Fikh-i ekber



Yüklə 1,59 Mb.
səhifə53/69
tarix30.12.2018
ölçüsü1,59 Mb.
#88233
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   69

İman İle İslâm Birdir.

İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de iman ile islâmın bir olduğudur. Zira İslâm Şer'î hükümleri kabul etmek mânasında boyun eğmektir. Bu da tasdikin hakikatidir. “Şerh'ul-Akâid”'de de böyle yazılmıştır. Burada bir nokta vardır. Zira batınî yönden inkıyad ve boyun eğmek tasdikin kendisidir. Zahiri yönden boyun eğmekse ikrar etmektir. Aralarındaki başkalık itibar yönündendir. Şârih'in:

Nihayet Lût'un memleketinde bulunan müminleri çıkardık. Fa­kat bir ev dışında orada müslüman evi bulamadık.” 506 âyeti de iman ile İslâm'ın birbirine mugayir olduğunu takviye eder sözünde, mü­min ile müslimin ancak Lût aleyhisselam'a uyanlar hakkında doğru olduğu fikrini gerektirir. Bir zat üzerinden muhtelif mânaların doğru olması caiz olduğu için bu iki mefhumun bir olmasını gerek­tirmez. Evet, bu iki mefhumun birbirine mugayir olmaması mefhum­ları itibariyle değil hükümleri itibariyle birbirinden ayrılmaz, mânasındadır. Bu sebeple bir kimse hakkında mümindir, fakat müslüman değildir; yahut müslümandır, fakat mümin değildir şeklinde bir hü­küm doğru olmaz. Çünkü insanlar Hz. Peygamber zamanında üç fır­ka üzerinde toplanmaktaydı. Mümin, münafık kâfir. Bunlar arasın­da bir dördüncüsü yoktur. Mümin, Haşviyye ve zahiriyye gibi hangi fırkadan olursa olsun aksi üzerinde ittifak bulunduğu için ittifakla kâfir olduğuna hükmedilemez. Buna delil Allah Teâiâ'nın şu kavlidir:

Babanız İbrahim'de olduğu gibi din işinde sizin üzerinizde güçlük kılmadı. Size Müslüman ismini Allah verdi.” 507

Eğer müminlerdendir, derlerse mezheplerini terk etmiş olurlar. Eğer münafıklardandır, derlerse onlara göre İslâm nifaktan ibaret olur. Dolayısıyla nifaktan başkasının kabul edilmemesi gerekir. Çün­kü Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

Kim İslâm'dan başka bir din ararsa bu ondan kabuledilmez.” 508

Yine bu dinin Allah'ın rızasına uygun olması gerekiyor. Çünkü Al­lah Teâlâ şöyle buyuruyor:

Ben İslâm'ı sizin için din olarak seçtim, razı oldum.” 509

Çölde yaşayanlar, iman ettik, dediler. De ki iman etmediniz. Lâkin Müslüman olduk, deyin.” 510 âyeti, bu iki terimin manalarında lügat mânası bakımından bir başkalık bulunduğu hususunda açık­tır. Bunların hülasası şudur: Şeriatta muteber olan İslâm imansız bulunmaz. Âyette zikredilen İslâm, batınî yönden değil, zahiri ba­kımdan boyun eğmek mânasındadır. İman hususunda muteber ol­mayan şekilde tasdik bulunmadan sadece Kelime-i şehadet sözünü telâffuz eden kimsede olduğu gibi.

Cebrail aleyhisselâm sorusu karşısında Hz. Peygamber'in:

İslâm, Allah'tan başka bir ilâh bulunmadığına Hz. Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi bulunduğuna şehadet getirmen, namazı kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve Hacca gitmendir.”

hadisi, lügat manası bakımından “İman, Allah'a meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etmendir.511"şeklinde tefsir edilen imandan başka bir mana taşıdığına delil teşkil etmek­tedir. Bu, lügat manası bakımındandır. İstilânı ve şer'î manasına muhalif değildir. Bu ikisini toplamak mümkündür: İman kalben tas­dik etmek olup batini inkıyad kabilindendir, İslâm ise bu inkıyad batıniyî lisan ile ikrar ederek açıklamak ve İslâm'a ait hükümleri kabul etmektir. Namaz kılmak ve zekât vermeyi İslâm'ın manası içine sokmakta bir müşkilât yoktur. Ehl-i Sünnet ve Cemaatın gö­rüşü odur ki, taat işlemek İman ve İslâm'ın hakikatinin dışında bir şeydir. Evet, hadisin zahiri Cumhur'un şu sözünü kuvvetlendiriyor: İkrar imanın şartındandır, fakat imanın esası ve yarısı değildir. Bazı zamanlarda ikrar düşebilir. İkrara itibar edilmediği görüşünü sa­vunanlar iman ne zaman istenirse ve sorulursa söylenilmesi gerek­tiği hususunda ittifak etmişlerdir. Bir kimseye iman sorulsa da ik­rar etmese bu inadı bir küfürdür. İmanda inadı terk etmek şarttır, sözünün manası budur. Bu mânayı bu şekilde tefsir etmişlerdir. İbn-i Humam da konuyu bu şekilde araştırmıştır.

Hülâsa İman ile İslamın beraber bulunması lâzımdır. Ki bir kim­se hakkında iman ehlinden olduğu hususunda hükmedilebilsin. Bu sebeple Allah Teâlâ bazen islâm yerine iman, iman yerine de islâm tâbirini ifade buyurmuştur. Nitekim Hz. Peygamber sallellahu aley­hi vesellem kendisine elçi olarak gelen bir topluluğa:

İman nedir, bilir misiniz?” buyurdu. O topluluk da:

“Allah ve Resulü daha iyi bilir.”, dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber:

Allah'­tan başka bir ilah bulunmadığına, Hz. Muhammed'in, O'nun elçisi ve kulu olduğuna şehadet getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve Ramazan orucu tutmaktır, buyurdu,” 512

Başka bir hadis-i şerifte de:

İman yetmiş küsur şubedir, En alası Lâ ilahe illellah, demek­tir; en ednası insanlara eziyet veren şeyleri yoldan atmaktır.” 513

Başka bir hadiste ise:

Cennet'e ancak iman etmiş nefis girecektir.” 514 buyurmuştur.


Allah'ı Akıl İle Bulmak Herkese Farzdır.

İnanç esaslarına ilâve edilen hususlardan biri de akıl Allah'ı bilmenin âletidir. Gerçekte Allah'ı bilmeyi farz kılan Allah Teâlâ'dır. İmanın aklî olarak gerekliliği Ebû Hanîfe'den rivayet edilmiştir. Hâkim eş Şehîd “El-Müntekâ” adlı kitabında İmam Ebû Hanîfe'nin “Gökleri ve yeri, kendi yaratılışını görüp düşünen kimse için Allah'ı bilmemek konusunda bir mazeret yoktur” dediğini rivayet etmiştir. Allah Teâlâ'nın:

Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın varlığında şüphe mi vardır?” 515

âyeti de bu görüşünü kuvvetlendirmektedir. Bu konuda yine Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:

Onlara: gökleri ve yeri kim yarattı diye sorarsanız, elbette Al­lah yarattı derler.” 516

Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem de şöyle buyuruyor:


Her doğan İslam fıtratı üzerine doğar.Sonra ana babası onu Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır, yahut mecusileştirir.”

Ehli Sünnet vel Cemaat alimleri de bu görüştedir.Şeyh Ebu Mansur Maturidi, anlama çağına gelen çocuk hakkında: Böyle kimse üzerine Allah’ı tanımak farz olur,diyor.Irak alimlerinin çoğunluğunun görüşü de budur.Bizim alimlerimiz ise bu görüşte değillerdir.Çünkü;

Kalem üç taifeden kaldırılmıştır.Biri çocuktur.Baliğ oluncaya kadar kalem onun için bir günah yamaz.”

Şeyh Ebu Mansur El- Maturidi, Bu çocuğun İslam’ı kabul etmesinin sahih olduğu ve akıl baliğ kişiler İslam’a davet edildiği gibi bu çocuğun da İslam’a çağrılmasının geçerli olduğunda ittifak etmelerine rağmen “Şerayi” kelimesini şeriatlar manasına hamletmiştir.Eş’ariye göre çocuklar için Allah’ı bilmek ve tanımak farz değildir.Çünkü Allah Teala şöyle buyuruyor:

Biz Peygamber göndermedikce azab edici olmadık.”

Bir görüşe göre “Azad edici olmadık” sözünden maksat dünyadaki istisal, yani Ad ve Semud kavimlerinde olduğu gibi kökünü kesmeye matuf azaptır. Bu ayetin umumiliği, farziyetini bilmek yalnız Şeriata taalluk eden amellerle tahsis edilir.

Dağ başında doğup büyüdüğü halde kendisine İslam’a ait bir davet ulaşmayan ve herhangi bir peygamberin varlığını duymadan ölen kişi Allah Teala’nın varlığına iman etmekle mükelleftir. Bize göre Allah Teala’ya iman etmeden ölürse azab edilecektir. Eş’arilere göre ise azab edilmeyecektir. Devemlı olarak deli olan kimse ile çocuklar da azab edilmez. Yine İsa aleyhisselam ile Hz. Peygamber ‘in peygamberliği arasındaki fetret devrinde ölenler de azab edilmezler. Bize göre azab edilir, fakat onlara göre azab edilmez.



Yüklə 1,59 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   69




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin