Tetimme i sergüzeşt i gazâ-yı kûh ı Saçlı: Yine hakîr eyitdim: "Benim efendim! Şöyle ma‘lûm ı sa‘âdet ola kim ol asırda paşa pederinizin kâmil yetmiş bayrak sekban ve sarıcaları ve on bin sâ’ir ağavât huddâmları var idi. Cümlesi Abaza ve Çerkes ve Gürcî şehbâzları idi. Birbirlerinden hicâb edüp cengde asla zimâm-keşîdelik etmezler idi ve nâmûs ı Muhammedî ne idüğün bilürler idi. Cümlesi derûn ı dilden ve cân ı gönülden cebel i Saçlı'ya sarılup inşâallah bu Yezîdî mel‘ûnlarından şehîdân ı Deşt i Kerbelâ'nın ve Hazret i Hüseyn'in kanın alırız ve inşâallah cümle Yezîdîlerin ser i nâ-tıraşların seyf i müczem ile tıraş edüp mâl ı ganâ’imler ve duhter i pâkîze-ahterler ve gulâm ı mümtâzlar alırız, deyü cidd ü cehd edüp ol kûh ı bî-emâna sarıldılar ve cümle tâ’ife i sarıcayân hamd i Hudâ edüp, inşâallah bizim sarıca askerin peydâ eden pîrimiz Sultân Ahmed Hân vezîri Nasûh Paşa efendimizin bu Saçlı dağında münhezim olduğunun intikâmın alup bu dağda bizim sarıca askerinden ol cengde yedi bin şehbâzımız şehîd oldu. İnşâallah ol şühedâlarımız hûnların Yezîdîlerden alırız, deyü cümle tüfeng-endâz yemîn billah ile derûn ı dilden ve cân ı gönülden cümle guzât ı müslimîn Melek Ahmed Paşa efendimizin ihtimâm ı tâmıyla ve ibrâm [u] ilhâmıyla ve cümle guzât ı müslimîne istimâletleriyle ve herkese ihsân u in‘âm ve va‘d u va‘îd ile cenge terğîb etdirüp ale's-sabâh Saçlı dağının yetmiş seksen aded yerlerinden eflâke kemend ile urûc eder gibi guzât ı müslimîn her tarafdan kûh ı bî-sütûnun zirve i a‘lâsına çıkup taraf taraf cenge âhengler edüp kâmil yedi sâ‘at kavm i şeyâtîn ile kavm i Melek Ahmed Paşa bir savaş ı perhâş etdiler kim semâdaki kerrûbiyânlar bu zemîn Melek Paşasının cengine engüşt ber-dehen etdiler. Ol arbede içre yedi yüz yiğit hâke düşüp câm ı memâtı nûş edüp üç bin altmış aded Saçlı Yezîdîsi mürd olup bî-mezîd oldular. Çünkim ceng [ü] cidâl ve harb [ü] kıtâl vakt i gurûba kalup âlem şeb i muzlim oldukda taraf taraf tabl ı âsâyişler çalınup herkes ceng etdüği mahalde pür-silâh âmâde durup poça poça meterislere girüp taraf taraf karavullar ta‘yîn olunup ol şeb i muzlimde kemîngâhlarda hâzır-bâş olan guzât ı müslimîn üzre hırsızlığa gelen Yezîdî Ekrâdlarından kâmil sekiz yüz kelle ve yetmiş beş diri Yezîdî gelüp anlar dahi kelle paça olundu. Cân ber-cehennemest.
Ale's-sabâh ki oldu, cümle guzât ı müslimîn Sincâr dağı üzre bâğlara müstevlî olup üç yüz pâre kurâları nehb ü gâret etdiler ammâ bir iğne ve bir iplik ve bir fahta ve bir makiyan ve bir kelepür ve me’kûlât [u] meşrûbât makûlesinden deyyâr bir dane i hardal ve mismâr bulmayup paşanın fermânıyla cümle hâneleri âteş i sûzân ile harâb u yebâb edüp bûriyâ ile mestûr hânelerinin dûd ı siyâhı evc i âsumâna peyveste oldu.
Ammâ bâğlarında olan engür i gûnâ-gûnları Hudâ-yı [215a] Müte‘âl Âlim'dir kim bu kırk bir sene seyâhatimde bu abd i hakîr Evliyâ-yı fakîr görmemişdir. Bu kadar bin bâğların cümle mahsûlâtların vâsi‘ sahrâda olan hubûbâtların bırağup cân başlarına düşüp cümlesi ka‘r ı zemînde mağaralara girüp cây ı menâs edindiler kim her bir gâr ı yetîmân biner ikişer bin bî-imân Ekrâd ı Yezîdân alur. Cümle evlâd [u] ensâblarıyla ve cemî‘i zî-kıymet eşyâlarıyla ve cümle me’kûlât [u] meşrûbâtlarıyla zîr i zemînlere ve gâr ı yetîmânlara girüp mütehassın oldular. Ammâ niçe diller sayd olunup anların kelâmı üzre mukaddemâ ale'l-gafle Mehemmed Emîn Paşa gelüp bu cebeli muhâsara etdükde cümle sahrâda hâzır olan darıların ve hubûbâtların kaldırmamışlar deyü esîrleri ile haber verdiler ammâ ne çâre kırk elli bin tüfeng-endâz mel‘ûnlar mağaralara girüp mazgal deliklerinden kurşum urup yanlarına bir âdem varmak mümkin değil.
Âhir ı kârları bu kavmin böyle gârlarda mütehassın olmakdır. Hatta Sultân Ahmed asrında Vezîr Nasûh Paşa'yı bu mel‘ûnlar bu dağda eyle kırmışlar kim hâlâ üstühân ı Âl i Osmân püşte püşte zâhir ü bâhir idi. Bu ahvâl i pür-melâli hod Melek Ahmed Paşa efendimiz bilüp cân başına düşüp cümle asker i İslâm'ı aşağı sahrâdan göçürüp cebel i Sincâr üstünde olan bâğlar içre meks etdirüp herkes birer bâğ u bâğçeleri mülkiyyet üzre zabt edüp gûnâ-gûn külbe i ahzânlar peydâ edüp sâkin oldular ve cümle asâkir i İslâm'a tenbîh olup sahrâda olan hubûbâtların demet sapların mağaralar önlerine dağlar gibi püşte püşte yığup siper eylediler ve niçe kerre yüz bin demet darı sapların mağaralar üzre koyup âteş edüp üzerlerine tulum tulum sarp sirkeler döküp pâre pâre sîlar (?) dökülüp üstad ı kûhkenler Ferhâdî külünkler ile kayaları kırup niçe yerden delikler zâhir olup ol deliklerden içeri niçe bin darı demetlerine âteş edüp gârların içine ilkâ etdikçe derûn ı gârda olan mel‘ûnların sağîr ü kebîr sıbyânları feryâd u fiğânlar etmeğe âheng etdiler.
Ve kal‘a i Mardin'den develer ile altı aded arabalı top ı kûblar getirüp niçe mağaraların mesdûd olan kapularının mümkin olan yerlerine topları koyup gâr kapuları mesdûd iken münhedim olup içinde olan melâ‘înleri cümle kırardı. Ve üstâd ı kûhkenler ecene ve külünkler ve kösengiler ile kayaları sakb edüp ol deliklerden gârlar içre şişden el kumbaraları atup her kumbara mel‘ûn Saçlı Yezîdîleri üzre isâbet etdükçe mel‘ûnları pâre pâre ederdi ve niçe gârların kapuları âlî olmağile mümkin olan yerlerin dahi âlîsinde cereyân eden sulara asâkir i İslâmlar ve kûhkenler yollar edüp gârlar içre sular cereyân etdikçe gâr içre gark ı âb olduklarından ibtidâ bu gûne müte’ezzî olan mel‘ûnlar emân ile taşra çıkınca hemân herkes gârlara sular salmağa başladılar. Ve top ı kûbdan münhedim olan gârların ağızlarında yığılan darı demetlerine rûzgârdan tarafa âteşler etdikçe alev ber-alev âteş i Nemrûd derûn ı gârdaki Yezîdîleri kebâb ı büryân ederdi ve şîşe el kumbarası her birin pâre pâre ederdi ve top gülleleri kellelerin galtân ederdi ve cereyân eden uyûnlar anları gark ı âb ederdi.
Hulâsa i kelâm yedinci günde "el-Amân, el-amân, ey güzîde i Âl i Osmân!" deyü her biri birer derde mübtelâ olduklarından taşra çıkınca azamet i Hudâ bu gârlar içre dahi âteş i Nemrûd var iken cümle guzât ı müslimîn gârlara girüp kimi şehîd olup kimi gâzî olup üç gün dahi kâh ceng ile ve kâh emân ile sene ( ) mâh ı ( ) günü ol Kahkahâ-misâl Saçlı dağı içre Yezîdîleri saçlarından keşân ber-keşân sürüyüp taşra çıkarup saçlı kellelerin seyf i mücezzem ile guzât ı müslimîn Selmân ı Pâk köçekleri gibi tıraş ederlerdi. Niçe Yezîdîler ehl [ü] ıyâllerinin esîr oldukların görüp kendü kendinin gözlerin çıkarırdı ve niçe Yezîdî kendüyi kayalardan aşağı atup pâre pâre olurdu ve niçe bini avretlerini ve kızları ve evlâdlarını katl ederdi ve niçe bini kendüyi hançer ile ururdu ve niçesi kılıç üzre düşüp mürd olurdu ve niçe bini dahi dalkılıç olup hasma karşu gelüp ya urup ya urulurdu ve niçesi evlâdlarıyla sarılup kayalardan aşağı atılup pâre pâre olurdu. Bu hâli asker i İslâm görüp anlar dahi var makdûrların sarf edüp anlara bir tîğ urdular kim ol Yezîdîlerin kanı kayalardan revân olup inşâallah be-dest i Melek Ahmed Paşa şehîdân ı Deşt i Kerbelâ'nın hûnlarının intikâmı alınmışdır.
Netice i kelâm on gün on gice eyle ceng i azîm olmuşdur kim Küçük Ahmed Paşa ile Dürzi dağlarında Ma‘ânoğlu [215b] cengi böyle olmuşdur. Kâmil dokuz bin kelle ve on üç bin altı yüz nisvân ı sâhib isyân ve merd i Yezîdân ve bintân u gılmân üsârâlar alındı. Ve altun ve gümüş avânî halhalları ve tavk u arakiyyeler ve kadeh ve sahunlar ve sâ’ir mâl ı ganâ’imler alındı kim diller ile ta‘bîr ve kalemler ile tahrîr olunmazdı. Ve yedi aded Bapırleri giriftâr oldu. "Bapır" hâkimlerine ve şeyhlerine derler. Hatta bir Bapır zincirde iken sarıcaların serçeşmesi Zıpur Bölükbaşı yorgunla uyurken hemân ol Bapır nâm mel‘ûn-ı pîrsiz Zıpur Bölükbaşı'nın belinden hançerin kapup Zipur Bölükbaşı'ya tarfetü'l-ayn içre yedi yerde hançeriyle Zıpur Bölükbaşı'yı zahm-dâr eder. Zıpur Bölükbaşı da cân havliyle Bapır mel‘ûnun destinden hançeri alup ol ân emân vermeyüp Bapıri pîrsizlerinin yoluna gönderir. Ta bu mertebe mel‘ûn Yezîdî Kürdü vardır kim gâyet şecî‘ ü zehredâr ve ciğerdâr kâfirleri cümle siyâh kelbe perestiş ederler.
Köylerinde aslâ mesâcidleri yokdur ve savm [u] salâtdan ve hacc [u] zekâtdan ve kelime i şehâdetden berîlerdir. Bağlarında âbdâr engürleri olmağile cümle meyhorlardır. Hâsıl ı Melek Ahmed Paşa'ya imdâda gelen Van ve Diyârbekir eyâletinin cümle asâkir ve Mardin ve Diyârbekir'in ve sâ’ir cümle kılâ‘ u büldânların asker i bî-pâyânları bu Saçlı dağının mağaralarından çıkan mâl ı ganâ’im ve me’kûlât ü meşrûbât ve sâ’ir bakır avânî ve hânedân bisâtları makûlesi on gün on gice cümle Kürdistân askeri taşıyup henüz deryâde katre ve güneşde zerre taşımamışlardı, ta bu mertebe mâl ı Kârûn'a mâlik Yezîdîler idi. Zîrâ Kerbelâ hâdisesinden berü bunlar mün‘im olup bir mülûkdan hâdise yemeyüp bir yerleri rahnedâr olmamışdır.
Hatm i kelâm oldur kim Melek Ahmed Paşa'ya bin altmış kise mâl on bir kise altun ı helâl ve üç bin tüfeng i bî-cevher i pür-renk ve üç yüz denk harîr i gûnâ-gûn ı renk ve niçe yüz denk barûd ı siyâh-renk ve üç yüz aded katır ve bin sekiz yüz aded sağîr ü kebîr esîr ve bî-hisâb akmişe i lâ-nazîr ile paşa muğtenim olup kendüye öşr i sultânî değdi. Sâ’ir ümerâ vü a‘yâna ve gayrı ser i kârda olanlara ve gayrı guzât ı müslimîne değen mâl ı firâvânların hadd i hasrın Kerîmü'ş-şân bilür. Her bir hayme vü hargâhda elbette beşer onar aded mahbûb u mahbûbe ve gayrı üsârâlar mukarrer idi. Koyunları ve atları câmûsları yok idi, ammâ katırları ve keçileri çok idi.
Sitâyiş i mahbûb u mahbûbe ve gayrı mahsûlât ı kûh ı Saçlı
Bu kûh ı Sincâr'ın bir cânibine Saçlı dağı denmesinin aslı cemî‘i halkı avret gibi fetile fetile saçlılardır ve gâyet pis ü peîd (?) kavmdir. Bi-emri Hudâ pire ve kehle Hazret i Nûh asrında bu cebelde yılan külünden hâsıl olmağile Saçlı Yezîdîlerinin giysûlarında niçe kerre yüz bin pire ve kevâhile âşiyân yapmışdır. Ve esbâbları cümle alaca sofdan şal u şapikdir ve kuşakları harîr i elvân-ı çâriyedir. Destârları alaca serbend i harîrdir. Pâylarında püçekli ve pansadı ve sıdısî ve hezârî kepkepli ve kuyruklu pabuç giyerler. Zîrâ gâyet sengistân yerdir. Silâhları kılıc u hançer ve tüfeng ü câbdır. Câb ol şeydir kim Ayntab gedeleci gibi ok ve yay konur ve kemerine bend olur bir silâhdır kim câb derler. Ammâ kurşum atmada ol kadar hünerverlerdir kim pireyi kurşum ile ururlar, ammâ tüfenglerini görsen bir nukreye almazsın, maliyetli değildir, ammâ yahşı nişân urur.
Ekseriyyâ halkı kasîrü'l-kâme ve başı kelem-ser ve gerdeni yok, hemân başı gûyâ omuzundan bitmişdir ammâ omuzları vâsi‘ ve sîne i pür-kîneleri arîz ü kemerleri kalın, bâzûları ve baldırları yoğun ve ayakları vâsi‘, gerçi dîv-dest ve Ferhâd-vârlardır ammâ fârisü'l-hayl değillerdir. Gözleri siyâh ve müdevverdir ve kaşları gâyet gürdür. Bunlara sâ’ir Ekrâdlar sekiz bıyıklı derler. Zîrâ iki bıyığı ve iki kaşı ve iki burnu deliğinden ve iki kulağı deliklerinden cümle bıyık gibi kıllar bittiğinden beyne'l-ekrâd bu kavme sekiz bıyıklı derler ve cemî‘i vücûdları kara koyun pöstekisi gibidir ve ağızlarına pabuç sığar at dişli âdemlerdir. Hakîkat i kelâm bir garîbü'l-heykel turfe ve acîbe-likâ mehîb ü dîv-çehre herîflerdir, ammâ gulâmları on seneye bâliğ olunca nâ-bâliğ körpedir, ammâ on yaşından güzer etse yigirmisinde güzeşte imiş yiğit gibi tüğlü Yezîd-çehre olurlar ve gâyet kâtillerdir.
Zenâneleri hem-çünân. Ammâ zemine pâyimal olup topuklarına ermiş siyâh geysularına aşk olsun ve zenâneleri [216a] kâmil bir senede doğururlar. Evlâdlarına ibtidâ siyâh kelb südü verirler. Bunların diyârında bir kelbe bir seng sâr etsen ol ân ol âdeme amân ü zamân vermeyüp katl ederler. Zîrâ sağîr ü kibârun hânelerinde birer, beşer, onar kelbleri vardır kim evvel ta‘âmı kelbe verirler, anlar doyup ba‘dehû kendüleri yerler. Zîrâ cümlesi kelbe taparlar ve cümle kelbler kendüleriyle bile yatırlar. Bin guruşa ve on katıra siyâh kelb alırlar.
Ve soğanı ve cacıhlı peyniri bu kavm dâ’imâ koynunda gezdirirler. Bir âdem bu kavmin önünde bir baş soğanı yumruk ile ezse ol âdemin başın ezüp katl ederler. Ve bir acîb ü garîb dahi oldur kim bu âdemler mürd olsa eğer mün‘im ise ol âdemi soğan suyuyla gasl edüp maşadına niçe kelle soğan korlar. Hele her mürdelerinin lâşe i murdârlarının kefenine kelb tüğü koyup maşadlarına defn ederler. Niçe kerre esîrlerinden su‘âl etdim, sıhhati üzre haber vermeyüp "Pıvaz hoşest" derlerdi. Ya‘nî "Soğan iyidir", derler. Hakîkatü'l-hâl meşhûr meseldir kim bir Kürde su‘âl etmişler. "Sen pâdişâh olsan ne yerdin", demişler. "Soğan cücüğü yerdim", demiş. Hakkâ ki Kürdler soğanı sevip "Pıvaz hûb hûb" derler.
Garîb i diğer oldur kim; bu Ekrâdların cânib i erba‘asına bir çizi çizsen ol çiziden taşra çıkmak ihtimâli yokdur. Meğer bir âdem gelüp ol müdevver çizinin bir tarafın boza, andan taşra çıka. Yohsa ol çiziden içerde mürd olacağın bilse taşra çıkmak ihtimâli yokdur. {Bu diyârda bir kelb doğursa şâdmân ederler. Bir kelb i siyâh mürd olsa soğan suyuyla gasl edüp ve kefenleyüp vâveylâ ile mûristân ı kelbe götürüp defn ederler ve kelb câniyçün koyun kebâbların hayâtda olan kelblerine verirler. Hakkâ ki arslana benzer kelbleri var ve bu diyârda aslâ kurd yokdur}.
Hikmet i Hudâ bu cebel i Sincâr hâk i mukaddes iken bu mezhebde böyle bî-dîn ü bî-mezhebler vardır ammâ Şâm ı şerîf dahi arz ı mukaddes iken anın dahi Dürzî dağlarında Aklı ve Kızıllı, Yezîdî ve Mervânî ve Tımânî ve Nusayrî kavmi gibi bî-mezhebleri vardır kim bu dahi acîb hikmetdir.
Ammâ bu Saçlı kavmi mel‘ûnu kadar bir kavm i ebter yokdur, ammâ mahsûlâtları çokdur. Evvelâ dağlarına kudret helvâsı yağar, ana Diyârbekirliler gezengüvî derler. Müshil bir yeşil, renk helvâ-yı kudretdir ve menn i selvâ nâm bir kuş bunların dağlarına gelüp sayd [u] şikâr edüp kût edinirler. Ol murgdur kim Hazret i Mûsâ ümmetlerine nâzil olan mâ’ide i tuyûrdur. Ve balları ve engürleri rub‘ ı meskûnda yokdur ve kuru üzümleri Bağdâd ü Basra ve Lahsa'[y]ı tüccâr ı Sincâr ganîmet ederler ve dûd ağaçları vefret üzre olmağile harîri cihânı dutmuşdur. Hattâ kal‘a i Mardin'de işlenen kâlâ-yı zî-kıymet bu Sincâr harîrinden hâsıl olur. Zîrâ bu kûh ı Sincâr'ın âb [u] hevâsı hûbdur. Arâzî i mezâri‘leri beyne'l-halk mergûbdur, ammâ sahrâları Kîs urbânı destinde gılgûbdur.
Bu Saçlı dağın efendimiz Melek Ahmed Paşa, bâlâda tahrîr olunan üslûb ı sâbık üzre feth [ü] fütûh edüp lâ-yu‘ad ve lâ-yuhsâ mâl ı Firâvân ile mansûr [u] muzaffer kal‘a i Diyârbekir'e sâlimîn ü gânimîn vâsıl oldu. Cenâb ı Bârî sultânıma dahi bu Sincâr-ı Saçlı'nın fethin müyesser ide." deyü bâlâda terkîm olunduğu minvâl üzre birer birer Firârî Paşa'ya takrîr etdükde eydür "Evliyâ Efendi, bu takrîrinize göre çok asker ve çok mâl ve çok derd i ser çeküp ifnâ-yı vücûd etmek ister. Hudâ fethin hayr ile müyesser ide" dedi. Huzzâr ı meclis "Âmîn!" deyüp hâmûş-bâş oldular. Ertesi ale's-sabâh paşanın otağında Saçlı kavmi içün müşâvere i azîm olup nâmede, "Pâdişâha mutî‘ olasız ve bâğ u bennâk ve sâ’ir aded i ağnâm u gayrı tekâlîf i örfiyyeleri edâ idesiz." deyü nâmeler yazılup Mardin a‘yânından ve Sincâr kal‘ası beği tarafından hem-meşâ âdemler ile bu hakîr dahi Firârî Mustafâ Paşa tarafından {me’mûr olup} ( ) sâ‘atde gidüp,
Menzil i urûc ı kûh ı Saçlı: Bu kûh ı bâlânın ta zirve i a‘lâsında Bapır köyü nâm mahalle üç yüz âdemle varup Bapırın ya‘nî hâkimlerinin hânesine nüzûl edüp paşanın nâmesin verüp aslâ helvâcı kâğızı yerine komayup cümle iş erleri huzûrunda okunup Mardinliler tercümânlık edüp me’âl i kelâm anlara i‘lâm etdiler. Anlar eyitdi: "Bizi Melek Ahmed Paşa etdiğiyle korkutmasın. Eyle bir ciddî vezir ne geldi ve ne gelecekdir. Şimdi istimâ‘ etdik {Melek Paşa} Van'a gidermiş. Eğer Melek yine Diyârbekir vâlîsi olursa cümlemiz ehl [ü] ıyâlimizle hâk i pâyine yüzümüz süreriz, mâlımız cânımız yoluna fedâ ederiz, ammâ bu Mustafâ Paşa'ya on kızıl katır yükü harîr veririz, gayrı bir şey vermeziz". On aded katır ile yüklü harîr gönderdiler ve bizimle varan âdemlerin eşbehlerine beşer vukiyye harîr verdiler, ammâ [216b] niçeleri bu hakîri bilüp bir kızıl katır yükü harîr ve bir katır yükü üzüm ve incir, niçe şeyler verüp ol gice andan mihmân olup vakt i zuhrdan gurûba dek seyr ü temâşâ etdim. Ammâ Melek Ahmed Paşa efendimiz eyle harâb u yebâb ideli on beş sene içinde ol kadar imâr olmuş ol kadar fetâ yiğitler peydâ olmuş kim ta‘bîr olunmaz. Ale's-seher atlarımıza süvâr olup hedâyâlar ile Firârî Paşa'ya gelüp bir katar katır bârı harîrin teslîm etdiğimizde vâfir gürleyüp fılayup gazab-âlûd oldu. "Elbette biz anların üstüne gidelim" deyü cümle eyâlet i Diyârbekir'e emîrler yazılması fermân olundu. Ammâ ne mümkin, Saçlı dağına gitmeğe seksen bin asker gerek ve iki yüz kise masrûf gerekdir. Hikmet i Hudâ ertesi gün çöl Urbânı olan Alî Fâris'den feryâdcılar gelüp "Amân sultânım, amân çöl pâdişâhı ( ) ( ) beni zebûn etdi, imdâdıma câr yetiş, sultânıma dahl düşmüşem." deyü nâmesiyle beş aded küheylân kısraklar hedâyâ geldi. ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( )
Sincâr kal‘asının altından Firârî Mustafâ Paşa ile Alî Fâris ve çöl pâdişâhı cengi sulhlarına gitdiğimiz beyân eder
Cümle hâzır olan sekiz bin askerle cânib i cenûba yine çöl ile ol gün ılgâr edüp vakt i gurûbda yine çölde yem kesdirüp yine çöl ü çölistân içre kurd lingi yortum ile gidüp vakt i zuhurda vâdî-i,
Evsâf ı kal‘a i Tilhovar: Hikmet i Hudâ bin altmış beş Recebi nısfında bu kal‘a i Tilhovar altına vardıkda anı gördük, iki deryâ-misâl Urbân ı uryân askerleri birbirlerine girişüp Urbân avretleri zılgıdı ve atlarının süheylleri sadâsı sahrâ-yı Tilhovar'ı pür etmiş ve tarafeyn cüyûşunun atları ayağından çıkan hâk i siyâh ebr i kebûdu bürüyüp evc i âsumâna peyveste olmuş ve yemîn ü yesârda olan cengâver Urbân ı dilâverin sayhaları ve gırîv ü feryâdları cihâna velvele vermiş ve tarafeyndeki askerin birbirine mızrak urduklarının mızrak şakırdısı gûyâ ra‘d gibi gürlerdi. Mustafâ Paşa ile bir püşte i âlî üzre çıkup bu ceng ü cidâli ve harb ü kıtâli seyr ü temâşâ edüp sahrâ-yı Tilhovar'ın zemini niçe yüz bin atların ayağı altında nadaz nadaz olup rimâl ü türâb Hallâc ı Mansûr yayından çıkar gibi penbe-misâl hevâya atıldı.
Bu hâl i pür-melâli Firârî Paşa görüp vâlih [ü] hayrân olup "Sallata'llahu (el-)kelbe(hû) ale'l-hınzîr"1 deyüp âsûde-hâl durdu. Hulâsa i kelâm bu arbede i ibret-nümâ kâmil üç sâ‘at mütemâdî olup anı gördük, sahrânın şimâlîsi tarafında olan gürûh ı mekrûh ı Urbân ı uryân mûr-ı mâr-misâl târ-mâr olup kararları firâra mübeddel olup deşt i hâmûnlara gitdiler. Niçe bini "Firâren an tevâli'l-kesürât" deyüp Tilhovar kal‘ası altında bizim Firârî Paşa askeri içine gelüp "Dahilek yâ asker-i sultân"2 deyü cân atup dahl düşdüler. Meğer paşaya tâbi‘ olup, imdâdıma yetiş deyü haber gönderen Şeyh Alî Fâris bu arbedede şehîd olup askeri münhezim olmuş. Hemân Mustafâ Paşa "Fursat ganîmetdir." deyüp münhezim olan Alî Fâris askerine i‘ânet edüp anlar ile bir ağızdan sadâ-yı Allah Allah'a rehâ buldurup kırk elli bin asker ile yedi koldan çöl pâdişâhı Emîr ( ) ( ) üzre at bırakdıkda anlar hod Alî Fâris'in ganâ’imine tama‘ edüp sahrâ-yı Tilhovar içre pârekende vü perîşân olmuşdu.
El-azametullah böyle mahalde Mustafâ Paşa askeri aç kurd gibi çöl pâdişâhı askeri içine girüp satûr ı Muhammedî urmağa başlayınca bi-emr-i Hudâ bir ân kavm i Urbân bir misvâra tahammül etmeyüp var kuvveti bâzûya getirüp yöğrük kısraklılar dem nefesin Aneh ve Seleme kal‘aları çölünde aldılar. Niçe bini Sincâr ve Mardin'e az vardılar, niçe bini kal‘a i Hâtûniyye ve kal‘a i Nasîbîn'e bî-nasîb vardılar, niçe yüzü seyf i Muhammedî'den nasîbin aldılar. Bu meydân ı ma‘rekeye Firârî Mustafâ Paşa askeriyle vardığımızda cümle asâkir i Ervâm âlem i hayretde kaldılar. Sahrâ-yı Tilhovar şecere ve kavak altı gibi benî Âdem'in leşi ile mâl-â-mâl olup kimisi dünîme olmuş, kimisi mecrûhan dahi zî-rûh kâh düşer ve kâh debelenir ve kâh kalkar, zahm ı cıda ve mızrak ve sünü ve hıştdan merhûm olmuş benî Âdem'in hisâbın Hudâ bilür. Niçe bini zırh ı zireh-külâhlı Urbânların zırhından mızrak güzer edüp mızrağıyla pâymâl ü rimâl olup yatar. Kavm i Urbânda tüfeng olmamak ile ve Urbân şimşîr-bâz olmamak ile cümlesi mızrak ve akve nâm hançer zahmından helâk olmuşlardı.
Ammâ hakkâ ki kavm i Urbân'da fârisül-hayl bahâdır ve şecî‘ ve dilîr silâhşör ve mızrakbâz fetâlar var imiş kim Dâvûdî zırhlardan derzi iğnesi [217a] atlasdan niçe güzer ederse eyle geçermiş ve niçe bin mecrûh atlar bu cesed i benî Âdem içre serserî gezmede ve niçe bini bî-sâhib sahrâ-yı hâmûnda licâmın sürüdüp gezmede ve bu mevtâ sâhibleri nisvânlar feza‘ u çeza‘ etmede.
Hâsıl ı kelâm ol gün bir ma‘reke i benâm idi kim gûyâ Urbân içinde meşhûr olan ceng i Sıffîn idi . Bu hakîr Urbân cengin ibtidâ Şâm eyâletinde Murtezâ Paşa ile Nakura Boğazı'nda Dürzî cengin seyr etdim ammâ ol ceng i azîm ol sengistânda cümle piyâde tüfeng-endâz savaşı idi. Ammâ bu Alî Fâris ile Çöl pâdişâhı cengi çölistânda atlar üzre mızrak cengi idi. Dahi böyle çöl Urbânı uruşu görmemiş idim. Hakkâ ki cihânda bir temâşâ etdim ammâ bu sahrâ-yı Tilhovar dahi Dârâ Şâh ile Rûm keferesi cenginden berü böyle bir neberd i azîm görmemişdir. Bu sahrâ-yı bî-pâyânda hâkister efkende olan mevtâların hayme vü hargâhları ve bâr u bengâhları ve niçe kerre yüz bin mâl ı ganîmetleri ve keçileri ve sığır câmûsları ve gayrı devâbâtlarından küheylân atları ve develeri sahrâyı pür etmişdi.
Bu iki Urbânın mâlı içre Firârî Mustafâ Paşa askeri koyun tuza ve kurd koyuna ve mirâs-hor mâl ı mevrûsuna seğirdir gibi seğirdüp eyle alan u talan eyleyüp nisvânların nâlân u giryân eyleyüp ol kadar mâl ı ganâ’im aldılar kim en ednâ harbende i Ervâm bir katar deve yükü mâla mâlik olup harbende iken sârbân ı revân oldu ve ednâ mertebe sayisler bir iki sürü koyun sâhibi oldular. Sâ’ir karakollukçuların mâlik olduğu bakır avânîleri ve sâ’ir kelepür makûlesi cacim ve haliçe ve kilim makûlelerinin hisâbların Cenâb ı Bârî bilür. Ammâ iki binden ziyâde at ı mu‘teber at ı sâfinatü'l-ciyâd makûlesi mührât u hüssân küheylânları ve binden mütecâviz nîk ü bed zırhları ve ana göre sâ’ir âlât ı silâhları cümle paşa tarafına kabz etdiler ve paşa beytü'l-mâlcısı cümle mevtâların kemerlerinde olan altun ;ve guruşları mîrîye kabz edüp bir ferde müdâhale etdirmediler. Ve Alî Fâris'in ve çöl pâdişâhının kara demir hayme vü hargâhlarında kalan mâl ı bî-hisâbı cümle Firârî Mustafâ Paşa zabt etdi, ammâ ne mertebe mâl idi ma‘lûmum değildir.
Ba‘dehû asâkir i Ervâm ı avâm tarafeynde münhezim olan Urbân hâtûnlarına vaz‘ ı yed edüp nâ-şer‘î amel etmeğe başladılar. Hemân paşa-yı âdil atına süvâr olup leşler içinde ve gayrı yerlerde gezüp avretleri soyanlardan bir kaç haşerâtları katl edüp derûn ı asker emn [ü] emân oldu. Bu hâl i perîşân üzre cümle paşa askeri mâl ı ganâ’im ile muğtenim olup paşa-yı bâ-vakâr Sincâr'ın kara Saçlı Kürdü üzre gitmeden ferâğat edüp üç gün bu kal‘a i Tilhovar altında meks edüp cümle mukarreblerine dahi niçe gûne ihsân u in‘âmlar etdi. Bu hakîre mâl ı ganâ’imden yedi katar deve ve yedi kısrak ve üç zırh ve on beş cacim nâm kilim ve üç aded kılıç ve altı aded Urbân civânı huddâm verüp kendünün bir semmûr âbdest kürkün ihsân eyleyüp hakîre gâyet muhabbet edüp bir münakkaş çerge ihsân edüp başka dâ’ire sâhibi olduk ve huddâmlarımızın aldıkları kelepür ve mâl ı ganâ’imler ile çergemiz içi ve taşrası mâl-â-mâl olup yetmiş aded hayvânât u şütür ve mu‘teber at sâhibi olduk. Andan yine nısf ı Recebde,
Tilhovar kal‘asından Diyârbekir'e gitdiğimiz menâzilleri beyân eder
Bu mahalde ibtidâ iki gulâmım ile sıhhat haberimiz ve mansûr [u] muzaffer olup mâlı Mustafâ Paşa'dan tahsîl ideceğimizi Melek Ahmed Paşa efendimize mektûblar gönderdik. Ba‘dehû kal‘a i Tilhovar'dan cânib i şimâle avdet olunup çöl ü çölistân ve berr u beyâbân içre şiddet i hâr ve semûm ı nâr çekerek ( ) sâ‘atde menzil i Acısu ve kal‘a i Musul cânib i şarkımızda kalup kal‘a i Sincâr çölde sol tarafımızda nümâyân kalup,
Menzil i sahrâ-yı Sincâr: Bu mahalde bir ma‘mûr köy var imiş, Urbân harâb etmiş. Cümle mâlı bu harâbistân içre pinhân eyleyüp çıt-a-çıt tınâb tınâba haymelerimiz ile meks edüp cânib i erba‘aya karavullar ta‘yîn olundu. Zîrâ çöl pâdişâhının bu kadar mâl ı erzâkı nehb ü gâret olundu. Bu çölistânda bir gice dağ derûnundan şebhûn edüp bizi basar mülâhazasıyla cümle asker ol gice sabâha dek pür-silâh olup âmâde keşik beklediler. Sabah ki oldu, hamd i Hudâ Urbândan bir kara görünmeyüp yine kös i rıhletler çalınup yine cânib i şimâle ol çölistân içre ( )
Dostları ilə paylaş: |