ALİ İMRAN(3)/189
ve lillâhi mülküssemavati vel ardı
vallahü âlâ külli şey’in kadiyrün
Ve göklerin de, yerin de mülkü Allah Teâlâ'nındır.
Ve Allah Teâlâ herşeye hakkiyle kadirdir.
ALİ İMRAN(3)/190
inne fiy halkıssemavati vel ardı
vahtilafilleyli vennehari leâyatin liüliyl elbabi
Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gün-düzün ihtilâfında elbette tam aklı sahipleri için açıkça deliller vardır.
ALİ İMRAN(3)/191
elleziyne yezkurunallahe kıyamen ve kuuden
ve âlâ cünubihim ve yetefekkurune
fiy halkıssemavati vel ardı
rabbena ma halakte haza batılen sübhaneke
fekına azabennari
Onlar ki, ayakta iken de, otururken de ve yanları üzerine ya-tarlarken de Allah Teâlâ'yı zikrederler ve göklerin ve yerin yara-dılışı hakkında tefekkürde bulunurlar. İşte onlar şöylece tesbih ve duada bulunur dururlar. Ey Rabbimiz!. Sen bunları boşuna yaratmadın, Sen yücesin, artık bizleri ateş azabından koru...
ALİ İMRAN(3)/192
rabbena inneke men tüdlulinnare
fekad ahzeytehü ve ma lizzalimiyne min ensarin
Ey Rabbimiz!. Sen kimi o ateşe sokarsan şüphesiz onu hakir ve zelil edersin. Ve zalimler için yardımcılar da yoktur.
ALİ İMRAN(3)/193
rabbena innena semi’na münadiyen
yünadiy lil iymani en aminu birabbiküm feamenna
rabbena fağfir lena zünubena ve keffir anna seyyiatina
ve teveffena me’al ebrari
Ey Rabbimiz!. Biz, Rabbinize imân ediniz diye imâna çağıran bir davetçi işittik, hemen imân ettik. Ey Rabbimiz!. Artık günah-larımızı bize bağışla ve bizim kusurlarımızı bizden ört ve bizleri iyi kullar ile beraber öldür.
ALİ İMRAN(3)/194
rabbena ve atina ma ve’adtena âlâ rüsülike
ve lâ tuhzina yevmel kıyameti
inneke lâ tuhlifül miy’ade
Ey Rabbimiz!. Peygamberlerine karşı bizlere va'd ettiklerini bizlere ihsan buyur. Ve bizleri kıyamet gününde rezil etme. Şüp-he yok ki, sen verdiğin sözden dönmezsin.
Bu sessizlik sesin geldiği yöne ve yönelmeye davetti, ses işitebilen için, görüntüye işarettir. Yani ses işitebilene çıkış noktasını görebilme imkânı veren en muazzam çağrı sistemidir.
İşte bir şahsa ulaşabilmenin en çabuk yolu, ona seslenmek ve se-sini duyurabilmektir. Sesin ulaştığı mahal ise, sadece bakması ve çehresini, yönünü oraya, ses mahalline çevirmesi gerekir.
Mevleviler de sustular, bu sesle durdular. Âyetler okundu, ilâhi ke-lâm işitildi madde âlemi, bu ahenk içerisinde duyduğu bu güzellikleri, bu çoşkuyu anlamakta ve anlatmakta acaba ne yaptı?…
Sünnet törenine seçilebilecek en güzel “logo” yani işaret seçilmişti, bu da “NAZAR” boncuğu idi. Mavi bir dünyaya yakışan en mükemmel bakış (NA-ZA-RA) arapça karşılığı “baktı” mânâsında’dır.
Bizler nereye ve nasıl bakacaktık?.....
En başta ilâhi kelâma baktık, herşeyi vahdet gözüyle görmeye çalıştık.
“Sedat” oğlumuzun sünnet töreninde herşeye ibret gözü ile “na-zar” etmemiz gerekmekteydi.
(sedad) ın başındaki (sin) “İnsan-ı” temsil etmek-te....
amma nasıl bir insân?...
Hemen ardından gelen
(dal) ve arasındaki aşikâr olan (elif) ve sonundaki (dal)
öyle bir insân ki, (elif)te gizli olan Ahadiyyet hakikatlerini Nur-u Muhammediyye şifresi ile ki (13) tür,
zahir ve batın (dal) delili ile ispat eden bir insân-ı anlatmakta,
aynı zamanda (sedad) kelimesinin arapça karşılığı, (doğru, dürüst ve gerçekçi bir akıl) demektir.
Bu da akl-ı küll mertebesinden, yani Nur-u Muhammedi (s.a.v.) mertebesinden zuhura çıkmış lâtif ve rûhani bir akıl olmalı idi.
İbrahim (a.s.) gibi putları kırmış, Kâ’be’yi yeniden inşa etmiş, öyle bir ittika ile bağlı, ki oğlunu feda etmeyi göze almış, tam olarak Nur-u Muhammedi’nin (s.a.v.) tevhidini hazırlamış, “Halil İbrahim” gibi dostlardan meydana gelen bir akıl olmalı idi.
İşte böyle bir zuhuru, böyle bir akl-ı, taht üzerinde taşırlar, etrafın-da meş’aleler yakarlar.
İşte bu hakikatleri ancak gerçek bir “nazar” ile bakanlar, görebi-lirler ve şükran secdesi ederler ve bu çoşku devam etsin diye de dua ederler.
Göremeyenler ise, gaflet içinde bir gece geçirmiş olurlar.
(NAZARA) nın başındaki / (nun) unu göremeyenler, orada (zara) yı seyrederler.
Evet kudret-i ilâhiyesiz hiçbir şey olamaz, amma onu görmek için önce sesi işitmek gerekir.
(zara) da gizli olan zat’ın Rahmet-i genel ve her mahalde zuhur et-tiğinden, tecelli-i ilâhi sûret elbisesi ile çoşku âleminde zuhurdadır. An-cak bu hali görüp seyretmek bir ârif-i billâh “Nazar-ı” ile gerçekleşe-bilir.
Rahmet-i ilâhiyye tüm âlemi kapladığından o gece orada bulunan her bir davetli aynı tecelliden anlayış ve idrakleri nispetince faydalan-mışlardır. Âlemdeki bütün ziyafetler, çoşkular ve sevgiler, hep bu ma-haldeki güzellikler gibidir.
Bir de bu sünnet töreninin yapıldığı mahalli incelemeye çalı-şalım:
Otelin en üst katında olması; bu halin yüceliğini...
Otelin logosu olan Prenses Tacı’nın sünnet mahallinin giydirilmesi; oranın baş tacı ile şereflendirilmesidir, diye düşünebiliriz.
Gece içindeki bu gelişmeler; fenafillâh halinden ► bakabillâh ha-line geçişi...
Masa ve sandalyelerin beyaz örtü ile giydirilmesi; bakabillâh halin-de rahmetinin, bereketinin ve zenginliğinin...
Yiyecek ve içeçeklerin bolluğu ile zuhur etmesi;
aynı zamanda boncuklarla ve çiçeklerle, mumlarla süslenip, insanlık âlemine sunulması; halifeliğin makamını anlatmaktadır, diyebiliriz.
Oturduğumuz her bir sandalye beyaz giydirilmiş ve sarı kurdelâ ile süslenmişti.
Buradaki sandalye; her bir ferde ait olan, tahsis edilen, mahalli gös-termekte...
Sarı kurdela ise; her bir mahaldeki Hakk aşkını temsil etmektedir.
Hakk Teâlâ hazretleri her birerlerimizde aynı aşk ve muhabbettedir. Zuhurun şiddeti ve tecellisi aynıdır ama her bir mahal ve ferd, kendi istidad kabiliyetince idrak ve tasdik makamındadır.
Allah (c.c.) her birerlerimizin idrak ve muhabbetini arttırsın. Amin.
Bu tecellileri bir de kendi yaşantımdan vereceğim yansımalarla an-latmaya çalışacağım.
Aslında sünnet programının gelişimi ile bizlerin Necdet Efendi Ba-bam’ı tanıdıktan sonraki yaşantımızın ve düşüncelerimizin gelişimini bu program vesilesi ile paylaşmaya çalışacağım.
Dünya hayatında yaşamımızı anlatıyor. Bizler de Efendi Babam ile tanışmadan evvel, oluşumlara kapalı bir mahalde, kendimizden habersiz olarak yaşamakta idik, ama Hakk’ın rahmeti ve bereketi âlemin ahengi ile süregeliyordu
Bizlerle tanışıp, ne zaman ki içerisinde yanıp duran, o mübarek Ne-fes-i Rahman-ı bizlere üfledi, biz de o ney gibi inlemeye başladık.
İnlemeler sonunda içimizi kapladı, bizi aştı âleme yayıldı; bir baktık ki, âlem çoşkuyla dönüyor, biz de onun gibi dönmeye başladık.
-
Kûr’ân-ı Keriym okunması;
Ne zaman ki ona döndük, Efendi Babam da bizlere kelâmullah’tan anlattı, zât makamının hakikatini izah etti.
Tüm bunların karşısında şükretmekten ve yalvarmaktan başka bir-şey kalmadı.
-
Hüseyin Tûran’dan türküler;
Öğrendiklerimiz ve aldığımız eğitimle, evveliyatımızla toplum içeri-sinde tüm bireylere elimizden geldiğince bu ahengi anlatmaya çalıştık, dilimizin döndüğünce... Fakat burada erlik tam ve şiddetli olduğundan, kızdığımız tecelliye müdahale etmek istediğimiz zamanlar olmuştur.
Bu yolda yiğitliği ve hayatın içerisindeki keskin çizgileri anlatır. Ye-rine getirmek gerçekten yürek işidir.
Yurdun dört bir yanından gelen tebrikler, anlatılan yaşamın tasdik-lerini anlatır. Büyüğü, küçüğü her birey bu çoşkuyu yaşamak ve pay-laşmak ister.
-
Sünnet çocuğunun taht üzerinde meş’aleler ile gelişi;
İşte burada (sedat) ismindeki çocuğun, yani batında (aklın) ne kadar önemli bir mahâl olduğunu insanlık âleminde Akl-ı Kül-e ulaşmış akılların, meş’aleler eşliğinde taht üzerinde taşındığı yaşam ve tatbikat olarak gösterilmiştir. Seyr yolunun en önemli kısmı da burasıdır.
-
Zara Hanımın konseri (Türk Halk ve Sanat Müziği);
Tüm bu hakikatleri anladıktan sonra Efendi Babam’ın ençok anlat-mak istediği bu konu çok önemlidir.
Yukarıda anlattığım sanatçı Hüseyin Tûran bölümünde, erliğin şid-deti; burada ise, müennisliğin yani “Nisa” asalet sahibi hanımlığın zuhurunu ve üretkenliğini anlatmaktadır.
Allah (c.c.) Hay yani “Hayat Tezgahı” olan bayan kardeşlerimiz, aslında bizlere çok büyük nimetleri de beraberinde getirmektedir. O mahalden çıkan nağmeler, her ulaştığı mahalde yeni doğuşlara, yeni açılımlara yönelmekte; Hakk olarak halka seslenirken, bunu sanatsal bir Rûh ile yapmakta, herkesi çoşturmaktadır.
Sonunda bülbülün, güle seslenişi gibi asırlar boyu, sonsuza dek haykırmakta... âlemlerin, âlemlere haykırışını anlatmakta, sonsuza dek...
(zara) hanım programının sonunda okuduğu “Bülbül ve Gül” ilâhisi de çok mânidar olmuştur.
Gül ile temsil edilmiş olan Hakikat-i Muhammediyye’ye bu âlemlerin her bir ferdinin birer bülbül olup, yanık bir eda ile O’na ses-lenişlerinden başka birşey olmadığının ifadesidir.
Ancak bunlar gerçek bir (na’zar’a) “nazar” ile görebilenlere has özelliklerdir diyebiliriz.
Bizlere böylesine güzel ve anlamlı bir geceyi yaşatan ve yaşattıran, tüm dostlarımızdan Allah (c.c.) razı olsun.
İzmir’de 40 ıncı evlenme yıldönümünü kutladığımız Efendi Babam’a ve anneme, bizlerle bu geceyi yaşatan sünnet düğünü sahiplerine ve bütün güzel dostlara bir tatlı anı olması dileğiyle...
SÛRETTE BİZİZ CANÂNIM.
MÂNÂDA AYRILDIK BİZ.
LİBAS-I AŞK-I BEN GİYDİM.
Dostları ilə paylaş: |