TOPKAPI SARAYI
286
287
TOPKAPI SARAYI
Gouffier'nin kitabında yer alan bir gravürde Bâbüsselam ve birinci avlu (üstte) ve Melling'in
çizgileriyle Topkapı Sarayı'mn ikinci avlusu.
Choiseul-Gouffier, Voyagepütoresfjue de la Grece, Paris, 1822 (üst), Melling, Voyage
pılar bu planda belirgin olsa bile, herhangi bir dönemde haremin tümel bir plana göre yapıldığını gösteren bir işaret yoktur. Haremin cümle kapısından Valide Taş-lığı'na geçerken Nöbet Yeri denen geçit gibi hacimler, daha büyük öğeler arasında tesadüfen ortaya çıkmış bir nitelik taşırlar. Denize birkaç yüz metre uzakta, dünyanın en güzel manzaralarına açılan bir tepede yüzlerce kadını iç galerilere ve iç avlulara baktırmak, Osmanlı konut mimarisinin ilkelerinden çok uzak tutumlardır. Bunun haremin eski dönemlerdeki planının, yer sıkışıklığı nedeniyle giderek bozulmasından kaynaklandığı söylenebilir.
Fakat ilk bakışta görülen bu düzensizliğine karşın, haremin işgal ettiği alanın üç temel bölümden oluştuğu saptanmaktadır: Bunlardan birincisi Fatih'in yaptırdığı ilk köşkün arkasında Valide Taşlığı çevresinde ve Halic'e bakan, sultanlara, valide sultanlara, veliaht şehzadeye, başkadmlara
Hasahırlar: Hasahırlar ikinci Yer'in batı yönünde kendi avlusu içinde inşa edilmişlerdir, ilk saray yapılırken yerleri saptanmış olan ahır bölümünün yapıları sonradan yapılan değişikliklerle özgün mimarilerini kaybetmiş ve Cumhuriyet döneminde 16. yy karakterini elde etmek isteyen bir tutumla restore edilmiştir. Hasahırlarda sarayın her gün kullanılan hayvanları ve bunların kuşamları bulunurdu. Bu bölümün başındaki kişiye mirahur (ahır emi-ri) denirdi. Hasarının hademelerinin sayısı 16. yy'da 300'den fazlaydı. Ayrıca sayıları 16. yy'da 300 iken sonradan 60'a inen saraçlar da hasahıra hizmet ederlerdi. Fakat ahıra hizmet verenlerin sayısı çok daha fazladır. 18. yy'da hasahır hademeleri 2.000'i geçmiştir. 16. yy'da 300 kadar nalbant, 2.000'i geçen katırcı, 1.000 katarlık devesi olan deveciler ve hasahıra bağlı zanaatkarlar vardı.
Mutfaklar: Divan Avlusu'nda yer alan ve Marmara'dan bakışta Topkapı Sarayı'mn en görkemli öğelerinden birini oluşturan bugünkü mutfaklar 1574'ten sonra yapılmıştır. Fatih döneminde yapılan ilk mutfaklar, bugünkülere göre çok daha küçüktü. Bugünkü mutfak kompleksinin hareme yakın iki kubbeli odası o döneme aittir. Kanuni döneminde büyütülmüş olması gereken mutfaklar 1574'te yanmış ve Mimar Sinan tarafından yeniden inşa edilmişlerdir. Sarayda çalışan bir hizmetli olan Mena-vino, II. Bayezid döneminde mutfaklarda 160 kişinin çalıştığını ve mutfakların bir bölümünde sadece sultana ait yemeklerin
hazırlandığını yazar. Pierre Gilles 16. yy'ın ortalarında mutfakların sekiz kubbeli hacimden oluştuğunu yazar, kubbelerin fenerlerinin ve büyük bacaların varlığını vurgular. Tarihçi Selânikî Mustafa Efendi(->) Sinan'ın yaptığı mutfağın eski mutfak gibi olduğunu, sadece İkinci Avlu tarafına doğru biraz genişletildiğini yazar. Bu noktada arazide Marmara'ya doğru çok büyük bir düşüş olduğu için, mutfaklar ancak avlu tarafındaki düzlüğe doğru genişleyebilirlerdi. Fakat bu karar avlunun doğu duvarının, revağmm da değiştirilmesini gerektirmiştir. Gerçekten de bu revağın konstrüksiyonu, avlunun diğer revakların-dan farklıdır. Bugün on tane kubbeli hacimden oluşan mutfak bloğunun, güneydeki iki tanesi, yapı konstrüksiyonu farklarına da bakarak, Sinan'dan sonraki bir dönemde eklenmiş olmalıdır. Bugün kaldırım taşı kaplı, dar bir yolun iki tarafında oluşan mutfak bölümü, birbirinin aynı, bazısı ikişer ikişer aralarında birleşmiş, on modüler öğeden oluşur. Her ünite, ortalama 8 m genişliğinde kubbeli bir oda ve ondan büyük bir kemerle ayrılan ve ortalama 5x8 m büyüklüğünde ve piramidal bir yüksek tonozla örtülen iki hacimden oluşur. Piramidal tonozlar altında uzanan bir koridorla birbirine bağlanan bu kubbeli odalarda padişahın, valide sultanın, kızlarağa-sı ve hasekilerin, cariyelerin ve diğer hizmetlilerin ayrı ayrı mutfakları vardı. Çünkü kendilerine verilen yemek programı farklıydı. Ayrıca bir helvahane vardı. Divan Av-lusu'na açılan mutfak kapılarından orta-
daki asıl mutfak kapısıdır (has matbah). Harem tarafında Helvahane Kapısı, güneyde ise Kiler Kapısı ya da Aşağı Mutfak Kapısı vardır. Mutfakların karşısında çalışanların koğuşları ve aynı yol üzerinde kilerler vardı. Sinan'ın yaptığı büyük kubbeli üniteler dışında diğer bölümler çeşitli dönemlerde değişmiştir. Kiler bölümü ile birlikte mutfak bloğunun uzunluğu 172 m'yi bulur. Klasik dönemde sekiz olarak bildirilen mutfakların son iki kubbesinin daha sonra eklenmiş olmaları olasıdır.
Bâbüssaade (Akağalar Kapısı) ve Enderun: iç Saray (Enderun) Enderun Meydanı (Üçüncü Yer) denilen avlu çevresinde biçimlenmiştir. Revaklarla çevrili bu avluda Arzodası, Fatih Köşkü (iç Hazine), Hasoda (sonradan Hırka-i Saadet Dairesi), III. Ah-med Kütüphanesi ve Ağalar Camii(->) vardır. İçoğlanlarının koğuşları, akağalar koğuşları ve Darüssaade Ağası Dairesi de bu avlu çevresindedir. Avlunun batı yönünde Harem-i Hümayun'un bir girişi vardır. Bâbüssaade, kubbeli büyük bir revak altından girilen bir giriş holü olarak tasarlanmıştır. Revakların altında, kapının iki yanında oturacak yerler vardır. Giriş holünde ise sekiler ve bir ocak bulunmaktadır. Bu revak altına sultanın tahtı kurulur ve Divan Meydanı'ndaki bazı merasimler, özellikle sultanın kararım acele olarak gerektiren işler için kurulan' ayak divanı yapılır, sefere gidilirken sancak-ı şerif ilk kez buraya dikilirdi. Kapının bugünkü biçimi 1774'te yapılan yenilemeden kalmıştır.
Enderun Avlusu'nu çeviren ve değişik dönemlerde bağımsız yapılar olarak inşa edilmiş pavyonlar sarayın sultana özgü bölümünün odaklarıdır. O dönemin mimari tasarımının bütün özellikleri de bu yapılarda görülür. Fatih döneminde yapılan üç pavyon Fatih Köşkü, Hasoda ve Arzodası ve büyük bir olasılıkla Ağalar Camii sonradan değişmiş olmalarına karşın sarayın ilk inşaat döneminden kalan ve özgün durumlarının restitüsyonlarını yapabildiğimiz yapılardır.
Fatih Köşkü: Topkapı Sarayı'mn kuzeydoğu köşesinde Marmara'ya açılan büyük iki kemerli locyası ile saray siluetini bitiren bu köşk, Tarih-i Atâ'ya göre 1462-1463'te bitmiştir. Fatih Köşkü hayalli bir Türk evi planına göre kurulmuştur. Üç kubbeli odası, avluya açılan revak altına açılır. Fakat hayat etrafında klasik bir "L" oluşturan oda dizisi, köşkün manzaraya karşı olağanüstü konumuna uygun olarak Yakındoğu mimarisinde karakteristik bir locya ile zenginleştirilmiştir. Köşkün odalarına bitişik bir de hamamı vardı. Köşkün bodrum katı hazine olarak kullanılmıştır. Belki Fatih döneminde Hasoda'nın yapılmasından sonra ya da I. Selim'in (Yavuz) Mısır seferinden (1517) sonra köşkün hazine dairesi olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır. Sarayın İç Hazine'si bu yapıdır. Fakat köşk uzun tarihi boyunca depremden çok zarar görmüş ve tamirlerle özgün öğelerini, bezemesini yitirmiştir.
Hasoda (Hırka-i Saadet): Enderun Avlusu'nda yapılan ikinci köşk olan Hasoda 1465-1468 arasında yapılmıştır. Özgün du-
rumunda ikisi bitişik dört kubbeyle örtülü üniteden oluşan bu kagir yapının Halic'e bakan cephesinde revaklar vardı. Kagir ve kubbeli olmasına karşın bu köşk de iki odalı ve onların önünde uzanan bir sofadan oluşan Anadolu Türk evi tipolojisine uygun bir yapıdır. Yapıldığı sırada Haliç, Boğaziçi ve Marmara'yı seyreden bir konuma sahipti. Bu köşk de, "kutsal emanetler''^-») saklandığı "Hırka-ı Saadet Odası" olarak yeniden işlevlendirilmiş, sonradan doğusuna ve güneyine eklenen yeni kubbeli odalar ve dört cephesine eklenen re-vaklarla serbest köşk karakterini kaybetmiştir. 18. yy'da "hırka-i saadet"in bulunduğu odanın kubbesinin de daha yüksek yapılmasıyla özgün mimarisini yitirmiştir. Bu köşkün bodrum katında burada hizmetli İçoğlanlarının daireleri vardı.
Arzodası: Bâbüssaade'nin girişinin hemen karşısına yapılan ilk Arzodası Fatih dönemindeki biçimini yitirmiştir. Belki 1509'da sarayda büyük tahribata neden olan depremde yıkılmış olabilecek ilk odanın yerine Kanuni döneminde yeni bir Arzodası yapılmış, fakat bu da sonraki dönemlerde yenilenmiştir. Bugünkü Arzodası 18. yy'da yenilenmiş biçimi ile görülmektedir. Örtüsü bugün değişmiş olan tahtlı bir kabul salonu ile bitişik iki servis odasından oluşan yapı geniş bir revakla çevrilidir. Edirne Sarayı Arzodası'mn da aynı plana sahip olduğuna bakarak, Fatih'in yaptırdığı Arzodası'mn bugünkü plana sahip olduğu, fakat örtüsünün değiştiği anlaşılmaktadır. Arzodası'mn önünde Enderun Meydanı'nda daha önce bulunan II. Selim'in (hd 1566-1574) yaptırdığı Havuzlu Köşk adlı açık pavyon yerine III. Ahmed Kütüphanesi(->) yapılmıştır.
Başlala Kulesi denilen ve Hekimbaşı Dairesi ile saray eczanesinin bulunduğu ve bir kule alt yapısına benzeyen taş odanın sarayın ilk kurulduğu dönemden kaldığı düşünülebilir.
İlk yapısı Fatih dönemine bağlanan yapılar içinde Ağalar Camii de vardır. Hasoda ile Arzodası arasında sarayın en büyük mescidi olan ve zülüflü ağalar namaz kıldığı için Ağalar Camii denen yapı 18. yy'da tamir edilmişti.
Harem: Kanuni dönemine kadar Topkapı Sarayı'nda büyük bir harem bölümü olmamıştır. Bunu kesin olarak doğrulayan bir kaynak yoktur. Fakat Matbah-ı Âmi-re'nin masraflarıyla ilgili belgelere göre Kanuni döneminde Yeni Saray mutfaklarının yıllık masrafı 48 yük akçe iken, II. Selim döneminde 63 yüke çıkmış, III. Murad dönemi başlarında 156 yük, sonlarında ise 210 yük olmuştur. Bu Kanuni dönemine göre beş kat bir artış gösterir ve haremin Topkapı'ya intikalinin ancak III. Murad döneminde tamamlandığım belgeler.
Sarayın sürekli olarak değişmiş, bazı bağımsız öğeleri, belki de sadece bezeme-leriyle tarihlense bile, gerçek değişme kronolojisi kesinlikle saptanamamıştır. Bazı büyük öğeler, Valide Taşlığı,. III. Murad Yatak Odası, III. Osman Köşkü(->), Sünnet Odası ya da Dördüncü Avlu'ya bakan Bağdat Köşkü(->) ve Revan Köşkü(->) gibi ya-
Bartlett'in çizgileriyle üçüncü avlu ile Arzodası (üstte) ve dördüncü avlu. Pardoe, Bosphorus, 1839/Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi
ayrılan, yani sultan ve yakın çevresinin yaşadığı bölümdür. Bunun güneyinde ve yine Halic'e bakan cephede, bir iç avlu çevresinde oluşan ve "usta" payesine ulaşmış cariye odalarının Haliç cephesini işgal ettikleri cariyeler bölümü vardır. Enderun Avlusu ile cariyeler bölümü arasında ise dışarıya cephesi olmayan ve bir iç avlu çevresinde düzenlenmiş karaağalar bölümü vardır. Ne var ki bu bölümler birbirlerinden, geometrisi belirgin bir mimari düzenle değil, işlevsel amaçlarla ayrılmışlardır.
Haremin dışansı ile ilişkisi, Bâbüssaade dışında hasahırlar avlusuna açılan Araba Kapısı'ndan olurdu. Kente çıkan harem kadınları arabaya burada binerlerdi. Bu kapı, kitabesine göre 996/1588 tarihlidir. Bu kapıdan hareme girildiği zaman genellikle harem ağalarının oturdukları bölümden geçilir. Bu bölümde kızlarağasının dairesi, Karaağalar Koğuşu ve diğer hacimler dışında üst katta haremin erken roko-
TOPKAPI SARAYI
288
289
TOPKAPI SARAYI
Topkapı
Sarayı'nda
harem
bölümünün
avlusu.
Tahsin Aydoğmuş
hayvanların ahırları bulunuyordu. Sur-ı Sultani'nin kent içindeki tek köşkü, ilk yapısı III. Murad dönemine uzanan Alay Köş-kü'dür. Bugünkü Alay Köşkü ise II. Mah-mud tarafından yapılmıştır. Sultan buradan kent içini, karşıdaki Babıâli'yi ve bazen burada gerçekleştirilen ölüm cezalarını seyrederdi.
Hasbahçe'nin kıyı surları arkasına I. Mahmud döneminde, Topkapı Sarayı'ndan bağımsız bir yazlık saray yaptırılmıştır. Sa-rayburnu'ndaki bu Top Kapısı Sahilsarayı kenti ve sarayı resimleyen yabancı ressamların yapıtlarında 18. yy'da ve 19. yy'ın başında Osmanlı sivil mimari geleneğinin hâlâ çok canlı ve yaratıcı olduğunu gösteren büyük bir kompleksti.
Sarayda Yaşam: Topkapı Sarayı'nın biçimsel düzenini anlamak için giderek özelleşen, mahremleşen bir mekânsal hiyerarşinin niteliğini tanımlamak gerekir. Sarayda her şey sadece sultana göre düşünülmüştür. Bir metaforla anlatmak istenirse Enderun'da padişahı bir arıbeyine benzetebiliriz. Sultanın çevresi, yaşamının 24 saatinin bütün isteklerini karşılamak üzere örgütlenmiş işçilerden oluşur. Burada işlevsel, ayrıntıları ve biçimleri büyük bir titizlikle kanun haline getirilmiş bir iç hiyerarşi varsa da sultan karşısında hiçbir hiyerarşi yoktur. Herkes sultanın kulu ve işçisidir. Peşkirini seren, tasının kapağım açan,
Topkapı Sarayı'nın havadan görünüşü. Gürol Kara/TETTV Arşivi
ko döneminin ilginç odalarından biri olan Şehzadegân MektebK-0 vardır. Bu bölümün Karaağalar Taşlığı denen ince uzun avlusundan harem kapısına varılır. Buradan geçilen hacim harem girişidir. Bu girişten Enderun Avlusu'na çıkıldığı gibi, Valide Taşlığı denen haremin en büyük avlusuna da çıkılır. Yine harem girişinden Altın Yol denen uzun bir koridorla ikballer Taşlığı denen dış avluya çıkılır. Haremin diğer bir avlusu harem ağaları dairelerinin batısında, fakat ondan bağımsız Cariyeler Da-iresi'nin ortasındaki Cariyeler Taşlığı'dır. Harem planında, klasik dönemden kalan büyük hacimler içinde III. Murad'ın yatak odası ile Hünkâr Sofası ve onların yakınındaki Ocaklı Sofa, Valide Sultan Dairesi gibi büyük hacimler göze çarpar. Fakat haremin tümel planı, değişik dönemlerin küçük ve düzenli ünitelerinin, birbirini rahatsız ederek inşa edildiğini gösteren düzensiz bir görünüm sergiler. Bu karmaşa içinde tek tek ilginç mimari ve bezemeleriyle harem tarihinin değişik dönemlerine tanıklık eden odalar, daireler vardır. Bunların da özgün düzen ve bezemeleri, yüzyıllar boyunca değişiklikler geçirmiştir. Haremin III. Murad döneminde kesinlikle Yeni Saray'a taşınmasından sonra yapılan köşk 16. yy'dan kalan en önemli yapıdır.
///. Murad Köşkü: Üç tarafı açık, bağımsız bir oda-köşk olarak 1578'de Sinan tarafından yapılan III. Murad Yatak Odası 10,30 m çapında pandantifi! bir kubbeyle örtülü anıtsal bir Türk odasıdır. Fakat burada sekialtı bir giriş holü gibi tasarlanmış ve o da küçük bir merkezi kubbe ile örtülmüştür. Çift sıralı pencereleri, karşılıklı ocağı ve selsebili, çini kaplı duvarlardaki 16. yy ahşap işçiliğinin en güzel örnekle-
ri olan sedef kakma dolaplar ve kapılar, odayı çevreleyen mavi-beyaz yazı bandı, vitraylı pencerelerin alçı işçiliği, kubbenin boyalı bezemesi bu odayı klasik Osmanlı mimarisinin bütün estetik eğilimlerini ve teknik olanaklarını gösteren bir örneği yapar. Odanın altında kemerlerle dış bahçeye açılan havuzlu bir yazlık teras vardır. Odanın ilginç bir özelliği pencerelerin çok yüksekte açılmış olmasıdır. Topkapı Sarayı'nın düzensiz gelişmesi içinde 1608'de kuzeybatısına yapılan L Ahmed Kütüphanesi ve güneybatısına l685'e yapılan Hünkâr Sofası, daha sonra III. Ahmed döneminde (1703-1730) yapılan Yemiş Odası köşkün dış mimarisini bozmuşlar, iç mekânın etkisini değiştirmişler, mimari bağımsızlığını da ortadan kaldırmışlardır.
Hünkâr Sofası: Hünkâr Sofası vaktiyle III. Murad Köşkü yanında bir avlu olan yerde IV. Mehmed döneminde (1648-1687) yapılan değişikliklerden sonra ortaya çıkan, fakat sonradan sultanların haremde vakit geçirmek için geldikleri, haremin en büyük hacimlerinden biridir. 11 m genişliğindeki büyük kubbeli esas hacim di-reklikli bir seki ve bir locya ile III. Osman Taşlığı'na açılır. III. Osman Köşkü yapılırken Hünkâr Sofası yeniden rokoko üslubunda bezenmiştir.
Burada bütün hacimlerin betimlemesini yapmak söz konusu olmadığı için, haremdeki yenilenme sürecinin niteliğini belirleyen ve bazı önemli odaları içeren Haliç cephesinin, III. Murad Köşkü'nün yapılışı ile III. Selim Yatak Odası'mn yapılışı arasındaki dönemde haremin Batı cephesinin biçim değiştirmesini sergilemekle yetinilmiştir. 16. yy'da Haliç cephesinde egemen yapı III. Murad Köşkü idi. Yanın-
da sonradan kapanarak Hünkâr Sofası adını alan açık bir avlu bulunuyordu ve Valide Taşlığı'nın batı cephesindeki bir sıra oda haremin batı sınırını oluşturuyordu. 17. yy'ın başında L Ahmed, III. Murad Köşkü'nün ön cephesine bir kitaplık inşa ettirmiştir. l665'te sarayın geçirdiği büyük bir yangından sonra IV. Mehmed batı cephesini yeniletmiş ve Grelot'nun 1680 tarihli gravüründe görülen revakh cepheyi inşa ettirmiştir. Hünkâr Sofası'nın ilk büyük tasarımı bu dönemdendir. III. Ahmed, 1705'te yine III. Murad Köşkü'ne bitişik ve I. Ahmed Kitaplığı yanına Yemiş Odası denen küçük bir oda yaptırmıştır. III. Osman (hd 1754-1757) ise bu cephede çok büyük bir değişiklik yaptırmış, çok yüksek bir alt yapı üzerine yeni bir teras oluşturarak ve (III. Osman Taşlığı) eski cepheyi tümüyle kapatan bir barok köşk inşa ettirmiştir. Daha sonra I. Abdülhamid (hd 1774-1789) bu taşlık üzerinde kendisine küçük bir daire yaptırmış, ondan sonra gelen III. Selim ise L Abdülhamid Yatak Oda-sı'ndan başlayarak Valide Sultan Dairesi'ne kadar uzanan cepheyi tümüyle değiştirerek, III. Osman Taşlığı'nın güneyinde kendisine yeni ahşap bir yatak odası yaptırmıştır. Topkapı Sarayı'nın barok, rokoko ve "rocaille" bezemesinin en güzel örnekleri III. Osman ile III. Selim dönemleri arasında yapılan ve Topkapı Sarayı'nın batı cephesini tümüyle değiştiren bu yeni oda ve dairelerdedir.
Haremin Bağımsız Köşkleri: Fatih döneminden başlayarak, kadınların bulunduğu daireler dışında, sultanların bağımsız köşklerle haremi biçimlendirdiklerini, bazen de eski düzenleri bozduklarını görüyoruz. Haremin Boğaz'a dönük kuzey tarafındaki Dördüncü Avlu (Sofa-i Hümayun) terası Fatih'in Hasoda'sı yapıldığı zaman Boğaz'a ve Halic'e bakan bir seyirlik ve bahçe olarak düzenlenmiş olabilir. Daha önce büyük bir olasılıkla II. Baye-zid'in yaptırmış olduğu bir köşk bulunan ve Dördüncü Avlu'yu Halic'e doğru çevreleyen bu teras üzerinde IV. Murad, seferden döndükten sonra ünlü Bağdat Köşkü ile Revan Köşkü'nü yaptırmıştır. Bağdat ve Revan köşklerinin oturduğu "L" biçimindeki bu terasta Hırka-i Saadet Dairesi'nin re-vakları önünde fıskiyeli bir havuz ve Halic'e bakan I. İbrahim'in yaptırdığı "İftariye Kameriyesi" vardır. Bağdat Köşkü ile aynı payanda duvarı üzerinde Dördüncü Av-lu'nun kuzeyinde I. Mahmud'un 1752'de yaptırdığı ve 18. yy Osmanlı sivil mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Sofa Köşkü, harem bölümünün Lale Bahçesi tarafındaki sınırlarını oluşturur. Harem dairelerinin Halic'e bakan cephelerinin önüne III. Osman tarafından Gülhane üzerindeki büyük payanda duvarları üzerine, bir terasla haremden ayrılan, büyük bir köşk yapılmıştır. Geleneksel konut anlayışını tümüyle bir yana bırakarak, büyük bir olasılıkla yabancı sanatçılar tarafından planlanmış ve bezenmiş bu köşk Osmanlı barok üslubunun önemli örneklerinden biridir. Topkapı Sarayı'nda Enderun Meydanı çevresinde yapılan son bağımsız
köşk, sarayı Dolmabahçe'ye taşıyan Ab-dülmecid'in yaptırdığı Mecidiye Köş-kü'dür(->). III. Osman'ın köşkü gibi, geleneksel üsluptan tümüyle uzaklaşmış bu tek katlı, süslü neoklasik yapı, saray terasının kuzeydoğu ucunda, sarayın tarihini bitiren bir damga olarak düşünülebilir.
Hasbahçe: Birinci Yer, İkinci Yer (Divan Meydanı) ve Üçüncü Yer (Enderun Meydanı) ve Boğaz'a bakan köşkler önündeki Dördüncü Yer büyük bir olasılıkla, Bizantion'un Akropol'ünün alt yapısına tekabül eden bir platoya otururlar (bak. Ak-ropolis). Bunların çevresinde Sur-ı Sultani ile sınırlanan alanda sarayın bahçeleri, bahçe ve kıyı köşkleri, çiçeklikleri, cirit ve tomak meydanları, gezinti yerleri ve servis yapıları vardır. 19. yy'm sonunda ve 20. yy'da yapılan birçok yapı ve Abdü-laziz döneminde (1861-1876) Sur-ı Sulta-ni'nin demiryolunun geçirilmesi için yıktırılması ve bu bölgenin, küçük bir bölümünün Gülhane Parkı olarak halka açılması dışında, kendi haline bırakılmış olması, saray bahçelerinin yok olmasına neden olmuştur. Hasbahçe'de Osmanlı sivil mimarisinin en güzel yapıları inşa edilmiştir. Bunların başında 1472'de inşa edilen Çinili Köşk(->) gelir. Bunun önünde, sonradan üzerine Arkeoloji müzeleri(-») ve Eski Şark Eserleri Müzesi(~>) yapılacak olan bir cirit meydanı vardı. 16. yy'ın sonunda birisi liman ağzına ve Sur-ı Sultani dışına, diğeri Marmara kıyısına olmak üzere iki ünlü köşk yapılmıştır. Kuzeye, Boğaziçi'ne yönlenmiş, merkezi planlı Yalı Köşkü sultanın deniz törenlerini seyretmesi için 1592'de yapılmıştır. Sinan Paşa Köşkü ise surların üzerinde aynı tarihlerde yapılmıştır. Surların önünde yapılan diğer bir kıyı köşkü 1643 tarihli Sepetçiler Kasrı'dır. Bu kasırla Sarayburnu'nda 1791'de III. Selim tarafından yaptırılan Şevkiye Köşkü arkasında klasik Fransız bahçesi şeklinde düzenlenen bahçesi ve ahırlarıyla kendi içinde bir bütün oluşturuyordu. Sur-ı Sulta-ni'nin kent tarafındaki ucunda, Ahırkapı Feneri yakınında, sura bitişik olarak bir de Balıkhane Kasrı vardı. Burada sarayın balıklarını sağlayan bostancılar otururlar, sultanlar da binişe çıktıkları zaman buraya uğrarlardı. Saray bahçesinin Marmara'ya bakan cephesinde, kıyıya yakın düzlüklerde ve Mangana Sarayı(-») gibi önemli Bizans kalıntılarının bulunduğu alanda Sinan Paşa Köşkü'nün arkasında Gülhane Meydanı denen cirit ve tomak oynanan büyük meydan ve onu seyreden büyük Gülhane Kasrı(->) yapılmıştı. Bu kasrın ilk kez ne zaman yapıldığı belli değildir. Fakat III. Ahmed tarafından yapılıp sonradan barok dönemde yenilendiği ve nihayet II. Mah-mud döneminde yeniden yapıldığı kabul edilir. Eski kaynaklarda ve bazı gravürlerde Tomak Kasrı olarak bilinen ve erken barok bezemesiyle belirgin yapının aynı yerdeki ilk yapı olduğu ileri sürülmüştür. Marmara kıyısındaki Gülhane Meydam'nın kuzey ucunda îshakiye Kasrı diye bilinen bir kasır daha vardı. Bu kasırların daha üstünde, Alay Meydanı'na yakın Arslan-hane'de(-0, törenlerde kullanılan yabani
şerbetini hazırlayan, haftada bir tırnağını kesen, saçını, sakalını tıraş eden, sarığını temizleyen, sineklerini kovan, üzengisini tutan, hazinesini koruyan, müziğim çalan, su ve şerbet getiren, yemeğinin tadına bakan, seccadesini seren, onu güldüren görevliler, insanı şaşkına çeviren bir çeşitlilik içinde, bir insanın yaşamında yaptığı her etkinliğin karşılığı olan bir işlevler düzem ve özgün sözlüğü içinde örgütlenmişlerdir.
Saraydaki konfor sadece sultanın ve en yakınlarının konforudur. Haremde yaşayan kadınlar, içağalan, akağalar, karaağalar, sarayın koruyucuları ve hizmetlerini yapan zülüflü baltacılar, bostancılar ve diğer hizmetlilerin saraya yakışır bir konforu söz konusu olmamıştır. Birkaç büyük ağadan başka, Enderun'un bütün mensupları ortak koğuşlarda, onlarcası, yüzlercesi bir arada, kerevetler üzerindeki yataklarında âdeta istif olmuşlar ve sultana hizmet ettikleri sürece bekâr yaşamışlardır. Ancak saraydan çıktıktan sonra evlenebilirler. Görevleri ve yaşamları sıkı kurallarla tanımlanmış Enderun mensupları, görevleri dışında, padişaha rastlamamaya çalışırlar. Onun yüzüne bakamazlar, soru sorulmadıkça konuşamazlar. Osmanlı sarayının büyük sessizliği yabancıları hep şaşırtmıştır. Sarayda konuşulmaması için bir işaret dilinin geliştirildiği de belgelerle saptanmıştır.
Hilair'in bir gravüründe Top Kapısı Sahilsarayı. Choiseul-Gouffier, Voyage pütoresque de la Grece, Paris, 1822
L
TOPKAPI SARAYI
290
291
TOPKAPI SARAYI MÜZESİ
Topkapı Sarayı'ndaki bazı yapıların cephe çizimleri. Nadide Seçkin
Öte yandan bu kullar, özellikle içoğlan-ları o çağın en iyi yetiştirilmiş insanlarıdır. Okuryazar olurlar, iyi terbiye görmüş, zanaat öğrenmişlerdir. Silah kullanmasını bilirler. Güzel insanlardır. Sadrazamlar, vezirler, beylerbeyleri, sancakbeyleri, çoğunlukla, onların arasından çıkar. Âlim ve şair olanları da vardır. Topkapı Sarayı'nm Enderun mensupları, sarayın özel serasında yetişmiş, kendine özgü bir Osmanlı aristokrasisidir. Batı'dan farkı, bunların topraksız bir köle aristokrasisi olmasıdır. Bir hadımağası olan darüssaade ağası, haremden mesuldür. Derecesi şeyhülislamdan sonra gelir. Fakat oturduğu daire kapının yanındadır. Padişahın atının üzengisini tutan rikâbdar ağa imparatorluğun büyük memurudur. Taşra çıktığında beylerbeyi olur. Şehzadelerin kaderi acımasız kurallara bağlı olmuştur.
Osmanlıda ve Islamda hükümdarın tanrısal bir niteliği yoktur. Fakat Osmanlı hanedanının kazandığı dokunulmazlık, tanrısal olmasa bile kutsaldır. Bu kutsallık padişahta yoğunlaşmıştır. Devlet imgesinin padişahtan o kadar zurnan ayrılamamış olmasının nedeni bu köle aristokrasisidir. Gerçi bu sistem içinde padişahın da özel bir yaşamı hiç olmamıştır.
Çnderun'da, çok da geniş olmayan bir alanda, hareketleri yasalarla düzenlenmiş 1.000'e yakın bir nüfus yaşamıştır. Bunların çevresinde, Sur-ı Sultani'nin sınırları içinde bu düzeni saklayan ve koruyan en az 5.000 kişi daha yaşar.
Enderun Örgütlenmesi ve Haremin Hizmetlileri: Harem-i Hümayun'da sultanın hizmetlerinden, kadınların hizmetlerin-
Fatih Köşkü [Avlu Cephesi)
Dostları ilə paylaş: |