May Firav Varoşu'nun özellikleri
Nemse çasarı karısı olan May Firav adlı kadının hassıdır. Bir geniş ve verimli yerde Meram Bağı'ndan örnek verir büyük şehirdir. 2 varoş yan yanadır, aralarından Rabçe Nehri geçer, dağ tarafındaki varoş çasarm baş komiserinin hassıdır. Bu
188
189
iki varoş toplam 7 bin adet tahta örtülü bağlı, bahçeli, 9 aj kale gibi manastırlı ve çarşı pazarlı, suyu ve havası hoş varn tur. Buradan bir saat gidip,
Rudolfoş Varoşu'nun özelliği Her hangi kâfir kralın veziri ise onların hassıdır. 5 bin adei evlerdir ki 10 adet birov hâkimleri var. Reayaları tamamen Ma cardır. 10 adet manastır çanlığı gözükmekte idi. Bu şehir içinP girmedim, ancak birovları paşaya hediyelerini getirdiler. Buradan batı tarafına (—) saatte şenlikli yerler içinde gidip, Sağlam kale, dayanıklı yapı, muhkem sur Ovar'ın özellikleri Önceleri de sonraları da Nemse çasarınm olmuştur. Gerçi Süleyman Han 935 [1529] tarihinde Beç gazasına giderken yakmışlardır, ama ele geçirememişler. Kalesi dibinde büyük bir varoşu var, bütün İslâm askeri ile alay ederek bu varoşun bir kapısından girip bir kapısından çıkarken bir geniş anayol içinde 3 bin adam gidip iki tarafı yüksek haneler ve altları baştanbaşa kemer kârgir yapılı dükkânlar ki tamamı bin adet olan bakımlı ve süslü dükkânlar içinde yüz binlerce mahbûb ve mahbûbe mûğpîçeler alay seyrine çıktılar. Biz de onları güzellikleriyle seyrederek bu süslü varoş içinden çıkıp Ovar Kalesi hizasına vardığımızda melun kale o kadar top şenlikleri etti ki kulaklarımız sanki sağır oltıp kale Nemrud ateşi içinde kaldı. Ve o kadar davul, trompete ve çanlar çaldı ki sanki Deccâl Yahudi çıktı sandık.
Kale hendeği dibinde konulup bir yeşillik ve dinlenme yerinde kaptanın ziyafeti olundu. Şehrin bütün dilberleri çadırlarımıza gelip gönüllerimizi aldılar ve cilveler eylediler.
Ovar Kalesi zemininin şekli: Tuna Nehri'nden biraz uzak eğimsiz düz geniş boşlukta bir hoş ve güzel, bir şeddadi yapı, yüksek zeminde yüksek bir kaledir. Ve hendeği içinden ve varoşu hendeği kenarından [49b] Kalka Nehri akar. Paçarhot yaylalarından gelip bu Ovar Kalesi altından geçip Tuna'ya karışır.
Bu kale gerçi küçüktür, ama gayet sağlamdır. Bir kapısı var, güney tarafa açıktır. İçinde 300 tahta örtülü haneleri ve 2 adet manastırları var, duvarı üzere 20 adet karakolhaneleri var, hendeğinin dışında 5 yerde topraktan yığılı tabyaları var ki her birinde yüz bin çeşit hile şeytanlıkları var.
gu tabyaların da dört tarafları derin hendeklerdir ve hen-j elerin dışında metrise girecek yerlerde lağımlar vardır. Bu
Lalar arasında asla kale görünmez ve kuşatma sırasında bu 'ayalardan kaleye yaklaşılmaz. Ancak kuşatma sırasında bu
kyglarm birisi ele girse kale tez fetholur.
3 Daha önce Yanık Kalesi bizde iken bu kale sınır sonu imiş,
ma kâfirler hemen bir yılda yine zafer bulup almış. Onun için lü kale sarptır. Varoşu kenarında bir toprak yığılı sınır milleri olan bir tepe yığılıdır ki Süleyman Han Beç ve Alman savaşma giderken yığmıştır.
Bu kale 2 bin askere sahiptir, ama Ustürgon kulu korkusundan Üstürgonluya hediyeler ve haraçlar verirler. Ve dört tarafı gayet verimli geniş topraklardır, bağı bahçesi hesapsız yerdir. Suyu ve havasının güzelliğinden mahbûb ve mahbûbesi gayet meşhurdur.
Macar Vilâyeti bu arada tamam oldu. Buradan batı tarafa ta Beç'e, Prag'a, İstirinye ve Lonçat vilâyetlerine kadar Nemse ve Alman vilâyetleridir ki Macar kâfirleri bundan içeri Nemse vilâyetlerine silâhlarıyla giremezler, yaya ve yahut arabalarıyla gider. Meğer çasarm bir kral üzerine seferleri olup Macar'ı yardıma çağırırsa o zaman bütün Macarlar silâhlarıyla gelirler, ama ayrı konup üzerlerine Macar askerinden fazla Nemse askeri muhafazacı korlar. Hiçbir zaman Nemse ve Macar'ın birbirleriyle iyi geçimleri yoktur ve birbirlerine güvenmek ihtimalleri yoktur. Zira birkaç kere Macarlı, Zirin ve Beganlı Süleyman Han'a tabi olup Nemse'nin elini vilâyetini Osmanlı'ya aldırmışlardır. Macar Luturyan mezhebindedir, Nemse papişte mezhe-bindedir. Onun için bu iki kefereler birbirleriyle zıtlardır. Gerçi ikisi de Hıristiyan milletindendirler, ama zıtlar bir arada bulunmaz sözü uyarınca bir yere gelmeleri zaruridir.
Bu Ovar Kalesi'nden içeri Ustürgon ve Ustolni-Belgrad tarafına Nemse de ister silâhlı ve ister silâhsız geçmek imkânsızdır. Gerçi vilâyet Nemse'nindir, ama Macar korkusundan o semtlere Nemse varamaz. Meğer bir büyük küme olup o zaman gidip gelir, birbirleriyle harbe ucuyla söyleşirler ve yine birbirlerinden geçmezler, zira "Küfür tek millettir." Ancak Nemse'nin devleti kalındır. Macar'ın devleti Süleyman Han za-
190
191
inanından beri gorona tacı, Üstürgon Kalesi ve 300 parça kalp leri ellerinden gideli devletleri zayıftır.
Nemse Macarlar üzerine musallat olup reaya etti. Ancak Macar kavmi yanında Nemse çufud gibidir, asla yürekleri yok tur ve kılıç vurup ata binen usta binici değildir, Nemse'njn ama yayan tüfenklisi gerçekten de ateş saçar. Ancak belinde bir şişi var, ne zaman tüfenk atmak istese bir çatal ağaç üzerine koyup tüfenk atar, Osmanlı gibi koldan tüfenk atamaz, gözlerini yumup rasgele tüfenk atarlar. Siyah şapkaları büyüktür ve pabuçlarının burunları uzundur ve ökçeleri yüksektir. Yaz ve kıs ellerinden eldivenlerinin çıkmak ihtimali yoktur.
Ama Macar kavminin gerçi devletleri zayıftır, ama sofra sahipleridir, konuk alırlar ve vilâyetleri ekin biçin vilâyetleri olmak ile ekinci kavimdirler. Gerçekten de yiğit kavimdirler, Tatar gibi her vilâyete çatal atlar ile seğirtip beşer onar tüfenkle-ri ve bellerinde kılıçları var. Ve serhadli askerimizden fark olunmaz, öyle esvap giyip küheylân at binerler, pak gezerler, pak yerler, konuklarına gayet saygı gösterip ikram ederler ve esirlerine Nemse gibi işkence etmezler. Ve Osmanlı gibi kılıç çalarlar.
Kısacası ikisi de dinsiz kâfirlerdir, ama Macar daha iyi, düzelir, pak keferelerdir. Nemse gibi yüzlerini her sabah sidikleri ile yıkamayıp Osmanlı gibi Macar her sabah yüzlerin su ile yıkarlar, vesselam.
Beri taraftan yine sadede dönelim. Ovar Kalesi'nden içeri batı tarafa Macar atlısı giremez, Nemse'nin sınırının başlangıcı ve Macar'ın sınır sonu bu Ovar Kalesi'dir.
Burada elçi paşa efendimize Raba [50a] çenginde ölen Ziri-noğlu adlı melunun veledi elçi paşamıza gelip bu mahalde buluşup babası yerine tahta geçip hersek olmak ricasında bulundu ve İslâm ordusunun bir tarafında 3 bin kadar silâhsız Macar askeri gelip kondu.
Ardından paşa efendimiz yine Ovar Kalesi'nden asker alıp o gece meşaleler ile şenlik edip 5 saat batı tarafa bataklı yerlerini sağlam köprüler üzerinden geçip bakımlı ve şenlikli yerlerde, (—) (—) Varoşu'nun özellikleri
Gayet mamur Nemse kâfirleri varoşudur. Yer yer Macar kavmi reayaları vardır. Bunun da bütün evlerini ağartmışlar.
ojr yüksek dağın eteğinde 3 bin adet kârgir yapı, kale gibi kat kat tahta ve kiremit örtülü, bağlı bahçeli, 7 adet kiliseli, çarşı oazarlı ve mahbûbe kızlı mamur büyük varoştur.
Bu varoşun ta ortasından alay ile geçip 3 saatte mamur köyleri ve yeşillik vadileri geçip yine batı tarafa bağlar içinde bir yayla dibinde,
Donaban Varoşu'nun özellikleri
Bu kralın anası olan karının hassıdır. Bunun etrafı hendekli ve tamamen şarampavlı İrem varoşudur ki Nemse dilindede buna Dona Firav derler, yani karılar vilâyeti demektir. Gerçekten de alayımızın seyrine çıkanların hepsi kadınlar idi. Ancak çarşı pazarı ve kiliseleri gayet mamurdur. Buradan, Firav Varoşu'nun anlatılması
Bu da kızlar vilâyeti demektir. Gerçekten de tüm kızları nazla edayla alaya karşı çıktılar. Güneş parçası prenses gibi güzel Nemse kızları var ki gören insanoğlu elbette onlara âşık olur. Genellikle manastırlarında Hazret-i İsa için keşişe (rahibe) olmuş kızlar var ki her biri birer zamanının prenseslerine denk kızlardır. Şehri 3 bin kadar bakımlı, şenlikli evleri, manastırları ve çarşı pazarları kârgir yapı bir güzel bir şehirdir.
Fenare Nehri bu şehir kenarından akıp Kinah Dağlarından gelip Pojon Kalesi karşısında Tuna Nehri'ne karışır.
Bu Firav şehrini de geçip batı tarafına 2 saat gidip sağ tarafımızda Tuna'nın karşı tarafında Pojon Kalesi, bir saat uzak bir bayır başında gözüküp oradan batı tarafına 2 saatte, Büyük İmparator şehrinin özellikleri
Yani çasar şehri demektir. Bu süslü şehir Kinah Dağlarının eteğinde bir düz geniş verimli ova içinde büyük bir şehir gibi kiliseleri, manastırları, kat kat kalay tenekeli, pirinç teneke ve çeşit çeşit sırça kiremitli bir şehirdir ki âlemi aydınlatan güneşin ışıkları şehre vurunca parıltısından insanın gözbebekleri kamaşır. Kısacası, tamamı 10 bin evdir, 2 bin dükkândır, 40 manastırdır, bağ ve bahçesi hesapsızdır. Eğer olduğu gibi bu şehrin özelliklerini yazsak sözü uzatmış oluruz. Ancak burada paşaya büyük hediyeler verip ve ziyafetler edip oradan, Anpuruk Kalesi'nin özellikleri
Nemsece (—) demektir. Yapıcısı Laslo Kral'dır. Bu kale önce
192
193
ve sonra Nemse çasarımndır. Ancak Süleyman Han 935 [15291 tarihinde Beç gazasına giderken bu kaleyi yakıp geçmiş, Ka sim Voyvoda eliyle. Ama biz paşa ile bu kale altından alay üe geçtik. Varoş içindeki insan denizini seyredip varoşun öte ta rafında bir geniş yeşillik ve çiçekli yerde çadırlarımız ile konduk. Bu büyük varoş enli bir caddedir ki iki tarafı büyük saraylardır ve altları tamamen kârgir yapı dükkânlardır. Burada da yine bütün kadınlar alışveriş ederler.
Toplam 3 bin kadar tahta ve kiremit örtülü haneleri ve 8 adet manastırları vardır. Bu varoşun dört tarafı derin hendek etrafı baştanbaşa şarampavlı metristir. Her hanenin kapılarının kemerleri üzerinde o hane sahibi ne sanata sahip ise sureti ile ve sanatının âletlerinin resimleri yazılmıştır. Ondan bilinir ki bu hanede saraç, saatçi ve bıçakçı vardır.
Anpuruk Kalesi'nin şekli: Layta Nehri kenarında bir vadide dörtgen şekilli şeddadi yapı sağlam bir kaledir. İçinde 5 manastırı altın haçlı çanlık kuleli ve iki kapılıdır, biri doğuyu ve biri batıya bakar kapılardır. Büyüklüğü tam 1.500 adımdır. 12 adet küçük tabyaları ve bin nefer kulu var. Hendeği o kadar derin değildir, içinden Layta Nehri akar. Bu nehir batı tarafta İslovin Yaylalarından gelip bu kale varoşu [50b] hendeği içinden geçip 3 saat kuzeye akıp Tuna Nehri'ne karışır.
Bu şehrin suyu ve havası gayetle güzeldir. Burada çok garip ve acayip şeyler vardır. Bir çeşit tuhaf su değirmenleri var, hem un öğütür ve hem üç çeşit un eler, garip seyirliktir ki eleğe ve kalbura insan ilişmeden un elenir. Has unu kral içindir, geri kalanı sahibinindir, kepeği değirmencilerindir. Ancak kral bu unu sahibinden akçesi ile alıp zulmetmezler.
Bu şehrin varoşundan taşra Layta Nehri aşırı Yanık fatihi Sinan Paşa bir hunka, yani bir yığın yığmış, ta Yanık Kalesi'nden bu yığma gelinceye kadar bizim Yanık Eyaleti imiş.
Burada bizim elçiye bir kese guruş harçlık verdiler idi, ama bu kaleden top şenliği etmedikleri için paşa kale kaptanına gayet gücenip kese ve hediyelerini almayınca hemen kaptan yer öpüp,
"Vallahi sultanım, alayınıza çıkıp heybetiniz ve gücünüzün büyüklüğünden unuttuk" deyip o an 500 pare toplar atıp
nlikler ettikten sonra paşaya 5 kese ve bu kadar değerli hediyeler verip özrünü bildirip,
"Beni çasara ve Rudolfoş Vezir'e şikâyet eylemen" diye nice peşkeşler verdi.
Sabahleyin kale kaptanı bütün askeriyle paşaya kılavuz olup 2 saat İrem Bağı gibi mamur köyler geçip,
Pirankopuruk Varoşu'nun özellikleri
Nemsecede (—) (—) demektir. Eski zamanlarda bir küçük belde imiş. Zamanın geçmesiyle imar olup baş vezir olan koca Rudolfoş'un hassıdır. Hâlâ 7 bin haneli, 11 manastırlı, 2 bin dükkanlı, hesapsız bağ ve bahçeli Meram Bağı gibi ünlü bir varoştur. Burada da paşaya büyük bir ziyafet çektiler, 10 kese ve 1 altın yaldızlı hmto araba hediye verdiler. Bu şehri geçip 3 saatte, (...) (—) Varoşu menzili
Bu da 3 bin haneli kral defterdarının hassı şehridir. Bura
da da ziyafetler olup hediyeler verildi. Bu şehrin sol tarafında
gözükmekte olan küçük Alman yaylağı eteklerinde 10 adet şe
hir büyüklüğünde varoşlar süslenmiş olup görünmekte idi ki
her birinin mamur yerleri birer büyük şehre benzer. Bağ bağa ve
ekinlik ekinliğe bitişmiş, manastır ve yüksek saraylar ile süslen
miş şehirler idi, ama bu hakir içlerine varmadım. Ancak geriden
seyredip paşanın tercümanı olan meykelden sorup bu 10 adet
şehirlerin isimlerini yazdım ki isimleri budur. Evvelâ varoşu
(2 satır boş)
Sonra (—) Varoşundan kalkıp yine batı tarafa 3 saat gidip, Çasar Varoşu'nun özellikleri
Bu bütün varoşlardan bakımlı, şenlikli İrem Bağı'ndan örnek verir şirin şehirdir ki bizzat çasar imparatorun kendi hassı olduğundan tüm Nemse'nin ileri gelenlerinin burada kat kat kârgir yapı saraylarında havuz, fıskiye ve şadırvanlı haneleri var ki her biri birer çeşit hıyabanlı Çârbağ görünüşüne denk saraylardır.
Manastırlarının çoğu mavi saf kurşun ile örtülü mamur kiliselerdir. Zira bu büyük şehir Beç'e pek yakındır ki ancak iki üç kısa menzil kadar vardır. Çasar tarafından paşaya burada büyük bir ziyafet olmuştur ki tüm atlarımız bile şeker işi nefis yiyecekler yediler. Paşaya bir samur kabanice giydirdiler ve on kese talar guruş harcırah verdiler.
194
195
Bu şehrin ensesindeki Küçük Alman Yaylası üzerind Temmuz ayında kar eksik değildir ki Nuh Tufanı'ndan beri tat lı sulu eski karları var.
Buradan kalkıp verimli ovalar geçip 2 saat batı tarafa gidin Eski Peşpehil şehrinin varoşu
Sultan Süleyman (Allah rahmet eylesin) 935 tarihinde Ber Kalesi'ni döverken bu şehri berbat etmişti. Hâlâ o zamandan beri imar olmada bir süs şehirdir ki görülmeye değerdir.
Biz bu şehre alay ile girerken kral tarafından adamlar gelip
"Paşa dostumuz bir hafta Peşpehil şehrinde konaklayın yorgunluğu gidip bir haftadan sonrası kendileriyle görüşelim" diye haber geldi, hepimize bu büyük şehir içinde altınlarla süslenmiş saray konaklar verip bir hafta konaklanıldı.
Bu şehrin kalesi yoktur, hemen Tuna Nehri'nden biraz uzak bir geniş ovada ve güneş tarafı Beç Dağları eteğinde büyük bir şehirdir. [51a] Baştanbaşa tahta örtülü 3 bin adet tek katlı ve iki katlı kârgir yapı yüksek saraylar var ki her biri birer milyon hazineye olmaz süslü, yeni yapı uğursuz hanelerdir. Baş komiser,
"Bu şehrin tüm odaları 10 bin adet kapılı büyük hanelerdir" diye cevap verdi.
Tamamı 700 adet çarşı pazar dükkânlarıdır, ama her dükkân sıralı değildir. Bazı dükkânlar evlerin altlarında açılmıştır. Bunlarda da güzel yüzlü kızlar oturup mallarını satarlar.
Tamamı 7 adet kale gibi ibret verici kiliseleri vardır. Her birinde beşer altışar yüz kadar papaz ve ruhbanları var. Ve birinde sadece kızlar var, asla palas takan keşiş yoktur. Ve bir kilise eski yapı olup ta Hazret-i İsa zamanı yapılmıştır. Kapısı üzerinde tarihi sene 1544 yazılmıştır.
Hatta keferelerin Ayanta adlı âyin günleri idi, 10 bin ruhban ve 70-80 bin kadar kâfirler haçlı flamaları, sancak, bayrak, erganun ve trompeteleriyle bu büyük kiliseye gelip batıl âyinlerini ederler. Daha sonra bu Peşpehil şehrinin Meram Bağlarında öyle işler çevirip içip eğlendiler ki anlatılmaz. Nice bin kâfirler de papazlar ile ellerinde altın ve gümüş micmereler ile buhur, ûd, amber ve günlükler yakarak sokaklarda trompete çalarak gezip yine manastırlara giderlerdi.
Her büyük kilisenin kubbeleri tenekeli, kalaylı, sarı pirinçli ve kurşun ile örtülü mamur puthanelerdir ki her birinde birer lyjjsjr hazinesi değer heykeller ve avizeler vardır. Her kubbe ve ranlık kuleleri üzerinde insan boyu kadar altın haç alemleri var ki parıltısı şehre ışık verir. Ve saat kuleleri de kalaylı demir te-ne]
Bu şehrin ortasında (—) Nehri akar. Bir küçük akarsudur, ama abıhayattır. Küçük Alman'dan gelip nice köy, kasaba ve beldeleri sulayıp bu şehir içinde bağ ve bahçeleri sulayarak şehrin alt yanında Tuna Nehri'ne karışır.
Ve bu şehrin iki tarafında baştanbaşa bağ, bahçe, gül-i gülistan ve Rıdvan Cenneti bahçesi gibi Aspuzu Bağları gibi bahçelerinde türlü türlü yüksek köşkler, havuz, fıskiye sakiyeler ile süslenmiş maksureler, dinlenme yerleri. Frenk işi ibret verici ta-raçalar vardır. Her birinde yetkin ustalar birer sanat düşünüp öyle tasarruflar ile yapılmış Havarnak köşklerinin Frenk Mânı ve Erjeng nakkaşların ibret verici bukalemun nakışları var ki kalem ilminde nasibi olan parmağını ağzına götürüp hayretler içinde kalır. Hatta bütün Beç Kalesi'nin ileri gelenleri, zarif kefereleri bu şehirde, bağ ve bahçelerinde aylarca ve haftalarca zevk edip eğlenirler. Tüm dilberleri ve güzel kızları bu şehir içinden akan nehirde yüzüp şarap ve rakı keyfi sarhoşluğu ile birbirleriyle kucak kucağa olup bucak zevki ederler.
Suyu havası güzel olduğundan mahbûb ve mahbûbesi beğenilir. Hatta erkekleri ve kadınları birbirlerinden kaçmayıp kadınları bizim Osmanlı ile bir yerde oturup içip eğlendiklerinde kocası bir şey demeyip kapıdan dışarı gider, ayıp değildir. Zira bu kâfiristanm tamamında hâkimiyet kadındadır. Ta Meryem Ana'dan beri kötü töreleri böyle olagelmiştir. Ancak bu şehrin keferelerinden gayet zengin bezirganları, garip dostu yaşlıları ve gençleri vardır.
Kısacası, bu şehirde seyredecek ibretlik şeyler çoktur. Bunlardan biri bu şehir içinde dönen nice yüz sanatlı un değirmenleri var. Mesela bir göz değirmende 4 çeşit un öğütülür. Biri has, beyaz ve ince, birisi ortaca ince, biri daha kabaca, biri kepek derler, kabaca un elenip başka başka çıkar. Hâlâ ki değirmen birdir ve insan el değmeden dört çeşit elekten bu felekte un ele-
196
197
nir. Ve böyle nice çeşit görülmeye değer aba, kebe, çuka ve acayip siyah barut değirmenleri var ki gören insan hayretler içinde kalır. (-) (--) (-)
Paşa efendimiz bu Peşpehil şehrinde bir hafta oturduğun-dan sıkılıp Budin vezirine bildirip üç günde adam gidip tjç günde geldi. Budin'den bu mahalle ve Beç'e 8 konaktır. Ama bizi 15 günde bu şehre getirip kâh kuzeye, kâh güneye, kâh doğuya ve batıya gezdirdiler. Zira Beç Budin'e ve Üstürgon'a uzak ola ve vilâyetlerinin güzel imaretlerini seyrettirmiş olalar. Budin vezirinden,
"İki hafta otur derlerse oturup hemen bana bildir" diye [51b] haber geldi. Ertesi gün kral tarafından başdefterdar gelin paşaya bir hmto araba getirip,
"Buyurun, kralımız size selâm eyledi. Sultan Süleyman Otağı bağında sultanıma ziyafet eyledi ve sultanıma kendi arabalarından gönderdi" deyince elçi paşa,
"Bak-a inatçı, işe yaramaz meykel tercüman biz burada hapsolup ziyafet yemeye ve alışveriş etmeye gelmedim. Hemen bana bir işe yarar haber verin, yoksa Allah bilir sabahın Budin'e giderim" dedi.
"Sultanım işte pazar günü mübarek günümüzdür, işte yakın geldi, o gün alay ile girersiniz. Buyurun gezip eğlenin, misa-firimizsiniz. Bir yemek yiyip gezip dolaşıp yine gelin" deyince,
"Gitmem hey melun işte adamlarım çoktur, onlar gitsin" deyince hemen paşadan hepimiz izin alıp bu Peşpehil şehrinden Beç tarafına 3 bin adım batı tarafına bağlar ve İrem Bağları içinde gidip,
Cihanın Çârbağ-kalesi, yani Âl-i Osman Süleyman Hanı
Otağı
Bu İrem Bağı kale, gökkubbe otağın kapısı önüne varınca çasarm tüm divan adamları hepimize karşı selâma durdu. Bu Meram Bağı'na girince aklımız durdu gözlerimiz yaşla dolup hepimiz hayretler içinde kaldık. Süleyman Han'ın otağı divanhanesinde konup bütün atlarımızı dışarı çıkardılar. Nice iş görmemiş adamlarımız,
"Niçün atlarımızı yanımızdan dışarı çıkardılar?" diye şüpheye vardılar. Hakir:
198
"Bre adamlar, ayıptır, bu anlamsız bozuk düşünceleri bırakın. Onların elçisi bizim Budin'e vardı. Birimize burada bir hata „elirse Budin'de onların elçilerini ve bu kadar esirlerini tamamen kılıçtan geçirirler. Bre bu ham sevdadır. Hemen şu acayip ve garip eserleri seyredip zevkimizde safâmızda olalım" deyip kılavuzlarımızla cennet bahçelerini gezmeye başladık.
Süleyman Han Otağı Kalesi'nin şeklini bildirir
Zamanın Süleyman Han'ı menhus Ungurus Alman keferelerinden intikam almak için 936 [1530] tarihinde bizzat Beç Kalesi'ni kuşatıp kale döven toplar ile dokuz koldan döve döve zebun yürüyüşler olup içine girilmişken ve bedenler üzerinde ezan-ı Muhammedi'ler okunup Çerkez adlı bir yiğit atıyla donuyla topların yıktığı yerden ta kalenin ortasına varır, atını ve Çerkez yiğidini orada şehit ederler ve kâfirler İslâm askerini yürüyüşten geriye döndürürler. Sultan cengi sabaha kalınca Allah'ın hikmeti ertesi gün şiddetli bir kış olup o kadar tipi, boran ve kar yağdı ki bütün İslâm askeri kardan perişan olup bütün metrisleri kar basıp nice bin adam elden ayaktan kalıp nice bin hayvanlar kırılıp Mahşer gününden bir gün olur. Bütün İslâm askeri,
"El-aman ey Süleyman-ı zaman, işi vakti zamanına ertelemek gerekir. İnşaallah şimdi Kasım gününden 17 gün sonradır. Maksadımız kâfire bir gözdağı vermek idi, oldu. Hemen esenliğe çıkıp yine ilkbaharda inşaallah yine bu kaleyi kuşatalım" diye konuşup 12 bin asker ile Ösekli Kasım Voyvoda'yı kâfirin Alman vilâyetlerine gönderip yağmalamaya başlarlar. Kâfirler bu hâli görüp Kasım Voyvoda ile cenge başlarlar.
Hemen Süleyman Han bu mahalde otağını bırakıp Ösek'teki topu, tüm cebehane ve hazineyi götürüp iç ağaları piyade olup sıkıntı ve belâlar çekerek Tuna kenarında Kovin Adası önünde Cankurtaran'a düşüp can kurtardılar.
Daha sonra kâfirler uğur için Süleyman Han'ın otağını kaldırıp hazinesine koyup şekli ve biçimi gibi o otağın tıpkısını bu kârgir, şeddadi, sağlam ve güzel kale olarak yapmışlar. Cenk olunup ktışatma için değildir, ancak teberrüken ibretlik olup bir eser olsun için ve "Süleyman Han'a bu kale altında otağını bıraktırmışız" namı için yapılmıştır. Büyüklüğü tam 4 bin adım-
199
dır ve 16 köşedir. Her köşesinde birer düzgün yapmışlar ki jn sanın aklı perişan olur.
Bu kalenin duvarının boyu, hâlâ padişahımızın otağının tarzı, tavrı, tarhı ve tüm sokakları nasıl beden beden ise avn öyle yapılmış bir süslü Süleyman seraperdesi şeklinde bir süslü kaledir.
Diğer otağlarda olduğu gibi has oda, hazine odası, kilar odası, büyük oda, küçük oda, seferli oda ve doğancılar odaları gibi yapılmıştır.
Kısacası Süleyman Han asrında otağ nice kurulu kaldı ise her [52a] bir kulesi birer oda gibi yapılmıştır. Hâlâ bu kule odaların içlerinde bağcı bostancı kefereleri kalmaktadırlar. Hâlâ arz odası ve adalet köşkü yine öylecedir, ama leylek çadırı ve büyük divanhane ki cihannümadır ve bu otağ içinde kurulmuş cergeler ve küçük çadırlar tarzı çok sayıda odalar ve padişah obası önündeki sofa önünden akıttığı sular hâlâ selsebil gibi akmaktadır. Bu otağın namusiyesi (perdesi) 48 uzun mermer sütun üzerine yapılmış 4 tarafı pirinç tırabzanlar, türlü türlü pencereler bütün duvarları Frenk tarzı bukalemun nakışlı sağlam duvarlardır. Ancak hâlâ Süleyman Han'ın halvetha-nesi olan Acem tarzı obası şeklinde olan ibadethanesinin kapısı kapalı, yine bir halvethanedir. Bütün yapıları baştanbaşa kârgir yapılıp üstleri kırmızı bakır teneke örtülüdür ki nice yüz bin kantar bakır gitmiştir, hesabını Cenâb-ı Bârı bilir. Kısacası,
"2.090 milyon mal gitmiştir" diye baş komiser anlattı.
Otağın, bütün kulelerin ve bütün yapıların yağmur suları akacak saçakları ve su olukları da tamamen bakırdan yapılmıştır. Olukların ağızları arslan ve ejder ağızları gibi olup bütün yağmur suları ejder ağızlarından akar. Tüm kulelerinde, otağ üzerinde, büyük çadır üzerinde ve namusiyenin 24 sütunları üzerinde, leylek çadırı ve arz odası üzerinde, toplam 78 adet adam boyu kadar altın yaldızlı haç alem vardır.
Bu 4 bin adım olan otağın içi İrem Bağı'ndan nişan verir ki bu alçak dünyada öyle bir garip eser ve öyle bir acayip ibret verici yapı görülmüş değildir.
Dostları ilə paylaş: |