Minhac'ul-Musalin Adlı Kitaptan Bazı Meseleler.
Cahil bir kimse bir söz konuşsa ve bu sözün küfür olduğunu bilmese bazı âlimlere göre bilmemek dolayısıyla özürlü kabul edildiği için kâfir olmaz. Bazı âlimler de kâfir olur, demişlerdir.
Haramı helâl kabul eden, yahut helâli haram sayan kişi de kâfir olur.
“Müzmarat” adlı kitabın sahibi “Zahire” adlı kitaptan şöyle bir mesele naklediyor: Bir meselede kâfir olmayı gerektiren bir çok sebepler bulunsa ve bir sebeple de kâfir olmamayı gerektirse, müftünün kâfir olmamayı gerektiren sebebe göre fetva vermesi gerekir. Sonra söyleyenin niyeti kâfir olmaya mâni olan sebep ise o kişi müslümandır. Eğer niyeti kâfir olmayı gerektiren sebep ise müftünün fetvası ona bir fayda vermez. Bu sözden tevbe ve rucu etmesi karısı ile arasındaki nikâhın yenilenmesi emredilir.
Yine bir kimse kasıtlı olarak Abdullah'cık Abdülazizcik ve benzeri Allah'ın isimlerinden herhangi birine izafe edilen kelimeleri muhataba nisbet ederek kullanırsa kâfir olur. Çünkü bu isimleri ism-i tasğîr ile kullanmak küçültücü mânayı verdiği için hakarettir. Zira bu söz söylendiğinde ilk akla gelen şey muzaf’ın ileyh olan Allah kelimesinin küçültülmesidir. Fakat bu söz ile muzaf'ın küçüklüğü kasdedilirse yani kulun küçüklüğü kasdedilirse o takdirde kâfir olmaz. Bu durum, sözü söyleyenin bilgili olduğuna göredir. Eğer bu sözü sarfeden cahil olursa, ne dediğini bilmeyecek derecede cahil olursa ve bundan küfrü kasdetmezse kâfir olmaz. Bu kişinin küçüklük mânasını verdiren kâf (cik nisbesi) harfini sehven, yahut fuzulî clarak ilâve ettiğine hamledilir.
İmam Fadli cahillerin bir yerden gelen kimseyi karşılamak için kestikleri hayvanlardan sorulunca: Bunların hepsi eğlence ve oyuncaktır, haramdır, cevabını verdi. “El-Muhît” adlı kitapta kaydedildiğine göre, bir kimse Allah'ın adını anmaksızın bir hayvan kesse, yahut keserek gelen kimsenin adını da Allah'ın adına ortak etse kâfir olur. Fakat besmele çekip gelen kişinin adını da karıştırmazsa kâfir olmaz.
“Zahirîyye” adlı fetva kitabında şöyla yazılmıştır: “Bir devlet başkanı bir toplulukta aksırsa, bir kimse de kendisine: Allah sana rahmet etsin, dese; sonra başka biri: devlet başkanına böyle söylenmez, dese kâfir olur. Yani dinî yönden söylenmez, derse bu hüküm geçerlidir. Eğer adette söylenmez demek istemişse o takdirde kâfir olmaz. Yine bir kimse padişaha: “Esselâmu aleyküm, dese, diğeri de kendisine. Bu söz padişaha söylenmez, dese kâfir olur.” Yine bir kimse kendini büyük gören sultanlardan birine: “el ilâh”, “yâ ilâhi”, dese kâfir, olur. Yine bir kimse bir kula Allah'ın sıfatlarından olan: “Yâ Kuddûs”, “Yâ Kayyûm”, “Yâ Rahman” derse yahut Allah'ın isimlerinden birini bir kula söylerce kâfir olur.” En doğrusu bu gibi isimlere “Abd” kelimesini ilâve ederek Abdurrahman, Abdülaziz gibi isimlerle çağırmaktır.
“El-Muhît”den: Nâtıfi'nin “Vâkiat”ında şöyle yazılmıştır: “Kâfir memleketin ahalisi kâfir bir memlekette bir müslümana: Melike secde et, yoksa seni öldürürüz, derseler, en iyisi secde etmemesidir. Çünkü secde etmek görünüşte küfürdür. Görünüşte küfür olan bir şeyi en iyisi yapmamaktır.”
“Ez-Zahîriyye” adlı kitapta kaydedildiğine göre, yeri öpmek secde etmeğe yakındır. Ancak alnı, yahut yanağını yere koymak bundan daha ağır ve daha çirkindir. Ben de derim ki, alnını yere koymak, yanağını kovmaktan daha çirkindir. Dolayısıyla kâfir olmaması gerekir. Ancak alnını yere koymaktan kâfir olması gerekir. Çünkü bu yalnız Allah'a mahsus bir secdedir.
Bir âlimin elini öpmeğe gelince, eğer eli öpülen kişi şer'an ikram edilmesi ve saygı gösterilmesi gereken âlimlerden, amel sahiplerinden, yahut dinen şeref sahibi kimselerden ise el öpenin sevaba nail olması umulur. Nitekim Zeyd b. Sabit İbn-i Abbas'ın elini öpmüştür. Eğer eli öpülen kişi dünya adamlarından biri ise ve el öpen bu işi yalnız dünyevî menfaati için, yahut makamı için, yahut zenginliği için yaparsa fasık olur. Ancak kendisine yapılan bir zulmü önlediği, yahut bir iyilikte bulunduğu için el öperse o takdirde kâfir olmaz. Fakat fasık olur. Bunun esasi: “Bir zengine zenginliği için saygı gösterenin dirinin üçte ikisi gider.” hadisine dayanmaktadır. Çünkü ibadetin aletleri kalb, dil ve azalardır. Zengine saygı gösterirken mutlaka ya dili yahut azaları kullanmak gerekir. Ben derim ki, saygı ancak kalbten yapılır. Yukarıdaki sözü söyleyen bunu kasdetmiş olsa gerektir. Yani eğer bu saygıyı gösterenin saygısı gösterişte ise kalbe bakılır. Yok eğer kalbten olursa o takdirde dininin üçte ikisi gider. Yukarıdaki hadisi Beyhakî ve diğer hadisçiler rivayet etmişlerdir. Deylemi'nin rivayetinde ise yukarıdaki hadis-i şerif şöyledir:
“Zengine zenginliği için alçak gönüllülük gösteren fakire Allah lanet etsin.”
İmam Muhammed'e göre, bir kimse bir azasının kesilmesi ve benzeri tehditlerle küfre ve inkâra zorlansa, eğer kalb imanla dolu olduğu halde dili ile küfür kelimesini söylerse kâfir olmasına hükmedilmez. Fakat bu zorlama esnasında söylediği sözden geçmişte kâfir olduğunu hatırlayıp, sözlerine cevap olmak üzere konuştuğu kelimeden geleceği kasdetmedi ise küfrü ile hükmedilir.Karısı ile araları ayrılır. Yine bir kimse kendi isteği ile geçmişte kafir olduğunu ifade ederse, sonra da bununla yalanı kasdettim derse, kafir olur. Kadı kendisini tasdik etmez.
Hastalık, Ölüm Ve Kıyametle İlgili Küfür Sözleri.
Bir kimse: “Allah vardı, ondan evvel hiç bir şey yoktu; Allah var olacaktır, hiç bir şey olmayacaktır.” derse kâfir olur. Çünkü bu Cennet ve Cehennem'in fani olduğuna hükmetmektir. Cennet ve Cehennem ise bakidirler. Çünkü Allah Teâlâ bunların ehli için Kur'an-ı Kerîm'de: “Ebedî olarak orada kalacaklardır.” buyuruyor.
Yine bir kimse, hastalıktan kurtulan biri için: Falanca ikinci defa eşeği salıverdi; yahut: Ölen bir kimse için. “Ruhunu sana verdi; yahut onun ruhundan alınıp senin ruhuna eklendi, derse kâfir olmasından korkulur. Eğer buna inanırsa küfür olur. Çünkü Allah Teâlâ:
“Yaşayanların da ömrü eksilenlerin de ömrü kitapta yazılmiştır.” 580
“Eceli geldiği zaman Allah hiç bir nefsi geri bırakmaz.” 581 buyuruyor. Eğer böyle değilse Allah Teâlâ'nın sözünde haşa yalancı olması gerekir. Allah canını artırsın, derse bu söz hatadır, cahilliktir ve doğru yolda yürüyen âlimlerin mezhebi değildir. Ben derim ki: Yine “Allah ömrünü artırsın, Allah ömrünü uzatsın, Allah seni ibka etsin ve benzeri” sözler söylerse hüküm aynıdır. Yine bir kimse:
“Allah onun ruhunu noksanlaştırsın, senin ruhuna eklesin” derse hüküm aynıdır.
“Fetâvâ-i Kadıhan”dan: “Bir kimse: Falanca kendi kendine ölmeyecek, belki öldürülecek, dese kâfir olmasından korkulur. Yine bir kimse; Ölü Allah'a lâyık idi, yahut lâyık değildi, derse kâfir olur. Yine bir kimse: Ölüm zamanından önce Allah onu öldürdü dese kâfir olur.”
“Oğlu ölen kimse: Onun ruhunu almak Allah'a yakışır, yahut yakışmaz, derse kâfir olur.”
Yine bir kimse falanca ruhunu bizim efendimize verdi, yahut falancaya verdi, yahut ruhunu ona bıraktı, derse; yahut bir ölü için: Allah'ın ona bizden daha çok ihtiyacı vardı, derse kâfir olur. Çünkü Allah'a her şey muhtaçtır, Allah ise hiç bir şeye muhtaç değildir.
Dostları ilə paylaş: |