TOPÇUBAŞI İSMAİL AĞA ÇEŞMESİ
bak. SALİHA SULTAN ÇEŞMESİ
TOPHANE
Boğaziçi'nin güneyinde, Rumeli yakasında, Galata(->) ile Fındıklı(->) arasında Boğaziçi'nin başlangıç yeri sayılabilecek olan tarihi semt.
Bizans'ın ilk çağlarında burasının, daha sonra yapılaşan Ceneviz kolonisi Ga-lata'nın(->) surları dışında kalan ormanların başladığı boş bir arazi olduğu bellidir.
Janin, eski adının "Metopon" olduğu sanılan yerin çevre bakirliği ve güzelliğinden dolayı Argiropolis (Gümüş Şehir) adım taşıdığını, burada önce bir Apollon mabedinin, sonra da Hadrianus ve Natalie Kili-sesi'nin yapılmış olduğunu saptamıştır. Bu mabetler, Osmanlı çağında yerlerini top dökümhanelerine bırakmışlardır.
İstanbul'un fethinden sonra bu kıyıyı ve yamaçlarını canlandıran ve iskâna açan ilk eser, II. Mehmed'in (Fatih) (hd 1451-1481) tophane binası oldu (bak. Tophane-i Âmire). Tarih boyunca yeni yapılarla genişleyen, birkaç defa yangınla harap olup yenilenen Tophane-i Amire son biçimini Abdülaziz döneminde (1861-1876) aldı.
Abdülaziz, Tophane müşirlerinin makamı olarak Boğazkesen Yokuşu başında III. Selim'in yaptırdığı eski bina yerine, önü masif ayaklı, neoklasik bir bina da yaptırmıştı. Bu kunt yapı ile Beşiktaş yönünde dizilen kışlaların hepsi, 1956-1957 Menderes imarı sırasında yıktırılarak yerleri yola katıldı (bak. istimlakler; Menderes ve İstanbul).
Padişahların bu askeri tesisleri ziyaretinde kullanılmak, bir teşrif ve istirahat köşkü ve istişare meclisinin toplantı yeri olmak üzere, Tophane Müşiri Halil Paşa, halen duran Tophane Kasrı'nı(->) 1852'de yaptırdı. Genç hükümdar burasını sadece resmi ziyaretleri için değil, hanedanın israfından bunalıp kendisini unutmak için daldığı işret sofrası için de kullanmaktaydı. Yine de, 1858'de gelen Rus çarının kardeşi Grandük Konstantin'le burada görüştüğü gibi, 1897 Osmanlı-Yunan Savaşı'na son veren uluslararası konferans da bu kasırda toplanmıştır. Lozan'dan sonra Boğazlar Komisyonu ve II. Dünya Savaşı sırasında İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi burada çalışmış ve bina uzun süre Malul Gaziler Yurdu'na tahsis edilmiştir. Halen Mimar Sinan Üniversitesi'ne verilmiş durumdadır.
Semtin yüzyıllar boyunca Fındıklı'ya ve Cihangir'e doğru, gelişmesi sırasında çeşitli eserler yapılmış, bunlar yangınlar, depremler ve sahipsizlikler gibi nedenlerle sahneden silinmiş gitmişlerdir. Set üstündeki top dökümhanesinin altında ve önünde, dörtyol ağzına bakan köşesinde, Silahdar Mustafa Paşa'nın sebili ve çeşmesi bunlardan biridir. Miss Pardoe'nun kitabında yer alan Bartlett'in ünlü gravüründe bu çeşme görülür. Bugün Nusretiye Ca-mii'nin avlusunda bulunan sebil ve mu-vakkithane, 19. yy'm ortasında Boğazkesen Caddesi'nin başında Tophane Müşir-liği'nin köşesindeydi.
Salıpazarı'na doğru yol üstünde Çavuş-başı Mescidi, Ketencizade Ömer Paşa Mescidi, Aralık Mescidi de kaybolan eserlerdendir.
Meydandaki güzel çeşme, 1732 tarihlidir ve I. Mahmud tarafından semte su getirtildikten sonra yaptırılmıştır (bak. Tophane Çeşmesi). Bu alan uzun yüzyıllar pitoresk görüntüler sergilemiştir. Olivier, çeşme çevresinde kurulan zengin meyve pazarının renkli görünümlerini verir ve buraya doluşan serçeler ve kumruları bile sevgi ile anlatır.
Sebah&
Joaillier'in
objektifiyle 19.
yy'm
sonunda
(üstte) ve
günümüzde
Tophane.
Cengiz Kahraman
arşivi (üst), Nazım
Timuroğlu arşivi
Tophane İskelesi, Galata Rıhtımı'nın 1894'te yapılmasından önce, Beyoğlu'na iniş ve çıkış için kullanılan başlıca kıyı idi. Camille Rogier'nin Paris'te basılan büyük renkli albümünde, bu iskelenin renkli görünümünü yansıtan çok güzel bir resmi vardır. İskele yüksek ağaçlarla gölgelenmiş, şirin bir Boğaz köyü havasındaydı. Kıyı bugünkü kadar dolmamış olduğu için, hemen arkasında Kılıç Ali Paşa Camii görünüyordu. Elçiler de Topkapı Sarayı'na gidiş ve dönüşleri için uzun yüzyıllar burayı kullandıkları gibi, son zamanlara kadar yazları Beyoğlu'ndan Boğaziçi'ndeki yalılarına taşınacak olan aileler de eşyalarını buradan yükler ve dönüşte aynı yolu kullanırlardı. İskeleden çıkıldıktan sonra Beyoğlu'na gitmek için, çeşmenin yakınında genç seyisleri ile beraber atlar bulunurdu.
Salıpazarı yolunun başındaki Nusretiye Camii(-0, II. Mahmud tarafından yaptırıldı ve 1825'te tamamlandı. Yeniçeriliğin kaldırılacağı, bu caminin açılış töreninde hünkârın bunlara davranışı ile belli olmuştu.
Tophane semti, Osmanlı hanedanı nez-dinde, her zaman önemli bir yer olma
TOPHANE ÇEŞMESİ
276
277
TOPHANE TEKKESİ
1732'de yaptırılmıştır. Tarih kitabesi şair Nahifi'ye aittir.
Tophane Çeşmesi, 18. yy'ın başında çeşme tipolojisindeki değişmelerin habercisi olan örnekler arasında sayılabilir. III. Ahmed tarafından yaptırılmış olan Bâb-ı Hümayun önündeki çeşmenin (bak. Ahmed III Sebili ve Çeşmesi) en görkemli örneğini oluşturduğu bu yeni çeşme tipi, yeni bir kentsel motif olarak biçimlenen meydan çeşmesidir. İçinde yer aldığı kent mekânını heykelsi bir anıt olarak tanımlayıp boyutlandıran meydan çeşmeleri arasında Tophane Çeşmesi özellikle bezemesinin motifleri ve kompozisyonu ile ayrılır.
Tophane Çeşmesi, 1730'lu yılların meydan çeşmeleri gibi kare planlı ve doğal olarak dört yüzlüdür. Köşeler zeminden 2/3 yüksekliğe kadar pahlanmış ve çeşmenin kübik kitlesinin geometrisi değiştirilmiştir. Ama pahlı kesimin bitiminde mukar-naslarla yine kübik plana geçilmiş ve böylece zemin ve üst kesim arasında, belki hemen fark edilmeyen bir karşıtlık kurulmuştur. Bu, barok bir kurgu denemesidir.
Bartlett'in
çizgileriyle
Tophane
Çeşmesi,
19. yy.
Pardoe,
Bosphorus/
Erkin Emiroğlu
fotoğraf arşivi
II. Abdülhamid Çeşmesi). Camiden sonra gelen beton binalar, 1956 "imar" hamlesinden sonra yaptırılan liman ve gümrük tesisleridir ve istanbul'un en güzel bir korniş yolu geçirilebilecek olan bu kıyılarım, insafsız bir duvar halinde örterler. Hantal görünümleri de Nusretiye Camii'nin ince minarelerinin silueti ile tam bir çelişki halindedir.
Tophane ve Salıpazarı kıyıları, yüzyıllar boyunca birbirinden güzel yalılarla bezenmişti, ancak ahşap olan bu yapılar ateşe ve zamana dayanamıyorlar; içlerinin emsalsiz zenginlikleri ile beraber, bir nesil içinde birkaç defa ortadan kalkıp tekrar yapılıyorlardı. Bu kıyılardaki yalıların hangileri olduğunu bilmek, daha doğrusu sadece isimlerini bulmak için, tarihi kütüphane-lerimizdeki Bostancıbaşı Defterleri yegâne kaynaktır. Bunların Doğu hayatının faniliğini duyuran bu değişkenliklerini belirtebilmek için, 1770 yangınında, 15 saat süren tutuşmadan sonra, bütün kıyının tarla haline geldiği, örnek olarak kaydedilebilir.
Tophane'nin Karaköy tarafı, cami ve hamamdan sonra, Necati Bey Caddesi ve dar sokakları ile 19. yy'daki durumunu ana hatlarıyla sürdürmektedir. Ona paralel Ke-meraltı Caddesi ise 1956-1959 Menderes imarı sırasında bir sıra binalar yıktırılarak genişletilmiş ve yoğunlaşan trafiğe yeni bir damar açılmıştır. Burada, tş ve işçi Bulma Kurumu binasına gelmeden sağda köşe başında kalmış olan kalın bir duvar bakiyesi, Galata'nın Ceneviz surlarının son bir hatırasıdır.
ÇELİK GÜLERSOY
TOPHANE ÇEŞMESİ
Beyoğlu İlçesi'nde, Tophane'de, Necati Bey ve Tophane İskelesi caddeleri arasındaki üçgen alanda bulunan anıtsal meydan çeşmesi. I. Mahmud tarafından 11457
Tophane
İstanbul Ansiklopedisi
Çeşmenin geniş ve köşelerde eğrisel çizgilerle dönen dalgalı saçağı ise hemen fark edilebilen bir barok kurgudur. Gravürlerde abartılı oryantalist desenlere dönüşen bu saçak ve ahşap örtü, 1730'lu yılların karakteristik bir özelliğidir.
Klasik dönemin çeşme yüzeyi tasarımının ana öğesi olan sivri kemerli niş, burada da yüzeyin ortasına veya merkezine yerleştirilmiş, ama boyutları artık çok büyümüş olan yüzeyde daha küçük bir alana çekilmiştir. Çeşme yüzeyi, artık değişik boyut ve konumda dikdörtgenlerden oluşan bir çerçeveleme dokusuna sahiptir. Klasik çerçeveleme estetiğinin çoğaltılmış alanları, sivri kemerli nişin çevresini doldurmaktadır. Bu dikdörtgen alanların üst sırası son derece ilginç bir motif kuşağı oluşturur: Bu, küçük kolonad ve kemerlerden oluşan bir arkad motifidir. Arkadın çizgisel kemerlerinin ortasına ise vazo içinde çiçek demeti motifi yerleştirilmiştir.
Alttaki çerçevelerde şiirleri içeren yazı panoları veya klasik bezeme motifleri vardır. Sivri kemerli niş öğesinin bulunduğu
kuşakta vazo içinde çiçek (veya meyve ?) sepetlerinden oluşan natüralist bezeme öğeleri vardır. Dönemi için son derece karakteristik olan bu motifler, nişin iki yanındaki düşey dikdörtgen çerçevelere, kenarlara ve nişin doğrudan içine bir sıralama veya dizi düzeninde yerleştirilmiştir. Motiflerin her biri, diğerinden farklı ve stilize birer natürmort biçimindedir. Yerleştirmenin ise resimsel bir kompozisyon yerine özgül bir estetik önerdiği açıktır.
Tüm çeşme yüzeyini kaplayan bu bezeme, maniyerist bir dekorasyon anlayışı ile mimarideki barok kurguya katılır ve Tophane Çeşmesi'nin anıtsal kitlesini zenginleştirir.
Çeşme bugün bir hayli bakımsız görünse de mimarisi ve bezemesi ile özgün durumunu koruyan ve döneminin mimari ve bezeme anlayışını temsil eden bir yapıttır.
Bibi. A. Ödekan, "Kentiçi Çeşme Tasarımında Tipolojik Çözümleme", Semavi Eyice Ar-mağanı-İstanbul Yazılan, ist., 1992, s. 281-297; Tanışık, İstanbul Çeşmelerimi, 103-105; A. Egemen, İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri, îst., 1993, s. 495-503; Yüngül, Taksim Suyu, 65.
AFiFE BATUR
TOPHANE HAMAMI
bak. KILIÇ ALİ PAŞA KÜLLİYESİ
TOPHANE KASRI
Beyoğlu İlçesi'nde, Tophane'de, Necati Bey Caddesi üzerinde, Nusretiye Camii' nin(-0 yanındadır.
Tophane Kasrı, ingiltere Elçiliği bina-sının(->) inşaatı için 184l'de istanbul'a gelen ve 1853'e kadar burada kalarak Osmanlı yönetimi için önemli yapılar yapan İngiliz mimar William James Smith tarafından inşa edildi. Tophane Müşiri Halil Paşa'nın denetiminde 1851'de inşaatı devam eden yapı, Abdülmecid'in (hd 1839-1861) yaptırdığı kasır ve sarayların ilk örneğidir.
Tophane Kasrı'mn önünde denize açılan ve Tophane Rıhtımı adıyla da anılan alan, 19. yy'da, şehre denizyoluyla gelen yabancı erkânın karşılandığı, diplomatik ve askeri törenlerin yapıldığı, düzenli ve önemli bir meydandı. Tophane Kasrı, Nusretiye Camii, saat kulesi, Tophane Çeşmesi ve meydanı güneyinden ve batısından sınırlayan kışla binaları ile birlikte birçok gravüre konu oldu. Hassas bir kişiliği olan Abdülmecid, siyasal sorunlardan ve saray ortamından uzaklaşmak amacıyla bu kasrı kullandı, aşırı derecede içen sultan bazen burada geceledi, bazen de bu halde Dolmabahçe Sarayı'na taşıtıldı. Abdülmecid, 1858'de Rus çarının kardeşi Grandük Konstantin'i burada kabul etti, 1897'de Osmanlı-Yunan Savaşı'na son veren uluslararası konferans, Lozan Antlaşması sonrası Uluslararası Boğazlar Komisyonu ve II. Dünya Savaşı sırasında Sıkıyönetim Mahkemesi burada toplandı. 1958'de yapılan kentsel müdahaleler kapsamında cadde genişletilirken, kasrın batısındaki Top Arabacıları Kışlası yıktırıldı, doğusuna bugünkü liman binaları yaptırılarak kasrın denizle bağlantısı kesildi ve tarihi meydan or-
Tophane Kasrı
Ayşe Yetişkin
Kubilay
koleksiyonu
tadan kaldırıldı. Uzun süre Malul Gaziler Yurdu olarak kullanılan yapı günümüzde Mimar Sinan Üniversitesi'nin kullammında-dır. 1988'de aynı üniversitenin restorasyon anabilim dalı tarafından rölöveleri çıkarılmış ve geleneksel Türk el sanatları bölümü olarak kullanılmak üzere restorasyon projeleri hazırlanmıştır.
Tophane Kasrı, kuzey-güney doğrultusunda, denize paralel 22x10 m ölçülerinde, dikdörtgen bir tabana oturan, iki katlı bir yapıdır. Bu prizmatik kütle düzeni, doğu (deniz) cephesi aksında dışa taşan giriş bölümü ve batı cephesi birinci katında barok üslupta konsollara taşıtılan geniş çıkma ile hareket kazanmıştır. Ana giriş, dört kolona taşıtılan ve üzeri balkon olarak kullanılan bir kompozisyonla vurgulanmıştır. Güney cephesi aksında bir servis girişi vardır. Zemin katında, giriş holünün iki yanında iki oda ve doğusunda kare planlı sofa şeklinde bir dağılım mekânı yer alır. Her iki yanından ara hacimlerle servis mekânlarına bağlanan bu sofanın güneyinde, birinci kat sofasına ulaşan üç kollu bir merdiven vardır. Merdiven mekânı, üçer-li iki sıra halinde yerleştirilmiş Korint düzenindeki altı kolona taşıtılan ve tepe ışığı alman kasetli örtü sistemi ile anıtsal bir görünüm kazanır. Zemin katla benzer şekilde düzenlenen birinci katta, deniz cephesinde birbirine geçilen üç salon bulunur. Devrinin anlayışına uygun, neokla-sik üslupta tezyin edilen iç mekânlar, kalem işi tavanlar, Korint düzeninde pilastr-
lar ve mermer şöminelerle zengin bir dekorasyon sergiler.
Tophane Kasrı özellikle cephe mimarisi açısından Mimar Smith'in diğer yapılarından farklılık göstermektedir. Abdülmecid'in yaptırdığı bu ilk kasır, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa'nın 1847'de Gaspare Fossati'ye(-») tasarlattığı Baltalimam Sahil-sarayı'na önemli ölçüde öykünen bir modeldir.
Kemerli pencereler, kemer hizasında devam eden yatay silme, madalyonlar, tepe ışıklığı ve özellikle batı cephesinde barok mimari üslubunda taş konsollara oturan çıkma, Baltalimam Sahilsara-yı'ndan bilinen formlardır. Ancak burada, Fossati tasarım ilkelerinden farklı olarak yapının tüm pencereleri yuvarlak kemerli olarak düzenlenmiş, çatı parapeti ba-lustrat şeklini almış, madalyonlara kurdeleler eklenmiş, pencere aralarında ve altında yatay ve düşey konumda, bitkisel motiflerle bezenmiş panolar kullanılmış, böylece sultan için inşa edilen yapı Smith'in elinde "süslenmiştir".
Bibi. Ç. Gülersoy, "Son 400 Yılda Tophane Semti", VIII. Türk Tarih Kongresi Ankara 11-15Ekim 1976Kongreye Sunulan Bildiriler, III, s. 1637-1650; C. Can, "İstanbul'da 19. Yüzyıl Batılı ve Levanten Mimarların Yapıları ve Koruma Sorunları", (Yıldız Teknik Üniversitesi, yayımlanmamış doktora tezi), 1993, s. 185-191. CENGİZ CAN
TOPHANE TEKKESİ
bak. KADİRÎFİANE TEKKESİ
TOPHANE SAAT KULESİ
278
279
tophane-i amire
Eski bir kartpostaldan ayrıntıda Tophane
Saat Kulesi.
Nazım Timuroğlu arşivi
TOPHANE SAAT KULESİ
Beyoğlu llçesi'nde, Tophane'de, Salıpa-zarı'nda, gümrük alanı içinde yer almaktadır. Eski resimlerinden Tophane Rıhtı-mı'nda, deniz kenarında olduğu görülen yapı, günümüzde denizin doldurulmasıyla içeride kalmıştır. Gümrük alanının yüksek duvarları arkasında kaldığından dışarıdan görülememektedir.
Kare kesitli katlarla, yukarıya doğru kademeli olarak daralan yapı en tepedeki saatli bölümle birlikte dört kat olarak inşa edilmiştir. Saat kulesi 19. yy'ın ikinci yarısına tarihlenir. Bu yapı, döneminde moda olduğu üzere, Batı mimarlığının tarihsel üsluplarının biçim sözlüğünden alınmış öğelerle donatılmıştır. Adeta her katta farklı bir devrin üslubu yorumlanmıştır. Zemin kat, cepheden bağımlı olmadan köşelere yerleştirilmiş dörder kolonla kuşatılmıştır. Dor üslubundaki kolonlar arasına her cephede açılan kapılar yüksek ve yuvarlak kemerlidir. Dışarı taşkın kilit taşlan üzerinde palmet motifi görülmektedir. Denize bakan kapısının üzerinde Abdülmecid'in (hd 1839-1861) arması yıpranmış bir halde bulunmaktadır. Zemin kat ile birinci katı bir triglif-metop frizi ayırmaktadır. Birinci kat, köşelerde İyon başlıklı yivli pilastrlarla donatılmıştır. Cephelerindeki pencerelerde profilli konsollarla taşman, düz bir lento üzerine açılmış, basık yuvarlak ve ayna kısmı boş, barok görünümlü kemerler kullanılmıştır. İkinci kat, köşelerde çerçeveler içine alınmış çe-lenkler ve bitkisel bezemelerle hareket-lendirilmiştir. İki yandan pilastrlarla sınırlanan yuvarlak kemerli pencerelerin üzengilerine palmet motifleri işlenmiştir. Bu katta ince saçak bölümü ufak konsollarla taşınmaktadır. Son kat dört yöne daire biçimli saatlerle açılmaktadır. Her saat bir girland içine alınmıştır. Kurşun kaplı bir beşik tonozla örtülü saatli bölüm köşelerde "S" kıvrımlı desteklerle
kuşatılmıştır. Bu katta köşelere yerleştirilen küre biçimli taşlar, zemin katta daha büyük boyutlarda kapı önlerinde de bulunmaktadır.
Saat kulesinin üzerinde, uzunca bir sancak direği bulunmakta, törenler sırasında buraya bayrak çekilmekteydi. 1913'te bir yangın geçiren yapı, günümüzde ilgisizlikten harap bir durumda, depo olarak kullanılmaktadır.
TARKAN OKÇUOGLU
TOPHANE-İ ÂMİRE
Osmanlı döneminde Tophane'de(-0 kurulu top döküm tesisleri.
Buradaki ilk top dökümhanesi ile topçu ocağı kışlaları İstanbul'un fethinden hemen sonra yaptırılmıştır. Kesin tarihi bilinmemekle birlikte tophanenin kuruluşunun 1453-1470 arasında olduğu tahmin edilmektedir. İmparatorluğun sınırlarının ge'nişlemesi ve sürekli savaşlar nedeniyle çok sayıda topa ihtiyaç olduğundan müessesenin sürekli gelişme kaydettiği bilinmektedir.
17. yy'da yaşamış olan Evliya Celebi, Seyahatname'sinde top dökümünü ayrıntılı bir biçimde anlatmaktadır. Evliya Çe-lebi'ye göre top dökümhanesi sahilden 100 adım uzaklıkta bir tepenin eteğinde bulunan, dört tarafı duvarlarla çevrili, kale gibi sağlam bir yapıdır. Bu duvarların ortasında yine dört köşe, 40 arşın boyunda yüksek duvarlar olup üstü tahtayla örtülüdür. Kubbenin üzerinde dumanın çıkması için büyük bacalar vardır. Bu ince tahtalı dam üzerinde dolaşılabilmekte ve damın dört bir tarafında bulunan su dolu yüzlerce fıçı, döküm ocağından çıkan kıvılcımların neden olduğu yangınlarda söndürme amacıyla kullanılmaktadır.
Dökümhanede yüzlerce dolap mevcut olup bunlar top kalıplarının hazırlanmasında kullanılmaktadır. Top namlusu içindeki boşluğun oluşturulması için kalıplamada silindirik maçalardan yararlanılmakta ve bu maçalar uzun demir millerin etrafına içine binlerce yumurta kırılarak macun haline getirilmiş kum esaslı kalıp malzemesi sıvanarak elde edilmektedir. Kalıbın içi-
Tophane-i Âmire
Ahmet Aran, 1994
ne dökülen bronz katılaşıp top elde edilince bu maça çıkarılmaktadır.
Dökümhanenin iki yerinde içi alestası ile örülmüş eritme ocakları vardır. Bu ocakların önündeki çukurlara, ağızları yukarı olmak üzere top kalıpları yerleştirilmektedir. Bir dökümde doldurulacak kalıp sayısı eritilen bronzun miktarına ve dökülecek topların büyüklüğüne göre ayarlanmaktadır. Ocaklarda kullanılan yakıt çam odunu olup, eritilen metal bu kalıplara zeminde açılan arklar içinden akıtılarak doldurulmaktadır.
Top dökümü yapılacağı gün kalfalar, ustalar, dökümcübaşı, vardiyanbaşı, elinde kum saati olan muvakkit, dökümhane imamı, müezzinleri ile duacıları toplanır ve dualarla "Allah, Allah" dedikten sonra iki ocağa da ateş verilir. Muvakkit saat tutar ve tam bir gün, bir gece ateş yanar. Bu sırada eritme ocağının kenarlarından durmaksızın çam odunu atılır. Sonra dökümcüler ve ateş atıcılar elbiselerini çıkarıp sadece gözlerinin göründüğü bir nevi peçeli külahlar giyerler. Diğerleri de keçeden elbiseler giyerek hizmet ederler. 20 saatten sonra ateşin yanına varmak mümkün olmaz. Daha sonra sadrazama, şeyhülislama, kazaskere ve duası makbul şeyhlere haber salınıp bunlar geldikten sonra dökümhanenin kapıları kapatılır. Ustalar toplanıp ağaç küreklerle yüzlerce kantar çubuk kalayı, erimiş metalin içine atarak bir bakır-kalay alaşımı olan bronzun bileşimini ayarlarlar. Dökümcübaşı devlet büyüklerine "Sultanım din-i mübin aşkına zekât ve sadakanızdan altın, kuruş ne olursa şu tunç denizine bırakın" der. Sadrazam, hazinedar ve öteki vezirler birkaç kese altını döküm-cübaşıya teslim ederler. O da herkesin gözü önünde "bismillah" deyip, altınları erimiş bronzun içine atar. Erimiş metal, ince uzun çamdan direklerle karıştırılır ve metalin yüzeyi kaymaklanmaya başlayınca ustalar döküm kıvamına gelindiğini anlayıp ateşi çoğaltırlar. Sonra kalıp ocakları kenarında ve iki tarafta 40-50 kurbanlık koyun hazırlanıp orada bulunanlar ayağa kalkar. Dökümhane duacısı hazır olur. Muvakkit, saatiyle ocak başına gelip fırının ağzını aç-
maya yarım saat kalınca haber verir. Duacı duaya başlar. Hazır bulunanlar "amin" derler. Herkes Tanrı'ya yönelerek ağlamaya başlar. Çünkü dökümhane çok tehlikeli bir üretim yeri olup nice ustalar hayatını kaybetmiştir. Eritme ocağının ateşinin ne zaman söndürüleceğini muvakkit bildirir. Ustalar keçe elbiseleriyle ocak başına gelip çapalarıyla "Allah, Allah" diyerek kapağı açtıklarında bronz ateş gibi akmaya başlar. Yüz adım ileride bulunan kimselerin bile yüzlerine ve elbiselerine alev yapışmış gibi olur. Metal yokuş aşağı akıp top kalıplarına dolar. Bir kalıp dolunca buna ait ark kapatılıp bir başka top kalıbının yolu açılır. Toplar bir hafta kalıbın içinde soğuduktan sonra çıkarılır ve ustalar tarafından son işlemleri yapılır.
AHMET ARAN
Mimari
II. Mehmed'in (Fatih) İstanbul'da giriştiği inşaat faaliyeti sırasında top dökümhanesinin yapılmasıyla temeli atılan Tophane-i Âmire'ye II. Bayezid döneminde (1481-1512) bir de kışla eklenmiştir. Ancak büyük tesisler şeklindeki yapımı ilk kez I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) olmuştur. I. Süleyman dönemi yapıları 1719 yangınında yanmıştır. Dönemin şairi Neylî Ahmed Efendi'nin yazdığı tarih kıt'asmdan ahşap olduğu anlaşılan yapılardan iki kubbeli bir bina olan top dökümhanesi, Cihangir Tepesi'nin altında, deniz kenarına 100 adım mesafede olup etrafı duvarla çevrilmişti. 1745'te topçubaşı ve mimar Mustafa Ağa'nın nezareti altında öndeki meydanın "50 zira mikdarından deryaya kazıklar çakılıp doldurularak" genişletilmiş olduğunu biliyoruz. Bu yapılar 1764'te yine bir yangın sonucunda harap olunca bu kez III. Mustafa (hd 1757-1774) tarafından ele alınmış ve her topçu ortasına bir kışla ile orta sofası ve matbahın ya-nısıra bir de mescit yaptırılmıştır. Aynı dönemde Baron de Tott'un topçu ocağı bünyesinde birtakım değişiklikler yaptığı bilinmektedir.
III. Selim döneminde (1789-1807) ise Tophane-i Âmire yeniden düzenlenmiştir. III. Selim'in yenileşme hareketleriyle bağlantılı olarak kapıkulu askerlerinin modernizasyonu sırasında Tophane'ye ve topçu sınıfına özellikle önem verildi. Batı ülkelerinden mühendisler -bunlardan biri top dökümhanesinin projesi ve inşası için Fransa'dan getirtilen J. B. Lepere'dir-, subaylar ve top dökümcüleri getirtilerek fırınlar geliştirilmiş, kullanımı zor olan ağır top yapımı yerine hareketli modellere önem verilmeye başlanmıştır. Her gün iki kez talim, üç kez manevra zorunluluğunun konması üzerine talim yeri gereksinimi doğmuş, bunun için kıyıdaki meydanda var olan ve yabancı gezginler tarafından anlatılan tophane yapımı bronz toplar kaldırılıp ağaçlar kesilmiş ve genişleyen meydan askerler için bir talimgah olmuştur. III. Selim ayrıca, kapıkulu ordusunun teknik sınıfı olan topçu ve top arabacıları için 1791-1792'de yeni bir plan anlayışıyla, kara tarafındaki topçu kışlalarının
Tophane-i Âmire'de Top Arabacıları Kışlası.
Melling, Voyage / Galeri Alfa
yanısıra deniz tarafında Top Arabacıları Kışlası'nı inşa ettirmiştir. 1790'larda istanbul'da bulunan Olivier, Tophane Meyda-nı'nın bir tarafında amfi şeklinde üç sıra halinde kışlaların yapılmakta olduğuna işaret eder. Mahmud Raif Efendi'nin belirttiğine göre de daha önce Ahırkapı(-») yakınında bulunan top arabacılarının kışlaları III. Selim tarafından Tophane'de toplanmıştır. İngiltere Elçisi Sir J. Porter Tophane'yi "muhteşem bir tesis" olarak nitelendirirken bu "fabrikanın yılda her kalibreden 300 top üretebildiğim" yazar. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'ndeki bir belgeden de Top Arabacıları Kışlası'nın 1793'te Bina Emini Mustafa Bey tarafından genişletilmesi sırasında bazı ev ve dükkânların kamulaştırıldığı öğrenilir.
Tophane ile ilgili görsel belgelerin çoğu III. Selim ve sonrasına ait dönemi yansıtırlar. Bunlardan 1784-1792 arasında Fransa elçisi olarak İstanbul'da bulunan Choiseul-Gouffier'nin(-0 beraberinde getirdiği ressamlardan J.-B. Hilair'in(->) Tophane'yi denizden gösteren resmidir. Burada Tophane Çeşmesi(->) ve dökümhanesi denize daha yakındır. A. I. Melling'in(->) albümünde yer alan gravür Tophane'yi en ayrıntılı gösteren görsel belgelerden biridir. Çizim 1798'de yapılmıştır ve inşaatın hemen sonrasına aittir. Gravürün açıklanmasında, "kışlanın Fransız endüstrisi paralelinde kurulmuş olduğu ve bu nedenle Batılı özelliklerle karşılaşıldığı, her birisi çift olan üç büyük kışla binası ile bir cami bulunduğu, parmaklıklarla çevrili alanın askerlerin talim meydanı olduğu" belirtilmektedir.
Kışla deniz kenarında, kat sayılan kademeli olarak artan, birbirine paralel üç binadan oluşur. Zemin üzerinde iki kat halinde yükselen yapı cephede yan yana dizilmiş dikdörtgen pencereler ile aydınlanır. Zemin kattan ileri doğru çıkmış olan birinci
blok üç katlıdır ve birinci katın önüne bir dizi sütunların oluşturduğu revaklar yerleştirilmiştir. Ortada ise tek kubbeli, tek minareli kışlanın camii vardır ki, 1823'te yanması üzerine yerine Nusretiye Camii(->) yapılacaktır. Dökümhane ise geridedir. Kışlanın sade görünümü kademeli yükselen katlarla hareketlilik kazanır. Birbirine paralel gelişen düzeni ile dönemin kışlalarının ortası avlulu, dikdörtgen planlı klasik şemalarından farklıdır. Ancak köşe bölümünün cepheden dışa taşması, diğer bazı kışlalarda görülen köşe çıkıntılarını anımsatır. Sol tarafta kalan bu bölüm, altında bir kayıkhane bulunan, olasılıkla padişaha ait bir çıkmadır. J. B. Hobhouse'nin 1819'da basılan kitabında yer alan Tophane görünümü dönemin yapılarının yerleşim düzenini vermesi açısından önemli bir belgedir ve diğerlerinden tek farkı, aşağıda yer alan dökümhanenin önüne yuvarlak kemerli, çokgen planda, kubbeli bir girişin eklenmesidir.
l Mart 1823'teki Firuzağa yangınında III. Selim yapılarından Topçu Kışlası ve Top Arabacıları Kışlası ile dökümhanenin bir kısmı, Arabacılar Kışlası Camii'nin ise tamamı yanmıştır. II. Mahmud'un yangın sonrasında hemen giriştiği imar faaliyetlerinin bir yıl içinde tamamlandığı görülür. Ayvansarayî Hadîka 'da yangından harap olan kışlaların yenilenmesi için emir geldiğinden, bostancıbaşılık ve lağımcıbaşılık-tan azledilmiş olan Ali Bey ile eski kasap-başı Hasan Paşa'nın kardeşi Ali Efendi'nin bina emini tayin edilip 6 Mart 1823'te inşaata başlandığını ve bir yıl sonra tamamlandığını belirtir. Yeniden inşa edilen Top Arabacıları Kışlası, dökümhaneler ve yanan kışla camiinin yerine yaptırılan Nusretiye Camii yanında, kagir bir vapur maki-nehanesi ile deniz kıyısında bir malzeme fabrikası eklenmiştir. Günümüze ulaşmayan kışlanın mimarının Nusretiye Camii'nde
Dostları ilə paylaş: |