GüNÜMÜz türkcesiyle evliya çelebi seyahatnamesi: podgorîCE, İŞTİB, vidiN, peçOY, budiN



Yüklə 1,58 Mb.
səhifə3/35
tarix05.09.2018
ölçüsü1,58 Mb.
#77457
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   35

Yine o gece 100 yaya yiğit tüfengli ve 100 atlı silâhlı şehbaz bir yere toplanıp yine batı tarafına bir gün bir gece gidip bîr kayalık dağlarda mağaralar içine 40-50 parça köyün kâfirleri kapanmış­lar. Bir hayli ceng ettik. Sarp kayalar olmakla hiç bir yolla zafer

mümkün olmayıp biz de vazgeçip geri dönünce aşağı derslerdeki hayvanlara tamah etmeyip hepimiz birlikte Şebevar Deresi'yle ge­riye gelirken 3.000 kadar semiz sığırlar ganimet alıp 5 saat gidip, Şebevar Kalesi, yani Pisanvar şehrinin özellikleri

Erdel kralları mülküdür. Kalesi bir dere ağzında havaleli dörtgen şekilli ve 11 kuleli sarp ve sağlam bir şeddadi taş yapı güzel hisardır. Doğu tarafına 2 kapısı. İçinde toplan ve ccbchane-si mükellef ve mükemmel iken Rum gulgulesi ve velvelesi sesleri korkusundan [3b] kale içinde bütün mallarını mülklerini bırakıp ancak çoluk çocuk aileleriyle dağlara ve sarp mağaralara kaçmış­lar. Biz de 200 yiğit cüret edip yavaş yavaş kale içine girdik. Asla adam ve âdemoğlu yok.

Hemen değerli olan eşyaları alıp kaleyi ateşe vurup dışında­ki Pisan şehrine girip orada da güzel hediyelik eşyaları alırken kalenin topları ateşten kızıp dört tarafa ve bize o kadar top fırlat­tı ki anlatılmaz.

Sonra bu İrem bağı Pisan şehrini de ateşe vurup şehrin bağ­larından taşra giderken bir kefere dil tutup;

"Bu kale halkı nereye gitti?" diye sorduğumuzda,

"îşte bu taraftaki sarp dağlara hâlâ gidiyorlar" deyince derhâl o kâfiri elini kafasına bağlayıp bir ata bindirip yularını bir oğla­nın eline verip tekrar batı tarafına dağlar içinde 5 saat kâfirlerin ardını kovup giderken Allah'ın hikmeti o mahalde 100 kadar Tatar'a rast geldik. Onlar ile eşit bölüşmek üzere sözleşip hakir "Fatiha" dedim.

Fatiha okuduktan sonra yayalarımızı Tatarların boş atlarına bindirip 300 atlı yiğit olup o gün seğirtip dağ içinde 18 adet nakışlı ve billur camlı hınto arabalar ile 300 kadar Macar kaçarken yetişip bir ağızdan "Allah Allah" deyip kılıç vurduk. Tam 5 saat ceng edip 18 hıntoyu ikişer atlarıyla ve içinde olan 40 adet pak ve pâkize açıl­mamış, güneş ve ay parçası kızları, güneş parçası oğlanları, el değ­memiş avratları ve bu kadar ganimet mallarıyla toplam 131 adet esirleri elleri kafalarında bağlayıp kimisi ağlayıp kimi ciğer dağ­layıp "Zanca Türk" diyerek elleri cenge kısa kâfirlerin birkaçları­nı kelle ve paça edip nicesi dağlara kaçıp onlara göz yumup kur­tuldular. Bizden ancak bir adam şehit olup arabaya koyduk. İki adam da yaralanıp savaştan kurtulup kurtuluş tarafına esenlikle

ve ganimetle gelirken dört taraftan 800 sığır ve 600 koyun sürüp 70 adet ganimet atlara Tatar gazilerimiz ve bazı kefere esirlerimiz bindirip o gece yürüyüp gece yarısında,

Serbaz Deresi menzili

Bir dar boğazdır ki diller ile anlatılmaz. O gece bütün ara­baları tabur çatıp tüm esirleri muhkem bağladık. Dört tarafa ka­rakollar koyup 300 yiğitten bir kişi eksik sabaha dek uyanık ha­zır durup bütün hayvanları da zabt u rabt edip sabahleyin 14 saat giderken yüz bin sıkıntı, ürküntü ve korku çekerek Pisan Dağı'nı aşıp çaresiz Jidvar Kalesi önünde yattık. Jidvar Kalesî'nin özellikleri

Bu diyarda "var" lafzı kale demektir, ama Jidvar Macarcada (—) (—) (—) demektir. Bu kale önce ve sonra Erdel krallarına ta­bidir, ancak melun Kemen Yanoş Kral'm mülküdür. Bir sık dağ­lık ve ormanlık içinde bir sarp kaya üzerinde üç tabyalı, şirin küçük bir taş kaledir. Dibinden Jidvar Nehri akıp doğu tarafına gidip Şamos Nehri'ne karışır. Kaleye yakın bir dar ağaçlık için­de pusu edip karakollar ile uykusuz hazır durduk. Sabah olun­ca ince karakolumuzu ileri gönderip biz de bir saat gidip hemen karakol larımız çıka gelip,

"Bre medet, küffâr boğazın ağzını almış ve büyük ağaçla­rı kırıntılar dökmüş. Sol tarafta pür-silâh olup dururlar" deyin­ce biz de Tatar gazilerimizle bir yere toplanıp danışıp elimiz­de olan esirlerin elleri kılıca yapışmaya gücü yetenleri bir anda kılıçtan geçirdik, bütün sığır ve koyunları sıyırıp saldık. Tüm arabaları tabur gibi ederek kâfirin bizi beklediği Bortin Boğazı adlı yere varıp tekrar danışıp küffâr aşağı boğazı beklerken 100 adet tüfengli yiğitlerimiz dağdan kâfirlerin üzerlerine bir yay­lım kurşun yağdırdıkları gibi bizler de Tatarlar ile 200 yiğit dere içinden "Allah" deyip koyulunca Tanrı'ya hamd olsun küffârı boğaz ağzından koparıp atlılarını atlımız, yayalarını yayaları­mız kıra kıra o an 100 kelle, 200 Macar ve 2 avrat esir edip Allah daha önce kırdığımız esirlerin yerine bu kadar ganimet malını verdi. Bıraktığımız sığırları da çözüp ve esirleri alıp [4a] esirlik­ten kurtulup serseri giderken 12 adet esir Ma carlarımız,

"Biz sizi taburunuza rahatça ve esenlikle kolay yoldan gö­türelim, bizi azat eder misiz?" dediklerinde biz de yemin edip,

10

"Azat edelim" diye ellerini bağlayıp onlara itimat edip kıla­vuz ettik.



Gerçekte Seydî Paşa zamanı iki kere Erdel diyarına girmiş­tik, ama bu mahalleri görmemiştik ve hâlâ yoldaşlarımızda de görmüş yok. Tatarlarsa bir yolla Erdel'e girdikleri yok. Hemen bu kâfirlerin artlarına düşüp o gün "Bre bre hay!" deyip 13 saat yürüyüp bu kadar koyun sığır kalıp,

Sice Deresi menzili

İki tarafı gökyüzüne ulaşmış dağlar içinde Şicova Nehri akıp iki konakta Deve Kalesi yakınında büyük Moriş Nehri'ne karışır. Hele o gece dikkatli olup o derede yattık.

Sabahleyin o dere içinde akan Şicova Nehri'ni 113 kere geçe­rek canımızdan bezdik. 50 yerde samakov, yani demir maden­leri İşliklerini geçtik. İniş ve yokuş, kaya ve sular geçmekten de nice sığır ve koyunlar kaldı. Ve 2 araba dağdan uçup parça par­ça oldu ve 6 adet esirimiz öldü. Daha önce arabada olan şehidi­miz şişip koktu.

Bu derenin göklere uzanmış iki tarafındaki kayalar üzerin­de şahin, ispiri ve zağanos yuvaları var. Tanrı hakkı için bu ana gelince 21 yıl seyahatte böyle tehlikeli, korkunç ve amansız dere görmedim. Hatta bu dere içinde tam 12 saat gittik, asla kurtuluş­tan bir iz yok.

Sonunda hepimiz aziz canlarımızdan bıkıp usanıp kurtuluş­tan ümit kesip kılavuz olan kâfirlere,

"Bre melun, bizi böyle amansız dereye niçün getirdin?" de­diğimizde,

"Gayri boğazlarda kaza kâfirleri bağlar, ama bu Sice Deresi amansız olmakla bunda kaza olmaz!" diye teselli verdi.

Kısacası bu sevda ile bu dere içinde 8 saat daha kıbleye doğ­ru gidip gece yarısı olunca bu Sice Deresi ağzında, Şiçevar Kalesi'nin özellikleri

Macarcada (—) (—) demektir. Yapıcısını esirlerimiz bile bile­mediler, ama Erdel'e tabidir, ama Nemse çasarından içinde 500 asker vardır, lâkin Seydî Ahmed Paşa katlettiği Rakofçi Kral'ın mülkü idi, ölüp anasına kaldı. Kalesi, Sice Deresi ağzında bir ge­niş yerde yuvarlak şekilli taş yapı, 5 tabyah, bir sağlam, dayanık­lı güzel surdur. Sice Nehri hendeği içinden akıp derya gibi hen-

11

deği gece yarısında bütün duvarlarım meşaleler ile aydınlatıp hendek içi aydınlık olup bütün küffâr hisar içinden "Yajuj, Ya-juj" diye gözcülük edip feryat ederek kale beklerlerdi. Biz de o mahalde birdenbire kale dibine vara düştük.



Hemen hepimizin akılları perişan olup kurtuluştan el çe­kip hayretler içinde kaldık. Hemen o an arabalar içinde ve taş­rada olan esirlerimiz bir ağızdan feryat ettiler. Hemen hepimi­zin akılları başımıza gelip bildik ki neye uğradık, hemen o anda bütün ganimet mallarımızdan geçip bağrışan esirlere derhâl bir satır vurduk, bizi oraya getiren kâfirlerin kellelerin de kesip fer­yat ve figanlar da kesildi.

"Aya perişan hâlin sonu neye varacak?" derken esirin biri:

"İşte sizin askeriniz bu mahalle yakındır. Beni azat edin sizi selâmet ile götüreyim. Eğer eylcmezsem, bunlar gibi beni katle­din" dedi. "Ancak o benim götürecek yolumdan bu arabalar git­mez, ama pek yakın götürürüm" dedi. Yemin edince kılavuz et­tik. Hemen 16 arabaların içlerinde olan ganimet mallarını, kız­ları ve oğlanları arabaların atlarına yükleyip nicesini Tatar atla­rına bindirip koyunları bırakıp tüm sığırları sürüp biraz salt ve yüksüz olduk. Tekrar o Sice Deresi içinde yarım saat gidip kıble tarafına bir yalçın kayaya çıkıp üstü sarp ağaçlık, o gece yarısın­da gide gide bir büyük ateş gördük,

"Aya bu nedir?" diye esirden sorduk.

"Sazvaroş şehridir. İşte sizin asker bu şehri ateşe vurmuşlar, ama o şehre iki günde varılır" dedi.

Bizim de canımız rahat olup geride kalan adı geçen [4b] Şi-çevar Kalesi bizim esirleri kırdığımız duyup o gece sabaha dek binden fazla top atıp yer ve gök inil inil inledi.

Kısacası dört tarafımız bize cehennem dereleri oldu. O gece Keşt Nehri kenarına vardık.

Bu nehir Pisan Dağları'ndan gelip adı geçen Şiçevar Kale­sinin hendeği içinde Sice Nehri'ne karışıp oradan aşağı Moriş Nehri'ne karışırlar. Hele o gece bu nehri yüz bin sıkıntı ile ge­çip sabaha dek yürüdük. Allah'a hamd olsun İslâm ordusunun yoluna çıkıp bazı çeteci askerine rast gelip Deve Kalesi dibinde İslâm askerine esenlikle ve ganimet almış olarak ulaştık.

Daha önce 3.000 adet sığır ve koyunları orduya göndermiş-

12

tik/ onlar doğru yollar ile bîr günde İslâm ordusuna gelip dahil olup tüm hayvanları bin guruşa satıp malını hazır bulduk.



Sonra bizim getirdiğimiz tüm esirleri ve ganimet mallarını mezad-ı sultanîde satıp hepsi 7 kese mal olup tüm yoldaşlarımız­la ve sonra yoldaş olan Tatarlar ile kardeş gibice eşit olarak üleş­tik, hakire ancak 40 guruş ve bir köle düştü.

İbretlik, sağlam Devevar Kalesi'niıı özellikleri

(—) tarihinde Varat Kalesi fethine giderken Façatlı Ali Ağa karındaşlığı Lâfîzâde'yi esirlikten kurtarmaya bu Deve Kalesi'ne gelip bir gece kaptanında konuk olup bu Deve Kalesi özellikle­ri yazılmıştı, ama şimdi Serdar Ali Paşa'ya kaptanı itaat edip he­diyeler ile gelip buluştu. Ve İslâm askeri bol bol alış verişler edip rahat edildi. Oradan kalkıp kuzeye bir saat gidip, Sazvaroş Kalesî'nin özellikleri

Erdel krallarına tabidir, lâkin Saz Maçan kavmi hükmünde­dir. İçinde Nemse çasarı tarafından asker olmak ile itaat etmeyip kaleyi boş bıraktılar, kalesi ve şehri yakıldı. Bir dağ dibinde yu­varlak şekilli güzel bir kale idi. Hendeği su ile dolu idi. Bir bü­yük varoşu vardı. Çeşit çeşit saraylar, han ve kiliseler ile bezeli ve bağ, bahçe ve çarşı pazar ile süslü şirin bir şehir olup yakılır­ken o kadar ganimet malı ve zahireler bulundu ki İslâm ordusu zengin oldular. Burada da dağlarda ve bağlarda 300 yiğit ile esir­ler ve ganimet malları çıkarıp İslâm ordusunda satıp 300 yiğit ile üçer guruş pay alıp çektiğimiz şiddetli sıkıntılar boşa gitti.

Bu kaleden ertesi gün kalkıp kuzeye 6 saat gidip, Vinçazvar Kalesi'nin özellikleri

Erdel krallarına tabidir, ama melun Rakofçi mülkü olmak ile içinde 1.000 kadar Nemse cengâveri asla itaat etmeyip 500 mik­tarı top attı ve yanına İslâm askeri ile varılmak imkânsız oldu. Ne çare serasker ise Erdel diyarında kale kuşatıp top ile kaleler dövmeye memur değil, ancak bir kral seçip üç yıllık hazine tah­siline memurdur.

Bu Vinçaz Kalesi ise, Moriş Nehri'nin karşı tarafında gökyü­züne çıkmış bir topraklı yüksek dağ sırtında bir şeddadi taş yapı bir Şeddad kalesidir. Dört tarafı dereli ve tepeli ufacık dağlardır. Moriş Nehri'nin beri tarafında köprübaşında büyük bir varoşu var. Muazzam kiliseler ile evleri, han ve çarşı pazarı ile süslü ma-

13

mu r şehir iken bir gece Tatar askeri bu şehrin bütün insanları­nı esir edip o kadar bol mal ve o kadar çok zahire alıp şehri ate­şe vurup yakıp yıkıp hayvanları kebap ve haneleri toprak oldu.



Bu öyle bir geniş şehir idi ki Erdel kralları tahta çıksa Erdel'in 4 bölük kefereleri toplanıp bu şehirde krallarına biat edip tabi olurlardı. Yanlış düşüncelerince,

"Betlen Gabor Kral, Hûşenk Şah oğlu Macar İsvan ve Menu-çehr oğlu Macar Duşak, yani Hayduşak kavminin atası bu şe­hirde yatar" diye bu şehire itibar ederlerdi, ama İslâm ordusu, özellikle düşman avcısı Tatar itibar ve itizar bilmeyip kâfir itaat etti ise hoş, eğer itaat ederse haraca bağlayıp affeder.

Bu Vinçaz Kalesi'nden kalkıp kuzey tarafa giderken Ta­tar askeri Kemen Yanoş Kral ile tabur cengi edip on bin esir ile İslâm ordusuna gelince İslâm askeri içinde [5a] bir sevinç, şen­lik ve bol ganimet oldu ki anlatılmaz.

Oradan köyleri yaka yıka (—) saatte Moriş Nehri kenarına varıp bir ağaç köprüden bütün İslâm askeri geçip kat kat alay ile askerler yürüyüp Belgrad'daııbir top menzili uzak konuldu. Erdel Belgradı Kalesi'nin özellikleri

İsmi yine Latincede "Beyaz Kale" demektir. Bütün ülkeler­de 4 Belgrad vardır. Biri Tuna Belgradı, biri Arnavut Belgradı, biri Ustolni-Belgradı, yani ustolni Latincede "iskemle" demek­tir. Biri de bu kâfiristan Erdelindeki İrem bağı Belgrad idi.

(—) tarihinde Sultan Süleyman Han Tuna Belgradı'm feth edip içinde olan küffâr bir kale yapıp oraya yerleştikleri için "Er­del Belgradı" diye isim verdiler.

Bütün Erdel krallarının menhus taht merkezleridir. Kalesi Moriş Nehri kenarında büyük bir ovaya kurulmuş dörtgen şe­killi sağlam ve dayanıklı bir kaledir.

5 adet tuğla yapı sağlam tabyası var, sanki Varat Kalesi'dir, ama bunun iki kapısı var, biri kıbleye doğru bakar, biri batı ta­rafa bakar. Kalesinin içi satranç nakşı şahlar ile bezenmiş ve sa­natlı kiliseler ile süslenmiş idi ki anlatılmaz idi. Han, imaretler, medrese, bıtrik ve kıssishaneler, çarşı pazar ve bedesten ile ga­yet süslü idi.

Kalenin kıble tarafında olan duvarı üstünde sahraya bakar, krallara mahsus ibret verici yüksek bir sarayı var idi ki bütün

duvarları ibret verici bukalemun nakşı ve bütün yeşim, harekanî, tûtiyâ, mermer, somaki ve zenburî sütunlarla süslü idi.

Bütün pencereleri pirinç kafesli, billur, necef, moranlı camlar ile süslü idi. Ve döşemesi Hind pususkarîsi gibi küçük mermer döşenmiş taşlar idi. Çeşit çeşit altlı ve üstlü şahnişin ve maksu­relerinde havuz, şadırvanlarından ve fıskiyelerden berrak sular fışkırırdı.

Ancak Osmanoğlu askerine karşı koyamayacağını bilip böy­le bir sağlam kaleyi, böyle süslü, sevimli ve beğenilen bir şehri bırakıp bütün kefereleri dağlara kaçtıklarında bu kalenin her ta­rafından yağmacı Tatar askerleri girdiler. Zabt u rabtları müm­kün olmayıp ilk başta kiliselerinin çanların çıkardılar, diğer de­ğerli hazinelerini bulup hesapsız sınırsız ganimet malları alıp böyle nazenin şehri Nemrud ateşine vurdular. Garip şehir, se­mender kuşu gibi böyle mamur diyar ateş içinde kalıp asla bir imaret kalmadı.

Daha önce (—) tarihinde Mehmed Giray Han Yanova gaza­sına giderken bu şehre uğramıştı. Kazak-ı Ak askeri bu Belgrad Kalcsi'ne sarılıp 6 gün 7 gece büyük savaş edip sonunda kaleyi dövmekten vazgeçip han hazretleri taşra şehrini ateşe vurup git­mişlerdi.

O zamandan beri yine varoşu Erdel kâfirleri imar edip o da şimdi ateşe vurulup berbat oldu. Ama bu Belgrad Kalesi kâfiri cenge hazır olsalar, hayli analar ağlayıp büyük savaşlar olurdu, zira bu kalenin kıble tarafı safî batak ve çataktır. Allalı saklasın Mengerusî fil girse kurtulmayıp boğulur. Ama bu şehrin suyu ve havası, bağ ve bahçesi güzeldir.

Burada iki gün İslâm askeri konaklayıp yine Tatar askerine çapula gitmek, yani sefere gitmek ferman olunup 12.000 asker yine Kemen Yanoş Kral ardına düşüp gittiler. Allah islerini ko­lay getire. Oradan 5 saatte,

Moriş Nehri kenarı menzili: Orada olan. bütün mamur köy­lerin ganimetleri alınıp ateşe vuruldu. Oradan kuzeye 3 saatte, Entivar Kalesi'nin özellikleri

Macarca (—) (—) demektir. Yapıcısı Yejder ban imiş. Bu da Erdel kralları hükmünde, ancak Redcy İşvan oğlunun mülkü­dür. Moriş Nehri kenarından uzakça bir ovada güzel bir kale

15

imiş. Büyük manastırları/ mamur sarayları, çarşı pazarı ve han­ları olup diğer yapıları da gayet mamur ve süslü imiş. Çarkacı İsmail Paşa ile Tatar askeri ileri gidip bütün erzak ve ganimetle­rini alıp şehri ateşe vermişler, ancak yer altlarında mal ü menal, bağ ve bahçe kalıp sonra varan İslâm askerlerine ganimet oldu.



Oradan yine kuzey tarafa 4 saat tirfil, ayrık ve yonca otluk­ları içinde gidip,

Bonçab menzili: Gayet mamur nahiye idi. Tatar askeri Ke­men Yanoş taburu ardı sıra giderken bu nahiyeyi berbat edip, 20.000 adet esir alıp İslâm ordusuna zaferle gelip bir esir bir gu-ruşa satılmaya başladı. Oradan [5b] 3 saatte,

Eski maden Tuzda [Tuzla] şehrinin özellikleri

Erdel kralına tabidir, ama başka emanettir ki bir Mısır hazi­nesi elde edilir. Bütün serhatlere ve diğer vilâyetlere tuz bu şe­hirden gider. Bütün kefereleri tuzculardır. Burada tuz çıkan ma­ğaraları görmeyen dünyada ibret verici bir şey görmüş değildir, zira gayet tehlikeli ve korkunç yerin dibine inmiş, her bir made­ni en derine ermiş cehennem kuyusundan nişan verir mağara­lardır ki Allah saklaya. Esir olan ümmet-i Muhammed'i bu tuz madenine korlar, asla kurtulmak yoktur. Bu mahalde tuz kaya­ları dağlar gibi yığılmış idi. Bütün askerin atları, katırları, de­veleri, sığır ve koyunları bu tuzlan yiyip yalayıp safâlar ettiler.

Bu dünyada böylece tuz madeni iki yerdedir. Biri bu Erdel tuzlasıdır, biri Eflak diyarı tuzlasıdır. Diğer diyarlarda göller­de ve deniz kenarlarında tuz hasıl olur. Hacı Bektaş-ı Velî tuzu keramet ile oluşmuş billur taş gibidir. Bu Eflak ve Erdel tuzları fil cüssesi kadar kayalardır. Bu Erdel'in tuzla madeni yakının­da büyük bir şehir var idi. Bağı, bahçesi, imaret ve yapıları san­ki İrem bağı idi. Burada bir gün konulmakla bu şehir de Nem-rud ateşi ile berbat oldu ki zemininde imaret ve yapılarından an­cak yanmış külleri kaldı.

Hakir yine Melek Ahmed Paşa efendimizden izin alıp bu Tuzda şehrinden batı tarafa 50 adet silâhlı yiğitler ile bir gün bir gece dağlar içinde seğirtip "Ha şunda ve bunda" diyerek, Şolomkovar Kalesi'nin özellikleri

Macarca (—) (—) demektir. Biz bu kaleyi uzak mesafeden görünce kâfir kalesi zannedip daha ileri vardık. Bir yeni mi-

16

nareyi henüz ustalar inşa ediyorlardı. Meğer bu kale bizim Osmanoğlu'nun (—) tarihinde bu seraskerimiz Ali Paşa Varat Kalesi'ni fethedince bu kale de aman ile fetholup İslâm diyar­larına eklenmiş ve Varat paşasının hass-ı hümâyûnundan voy­vodalığı olup nahiye niyabeti olmuş. Varat Paşası Sinan Paşa'nm adamları bizi görünce şaşırıp hayran kalıp,



"Aya bunlar kimler ki?" diye birbirleriyle konuşmaya başla­yıp bildiler ki, bir alay cebeci gazileriyiz.

"Bre gaziler, safa geldiniz ve hoş geldiniz. Bre bir aydır İslâm askerinden haber yoktur. Siz nereden geldiniz, nereye gidersiz ve İslâm askeri nerdedir?" diye sorduklarında,

"Vallahi biz İslâm askerini tuz çıkan Tuzda şehrinde bıra­kıp bir gün bir gecede at sürüp bu kale kâfirin zannedip geldik. Allah'a hamd olsun İslâm diyarına ayak bastık" dediğimizde,

"Bre canım, o tuz çıkar şehir bu kalemize 6 konaktır. Siz bu kâfiristanı 40-50 yiğit ile nasıl geldiniz?" diye şaşırıp çok saygı gösterip büyük ziyafetler çektiler:

"Sakının kardaşlar bu nahiyeden esir alman ve köy yakman, siz bilirsiz!" diye bize bolca hediyeler verdiklerinde hemen ha­kir:

"Baka gaziler bizler at sırtına geldikten sonra can ve baş ile oynar bir alay garip gazileriz. Bu diyara biz gelmedik, köyleri­ni görmedik ve kasabalarını bilmedik. Ordumuza boş gitmemek için aç kurt koyuna salar gibi her yer ne olsa sarılıp elbette av alı­rız. Ey imdi öyle olsa sizlerden ricamız odur ki bu kadar gazile­rinizden bizimle beş on tane şehbaz yiğitler atlanıp bize av ala­cak kâfir köylerini gösterip sınırlarınızdan geri dönüp geleler!" dediğimde bazı yiğitler:

"Vallahi mâkul" deyip 10 adet yiğit bizimle hazır olmaya git­tiler, ama bu Şolomkovar Kalesi şeddadi rıhtım ağaç palankadır, ama gayet sağlam ve tahkim edilmiştir. İçinde 1.000 adet seçkin yiğit erleri, bir camii, iyi cebehaneleri ve şahane Macar topları var, gayet mükellef ve dayanıklı kaledir ki bir yayla dibine ku­rulmuş biraz havalesi var. O dağda bağları var, çarşı pazarı ve di­ğer imaretleri henüz mamur olmada idi.

Sonra bu kale yoldaşları gelip bundan eli boş dönüp o gün doğu tarafa yürüyüp Kiriş Nehri'ni geçip Kİriş'in karşı tarafın-

17

da birden 15 katana kâfire rast geldik. Allah'ın hikmeti ellerin­de 6 adet ümmet-i Muhammed esirleri var idi. Hemen anında hepimiz dal satır olup bir anda on beşini de aktarıp ayakları­nı bağlayıp esir ettik. 6 adet ümmet-i Muhammedin zincirlerini alıp Hızır gibi yetişip [6a] hepsini kâfirlerin atlarına kâfirlerin silâhlarıyla bindirip kâfirleri yaya çekiştirerek yürütüp dört ta­rafı yaka yıka, 46 adet seçkin esirler alıp İslâm ordusuna kavu­şup esirler satılıp onar guruş hissedar olduk.



Oradan da kalkıp, yine kuzey tarafa geniş şenlikli ovalar içinde yakıp yıkarak 6 saat gidip,

Sağlam kale, yani Şamos Uyvar'm özellikleri

Macarcada (—) demektir, ama doğrusu Uyvar'dır. Erdel krallarına tabidir. Lâkin Süleyman Han asrından önce bütün kâfirlerin şikayctgâhları ve kralların taht merkezleri bu idi. Ka­lesi bir büyük gölün kenarında altıgen şekilli şeddadi taş yapı büyük bir kaledir ki sağlam set ve uzun duvar 7 adet yeni mil tabyaları vardır. Cebehanesi ve bütün topları bezenmiş ve 6.000 adet cengâver Nemse askeriyle donanmış bir kaledir. Bütün Os­manlı askeri bu Şamos Uyvar Kalesi altına varıp konunca gün­düz gözüne, aydınlıkta karınca ve arı gibi kalenin dört tarafına üşüşüp kaleden ancak küf f ar bir yaylım top atıp bir yaylım kur­şun atmaya güçlükle iktidarları olup başka şeylere dermanla­rı olmayıp bütün papazları bedenler üzerine aman bayrakları­nı baş aşağı dikip,

"El-aman, el-aman ey Âl-i Osman askerinin seçkini" diye bağırıp çağırdılar, ağlayıp inlediler.

Kalenin batı tarafından Melek Ahmed Paşa kolundan Ru­meli askeri merdiven ve kementlerle kalenin duvarı üzerine tır-maşıp ve nice burçları ve bedenleri üzere serdengeçtiler sarma­şıp Müslüman gaziler beden dişleri üzerine doluşunca kâfirlerin çoğu mülhid çukura düşer gibi yeri cehennem olası kâfirin, yüz­lercesi kale hendeğine atılıp gömüldüler ve boğulup öldüler.

Ümmet-i Muhammed kale kapılarını açıp bütün gaziler içe­ri doldular. Metris ve lağımsız, top ve tüfeııgsiz bu şekilde bir kale alınmamıştır, ama ne sağlam ve dayanıklı kale idi.

Hemen Osmanoğlu'nun korkusundan amansız kalıp aman dilediler, ama dilekleri kabul olmayıp nice bini esir olup malları

ganimet olup bedenler üzerinde hakir ve 7 adet kölelerim ezan-ı Muham ınedî olcuyarak padişalun zaferinin ilanı işaretleri diki­lip, bütün kiliseleri mabut kabul ettikleri putlardan temizlendi, resim ve heykellerden arındı.

Yüksek yapılı, sanatlı, her biri göklere baş uzatmış, her biri saf kurşun ile örtülü ve bukalemun nakışlı kâşîler ile mamur ol­muş ibret verici kiliselerdi. Odaları kâsî renkli kiremitler ile dö­şenmiş kiliselerin yedisine mihrap, minber, müezzin mahfille­ri, kürsüler ve sanatlı eserler konularak Müslüman gazilere ve diğer müminlere ibadethane yapılması düşünüldü. Bunu efen­dimiz Melek Ahmed Paşa uygun görmeyip bütün devlet ayanı, erkânı ve diğer iş erleri ve gazilerin ihtiyar önderleri bir yere ge­lip konuşup danıştıklarında Melek Ahmed Paşa

"Eğer bu Erdel memleketini İslâm diyarına ilâve ettim der­seniz bu şeyi Yıldırım Bayezid Han ve San Gazi Süleyman Han ederlerdi. Hemen onlar Tuna'yı sınır edip bu tarafa bakmamış ve yakmamış, Mekke ve Medine vakfı olsun demiş gitmiş. Şim­di bu kale tâ kâfiristanın ortasındadır ki 20 gündür, İslâm tara­fından buraya güçlükle geldik. Bu kaleyi imar edip içine bu ka­dar ibadullah koyup gidersiz, sonra nasıl zabt edersiz. Civarın­da islâm kalelerinden nam u nişan yok. Evet, eğer Seydî Ahmed Paşa kati olunmamış olup bu anda sağ olsa ve burada imar edip kalsa kâfirlerin gözlerini yıldırmıştı, nice bin küffârı kırmıştı, o zabt edip bütün Erdel diyarım İslâm diyarına ilâve ederdi" de­yip Melek Paşa susunca bütün gaziler taraf taraf,

"Mâkul, mâkul müşaveredir. Ve bu kale krallara mahsus eski taht merkezi kaleleridir. Ve danışma yerleri ve Sarı Saltık vak­fıdır. Bunu İslâm diyarına zammctsck Üstürgon Kalesi gibi ve Ustolni-Belgrad Kalesi gibi her an yere gelesi kâfirler gelip sarılıp [6b] alır. Nice kere sefer dertlerini çekeriz. Cami, mescit ve Osma-noğlu yurdu etmek mümkün, ama zabtı mümkün değildir" de­yip vazgeçip bütün hanelerinden, kiliselerinden ve hazinelerin­den mallarını alıp bir orada böyle bir mamur ve süslü şehri ate­şe verip o kadar ganimet malı alındı ki anlatılmaktan uzak idi.

Hatta krallara mahsus olan yüksek sarayın karşısında olan büyük kilise içinde nice yüz kralların pis leşlerini gaziler buldu­lar. Biri gayetle değerli cevherler ile bir gümüş taht üzerine kuru-


Yüklə 1,58 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   35




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin