I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə35/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   139

EĞLENCE HAYATI

142

143

EĞLENCE HAYATI

tır. Cumhuriyet'in Atatürklü yıllarındaki, ilk dansı Atatürk'ün açtığı, hanımların dekolte tuvaletler giydikleri balolar, eğlenceler kayda değer. Yine tiyatro, sinema, konserler, müzik, dans gibi sanat ağırlıklı eğlenceler 1925-1940 arasında özellikle teşvik görmüştür.

Bu dönemde yeni sayılabilecek bir eğlence türü de, önceki yüzyılın deniz ha-manılarınm(-0 devamı sayılabilecek plajlar, deniz eğlenceleridir.

Cumhuriyet'ten günümüze kadarki dönemde İstanbul'un eğlence hayatının o-dak noktaları; sinema, tiyatro, opera, ba-

nendeler, sazendeler, rakkaslar, köçekler, hokkabazlar, canbazlar ve mukallitler (Bizans'taki mimos) bu gibi törenlere, günlerce gecelerce süren düğünlere, kutlamalara ve bunların ayrılmaz parçası olan binlerce kişinin ağırlandığı ziyafetlere eşlik etmiştir (bak. raks; musiki hayatı).

Saray ve çevresinde eğlencelerin yoğunlaştığı ve dillere destan olduğu dönem III. Ahmed dönemidir (1703-1730). Lale Devri(->) diye de bilinen bu dönemde ö-zellikle Kâğıthane'de(-0 ve diğer saray ve kasırlardaki yaşam şiirden, musikiden, rakstan örülmüştür. Bu eğlenceler sadece sarayla sınırlı kalmamış, çeşitli siyasal çalkantıları ve çelişkileri yumuşatmayı da amaçlamıştır. III. Ahmed'in 1720'de şehzadelerini sünnet ettirme vesilesiyle yaptığı ve günlerce süren sünnet düğünü bunun bir örneğidir ve Sumam&de ayrıntısıyla anlatılır. SurnarmJye göre, düğün için 2.000 hindi, 3.000 güvercin, 8.000 tavuk, 1.000 ördek pişirilmiş, meşrubat ve yemekleri hazırlamak için kurulan çadırlar; oyuncular, rakkaslar, canbazlar, hokkabazlar, en ünlü hanende ve sazendelerden seçilmiş saz heyetleri, bütün Okmeydam'nı bir mahşer yerine döndürmüştür. Düğün için zamanın en ünlü şairlerinin ve bestekârlarının güfteler ve besteler hazırladığı bilinir. Benzeri düğünler daha sonraki dönemlerde de görülmüş, Lale Devri'nde doruğuna ulaşan Çı-rağan eğlenceleri(-t) sonraki düğünlerde de sürmüştür.

Gerek saray çevreleri, gerekse halk arasında yaygın olan eğlence türlerinden biri de, "spor" ana başlığı içinde toplanabilecek olan avlanmak (bak. avcılık), at yarışı, cirit gibi sporlar, deri topla at üstünde sopalarla oynanan futbola benzer bir oyun olan tomak, ok atma ve güreştir. Özellikle ciritin Osmanlı dönemi istanbul'unda Bizans'ın araba yarışlarının yerini aldığı söylenebilir.

16. yy'dan başlayarak (ve günümüze kadar da süren) her dönem, halkın başlıca eğlencelerinden biri mesirelere, kırlara gitmek olmuştur (bak.'mesireler). İstanbul gibi doğal güzellikler açısından alabildiğine zengin bir kentte Kâğıthane ile başlayarak Boğaziçi(->) mesirelerine kadar dönem dönem öne çıkan mesire yerleri, uzun zamanlar erkekler ayrı, kadınlar ayrı gruplar halinde de olsa, dolup taşmıştır. Saz, raks, soytarılar, canbazlar vb bu kır eğlencelerinin de ayrılmaz parçalarıdır. Kentin özel coğrafi konumu ve Boğaziçi'nin olanakları, 18. yy'dan sonra mehtap sefalarını, sandal sefalarını doğurmuştur.

Dini bayramlar, özellikle de Ramazan Bayramı (bak. ramazan gelenekleri) istanbul halkı için başlıbaşına bir değişiklik ve eğlence kaynağıdır. 17. yy'm ortalarında istanbul'a gelmiş olan Batılı gezginlerden Thevenot, bayramlarda kurulan bayram yerlerinden(->), kolanları çiçek ve dallarla süslü salıncaklardan ve dönme dolaplardan ayrıntılı şekilde söz

Levni'nin bir

minyatüründe

eğlenen


kadınlar,

18. yy (solda)

ve Van Mour'un

haremde


minkale

oynayanları

betimleyen bir

deseninden

gravür.

Levni Albümü,



TSM Kütüphanesi

(sol), Le Hay ve

Ferriol, Recueil de

Cent Eslampes

Representant

Differentes, Nations

du Levant, Paris,

1714 (sağ)

Ara Güler fotoğraf

arşivi (sol), Galeri

Alfa (sağ)

eder. Halk için dini bayramlar, bayram yerleri, bayram ziyaretleri, bayram yemekleri ve eğlenceleriyle yılın en önemli eğlence fırsatlarıdır. Yine gayrimüslim tebaanın kendi yortuları, karnavalları ve bayramları da önemli eğlence günleri ve fırsatlarıdır.

Eski istanbul'da ramazan ayı, oruç ve ibadet kadar eğlence ayıydı da. Ramazanda, zengin fakir tüm Müslüman tebaa komşuya, akrabaya iftara giderdi. Kadınlar ve çocuklar ayrı, erkekler ayrı olmak üzere iftar edilir, iftardan sonra sohbetle, çeşitli ev ve salon oyunlarıyla vakit geçirilir; şerbetler içilir, tatlılar yenirdi. Daha sonraki dönemlerde Şehzadebaşı(-t) ve Direklerarası(-+), ramazan gecelerinin rakipsiz eğlence yeri oldu.

Kadınlar için evlerin harem daireleri, erkekler içinse 1650lerden itibaren kah-vehaneler(->) hoşça vakit geçirme mekânlarıydı. Meyhaneleri) ise Bizans'tan itibaren çeşitli biçimlerde var olmuşlar ve dönem dönem sıkılaşan içki yasaklarına rağmen var olmayı hep sürdürmüşlerdi. 19. yy'm ikinci yarısına doğru, avam işi meyhanelere karşılık seçkinlerin âb âlemler^-») yaygınlaşmıştı.

Tiyatro, kanto vb gibi eğlenceler 19-yy ve sonrasının ürünü olmakla birlikte gölge oyunu Karagöz(->) sinemanın, televizyonun hayal bile edilemeyeceği bir dönemde herkese hitap eden önemli bir eğlenceydi.

Osmanlı dönemi İstanbul'unda gerek

saray hareminde, gerekse halk arasında, kadınların özel durumlarının yarattığı ö-zel eğlence türleri de vardı. Doğum, lo-husalık, kına gecesi, düğün gibi olaylar, töresel yanlarına ek olarak kendi eğlence kültürlerini de yaratmışlardı. Haremde veya evlerde kadınların sürekli kendi aralarında vakit geçirmeleri mekik, bilmece, mani, yüzük oyunu gibi oda oyunlarını teşvik etmişti. Kadınların en önemli eğlence fırsatlarından biri de hamama gitmekti. Hamam sefaları kadınlar için başlıbaşına bir eğlence olanağıydı (bak. hamam gelenekleri).

Batılılaşma Döneminden Günümüze

19. yy'm ikinci yarısından itibaren adım a-dım kabuk değiştiren Osmanlı toplumundaki değişim, eğlence hayatında da kendini önce istanbul'da hissettirmiştir. Avrupai yaşama ve onun küçük bir örneği o-lan İstanbul'daki Levantenlerin yaşam biçimine duyulan özlem, geniş halk yığınlarının olmasa da devlet ricalinin Batıcı kanadının, İstanbul seçkinlerinin ve aydınlarının eğlence hayatını da değiştirmeye başlamıştır. Galata'nın, Pera'nın eğlence hayatında ve toplum yaşamında ö-ne çıkmaya başlaması; Boğaziçi'nin, Ada-lar'ın yeni bir önem kazanması, dar çevrelerde de olsa kadınların toplumsal hayata katılmalarının gündeme gelmesi hep bu dönemin ürünüdür. 19. yy'm ikinci yarısından Cumhuriyet'e kadarki gelişmeler, eğlence hayatı açısından, geleneksel alaturka kahvehanelerin yanında, özellikle Pera'da modern kafelerin açılması; Galata balozları(->) yanında içkili, müzikli gazinoların, şimdiki gece kulüplerinin ilk örnekleri sayılabilecek müzikli, revülü kafelerin (cafe chantant) rağbet bulmaya başlamasıyla belirlenir. Daha çok Levantenleri ve onların yaşamına özlem duyan Osmanlı aydınlarım çeken bu yerler, "Trocadores", "Bizans'ın büyük Alka-zar'ı","Mandas", "Palais de Cristal" vb, güzel kadın garsonları, yabancı kızlardan oluşan orkestraları, Kafe Alkazar'daki gibi pandomim gösterileriyle eğlence hayatına yepyeni bir hava getiren yerlerdir. 19- yy'm sonlarına doğru Boğaziçi ve Ada-lar'daki gazino, restoran ve meyhanelerin eğlence hayatı içindeki ağırlığı artmış; öte yandan tiyatro ve sinema salonları, 19. yy'm başlarında birbiri ardına açılmış; tiyatro, sinema, revü gibi gösteri sanatı alanına giren eğlenceler önem kazanmıştır. Batılılaşma sürecine koşut olarak İstanbul'un Avrupai hayat özlemi içindeki Müslüman kesimleriyle Levanten burjuvazi arasında ilişkiler de artmış; aile içi eğlencelere yenilikler gelmiştir. Evlerde erkekli kadınlı katılman müzikli toplantılar, yüzyıl sonunda ve 20. yy'm başında seyrek de olsa görülür. 1920'lerden sonra Beyaz Ruslar(->) İstanbul'un eğlence hayatına yeni renkler ve canlılık getirmiş, öncelikle Pera'yı canlandırmışlardır.

Cumhuriyet'in ilanından sonra, eğlence hayatında Batılılaşma süreci, zaman zaman üstten de zorlanarak hızlandırılmış-

.......


Kâğıthane Lale Devri'nden başlayarak uzun bir süre İstanbul'un en önemli mesire ve eğlence yeri olmuştur. Bartlett'in bir deseninden gravür, 19. yy. Galeri Alfa

Bir saz salonunda eğlenenler, Beyoğlu. Ara Güler, 1962

le, müzik, konser gibi sanat ağırlıklı gösteriler; öte yandan restoranlar, gazinolar(->), barlar(~>), kafeler; gitgide değişen ve eski havalarından çok şey kaybeden mey-haneler(-»), 1960larda daha çok "kulüp" adı verilen, günümüzde İstanbul'un gece hayatının kalbinin attığı mekânlar olan diskolardır (diskotekler). 19901ar İstanbul'unun eğlence hayatı, artık herhangi bir Avrupa metropolünden pek farklı değildir. Dünyanın en tanınmış müzik grupları, şarkıcıları, orkestraları, sanat ve eğlence dünyasının uluslararası yıldızları İstanbul'da konserler vermekte, stadyum-

EĞLENCEHANE-İ OSMANİ

144

145

EIRENE

larda düzenlenen büyük konserlerde yüz binlerin önüne çıkmaktadırlar, istanbul Festivali, Sinema Günleri vb kültürel ağırlıklı festivaller, özel gösterüer, şenlikler kentin eğlence hayatının unsurlarıdır. Kent nüfusunun büyük çoğunluğunun en önemli eğlence olanağı televizyonken, küçük bir azınlık diskoteklerden eşcinsel kulüplerine, kabareye, caz kulüplerine kadar uzanan çok geniş eğlence seçeneklerinden yararlanabilmektedir.

istanbul'da eğlence hayatının kendine özgü ve çağlar boyunca epeyce değişmiş bir coğrafyası, yani mekânsal dağılımı da vardır. Kentin geleneksel mesire ve kır eğlencelerinin yerleri, özellikle de çevre bozulması ve kirlenmesine bağlı o-larak değişmiş ve daralmıştır. Bir zamanların rakipsiz mesireleri olan Kâğıthane, Haliç kıyıları, Küçüksu, Göksu, Çırpıcı Çayırı, Beykoz Çayırı, daha sonraki dönemlerde Yakacık, Üsküdar, Boğaziçi tepeleri, Kuşdili Çayırı vb bölgeler günümüzde yapılaşmış, sanayi veya yoğun yerleşme bölgesi halini almış, ulaşım o-lanaklarının da gelişmesiyle daha uzak ve değişik mesireler ve yazlıklar rağbet bulmaya başlamıştır. Boğaziçi'nin Karadeniz'e açıldığı kuzey kesimleri, Kilyos, Şile, Kavaklar son demlerini yaşamakla birlikte Florya, Çekmece, Silivri, hâlâ doğal güzelliklerim büyük ölçüde koruyan Adalar bunlar arasında sayılabilir. Sanatsal ve gösteri ağırlıklı eğlenceler, tiyatro, kanto ve benzerleri Şehzadebaşı'nı bütünüyle terk etmişler ama öteden beri eğlence merkezi sayılan Beyoğlu'nda(-0 ve Taksim-Harbiye çizgisinde varlıklarım -araya giren kısa çöküş dönemlerine rağmen- sürdürmüşlerdir. Eski geleneksel meyhaneler Çeşitli semtlerde dağınık olarak tek tuk kalmakla birlikte, yerlerini a-lan ve son yıllarda çoğu müzikli hale getirilen içkili lokanta, taverna ve modern barlar yine Beyoğlu'nda, Boğaziçi'nin Rumeli yakasında, özellikle Ortaköy-Bebek hattında, Harbiye, Nişantaşı, Teşvikiye çevresinde, yeni bir düzenlemeyle suri-çinde Kumkapı'da, sahil yolunda, özellikle Bakırköy'de, Bebek sırtlarında, Etiler ve çevresinde toplanmıştır. Yaz mevsiminde büyük diskotekler ve gece kulüpleriyle gazinolar, Bağdat Caddesi, Caddebostan, Boğaziçi gibi semtlerde yazlık yerlerim açmaktadırlar.

istanbul, ülkenin diğer kesimlerine örnek olma, modalara öncülük etme özelli-* ğini eğlence hayatı açısından günümüzde de sürdürmekte; eğlence hayatının yenilikleri ve modaları, Türkiye'ye, her zaman olduğu gibi günümüzde İstanbul'dan başlayarak yayılmaktadır.

istanbul

V-

EĞLENCEHANE-İ OSMANİ KUMPANYASI

Kambur Mehmed ve Mehdi efendilerin 1895'te kurdukları tiyatro topluluğu.

Kısa bir süre içinde Komik Şevki Efen-di'nin yönetimine geçen ve onun adıyla özdeşleşen Eğlencehane-i Osmani, 1901'

de adına en çok rastlanan tiyatro topluluğu olmuştur. Daha çok Şehzadebaşı'n-daki Letafet Apartmam'nın karşısındaki Ömer Ağa'nm binasında perdelerini açan topluluk, 1919-1920 arasında Beşiktaş Bitpazarı'nda bulunan tiyatroda ve bazı kış aylarında Şehzadebaşı'nda, yazlan Kuşdili gibi yerlerde de oyunlarını sergiledi. Repertuvarında tuluat oyunları ve kantoların yamsıra melodramlar ile Namık Kemal ve Şemseddin Sami gibi yazarların yapıtları da yer aldı. Kumpanya, dönemin ünlü komiği Kel Hasan'ın Ha-yalhane-i Osmani Kumpanyası'ndan sonra gelirdi. Eğlencehane-i Osmani'nin parlak döneminin sonlarında kadrosunun önemli adlarını Hamdi Efendi, Büyük ismail, Puzant, Yervant Papazyan, Rafael, Tulumbacı Kemal, Kalfa Armanak, Küçük Ali gibi erkek oyuncularla Şamram, Peruz, Küçük Eleni, Minyon Virjin, Annik ve Mari Ferha gibi kadın oyuncu ya da kantocular oluşturuyordu.

Kumpanyanın bir el ilanından perde aralarında ve perde açılmadan kemençe-ci Anastas, kanuni Mihal, lavtacı Lambo ve hanende Aleksan Efendi tarafından incesaz ile Nikolaki'nin yönettiği orkestranın da opera parçaları icra ettiği anlaşılmaktadır. Eğlencehane-i Osmani Kum-panyası'nda sergilenen oyunlar arasında Kaplan Avcıları, Paris Arabacısı, Deniz Kızı, Azab-ı Vicdani, Elli Bin Frank Poliçe, Bir Aile Hükümdarının Sergüzeşt-i Elimesi, Sevda Fahişeleri, Merdud Kan, Gece Kuşları, Nasreddin Hoca, Cinayet Çiçeği, Paris'te Rüya, Çoban Kızı, Paris Paçavracıları, Amerika'da Vahşi Kız ve Komiğin Maşukası sayılabilir. Bibi. And, Meşrutiyet, 51; And, Tanzimat, 195, 197; M. Ertuğrul, Benden Sonra Tufan Olmasın, İst., 1989, s. 584; "Eğlencehanei Osmani", ISTA, K, 4959; M. N. Özön-B. Dür-der, Türk Tiyatrosu Ansiklopedisi, ist., 1967. RAŞIT ÇAVAŞ



EĞRİKAPI

bak. SURLAR



EĞRİKAPI MAKSEMİ

Eğrikapı surlarının dışında, Savaklar Caddesi üzerindeki Hıramı Ahmed Paşa Ca-mii'nin karşısmdadır. Savaklar Kubbesi olarak da tanınır.

Kırkçeşme'nin isale hattı, Eğrikapı Mak-semi'nde son bulur. Kırkçeşme inşaatının bitiminden çok sonra, Eyüp bölgesine su dağıtan Yeni Kubbe (Kubbe-i Ce-did) adıyla anılan bir maksem daha yapılmıştır. Sinan'ın yazdığı Kırkçeşme ve Kâğıthane suyunun tevzi defterinde Eyüp Maksemi yoktur. 1127/1715 tarihli şehir şebekesini gösteren dağıtım şemasında ise Eyüp Maksemi'nin adı "Kubbe-i Ce-did" olarak geçmektedir.

Eğrikapı Maksemi kare şeklinde bir binadır. Çatısı piramit şeklinde ve taşla kaplıdır. Tepesinde fanus biçiminde bir aydınlatma penceresi, her dört cephede de dar birer pencere ve caddeye bakan yüzünde kitabesiz bir çeşme vardır. Bu çeşmenin suyu Savaklar'ın giriş kapısının



Eğrikapı Maksemi

Kâzım Çeçen, 1987

karşısında, sağ köşede dikdörtgen şeklindeki bir delikten alınır. Bu maksem yapıldıktan sonra çok kere tamir görmüş ve üzerinde çeşitli tadilat yapılmıştır. Duvarlarına 5 tamir kitabesi konmuştur. Maksemin iç boyutları 5,95x5,95 m, dış boyutları ise 8,25x8,25 m'dir. Gelen su giriş kapısının karşı tarafındaki sol köşeden 45°'lik açı ile girer, kenarında birbirine dik iki mermer plak bulunan bir havuzu doldurur. Sol havuz 5,94x0,80 m, karşıdaki havuz ise 4,44x0,80 m boyutla-rındadır. Makseme giriş kapısının sağında 5,94x1,50 m boyutunda iki merdivenle çıkılan bir set yapılmıştır. Giriş platformu 1,45x4,16 m'dir. Havuzların duvarları 10-13 cm kalınlığında yekpare mermer plaklardan yapılmıştır. Bu plakların köşeye yakın yerlerinde su taslarının konulduğu çıkıntılar vardır. Sol havuzun duvarından çapları 26 mm ve eksenleri 96 mm su yükü altında olan 13 lüle yardımı ile debi ölçülür ve su karşıdaki havuza dökülür. Lülelerin hepsi çalındığı için bunların çaplarını anlamak mümkün değilse de, mermer plak üzerindeki deliklerden 26 mm çapında olduğu tahmin e-dilmiştir. 26 mm'lik lüleden akan suyun debisi l lüle=36 lt/dak=52 mVgündür. Bu havuzdaki su, giriş kapısı duvarı ü-zerindeki galeriden Yedikule galerisine girer. Böylece Yedikule gelerisine günde 13x52=676 m3 su verilmiş olur.

Gelen suyun galerinin sağ tarafındaki havuzdan ortadaki havuza 50 lüle, sol taraftaki havuzdan ortadaki havuza 49 lüle ve sonradan yapılan sete bitişik havuzdan ortadaki havuza 12 lüle olmak üzere toplam 111 lüle (5.772 mVgün) su, 26 mm'lik lülelerle ölçülerek verilir. Suyun çok olduğu devrelerde lülelerin takıldığı düşey mermer plakaların üst taraflarındaki 6 adet dolu savaktan taşan su yine şebekeye akar.

Eğrikapı Maksemi'nde yapılan tamirlerin tarihleri duvarlardaki kitabelerden anlaşılmaktadır. Giriş kapısının karşısındaki duvarda bulunan I. Abdülhamid'in kitabesi 1201/1786 tarihlidir.

Bu kitabe I. Süleyman'ın (Kanuni) (hd 1520-1566) vakfiyesinin bir özeti mahiyetinde olup, onun tarafından yapılan bu eseri sülalesinden gelenlerin, şeyhülislamların ve vezirlerin tamir etmeleri halinde dua alacakları yazılıdır. Kanuni'nin Kırkçeşme vakfiyesi bulunamamıştır.

Giriş kapısının karşısındaki sol köşede I. Abdülhamid'in kitabesinde (1201/1786) maksemin Su Nazırı Mustafa Ağa tarafından tamir ettirildiği yazılıdır. Kapının karşısındaki ilk kitabenin altında bulunan III. Selim'in (hd 1789-1807) kitabesinde (1203/1789) yine Su Nazırı Mustafa Ağa' nm adı geçmekte ve Mustafa Ağa'nın bir sukemeri inşa ettiği de anlaşılmaktadır. Girişte sol duvardaki II. Mahmud (hd 1808-1839) kitabesi ise 1235/ 1819 tarihlidir. Keçecizade izzet Molla tarafından yazılan bu kitabeden maksemi II. Mah-mud'un tamir ettirdiği anlaşılmaktadır. Kitabenin yazısı meşhur hattat Rakım tarafından talik hatla yazılmıştır. Bahçe kapısı üzerinde II. Mahmud'un tuğrasının da olması, bu tamirin diğerlerine nazaran daha kapsamlı yapıldığını göstermektedir. Giriş kapısının duvarı üzerinde 1239/1823 tarihli Su Nazırı Hâmid Ağa'nın kitabesi yer alır.

Bu kitabede Hamid Ağa'nın vefatından sonra Suyolcular Ocağı sandığından ayrılan 150 kuruş ile her yıl su nazırlarından vefat edenlerin ruhuna mevlit o-kunması için bir tesis kurulduğu bildirilmektedir. Kitabenin metni Sâkıb tarafından yazılmıştır.

KAZIM ÇEÇEN



EHL-İ HİREF

Osmanlı sarayının pek çok sanatsal gereksinimini karşılayan sanatçı ve zanaatçı bölükleriyle uzmanlık gerektiren meslek bölüklerini de içeren örgüte verilen ad.

Sarayın kapıkulu (birun) halkı arasında yer alan ehl-i hiref mensupları, ende-run ağalarından hazinedarbaşının emrin-deydiler. Teşkilatla ilgili en önemli bilgiler, çalışanların yevmiye üzerinden üç ayda bir aldıkları ücreüeri gösteren ehl-i hiref mevacib (maaş) defterlerindedir. Bunlardan 16. yy'ın başlarından 18. yy'ın sonlarına kadar çeşitli örnekler günümüze gelmiştir. Teşkilattaki bölüklerin sayısı zaman içinde 40 ile 49 arasında değişmiştir. Bölüklerdeki sanatçı ve zanaatçı sayısı da değişiklik gösterir. 16. yy'ın başlarında ehl-i hiref 360 kişiden oluşmaktadır. Bu sayı 1526'da 598, 1566'da 636, 1575'te ise 898'dir. 16. yy'ın sonlarına doğru ise, 1.502 kişiye maaş ödendiği defterlerden izlenir. 17. yy'ın başlarından itibaren çalışanların sayısı 900 civarına düşer. 17. yy'ın ikinci yarısında, gereğinden fazla kişinin istihdam edildiğinin anlaşılması ve ödenen ücretin fazlalığı nedeniyle bazı bölüklerin kaldırılması yoluna gidilerek bu sayının 300 civarına çekildiği belirlenir. 17. yy'ın sonlarında ise sayıları 186'dır.

Maaş defterlerinden örgütün I. Süleyman (Kanuni) döneminde (1520-1566) tam anlamıyla biçimlendiği anlaşılır. Ehl-i hiref bölüklerinin atölyeleri, yaptıkları işe, sarayın teşkilat ve ihtiyacına göre, değişik yerlerde bulunuyordu. Bazılarının atölyeleri, Topkapı Sarayı'nın birinci avlusunda yer alırken, büyük çoğunluğu sarayın dışındaki atölyelerde ü-retim yapmışlardır.

16. yy'ın ortalarındaki defterlerde yer alan başlıca bölükler şunlardır: Sarayın sanat eseri niteliğindeki yazma kitaplarının ve yazılarının hattatları olan kâtipler, mücellitler, nakkaşlar, kuyumculukla ilgili bölükler en önemlileriydi. Şimşirge-rân (kılıç), niyamgerân (kılıç kını), kâ-ridgerân (hançer ve bıçak), bozdoğanı (topuz), tirgerân (ok), kemangerân (yay), siperdüzân (kalkan), zırh ve tüfek yapımcılarının çalıştığı bölükler, sarayın avcılık, .spor ve savaş araçları ile ilgili gereksinimini karşılayan önemli bölükler arasında yer alıyordu. Kürkçüler, külahdü-zân (çeşitli başlık yapanlar), mûzedüzân (ayakkabı ve çizme üretenler), kılıç ve bıçak bağları, keseler vb eşyaları özel bir teknik ve ipek iplikle dokuyan kazzaz-lar; zerduzân (altın iplikle işleme yapanlar); kaliçebafân (saray için halı dokuyanlar); abacılar (yünlü kumaş dokuyucuları), kadife dokuyucuları, kemha ve nakışlı kemha dokuyan bölükler, çamaşırlık kumaş dokuyan câmeşuyân bölüğü sarayın giyim ve dokuma ihtiyacına cevap veren bölüklerdi. Bunlardan başka her türlü madeni kap yapımcısı olan kazgancılar, çilingirler, neccârlar (marangoz), çıkrıkçı veya harrat adı verilen torna işi yapanlar; fildişi ve kemikten eser üreten kündekârân; müzik aleti yapan saztrâşân bölüğü ve kimi saray yapıları için çini üreten kaşiferân bölükleri örgütün sarayın ihtiyaçlarına cevap verecek diğer bölüklerini oluşturuyordu. Bunlardan başka, güreşçiler ve cerrahlar da bu örgütün içinde yer alıyorlardı.

Ehl-i hiref bölükleri zaman içinde ihtiyaca göre çoğaltılarak yeni bölükler o-luşturduğu gibi, bir kısmı da tamamen kaldırılmıştır. 16. yy'ın sonlarına doğru, pencere camı yapan camcılar bölüğü o-luşturulmuştur. 17. yy'ın başlarında ise, çini yapan ve halı dokuyan bölükler kaldırılmıştır. 17. ve 18. yy'larda eklenen yeni bölükler arasında şamdancılar, sor-guççular, saatçiler, mürekkepçiler, saraç ve debbağlar ile göz hastalıklarını tedavi eden kehhâller sayılabilir.

Saray teşkilatında yer alan tüm sanatçı ve zanaatçılar sadece ehl-i hiref teşkilatının bünyesinde bulunanlardan ibaret değildi. Önemli bir grup, saraya ve padişaha ait hil'at ve kaftanları diken saray terzileridir. Padişah ve saray için gösterişli koşum takımlarını yapan saraçlar, yular yapımcıları, at bellemesi ve örtüsü yapanlar, keçeciler ve debbağlar ise, hasahır teşkilatına bağlı olarak büyük mirahu-run emrinde çalışan diğer ehl-i hirefi o-luşturuyordu. Otağ yapımcısı, çadır ve perde dikicisi gibi ehl-i hiref barındıran bir diğer saray teşkilatı da, çadır mehterleriydi. Padişaha ve saraya hizmet veren sanatçı ve zanaatçılar, sadece ehl-i hiref ve diğer saray örgütlerinde belirttiğimiz bölükler ve bu bölüklerde çalışan kişilerle sınırlanamaz. Gerektiğinde, istanbul' un esnaf loncalarına bağlı ve serbest çalışan tanınmış usta ve sanatçılar, geçici veya kadrolu olarak saray hizmetine alınmışlardır.

Bibi. Uzunçarşılı, Saray; R. M. Meriç, Türk Nakış Sanatı Tarihi Araştırmaları, I, Ankara, 1953; ay, Türk Cilt Sanatı Tarihi Araştırmaları, I, Ankara, 1954; ay, "Türk Sanatı Tarihi Vesikaları: Bayramlarda Padişaha Hediye Edilen Sanat Eserleri ve Karşılıkları", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve incelemeleri, ist., S. l (1963), s. 764-876; B. Çetintürk, "istanbul'da 16. Asır Sonuna Kadar Hassa Halı Sanatkârları", ae, ist., S. l (1963), s. 715-731; F. Çağman, "Serzergeran Mehmed Usta ve Eserleri", Kemal Çığ'a Armağan, ist., 1984, s. 51-88; 1. H. Uzunçarşılı, "Osmanlı Sarayı'nda Ehl-i Hiref 'Sanatkarlar' Defterleri", Belgeler, S. 15 (1986), s. 23-76; E. Atıl, The Age of Sultan Süleyman the Magnificent, National Gattery of Art, Washington-New York, 1987, Appendix 2-3, s. 288-299; F. Çağman, "Mimar Sinan Döneminde Saray'ın Ehl-i Hiref Teşkilatı", Mimar Sinan Dönemi Türk Mimarlığı ve Sanatı, İst., 1988, s. 73-77.

FiLiZ ÇAĞMAN



EİRENE

(752, Atina - 9 Ağustos 803, Lesbos [Midilli]) Bizans tarihinde "imparator" unvanı ile hüküm süren ilk Bizanslı impara-toriçe. Aynı zamanda Ortodoks kilisesinin bir azizesi olan Eirene'nin yortu günü 9 Ağustos'tur.

768'te ikonaklast (tasvirkırıcı) imparator V. Konstantinos (hd 741-775) tarafından Atina'dan tahtın vârisi Leon'a gelin getirildi. 771'de tek çocuğu Konstantinos'u (sonra VI. Konstantinos) doğurdu. 775' te IV. Leon adıyla tahta geçen kocasının beceriksizliğinden yararlanarak gücünü artıran Eirene ateşli bir ikonaseverdi. 780' de Leon'un zamansız ölümü üzerine küçük yaşta imparator olan oğlunun naipliğini yapmaya başladı, tahtta hak iddia eden kayınbiraderleri Kayser Nikeforos ve Kristoforos'a karşı amansız bir mücadele başlattı. Nikeforos taraftarı bir ayaklanmayı bastırarak onu keşiş olmaya zorladığı 780'den sonra Bizans'ta on yıl kesintisiz bir hâkimiyet kurdu.

Ayasofya'daki Komnenoslar mozaiğinde Eirene'yi betimleyen bir ayrıntı.

Tahsin Aydoğmuş


Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   31   32   33   34   35   36   37   38   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin