I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə32/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   139

EDİB EFENDİ YALISI

Kandilli'de vapur iskelesinin 400 m kadar güneyinde yer alan Akıntı Burnu'n-da inşa edilmiş yalı Boğaziçi'nin bu türden en özgün örneklerinden biridir. Yaklaşık 40 m uzunluğunda olan bina bulunduğu noktadan Boğaz'ın her iki yönünü gören bir konuma sahiptir. Kandilli-Vaniköy yolu ile Boğaz arasına sıkışmış olması ve yola göre çukurda kalması nedeni ile yalıyı sadece denizden izlemek mümkündür.

Edib Efendi Yalısı'nın yapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Restorasyon sırasında zeminde farklı doğrultularda temel izlerine rastlanmış olması nedeni ile daha önce burada başka bir binanın bulunduğu anlaşılmaktadır. Yalının selamlık kısmının bitişiğinde bulunan çeşme üzerindeki kitabe, bu hayratın Divitdar Mehmed Emin Paşa ruhu için 1189/1765' te yaptırıldığından bahsetmektedir. Ancak bu kişi ve yaşadığı devir ile yalı arasında ilişki kurulabilecek tek kanıt bu yerde daha önce Kandilli Sarayı'nın bulunma olasılığıdır.

Tapu kaynaklarından yalının ilk sahibinin Muammer Paşa olduğu, ondan Kani Paşa'ya geçtiği, daha sonra bu kişinin yalıyı 1887'de binaya bugünkü adını veren İbrahim Edib Efendi'ye sattığı öğrenilmiştir.

Edib Efendi, Osmanlı devletinin maliye mesleğinde yetişmiş ünlü kişilerinden birisi idi; kendisi Şûra-yı Devlet ü-yeliği, Defter-i Hâkâni ve Maliye nazırlıklarında da bulunmuştur. Yalı Edib Efendi' nin bu görevlerinden biri esnasında Japonya ile yapılan ticaret görüşmelerine sahne olmuştur.

Edib Efendi'nin vefatından sonra yalı iki oğlu arasında taksim olunmuş, her



Edib Efendi Yalısı

Haluk Sezgin

iki bölüm de zamanla sahip değiştirmiştir. Yalı bugün Uğur Mengenecioğlu'nun mülkiyetindedir.

Zamanla bakımsızlık sonucu yalı harap düşmüş ve terk edilmiştir. 1986'da bir şirket tarafından satın alınan çökmüş durumdaki harem bölümü Anıtlar Kuru-lu'nun kararı ile aynı plan, aynı süsleme ve mimari özellikleri tekrarlanarak yeniden inşa edilmiştir. Selamlık kısmının i-se 1993 yazında aynı şekilde restorasyonuna başlanmıştır.

Edib Efendi Yalısı geleneksel Osman-lı-Türk ve ev mimarisinin özgün plan tiplerinden dış sofalı tipin ilginç bir örneğidir. Yalı planının ilginçliği harem ve selamlık bölümlerinin aynı düzene sahip konumlarıdır. İki bölümün sofaları bir mabeyin koridoru ile birbirlerine bağlanmıştır. Sofalar deniz tarafındaki büyük odalara geniş kapılar ile ilişkili olup bu mekânlar gereğinde müştereken kullanılabilir. Yalının asıl kullanım mekânları üst katta olup zemin katta sadece mutfak ve abdesthane gibi servis kısımları yer almaktadır. Selamlık kısmında bir kayıkhane, harem kısmı bahçesinde ise bir hamam bulunmakta idi.

iç süsleme bakımından selamlık kısmı daha zengindir. Harem mekânlarının pasalı ve geometrik desenli çıtak tavanlarına karşı selamlıkta bu tavanlar kalem işi ile süslüdür. Güney cihetindeki oda tavanı ise muşamba üzerine yağlıboya pentür şeklindedir.

Edib Efendi Yalısı tüm Kandilli sahilini yok eden yangından kurtulan tek binadır.

HALUK SEZGİN

EDİBHARABÎ

(1853, istanbul? - 1916, İstanbul) Bektaşî şair.

Asıl adı Ahmed Edîb'dir. Şiirlerinde başlangıçta "Ahmed Edîb" ve "Edîb", sonraları ise daha çok "Harabı" mahlasını kullanmıştır.

Bahriye'de görev alarak Çanakkale ve Preveze'de memurluk, gemi kâtipliği yap-

ti. Emekliye ayrıldıktan sonra İstanbul'a yerleşti.

Harabı, 17 yaşındayken Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergâhı Postnişini Mehmed Ali Hilmi Dedebaba'ya(-») intisap e-derek Bektaşîliğe girdi. Bektaşî şiirinin geleneksel söyleyiş biçimini aşarak, düşüncelerini daha cesur bir biçimde ortaya koydu. O dönemde İstanbul'daki Bektaşî tekkeleri arasında görüş ayrılıkları baş göstermişti. Harabî de şiirdeki gücünü bu olumsuzlukları dile getirmek için kullanmış, şiirlerinde Bektaşîleri de ağır bir dille eleştirmekten çekinmemiştir. Babalık icazetnamesi almadan evini bir tekke haline getiren ve etrafına topladığı mu-hipleriyle meydan açan Harabî, şiirdeki gücü takdir edilmekle birlikte Bektaşîler tarafından fazla sevilmemiştir. Ancak herhangi bir tarikata bağlı olmayan, içkiye, şiire düşkün kişilerle düzenlediği toplantılarda da olaylar çıktığı şiirlerinden anlaşılmaktadır. Rıza Tevfik, bir dönem yakın arkadaşlık ettiği Harabî'nin en dikkate değer yanının Bektaşîliğin bazı ilkelerini sır olarak saklamaması ve nefeslerinde bunu açık açık dile getirmesi olduğunu yazmıştır.

Harabî son yıllarında, dışarıya kapalı bir hayatı tercih ettiği için hakkında bilinenler fazla değildir.

Hayatı boyunca söylediği bütün şiirlerin yazılı olduğu defter bugün Süley-maniye Kütüphanesi'nde İhsan Mahvi kitapları arasındadır. Defter mürettep bir divan olmaktan çok şairin el yazısıyla doldurduğu bir mecmuadır. Burada şiirler ilk yazılışları ve üzerlerinde zaman zaman yapılmış değişikliklerle yer alır. Tasavvuf konularını büyük bir ustalıkla sergilediği şiirleri dışında sevmediği ya da herhangi bir nedenle kızdığı kimseler için yazdığı hicviyelerin birçoğunda açık saçık sözler de bulunur. Hikâyeleri, tarih manzumeleri de vardır. Harabî hece ile birlikte aruz ölçüsünü de başarıyla kullanmıştır.

570 sayfalık bu mecmuanın tamamı bugüne kadar yayımlanmamıştır. S. N. Er-gun ilk kez Bektaşî Şairleri (1930) adlı eserinde şiirlerinden 51 örneği yayımlamış, hayatıyla ilgili olarak derlediği bilgileri vermiştir. Sonraki yıllarda H. H. Erdi-kut (1950) ve S. Aytekin (1959) seçmelerden oluşan küçük kitaplar yayımlamışlardır. Atatürk Kitaplığı'nda ve Çorum İl Halk Kütüphanesi'nde de Harabî'nin seçme şiirlerinden oluşan ve "divan" olarak kayda geçmiş küçük derlemeler bulunmaktadır.



Bibi. Saadeddin Nüzhet (Ergun), "Edib Harabî", Millî Mecmua, S. 109 (l Mayıs 1928), s. 1751-1753; (Ergun), Bektaşî, 79-115; V. L. Salcı "Edib Harâbi", Yeni Türk, S. 78 (Haziran 1938), s. 218-221; R. Tevfik Bölükbaşı, "Edîb Harâbi Erenler", Yeni Sabah, S. 2216 (21 Temmuz 1944); M. H. Bayrı, "Edip Harabî", Folklor Postası, S. 17-18-19 (Haziran-Ara-lık 1945); "Edib Harabî", TDEA, II, 450-451. M. SABRİ KOZ

EDİRNE KAPISI

bak. SURLAR



EDİRNEKAPI

İstanbul surlarının (Teodosios Surları) on büyük kapısından biri olan Edirne Kapısı çevresinde kurulu; suriçi mahalleleri Fatih İlçesi'nin, sur dışı kesimi ise Eyüp İlçesi'nin sınırları içinde kalan semt.

Edirnekapı İstanbul'un yedinci tepesi üzerinde yer alır. Semtin ana yerleşmesi suriçinde kalır. Sur dışında kalan, İstanbul'un en büyük mezarlıklarından Edirnekapı Mezarlığı(-+) ve Edirnekapı Şehitli-ği(->) de semt bütünlüğü içinde düşünülür. Avarız defterlerinde II. Mehmed (Fatih) dönemi mahalleleri içinde gösterilen Edirnekapı, daha sonraki dönemlerde Hatice Sultan ve Kariye-i Atik mahallelerini kapsayan bir semt olmuş, 1934 tarihli Belediye Şehir Rebberi'nde Hatice Sultan ve Kariye-i Atik Ali Paşa mahallelerini içeren bir semt olarak gösterilmiştir. Günümüzde, semtin suriçinde kalan yerleşme bölümü, batıda surların ve Edirne Kapı-sı'nın altından geçen Sulukule Caddesi ve onun devamı olan Hocaçakır Caddesi, doğuda Salma Tomruk Caddesi arasında; Edirne Kapısı'na ulaşan Fevzi Paşa Caddesi'nin iki yanma, Hatice Sultan Mahallesi ile Kariye-i Atik mahallelerine yayılır. Doğusunda Karagümrük, güneyinde Sulukule, kuzeyinde Eğrikapı semtleri vardır. Batıda, sur dışında surlara paralel olarak giden Topkapı-Edirnekapı Caddesi ve onun devamı olan Savaklar Caddesi, Edirnekapı Mezarlığı'nın önünden geçer.

Semt adını, buradaki sur kapısından almıştır. İstanbul'un fethi sırasında ilk a-çılan sur kapısı olduğu söylenen bu kapının Bizans döneminde adı "Harisius" Kapısı ya da "Mezarlık Kapısı" anlamında "Miriandron" olmalıdır. Bizans döneminde imparatorların seferden dönerken veya sefere çıkarken bu kapıdan geçtikleri ve kapının Meşe üstünde olduğu bilinir. Osmanlı döneminde de ana kapılardan biri, bir merasim kapısı olma özel-

liğini korumuş, özellikle yabancı elçiler şehre bu kapıdan girmişlerdir. Bizans döneminde bölgede yoğun bir yerleşme bulunmadığı; semtin doğu sınırında, bugünkü Vefa Stadyumu'nun yerinde Bizans'ın en büyük açık su sarnıçlarından Aetios Saımcı'nın(-0 olduğu; Edirne Kapısı'mn dışında Bizans döneminde de mezarlıkların uzandığı, kapının o dönemdeki "Mezarlık Kapısı" adından da anlaşılmaktadır.

Fetihten sonra, şehrin "şenlendirilmesi" için, o zamana göre uzak ve ücra sayılan köşelere Anadolu'nun ve Rumeli'nin çeşitli bölgelerinden nüfus getirilip iskân edilirken, Edirne Kapısı'mn 650 m kadar kuzeyindeki Eğrikapı civarına Yahudiler, 1.200 m güneydeki Sulukule Kapısı civarına Çingeneler yerleştirilmiş, Edirne Kapısı'ndan şehrin merkezine uzanan a-nayol (Bizans döneminde Mese'nin güney kolu, bugünkü Fevzi Paşa Caddesi) ve çevresi hareketli bir çarşı yolu olmuştur. Özellikle Rumeli yönünden gelen yolcu ve malların ana giriş kapısı olduğundan, Çukurbostan'a (Aetios Sarnıcı) kadarki kesimde yolun her iki yanında ve ara sokaklarda kahvehaneler, silahçılar, hayvan takımı satan dükkânlar, saraçlar, nalbantlar, yolcuların ve tüccarların her türlü ihtiyaçlarına yönelik dükkânlar vardır. Edirnekapı'nın bu yapısı ve görünümü hemen hemen günümüze kadar sürmüş, kahvehaneler, aşevleri, manavlar, seyyar satıcılar her zaman var olmuştur.

Fetihten sonra semtte dükkânların ya-nısıra evler ve önemli yapılar.da artmıştır. Kariye Mahallesi'ndeki Bizans dönemi Kora Kilisesi'nden camiye çevrilen Kariye Camii(->) ve Müzesi, Ayios Yeoryios (Aya Yorgi) Rum Kilisesi, Hatice Sultan Mahallesi'nde eskiden Sarmaşık Mahallesi diye bilinen ve yangınlarda tümüyle yok olmuş bulunan kesimdeki Ayios Dimitrios Kilisesi, Edirne Kapısı'mn hemen yanında Mimar Sinan yapısı Mihrimah Sultan

EDİRNEKAPI HAMAMI

132

133

EFDALZADE MEDRESESİ

Günümüzde Edirnekapı semti bakımsız ve yoksul mahalleleri ve bunların ortasında Kariye Camii, Mihrimah Sultan Camii gibi gerçek sanat eserleriyle eski istanbul'un az değişmiş sur dibi semtlerinden biridir.

istanbul edirnekapı hamamı

bak. MİHRİMAH SULTAN KÜLLİYESİ



EDİRNEKAPI MEZARLIĞI

Edirnekapı surları dışında, istanbul'un en eski mezarlığı.

Mezarlık Eğrikapı, Savaklar, Toklu Dede, Tokmaklı Tepe, Otakçılar mezarlık-larıyla karışmıştır. Ayrıca mezarlığın bir bölümüne de Edirnekapı Şehitliği(->) yapılmıştır. Rami, Fethi Çelebi, Münzevi Kışla ve Savaklar caddelerinin çevresine yayılan mezarlığın bir bölümü 1950'li yıllarda açılan yeni yollar nedeniyle tahrip olmuştur. Bunun ardından çevre yolu düzenlemeleri başta Eğrikapı, Toklu Dede mezarlıkları olmak üzere Edirnekapı Me-zarlığı'na büyük zarar vermiştir. Yeni yol-

Edirtıekapı, 1875

Taşbasma haritalardan yararlanılarak 1964'te istanbul Belediyesi tarafından hazırlanan haritalardan çizilmiştir. İstanbul Ansiklopedisi

Külliyesi(->), Atik Ali Paşa Camii(-*) semtin, çoğu 16. yy'a tarihlenen önemli eserlerindendir.

Osmanlı döneminde olduğu kadar daha sonraları da sur dışının mezarlıklar, geniş çayır ve tarlalarla kaplı olduğu, çevrenin orta halli ve yoksul halkının buralarda kır gezilerine çıktığı hatırlanır. Semt büyük yangınlarda birkaç defa yanmıştır (1868,1871,1900 yangınları). 19. yy'da da semtte çoğunlukla tek katlı ahşap evler bulunmakta, sokakları köy sokaklarını andırmaktadır. Edirnekapı'ya özgü uğraşlardan biri, yakın zamanlara kadar, yazmacılık olmuştur. Sokaklarda, özellikle Su-lukule tarafına doğru duvarlar boyunca dizilmiş tahta askılara gerili renk renk yazmalar görmek mümkündür.

1950'lerden sonra semtin çehresi bir ölçüde değişmeye başlamış; yine yoksul bir kenar semti olmakla birlikte, kulübelerin yerini birkaç katlı kagir binalar almış; boş arazilerde, bostanlarda yapılaşma hızlanmış, suriçinden surlara paralel geçen cadde (Sulukule ve devamı Hocaçakır caddeleri) genişletilip onarılmıştır.

lara yer açmak amacıyla mezarlar nakledilmişse de plansız ve kontrolsüz çalışmalar mezarların baş, ayak ve pehle taşlarının kırılmasına, pek çoğunun da birbirleriyle karışmasına neden olmuştur.

Edirnekapı Mezarlığı'nda gömülme işlemine II. Mehmed'in (Fatih) İstanbul'u fethi sırasında şehit düşenlerin gömülme-siyle başlanmıştır. Fatih döneminde buradaki mezar taşlarının oldukça basit oldukları görülmüştür. Çoğunlukla burada yalnızca ölü adına dikilmiş taşlarla yetinil-miştir. Sonra da sandukalı sofa denilen aile mezarlarına yer verilmiştir. Sandukalar tek bir mermer bloğundan yontuldu ğu gibi yanları, üstü ayrı mermer levhalarla da kaplanmıştır. 16. yy'm sonlarında mezar taşları üzerine ortasında birer gül motifi olan rumîler yapılmış, yazılar yazılmıştır. İstanbul'a gelen gezginlerin mutlak sözünü ettiği servilerin, çitlembiklerin süslediği Edirnekapı Mezarlığı, Karacaah-met Mezarlığından sonra kentin en büyük mezarlığı olmuştur. 15-20. yy mezar taşlarını bir araya getiren tarihi belge, biyografi, şiir, edebiyat, taş işçiliği, taş be-

zeme, yazı sanatı ve serpuşlarıyla bir açık hava müzesi görünümündedir. Ama mezarların başlıbaşına birer anıt olduğu düşüncesi yeterince yerleşmediğinden 20. yy'da pek çok mezarlıkta olduğu gibi Edirnekapı Mezarlığı'nda da taş elde etmek amacıyla veya yeni gömü yapılabilmesi için pek çok mezar yok edilmiştir.

Edirnekapı Mezarlığı'nda ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamayan bir mescit vardır. Mescidin üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür. Yanı başına da kalın ve taş bir minare oturtulmuştur. Mescidin yanında da Lâ'li Hacı Mustafa Efendi Çeşmesi vardır.

Bibi. S. Eyice, "Mezarlıklarımız", Türk Yurdu, S. 242 (1955), s. 685-694; N. Saraçoğlu, Türk Mezarlarına Dair Araştırma, ist., 1950; A. S. Ünver, "istanbul'un En Eski Mezarlığı Hakkında: Tokmak Tepe", Arkitekt, S. 221-222 (1950), s. 110-114; F. Ayanoğlu, "Vakıflar idaresince Tanzim Ettirilen Tarihi Makbere-ler", VD, II, 1942, 399-405.

ERDEM YÜCEL



EDİRNEKAPI ŞEHİTLİĞİ

Edirnekapı surları dışında, Rami Cadde-si'nde Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı şehitlerinin gömüldüğü mezarlık.

Edirnekapı Mezarlığı'nm(->) bir bölümünü meydana getiren şehitlikte Balkan Savaşı ile I. Dünya Savaşı'nda yaralanarak istanbul'a getirilen ve burada ölenler, 16 Mart şehitleri, itfaiye şehitleri, eski tulumbacılar gömülmüştür. Şehitlik I. Dünya Savaşı'nda Harbiye Nezareti'nce yönetilmiş, Cumhuriyet'in ilanından sonra da Milli Müdafa Vekâleti'ne geçmiştir. Şehitliğin bakımı ve daha iyi korunabilmesi için istanbul Merkez Komutanı Albay Şakir Güleç'in çabasıyla İstanbul Me-bâni-i İslamiye müdürü ve istanbul Evkaf müdürünün de katılmasıyla 1924'te Şehitlikleri İmar Komisyonu oluşturulmuştur. Ancak daha fazla maddi yardım sağlanması amacıyla Şehitlikleri İmar Cemiyeti kurulmuş ve şehitlik bu cemiyete devredilmiştir.

Edirnekapı Şehiüiği 28.000 m2'lik bir alana yayılmış, Seddülbahir, Conk Bayırı, Anafartalar ve Arıburnu caddelerinin çevresindeki 160 sofadan meydana gelmiştir. Girişte de Atatürk, Cemal Gürsel ve Conk Bayırı caddeleri bir meydana açılmıştır. Buradaki sofaları bazı devlet ve özel kuruluşlar yaptırmıştır.

Kara Kuvvetleri'nde değişik tarihlerde şehit olmuş subay, astsubay ve erler, harp malulü gaziler, itfaiye şehitleri de buraya gömülmüşlerdir, istanbul'da ilk tulumbacı teşkilatını kuran Davud Gerçek Ağa'nın ve bulunabilen eski tulumbacıların mezarları da buraya getirilmiştir.

Edirnekapı Şehitliği'nde, Şehitlikleri imar Cemiyeti'nce Çanakkale Savaşı'nda şehit düşenlerin anısına 1926'da bir anıt yaptırılmıştır. Şehitlikteki bir meydanın ortasında yer alan bu anıtın mimarı bilinmemektedir. Abide beyaz mermerden o-lup sekiz yönlü bir kaide üzerine oturtulmuştur. Dört kenardaki üçer basamaklı merdivenlerle çıkılan platformda alçak

Edirnekapı Şehitliği'ndeki selsebil. Tahsin Aydoğmuş, 1994

korkuluklarla çevrili sekiz yönlü bir dayanak, oyma olarak sivri kemerli nişler yapılmıştı. Mukarnaslı bir friz ve tunç defne yapraklanyla bezenmiş anıtın altı yüzüne Çanakkale Savaşı'mn belirli dönemleri ve anıtın yapım ve açılış tarihleri yazılmıştır.

Şehitliğin girişindeki meydanda selsebil, mescit, onun hemen ardında Şehitlikleri imar Cemiyeti'nin yönetim binası yapılmıştır. Hayri Arapoğlu tarafından 19. yy ampir üslubunda yaptırılan selsebil beyaz mermerden olup keskin çizgili bir silme ile çevrelenmiş, kabartma akantus yaprakları, istiridye kabuğu motifleri ile bezenmiştir. Sekebilin ön yüzüne üç büyük mermer, bunların yanlarına dörder küçük çanakçık yerleştirilmiş, böylece suyun akışı yönlendirilmiştir.

Şehitlikteki çeşme 19. yy'ın en güzel çeşme örneklerinden biridir. Üzerindeki kitabede 1862'de Gümüşsüyü Askeri Hastanesi yanında yapıldığı, Şehitlikleri imar Cemiyeti'nce 1939'da buraya getirildiği yazılıdır. Ancak çeşmenin orijinal kitabesi günümüze gelememiş, bu nedenle de banisinin kim olduğu öğrenilememiştir.

Şehitlik girişindeki mescit 1948-1949' da, Şehitlikleri İmar Cemiyeti tarafından yaptırılmıştır. Sekizgen planlı, çatılı küçük bir mescit olup minaresi mihrap duvarının yanındadır.

ERDEM YÜCEL



EFDALZADE MEDRESESİ

Fatih'te, Malta Çarşısı içinde, Şekerci Hanı ile I. Mahmud Sebili arasındadır.

II. Mehmed (Fatih) (hd 1451-1481) ve II. Bayezid dönemi (1481-1512) ulemasından Seyyid Efdalzade Hamidüddin Efendi tarafından yaptırılmıştır. Özgün girişi günümüze ulaşmayan bina büyük olasılıkla Hamidüddin Efendi'nin şeyhülislam olduğu yıllarda (1496-1503) yapılmıştır. 1546'ya ait İstanbul Vakıftan Tahrir Def-ten'nde yer alan 925/1519 tarihli vakfiyesine göre kitaplığına 42 tane ciltli kitap vakfedilen medresede müderris, talebeler, bevvab ve hafız-ı kütüb bulunuyordu.

Medreseye eski adı Süpürgeciler Sokağı olan Islambol Sokağı üzerinde yer a-lan dükkânlar arasından dar bir geçitle girilmektedir. Yamuk planlı küçük bir avlunun üç kenarı boyunca, asimetrik bir "U" oluşturacak biçimde sıralanan on bir hücre ve "U"nun açık kalan ucunda yer alan dershaneden oluşan medresenin ö-nü dükkânlarla perdelendiği için sokaktan varlığı kolayca algılanamamaktadır. Bu nedenle incelemeleri sırasında medreseyi göremeyen E. H. Ayverdi ve C. Baltacı binanın yıkılmış olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Taşbaskı 19. yy İstanbul Haritası'nda medresenin dershane ve revakları sağlam gösterilmiştir. 19l4'te yapılan tespitte ise harap durumda olan yapının dershanesinin kullanılmadığı saptanmıştır. Bu harabiyet, bakımsızlığın yamsıra, 1894 depreminin olumsuz etkilerine bağlanabilir. 1918'de Fatih yangınzedelerinin sığındığı bina 1933 tarihli Pervititch haritasında dershanesi, hücreleri, kuzey yönündeki revağı, kuzeybatıdaki dar aralığıyla yer almaktadır. Bakımsız olarak 1970'li yıllara kadar gelen medrese 1976'da bir dernek tarafından gelişigüzel onarılmış, ekler yapılmıştır. Avlu döşemesi şaplanmış, bütün duvar yüzeyleri sıvanmış, dershane büyütülerek ve bir minare eklenerek mescide çevrilmiş, batı yönündeki aralığın üstü kapatılmış ve hela büyütülmüştür. Bugün medrese, dernek üyelerince ibadet ve barınma amacıyla kullanılmaktadır.

Arsa boyutları nedeniyle sınırlı bir iç mekân niteliğinde olan medrese avlusu kuzeydoğu ve güneybatıda revaklarla, kuzeybatıda dershane ile çevrilidir. Özgün şadırvanı günümüze ulaşamayan avluda bugün büyük bir incir ağacı yükselmektedir. Güneydoğu yönünde, girişin iki yanındaki hücreler arasında bir kuyu koru-nagelmiştir. Darlık nedeniyle güneydoğu yönünde revak yapılmadığı anlaşılmaktadır. Günümüze yalnız kuzeydoğu yönündeki revak tam olarak ulaşabilmiştir; dershaneye yapışık ve hücrelere paralel olarak güneydoğu hücre dizisine kadar uzanan revağın ayakta kalabilen tek sütunu köşeleri pahlı dikdörtgen prizma biçimli iri bir kaide üzerinde yükselmektedir. Oldukça kısa boylu olan bu sütu-

Efdalzade Medresesi'nin planı. Zeynep Ahunbay, 1980

EFES PiLSEN SPOR KULÜBÜ 134

135

EGELİ, VASFİ

nün devşirme olduğu anlaşılmaktadır. Sütun başlığında alçak kabartma tekniğinde yalnız konturları belirtilmiş pal-metler bulunmaktadır. Üzerindeki sıva tabakası nedeniyle asıl biçimi tam belirlenemeyen revak kemerlerinin arasında sonradan konulduğunu düşündüğümüz ince gergiler yer almaktadır. Avlu cephesini oluşturan kemerler, aynı eğrilikte geriye doğru uzanarak revak beşik to-nuzuna saplanmaktadırlar.

Cephesi avluya çıkarılan kare planlı dershanenin girişi kuzeydoğu yönündeki revaktan verilmiştir. Dershane girişini belirtmek, tonozun basıklığım gidermek a-macıyla olsa gerek, giriş üzerinde kapı kemerini serbest bırakacak şekilde, revak örtüsüne dik yönde bir tonoz saplanmıştır. Dernek tarafından mescide çevrilen dershanede bu amaçla güneydoğu cephesindeki üç pencereden ortadaki iptal edilerek mihrap yapılmış, batı yönündeki duvar kaldırılarak mekân o yöne doğru genişletilmiş, ayrıca döner bir merdivenle ulaşılan galeri katı eklenmiştir. Güneydoğu cephesinde alt pencerelere ek olarak aynı düşey eksenler üzerinde üst pencereler bulunmaktadır. Bunların özgün biçim ve doğramaları korunamamıştır. Kuzeybatı cephesinin özgün durumu hakkında bir fikir edinmek mümkün olamamaktadır. Geçiş bölgesi içte küresel bingilerle oluşturulan kubbenin dışta sekizgen bir kasnağı vardır. İçte pandantif bitimine kadar özgün gibi görünen yapının kubbesi yenilenmiş izlenimini vermektedir. Dershane kütlesinin avluya çıkarılması ve girişinin avlu cephesi yerine, yanda yer alması Fatih Külliyesi'nde-ki çifte medreseleri anımsatmaktadır, ancak burada avlu çok küçüktür ve hücre sayısı da sınırlıdır.

Kare planlı olan hücreler pandantifi! kubbelerle örtülüdür. Hücre girişleri basık kemerli; revaklara açılan tek pencereleri dikdörtgen sövelidir. Kuzey yönündeki köşe hücresine ışık ve hava sağlamak amacıyla köşe pahlanarak özel bir ayrıntı uygulanmıştır. Güney kolundaki köşe hücresinde pah açısı çok dardır; pencereye yer sağlanamamıştır. Hücreye ışık sağlamak üzere, kapının üstüne küçük bir pencere açılmıştır. Medrese yapılarla çevrili olduğundan hücrelerin doğal havalandırması ve aydınlatılması revaklara açılan pencerelerden sağlanmaktadır. Bunu yetersiz gören dernek üyeleri hücre kubbelerini delerek tepe pencereleri açmışlardır. Özgün ocaklar ve yaşmaklan korunamamıştır. Hücrelerin kubbe tamburları erken dönem Osmanlı yapılarında oluğu gibi, silindiriktir. Çatı üstünde özgün bacalara ait bir kalıntı bulunmamaktadır.

Medrese genel olarak çok müdahale görmüş ve yapıldığı döneme özgü ayrıntıları, bezemeleri yok olmuştur. Bütün yüzeyler harç ve badanayla kapatılmış olduğundan duvar örgü tekniği hakkında bir fikir elde etmek mümkün olamamaktadır. Medresenin ne dershanesinde, ne de revaklarmda özgün saçak kornişi ve

örtü malzemesi kalmıştır. Kubbelerin üstü ziftlenmiş, revak tonozu üstüne teras çatı yapılmıştır. Yapının en kısa zamanda, usulsüz olarak yapılan eklerden arındırılması, tarihi kimliğinin ortaya çıkarılması gerekmektedir.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, I, 185; E. H. Ay-verdi, Fatih Devri Mimarisi, İst., 1953, s. 29; Ayverdi, istanbul Haritası, D5; Baltacı, Osmanlı Medreseleri, 439; Barkan-Ay verdi, Tahrir Defteri, 199; Danişmend, Kronoloji, V, 111; Kumbaracılar, Sebiller, 53; Kütükoğlu, îstanbul Medreseleri, 319; Kütükoğlu, Da-rii'l-Hilâfe, 155-156.

ZEYNEP AHUNBAY



EFES PİLSEN SPOR KULÜBÜ

Erciyas Biracılık'a bağlı Efes Pilsen Bira Fabrikası'nın bünyesi içinde 1976'da laci-vert-beyaz renkler altında kuruldu. O sıralarda parasal sıkıntılar içinde bulunan Kadıköyspor Kulübü'nü alan Efes Pilsen, böylece doğrudan doğruya Türkiye Deplasmanlı Basketbol 2. Ligi'ne girmiş oldu. Yaptığı oyuncu transferleriyle güçlü bir takım meydana getiren Efes Pilsen ilk yılında Deplasmanlı 2. Lig'in şampiyonluğunu kazanarak Deplasmanlı 1. Lig'e yükseldi. 1978-1979 sezonundan bu yana bu ligde yer alan Efes Pilsen'in basketbol takımı beş kez Türkiye Deplasmanlı Basketbol 1. Ligi'nde şampiyonluğu kazandığı gibi bir kez de Cumhurbaşkanlığı Kupası'mn sahibi oldu. Fabrika bünyesi içinde kurduğu modern spor salonunda güçlü bir altyapı kuran kulüp, birçok genç basketbolcu yetiştirdi, idareci olarak Özcan Mutlugil, menajer olarak Pano Natof, teknik direktör olarak da Aydın Örs kulübün basketbol şubesine büyük hizmetlerde bulundular. Efes Pilsen basketbol takımı Avrupa kupaları maçlarında da büyük başarılar elde etti. 1992-1993 sezonunda Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nda final oynamak gibi u-luslararası çapta bir de başarıya ulaştı. Kulübün başkanlığını Tuncay Özilhan yapmaktadır.

CEM ATABEYOĞLU


Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   28   29   30   31   32   33   34   35   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin