Hadis terimleri SÖZLÜĞÜ MÜcteba uğur a



Yüklə 2,09 Mb.
səhifə19/51
tarix16.05.2018
ölçüsü2,09 Mb.
#50631
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   51

İle's-Sıdkı Ma Huve:

Sıdk mertebesinden uzak değildir” manasına İbn Ebi Hâtim'in tasnifinde üçüncü mertebede bulunan şeyhun lafzına muadil olarak el-Irakî ile ona tabi olarak es-Suyûtî'nin, İbn Haceri'l-Askalânî'nin tasnifine göre ta'dilin beşinci mertebesine ekledikleri lafızlardandır. Bu ve benzeri lafızlardan biri ile adaletine hükmedilmiş ravinin hadisleri yazılır ve gözden geçirilir. Ancak mertebe bakımından önceki dört mertebede bulunan lafızlardan biri ile hakkında adalet hükmü verilmiş olan ravilerden daha aşağı derecede addedilir.



İleyhi'l-Munteha Fi'l-Kizb:

“Yalan söylemede son noktaya gelmiştir” manasına en ağır cerh lafızlarına andır. Cerhin son mertebesinde yer alır. Hadisde yalan söyleyen, yalan söylediği açığa çıkan raviler hakkında kullanılır. Bu ve benzeri ağır cerh lafızları ile cerhedilen ravilerin hadisleri mevzu addedilir ve hiç bir şekilde makbul tutulmaz.



İleyhi’l-Munteha Fi'l-Vad':

Hadis uydurmada son noktaya gelmiştir manasına cerh lafızlarındandır. İbn Hacer'in tertibine göre cerhin 7. mertebesinde yer alır ve en ağır cerhi ifade eder. Hadis uydurmaktan çekinmeyen yalancı raviler hakkında kullanılan bu ve benzeri lafızlarla cerhedilen ravilerin hadisleri yalan sayılır, hiç bir şekilde itibar edilmez.


İleyhi’l-Munteha Fi't-Tesebbut:

Sözlük itibariyle “sağlamlıkta son noktadadır” manasına gelir. Ta'dil lafızlarındandır. ravinin adalet ve zabt bakımından yüksek derecede ve güvenilir olduğuna delalet eder ve ta'dilin birinci mertebesinde kullanılır.



İlle Gâmıda:

Bk. Gâmıda ve illet.



İllet:

2. babdan çekilen “Aile” fiilinin masdandır. Gerek masdar, gerekse isim olarak sözlükte maraz yani hastalık mânâsına gelir. “Alle'r-Raculu İlleten” denir ki “Adam hastalandı” demek olur. Bunun yanısıra özür, hades ve bahane yerine de kullanılır. Bu takdirde sahibini yöneldiği işden alıkoyan mazereti ifade eder. Nitekim sahabi Asım b. Sâbit'in, “Ne özrüm var ki ok atmada mahir olduğum halde cihada katılmıyorum” sözü hiç bir geçerli mazereti olmadığı halde olur olmaz bahanalerle bir işi savsaklamakta mesel olmuştur.


İllet bir de sebep ve bais manasına kullanılır. Bunlar maraz manasındandır. Fakihlerin şeriatte müsbiti hüküm olan emre illet ıtlakı bundandır. 476Çoğulu ilel ve ilâl gelir.
Hadis terimi olarak illet, dış görünüşü itibariyle kadha sebep olabilecek herhangi bir kusur taşımayan hadisin gerçekte sıhhatine zarar verecek gizli bir kusurundan ibarettir.
Bir hadisin sıhhatine engel teşkil eden illet çok defa isnadında olur. Metninde de bulunabilir. Her iki halde de dışardan farkedilemez. Şayet illet hadisin isnadında olursa hem isnadın hem de metnin zayıf sayılmasına yol açar. Bununla birlikte isnadda bulunan illetin metne tesir etmediği de görülebilir. İsnadda vaki olup da metne tesir etmeyen illete misal olarak şu hadis verilebilir:
“... (İki kişi alışveriş ettikleri zaman) alıcı ile satıcı (birbirlerinden ayrılmadıkları sürece yahutta biri diğerini muhayyer kılması halinde alışveriş akdini tamamlayıp tamamlamamak hususunda) muhayyerdirler.” Bu hadisin isnadı, görünüşe göre adalet vasfını taşıyan ravilerin, kendileri gibi adaletli ravilerden rivayetiyle muttasıl bir isnaddır. Ancak illetlidir ve sahih değildir. İlleti de Ya'la b. Ubeyd 'in es-Sevri vasıtasıyla Amr b. Dinar'dan rivayetidir; zira aynı hadisi Sufyan'dan rivayet eden bütün raviler, şeyhinin ismini Amr b. Dînar değil, Abdullah b. Dînâr adıyla zikrederler. Sufyan'dan rivayette bulunanlardan Ya'la b. Ubeyd hata ederek Abdullah b. Dînâr adını Amr b. Dînâr olarak değiştirmiştir. Bu ravilerin her ikisi de sikadır. Dolayısıyla isnaddaki bu illet metne tesir etmemiştir. 477
Müslim'in el-Velîd b. Müslim'den rivayet ettiği şu hadjs de metinde vaki olan illete misal verilmiştir:
“... Katâde Evzaî’ye Enes b. Mâlik'in kendisine şunları anlatarak haber verdiğini yazdı:
“Hz. Peygamber (s.a.s)'in, Ebu Bekr, Ömer ve Osman'ın arkasında namaz kıldım. Hepsi de (namaza)” el-Hamdu lillahi Rabbi'l-Alemin” (Fatiha) ile başlıyorlar, kıraatin ne başında ne sonunda “Besmele”yi zikretmiyorlardı.”478
Aynı hadisi İmam Mâlik el-Muvatta’ında Humeyd tarîkıyla Enes b. Mâlikten şöyle rivayet etmiştir:
“... Enes b. Mâlik'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ebu Bekr, Ömer ve Osman'ın ardında namaza dururdum. Hepsi de namaza başlarken “Besmele” okumazlardı.” 479
Müslim ve İmam Mâlik'in rivayet ettiği bu hadis metni yönünden illetlidir, es-Suyûtî, hadisin birkaç yönden illetle olduğuna işaret ettikten sonra bunları 24. imla meclisinde ilk defa toplu halde yazdırdığını kaydeder. Özetleyelim:
“İmam Şafiî'ye göre bu hadisin Humeyd tankından gelen şekli, aralarında Sufyân b. Uyeyne, el-Fezâri ve es-Sekafî gibi hadis hafızlarının da bulunduğu yedi-sekiz muhaddisin Mâlik'e muhalif rivayetleri yüzünden illetlidir. Çok sayıda ravinin rivayeti tek raviye göre mahfuz olmaya daha layıktır. Ayrıca Sufyânın Eyyub'dan, onun da Katâde'den rivayetine göre Enes b. Mâlik, “Hz. Peygamber (s.a.s), Ebu Bekr ve Ömer (namazda) kıraate “el-Hamdu lillahi Rabbi'l-Alemin” ile başlarlardı.” demiştir.480 İmam Şafiî şöyle der: “Bu rivayet, “kıraate önce Fatiha okuyarak başlarlardı” manasındadır. Katâde ve diğer bazı muhaddislerin Enes'den mahfuz olarak rivayet ettikleri de budur.”
el-Beyhakî şunları söyler: “Eyyub, Şu'be, Hişâm ed-Destuvâ'î, Şeybân b. Abdirrahman, Saîd b. Ebî Arûbe, Ebu Avâne gibi talebeleri Katâde'den aynı şekilde rivayet etmişlerdir.”
İbn Abdilberri'l-Kurtubî ise “Bu hafız muhaddisler Katâde ashabıdır. Rivayetlerinde besmelenin düştüğüne delalet edecek herhangi bir husus yoktur. Sahihaynın birleştikleri rivayet de ekseriyetin bu rivayetidir...”
“... Ulema, Humeyd'in Enes'den ekseri rivayetlerinin Katâde ve Sabit tarikiyle olduğunu söylemişlerdir. İbn Adî'nin bu hadisi rivayet ederken Humeyd ile Enes arasında Katâde'yi açıkça zikredişi de bunu te'yid eder. Şu hale göre Humeyd rivayetinin munkatı olduğu; iki tarîkin teke irca edildiği açığa çıkmaktadır.” demiştir.
el-Evzâ'î rivayetine gelince, bazı alimler onun da illetli olduğunu söylemişlerdir. Sebebi, el-Evzâî'den hadisi rivayet eden ravi -ki el-Velîd b. Muslimdir- her ne kadar şeyhinden semâmı tasrih etmişse de, tesviye tedlisi yapar. Bununla birlikte el-Evzâî ile Katâde arasında başka bir ravinin düşmediği sabit bile olsa, Katâde anadan doğma kördür. Bu itibarla bu hadisi el-Evzaî'ye yazılı olarak rivayet eden ve adı söylenmeyen birine yazdırmış olması gerekir. Hadisi Katâde'den yazan bu kâtibin mecruh ve zabt kusuru bulunan biri olması ihtimal dahilindedir. Her iki halde de hadisi hüccet olamaz. Kaldı ki aslında kitabet yoluyla alınan hadislerin hüccet olmasında da ihtilaf vardır. Ayrıca bazıları bu rivayetin munkatı olduğu görüşündedirler. 481
Hadisin gerek isnadında gerekse metninde vaki olan illet, ilk bakışta dışardan farkedilmez. Bu yüzden açığa çıkarılması çok güçtür. Bu konuda İbn Hacer şunları söylemiştir:
“İllet hadis ilimlerinin en karışık ve en ince kısımlarından biridir. Bunu ancak Allah'ın parlak bir anlayış, geniş bir hafıza, ravilerin dereceleri hakkında kuvvetli bir meleke bahşettiği kimseler anlayabilir.” Bununla beraber hadisdeki gizli illetleri açığa çıkarmanın bazı yolları vardır. Görüşü kuvvetli, mutkin, hafız bir muhaddis hadisin kendisine ulaşan bütün tariklerini bir araya toplar. Her birinin ravilerini inceler. Adalet ve zabt durumlarını gözden geçirir. Bu araştırması sonucu ravinin hadisi tek başına rivayetini, kendisinden daha kuvvetli ravilere muhalefet noktalarını tesbit eder. Böylece ravinin vehmi, mürsel veya munkatı hadisi sağlam göstermesi, hadisleri birbirine katması gibi bir kusurunu ortaya çıkarır. Bunun sonucu olarak hadis hakkında bir hüküm verir.” 482İlelu'l-Hadîs başlığı altında da söz konusu edildiği gibi hadis âliminin bir hadis hakkında verdiği illetli hükmü, bir paranın ayarını bilen sarrafın verdiği hüküm gibi bilgi, mümarese ve ustalık işidir. Sarraf para ustası ise muhaddis de hadis ve haber sarrafıdır.
el-Hâkimu'n-Nîsâbûrî, hadislerin daha çok isnadlarında, bazen de metinlerinde bulunan illet çeşitlerini 10 grupta toplamış ve herbirine misaller vermiştir. Özetleyerek nakledelim:
1. Sened görünüşe göre sahih olmakla birlikte ravilerden birinin şeyhinden semâ’ yoluyla hadis rivayet ettiğinin bilinmemesi. Meselâ;
“... Dedikodusu çok bir mecliste oturan biri, kalkmadan önce “subhâneke'llahumme ve bi-hamdike, lâilâhe illâ
ente, estağfıruke ve etûbu ileyke” derse o mecliste geçen dedikoduların günahı bağışlanır.”
el-Hâkim'in naklettiğine göre Müslim, bir gün Buhâri'nin yanma gelerek gözlerini öper. “Üstadların üstadı, muhaddislerin efendisi, hadis illetlerinin tabibi! Bırak ayaklarını da öpeyim! Muhammed b. Selâm, “haddesenâ Mahledu'bnu Yezîd eI-Harrânî. kale ahberanâ İbnu Cureyc, an Mûsâ b. Ukbe, an Süheyl b. Ebî Salih, an ebîhi, an Ebî Hureyre, ani'n-Nebî (s.a.s) isnadiyle bir mecliste edilen dedikodulardın keffareti konusunda sana bir hadis rivayet etmiş. Bunun ne illeti var?” diyerek bu hadisin illetini sorar. Buhari:
“güzel bir hadistir der; yeryüzünde bu konuda bundan başka bir hadis bilmiyorum fakat maluldür.” Bunun üzerine Müslim israr eder. Buhâri, Müsâ b. İsma'il -Vuheyb - Süheyl - Avn b. Abdillah isnadiyle aynı metni rivayet ettiğini söyler ve ilave eder:
“Bu isnad daha evlâdır; çünkü Muhammed b. Selâm'ın isnadında geçen Musa b. Ukbe'nin Süheyl'den hadis işittiği zikredilmemiştir.”
Buhâri'nin bu sözleri üzerine Müslim
“Sana buğzeden ancak hasedinden eder. Dünyada senin bir başka benzerin olmadığına şehadet ederim” diyerek hayranlığını belirtmekten kendisini alamaz.
Buhârî'nin “illetlidir” dediği rivayetin isnadı karşılaştırılırsa görülür ki Müslim'in müsned olarak bildiği rivayet aslında mürseldir; zira Ebu Hureyre'nin ismi anılmadan tâbi'î olan Avn b. Abdillah'dan rivayet edilmiştir. Ayrıca Buhâri'nin “Musa b. Ukbe'nin Süheyl'den semâ yoluyla hadis rivayet ettiği zikredilmemiştir” sözü üzerinde durulan illeti açıklamaktadır. Şöyle ki, görünüşe göre hiç bir kısuru olmayan isnadda Musa b. Ukbe'nin Süheyl'den semâ' yoluyla hadis almaması gibi bir illet vardır ve bu illet Müslim çapında bir muhaddisin gözünden kaçmıştır.
Sika ravilerin rivayet ettiği tariktan gürsel iken başka bir tariktan müsned olarak rivayeti ve müsned rivayetin daha sahih görünmesi. Yurandaki misal bu illet çeşidi için de verilebilir. Açıklamaya dikkat edilirse görülür ki, Buhârî'nin rivayetinde hadis, isnadında Ebu Hureyre atlandığı için mürseldir. Öyle iken Müslim'in sorduğu isnadla müsned olarak rivayet edilmiş görünmektedir. Şu hadis de aynı illeti taşımaktadır:
“... Enes'den merfu olarak rivayet edilmiştir:
“Ümmetimin, ümmetime en çok merhametli olanı Ebu Bekr; Allah'ın dinini korumada en şiddetlisi Ömer; en hayalısı Osman; Kur'an-ı Kerim'i en iyi okuyanı Ubey b. Ka'b; en çok feraiz bileni Zeyd b. Sabit; helal ve haramı en iyi bileni ise Muaz b. Cebeldir. Her ümmetin bir güvenilir adamı vardır. Bu ümmetin güvenilir adamı Ebu Ubeydetu'bnu'l-Cerrâhdır.”
Bu hadis görünüşe göre kuvvetli bir senedle merfu olarak rivayet edilmiştir. Böyle iken bu şekliyle sahih hadisleri ihtiva eden ana kaynaklara geçmemiştir; zira Ebu Kılâbe'den rivayet eden iki raviden Hâlid el-Hazzâ “Her ümmetin bir emini vardır” kısmına kadar mürsel, geri kalan kısmını mevsûl;483 Âsim ise bütünüyle mevsul olarak rivayet etmişlerdir. Zahire göre mürsel kısmın sika ravilerce başka tarikdan mevsul (müsned) olarak rivayet edilmesi484 hadisin illetini teşkil etmiştir.
3. Bir sahâbîden rivayet edildiği bilinirken ayn memleketlere mensup ravilerin mesela medinelilerin küf dilerden yanlışlıkla rivayet etmeleri yüzünden bir başka sahâbîden nakledilmesi.
Meselâ;
“... Hz.Peygamber (s.a.s). “Şüphesiz ben, günde yüz defa Allah'a tevbe ve istiğfar ediyorum” buyurdu.”
Bu isnadı gören muhaddis hadisin, Ebu Burde'nin babası Ebu Musa'l-Eş'arî'den rivayet edilmiş sanır. Kufelilerden rivayet eden Medinelilerin ekseriya ayakları kayar. Burada da öyle olmuştur ve:
“... Kalbim sık sık Allah korkusu ile kaplanır. Bundan dolayı da Allah'a günde yüz kere tevbe ve istiğfar ederim.” 485 Şeklinde sahih olarak Eğar isimli sahâbinin hadisi olarak mahfuzken hata sonucu Ebu Burde'nin babası Ebu Musa'l-Eş'arî'nin hadisi gibi rivayet edilmiştir. Bu yüzden illetlidir.
4. Yine bir sahabînin hadisi olarak bilinen bir hadisin yanlışlıkla sıhhatini icap ettiren açıklama yapılmadan bir tabiiden rivayet edilmesi. Hatta belki de o tabii cihetinden ma'ruf olmayabilir. Misâl:
“... Ebu Süleyman, babasının Hz. Peygamber (s.a.s)'in bir akşam namazında “Tûr” süresini okurken duyduğunu rivayet etmiştir.
el-Hâkimu'n-Nîsâbûri'ye göre bu hadis, bir ravisinin ismi, ikincisi isnadı, üçüncüsü sahabî gibi gösterilen bir ravisinin sohbetinin sabit olmayışı olmak üzere üç yönden illetlidir. Açıklamak gerekirse, birinci illet isnadındaki Osman b. Süleyman isimli tabiînin adı aslında Osman b. Ebi Süleyman iken Osman b. Süleyman olarak zikredilmesidir. İkincisi isnadında “an ebîhi” denilmesiyle vaki olmuştur. Oysa Osman'ın rivayeti sadece Nafi'dendir. Dolayısıyla bu hadisi de babası Ebu Süleyman'dan değil, Nâfı b. Cubeyr'den rivayet etmiştir. Haliyle bu durumda Nâfî de hadisi babası Cubeyr b. Mut'imden almıştır. 486Üçüncüsü ise isnadda Ebu Süleyman'ın hadisi Hz. Peygamber (s.a.s) den işiterek rivayetinden söz edilmiştir. Doğrusu Ebu Süleyman Sahabî değildir. Hz. Peygamber'i ne görmüş ne de ondan hadis işitmiştir.
5. Hadisin an’ane yoluyla rivayet edilmesi ve senedinde bir ravinin düştüğü aynı hadisin bir başka rivayetinden anlaşılması. Misal:
“... Ensârdan bazılarından rivayet olunduğuna göre bir gece yıldız kaydı ve ortalık aydınlandı...”
Hadisin ravisi Yunus b. Yezîd, el-Hâkim'in de naklettiği gibi kuvvetli hıfzına ve Hadis İlmindeki yüksek mevkiine rağmen isnadında hata etmiştir. Doğrusu Sufyân b. Uyeyne, başka rivayetinde Yunus, Şu'ayb b. Ebî Hamze, Salih b. Keysân, el-Evzâ'i ve diğer bazı ravilerin hepsi de hadisi İbn Şihab'dan “an Aliyy-İbni'l-Huseyn, an İbn Abbâsin kale haddesenî ricâlun mine'l-Ensâr” isnadiyle rivayet etmiştir.487 Buna göre hadisdeki illet, Yunusun isnadından İbn Abbas'ı düşürmesidir.
6. Bir ravi bir hadisi, diğerinden müsned olarak rivayet ettiği halde hadis inkıtalı (gayri müsned) olarak mahfuz bulunur. Bu da illettir. Meselâ:
“... Ömer İbnu'l-Hattâb'dan rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: “Ya Resulallah, aramızdan bir yere pek sık ayrılmadığın halde nasıl oluyor da Arapçayı içimizde en fasih konuşan sensin” diye sordum...”
El-Hâkim'in deyişiyle bu hadisin acaip illeti, Ali b. Haşrem'im diyerek Ali İbnu'l-Huseyn'in Hz. Ömer'den belagat yoluyla dolayısıyla gayri müsned olarak rivayet ettiğini isnadında belirtmesidir. Buna göre hadis aslında gayri müsned denilen şekilde mahfuzken müsned olarak rivayet edilmiş ve bu yüzden illetli olmuştur.
7. Bir ravinin, bir rivayette şeyhinin ismini isnadında açıkça zikrettiği halde aynı hadisin başka tarikdan gelen isnadında müphem bırakması. Meselâ:
“Ebu Hureyre'den rivayet edildiğine göre demiştir ki “Hz. Peygamber (s.a.s) “Mü’min temiz kalplidir, bol ikramlıdır. Facir (münafık) ise hilekârdır, cimridir” buyurdu.”
Ebu Davud ve Tirmizî'nin bu şekilde müsned olarak rivayet ettikleri bu hadis bir başka rivayette, isnadiyle yani Haccâc b. Ferâfisanın Şeyhi Yahya b. Ebî Kesîr'i “an raculin” diyerek mübhem bırakmasıyla nakledilmiştir. 488İlleti budur.
8. Bir ravi mülaki olup hadis dinlediği Şeyhinden, işitmediği bir hadisi arada vasıta olmaksızın rivayet ederse bu da bir illettir. Mesela:
Mâlik'den rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.s) bir aile yanında iftar ettiğinde “Evinizde oruçlular iftar etsin, ebrâr yemeğinizi yesin, üzerinize sekînet insin” diye dua buyururlardı.”489
Bu hadisin illeti de Yahya b. Ebî Kesîr'in Enes'e yetişip onu gördüğü ve fakat ondan hadis işitmediği halde bu rivayet Yahya'nın arada her hangi bir vasıta olmadan Enes'den doğrudan doğruya rivayeti olarak nakledilmiştir. Nitekim aynı hadis Yahya'nın Enes'den arada bir vasıta ile aldığını gösteren ibaresinin yer aldığı ayrı bir isnadla da rivayet edilmiştir.
9. Her ravinin hadislerini daha çok rivayet ettiği belli bir tarîki vardır, böyle iken o tarîkin ravilerinden biri başka bir tariktan bir başka hadis rivayet etmiş olur. Fakat yanilarak bu hadisi de alışılmış senetle rivayet ederse bu da illettir. Meselâ:
“... İbn Ömer'den Hz. Peygamber (s.a.s)'in namaza başladığında “Subhâneke'llâhumme tebâreke'smuke ve teâla cedduke...” dediği rivayet edilmiştir.
Bu hadis de illetlidir; zira Munzir b. Abdillahi'l-Hizâmî, şeyhi Abdulaziz b. Ebi Seleme, İbn Ömer'in hadislerini daha çok Abdullah b. Dînâr tarîkıyla rivayet ettiğinden, temsilde hata olmaz, her zaman gittiği yolu tutmuştur. Oysa bu hadisin asıl isnadı Yahya b. Ebî Kesîr'in Enes b. şeklindedir. 490Şu hale göre onu asıl isnadiyle değil, daha çok kullandığı kendi alışılmış isnadiyle nakletmiştir.
10. Hadisin bir tarikdan merfû, bir başka tariktan mevkuf olarak rivayet edilmesi de illettir. Bunun misalini de şu hadis teşkil eder:
... Cabir'den Hz. Peygamber (s.a.s)'e nisbet edilerek rivayet edilmiştir:
“Kim namaz esnasında gülerse namazını iade eder. (yeniden kılar); abdestini yeniden almaz.”
Bu tarikdan merfû merfû yani Hz. Peygamber (s.a.s)'in hadisi olarak nakledilen bu rivayet başka bir tarîkdan Cabir b. Abdillah'ın fetvası olarak rivayet edilir:
“Ebu Sufyân'dan rivayete göre Câbir'e namaz kılarken gülen adamın durumu soruldu. O “namazı yeniden kılar. Abdesti yeniden almaz” dedi. 491el-Hâkim'in kaydettiğine göre hadislerde bulunan illetler bunlardan ibaret değildir. Başkaları da vardır. Ancak Hadis İlminde derinleşmek isteyenlere yol göstermek üzere pek çok ma'lul hadis içinden bunları seçerek misal vermiştir.492
Söz gelişi Tirmizî, neshi illet saymıştır. Bazı âlimler ise irsal gibi bazı kadih olmayan kusurları da illet olarak görmüşlerdir. Hatla sahihin kısımları içinde malûl ve şaz sahihlerden de söz edenler olmuştur. 493
Gerek isnadında, gerekse metninde illet bulunan hadislere mu'allel veya ma'lûl denir. Hadis illetlerini konu alan ilme ise İlelu'l-Hadîs adı verilir.

İlm:

Meşhur manasıyla ilim ve bilgi demek olan bu kelime, hadis alimleri arasında hadis İlmi karşılığı olarak kullanılmıştır.



İlm-i Ahbâr:

Bk. Hadis İlmi.



İlm-i Âsâr:

Bk. Hadis İlmi.



İlm-i Hadîs:

Bk. Hadis İlmi.



İlm-i Nazarî:

Bk. Nazari İlim.



İlm-i Zarurî:

Bk. Zaruri İlim.



İlmu Dirâyeti'l-Hadîs:

Bk. Hadis Usulü.



İlmu Mustalahi'l-Hadîs:

Bk. Hadis Usulü.



İlmu'l-Hadîs:

Bak. Hadis İlmi.



İlmu'l-Hadîs Dirâyeten:

Bk. Hadis Usulü.



İlmu'l-Hadîs Rivâyeten:

Bk. Hadis Usulü.



İlmu'r-Rivâye:

Bak. Hadis İlmi



İmâm:

Hadis ilminde yüksek dereceleri almış muhaddislere verilen lakablardandır. İmam derecesine yükselen hadis alimine şeyh de denir. Böyle bir lakab verilen muhaddis Hadis İlminde otoritedir. Sözleri hüccet, hadisler hakkındaki hükümleri itirazsız delil sayılır.



İmlâ:

Sözlükte doldurmak anlamına gelen bu kelime, daha çek imla etmek, yazdırmak, dikte etmek manasında kullanılır ve bu manada meşhurdur.


Hadis ıstılahı olarak aynı manada, bir hadis şeyhinin kendisine müracaat eden veya akdettiği hadis meclislerine katılanlara hadis yazdırmasına denir.
İmlâ sistemi İslâmiyet'in ilk yıllarında görülmeye başlamıştır. Hz. Peygamber (s.a.s)'in katiplerine Kur'ân-ı Kerim dışında diplomatik vesikalar ve diğer anlaşma, mektup ve yazılar yazdırdığı bilinmektedir. Bunlar imla metodunun ilk uygulamaları olarak kabul edilir. Aynı sistem sahabe tarafından da tatbik edilmiştir. Vasile İbnu'l-Eskâ’nın halka hadis imlâ ettiği onların da yazdıkları kaydedilir. Aynı yolla Nâfı de İbn Cureyc'e hadis yazdırmıştır.
Etbâ'u't-Tâbi'In ve onlardan sonraki nesillerde imlâ meclisleri tertip edip hadis yazdıranlar arasında Şu'be İbnu'l-Haccâc, Vekî İbnu'l-Cerrâh, Yezîd b. Hârûn. Âsim b. Ali et-Teymî, Amr b. Merzûk el-Bâhilî, Muhammed b. İsmail el-Buhârî, Ebu Müslim İbrahim b. Abdullah el-Keccî, Ca'fer b. Muhammed el-Fıryabî ve diğer muhaddisler yer almaktadır.
Daha sonraki devirlerde bulunduğu yerde hadis meclisleri akdederek meclislerine katılanlarla hadis yazdıran âlimler arasında ise, Nisâbur'da el-Hakîm Ebu Abdillah Muhammed; Bağdad'a Ebu'l-Hasen İbn Rızkaveyh; İsfehan'da Ebu Abdillah Muhammed b. İshak b. Mende ve Ebu Nuaym Ahmed b. Abdillah'in-Nîsâbûri; Basra'da İsa b. Gassân; Hemedan'da Ebu Tahir b. Seleme; Merv'de Ebu Mansûr Muhammed b. Abdilcebbar es-Sem'âni ve Ebu Hafs Umer b. Muhammed es-Serahsî anmaya değer. 494
es-Suyûtî'nin kaydettiğine göre İbnu's-Salâh'tan sonra Ebu'l-Fadli'l-Irâkî'nin son günlerine kadar hadis yazdırma işi ihmale uğramıştır. Ancak el-Iraki 796 yılında başlayıp 806'da ölünceye kadar 410’dan fazla meclis akdederek taliplerine hadis yazdırmasiyle imlâ sistemi yeniden canlanmıştır. el-Irâkî'den sonra oğlu bir ara kaybolmaya yüz tutan ve babasının başlamasıyle devam eden imlâ usulünü sürdürmüş ve 826 da vefatına kadar 600'ün üzerinde meclis kurarak hadis yazdırmıştır. Daha sonra da İbn Haceri'İ-Askalânî akdettiği binden fazla mecliste talebelerine hadis imlâ etmiştir.
İbn Hacer'den sonra 19 sene imla meclisine ara verilmiş495; 872 de es-Suyûtî tarafından tekrar başlanarak devam ettirilmiştir.
Hadis İmlâ meclislerinin daha çok mescitte, bilhassa haftanın salı ve cuma günleri kurulması adetti. Meclise abdestli olarak gelip kıbleye karşı oturmak, imlâyı tercih edilen kitaptan yapmak, mecliste Kur'ân-ı Kerim’den bir miktar okumak, besmele çekip salavat getirmek, hamd ile şeyhe dua etmek, tek bir şeyhten değil, birçok şeyhlerden hadis yazmak, güvenilir şeyhlerden yazmak, dinleyip hadis yazanların seviyesini göz önünde bulundurmak, en faydalı hadisleri imla etmek, anlaşılmayan yerleri açıklamak, Hz. peygamberin ismi geçtikçe salat ve selamı; sahabe isimleri geçince tardiye'yi unutmamak, uzun imla ile talebeleri bıktırmamak, meclisi hikâye, şiir ve nüktelerle bitirmek gibi hususlar imla meclislerinde şeyhin ve talebelerin rivayet ettikleri kaidelerdendi.496
İmlâ meclislerinin büyük rağbet gördüğü devirlerde, bu meclîslere devam eden halkın 100 bini aştığı söylenir. Meselâ Âsim b. Ali el Vâsıtî'nin meclisinde 100 binden fazla kimse hazır bulunmuştur. Aynı hadisçi ile ilgili olarak gelen başka bir habere göre de Yahya b. Ma'în, kendisine “halkın efendisi oldu” diyen bir kimseye “sus, halkın efendisi Âsim İbn Ali'dir; zira meclisinde 30 bin kişi var” cevabını vermiştir. Bu rakam dahi kalabalığın azametini göstermeğe yeterlidir.
İmlâ meclisleri, bu meclislerde hazır bulunanların azlığına veya çokluğuna göre mescid veya cami gibi kapalı yerlerde yahut geniş meydanlarda akdediliyordu. Hazır olanların çokluğu ve hadis imlâ eden muhaddislerin seslerinin onlara uzak bulunan kimseler tarafından işitilmemesi halinde sahanın muhtelif yerlerinde mustemli denilen ve şeyhin sözlerini daha yüksek ve pürüzsüz sesle tekrarlayan yardımcılar kullanılması da adet olmuştu.497

İn Sahha'l-Haber:

“Eğer haber sahih ise” manasına gelen bu sözler, Muhammed b. İshak b. Huzeyme (İbn Huzeyme) tarafından sahihinde yer yer kullandığı tabirlerden biridir. Adı geçen âlim çok ihtiyatlı, hadis üzerinde son derece titiz bir muhaddis olarak bilinir. İhtimal isnadı üzerinde en küçük bir tenkit vaki olmuş hadislerin Hz. Peygamber (s.a.s)'e nisbetinin vebalinden kaçınmak üzere hadisi vereceği bab unvanı içinde in sebete keza (şayet sabit ise hadis budur) veya in sahha'l-haber gibi bir ifade kullanmıştır. Meselâ, “babu fedâ'ili Şehr Ramadân in sahha'l-haber...”498


Böyle bir metod sadece İbn Huzeyme'ye ait ise de İslâm âlimlerinin isnadı ya da metni tenkid edilen hadisleri sıhhati üzerinde kesin kanaat hasıl olanlardan ayırmak bakımından tuttukları yolu göstermesi bakımından önemli görülmüştür.

İndenâ:

“Bize göre” demektir. Hadis Usûlü metinlerinde kullanıldığı yere göre hadis alimlerinin görüşünü aksettiren tabir olarak görülür. Öteki deyişiyle indenâ, herhangi bir konudaki hadis ehlinin görüşünü açıklayan deyiş olarak kullanılmıştır.



Yüklə 2,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   15   16   17   18   19   20   21   22   ...   51




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin