Frank herbert



Yüklə 6,53 Mb.
səhifə12/55
tarix22.08.2018
ölçüsü6,53 Mb.
#74294
növüYazı
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   55

Dük kaşlarını çatarak düşündü: Ne kadar hassas bir an bu! l Eğer reddedersem, bu onu gücendirebilir. Ve bu adamın be- \ nim için paha biçilme: bir değeri olabilir Yine de...onun hak- > kında bu kadar a: şey bilirken, kalkanımın içine girmesine, bana dokunmasına izin vermek.

Zor bir kararın kovaladığı düşünceler kafasının içinde dolanıyordu. "Kendimizi sizin ellerinize bırakıyoruz," dedi Dük. 1 Cüppesini açarak öne doğru bir adım attı. Halleck'in, tetikte ve harekete hazır bir şekilde parmak uçlarında yükseldiğini ama olduğu yerde kaldığını gördü. "Ve, eğer lütfederseniz," dedi Dük, "onunla bu kadar içli dışlı yaşayan birisinin giysiyle ilgili açıklamalarını takdirle karşılarım."

"Tabii ki," dedi Kynes. Cüppenin altından omuz contalarına dokundu, giysiyi incelerken bir yandan da konuşuyordu. "Damıtıcı giysi, temel olarak bir mikro-sandviç, yüksek verimli bir filtre ve ısı alışveriş sistemidir." Omuz contalarını ayarladı. "Deri temas tabakası geçirgendir. Ter bunun içinden geçerek bedeni serinletir...normale yakın bir buharlaşma işlemi. Bundan sonraki iki tabaka..." Kynes göğüs ayarını sıktı, "...ısı alışveriş fılamanları ve tuz yoğuşturucularını içerir. Tuz yeni-

152

den kullanılır hale getirilir."



Kendisine yapılan işaret üzerine Dük kollarını kaldırarak:

"Çok ilginç," dedi.

"Derin nefes alın," dedi Kynes. Dük onun dediğini yaptı.

Kynes koltukaltı contalarını inceledi ve birini ayarladı. "Bedenin hareketleri, özellikle nefes alıp verme," dedi, "ve bazı gcçişmeli hareketler pompalama gücünü sağlar." Göğüs a\arını hafifçe gevşetti. "Yen'den kullanılır hale getirilen su, su ceplerine gelir ve suyu boyn muzdaki pensle sıkıştırılmış bu borunun içinden çekersiniz."

Dük, borunun ucuna bakmak için çenesini aşağıya eğdi. "Verimli ve kullanışlı," dedi. "iyi mühendislik."

Kynes diz çöktü, bacak contalarını inceledi, "idrar ve dışkı, uyluk yastıklarının içinde işleme tabi tutulur," dedi ve ayağa kalktı. Boyun bağlantısına dokundu, oradaki bölmeli bir kapakçığı kaldırdı. "Açık çölde, bu filtreyi yüzünüze; bu boruyu da, sıkıca oturmasını sağlamak için bu tıkaçlarla birlikte burun deliklerinize takın. Nefesinizi ağız filtresinden alın, burun borusu yoluyla verin. Aksamadan çalışan bir Fremen giysisiy-le, Büyük Erg'te mahsur kalsanız bile günde en fazla bir yüksük dolusu nem kaybedersiniz."

"Günde bir yüksük dolusu," dedi Dük. Kynes, giysinin alın yastığına parmağıyla dokundu: "Bu birazcık sürtünebilir. Eğer tahriş ederse lütfen söyleyin. Bu parçayı biraz daha sıkabilirim."

"Teşekkür ederim," dedi Dük. Kynes geri çekilirken, Dük omuzlarını giysinin içinde hareket ettirdi ve şimdi daha rahat olduğunu fark etti; daha sıkı ve daha az tahriş edici.

Kynes Paul'e döndü. "Şimdi de sana bir bakalım, delikanlı."

İyi bir adam ama bize uygun bir şekilde nasıl hitap edeceğini öğrenmesi gerekecek, diye düşündü Dük.

Kynes giysiyi kontrol ederken, Paul hareket etmeden durdu. Kırışık, kaygan yüzeyli giysiyi giymek garip bir his uyan-

153
dırmıştı. Ön bilincinde, daha önce hiç damıtıcı giysi giymediğine dair mutlak bir bilgi vardı. Yine de, Gurney'in acemi rehberliğinde yapışkan bağları ayarlamak için yaptığı her hareket ona doğal ve içgüdüsel görünmüştü. Nefes alıp verme hareketinden maksimum pompalama hareketini elde etmek için giysinin göğüs kısmını sıktığında, ne yaptığını ve niçin yaptığını biliyordu. Boyun ve alın bağlarını sıkı bir şekilde ayarladığında, bunun derisinin sürtünerek kabarmasını önlemek için yapıldığını biliyordu.

Kynes doğruldu, şaşkın bir ifadeyle geriye çekildi. "Daha önce damıtıcı giysi giydin mi?" diye sordu, "ilk kez giyiyorum." "Peki senin için birisi mi ayarladı?" "Hayır."

"Paçalarını çöl botlarının içine sokmuşsun. Böyle yapmanı kim söyledi?"

"Bu...doğruymuş gibi geldi." "Kesinlikle öyle."

Ve Kynes yanaklarını ovuştururken efsaneyi düşündü "Adetlerinizi bilecek, sanki onlarla doğmuş gibi "

"Zaman kaybediyoruz," dedi Dük. Bekleyen topteri işaret etti, muhafızın selamını başıyla alarak önden gitti. Toptere tırmandı, emniyet kemerini bağladı, kumandaları ve aletleri kontrol etti. Diğerleri tırmanırken araç gıcırdadı.

Kynes emniyet kemerini bağladı, hava taşıtının rahatlığı dikkatini çekti: yumuşak, lüks, gri-yeşil döşemeler, pırıl pırıl aletler, kapılar kapanıp vantilatörler hızla dönmeye başladığında ciğerlerine dolan süzülmüş ve temiz havanın yarattığı his.



Ne kadar yumuşak' diye düşündü. "Güvenlik tamam, Efendimiz," dedi Halleck. Leto kanatlara güç verdi, inip kalktıklarını hissetti; bir kez, iki kez. On metre içinde uçmaya başladılar, kanat çırpma hızı arttı ve arkadaki jet motorları onları yukarı doğru iterek, ıslık sesi çıkaran dik bir tırmanışa geçirdi.

"Kalkan Duvarı'mn üzerinden güneydoğuya," dedi Kynes -Orası, kum ustanıza donanımını götürmesini söylediğim yer."

"Tamam."

Dük hava korumasının içine doğru yan yattı; diğer gemiler, güneydoğuya yönelirken koruma pozisyonlarını aldılar.

"Bu damıtıcı giysilerin tasarımı ve imalatı, yüksek düzeyde ustalık ve bilginin göstergesi," dedi Dük.

"Bir gün size bir siyeç fabrikasını gezdirebilirim," dedi K.ynes.

"ilgimi çekecektir," dedi Dük. "Giysiler bazı garnizon kentlerinde de imal ediliyormuş."

"Kötü kopyalar," dedi Kynes. "Derisinin değerini bilen her Düne işçisi, Fremen giysisi giyer."

"Ve su kaybını günde bir yüksük dolusunda tutar, öyle

mi?"


"Uygun olarak ayarlanmışsa, alın örtüsü sıkıysa ve bütün contalar yerli yerindeyse, başlıca su kaybı avuç içlerinden olur," dedi Kynes. "Eller önemli bir iş için kullanılmıyorsa, giysinin eldivenleri giyilebilir; ama çoğu Fremen, açık çölde ellerini katran ruhu çalısının yapraklarının suyuyla ovar. Bu, terlemeyi engeller."

Dük, aşağıya, Kalkan Duvarı'nın kırık topraklarının soluna bir göz attı: biçimsiz kayalardan oluşan yarlar, çatlakların oluşturduğu çapraz siyah çizgilerle birbirinden ayrılan sarı-kahve-rengi yamalar. Sanki birisi bu toprağı uzaydan düşürmüş ve parçalandığı yerde bırakmıştı.

Güneye açılan bir kanyondan yayılmış gri kumların belirgin bir şekilde sınırladığı sığ bir havzayı geçtiler. Kumdan parmaklar, havzanın içinde son buluyordu: koyu renk kayalardan belirgin bir şekilde ayrılmış kuru bir delta.

Kynes arkasına yaslanarak damıtıcı giysilerin üstünden dokunmuş olduğu su dolu bedenleri düşündü. Cüppelerinin üstüne, kalkan kemerlerini takmışlar; belde düşük hızlı bayıltıcılar; boyunlarının çevresindeki kablolarda, madeni para büyüklüğünde acil durum vericileri. Hem Dük hem de oğlu





154


155





r

bileklerindeki kınlarda hançer taşıyorlardı ve bu kınlar yıpranmış görünüyordu. Bu insanların Kynes'ta bıraktığı etki, korunmasızlık ile silahlanmış gücün tuhaf bir bileşimiydi Onlarda Harkonnenlerden tamamen farklı bir denge vardı.

"Imparator'a buradaki yönetim değişikliği konusunda rapor| verirken, kurallara uyduğumuzu mu söyleyeceksiniz?" diyej sordu Leto. Kynes'a şöyle bir baktı sonra yeniden gittikleri J yöne döndü.

"Harkonnenler gitti, siz geldiniz," dedi Kynes.

"Ve her şey olması gerektiği gibi mi?" diye sordu Leto.

Anlık bir gerilim Kynes'ın çenesindeki bir kasın kasıl-1 masıyla kendini gösterdi. "Gezegenbilimci ve Değişim Yargıcı î olarak ben, doğrudan Imparatorluk'un emrindeyim...Efen-j dim."

Dük sıkıntılı bir ifadeyle gülümsedi. "Ama ikimiz de, gerçekleri biliyoruz."

"Majesteleri'nin çalışmamı desteklediğim hatırlatırım."

"Gerçekten mi? Nedir çalışmanız?"

Kısa süren sessizlikte Paul şöyle düşündü: Kynes'ı çokl fazla zorluyor Paul gözucuyla Halleck'e baktı ama ozan-j savaşçı gözlerini çorak topraklara dikmişti.

Kynes resmi bir tavırla konuştu: "Tabii, benim gezege bilimci olarak görevlerimi kastediyorsunuz."

"Tabii ki."

"Çoğunlukla kuru toprak biyolojisi ve botaniği ..bazı jeolojik çalışmalar: çekirdek sondajı ve deneyi. Bütün bir gezegenin olanaklarını asla tam olarak tüketemezsin."

"Bahar araştırması da yapıyor musunuz?"

Kynes döndü ve Paul adamın yanağının sert hatlarını fark etti. "Garip bir soru, Efendim."

"Şunu aklınızda tutun, Kynes; artık toprak benim idarem-J de. Yöntemlerim Harkonnenlerinkinden farklıdır. Bahar ince- j lemesi yapmanızı umursamam, keşfettiklerinizi paylaştığım sürece." Gezegenbilimciye şöyle bir baktı. "Harkonnenler bahar araştırmasını önlemeye çalışıyorlardı, öyle değil mi?"

Kynes yanıt vermeden gözlerini dikti.

"Açık konuşabilirsin," dedi Dük, "postunu kaybetme korkusu olmadan."

"imparatorluk Sarayı gerçekten çok uzaklarda," diye mırıldandı Kynes. Ve şöyle düşündü: Bu suyu korunması: istilacı ne umuyor? Onunla işbirliği yapacak kadar aptal olduğumu mu sanıyor?

Dük, dikkatini rotadan ayırmadan güldü. "Sesinizde hırçın bir ton seziyorum, bayım. Ehlileştirilmiş katiller çetemizle girdik buraya, değil mi? Ve bizim Harkonnenlerden farklı olduğumuzu hemen anlamanızı bekliyoruz, öyle değil mı?"

"Siyeçlere ve köylere dağıttığınız propagandayı gördüm," dedi Kynes. " 'iyi Dük'ü sevin!' Birlikleriniz..."

"Yeter!" diye çıkıştı Halleck. Dikkatini pencereden ayırıp öne doğru eğildi.

Paul elini Halleck'in koluna koydu.

"Gurney!" dedi Dük. Bir an arkaya baktı. "Bu adam uzun zamandır Harkonnenlerin komutası altında."

Halleck geriye yaslandı. "Ha evet."

"Adamınız Havvat cin gibi," dedi Kynes, "ama amacı yeterince açık."

"Peki şu üsleri bize açacak mısınız?" diye sordu Dük.

Kynes terslenerek konuştu: "Onlar Majesteleri'nin mülkü."

"Kullanılmıyorlar."

"Kullanılabilirler."

"Majesteleri de aynı fikirde mi?''

Kynes, Dük'e sert bir bakış fırlattı. "Eğer yöneticileri bahar için eşelenmekten kafalarını kaldırabilselerdi, Arrakis bir Cennet olabilirdi!"

Sorumu yanıtlamadı, diye düşündü Dük. Ve şöyle dedi: "Bir gezegen para olmadan nasıl bir Cennet haline gelir?"

"Para nedir..." diye sordu Kynes, "ihtiyacın olan hizmetleri satın alamıyorsa?"



Hah, şöyle! diye düşündü Dük. Ve şöyle dedi: "Bunu başka bir zaman tartışırız. Şu anda sanırım Kalkan Duvarı'nın



157


156




sınırına geliyoruz. Aynı rotayı mı izleyeyim?"

"Aynı rota," diye mırıldandı Kynes.

Paul penceresinden dışarı baktı. Altlarındaki kırık topraklar, çorak bir kaya düzlüğüne ve bıçak sırtı gibi bir çıkıntıya doğru alt alta üst üste yuvarlanan katlar halinde düşmeye başlamıştı. Çıkıntının ötesinde, kumulların tırnak şeklindeki hilalleri ufka doğru ilerliyordu ve bu mesafede, yer yer, kum olmadığı belli olan donuk, koyu renkli lekeler vardı. Kaya çıkıntıları belki de. Paul, sıcaktan bulanan havada emin olamıyordu.

"Aşağıda hiç bitki var mı?" diye sordu Paul.

"Biraz," dedi Kynes. "Bu enlemin yaşam aralığında çoğunlukla küçük su hırsızları dediğimiz bitkiler vardır Bunlar, nem için birbirlerine saldırmaya ve çiyin zerresini kapmaya adapte olmuştur. Çölün bazı kısımları yaşamla doludur. Ama hepsi, bu insafsız koşullar altında nasıl sağ kalacaklarını öğrenmiştir. Eğer sen de aşağıda mahsur kalırsan, o yaşamı taklit edersin ya da ölürsün."

"Birbirinden su çalmak mı demek istiyorsunuz?" diye sordu Paul. Bu fikir onu sarsmıştı ve sesi duygularını ele verdi.

"Bu yapılır," dedi Kynes, "ama tam olarak benim söylediğim anlamda değil. Görüyorsun, benim iklimim suya karşı özel bir tavır gerektiriyor. Her zaman suyun bılincindesm. Nem içeren hiçbir şeyi israf etmezsin."

Ve Dük şöyle düşündü: "...benim iklimim'"

"iki derece daha güneye dönün, Efendim," dedi Kynes. "Batıdan gelen bir fırtına var."

Dük başıyla onayladı. Orada, bej rengi tozun dalga dalga kabardığını görmüştü. Topteri yana yatırdığında, kendisini izlemek üzere dönen eskortların kanatlarının, tozda kırılan ışığı nasıl beyazımsı turuncu bir renkle yansıttığını fark etti.

"Bu bizi fırtınanın sınırından uzaklaştırır," dedi Kynes.

"Bu kum, içine doğru uçarsan, tehlikeli olmalı," dedi Paul.| "Gerçekten en güçlü metalleri bile keser mi?"

"Bu yükseklikte kum değil toz olur," dedi Kynes. "Tehlikı

görüşün kaybolması, türbülans ve hava girişinin tıkanmasıdır."

"Bugün gerçek bir bahar madenciliği görecek miyiz?" diye sordu Paul.

"Çok büyük olasılıkla," dedi Kynes.

Paul geriye yaslandı. Annesinin kişiyi "çözümleme" diye adlandırdığı şeyi yapmak için sorulan ve yüksek bilinci kullanmıştı. Artık Kynes'ı tanımıştı: ses tonu, yüzün ve jestlerin her ayrıntısı. Adamın cüppesinin sol yenindeki doğal olmayan bir kıvrılma, bir kol kınının içindeki bıçağı belirtiyordu. Beli acayip bir şekilde şişkindi. Çöl adamlarının, içine küçük ihtiyaçlarını koydukları bir kuşak sardıkları söyleniyordu. Belki de şişkinlik böyle bir kuşaktan kaynaklanıyordu, gizlenmiş bir kalkan kemerinden olmadığı kesindi. Tavşan şeklinde oyulmuş bakır bir iğne, Kynes'ın cüppesinin boynuna tutturulmuştu. Benzer şekilli daha küçük başka bir iğne, arkaya omuzlarının üzerine atılmış kapüşonunun ucuna asılmıştı.

Paul'ün yanındaki koltukta oturan Halleck döndü, arkadaki bölmeye uzandı ve balisetini çıkardı. Halleck aleti akort ederken Kynes çevresine bakındı, sonra dikkatini gittikleri yöne çevirdi.

"Ne dinlemek istersiniz, genç Efendi?" diye sordu Halleck.

"Sen seç, Gurney," dedi Paul.

Halleck kulağını diyaframa yaklaştırdı, bir tele vurdu ve yumuşak bir sesle söylemeye başladı:

"Babalarımız çölde kutsal yemeği yedi, Hortumların geldiği o yanan yerlerde. Tanrım, koru bizi o korkunç diyardan! Koru bizi...ahhhh, koru bizi Kuru ve susuz diyardan."

Kynes Dük'e şöyle bir baktı: "Gerçeklen eğlenceli bir kadroyla yolculuk ediyorsunuz, Efendim. Bütün adamlarınızın bu tür yetenekleri var mıdır?"

"Gurney mi?" Dük güldü. "Gurney türünün tek örneğidir.





159


158




Yanımda olmasını gözleri için istiyorum. Gözünden pek bir şey kaçmaz."

Gezegenbilimci kaşlarını çattı.

Halleck, ezginin tek bir vuruşunu kaçırmadan araya girdi:

"Çünkü ben çölde bir baykuş gibiyim! Ahhh! Çölde bir baykuş gibiy-yim!"

Dük elini uzattı, gösterge panosundan çıkardığı bir mikrofonu açarak konuştu: "Liderden Eskort Gemma'ya. Saat dokuz yönünde, Sektör B'de uçan cisim. Kimliğini belirlediniz mi?

"Sadece bir kuş," dedi Kynes ve ekledi, "gözleriniz çok keskin."

Panodaki hoparlör çıtırdadı: "Escort Gemma. Cisim tam büyütme altında incelendi. Büyük bir kuş."

Paul, belirtilen yöne baktı, uzaktaki küçük beneği gördü: arada bir hareket eden bir nokta. Ve babasının ne kadar gergin olduğunu fark etti. Bütün duyuları tetikteydi.

"Çölün bu kadar içinde bu büyüklükte kuşlar olduğunu bilmiyordum," dedi Dük.

"Bu büyük olasılıkla bir kartal," dedi Kynes. "Birçok canlı buraya adapte oldu."

Ornitopter boş bir kaya alanının üzerinden geçti. Paul iki bin metre yükseklikten aşağıya baktı, kendi gemilerinin ve eskortların kırışık gölgesini gördü. Aşağıdaki toprak düz görünüyordu ama gölgelerin kırışıkları aksini söylüyordu.

"Hiç çölden yürüyerek çıkabilen oldu mu?" diye sordu Dük.

Halleck'in müziği kesildi. Yanıtı kaçırmamak için öne doğru eğildi.

"Çölün derinliklerinden değil," dedi Kynes. "Birkaç kez ikinci bölgeden yürüyerek çıkanlar oldu. Solucanların çok nadiren gittiği kayalık bölgeler arasında mekik dokuyarak sağ kaldılar."

Kynes'ın sesinin tınısı Paul'ün dikkatini çekti. Duyularının

eğitildikleri şekilde uyarılmaya başladığını hissetti.

"Ha, solucanlar," dedi Dük. "Bir ara bir tane görmeliyim."

"Bugün görebilirsiniz," dedi Kynes. "Baharın olduğu her \erde solucanlar vardır."

"Her zaman mı?" diye sordu Halleck.

"Her zaman."

"Solucanla bahar arasında bir ilişki var mı? diye sordu Dük.

Kynes döndü; ve Paul, onun konuşurken dudaklarını büzdüğünü gördü. "Bahar kumlarını savunuyorlar. Her solucanın bir...bölgesi var. Bahara gelince...kim bilir? incelediğimiz solucan örnekleri, içlerinde karmaşık kimyasal değişimler olduğundan şüphelenmemize neden oldu. Kanallarında hidro-klorik asit izine, başka yerlerinde ise daha karmaşık asit biçimlerine rastladık. Size, bu konu üzerine yazdıklarımı veririm."

"Ve bir kalkanla korunmak mümkün değil, öyle mi?"

"Kalkanlar!" diye alaycı bir tavırla güldü Kynes. "Bir solucan bölgesi içinde bir kalkanı çalıştır da eceline davetiye çıkar. Solucanlar, bölgelerinin sınırlarını umursamazlar, bir kalkana saldırmak için çok uzaklardan gelirler. Kalkan giymiş hiçbir adam, şimdiye kadar böyle bir saldırıdan kurtulamadı."

"Peki, solucanlar nasıl öldürülüyor?"

"Her bir halkaya ayrı ayrı yüksek voltajlı elektrik şoku uygulamak, bir solucanı bütün olarak öldürüp saklamanın bilinen tek yolu," dedi Kynes. "Patlayıcılarla bayıltıp parçalara ayrılabilirler; ama her halkanın kendi canı var. Atom silahları dışında, büyük bir solucanı bütün olarak parçalamaya yetecek güçte bir patlayıcı bilmiyorum. İnanılmaz dayanıklıdırlar."

"Neden onları yok etmek için hiçbir çaba harcanmıyor?" diye sordu Paul.

"Çok pahalı," dedi Kynes. "Kontrol edilecek çok alan var."

Paul köşesinde arkasına yaslandı. Doğru algısı ve ses tonundaki değişimlere dair bilinci, ona, Kynes'ın yalan söylediği ve yarı doğrulardan bahsettiğini gösteriyordu. Ve şöyle düşündü: Eğer baharla solucanlar arasında biı ilişki varsa,



161


160




solucanları öldürmek baharı yok eder.

"Yakında hiç kimse çölden yürüyerek çıkmak zorunda kalmayacak," dedi Dük. "Boynumuzdaki şu küçük vericileri çalıştırdık mı, kurtarma ekibi yola koyulur. Çok geçmeden bütün işçilerimiz bundan takıyor olacak. Özel bir kurtarma hizmeti kuruyoruz."

"Pek övgüye değer," dedi Kynes.

"Ses tonunuz buna katılmadığınızı söylüyor," dedi Dük.

"Katılmak mı? Tabii ki katılıyorum ama çok kullanışlı olmayacak. Kum fırtınalarından yayılan statik elektrik birçok sinyali maskeler. Vericiler devre dışı kalır. Burada daha önce de denendiler, biliyorsunuz. Arrakis donanım konusunda zorluk çıkarır. Ve bir solucan peşindeyse, çok vaktin olmaz. Çoğu zaman, on beş ya da yirmi dakikadan fazla zamanın olmaz."

"Ne öneriyorsunuz?" diye sordu Dük.

"Öneride bulunmamı mı istiyorsunuz?"

"Gezegenbilimci olarak, evet."

"Önerime uyacak mısınız?"

"Eğer mantıklı bulursam."

"Pekala, Efendim. Asla yalnız yolculuk etmeyin."

Dük dikkatini kumandalardan uzaklaştırıp Kynes'a çevirdi. "Hepsi bu mu?"

"Hepsi bu. Asla yalnız yolculuk etmeyin."

"Ya bir fırtına yüzünden tek başına kalır ve aşağı inmeye zorlanırsan?" diye sordu Halleck. "Yapabileceğin herhangi bir şey yok mu?"



"Herhangi bir şey çok geniş bir kavram," dedi Kynes.

"Siz ne yapardınız?" diye sordu Paul.

Kynes çocuğa sert bir bakış atıp dikkatini tekrar Dük'e yöneltti. "Damıtıcı giysimi sağlam tutmaya çalışırdım. Eğer solucan bölgelerinin dışında ya da kayalıktaysam, geminin yanında kalırdım. Eğer açık çöldeysem, olabildiğince hızlı bir şekilde gemiden uzaklaşırdım. Yaklaşık bin metre uzakta olmak yeterli olurdu. Sonra, cüppemin altına saklanırdım. Bir solucan gemiyi kapıp beni fark etmeyebilir."

"Ya sonra?" diye sordu Halleck.

Kynes omuz silkti. "Solucanın gitmesini beklerdim."

"Hepsi bu mu?" diye sordu Paul.

"Solucan gidince, yürüyerek kurtulmaya çalışılabilir," dedi Kynes. "Sessizce yürümeli, kum davullarıyla toz gelgit havzalarından uzak durmalı ve en yakın kayalık bölgeye yönelmelisin. Böyle birçok bölge var. Başarabilirsin."

"Kum davulu mu?" diye sordu Halleck.

"Bir tür kum sıkışması," dedi Kynes. "En hafif adım, kumun davul gibi ses çıkarmasına yol açar. Solucanlar buna daima gelir."

"Toz gelgit havzası mı demiştiniz?" diye sordu Dük

"Çöldeki belirli çöküntüler yüzyıllar boyunca tozla dolmuştur. Bazıları öylesine uçsuz bucaksızdır ki, bunlarda akıntılar ve gelgitler olur. Hepsi de içine adım atan tedbirsiz kişiyi \utar."

Halleck arkasına yaslandı, tekrar baliseti çalmaya başladı. Hemen ardından şarkı söylemeye girişti:

"Çölün vahşi hayvanları orada avlanırlar, Masumların geçmesini bekleyerek. Olsun istemiyorsan yalnız bir mezar taşın. Ahhh, kızdırma sakın çöl tanrılarını! Tehlikeleri. ."

Şarkıyı kesti, öne eğildi, "ilerde toz bulutu var. Efendimiz."

"Görüyorum, Gurney."

"işte bunu arıyorduk," dedi Kynes.

Paul ileriyi görebilmek için koltuğunda doğruldu, otuz kilometre ötede çöl yüzeyinin hemen üstünde savrulan sarı bir bulut gördü.

"Fabrika tırtıllarınızdan biri," dedi Kynes. "Yüzeyde, bu da baharın üstünde demektir. Bu bulut, baharın merkezkaç kuvvetiyle ayrıştırılmasından sonra dışarı atılan kumdur. Buna



162


163




benzeyen başka bir bulut yoktur."

"Üstünde hava taşıtları var," dedi Dük.

"iki...üç...dört gözcü görüyorum," dedi Kynes. "Solucan işareti gözlüyorlar."

"Solucan işareti mi?" diye sordu Dük.

"Tırtıla doğru ilerleyen bir kum dalgası. Yüzeyde sismik sondaları da olacak. Solucanlar, bazen dalga görünmeyecek kadar derinden giderler." Kynes bakışlarını gökyüzünde gezdirdi. "Etrafta bir kaptıkaçtı kanat olmalıydı; ama görmüyorum."

"Solucanlar her zaman gelirler, öyle mi?" diye sordu Halleck.

"Her zaman."

Paul öne eğilip Kynes'ın omzuna dokundu. "Her bir solucanın gözlediği alan ne büyüklüktedir?"

Kynes kaşlarını çattı. Çocuk, yetişkin soruları sormayı sürdürüyordu.

"Bu solucanın büyüklüğüne bağlı."

"Değişim aralığı nedir?" diye sordu Dük.

"Büyük olanlar üç veya dört yüz kilometrekareyi kontrol edebilir. Küçükleri..." Dük jet frenlerine basınca Kynes sustu Kuyruktaki motorlar sessizliğe gömülürken geminin kıç tarafı kalktı. Kısa durumdaki kanatlar uzadı, havayı itti. Dük aracı yan yatırıp yumuşak bir şekilde kanat çırpmasını sağladığında, araç tam bir topter haline geldi. Sol eliyle doğuyu, fabrika tırtılın ötesini gösterdi.

"Bu solucan işareti mi?

Kynes uzaktaki noktaya bakmak için Dük'e doğru eğildi.

Paul ve Halleck aynı yöne bakmak için birbirlerine yaklaştılar; ve Paul, ani manevraya ayak uyduramayıp dümdüz giden eskortlarının, şimdi geri dönmekte olduğunu fark etti Fabrika tırtıl, hala üç kilometre kadar uzakta önlerinde duruyordu.

Dük'ün gösterdiği yerde, hilal şeklindeki kumulların bıraktığı izler, ufka doğru gölgeli dalgacıklar yayıyordu ve onların

arasından ufka doğru uzanan düz bir çizgi, hareketli bir dağ, bir kum tepesi geliyordu. Bu, Paul'e suyun hemen altında yüzen büyük bir balığın, yüzeyi dalgalandırmasını hatırlattı.

"Solucan," dedi Kynes. "Büyük bir solucan." Arkasına yaslanıp panodan mikrofonu kaptı, yeni bir frekans seçti. Kafalarının üstünde duran rulo şeklindeki grafiklere göz atarak konuştu: "Delta Ajax dokuzludaki tırtılı arıyorum. Solucan işareti uyarısı. Delta Ajax dokuzludaki tırtıl. Solucan işareti uyarısı. Cevap verin lütfen." Bekledi.

Panodaki hoparlör statik çıtırtılar çıkardı, ardından bir ses duyuldu: "Delta Ajax dokuzluyu kim arıyor? Tamam."

"Bu konuda oldukça sakin görünüyorlar," dedi Halleck.

Kynes mikrofona konuştu: "Liste dışı uçuş...yaklaşık üç kilometre kuzeydoğunuzdayım. Solucan işareti rotanızla kesişiyor, tahmini temas yirmi beş dakika sonra."

Hoparlörden başka bir ses gürledi. "Gözcü Kumanda konuşuyor. Gözlem onaylandı. Kesin temas için beklemede kalın." Bir duraksamanın ardından: "Temas yirmi altı dakika sonra, iyi bir tahmindi. Bu liste dışı uçuşta kim var? Tamam."


Yüklə 6,53 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   8   9   10   11   12   13   14   15   ...   55




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin