Menzil i karye i Göllü: Mardin hükmünde ve kazâsında 500 hâneli Ermenî ve Ekrâd köyüdür ve suları sarnıçdır. Bu mahalden kal‘a i Mardin nümâyândır. Dârâ Şâh Rûm kefereleriyle bu sahrâda ceng i azîm edüp Dârâ Şâh münhedimen kal‘a i Nasîbîn kurbünde taht ı kadîmi olan Karadar nâm mahalde karâr etdi, ammâ hâlâ bu Göllü sahrâsında Dârâ Şâh'ın helâk olan Acem üstühânları püşte püşte nümâyândır. Rûm keferelerinin kemikleri başka kümlerdir kim niçe küffârlar ol hâk i nâ-pâke yüzlerin sürerler. Andan yine çöl ile ( ) sâ‘atde,
Menzil i karye i Kızıldepe: Mardin hâkidir. ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) ( ) Andan,
Evsâf ı kal‘a i Hâtûniyye: Bânîsi, Hârûnu'r-Reşîd'in hâtûnu Zübeyde Hanım binâ etdiğiyçün kal‘a i Hâtûniyye derler, ammâ bi-kavli tevârih i Şerefnâme, Melik Sincâr'ın vâlidesi binâ etmeğile Sûr ı Hâtûniyye derler. Mardin hâkinde ve kazâ-yı nâhiyesinde bir püşte i bülend üzre şekl i murabba‘dan tûlânîce bir sûr ı sağîredir. Cânib i cenûba bir bâbı var, cümle seng-tıraş ile mebnî bir hoş-nümâ kal‘a i ra‘nâdır. İçinde bir câmi‘i ve yetmiş mikdârı hâk i pâk ile mestûr müfîd [ü] muhtasar hâneleri vardır, ammâ çârsû-yı bâzâr ve sâ’ir imârâtdan âsâr ı binâları yokdur. Dizdârı ve yetmiş aded neferâtı ve kifâyet mikdârı cebehânesi vardır. Ammâ kal‘anın cirmi ma‘lûmum değildir. Andan yine taraf ı cenûba ( ) sâ‘at gidüp,
Menzil i Kend-beli: Mardin hudûdu bu cebel i müntehâ üzre bu belde nihâyet bulur. Bir mahûf u muhâtara yerdir kim Aştı Kürdü ve Şakakî Kürdü bu belde âdemin yolun alup belin kesüp reh-zenlik ederler. Bu kûh ı bâlâda futûr tenâvül edüp meks etmeden yine cânib i cenûba ( ) sâ‘atde çöl ile gidüp,
Evsâf ı kal‘a i Şâh Sincâr, ya‘nî sûr ı üstüvâr: Bu kal‘a altında bin altmış beş Receb'inin gurresinde Diyârbekir Vâlîsi Firârî Mustafâ Paşa ile müşerref olup Melek Ahmed Paşa efendimizin mektûb ı muhabbet-uslûbların verüp kırâ’at etdükde mesrûr olup "İnşâallahu Ta‘âlâ Melek Ahmed Paşa efendimize otuz yedi kise deynimiz edâ edüp yüz mikdârı çadır ve çergeler peydâ edüp cenâbınız ile irsâl ederiz" deyü vâfir tevâzu‘lar edüp bu hakîre serâperdesi cenbinde bir çerge i mükellef döşeyüp kendülerinin mihmânı olup kal‘a i Sincâr'ın seyr ü temâşâsına şürû‘ edüp ba‘zı erbâb ı ma‘ârif ile hüsn i ülfet etdik. ( ) ( )
Der-beyân ı eşkâl i kal‘a i Sincâr ve sebeb i binâ-yı hisâr ı Sincâr
Müverrihân ı Arab u Acem kavilleri üzre bu kal‘a i kadîme Sincâr denmesinin aslı oldur kim Hazret i Nûh Nebî Tûfân'da zulmet i yem üzre şinâverlik ederken keştî i Nûh talattum ı deryâ ile bu kûh ı Sincâr'ın bir köşesine isâbet edüp sehel keştî i Nûh rahnedâr olur. Hazret i Nûh gâyet müte’ellim olup cevr-hâr olur. Derûn ı zevrakda olan yetmiş yedi nefer kimesneler feryâd u feza‘ u çeza‘a âğâze ederler.
Âhir ı kâr yılan gelüp eydür "Yâ nebiyyallah! Eğer beni benî Âdem etiyle toylarsan bi-emri Hayy ı Kadîr bu hıyye i hakîr senin keştîni bu girdâbdan halâs idem." deyü ta‘ahhüd eder. Hazret i Nûh dahi "Nola yâ su‘bân, seni âdem etiyle doylayayım" deyü ahd [ü] mîsâk eder. Hemân ân ı mezkûr su‘bân geminin rahnedâr olan deliğine kuyruğun sokup vücûdun halka halka edüp yatur. Hikmet i Hudâ gemiye bir katre âb ı gazab girmez. Cümle halk sürûr [u] şâdımân olup derûn ı keştîye mukaddemce giren suyu yine deryâya döküp bî-bâk u bî-pervâ olurlar.
Bu hâl üzre keştî i Nûh selâmetle rûy ı deryâda şinâverlik ederek mezkûr Sincâr dağının keştî i Nûh'a rahne veren mahalline gelüp Nûh Nebî buyururlar kim "Hâzâ cebel i sîn-cevr", yeni "Kaya dişi bize cevr etdi" derler. Anınçün sin-cevrden galat tahfîf i kelâm edüp Sin-câr derler. Hakîkatü'l-hâl bu Sincâr kayaları diş diş sivri sivri kaya olduğundan cebel i Sîn derler. Car'ı ana muzâf edüp Sincâr derler. Hâlâ keştî i Nûh'a rahne viren mahalle Sin kayası derler. Bir diş gibi kayadır kim kal‘a i Sincâr'ın cânib i şimâlinde kal‘a i Nasîbîn tarafındadır ve keştî i Nûh bu Sincâr cebelinde karâr etdüğü muhakkakdır kim Mıkdısî târîhinde mufassal tahrîr olunmuşdur. Netîce i merâm Hazret i Nûh Necî bu cebel i Sincâr'da gemisinin rahnedâr olduğundan şâh ı mârânın i‘ânetiyle halâs bulup rûy ı deryâda eyyâm ı muvâfık ile deverân u seyrân ederek mezkûr Sincâr'a iki menzil karîb cânib i şimâlde [212b] kal‘a i Nasîbîn ile kal‘a i Musul mâbeyninde cebel i Cûdî nâm bir kûh ı bülendin zirve i a‘lâsı üzre keştî i Nûh Necî karâr edüp necât bulduklarıyçün Nûh Necî derler. Ammâ lafz ı "Nûh" "nevha"dandır. Bilâ-hisâb ümmetleri imân ile müşerref olmadıklarından ümmetleri üzre azâb suyu nâzil olacağı emr i Hak ile ma‘lûmu olmağile fermân ı Kahhâr ile gemi inşâ ederken nûha ya‘nî ağladığından Nûh Nebî dediler. Ümmetinde gemisiyle yetmiş yedi âdem necât bulup yetmiş yedi millet ümmet i Nûh'dan bu rûy ı arza münteşir olduğundan Hazret i Nûh'a Âdem i sânî ve Eb i sânî dediler. Hatta oğlu Ken‘ân babası Hazret i Nûh'a imân getürmeyüp gemiye girmediğinde bir tuç kumkuma i müdevver içine Tûfân'dan halâs içün me’kûlât [u] meşrûbâtıyla girüp kumkuma içre kendü necisi ve bevli içinde mürd olup cesed i murdârı hâliyâ Mısr diyârında Elvâh ı Kalimun şehrinde bir gâr ı azîmde yatar kim Kabâbıta kavminin ziyâretgâhıdır.
Bu Ken‘ân ibn Nûh Nebî hakkında sûre i ( ) 1 âyeti nâzil olmuşdur kim Tevrât ve İncîl [ü] Furkân'da musarrahdır, ammâ kitâbullah Zebûr'da yokdur. Zîrâ kitâb ı Zebûr'da asla kasas ve va‘d u va‘îd ve emr ü nehy yokdur. Kitâb ı Zebûr cümle du‘âdır. Hâlâ Yahûd tâ’ifesinin tilâvet etdikleri Zebûr âyeti cümle du‘âlarıdır.
Ezîn-cânib kaçan ki Hazret i Nûh Necî Tûfân'da Cebel i Cûde üzre keştîsiyle karâr edüp necât oldukda cümle ümmet i Nûh gemiden taşra çıkup hâk i anber i pâke yüz sürüp secde i şükr etdiler. Cümlesi şükrâne içün herkesde ne bulundu ise bir kazgana koyup aş pişirüp tenâvül etdiler. Hâlâ ol ta‘âma "Âşûra aşı" derler kim Nûh Necî mâh ı Muharremü'l-harâmın onuncu gününde necât bulduğunda yevm i âşûradır kim Muhammed ibn İshâk kavlince "Tûfân ı Nûh'dan Server i Kâ’inât'a gelince 4.490 senedir. Âdem Nebî'den vilâdet i Mefhar i Mevcûdât'a gelince 6.750 senedir", deyü cemî‘i müfessirîn müttefekun aleyh olup tahrîr etmişlerdir ammâ ba‘de't-Tûfân bu dünyanın ibtidâ imârı vilâdet i Resûl'den mukaddem dörd bin dört yüz doksan sene olmuşdur kim ibtidâ imâr olan keştî i Nûh'un karâr etdüği Cebel i Cûde üzre binâ-yı Hazret i Nûh şehr i Cûde'dir kim bu cebel hakkında sûre i ( ) 2 âyeti nâzil olmuşdur. Hazret i Nûh asrında bir şehr i mu‘azzam olup gâyet imâr oldu. Hâkimi Hazret i Nûh ümmetinden Kürdim Melik idi. Bu cebel i Cûdî üzre bu Kürdim Melik altı yüz sene mu‘ammer olup evlâd ı evlâdı münteşir olup İbrî lisânından gayrı bir lisân ı İbriyân te’lîf edüp ne İbrîdir ve ne Fârisîdir ve lisân ı Derîdir. Ana lisân ı Kürd, Hazret i Nûh ümmetinden Melik Kürdim'den kalmışdır. Ba‘dehû Hazret i Nûh Tûfân'dan sonra Cûde şehrinden yine cebel i Sincâr'a gelüp imâr olmasiyçün du‘â etdi.
{Der-beyân ı sebeb i hilkat i pire ve kehle ve akrep ve çıyan ve hirre ve fare ve sâ’ir ecnâs ı mahlûkât}
Bu mahalde keştî i Nûh'u bi-emri Hudâ halâs eden yılan gelüp eydür: "Yâ Neciyyullah, benî Âdem etine döylemeğe ta‘ahhüd etmişdin. "El-kerîmu izâ‘ahdüna"3 dedikde Hazret-i Nûh âlem i hayretde kaldı. Hemân ol ân Hazret i Cibril i Emîn kıbel i Hak'dan nâzil olup eydür: "Yâ Nûh! Rabbin sana selâm etdi. Gemiyi Tûfân'dan halâs eden ben idim. Nûh kavmi halâs olmalarını yılandan bildiler. Ümmetine karşu yılanı âteşe göyündür. Sevinki, acâ’ibâtdan sırr ı Hakkımı görsün, Nûh'umun ahdi üzre biz yılanı âdem etine doylayayım, dedi" deyü Cibril i Emîn bu haberi Cenâb ı İzzet'den Hazret i Nûh'a getürünce hemân Nûh Necî eydür: "Yâ karındaşım Cibril! Bu su‘bâna niçe yapışam ve niçe âteşe göyündürem?" dedi.
Hemân Cibril i Emîn, "Yâ Nûh Necî sûre i ( ) 4 âyetin söyle. Ol su‘bân şerrinden ümmetlerin ve sen gayrı peygamberân ümmetleri bu âyet i kerîmeyi tilâvet etseler ve yılan üzre üfleseler bi-emri Hayy ı Kadîr yılan ve çıyan ve akrep şerrinden emîn olalar." dedikde hemân Hazret i Nûh Bismillah deyüp su‘bâna dest urunca su‘bân mest olup andan âteşe yandı.
Yine Cibril i Emîn'in ta‘lîmiyle su‘bânın külünü Nûh Nebî hevâya savurdu. Rüzgâr yılan külünü Nûh Nebî'nin ümmetleri üzerine düşürdü. Yılanın derisinden hâsıl olan kül pire oldu. Etinden hâsıl olan kül kehle olup ilâ hâze'l-ân ahd [ü] mîsâk ı Nûh Necî üzre yılan külünden hâsıl olan pire ve kehle benî Âdemi yiyüp müte’ezzî etmededir ve yılanın cümle üstühânlarından hâsıl olan kül zemîne düşüp çıyan oldu. Çıkasından hâsıl olan kül zemîne düşüp akrep oldu. Bağırsakları gubârı zemîne düşüp solucan oldu. Ciğer i hâkisteri buzağı dişi oldu. Yüreği [213a] külü zemîne düşüp kertenkele ve zaka ve nakş ı bukalemun ve sakankur ı berrî ve gayrı niçe haşerâtlar olup cümle haşerât ı arz emr i Hudâ ile Hazret i Nûh'un gemisin halâs eden yılandan halk olunmuşdur. 5
Ammâ yine emr i Hudâ ile Hazret i Nûh gemisinde hınzîrın burnundan fare hâsıl olmuşdur. Gemi içre olan ümmet-i Nûh sıçandan müte’ezzî olup Hazret i Nûh'a şikâyet etdiler. Hazret i Nûh arslanın arkasın sığayup burnundan kedi çıkup niçe fareleri kedi tenâvül edüp ümmet i Nûh fare şerrinden emîn oldular.
Hazret i Nûh gemi içre olan ecnâs ı mahlûkâta "Cimâ‘ etmen", deyü tenbîh etdi. Âhir kelb i sarîh kelb nefsini zabt etmeğe kâdir olmayup cimâ‘ etdükde muttasıl kalup Nûh Nebî, "Böyle rüsvâ-yı âm olasın", buyurdular. Ammâ hımâr tâkat getirüp şeytân vesvesesiyle segâh makâmında anırır idi. İlâ hâze'l-ân hımâr dişi çemender görse anırır.
Tavşan ile kelbin husûmetleri bu keştî i Nûh'dan beridir. Hâsıl ı kelâm cümle hûş [u] tuyûrun birbirleriyle hüsn i ülfetleri ve adâvetleri bu keştî i Nûh içinde olmuşdur, ammâ cemî‘i tuyûr keştî i Nûh'un direkleri ve serenleri üzre meks etmişlerdi. Murg ı çaylak dahi cimâ‘a sabr etmeyüp cimâ‘ ederken feryâd etmesi ol zamândan kalmışdır.
{Ve Hazret i Nûh hımârı gemiye korken İblîs i telbîs hımârın kuyruğuna yapışup hımârı gemiye girmeğe men‘ ederdi. Hazret i Nûh hımâra "Gel hey mel‘ûn'" deyince hımârdan evvel İblîs gemiye girer. Nûh Necî eydür "Bre mel‘ûn, sen bunda niçe girdin?" der. İblîs eydür "Da‘vete icâbet, deyüp girdim. Bu cihânda benden la‘în yokdur. Eşeğe, 'Gir hey la‘în’, dedin. La‘în ise benim. Anınçün gemiye girdim." "Bre tutun şu mel‘ûnu" dedikde direkden direğe pertâb ederek halâs olup âhir İblîs i la‘în direk depesinde sâkin olup her gice zirve i amûdda âteş yakup gözcü olurdu. Anınçün gemilerin direk depelerinde maymuncuk ve şeytancık nâm kecceler vardır. Andan İblîs zemîne bu cebel i Sincâr'da hâke kadem basdığıyçün cümle Ekrâdı hıyel i şeytanatda İblîsden eşeddir}.
Ammâ güvercin ibtidâ zemînin yâbisin bu cebel i Sincâr'da bulmuşdur. Anınçün Nûh Nebî'den hayr du‘â almışdır. Hâlâ bu cebel i Sincâr'ın kayalarında olan kebûter âşiyânlarının hisâbın Allahu Rabbi'l-âlemîn bilir kim her rakkâsı evc i âsumâna tayerân etdükde âfitâb ı âlem-tâbın zıyâsın bürüyüp zemîni muzlim eder. Ve kehle ve pire ve akrep ve çıyan bu cebel i Sincâr'da halk olduğiyçün Kürd halkı üstünde olan pire ve kehle hisâbın yine kendüleri bilir. Hattâ başına bî-dermân olan saçlı Sincâr dağı Kürdünün saçında ve sakalında kehleler âşiyân edüp döl döş sâhibi kevâhileler vardır. Hattâ kulaklarının içinde ve burnu deliklerinde bile kehleleri vardır, ammâ kendüleri pire ve kehleden elem-zede olmak yokdur. Vücûdları hod tüğlü bir ak kelb gibi olmağile kehleden mürekkeb bir alây gûl i beyâbân kavm i bî-imân [u] bî-amândır.
Cenâb ı Bârî bunların tabî‘atına göre yılandan halk olan akrep ve çıyanı bu Sincâr dağında ve Saçlı Kürdü dağında ol kadar zehir-nâk yılan ve çıyan ve akrep halk etmişdir kim dere ve depelerinde ve dağ ve bâğlarında mâl-â-mâl akrep ve çıyandır, ammâ bi-emr i Hudâ bu cebel i Sincâr'da Hazret i Nûh'un gemisi müstekar olduğu Sin Kayası nâm mahalde asla yılan ve çıyan ve akrebi yokdur.
Anda bir mesîregâh mastaba vardır. Kürd bapırları teferrüc [ü] istirâhat içün ol soffada işret ederler. Ammâ Sincâr'ın bu mahallinden gayrı olan yerlerdeki akrep bir âdemi sançsa yedi sâ‘atde amân vermeyüp helâk eder. Diyâr ı Acem'de Kâşân akrebi bu Sincâr akrebinin yanında pire i Sincâr gibi sancar bir bî-muzır akrepdir ammâ bu Sincâr akrebi soksa ol âdem akrep yere varmadan akrep zehrinden merhûm olur. Ta bu mertebe şumûmiyyetli gejdümleri vardır kim ne‘ûzü-billah min zâlike.
Gerçi "el-kelâmu yecürrü'l-kelâm"1 kavli üzre ser-rişte i mazmûn dilde pinhân olduğundan vâridât ı İlâhiyye tulû‘ edüp mahalle münâsib şeyler îrâd olunur, ammâ Hümâyûnnâme gibi sadedden hâric değildir. Elbette yine sadede rücû‘ etmemiz mukarrerdir. Bu kerre yine dîger,
Sebeb i tesmiyye i Cebel i Sincâr: Bi-kavli müverrihân ı Acem, bu cebel i Sincâr Dârâ Şâh'ın kâhîce teberrüken Hazret i Nûh'un gemisine rahne veren Sin Kayası üzre olan Mastaba i Nûh'a gelüp kisb i tarâvet ederdi. Günlerden bir gün bu Dârâ Şâh'ın bir câriye i muğanniyesi hâmile iken Dârâ Şâh'ın ders i Aristo olan müneccimînleri eyitdiler kim "Eğer bu câriye i hâmile yarınki günde vaz‘ ı haml ederse doğan şehzâde başına âzâde olup cihângîr pâdişâh ı Cem-cenâb ola", dediler. Hemân Melik Dârâ emr edüp câriye i hâmileyi bir gün mu‘allaka eyleyüp vaz‘ ı haml etmeğe komadılar. Ertesi câriyeyi indirdiler. Derhâl bir şehzâde i civân-baht rahm ı mâderden müştakk oldu kim mihr [ü] mâh anın vech i hüsnü yanında bî-fer bir şems [ü] kamer idi. Bu ma‘sûm ı pâk rahm ı mâderde üç yüz on dörd gün kalup tevellüd etdiğiyçün cemî‘i müneccimîn ve kâhinîn bu gulâmın ismine Sincâr dediler kim batn ı ümde üç yüz on dörd gün kaldığına delâlet eder bir ism i sultândır kim bu cebel ol şehzâde i âzâdenin maskat ı re’si olduğundan anın ismiyle müsemmâ olup cebel i Sincâr derler.
Ba‘dehû bu Melik Sincâr mu‘ammer olup pederi Dârâ Şâh intikâlinden sonra müstakil pâdişâh ı azîmü'ş-şân olup pederinin Rûm keferesi [213b] destinde zebûn ve harâc-güzâr olduğunun intikâmın Rûm keferesinden alup İrân u Turan'da ve Ardalân u Sûrân'da ve Kuds ü Şâm ve Yunan'da olan küffâr ı feccârı kıra kıra cihângîr oldu. Ba‘dehû "Maskat ı re’simdir" deyü bu cebel i Sincâr'ı eyle ma‘mûr u âbâdân eyledi kim cemî‘i müverrihân ı meddâhânlar anın temdîh [u] tavsîfinde âcizler idi ve niçe bin erbâb ı ma‘ârifleri her diyârdan ihsân u in‘âm ile getürüp her üstâd ı kâmil birer gûne mutalsamâtlar peydâ eyleyüp yılan ve akrep ve çıyanın vücûdları münkatı‘ oldu idi.
Ba‘dehû sene ( ) târîhinde deryâ-misâl asker ile bu kal‘a i Sincâr üzre Timur gelüp yedi ay muhâsara edüp fethinde usret çeküp ba‘de'l-feth cemî‘i mutalsamâtları ve niçe bin âsâr ı ibret-nümâları harâb u yebâb edüp ancak Sincâr Şâh'ın binâ etdüği kal‘a kalmışdır. Ve mutalsamâtlar münhedim olmağın akrepler yine şâyi‘ olmuşdur.
Eşkâl i kal‘a i Sincâr: Bu kal‘a binâsı üstâd ı mühendis eyâlet i Haleb'de Ma‘arratü'n-nu‘mân kal‘ası cirminde inşâ etmişdir, ammâ bu kal‘a i Sincâr gâyet sa‘b kûh ı bülend üzre seng-tıraş bir kal‘a i hâzır-bâşdır. Cânib i erba‘asında asla handakı yokdur. Cânib i ( ) bir kapusu var, dâ’iren-mâdâr şekl i muhammes ve yedi bin adımdır.
Derûn ı kal‘ada ancak üç yüz müfîd u muhtasar türâb ile mestûr bâğlı u bâğçeli hânecikleri vardır kim ahâlîsi cümle Ekrâd u Urbândır. Ve hâlâ Diyârbekir eyâletinde sancak beği hükmündedir. Beğinin hâssı ( ) akçedir. Timârı ( ) ve zu‘amâsı ( ) ve alâybeği ve çeribaşısı vardır. Hîn i gazâda cümle altı yüz asker olur. Hâlâ beği Urbân tarafından mîr i şedîddir. Sipâh kethudâyeri ve yeniçeri serdârı vardır. Dizdârı ve yüz mikdârı neferâtları vardır. Vazîfe i mu‘ayyenelerin Mardin beğinden alurlar. Kifâyet mikdârı cebehânesi ve hurde topları vardır.
Bu tahrîr olunandan mâ‘adâ bir câmi‘ ve bir medresesinden gayrı hân u câmi‘ ve imâret ü hammâm ve çârsû-yı bâzâr dahi ( ) ( ). Ammâ ol sengistân içre bâğları var kim gûyâ Ayntâb diyârının bâğları gibi mahsûldâr ve lezîz ü âbdâr üzümü olur. Bu kal‘a cezîre i Dicle'nin vasatında bir sahrâ-yı azîme vâki‘ olmuşdur kim elbette vilâyetine bilâd ı rebî‘ derler. Sahrâ-yı Hâmûn'dur kim cümle Kîş ve kabîle i Tay ve kabîle i ( ) ( ) ( ) Urbânları sâkin olurlar, bir vâdî i bî-pâyândır. Bu sahrâ-yı Tîh'in vasatında havâlesiz bir sûr ı muhkemdir. Cümle halkı darı ekmeği tenâvül ederler ve gâyet beyâz ve mümessek balı olur. Ve bu kal‘a kal‘a i Nasîbîn'in taraf ı cenûbundadır ve kal‘a i Musul'a iki günde sür‘atle ve üç günde râhatla varılır. Ammâ kal‘a i Sincâr bu kal‘a i Musul'un cânib i garbîsindedir ve kal‘a i Musul, kal‘a i Sincâr'ın cihet i şarkındadır. İnşâallah bu müsevveddâtımız hey’et üzre kal‘asının eşkâliyle ve sahrâları ve âb ı revânlarıyla atlas kitâbı tahrîr etdiğimizde böyle tasvîr oluna. Ve bu cebel i Sincâr'ın cânib i etrâfı zeylinde kayalardan yetmiş seksen aded uyûn ı câriyeler tulû‘ edüp bilâd ı rebî‘i reyy ederek cânib i garba cereyân ederek nehr i Furât'a munsabb olur.
Sitâyiş i esmâ i enhâr: Evvelâ nehr i Hirmas, cebel i Nasîbîn'den tulû‘ edüp anı güzer edüp bu nehr i Hirmas'dan nehr i Sersâr ayrılır. Andan nehr i Sersâr Beledü'l-hatîb'e, andan bu kal‘a i Sincâr vâdîlerine uğrayup kurâların mezâri‘âtların saky ederek kal‘a i Tikrit kurbünde nehr i Şatt'a dâhil olur. Ammâ mezkûr nehr i Sersâr'ın yine bir fırkası nehr i Hirmas'dan ayrılup bir hayli çölistân içre cereyân etdikden sonra nehr i Habur, nehr i Karkaya'ya mahlût olmazdan evvel nehr i Hirmas nehr i Habur'a karışup ikisi cism i vâhid gibi olup nehr i Karkaya kurbünde nehr i Furât'a munsabb olur, ammâ kal‘a i Sincâr'ın cebel i müntehâsının dâmenlerinde bî-nihâye uyûn ı câriyelerin isimleri hâtıradan dûr olmağın tahrîr olunmadı ve nehr i kebîreler değildir, ammâ cümlesi cânib i garba cereyân ederek nehr i Furât'a mahlût olur.
....................(4 satır boş)....................
Ziyâretgâh ı kal‘a i Sincâr:
....................(2 satır boş)....................[214a]
Bu kal‘a i Sincâr zeylinde Firârî Mustafâ Paşa, deryâ-misâl asker ile meks ederken cebel i Sincâr ı azîmin bir cânibine Saçlı dağı derler, o cebel i bî-amânların içinde kırk dörd ve kırk beş bin Yezîdî ve Bapırî kelb-perest kefere ve fecereden eşed bir alây dağî ve bâğî ve zâğî gûl ı beyâbân-sıfât tüğlü bî-dîn Yezîdî Ekrâdları vardır. Anlar Firârî Paşa'dan zerre ve şemme havf u haşyet çekmeyüp bir hedâyâ-yı cüz’î ile Serdâr Mustafâ Paşa'yı anmadıklarından serdâr ı mûmâ’ileyh gâyet müte’ellim oldular. Ol gün Serdâr Mustafâ Paşa-yı Firârî eydür: "Evliyâ Çelebi, mesmû‘um olmuşdur kim pederimiz Melek Ahmed Paşa efendiniz bu mahalle bizim gibi meks etdikde anlara dahi bu Saçlı dağı kâfirleri ri‘âyet etmediklerinden bu Sincâr cebel-i menhûsunda olan kâfirlerin niçe haklarından gelüp nehb ü gâret eyleyüp mâl ı ganâ’im aldı. Bize bir şemme ol feth [ü] fütûhdan haber ver." deyü niçe ihbâr ı sahîhalardan su’âl etdiler.
Der-beyân ı fütûhât ı cebel i Saçlı, ya‘nî kûh ı Sincâr, be-dest i Melek Ahmed Paşa-yı serdâr
Hikâye i garîbe[y]i âğâze edüp hakîr eyitdim. "Benim efendim, sene ( ) târîhinde Melek Ahmed Paşa efendimiz Diyârbekir vâlîsiyken bu Sincâr dağı Yezîdîleri Mardin kurâların nehb ü gâret edüp cümle tüccârân ı züvvârânlar üzre dağdan nüzûl edüp reh-zenlikler ederlerdi. Âhir ı kâr cümle ahâlî i bilâd paşa-yı deryâ-dile gelüp tazallum eylediler. Paşa-yı âkıbet-endîş bu mezkûr şâkîleri dîvân ı Diyârbekir'de alâ mele’i'n-nâs reddeyledi. Anlar dahi bed-du‘â ederek şehr i Mardin'e ve gayrı kurâlarına hâ’ib ü hâsir gitdiler. Ammâ beri tarafda paşa bu Saçlı Ekrâdından intikâm almak sadedinde oldu, ammâ bu sırr ı hafîsini yine kendi derûnunda pinhân edüp "El-ma‘nâ fî batnı'ş-şâ‘ir"1 derdi.
Bir gün Bitlîs hânına bir ta‘n-âmîz mektûb gönderüp ol dahi mektûb ( ) müte’ellim olup "Melek Paşa bildiğinden kalmasın", deyü paşaya mektûb ı nâ-sezâsı gelince paşa âteş-pâre olup, tiz Bitlîs hânı üzre seferimiz vardır, deyü serâperdesiyle tuğların Şat karşusunda Sa‘îdî köyü nâm mahalde kurup cemî‘i eyâlet i Kürdistân'a ve eyâlet i Van'a dahi ağavâtlarıyla emîrler pârekande edüp günden güne deryâ-misâl asker Kara Âmid'e gelmede. Bu mâbeynde Melek Ahmed Paşa efendimiz şehr i Diyârbekir'de yetmiş bayrak sekban ve sarıca askeri cem‘ etdi kim her bayrağı kâmil yüzer aded yiğit olmak üzre bayraklar açılmak kânûn idi ve kavm i sarıca piyâde ve kavm i sekban esb-süvâr olmak şart idi.
Bu takdîrce ordu-yı İslâm'da Diyârbekir ve Van eyâletinden cümle paşa askeriyle seksen yedi bin ma‘dûd müsellah ve mükemmel asker olup paşanın tuğları Bitlîs vilâyeti üzre gitmekle üç bin askeriyle kal‘a i Mefârikîn üzre gitdikde Bitlîs Hânı Abdâl Hân tarafında Hakkarî Monlâ Muhammed ve Zerikî Monlâ Cebrâ’il ve Mudikî Alî Ağa ve Fettâhdereli Alî Ağa ve'l-hâsıl yetmiş aded benâm mu‘temed i hümâm kimesneler Bitlîs hânı ile paşa mâbeynin ıslâha gelüp hadîs 1 deyüp paşaya seksen kise harcırâh ve on katar ı katır kumaş ve zırh ı zireh-külâh ve altı tavla mu‘teber at ve on aded bâkire i nâ-şüküfte ve on aded gılmân ı cennât misilli meh-tâb çâkerler verdiler kim gûyâ her biri birer mirzâ-yı şehbâzlar idi. Ve gayrı ser i kârda olan paşa ağavâtlarına ve sâ’ir nüdemâ-yı hâslarına ol kadar hedâyâlar verdiler kim Bitlîs hânı hedâyâları Melek Ahmed Paşa ordusunda olan ağavâtları bây edüp cümle mesrûr olup hamd i Hudâ seferden halâs olduk derken ol gice paşa konakçısına Bitlîs hânı üzre gitmeden ferâğat haberin gönderüp ol ân on bin asker ile Şemsî Paşa oğlu Mehemmed Emîn Paşa'yı serdâr edüp gûşuna mengûş olmak içün Mehemmed Emîn Paşa'nın kulağına yemîn billah ile birkaç kelâmlar söyleyüp, "Yürü Allah mu‘în ve zahîrin ola!", deyü bir Fâtiha i seb‘u'l-mesânî kırâ’at edüp Mehemmed Emîn Paşa yine Şatt ı Diyârbekir cânibine ubûr edüp gâ’ib oldular.
Ammâ bu esrârdan bir ferd i âferîde âgâh olmadılar. Hemân ol ân Gınâyî Efendi Bitlîs hânına muhabbetnâme ve istimâletnâmeler yazup nâme ile Erganeli Ahmed Ağa mektûblar ile Bitlîs hânı tarafına merkûm muslihîn âdemler ile cânib i Bitlîs'e müteveccih oldukları sâ‘at tuğların hân üzre gitmeden avdet edüp gelince nefîr i rıhletler çalınup paşa-yı müdebbir yetmiş bin asker ile Şatt'ı yine Diyârbekir cânibine geçüp "Ağırlık akabimce gelsin", deyü Kudde Mehemmed Kethudâ ile Receb Kethudâ'yı serdâr edüp kendüleri ol gice ılgâr edüp Zırzıvân Boğazı'n geçüp ertesi vakt i zuhurda kal‘a i Mardin altında müfîd ü muhtasar çadırlar ile meks edüp anda yem kesdirüp yine ılgâr edüp vakt i Şâfi‘îde yüğrük atlı olup gelen kırk bin asker ile Saçlı dağın çevirdikde anı gördük, Diyârbekir altından gönderdiği Mehemmed Emîn Paşa meğer cebel i [214b] Saçlı'nın cânib i erba‘asın muhâsara etmişler. Kûh ı bî-amân içre sâkinân-ı bî-îmân Ekrâd ı Yezîdiyânlar taraf taraf paşa-yı mûmâ’ileyh ile tara taba tak deyüp tarafeynden kurşumlaşmada idiler.
Hemân bizim paşa ile gelen asker dahi vakt i Şâfi‘îde Sincâr kayalarının altında pinhân olup meterislere girdiler. Hatta baş bölükbaşımız olan Zıpır bölükbaşı ale's-sabâh hayya ale's-salât mahallinde alâ mele’i'n-nâs kırk bayrak sarıca ile sarı arı gibi kûh ı Saçlı'ya âteş i sûzân saçup meterise girdiler. Çûn ale's-sabâh oldu, gerüden asker i deryâ-misâl gelüp vâdî i Sincâr hayme vü hargâh ve bâr u bengâh ile lâlezâr olup zeyn oldu.
Üç güne dek asker i İslâm'ın gerüsü gürûh gürûh gelüp sahrâ-yı Sincâr hayemât ı serâperdeler ile zeyn olup asker i deryâ-misâl günden güne Saçlı kâfirleri üzre musallat olmağa başladılar." deyü bu bast ı mukaddime[y]i Firârî Mustafâ Paşa'ya takrîr edince âlem i hayretde kalup eydür: "Cânım Evliyâ Efendi! Niçe girdiniz ve niçe ceng etdiniz ve niçe mâl ı ganâ’im alup bu kûh ı menhûsda bu Yezîdî Ekrâdından niçe intikâm alup mansûr u muzaffer oldunuz. Benim Yezîdî mel‘ûnlardan ciğerim hûn olmuşdur kim pâdişâh tarafından bana niçe kerre ta‘n-âmîz evâmir i şerîfler ve niçe mekâtîbler gelirdi. Ammâ ben bir kimesneye keşf i râz etmeyüp bu Saçlı üzre {sefer etmeği} derûnumda pinhân ederdim. Âhir {biz dahi} Bitlîs hânın bahâne edüp deryâ-misâl asker ile ol cânibe müteveccih olup bi-emri Hayy ı Kadîr ol bednâmede çok gûşmâl oldu ve hayli mâl ı firâvânın alup bu cânibe atf ı inân edüp işte şimdi bunu muhâsara etdik. Ammâ cânım Evliyâ Efendi, Melek Ahmed Paşa efendimizle niçe feth etdiniz, bana mufassalan takrîr eyle" deyü ricâ etdi.
Dostları ilə paylaş: |