Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə13/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   55

Halleck kemerini açtı ve Kynes ile Dük'ün arasına doğru kafasını uzattı. "Bu her zaman kullanılan çalışma frekansı mı, Kynes?"

"Evet, neden?"

"Kim dinliyor olabilir?"

"Yalnızca bu arazide çalışan ekipler. Bu, paraziti azaltıyor."

Hoparlör tekrar çıtırdadı: "Delta Ajax dokuzlu konuşuyor. Bu gözlem için ödül krediyi kim alıyor? Tamam."

Halleck gözucuyla Dük'e baktı.

Kynes şöyle dedi: "ilk solucan uyarısını veren için bahar yüküyle orantılı bir ödül vardır. Bilmek istedikleri..."

"Onlara solucanı ilk kimin görmüş olduğunu söyle," dedi Halleck.

Dük başıyla onayladı.

Kynes bir an duraksadı, sonra mikrofonu kaldırdı: "Gözcü





165


164





l

kredisi Dük Leto Atreides'in. Dük Leto Atreides. Tamam."

Hoparlörden gelen ses düzdü ve statik bir çatlamayla kısmen bozulmuştu: "Anlaşıldı, teşekkürler."

"Şimdi onlara ödülü aralarında paylaşmalarını söyle," diye emretti Halleck. "Bunun Dük'ün isteği olduğunu söyle."

Kynes derin bir nefes alıp konuştu: "Dük'ün isteği ödülü ekibiniz arasında bölüştürmeniz. Anlaşıldı mı? Tamam."

"Anlaşıldı, teşekkürler," dedi hoparlör.

Dük şöyle dedi: "Gurney'in aynı zamanda halkla ilişkilerde de çok yetenekli olduğunu söylemeyi unuttum."

Kynes kaşlarını şaşkınlıkla çatarak Halleck'e baktı.

"Bu sayede adamlar Düklerinin onların güvenliğiyle ilgilendiğini bilirler," dedi Halleck. "Bu, hemen yayılacaktır. Kullandığımız, Harkonnen ajanlarının duyma olasılığının pek olmadığı bir arazi frekansı." Dışarıya, hava korumalarına baktı. "Ve biz oldukça güçlü bir kuvvetiz. Bu iyi bir risk."

Dük gemiyi fabrika tırtıldan püsküren kum bulutuna doğru yan yatırdı. "Şimdi ne olacak?"

"Yakınlarda bir yerde bir kaptıkaçtı kanat var," dedi Kynes. "Gelecek ve tırtılı kaldıracak."

"Ya kaptıkaçtı kaza geçirirse?" diye sordu Halleck.

"Biraz donanım kaybı olur," dedi Kynes. "Tırtıla yaklaşın, Efendim, ilginizi çekecektir."

Dük suratını astı, tırtılın üstündeki türbülanslı havaya yaklaşırlarken kumandalarla meşgul oldu.

Paul aşağıya baktı, metal plastik karışımı canavarın altlarında hala kum fışkırttığını gördü. Çevresindeki kolların ucundaki çok sayıda geniş paletle, bejli mavili bir böcek gibi görünüyordu. Burnunu önündeki karanlık kumun içine sokmuş bir şekilde başaşağı duran dev bir huni gördü.

"Rengine bakılırsa zengin bir bahar yatağı," dedi Kynes. "Son dakikaya kadar çalışmaya devam edecekler."

Dük kanatlara daha fazla güç verdi, tırtılın üzerinde daireler çizerek alçalırken daha dik bir iniş için kanatları kaldırdı. Sağa sola bakınca, korumasının aynı yükseklikte

kaldığını ve başının üzerinde daireler çizdiğini gördü.

Paul, tırtılın borularından püsküren sarı bulutu inceledi; çöle, yaklaşan solucan izine baktı.

"Kaptıkaçtıyı çağırdıklarını duymamız gerekmez miydi?" diye sordu Halleck.

"Kanat çoğunlukla farklı bir frekanstadır,'' dedi Kynes.

"Her tırtıl için iki kaptıkaçtıları olması gerekmez mi?" diye sordu Dük. "Donanımın maliyeti bir tarafa, aşağıda o makinenin üstünde yirmi altı adam olmalı."

Kynes şöyle dedi: "Sizin yeterli..."

Hoparlörde kızgın bir ses patlayınca sustu: "Kanadı gören oldu mu? Cevap vermiyor."

Hoparlörden karmakarışık bir gürültü çıktı, aniden başka bir sinyalle üst üste binen ses boğuldu. Ardından bir sesizlık oldu ve ilk ses duyuldu: "Sırayla rapor verin! Tamam."

"Gözcü Kumanda konuşuyor. Son gördüğümde, kanat oldukça yüksekteydi ve kuzeybatıya doğru daireler çiziyordu. Şimdi onu görmüyorum. Tamam."

"Gözcü bir: olumsuz. Tamam."

"Gözcü iki: olumsuz. Tamam."

"Gözcü üç: olumsuz. Tamam."

Sessizlik.

Dük aşağıya baktı. Kendi gemisinin gölgesi tırtılın tam üstünden geçiyordu. "Yalnızca dört gözcü, doğru mu?"

"Doğru," dedi Kynes.

"Bizim yanımızda beş tane var," dedi Dük. "Bizim gemilerimiz daha büyük. Her birinde fazladan üç kişi taşıyabiliriz. Kendi gözcülerinin de ikişer tane taşıyabilmesi gerekiyor."

Paul kafasında hesaplayarak: "Üç kişi açıkta kalıyor," dedi.

"Neden her bir tırtıl için iki kaptıkaçtıları yok?" diye bağırdı Dük.

"Yeterli ekstra donanımınız yok," dedi Kynes. "Sahip olduklarımızı korumak için daha da iyi bir sebep!" "Şu kaptıkaçtı nereye gitmiş olabilir?" diye sordu Halleck. "Görüş dışında bir yerlerde inmeye zorlanmış olabilir,"



167


166




dedi Kynes.

Dük mikrofonu kaptı, başparmağı açma kapama düğmesinin üstündeyken duraksadı. "Bir kaptıkaçtıyı nasıl gözden kaybedebilirler?"

"Dikkatleri solucan işaretlerini aramak için yerdeydi," dedi Kynes.

Dük düğmeyi açtı ve mikrofona konuştu: "Dükünüz konuşuyor. Delta Ajax dokuzlu'nun ekibini almak için aşağıya geliyoruz. Bütün gözcülere uymaları emrediliyor. Gözcüler doğu tarafına inecekler. Biz batıyı alacağız! Tamam." Eğildi, kendi komuta frekansını ayarladı, kendi hava koruması için emirleri tekrarladı ve mikrofonu Kynes'a geri verdi.

Kynes çalışma frekansına döndü ve hoparlörde bir ses patladı: "...neredeyse tam bir bahar yükü! Neredeyse tam yükü doldurmuştuk! Kahrolası bir solucan için bunu bırakamayız! Tamam."

"Yerin dibine batsın bahar!" diye bağırdı Dük. Mikrofonu geri aldı ve konuştu: "Her zaman bahar elde edebiliriz. Gemilerimizde üç kişi dışında hepiniz için yer var. Çöp çekin ya da kimin gideceğine istediğiniz şekilde karar verin. Ama gidiyorsunuz ve bu bir emirdir!" Mikrofonu geri verirken Kynes'ın ellerine çarptı. Kynes incinen parmağını sallarken, Dük "Üzgünüm," diye mırıldandı.

"Ne kadar zaman kaldı?" diye sordu Paul.

"Dokuz dakika," dedi Kynes.

"Bu gemi diğerlerinden daha güçlü," dedi Dük. "Üç çeyrek kanat ve jetle havalanırsak fazladan bir adam daha sıkıştırabiliriz."

"Bu kum yumuşak," dedi Kynes.

"Fazladan dört adamla jet kalkışında kanatları kırabiliriz, Efendimiz," dedi Halleck.

"Bu gemiyle değil," dedi Dük. Topter tırtılın yanında süzülürken, tekrar kumandalara asıldı. Kanatlar yukarı doğru kıvrıldı, fabrikaya yirmi metre kala topterin kayarak durmasını sağladı.

Tırtıl şimdi sessizdi, borularından hiç kum püskürtmüyordu. Yalnızca, Dük kapıyı açtığında daha net duyulan mekanik bir gürültü çıkarıyordu.

Burun delikleri, anında, tarçının ağır ve keskin kokusunun hücumuna uğradı.

Gözcü hava taşıtları, gürültülü bir kanat çırpışla kumun üstüne, tırtılın diğer tarafına süzüldü. Dük'ün kendi eskortları onlarla aynı hizaya indi.

Paul fabrikaya baktı ve bütün topterlerin onun yanında ne kadar küçük kaldığını gördü: savaşçı bir böceğin yanında duran sivrisinekler gibi.

"Gurney, sen ve Paul şu arka koltuğu dışarı atın," dedi Dük. Kanatları eliyle döndürerek üç çeyreğe getirdi, açılarını ayarladı, jetlerin yakıt tanklarını kontrol etti. "Ne halt etmeye o makineden çıkmıyorlar?"

"Kaptıkaçtının ortaya çıkacağını umuyorlar," dedi Kynes. "Hala birkaç dakikaları var." Doğuya doğru baktı.

Hepsi aynı yöne bakmak için döndü, solucana dair hiçbir işaret göremediler ama havada ağır ve yoğun bir endişe hissi vardı.

Dük mikrofonu aldı, kendi komuta frekansını ayarladı ve konuştu: "ikiniz kalkan jeneratörlerinizi atın. Sırayla. Bu şekilde bir kişi daha taşıyabilirsiniz. Bu canavara hiç kimseyi bırakmayacağız." Tekrar çalışma frekansını açıp bağırdı: "Pekala, siz Delta Ajax dokuzlu'dakiler! Dışarı! Şimdi! Dük' ünüz emrediyor! Hemen çıkın yoksa bu tırtılı bir lazer silahıyla parçalarım!"

Fabrikanın önüne yakın bir yerde, bir kapak gürültüyle açıldı, bir diğeri arkada, başka bir tane tepede. Adamlar alt alta üst üste yuvarlanıp kumda kayarak geliyorlardı. En son görünen, yamalı bir iş cüppesi giymiş uzun boylu bir adamdı. Önce palete, sonra kuma atladı.

Dük mikrofonu panonun üstüne bıraktı, kanat basamağının üstüne çıkıp bağırdı: "Gözcülerinizden her birine ikişer kişi."

Cüppesi yamalı adam, ekibini iki iki ayırıp diğer tarafta



169


168




bekleyen gemilere doğru itmeye başladı.

"Dört kişi buraya!" diye bağırdı Dük. "Dört kişi şu arkadaki gemiye!" Parmağıyla, tam arkasındaki eskort topteri işaret etti. O sırada muhafızlar, kalkan jeneratörünü çıkarmakla ce-belleşiyorlardı. "Ve dört kişi şuradaki gemiye!" Kalkan jeneratörünü atmış olan diğer eskortu gösterdi. "Diğerlerine üçer kişi! Koşun, sizi kum köpekleri!"

Ekibini saymayı bitiren uzun boylu adam, arkadaşlarının üçünün arkasından kuma bata çıka yürüyerek geldi.

"Solucanı duyuyorum ama göremiyorum," dedi Kynes.

Ardından diğerleri de duydu: kulak tırmalayan bir sürtünme, uzaktan gelen ve gittikçe yükselen bir ses.

"Lanet olsun, ne darmadağınık bir çalışma şekli," diye mırıldandı Dük.

Hava taşıtları, çevrelerindeki kumu havaya savurmaya başladı. Bu, Dük'e, doğduğu gezegenin balta girmemiş or-manlarındaki bir anı hatırlattı; birden ortaya çıkan bir açıklık ve vahşi bir öküzün cesedinden havalanan leş kargaları.

Bahar işçileri bata çıka topterin yanına yaklaştılar, Dük'ün arkasından tırmanmaya başladılar. Halleck onları arkaya çekerek yardımcı oldu.

"içeri girin, çocuklar!" dedi sertçe. "Marş marş!"

Paul, terli adamlarla birlikte bir köşeye sıkıştı, korkunun kokusunu duydu, adamlardan ikisinin damıtıcı giysilerindeki gevşek boyun ayarlarını gördü. İlerisi için bu bilgiyi hafızasına yerleştirdi. Babası daha sıkı damıtıcı giysi kuralları koymalıydı. Eğer bu tür şeylere dikkat etmezsen, adamlar darmadağınık dolaşmaya başlıyordu.

Sonuncu adam arkaya gelirken nefes nefese: "Solucan! Neredeyse geldi! Kalkalım!"

Dük koltuğuna geçti, kaşlarını çatarak: "ilk yapılan temas tahminine göre yaklaşık üç dakikamız daha var. Doğru mu, Kynes?" Kapısını kapattı, kontrol etti.

"Çok yaklaştınız, Efendim," dedi Kynes ve şöyle düşündü: Soğukkanlı biri bu Dük

"Burası tamam, Efendimiz," dedi Halleck.

Dük başıyla onayladı, son eskortunun havalanışını izledi. \tesleyiciyi ayarladı, kanatlara ve göstergelere bir kez daha l-öz attı, düğmelere basarak jetleri çalıştırdı.

Kalkış, Dük ve Kynes'm koltuklarına gömülmelerine neden olurken, arkadaki insanları da sıkıştırdı. Kynes, Dük'ün kumandaları kullanmasını izledi; hafif hafif ve kendinden emin bir şekilde. Topter şimdi tamamen havalanmıştı. Dük göstergeleri inceledi, sağ ve sol kanatlara bir göz attı.

"Gemi epey ağır, Efendimiz," dedi Halleck.

"Geminin toleransları içinde," dedi Dük. "Bu yükü tehlikeye atacağımı cidden düşünmedin, değil mi, Gurney?"

Halleck sırıttı: "Asla, Efendimiz."

Dük, tırtılın üstünde yükselirken gemisini uzun ve rahat bir kavis çizerek yana yatırdı.

Pencerenin yanında bir köşeye sıkışan Paul, gözlerini kumun Üstünde duran sessiz makineye dikti. Solucan işareti tırtıldan yaklaşık dört yüz metre uzakta sona ermişti. Ve şimdi, fabrikanın çevresindeki kumda bir türbülans oluşuyormuş gibiydi.

"Solucan şu anda tırtılın altında," dedi Kynes. "Çok az insanın gördüğü bir şeye tanık olmak üzeresiniz."

Tırtılın çevresindeki kum o anda toz zerreleriyle gölgelendi. Koca makine sağa doğru gömülmeye başladı. Tırtılın sağında dev bir kum girdabı oluşmaya başladı. Gittikçe daha hızlı hareket ediyordu. Yüzlerce metre çapında bir alanda havayı kum ve toz doldurdu.

Ardından onu gördüler!

Kumdan geniş bir delik çıktı. Güneş ışığı, deliğin içindeki parlak beyaz çubuklarda ışıldadı. Deliğin çapı tırtılın uzunluğunun en az iki katı, diye tahmin etti Paul. Makinenrh, bir kum ve toz dalgası içinde bu açıklığa kaymasını izledi. Delik geri çekildi.

"Tanrılar, ne canavar!" diye mırıldandı Paul'ün arkasındaki bir adam.

"O kadar uğraşarak çıkardığımız baharın hepsini aldı!"



170


171




diye homurdandı bir başkası.

"Birisini bunu ödeyecek," dedi Dük. "Size söz veriyorum."

Babasının sesindeki aşırı cansızlık, Paul'ün derindeki kızgınlığı algılamasına neden oldu. Bunu paylaştığını fark etti. Bu israf bir suçtu!

Ardından gelen sessizlikte Kynes'ı duydular.

"Yaratan'ı ve O'nun suyunu kutsa," diye mırıldandı Kynes. "O'nun gelişini ve O'nun gidişini kutsa. O'nun yolu dünyayı arındırsın. O, dünyayı kendi insanları için korusun."

"Bu söylediğin nedir?" diye sordu Dük.

Ama Kynes sessiz kaldı.

Paul çevresindeki adamlara bir göz attı. Hepsi korku dolu gözlerini Kynes'in ensesine dikmişti, içlerinden biri fısıldadı. "Liet."

Kynes suratını asarak arkasına döndü. Adam mahcup olmuş bir halde büzüldü.

Kurtarılan adamlardan bir diğeri kuru ve çatlak bir şekilde öksürmeye başladı. Hemen ardından nefes nefese konuştu "Lanet olsun şu cehennem deliğine!"

Tırtıldan en son çıkmış olan uzun boylu Düne işçisi: "Ol sakin, Coss," dedi, "bir tek öksürüğünü kötüleşiyorsun." Dük" ün başının arkasını görebilinceye kadar adamların arasında kıpırdandı. "Siz garanti olmak Dük Leto," dedi. "Size ediyoruz teşekkür yaşamlarımız için. Onları vermeye hazırdık siz ortaya çıkana kadar."

"Uzatma, arkadaş; bırak da Dük gemisini kullansın," diye mırıldandı Halleck.

Paul gözucuyla Halleck'e baktı. O da, babasının çenesinin köşesinde, gerilimden kaynaklanan kırışıklıkları görmüştü Dük öfkeli olduğu zaman herkes parmaklarının ucuna basarak yürürdü.

Leto topterini yana yatarak çizdiği büyük daireden kurtarmaya başladı, kumun üzerinde yeni bir hareket belirtisi görünce durdu. Solucan derinliklere çekilmişti ve biraz önce tırtılın olduğu yerin yakınında, kum çöküntüsünden kuzeye

doğru hareket eden iki kişi görülebiliyordu. Geçtikleri yeri belli etmeyecek şekilde çok az toz kaldırarak yüzeyin üzerinde süzülüyor gibi görünüyorlardı.

"Şu aşağıdakiler de kim?" diye bağırdı Dük.

"Öylesine takılan iki herif, Efendüm," dedi uzun boylu Düne işçisi.

"Bunlar hakkında neden bir şeyler söylenmedi?"

"Bu onların aldığı bir risk, Efendüm," dedi Düne işçisi.

"Efendim," dedi Kynes, "bu adamlar, solucan ülkesinde, çölde tuzağa düşen adamlar için bir şeyler yapmanın işe varamayacağını bilirler."

"Onlar için üsten bir gemi yollayacağız!" dedi Dük sertçe.

"Nasıl isterseniz, Efendim," dedi Kynes. "Ama büyük olasılıkla, gemi buraya geldiğinde kurtaracak kimse olmayacak."

"Yine de bir gemi göndereceğiz," dedi Dük.

"Solucanın çıktığı yerin hemen yanında duruyorlardı," dedi Paul. "Nasıl kurtuldular?"

"Deliğin yanları çöker ve mesafeleri yanıltıcı hale getirir," dedi Kynes.

"Burada yakıt kaybediyorsunuz, Efendimiz," dedi Halleck.

"Evet, Gurney."

Dük gemisini Kalkan Duvan'na doğru çevirdi. Eskortları dönüş konumundan alçaldılar, üstte ve iki yanda pozisyon aldılar.

Paul, Düne işçisinin ve Kynes'in söylediklerini düşündü. Yarı doğrular ve tümüyle yalanlar algıladı. Kumdaki adamlar, solucanı derinliklerden geri çağırmamak için hesaplı hareketlerle, yüzey boyunca ne kadar da emin bir şekilde süzülüyorlardı.

Fremenler! diye düşündü Paul. Başka kim kumun üstünde kendinden bu kadar emin olabilir ki? Onlardan başka kim endişe duyulmaksızın doğal bir şekilde terk edilebilir, tehlike allında değiller diye? Onlar, burada nasıl yaşayacaklarını biliyorlar! Onlar, solucanları nasıl alt edeceklerini biliyorlar'



173


172




"Fremenler o tırtılda ne yapıyorlardı?" diye sordu Paul.

Kynes hızla döndü.

Uzun boylu Düne işçisi faltaşı gibi açık gözlerini Paul'e çevirdi...mavinin içindeki mavinin içinde mavi. "Bu delikanlı da kim ola?" diye sordu.

Halleck, adamla Paul'ün arasına girmek üzere hareket ederken konuştu: "Kendisi Paul Atreides, dukalık varisi."

"Neden bizim gümbürtücünün üstünde var Fremenler diyor?" diye sordu adam.

"Tanıma uyuyorlar," dedi Paul.

Kynes homurdandı. "Yalnızca bakarak Fremen olduklarını anlayamazsın!" Düne işçisine baktı. "Sen. Bu adamlar kimdi?"

"Diğerlerinden birinin arkadaşları," dedi Düne işçisi. "Sadece, bir köyden bahar kumlarını görmek isteyen arkadaşlar."

Kynes önüne döndü. "Fremenler!"

Ama efsanenin söylediklerini hatırladı: "Lisan-ül-Gayb bütün hilelerin arkasını görecek. "

"Onlar büyük olasılıkla şimdiye ölü olmak, genç Efen-düm," dedi Düne işçisi. "Onlar hakkında kötü konuşmamalıyız."

Ama Paul seslerinde yalanı duydu, Halleck'i içgüdüsel olarak koruma pozisyonuna geçirten tehdidi hissetti.

Paul kuru bir sesle konuştu: "Ölmeleri için korkunç bir yer."

Kynes arkasını dönmeden şunları söyledi: "Tanrı bir canlıya belirli bir yerde ölmesini emrettiğinde, o canlının isteklerinin, onu oraya yönlendirmesini sağlar."

Leto, Kynes'a sert bir bakış attı.

Ve bu bakışa karşılık veren Kynes, burada gözlemiş olduğu bir gerçeğin, başına bela olduğunu fark etti: Dük bahardan çok adamlarla ilgilendi. Adamları kurtarmak için kendi yaşamını ve oğlunun yaşamını tehlikeye attı. Bir bahar tırtılı kaybım tek hareketiyle geçiştirdi. Adamların yaşamlarına yönelik tehdit onu öfkelendirdi. Onun gibi bir lider fanatik bir bağlılığa ku-



manda edecektir. Yenilgiye uğratılması güç olacaktır.

Kynes, kendi iradesine ve daha önceki tüm yargılarına karşı kabul etti: Bu dükü sevdim.



Büyüklük geçici bir tecrübedir. Asla kalıcı değildir. Kısmen, insanoğlunun mitler yaratan hayal gücüne dayanır. Büyüklüğü tecrübe eden şahıs, içinde olduğu mit için bir şey hissetmelidir. Kendisine yöneltileni yansıtmalıdır. Ve çok güçlü bir alaycılık yeteneği olmalıdır. Bu, kendi iddiasındaki inançla bağlarını koparan şeydir. Onun kendi içinde hareket etmesini sağlayan tek şey alaycılıktır. Bu nitelik olmadığı sürece, nadiren ortaya çıkan büyüklük bile insanı mahvedecektir.

- Prenses Irulan'ın yazdığı "Muad'Dib'in Toplu Vecizeleri"nden

Arrakeen büyük evinin yemek salonunda, erken çöken karanlık nedeniyle süspansörlü lambalar yakılmıştı. Kanlı boy-nuzlarıyla siyah boğa kafasına ve Yaşlı Dük'ün kasvetli bir şekilde parıldayan yağlı boya tablosuna sarı ışıltılarını gönderiyorlardı.

Bu tılsımların altındaki beyaz keten örtü, büyük masa boyunca titiz bir şekilde yerleştirilmiş Atreides gümüşünün cilalı yansımalarının çevresinde parlıyordu. Kristal bardakların yanında bekleyen küçük servis takımadaları vardı, her bir takım ağır bir ahşap sandalyenin önüne kare şeklinde hazırlanmıştı. Ortadaki klasik avize yakılmamıştı; ve zinciri, yukarıya, zehirkoklar mekanizmasının gizlenmiş olduğu gölgelerin içine doğru kıvrılıyordu.

Hazırlıkları denetlemek için kapı aralığında duran Dük, ze-





175


174




hirkoklan ve bunun kendi toplumunda ne ifade ettiğini | düşündü.

Hep aynı şey diye geçirdi içinden, içyüzümüzü dılımizdenl anlayabilirsiniz, kalleşçe ölümler hazırlama yöntemleri içini titiz ve hassas tarifler. Bu gece birisi çomıırki mi deneyecek; \ zehir içkiye mi konacak? Yoksa çomas mı, zehir yemeğe mil konacak?

Başını iki yana salladı.

Uzun masada her tabağın yanında bir maşrapa su duruyor-l du. Masada, Arrakisli fakir bir aileyi bir yıldan fazla idare et-| meye yetecek kadar su var diye hesapladı Dük.

Durduğu kapı aralığının yan tarafında, sarı ve yeşil şatafatlı çiniden geniş çanaklar vardı. Her çanağın kendi havlu askısı vardı. Kahyanın açıklamış olduğu bu geleneğe göre konuklar j içeri girdiklerinde, ellerini bir çanağa törensel bir havayla daldırıyor, zemine birkaç avuç su döküyor, ellerini bir havluya1 kuruladıktan sonra, havluyu kapıda büyümekte olan su birikin- f tisinin içine atıyorlardı. Yemekten sonra, havlular sıkılınca| çıkan suyu almak için dışarıda dilenciler toplanıyordu.



Tipik bir Harkonnen idaresi, diye düşündü Dük. Ruhun j akla hayale gelebilecek her şekilde aşağılanması. Öfkeninf midesini sıkıştırdığını hissederek derin bir nefes aldı.

"Bu gelenek burada biter!" diye mırıldandı.

Kahyanın önerdiği yaşlı ve yıpranmış hizmetçilerden biri- j nin, karşıdaki mutfağın girişinde dolaşıp durduğunu gördü.« Dük elini kaldırarak işaret etti. Kadın gölgelerden çıktı, j masanın çevresinden koşturarak yaklaştı; Dük, kayış gibi olmuş yüzü ve mavi içinde mavi gözleri fark etti.

"Emriniz, Efendim." Kafasını öne eğik tuttu ve gözlerini] gizledi.

Dük eliyle göstererek: "Bu çanakları ve havluları kaldırın,'! dedi.

"Ama...Asildoğan..." Ağzı bir karış açık, kafasını kaldırıp| baktı.

"Geleneği biliyorum!" diye bağırdı Dük. Bu çanakları ön :

kapıya götürün. Biz yemek yerken gelen her dilenci bir avuç dolusu su alabilir. Anlaşıldı mı?"

Kadının sert yüzü değişen duygular sergiledi: kaygı, kızgınlık...

Leto aniden işin iç yüzünü fark etti: kadın ayaklar altında çiğnenen havlulardan sıkılan suyu satmayı ve kapıya gelen sefillerden birkaç kuruş koparmayı planlamış olmalıydı. Belki bu da bir gelenekti.

Yüzü bulutlandı ve homurdandı: "Emirlerimin harfiyen \erine getirildiğini görmek için bir muhafız göndereceğim."

Dük hızla döndü, Büyük Salon'a giden geçitte uzaklaştı. Hatıralar zihninde, dişsiz yaşlı kadınların mırıltıları gibi yuvarlandı. Açık suyu ve dalgaları; kumun yerinde çimin olduğu günleri, rüzgarda savrulan yapraklar gibi ona çarpıp geçen büyüleyici yaz mevsimlerini hatırladı.

Hepsi geçti.

Yaşlanıyorum, diye düşündü. Olumluluğumun soğuk elini hissettim Hem de nerede? Yaşlı bir kadının açgozhıluğunde

Büyük Salon'da, Leydi Jessica şöminenin önünde duran karışık bir grubun ortasındaydı. Mücevherler, danteller ve pahalı kumaşların üstüne turuncu kıvılcımlar saçan\ bir ateş çıtırdıyordu. Gruptakilerden, Carthag'dan bir damıtıcı giysi imalatçısını; bir elektronik donanım ithalatçısını; yazlık köşkü, kutup bölgesindeki fabrikasının yakınında olan bir su nakliyecisini; Lonca Bankası'nın bir temsilcisini (zayıf ve soğuk bir adamdı); bahar madenciliği donanımlarının yedek parçalarını satan bir adamı; ve gezegen dışından gelen ziyaretçilere verdiği eskort hizmetini, çeşitli kaçakçılık, casusluk ve şantaj işleri için paravan olarak kullanan yüz hatları sert, ince bir kadını tanıdı.

Salondaki kadınların çoğu aynı kalıptan çıkmış gibiydiler; süslü, aynı şekilde giyinmiş...garip bir dokunulmaz duygusallık karışımı.

Jessica ev sahibi konumunda olmasa bile gruba egemen olurdu diye düşündü Dük. Hiç mücevher takmamıştı ve sıcak





176


177




renkler seçmişti; neredeyse ateşin renginde uzun bir elbise ve bronz saçlarının çevresinde toprak rengi bir bant.

Bunu kendisiyle ince ince alay etmek için yaptığını fark etti; bu, son zamanlardaki kendi soğuk tavrına karşı bir serzenişti. Dük'ün onu en çok bu renkler içinde beğendiğini ve 4 sıcak renklerin kaynaşması olarak gördüğünü gayet iyi biliyor- * du.

Yakınlarında, pırıltılı üniformasının içinde, basık yüzü ifa- „ desiz ve siyah kıvırcık saçları özenle taranmış olan Duncan Idaho, grubun bir üyesi olmaktan çok bir ajan gibi duruyordu. Fremenlerin yanından çağırılmış ve Havvat'tan emirlerini almıştı: "Leydi Jessica 'yi, koruma bahanesiyle sürekli gözaltında tutacaksın. "

Dük bakışlarını odada gezdirdi.

Köşede, Arrakisli genç zenginlerden oluşan dalkavuk bir grubun çevrelediği Paul; ve onların arasında, biraz uzak duran üç Ev Birliği subayı vardı. Dük'ün, özellikle genç kadınlar dikkatini çekti. Bir dukalık varisi onlar için ne iyi bir av olurdu. Ama Paul, ağırbaşlı bir asalet havasıyla hepsine eşit davranıyordu.


Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   9   10   11   12   13   14   15   16   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin