Müctehitlerin Üstünü:
Bizler ise İmam Âzam'ın, müctehid imamların en üstünü olduğuna, fakîhlerin en mükemmeli bulunduğuna inanırız. Ondan sonra İmam Mâlik'tir. Çünkü İmam Mâlik, Etbâut-Tûbiîn'dendir. Ondan sonra İmam Şafiî gelir. Çünkü İmam Şafiî, İmam Mâlik'in talebesidir belki İmam Muhammed'in de talebesidir. Sonra İmam Ahmed b. Hanbel'dir. Ahmed b. Hanbel de İmam Şafii'nin talebesi gibidir.
Kadınların Üstünlüğü.
Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyuruyor:
“Bu dünyadaki kadınlardan sana İmran’ın kızı Meryem,Huveylid kızı Hz.hatıce, Muhammed’in kızı Fatıma ve Fıravn’ın karısı Asıye yeter.”
“Asrındaki kadınların en hayırlısı Meryem Bint-i İmran ve Fatima radıyallahu anha'dır.” 445
Haris b. Üsâme de Müsned'inde sağlam bir senedle, fakat mürsel olan bir hadisi rivayet etmiştir. Hadis-i şerif şöyledir:
“Yaşadığı devrin kadınlarının en hayırlısı Meryem, yine yaşadığı devrin kadınlarının en hayırlısı Fatıma'dir.” 446Nesâî'nin rivayetinde ise,
“Fatıma Cennet Ehlinin kadınlarının efendisidir.” şeklinde rivayet edilmiştir.
İbn-i Ebi Şeybe'nin Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Resulullah sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyuruyor:
“Fatimâ, Meryem Bint-i İmran'dan sonra bütün âlemlerdeki kadınların en büyüğüdür.” 447
Bâzılarının Hz. Fatıma'nm peygamberliğine hükmedecek kadar ileri gitmeleri de onun üstünlüğünü takviye eder. Fakat İmam Âzam İmam Beyzavî ve diğer âlimler Hz. Fatıma'nm peygamber olmadığında icma bulunduğunu hikâye etmişlerdir. İbn-i Asâkir'in İbn-i Abbas'tan rivayet ettiği hadiste de Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur:
“Cennet kadınlarrının büyükleri Meryem Bint-i İmran, sonra Fatıma sonra Hadîce, sonra Firavn'ın karısı Âsiyedir.” 448 Eğer bu hadisin sağlam bir senedi bulunursa dünyadaki kadınların en büyüğü ve faziletlisi konusundaki sıralaması açıktır.
İbn’ül İmâd'dan rivayet edildiğine göre, Hz. Hadîce büyüklük dolayısıyla değil analığı dolayısıyla Fatıma üzerine üstün kılınmıştır. İbn-i Dâvud'dan “Bunlardan hangisinin daha üstün olduğu” sorulunca “Hz. Fatıma” cevabını verdi. Çünkü o, Hz. Peygamber'in bir parçasıdır. Bütünü ile değil fakat bu yönü ile hiç bir kadını ona denk tutamayız. Sübkî'ye de aynı soru sorulunca. “Bizim tercih ettiğimiz ve inandığımız husus, Hz. Muhammed'in kızı Fatıma'nın en üstün olduğudur. Ondan sonra Hz. Hadîce, sonra Hz. Âişe'dir.” cevabını verdi. İbn-i Ammâd, yine Hz. Hadîce'nin Hz. Fatıma'dan daha üstün olduğunu doğrulamıştır. Çünkü Hz. Âişe, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem'e: “Allah sana Hatice'den daha hayırlısını vermiştir.” deyince Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
“Hayır, vallahi Allah bana Hadîce'den daha hayırlısını vermemiştir. Çünkü insanlar beni yalanladığı zaman o bana iman etti insanlar bana vermediği zaman o malını verdi.” 449
Hz. Peygamber'in Hz. Âişe'ye Cebrail aleyhisselâm tarafından selâm getirmesi, Hz. Hadîce'ye ise Cebrail aleyhisselâm'ın Allah tarafından selâm getirmesi de Hz. Hadice'nin üstünlüğünü takviye eder. Ancak; “Erkeklerden çokları kemal mertebesine ulaşmıştır, kadınlardan ise ancak Meryem, Âsiye ve Hadice kemal derecesine ulaşmıştır. Hz. Aişe'nin diğer kadınlar üzerine üstünlüğü Tirid yemeğinin diğer yemekler üzerine üstünlüğü gibidir.” Bu hadisi Suyuti “En-Nikâye” adlı kitapta zikretmiştir. Bu hadisin sözleri Ahmed b. Hanbel, Buharı, Müslim, Tirmizi, ve İbn-i Mâce'nin Ebû Musa'dan rivayet ettiklerine göre el-Câmius-Sağîr'de şu şekilde bulunmaktadır;
“Kadınlardan ancak Firavn’ın karısı Asiye, İmranın kızı Meryem kemal bulmuştur. Hz. Aişe'nin diğer kadınlara göre üstünlüğü tirid yemeğinin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.” 450
Yukarıda geçen hadis, Hz. Aişe'nin tek tek bütün kadınlardan daha üstün olduğunu ifade etmekte açıktır. Îmamul-Fukahâ da bu görüşü tercih etmiştir. Bu hadisi, Hz. Aişe'nin yaşadığı devre hamlederek, bu diğer kadınlardan maksat Hz. Peygamberin diğer hanımlarıdır şeklinde tevil etmekse uzak bir ihtimaldir. Çünkü bundan sonra “Hadîce”yi istisna etmekte büyük bir zorluk vardır. Bu hadisteki benzetmede, ilim ve amel yönünden üstün olma vasıflarını topladığını bildiren bir üstünlük yönünü bildirmiş olsa gerektir.
Suyutî diyor ki, Hz. Hadîce ile Hz. Âişe arasında üstünlük münakaşasında üç söz vardır. Bunların üçüncüsü sükut etmek, bir şey söylememektir. Taberânî'nin rivayet ettiği gibi Ümm-i Seleme'den şu hadis-i şerif rivayet edilmiştir:
“Ümm-i Seleme şöyle diyor: dedim ki yâ Resûlullah, dünya kadınları mı üstündür, yoksa Cennetteki Huriler mi? Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
“Dış azaların iç organlara üstünlüğü gibi, dünyâ kadınları hurilerden daha üstündür.” Yâ Resûlallah! Bu ne sebebi iledir? diye sorunca:
“Namaz kıldıkları, oruç tuttukları ve Allah Teâlâ’ya ibadet ettikleri için.” buyurdu.
Sahabe Çocuklarının Üstünlüğü.
İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de Sahabe çocuklarının üstünlüğü hakkındaki sözdür. Bâzıları demişlerdir ki: sahabeden sonra gelen nesilleri ancak ilim ve amel ile üstün tutarız. En doğru görüş, sahabenin oğullarının üstünlüğü babalarının üstünlük tertibi üzredir. Hz. Fatıma radıyallahu anha'nın evlâdı bu hükümden hariçtir. Zira onun evlâdı Hz. Ebû Bekir, Hz.Ömer ve Hz.Osman'ın çocuklarından daha üstündür. Çünkü bunlar Hz. Resulullah sallellahu aleyhi vessellem'e yakındırlar ve Allah Teâlâ'nın kendilerinden günahları sıyırdığı tertemiz bir nesildir. Kifaye kitabında da böyle yazılmıştır.
Hiçbir Veli Peygamber Derecesine Ulaşamaz.
İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan bir diğeri de şudur: Hiçbir veli peygamber derecesine ulaşamaz. Çünkü peygamberler günah işlemekten korunmuşlar, son nefeslerinde imanın yok olma korkusundan emindirler vahy ile ikram edilmişlerdir, keza melekleri görmekle ikram edilmişlerdir; dine ait hükümleri tebliğ etmekle emredilmişlerdir; halkı doğru yola sevketmekle vazifelendirilmişlerdir. Bu üstünlük, velilerin sahip olduğu kerametlerden fazla olarak peygamberde bulunduğu için hiçbir veli peygamber derecesine ulaşamaz. Kerraraiye taifesine mensup bazı kişilerden nakledildiği üzre bir velinin peygamberden üstün olmasının caiz olduğu yolundaki inanç küfürdür, sapıklıktır, ilhaddır, cehalettir.
Evet, peygamberin hem peygamberlik, hem de velilik mertebeleri ile vasıflandığı ve peygamberin, peygamber olmayan veliden daha üstün olduğuna kesinlikle hükmettikten sonra; peygamberlik derecesinin mi, yoksa velilik derecesinin mi daha üstün öldüğü hususunda bir tereddüt olabilir. İlim adamlarından bir kısmı, peygamberlik görevleri arasında, başkalarını tamamlamak, kemale erdirmek görevleri bulunmasına binaen velilikten üstün olduğunu söylemişlerdir. Başkasını kemale ulaştırmaksa ancak kâmil olduktan sonra olur.
“Bir âlimin âbidden üstünlüğü benim, sizden en düşük mertebede olan üzerine üstünlüğüm gibidir.”451 hadisi de bunu kuvvetlendirmektedir. İlim adamlarından bir kısmı da, veliliğin, Allah Teâlâ'yı ve sıfatlarını bilmekten, Allah'a yakın olmaktan ve Allah katında keramete ermekten ibaret olduğu; peygamberliğin ise kul ile Allah arasında bir elçilikten ve hükümlerini tebliğ etmekten, kulun faydasına taalluk eden hizmetleri yapmaktan ibaret kabul ederek velilik makamının daha üstün olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşü savunanlar aynı zamanda gaibi şahide, halikı mahluka kıyas etmişler ve veliyi Padişahın meclisinde oturan kişiye peygamberi ise padişahın vezirine benzetmişlerdir. Halbuki onlar Cemul Cem makamının peygamberlerde toplandığını ve bütün evliya ve asfıyanın peygambere uyması gerektiğini hesaba katmadılar. Cemul Cem makamı, çokluğun onları vahdetten men etmemesi, vahdetin de onları kesretten menetmemesidir. Yani peygamberler vahdette kesret, kesrette vahdetten uzak kalmazlar. Hem Allah ile beraber bulunurlar, hem de halk ile birlikte olup onların maslahatlarını görürler. Bu makam, bütün evliyanın makamı olan sırf vahdet makamından daha üstündür.
Sofilerden bazısının: “Velilik makamının peygamberlik makamından daha üstün olduğu yolundaki sözlerinin mânası peygamberin veliliği, onun peygamberliğinden üstündür.” Bâzı sofilerin de: “Veliliğin başlangıcı peygamberliğin sonudur.” sözlerinin mânası velilik, sahibinin peygamber tarafından kararlaştırılan bütün hükümleri yerine getirdikten sonra ancak, gerçekleşir, demektir. Çünkü veli, manevi lezzetlere devam eden ve bir günah irtikap etmeyen kişidir. Emirleri tutmak ve yasaklardan kaçınmak üzre devam ettiği müddetçe her ne kadar luğat manası bakımından her mümin için veli denilebiliyorsa da, örfte böyle bir mümine veli adı verilmez. İbn-i Arabi'den bu görüşe muhalif olarak zikredilen rivayet ise ona nisbet edilen sözlerden olup aslında iftiradır.
Dostları ilə paylaş: |