i bî-pâyân "Taraf ı Van" deyüp gitdiler.

Paşa âheste âheste giderken "Sultânım Âsitâne i sa‘âdetden ulak geldi" dediler.

Derhâl Kaya Sultân'ın Yıldırım kapucusu yıldırım gibi gelüp paşaya at üzre mektûbları verüp eydür: "Sultânım, İslâmbol'da kul gulüvv edüp İpşir Paşa'yı pâdişâhdan alup kellesin kesüp yeniçerilerin Atmeydânı'nda başını bir ayak yolu üzre kodular ve Müftî Ebû Sa‘îd'in hânesin yağma etdiler ve (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) (   ) ve Kara Murâd Paşa kapudan iken vezîria‘zam oldu." deyü haber getirince,

{Hakîr eyitdim: "Bitlîs hânının sultânıma gön­derdiği mektûbda ‘İpşir Paşa'nın katli haberin is­timâ‘ edersüz’, dedüğü istihrâc geldi, zuhûr etdi ve inşâallah bir mâl ı gâ’ib dahi zuhûr eder dedüğü dahi hâsıl olur" dedim. Hemân},

Mühürdâr Osmân Ağa eydür: "Sultânım, İpşir Paşa bizi Van'a sürdü kim cümleden melik i müs­takil vezîria‘zam ola. Hamd i Hudâ İslâmbol'dan çıkup Van'a işte dâhil olunca şiddet i şitâ ve renc [ü] anâ çekerek kâmil üç ayda katli haberi geldi el­hamdülillah. Hemân sultânım şimdi tedârik oldur kim, çünki İpşir mürd oldu, Van'a bu askerimizle girmeyüp Van taşrasında meks edüp ya Erzurûm'u ya Bağdâd'ı arz edelim." deyü mühürdâr, paşaya bu gûne kelimâtlar edince hemân,

Paşa-yı âkıbet-endîş eydür: "Bre sefîh! Ulan senin ne hakkındır kim Âl i Osmân'ın mühür sâhibi vezîrine zebân-dırâzlık edüp mürd oldu, deyü hamd etmek ne lâzımdır. Ya Van mansıbına biz İpşir Paşa sözüylen mi geldim. Yohsa fermân ı pâdişâhîyle sorguc ı pâdişâhî takınup serdâr ı mu‘azzamlık ile mi geldim. Sen ne bilirsin? Tutun şu nâmerdi" deyüp mühürdâra at üzre ol kadar topuz ı mücev­her urdu kim topuz pâre pâre oldukda yine mü­te­sel­lî olmayup "Tiz cellâd" dedikde derhâl selâma duran Van a‘yânları ve Hünkâr kapucubaşısı Kaba­ku­lak Mustafâ Ağa, paşanın rikâbına sarılup ricâ edüp mühürdârı cellâd ı nâmerd elinden güc ile halâs edüp yine paşa tarafeynde kat kat duran Van askerine selâm vererek ubûr ederken Van'ın cümle piyâdegân askeri nümâyân olup selâma durdular.

Bir tarafa hisâr eri ve sağ cânibe azebistân eri cümle pür-silâh tüfeng-endâz, andan Van kal‘asının Yeniçeri Ağası Abdî Ağa yedi oda yeniçeri cümle iki bin piyâde ve müsellah tüfeng-endâz yeniçe­riyân sağ tarafda ve beş yüz topcıyân ve beş yüz cebeciyân sol tarafda pür-silâh tüfeng-endâzlar selâm alup paşanın önü sıra yeniçeriler dahi ileri topcılar dahi ileri cebeciler dahi ileri paşanın sekban ve sarıca dayıları ve bölük kâtibleri cümle piyâde gidüp gülbâng ı Muhammedî çekerek saf saf giderken el-azametullah kal‘a i Van'ın zîr ü bâlâsından üçer kerre gülbâng ı Muhammedî sadâsı gelüp andan ale'l-akîb bir yaylım tüfeng ve bir yaylım top atup üçer kerre tüfeng u top şâdumânî­leri olup kal‘a i Van murg ı semender-vâr âteşleri nişân içre kalup karpuz kadar gülleleri Van deryâsı üzre seküp giderdi.

Paşa bu hâli görüp barûd gibi tutuşup eydür: "Hay nâmerd dizdâr, Sultân Murâd Hân efendimle yine bu mahalle geldikde bu kadar top atılmadı. Şimdi bu kadar barûd ı siyâh vakfullahdan isrâf oldu" deyü dizdâra gazaba gelmişken hemân Van'ın İskelebaşı köyüne karîb geldikde Van kayasının evc i âsumâna çıkmış yerlerinin ta ortalarından birer yaylım şayka toplarına âteş edüp sepet sandûkası kadar taş gülleler kimi Van sahrâsına kimi Van deryâsına düşünce paşa dibelik âteş i mahz olup bir atlı mehter dizdâra, atmasın deyü tenbîhe gitdi. Ammâ ne fâ’ide, atılan gülle ve yanan barûd gerü gelmez. Bu hâl üzre paşa şehir halkının istikbâline çıkan bây [u] gedâlara selâm vererek bin altmış beş Receb'i âhirinde İskele kapusundan içeri Van'a dâhil olup şehir içinde ahâlî i esnâfât şâhrâh üzre pâyendâzlar edüp ve tarîk ı âm üzre niçe yüz kur­bânlar kesilüp paşa sarâya dâhil olunca Müsellim Arganalı Ahmed Ağa dîvânhâne i Van'da bir sımât ı Muhammedî çeküp bir ziyâfet i azîm olmuşdur kim gûyâ ziyâfet i Bitlîs Hânı idi.

Cümle Kürdistân askeri ve a‘yân ı Van bu ni‘met i uzmâ ile def‘ i cîy‘ân eyleyüp "Ba‘de't-ta‘âm ve'd-du‘â vü senâ dîvân ı pâdişâhîdir", deyü dokuzar kat [248b] mehterhâneler çalınup ba‘dehû bin bir ayak bir ayak üzre kat-ender-kat durup çavuşlar alkışlayup, "Şikâyetçi var mı?", deyince netîce i merâm yedi kimesnenin gûnâ-gûn da‘vâları dinlenüp şer‘ ile edâ-yı hak olunup yedi kimes­nenin katillerine fermân ı şehriyârî var iken anları kaldırdup kal‘aya fermân edince hemân dîvânda eli kavuşup duranlardan dörd âdem dîvândan firâr edüp üçü dîvânda tepesi üzre ser-nigûn olup sarı‘ dutdular. Meğer bunlar ve firâr edenler Van Paşası Şemsi Paşa oğlu Mehemmed Emîn Paşa'nın Van'a kapanup isyân etmesine bâ‘is ü bâdî olanlardan bu firâr edenler imiş. Der-akab anları keşân-ber-keşân getirüp dîvân ı pâdişâhîde ba‘de's-subût huccet i şer‘iyye ile kellelerin tenlerinden cüdâ olup öbir ser-nigûn olup düşen ihtiyârları kal‘aya fermân et­düğünden sonra kapucubaşı hatt ı şerîfi dîvân ı pâdişâhîde dîvân efendimiz Gınâyîzâde Alî Efendi destine verüp ol dahi savt ı a‘lâ ile alâ mele’i'n-nâs kırâ’at edüp yetmiş aded âdemin kelle i bî-devlet­leri Dârü's-saltanati'l-aliyyeye fermân olunup yet­miş âdemden kırk beşi anda mevcûd bulunup cümle huzûr ı paşaya dest ber-kafa kayd [ü] bend ile gelüp cümlenin cürmleri su’âl olunup "Şehrimizi harâb u yebâb etdirüp top güllesiyle hânedânlarımız berbâd etdirüp bu kadar âdem kılıçdan geçmesine bu zorba ve aşkıyâlardır." deyü şehâdet eyledik­lerinde paşa eydür: "Bugünkü gün pâdişâhımın vekîl i mutlakı ve serdâr ı mu‘azzamıyım. Bu yedi âdemi vekâletim hasebiyle âzâd etdim, ammâ bu otuz sekiz âdemin haklarından gelirim. Tiz cellâd­lar, kaldırın!" deyü sekban u sarıca bu mücrimleri kaldırup kal‘aya götürdüler. Biri giderken yolda cân verdi.

Ba‘dehû Vanlının nefy i beled azl i ebed etdik­leri Hüsrev Paşa yeğeni Süleymân Beğ'i,

....................(1 satır boş)....................

Cümle huzûruna getirdüp yine kendülerine ağalıkları ibkâ ve mukarrer olunup sâ’ir ağalara ve gayrı erbâb ı menâsıba cümle hil‘at i fâhireler giy­dirilüp herkes vatanına bî-cân gider gibi gitdiler. Zîrâ cümle Van kulu Mehemmed Emîn Paşa kapan­duğunda âsî olmuşlar idi. Ba‘dehû mısra‘,

Dağılun bîçâreler çün kaldı dîvân erteye

Mısra‘ı mazmûnunca cümle halk hânelerine gidüp paşanın cümle askeri Van kal‘ası içre sâkin oldular. Hulâsa i kelâm, ol gice paşaya mücrim ü müttehem âdemlerin halâsiyçün ve gayrı erbâb ı hizmetin tecdîd i menâsıblariyçün gice sabâha dek sekiz yüz kise geldi. Ba‘dehû ale's-sabâh beyt:



Seher-çın germ olup bâzâr ı mihrün

Asar altun terâzûsın sipihrin

Anınçün zühre germ etmişdi bâzâr

Ki nakd i ömre kazgan Müşterî var

deyü paşa-yı âkıbet-endîş ser i kârda olmak içün pes ü perdeden bir iş görmeğe kasd edüp ale's-sabâh cümle a‘yân u kibâr ile ve yeniçeri ağası ve müftî ve nakîbü'l-eşrâf ve monlâ ile kola binüp Van kal‘asının ta‘mîr ü termîmi ve muhtâc olan rahnedâr yerlerin keşf ederken gördü kim Van'ın cânib i şimâlîsinde Van kayasına muttasıl kûh ı bî-sütûn var. Hâk i amber-âsâ yığılmış bu toprak bu kal‘aya neden yığılmışdır kim bu toprakdan Allahümme âfinâ düşman bu kal‘aya zafer bulur deyü su’âl etdi.

Cümle ihtiyâr ı Van eyitdiler: "Sultânım, bu türâbı üç yılda bu Van kayasına Timur sürüp yığmışdır. Âhir zafer bulamayup yıkılup gitmişdir. Sonra sene (   ) târîhinde Kel Rüstem Hân yedi ay bu kal‘ayı muhâsara edüp bu türâb üzre dahi türâb yığup kal‘aya zafer bulma sadedinde iken Âl i Osmân tarafından Demirkazık Halîl Paşa ve Kara Murtezâ Paşa imdâda yetişüp Kel Rüstem Hân metrislerin bırağup firâr ederken biz dahi Van'ın üç kapusun açup ale's-seher ceyş i Acem'i basup kıra kıra sekiz bin kelle ve üç bin diri ve yetmiş bin gülle ve bin şüdde barûd ve sekiz yüz katar deve ve bu kadar bin kara çubuk atlar ve sâ’ir hayme vü hargâhlar ve bu kadar ordu-yı bâzâr ı şâhî ve üç yüz yigirmi aded darbzen top ı sipâhî ve yigirmi aded balyemez top ı gümrâhî bırakdırup ana göre mâl ı ganâ’im bırakdırup hâlâ ol zamândan berü bu türâb yığılı kalmışdır" dediler.

Hemân paşa-yı müdebbir eydür: "Gel e kethudâ! Benim cümle otaklarım bu mahalle kurup cümle askerim bu mahalde haymeleriyle meks ey­le­sin ve cemî‘i eyâlet i Van'da yigirmi yedi san­cak beğ­leri ve ocaklık hâkimleri Van'a gelüp hiz­met i pâdi­şâhîde bulunup bu toprağı Van deryâsına dö­küp bu kal‘ayı türâbdan tathîr edelim." dedikde cümle hâs u âm "Allah âsân getire, devletli vezîr!" deyüp "Bismillahirrahmânirrahîm" deyüp ibtidâ kendüleri yedi kerre eteğiyle [249a] toprak taşı­yın­ca azamet-i Allah cümle iç ağaları ve cümle Van ağaları toprak taşımağa başlayup şehirde dellâl­lar nidâ edüp herkes gele ve köle ve külfesi ve tob­ra­sıy­la kal‘a altındaki toprağı taşımağa başlayup deryâya dökerlerdi. Hemân paşanın serâperdesi ve cümle askerinin hayme vü hargâhları ve cümle Van aske­ri­nin bârhâne ve bâr [u] bengâhları sahrâ-yı Van'a kurulup cümle vâdî i Van sâhil i bahre varınca hayme i çetr i mülemma‘lar ile ma‘mûr u âbâdân olup der-akab pa(di)şa-yı dûrbîn fikr des­tine kilk i cevâhir-nisârın alup eyâlet i Van'da ne kadar sancak beğleri ve ocaklık hâkimleri var ise cümlesine tuğrâ-yı garrâ çeküp yarlığ ı belîğ i şâhî tahrîr etdirüp "Mekke ve Medîne pâdişâhına mutî‘ u münkâd iseniz elbette hizmet i pâdişâhîye gelüp Van kal‘ası derneğine gelesiz!" deyü her sancağa birer ağa emr i pâdişâhîler ile cemî‘i Ekrâd ümerâlarını da‘vete gitmede.

Beri tarafda bu hakîr i pür-taksîr görmediğim diyâr olmağile Van kal‘asının seyr [ü] temâşâsın etmede.

Sitâyiş i kûh ı yetîmân ı gâr ı Âd, ya‘nî Kahkahâ-yı İremezâtu'l imâd, sedd i celîlü'ş-şân ve kaviyyü'l-bünyân, şehr i gâzîyân, dâr ı îmân, ya‘nî kal‘a i Van

Müverrihân ı Rûm u Arab u Acem ve bu bilâd­ları kırat be-kırat tahrîr eden Müverrih Mıkdısî i kı­dem kavillerince ibtidâ bu Van kal‘ası kayasında sâkin olan kavm i Âd'dır. Zîrâ cemî‘i Kürdistân'da ve diyâr ı Ermenîstân'da Nemrûdîler ve Âdîler sâkinler idi kim anlar kadd [ü] kâmet sâhibi olduk­larında rîh ı şedîde tahammül edemeyüp cümle Âd kavmi Kürdistân dağlarında ve gayrı diyârlarda ne kadar ulu dağlar var ise anda gâr ı yetîmânlar ve kehf i hânedânlar yapup sâkin olurlar idi.

Hikmet i Hudâ anlara cemî‘i kûh ı seng i hârâlar musahhar imiş kim Van kayaların peynir gibi oyup mağaralar etmişlerdir kim her gâra bin aded asker i çapur girse gâ’ib olur. Hücre hücre kâ‘a kâ‘a dîvânhâneler var kim anlarda olan hen­dese üzre atabeleri zîh zîh pervâzlı ve hurde tasar­ruflu taşlardan oyma dollâb ve kilvî ve medüne ve raf sergenler var kim şimdiki asrın üstâdları ana bir tîşe urmada âcizlerdir. Ve cümle mün‘im ve maldâr kavm imişler kim kubbe ve tavân yerlerine ve ke­merlerine varak altunu gûyâ elleriyle sığamışlar. Böyle gâr ı münakkaş ibret-nümûn bir diyârda yokdur. İllâ Şâm yoluyla hacc ı şerîfe giderken Hazret i Sâlih'e kayadan bi-emrillah köçeğiyle deve çıkdığı Nâka kayası kurbünde Hazret i Hûd şehri ki hâlâ yere geçmiş kayalardır. Ol kayalarda dahi Van kayası mağaraları gibi gâr ı garîbler vardır. Ammâ bu Van'ın gârları anlardan büyükdür ve mu­sanna‘dır.

Ba‘dehû Cenâb ı İzzet bu Âd kavmine Hazret i Hûd ibni'l-Halûd ibn Âd'ı nebî gönderüp bu kavmi dîne da‘vet etdiğine delîl i kat‘î âyet, sûre i (   ) 1 âyeti nâzil olup birisi İslâm ile müşerref olmayup Hazret i (   ) ve karındaşı Hazret i Hûd'a te’ezzîler ederlerdi. Âhir Cenâb ı Bârî kavm i Âd'a bir rîh ı akîm verüp bunları gârlarında ve sahrâlarda ol rîh ı sarsar birbirine ura ura helâk olduğuna sûre i (   ) (   ) âyet, 2 âyeti delîldir kim niçe bin kütüb i mu‘teberelerde ve cümle tefâsîrde musarrahdır. Hatta bir âşık Türkîce bu ebyâtı Âd kavmi hakkında demişdir. Beyt:

Dünyede ol yel bir kez esipdürür

Âd kavminin kökin kesipdürür

{Ve kabr i Hûd Nebî diyâr ı Yemen'de şehr i Murabbıt'da medfûndur}.

Anlardan sonra bu Van kayası niçe yüz devlete intikâl edüp âhir Hazret i Risâlet vilâdetinden sene 1600 mukaddem Hazret i Dâvûd ı Nebî asrında Melik Câlût bu Van kayası üzre bir deyr i pür-dîr inşâ eder. Melik Câlût'u Hazret i Dâvûd sapan ı Dâvûdîsiyle katl edüp mezkûr kenîse niçe mülûk destinde âyîngâh ı Nasârâ olup âhir vilâdet i Resûl i Kib­riyâ asrından sene 881 mukaddem İskender i Kübrâ destine bu yüzden girmişdir. Be-kavl i Mık­dısî İskender i Kübrâ diyâr ı Çamapur'a giderken bu Van kayasının sahrâsında serâperde i İsken­de­rîsiy­le meks edüp bir ferd i âferîdenin haber i âgâh­ları yok iken Van kal‘asının hâkimlerin ve mez­kûr deyrın bıtrîk u kıssîs u ruhbânların aşağı serâperdesine da‘vet edüp eydür: "İnşâallah ben diyâr ı Çamapur'a giderim. Andan Dârâ Şâh üzre giderim, ammâ bî-ma‘nâ bâr ı sakîllerim vardır. Sizde emânet dursun. Zîrâ sizin kal‘anız cümle mağaralardır ve deyriniz dahi cemî‘i Nasârâların ma‘bedgâhlarıdır kim benim bu sandûklarım sizde Allah emâneti olsun" dedikde anlar da üç yüz aded sandûkaları alup İskender'in üç dörd yüz âdemiyle derd [ü] belâ çekerek [249b] bu sandûkaları kal‘a içine koyup muzlim mağaralarda pinhân idelim derken hemân üç yüz aded sandûkaların kapakların taşradan gelen üç yüz {aded} İskender âdemleri açup derûn ı sandûkalardan dahi üçer âdem pür silâh çıkup cümle taşradakiler ile bir iki yüz müsel­lâh âdemler ejderhâ gârından çıkar gibi sandûkalar­dan Van gârlarına girüp çıkup dal kılıç olup Van kal‘asında olanlara tarfetü'l-ayn içre bir kılıç urup kimi havf i şemşîr i âteş-tâbdan kendüyi Van kaya­larından aşağı atup pâre pâre olup ibtidâ İskender bu hîle ile kal‘a i Van'ı feth edüp deyr i Câlût'a "Vang" deyü nâm koydu.

Lisân ı Ermenî'de vang, kenîseye derler. Lisân ı Rûm'da bu Van'a (   ) (   ) (   ) Aleksandıra derler, Aleksandıra İskender demekdir.

Andan İskender i Kübrâ bu Vang'ı dahi ziyâde imâr edüp ma‘bedhâne etdi. Andan hâlâ bu vang ismi Van'un kalup galat ı meşhûru elsine i nâsda Van derler.

Ba‘dehû İskender vefâtından sene 882 sonra vilâdet i Fahr i Âlem asrında bu kal‘a i Van Enûşirvân ı Ekâsire i âdil'e değdi.

Ba‘dehû Hazret i Risâlet-penâh'a kırk yaşında 3 âyeti ile Cibril i Emîn vesâtatı ile nübüvvet geldikde cemî‘i küffâr diyârlarına yarlığ ı belîğ yazup birer sahâbe i güzîni elçi gönderüp Hazret i Ebâbekr'i Van diyârına gönderüp İslâma da‘vet etdikde Van kal‘ası içre olan Câlût deyrinin ruhbânı Hoca Nakdî i Kakrîzî İslâm ile müşerref oldu. Anı görünce on iki bin Enûşirvânî Ermenî tâ’ife îmâna gelüp Hoca Nakdî'yi Hazret i Ebâbekir hâkim edüp mezkûr deyri Hoca cevâmi‘ etdi.

Ba‘dehû Hoca Nakdî merhûm olup Yezdcird neslinden Tâceddîn i âlîşân hâkim olup kal‘a i Van'ı müceddeden imâr edüp aşağı kal‘ayı Tâced­dîn Şâh binâ etmişdir.

Andan sene 811 târîhinde Âzerbaycân pâdişâh­ların­dan Karakoyunlu Yûsuf ı Celâyirî'ye değdi. Ol dahi Timur havfinden Âl i Osmân'ın Yıldırım Hân'ına firâr edüp yine Âzerbaycân şâh­larından Ak­ko­yunlu Uzun Hasan ı Bayındırî Timur'a mutî‘ [u] münkâd olup Timur'un rikâbında piyâde yürü­diğiy­çün diyâr ı Âzerbaycân'ı ve şehr i Ahlat'ı ve kal‘a i Van'ı Timur Hân Uzun Hasan'a ibkâ ve mukarrer etdi.

Andan kal‘a i Van ı Âzerbaycân, sene 955 târîhinde Şâh Tahmasb'a değdi.

Ba‘dehû sene 956 târîhinde Sultân Süleymân hilâfetinde Şâh Tahmasb karındaşı Elkas Mirzâ {ibn Şâh İsmâ‘îl} Şirvân ve Şâmakı'da şâhvar ı âlîşân iken karındaşı Tahmasb Şâh'ın havfinden Elkas Mirzâ firâr edüp Âl i Osmân'dan Süleymân Hân'a gelüp Acem diyârın nehb ü gâret etdirmeğe delâlet edüp Makbûl İbrâhîm Paşa serdâr ı mu‘azzam olup umûmen kapukulu ve eyâlet i Anadolu ve Karaman ve Mar‘aş ve Diyârbekir ve Şâm ve Haleb ve Tra­bu­lus ve Irâk ve Adana eyâletleriyle kâffe i Kür­dis­tân askeriyle serdâr ı mu‘azzam Elkas Mirzâ i‘âne­tiy­le deryâ-misâl asker olup kat‘ ı menâzil ve tayy ı merâ­hil ederek kal‘a i Van sahrâsına asâkir i firâ­vân hayme vü hargâhlarıyla meks etdiklerin derûn ı kal‘ada mütehassın olan kavm i Acem salâ­bet i Âl i Osmân'a tâkat getiremeyeceklerin bilüp havflerin­den amân ile kal‘anın miftâhların Serdâr Makbûl İbrâhîm Paşa'ya {sene 940} teslîm edüp derûn ı kal‘adaki Kızılbaş ı bed-ma‘âşlar Karnıyarık kal‘a­sına gitdiler. Hatta yevm i mezbûrda kal‘a i Amîk ya‘nî sûr ı Amuk miftâhları ve kal‘a i Savân ve kal‘a i Vastân ve kal‘a i Kepân mezkûr dörd pâre kal‘anın miftâhların Mahmûdî Beği Emîn Beğ serdâra teslîm etdüğinden hükûmeti ve kal‘aları kendüye ihsân olundu.

Andan kal‘a i Cerem ve kal‘a i Bidkâr ve kal‘a i Bârgîrî ve kal‘a i Rosni ve kal‘a i Hal ve kal‘a i Tennure bu zikr olunan kılâ‘ ı metînelerin hükkâmları ve cümle kavm i Ekrâd mutî‘ [u] mün­kâd olup mezkûr kal‘aların miftâhların serdâr ı mû­mâ-ileyhe teslîm edüp serdâr ı mu‘azzam eyâlet i Van'ı Şâm vezîri Koca Hüsrev Paşa'ya ihsân eyleyüp karâr etdi. Ammâ Kürdistân hânlarının çoğu Bitlîs Hânı Şeref Hân gibi Şâh Tahmasb'dan tac giyüp âyende vü revende guzât ı müslimîni rencîde-hâtır edüp rehzenlik etdiklerin ve Van kal‘asıyla kırk üç pâre kal‘aların fethi haberin müsta‘cel ulaklar ile Haleb meştâsında Süleymân Hân'a bildirdi.

Andan sene 940 târîhinde Süleymân Hân atf ı inân ı cânib i Tebrîz ve Bağdâd ı dilsitân edüp gitmede. Beri cânibde kal‘a i Van'ı ibtidâ hâkim i Âl i Osmân olan Hüsrev Paşa Van'ı imâr etmede. Şâh ı bed-fi‘âl Van'a Âl i Osmân'ın istîlâ etdüği ha­be­rin alup İrân ve Turan askeriyle Van üzre gel­me­ğe kasd idince hemân Serdâr İbrâhîm Paşa Van'dan deryâ-misâl asker ile şâh üzre müteveccih olup Van'dan cânib i şarka ve şimâlî tarafında diyâr ı Salmas'a gitdi kim Van ile Salmas'ın mâbey­ne­hümâsı yedi fersahdır.

Şâh ı gümrâh serdâr ı mu‘azzamın geleceğin istimâ‘ edüp cânib i Isfahân'a cân atup gitdi. Ser­dâr ı zafer-mu‘tâd kuvvet i asâkir i bî-dâd ile Teb­rîz kurbünde Es‘ad-âbâd nâm mahalde çetr i mü­lem­ma‘la [250a] meks etdikde cümle a‘yân ı üme­râ-yı kibâr ve ulemâ-yı sülehâ-yı kübbâr ı Tebrîz i dilâvîz kavmi Serdâr İbrâhîm Paşa'ya hedâ­yâ­larıyla gelüp mutî‘ olduklarından şehr i Tebrîz asla nehb ü gâret olunmadı.

Ba‘dehû Kızılbaş ı bed-ma‘âşın kânı olan Kızılcayayla'yı nehb ü gâret etmeğe Ulama Paşa'yı on sekiz bin askere serdâr edüp gönderdi. Âhir Ulama Paşa Kızılca dağda bi-emrillah münhezim olup az asker ile Tebrîz altına serdâr ı mûmâ-ileyhe gelüp dahi ziyâde asker koşulup Tebrîz kurbünde Ucân yaylası ve Hoy ve Merende ve Tesûy ve Salmas diyârların nehb ü gâret edüp dârların Kızıl­baş­ların başına dar edüp cümle guzât ı müslimîn Kızılca­yayla'da münhezim olduklarının intikâmın alup bî-hisâb mâl ile zîr i Tebrîz i dilâvîzde ordu-yı İslâm'a mansûr [u] muzaffer dâhil olup andan yine yigirmi günde Kutur derelerinden ve Pinyaniş Ekrâdı için­den Van'a dâhil olup kal‘a i Van'ı dahi imâr etdiler.

Andan Bitlîs Hânı Şeref Hân Acem'e firâr et­diğinden eyâlet i Bitlîs Ulama Paşa'ya Acem diyârın gâret etdüği mukâbelesinde ihsân olundu.

Ba‘dehû serdâr ı mûmâ-ileyh Bitlîs ve Hazzo ve Mefârikîn ve Diyârbekir üzre Bağdâd altına varup Süleymân Hân Bağdâd'ı muhâsara etmiş bulunup serîr i pâye i âlîsine yüz sürüp kırkıncı gün {sene 941} kal‘a i Bağdâd feth olup ba‘de'l-feth avdetde diyâr ı Alman'da Nemse kralının Belgrad üzre hareketin istimâ‘ idince ale'l-acele der i devlet'e varup diyâr ı Alaman'da kal‘a i Ardod ve kal‘a i Islankoman ve kal‘a i Vokin ve kal‘a i Varadin ve kal‘a i Ösek nâm yetmiş altı pâre kal‘alaları feth edüp mansûr [u] muzaffer Dârü's-sa‘âdeti'l-aliyye tarafına atf ı ınân edüp gelirken Van ve Âdilcevâz nâm kal‘alardan feryâdcılar gelüp Şâh ı gümrâh Van'a ve Âdilcevâz'a istîlâ etdi, deyü haber gelince hemân Süleymân Şâh def‘a i sânîde,

Azîmet i Süleymân Hân be dârü'l mülk i Acem ve feth i kal‘a i Van;

Sene 955, mâh ı Saferi'nin fî 18. günü sa‘âdetle Şehzâde Cihângîr'i ile Üsküdar'a çıkup andan deryâ-misâl asker ile kat‘ ı menâzil ederek Seydî Gâzî Sultân nâm mahalle varınca vilâyet i Saruhan vâlîsi olan ciğer-kûşesi Selîm Hân ser-çeşme i şeh­zâdegân ordu-yı hümâyûna gelüp takbîl i enâmil i pâdişâhî ile şerefyâb olup Rûmeli diyârının hall [u] akdine nâmzed kılınup Dârü's-saltanati'l-aliyye olan taht ı sânî Edirne'ye gönderildi.

Andan {Süleymân Hân} tayy ı merâhil ederek Akşehir altında meks i hıyâm edince Şehzâde Bâyezîd Hân mutasarrıf olduğu Konya askeriyle gelüp zü'l-cenâheyn askeriyle selâma durup alem i Server i Kâ’inât nümâyân olunca Şehzâde Bâyezîd atından piyâde olup babası Süleymân Hân'ın pây ı semendine yüzün sürdükde pâdişâh ı Cem-azamet tahsîl i sürûr ı ıyd ı adhâ etdi.

Andan Şehzâde Bâyezîd'i eyâlet i Karaman askeriyle alup "Gazâ-yı Van" deyüp gitdi.

Andan menâzil kat‘ ederek kal‘a i Sivas'a geldi. Anda Amasiyye hâkimi olan Şehzâde Mus­ta­fâ Hân ebinin ciğer-kûşesi idi, gelüp pây-pûs ı Süley­mân Hân'ı takbîl etdikde Süleymân Hân şâd u hândân oldu. Ol şehzâde i civân-bahtı dahi Ama­siy­ye askeriyle alup menzil-be-menzil kal‘a i Erzurûm altında serâperde i Süleymânîsi ile meks etdi. Anda on gün tekâ‘üd edüp asâkir i deryâ-misâl cem‘ oldu.

Andan konak-be-konak Âdilcevâz'a gelüp meks etdikde kal‘aya istîlâ eden Kızılbaş ı evbâş karâr idemeyüp kimi gemiler ile kal‘a i Van'a ve kimi kal‘a i Vastân ve Taht ı Van'a firâr edüp Âdilcevâz kal‘asın mu‘attal bırakdılar. Bu Âdilcevâz kal‘ası altında pâdişâh ı âlî-vakâr Ulama Paşa'yı ve Karaman beğlerbeğisi Pîrî Paşa'yı kırk bin asker ile Van kal‘ası muhâsarasına gönderdiler.

Anlar zeyl i Van'a varup meterislere girüp niçe bin asâkir i İslâm etrâf ı Van'da diyâr ı Acem'i harâb u yebâb edüp âlet i mülâhaza Van'ı muhâsara et­miş­lerdi. Pâdişâh ı Dârâ-kişver on günde şehr i Teb­rîz i dilâvîz sahrâsına varup Şâh Tahmas'ın birâ­der i kîhteri olan Elkas Mirzâ'nın iğvâsıyla yine El­kas'ı serdâr edüp kal‘a i Hemedân ve Dergezîn ve Erdebil ve Nihâvend ve Kum ve Kâşân ve Kazvîn ve Merâğa ve Esedâbâd ve şehr i Ucân ve şehr i Rey ve şehr i Isfahân ı nısf ı cihâna varınca hâk i Irâk'da ve hâk i Âzerbaycân'da ve hâk i İrân-zemînde kırk günde yetmiş altı şehri harâb u yebâb ve ahâlîsin esîr ü kebâb ve hânedânların türâb edüp Elkas Mirzâ ile şehr i Tebrîz altına ol kadar mâl ı ganâ’im ile asker i İslâm geldiler kim bir harbende bir katar bâr ı şütür müşk [ü] amber i hâma mâlik olduğu meşhûrdur.

Ammâ Süleymân Hân şehr i Tebrîz i dilâvîzi korudup nehb ü gâret etdirmedi ve bir re‘âyâ vü berâyâya ta‘addî olunmasına rızâ-yı hümâyûnları olmadı. Ancak Tebrîz içre şâhın sarâyları ve hıyâbân ve bâğ ı İremleri alâ rağmi'l-a‘dâ gâret ü hasâret etdirüp yakup yıkup hâke berâber etdi kim eser i binâdan bir fül kadar bir seng ve hilâl kadar bir hıştî kalmadığı [250b] bâlâda Erzurûm'dan sene 1057 târîhinde Tebrîz i dilâvîze vardığımızda imâret ve harâbî i Tebrîz cümle tahrîr olunmuşdur.

Ba‘dehû Süleymân Hân taht ı Tebrîz'den cânib i garba beşinci günde kal‘a i Van sahrâsına gelüp Ulama Paşa'yı ve Pîrî Paşa'yı Van meterisinde bulup Sadrıa‘zam Rüstem Paşa'yı yetmiş aded beğlerbeği ile Van kal‘ası fethine me’mûr edüp alâ mele’i'n-nâs amân ü zamân vermeyüp meterislere girüp fütûhâta müte‘allık re’y [ü] tedbîrleri ihtiyârlar ile meşveret edüp her umûr yerli yerinde oldukda asker i deryâ-misâl kal‘a i Van'a sarıca arı gibi sarıldılar. Kâmil dokuz gün on gice döğülüp derûn ı kal‘ada mutahassın olan Kızılbaş ı kallâşlar "Amân cığı cığı! Amân ey kayser i Rûm Âl i Osmân, dâd amân!" deyü feryâd etdiler. Meğer mukaddemâ Ulama Paşa ve Pîrî Paşa ale'l-gafle muhâsara etdik­lerinde cânib i erba‘adan imdâdları ve zahîreleri gelmediğinden derûn ı kal‘ada azîm kaht [u] galâ olup amân dediler.

On birinci gün derûn ı kal‘ada mahsûr olan sipehsâlâr Alîcân niçe tülüngî Kızılbaş ı rîş-tıraşlar ile bir şeb i muzlimde kemend i pesendleriyle kal‘adan nüzûl edüp Elkas Mirzâ'nın haymesine varup dahl düşerler. Elkas Mirzâ dahi Süleymân Hân'dan derûn ı kal‘adakileri ricâ edüp on ikinci gün sene 955 Recebi'nin yigirminci gününde Süleymân Hân be-dest i Rüstem Paşa-yı vezîr i celîlü'ş-şân muhâsarasıyla def‘a i sânîde feth olun­muşdur.

Ba‘dehû Süleymân Hân kırk gün meks edüp bu kal‘ayı eyle imâr etdi kim ilâ hâze'l-ân dest i Âl i Osmân'da böyle bir kal‘a i hısn ı hasîn ve sedd i metîn hisâr ı kadîm ve sûr ı azîm yokdur kim bi-emrillahi Ta‘âlâ yed i kudret ile kal‘a olmak içün halk olmuş gûyâ Kahkahâ kal‘asıdır.

Bu abd i hakîr kırk bir sene seyâhatde metîn ve müstahkem kılâ‘lardan yed i kudret ile mebnî yalçın kayalar üzre Anadolu'da gördüğümüz kılâ‘ların evveli Erzurûm'da Hasan kal‘ası ve Kemâh kal‘ası ve Şebin Karahisâr kal‘ası ve Amasiyye kal‘ası ve Tokad kal‘ası ve Divriği kal‘ası ve Mardin kal‘ası ve İmâdiyye ve Dühek ve Palu ve Birecik ve Arabistân'da kal‘a i Markab ve kal‘a i Hasan ve kal‘a i Şıkıf ve kal‘a i Zeydâniyye ve kerk i Nûh ve kal‘a i kerk i Kudüs ve kal‘a i Ermenak, Silifke sancağındadır, ve {Anadolu'da} kal‘a i Afyon­karahisârı ve kal‘a i Honaz ve kal‘a i Şahinkayası ve kal‘a i Gedüz ve kal‘a i Davaz bu altı aded kılâ‘lar Anadolu'dadır ammâ diyâr ı Rûm'un evvelâ Kırım diyârında kal‘a i Sudak ve kal‘a i İnkirmân ve kal‘a i Balıklağa ve kal‘a i Menkub bunlar dahi acâ’ibdir. Ammâ diyâr ı Alaman'da olan kal‘a i Budan ve kal‘a i Novograd {kurb ı Segedin} ve kal‘a i Şıklovişse ve kal‘a i Varadin {kurb ı Belgrad} ve kal‘a i Islankamin ve Belgrad kur­bünde kal‘a i Havâle ve Bosna serhaddinde kal‘a i Yayiçse ve kal‘a i Sin ve kal‘a i Kabin ve kal‘a i Kilisen ve kal‘a i Bolagay ve kal‘a i Risna ammâ Mora cezîresinde kal‘a i Gördüs ve kal‘a i Arhoz ve kal‘a i Anapoli ve kal‘a i Termis ve kal‘a i Menekşe ve kal‘a i Misistre ve kal‘a i Koron ve kal‘a i Avarin i bâlâ ve kal‘a i Holomiç ve kal‘a i İnibahtı. Bunlar dahi kayalar üzre metîn kayalardır kim asla bunların dahi havâleleri yokdur.

Ammâ deryâ içre olan cezîrelerde kal‘a i ibret-nü­mâ­lardır ki tahrîr olunur. Evvelâ cezîre i Rodos'da kal‘a i Eski Rodos ve kal‘a i Lindoz, bu iki kal‘a bî-hâ’ildir, evc i âsumâna berâber kal‘a­lardır ammâ hâlâ Rodos gibi edîm i arzda bir kal‘a i bî-adîl yokdur, ammâ alçakda benî Âdem kârıyla sa‘b olmuşdur. Süleymân Hân bizzât toprak sürüp almışdır. Ammâ bâlâda cümle tahrîr etdiğim kılâ‘ ı metîneler yed i kurdet ile min indillah havâlesiz kılâ‘ ı sedd i İskender'lerdir kim ne toprak sürmek ve top urmak ile zafer mümkin değil kılâ‘lardır. Ancak muhâsara ile zebûn olur. Cezîre i İstanköy'de kal‘a i Heli ve kal‘a i Andemâhî kal‘aları dahi evc i âsumâna ser çekmiş yalçın kay­alar üzredir ammâ yine cümle zikr olunan kılâ‘lara kal‘a i Van ve kal‘a i Mardin ve kal‘a i İmâdiyye ve kal‘a i Dühek ve kal‘a i Amîk i Var'dır ammâ cümle kılâ‘lara sultân, {kal‘a-i} Van'dır. Üç sene Timur Şâh yedi kerre yüz bin asker i bî-pâyân ile toprak sürüp muhâsara edüp bir vech ile zafer bul­mayup hâ’ib [ü] hâsir gitmişdir. Hâlâ kal‘a i Van'a yığdığı torbahı kûh ı Demâvend kimi yığılmışdır. Hatta bu kal‘a i Van hakkında Şeyh Sa‘dî hazret­leri Gülistân'ında Van'ı şehrengîz etmişdir. Beyt:



Kızıl Arslan kal‘a i soht dâşt.

Cemî‘i müverrihân ı Acem içre kal‘a i Van'a Kızıl Arslan derler. Zîrâ cümle kayaları surh-endâm kızıl kana müstağrak esed-hey’et bir kal‘a i pür-salâbetdir. Sahrâ i bâlâsına âfitâb ı âlemtâb pertev urdukça kayalarının ba‘zı yerleri la‘lî ve mâvî ve sarı ve yeşil ve kebûdî ve ebrî nakş ı bukalemun görünür.

Sitâyiş i sahrâ i kal‘a i Van

Hâk i Âzerbaycân'da diyâr ı Ermen'de cenûbî ve garbîsi ve şimâlîsi Van deryâsı kıblesi ve şarkîsi ve yıldız tarafı İremezâtü'l-imâd misilli sahrâ-yı azîmin ortasında yükün yükleyüp çökmüş deve gibi arkası evc i âsumâna çıkmış gûnâ-gûn ebrî ve la‘l-gûn ve nakş ı bukalemun kaya-yı ibret-nümûndur. İki tarafında deve yükü gibi karnı vâsi‘ altı [251a] kûh ı bî-sütûn gibi boş kayalardır kim kıble tarafın­daki kayaları altında aşağı şehri etrâfında başka alçak hisâr varoşudur, ammâ şimâl tarafındaki altı boş kaya kim Timur'un toprak sürdüğü mahalde şehir yokdur. Bir cânibi sazlı bataklıkdır. Garb tarafı Timur toprağıdır, dahi mâverâsı sahrâdır. Bu kaya çökmüş deve gibi oldukda başı cânib i şarka nâzır Kesikkaya nâmıyla ma‘rûf ve Deveboynu dahi derler. Hakkâ ki gerdân ı şütür gibi bir eğri kayadır.

Cânib i şarkîsinde asla top ı dırâz güllesi irmez Akkirpi kayaları vardır, ammâ alçak dağlardır. Bu kayanın kıçı çökmüş deve gibi oldukda Van deryâsı tarafına, cânib i garba nâzırdır. Meselâ bu deve kıçına müşâbih olan yerden üç bin altmış adım kayalar üzre havf ide ide kâmil bir sâ‘atde urûc edüp yedi kulle ve yedi kat kapu güzer edüp aşağı Azebcân kapusuna varılır kim en ednâ pest kal‘a dîvârıdır.

Ve bu kal‘a kayaları bir acâ’ib turfe eşkâlde görünür kim niçe yerinde kayalar ejderhâ gibi aşağı sarkmış şehre hâ’il durur. Bi-emrillah başları ve gerdânları ve pençeleri âşikâredir. İm‘ân-ı nazar ile nazar eden bilür ve niçe yerleri esed-hey’et kayalar görünür. Ve niçe sahrâları balık ve neheng i evreng gibi nümâyândır ve ba‘zı hacerler gemi gibi zâhirdir ve çok sengi ukâb kuşu gibi oturmış kaya­lardır ve bî-kıyâs kayaları gemi yelkeni gibi çâr-kûşe ve şekl i müselles ve şekl i bademî beyâz ve mücellâ kayalardır. Niçe yerleri deve ve katır ve fil ve câmûs gibi mefret ü mehîb kayalardır. Ve niçe yerleri gemi gibi ve kalyon gibi ve kadırga gibi ve hammâm kubbesi gibi ve soffa i âlî gibi gûnâ-gûn kayalardır.

Ve bu kayalar mâbeyninde niçe kerre yüz bin şahin ve zağanos ve balaban ve miskî kartal ve ak­baba ve çaylak ve baykuş ve kırlangıç ve güvercin ve devlengeç ve karakuş ve niçe gûne [vu]hûş âşiyân etmiş vâcibü's-seyr sahrâtullahi azîmdir.

Bu eşkâlde olup bu sıfat ile muttasıf olan seng i hârânın aşağısından kâmil üç sâ‘atde devr olunur. Sahrâ i âlînin içi kat-ender-kat altı yüz aded gâr ı azîmlerdir kim her biri birer kârbânsarâydan nişân verir. Cümle üç kat mağaralardır kim Âd kavmi bu kayaları şem‘ i asel gibi oyup gâr ı yetîmânlar inşâ etmişler kim vasfında cihân mühendisleri âcizdir.

Bu gârların niçesinin içinde devdâh hâneler var kim çarhlar ile üstâdlar ibrişim ve iplik ve sicim ve top urganları bükerler ve niçe yüz aded gârda top güllesi yığılmışdır kim hisâbın Cenâb ı Bârî bilür.

Niçesinde niçe kerre yüz bin kantar şette barûd ı siyâh memlûdur. Niçesinde top tahtaları ve tekerlekleri ve top kundakları ve top palamar âlâtları memlûdur.

Ve niçesinde ok ve yay ve zem­berek ve tüfeng ve kılıç ve kalkan ve balta ve teber ve kazma ve kü­lünk ve kürek ve çârpâ ve kumbara ve çarh ı felek­ler ve paçarizler ve domuz ayakları ve man­cınıklar ve müdevver taşlar ve bî-hisâb elzem i levâ­zımından cebehâne ve sâ’ir mühimmâtlar var kim lâ-yu‘ad velâ-yuhsâdır.

Hatta mahsûs yüz aded mağara-yı azîmlerde arpa ve buğday ve darı ve çeltikli pirinç ve bakla ve mercimek ve nohud (   ) (   ) (   ) sâ’ir hubûbât var kim hisâbın Hallâk ı Ezel bilür.

Ve bir gârda cemî‘i hayvânın kemikleri yığılmışdır.

Ve bir kehfde bu kadar yıldan berü eski pâbuç ve çarık ve gayrı sarik misilli bî-ma‘nâ deriler mâl-â-mâldır.

Ve bir gârda bir sahrıc ı azîmde bezir yağı ve bir havzda şırlığan yağı ve bir havzda don yağı ve bir havzda say yağı ve bir havzda katran ve bir havzda zift ve gayrı gûnâ-gûn dühniyyât var ve yedi aded havz içre sığır derisinin yünlerin ve câmûs cildinin mûyların kazıyup dilim dilim ve şilim şilim edüp havzı azîmlere mâl-â-mâl edüp üzerine leb-ber-leb bal dökmüşler, kimine bekmez dökmüşler, sığır ve câmûs deriliğinden alâmet kalmayup bir gûne güzel reçel olmuş kim âdem yemek ile doya­maz.

Ve bir gâr ı kebîrde tuzlanmış balık ve bir kehfde niçe bin câmûs ve sığır ve koyun ve keçi sığın etlerin tuzlamışlar kim hisâbın Allah bilür.

Ve üç aded gâr ı azîmde tuz mâl-â-mâldır. Ve kırk aded gârda pişmiş darı ekmeği ve peksimat ve un ve bulkur var kim hisâbın Rabbü'l-ibâd bilür.

Ve niçe yüz havzlarda sirke ve bal ve peynir ve zeytun ve zeytun yağı, hatta şarâb ı bî-hicâb dahi vardır kim müsâlaha içün yahûd mahsûr olan kefere re‘âyâ vü berâyâ içün hamr dahi vardır. Hatta bi-emrillah bir gârda neft yağı ma‘deni vardır kim kayadan cereyân edüp bir havz ı azîmin içine rîzân olup ol havz ı azîm mâl-â-mâl oldukda taraf ı mîrî­den Van defterdârı tüccârlara fürûht eder, bi-emril­lâh bir temâşâdır. Ammâ bu gâr dahi şeb [u] rûz mesdûd durur. Hatta bu gârın bir tarafında püşte püşte hâk i pâk yığılmış durur. Allahümme âfinâ bu nefte bir âteş isâbet etse üzerine bu toprağı döküp söndürürler.

....................(2 satır boş)....................[251b]

El-hâsıl bu Van kayası içre altı yüz aded gârın birisi dahi tehî değildir. Cümle cebehâne ve âlât ı mühimmât ve levâzımât ile pür olmuş kehflerdir. Hatta Süleymân Hân aleyhi'r-rahmeti ve'l-gufrân çok feth [ü] fütûhâtda bulunup kal‘alar feth etmeğile vukûf tahsîl eyleyüp taşradan kal‘aya ve kal‘adan taşra düşman üzre top atılup niçe kal‘a döğüleceğin ve kal‘adan atılan toplar düşmana ne yüzden zarar isâbet ideceğin bilüp Van kal‘asının ta zirve i a‘lâsına yigirmişer karış ve otuzar kırkar karış ba­lyemez toplar komuş kim ta dörd sâ‘at mesâfe i ba‘îdede Erdemit bâğlarında düşman görünce mezkûr toplar Van sahrâsında âdem ve kırk mil deryâsında gemi gezdirmez. Bu kerre düşman bir lu‘bla kal‘a altına girse bu bâlâdaki uzun topların gülleleri mesâfe i ba‘îdeye gidüp zîr i kal‘ada olan düşmana zarar etmez mülâhazasıyla koca Süleymân Hân mezkûr mağaraların niçesi kalyon karnındaki top deliklerine mânend delikler delüp her bir gârda birer gûne san‘at ı usret ile toplar çıkarmış kim âdem gördükde engüşt ber-dehen edüp dem-beste ve hayrân olur. Bir sıra böyle balyemez topları kürsi gibi düşman ve cümle gûne mühimmâtların her top ı kûb yanına cebehâneleriyle güllelerin hâzır et­miş. Bu toplardan aşağı bir kat dahi olan kehfleri yine delüp birer kat âdem sığar ve taş gülle atar şayka toplar dizmiş. Anların dahi mühimmâtların imâr etmiş.

Andan sonra aşağı varoş kal‘a sengdir. Dîvârları ve burc ı bârûları üzre Yalı kapusundan paşa kulle­sine ve Rüstem Paşa kullesine ve Hüsrev Paşa kullesine ve Ortakapu kullesine ve Veled kullesine ve Tebrîz kapusu kullesine varınca kirpi gibi birer kat top dahi dizmişdir kim bu toplar alçakda ol­mağile kal‘ayı muhâsara edüp meterise giren düş­manı gezdirmez. Bu hisâb üzre kal‘a i Van'ın dörd kat toplar dizilmişdir kim gûyâ yükün almış bir kalyon gibi yemîn ü yesârında dörd kat topları vardır.

Der-beyân ı eşkâl ı kal‘a i Van

Bâlâda tahrîr olunan mağaralı kayalar üzre evc i âsumâna kad çekmiş bir kal‘a i Kahkahâ-vâr bir hisârı vardır kim cânib i garbîsinde yedi kat kapu kul­leleri vardır. Birbirine nâzır burclar andan câ­nib i şimâle nâzır tarafında bölme bölme kayalar üz­re üç bölük kal‘a dîvârlarıdır kim içinde azebân tâ’ifesi ve gayrı neferâtları sâkin olurlar. Ve bu şimâl tarafından kayalar içre ta aşağı sazlığa inilir sulak yolu vardır kim bu kullede kirpi gibi balye­mez topları vardır.

Andan bu kal‘anın cânib i kıblesinde ve cenûbunda aşağı şehre nâzır mahalde asla kal‘a dîvârları yokdur. Cümle yalçın kayalar üzre sarây ı âlîlerin ve yeniçeri ağasının ve başçavuşun ve kâti­binin ve kethudâsının sarâyları ve sâ’ir yeniçer­ilerin ve topçu ve cebecilerin odaları dîvârları ve şâh­nişînleri vardır, yohsa kal‘a dîvârları yokdur. {Bu tarafdan aşağı şehre bakmağa benî Âdem tahammül edemeyüp zehresi çâk olur, ne‘ûzü bil­lâh.}

Ve bu mahalde aşağı şehre hâ’il kayalar içre oyulmuş su kullesi yolu vardır kim bu su yoluna topları kipri gibi nâzırdır. Bu su yolu yukaru kal‘anın ta zirve i a‘lâsından aşağı Horhor suyu kayasına inince bin kademe nerdübân ile inilür. Su alanın yolu başkadır, suya gidenin yolu başkadır kim hîn i muhâsarada izdihâm olmasun içün Sultân Kılıç Arslan Şâh eyle binâ etmiş. Acâ’ib su yoludur, bir acîb ihsân ı Hudâdır kim değme kal‘aya müyesser değildir. Cümle kal‘alara taşradan içeri su gider ammâ bu kal‘a i Van'ın kal‘a kayasından Horhor nâm değirmân yürüden âb ı hayât suları cereyân edüp Tabahâne içinde taşrada olan bâğ u bâğçe ve bostânları saky edüp deryâya mahlût olur bir âb ı latîfdir. Hîn i muhâsarada sudan asla müzâyaka çekmek ihtimâlleri yokdur.


Yüklə 7,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   74




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin