ELEKTRİK
bak. AYDINLATMA
ELEUTHERİUS LİMANI
Konstantinopolis'in Marmara kıyısındaki limanlarından biri, şehrin güney tarafında bulunan Eleutherius (Grekçe Elefterios) Limanı idi. Bu, tabii bir koy olup, eski a-dı Likos (Lykos) olan Bayrampaşa Deresi' nin denize döküldüğü yerde bulunuyordu. Limanın adını Eleutherius Mahalle-si'nden aldığı bilinir. Constantinus döneminde (324-337) yaşayan Eleutherius a-dındaki bir kişinin özel sarayının bulunduğu yöre ve sonra da liman bu suretle adlandırılmıştı. Mordtmann'ın iddiasının tersine, Aksaray adının, Eleutherius'un sarayından geldiğini kabul etmek mümkün değildir.
Eleutherius'un mermerden bir heykeli, dibi taş döşeli olan bu limanı süslüyordu. Heykelin omzunda bir sepet, elinde ise buğday tanelerini ayırma tırmığı vardı. Böylece buranın şehre denizyoluyla gelen buğdayın boşaltıldığı ve ambarlan-dığı yer olduğu da simgelenmişti. Bu limanın I. Constantinus tarafından yaptırıldığı, fakat az sonra I. Theodosius döneminde (379-395), Tauri Forumu'nun(->) düzlenmesi sırasında çıkan toprakla kısmen doldurulduğu ileri sürülür ise de 330'lu yıllara doğru yapılan bir limanın altmış yıl sonra doldurulmuş olması pek inandırıcı değildir.
Anlaşıldığı kadarıyla, Likos Deresi'nin getirdiği alüvyonlarla dolmaya başlayan limanın batıdaki bölümü, I. Theodosius tarafından genişletilip (veya ıslah edilip), doğudaki Eleutherius bölümü ile arasına bir duvar çekilerek ayrılmış ve liman Theodosius'un adıyla anılır olmuştur (bak. Theodosius'un Limanı). Eleutherius Limanı gerisinde Horrea Alek-sandrina (iskenderiye buğday ambarı) ile Theodosius Ambarı bulunuyordu. Buralar bugünkü Yenikapı ve Langa'ya(->) tekabül etmekteydi.
Eski limanları şehir tarafından çeviren surların kalıntıları, kıyının çok içerilerinde hâlâ görülebilir. Evvelce limanların girişinde bulunan çifte kulelerden birinde imparator II. Mihael (hd 820-829) adına, burayı restore ettirmiş kişi olması nedeniyle bir kitabe bulunuyordu.
Osmanlı dönemindeki Langa adı Grek-
çe "ticaret limanı" anlamına gelen "avlan-ka"dan geliyordu. Sonra sözcük "vlanka", "blanga" ve "langa"ya dönüşmüştür. Bu limanların bulunduğu yerler çok önceleri dolmuş ve ekili arazi olarak kullanılmıştır. Bütün Osmanlı dönemi boyunca, Langa bostanlarında yetiştirilen ürünlerin (bilhassa marullar) şöhreti hâlâ sürmektedir. 1955 dolaylarında istanbul'un tarihi topografyasını hiçe sayan sahil yolu, denizi doldurmak suretiyle yapıldığında, limanın izleri de kıyının çok uzağında, içerilerde kalmıştır. Hammer 1820'lerde eski limanın yerinde üç ayazma bulunduğuna işaret eder.
Bibi. Hammer, Constantinopolis-Bosporus, I, 122-123; F. W. Unger, Quellen der byzanti-nischen Kunstgeschichte, I, Viyana, 1878, s. 265-266; Mordtmann, Esquisse, 56 vd; R. Ja-nin, "Leş ports de Constantinöple sur la Pro-pontide", Byzantion, XX (1950), s. 74-75; Ja-nin, Constantinöple byzantine, (1. bas.), 218-220; R. Guilland, "Leş ports de Byzance sur la Propontide", Byzantion, XXIII (1953), s. 206-210.
SEMAVi EYlCE
ELEUTHERİUS SARAYI
I. Constantinus zamanında (324-337) yaşayan ve unvanının ne olduğu kesinlikle bilinmeyen Eleutherius'un (Grekçe Elefterios) özel sarayı, daha doğrusu konağı, bulunduğu yere ve önündeki limana adını vermişti. Sarayın şimdiki Yenikapı semti dolaylarında olduğu sanılır. Impa-ratoriçe Eirene de (irini) aynı Eleutherius Mahallesi'nde önceki Eleutherius Sa-rayı'nın yerinde olup olmadığı bilinmeyen bir saray yaptırmış ve genellikle burada yaşamayı tercih etmiştir, (bak. Eirene). Eirene'den sonraki evrede Ikonoklazma (tasvirkırıcılık) Akmıı'nın yeniden canlandığı ikinci döneminde, ikonasever bazı din adamları bu sarayın mahzenine kapatılmışlardı. Papa Hadrianus'un Bizans'a gönderdiği temsilciler 8ö9'da burada kabul edilmişlerdi. Bir belge 1079' da aynı sarayın görevlilerinden bahsettiğine göre bina 11. yy'da henüz duruyordu. Saray hakkında geçerli herhangi bir kayda daha sonra rastlanmamaktadır.
Bibi, J. P. Richter, Quetten der byzantinisc-hen Kunstgeschichte, II, Viyana, 1897, s. 382; Janin, Constantinöple byzantine, (1. bas.), 130-131.
SEMAVİ EYÎCE
ELGÖTZ, HERMAN
Alman şehircilik uzmanı.
Berlin Techniche Hochshule'de şehircilik profesörüydü. 1933'te istanbul şehrinin plan tasarımını yapmak için Fransız Lambert(->), H. Prost(->) ve A. Agache(->) ile birlikte Türkiye'ye davet edildi.
Hazırlanan raporlardan Elgötz'e ait o-lanı gerçekçi bulunmuş fakat kabul edilmemiştir. Elgötz'e göre, bir şehrin görünüşünü, geçmişi, ekonomisi ve doğal durumu belirler. Buna göre ekonomik ve siyasi kuvvetlerin uyumu sağlanmalıdır. 1933'te dünyada imara en çok gereksinimi olan şehir istanbul'dur.
Plan tasarımında Beyoğlu-Galata ve
ELHAMRA HANI
154
155
EMANAT-I MUKADDESE
Üsküdar olmak üzere şehri üçe bölen Elgötz, her üç bölgede de eski anıtları korumak, meydanları açarak işlevsel hale getirmek ve çevrelerini düzenlemek, ulaşım sisteminde anayollar, ikinci derecede yollar ile konutlara hizmet eden yolları, ayrıca şehrin manzara noktalarını kapsayan gezinti yollarını yapmak, demiryolu, tünel, tramvay, havayolu ve denizyolu ulaşım sistemlerinin birbiri ile bağlantılı olarak çalışmasını sağlamak ve kapasitelerini artırmak, İstanbul'un do-ğu-batı, kuzey-güney ülkeleri arasındaki bağlayıcı bir noktada olma özelliğini iyi kullanmak istemiştir.
Elgöltz ayrıca küçük ve büyük sanayi tesislerinin uygun yerlerde kurulmasını ve gelişmesini sağlamak, çiftlikler oluşturmak ve uygun tarımsal yöntemlerle artırılan ürünün işlenmesini mümkün kılmak, İstanbul'da sur dışında batıda, Beyoğlu'n-da şehir dışında kuzeybatıda 1.000- 2.000 m2'lik alanlarda yapılacak bahçeli işçi evleri ile hem ailelerin hem şehrin tarımsal gereksinimini sağlamak, şehir içinde yeşil alan olarak mezarlıkları, bostanları korumak gereklidir demektedir.
Elgötz'e göre planın uygulanabilmesi için çeşitli ölçeklerde yeni haritaların yapılması, jeolojik harita ile hava fotoğraflarının temin edilmesi, ayrıca belediye fen işlerinin yeniden organize edilmesi şarttır.
Elgötz, hazırlanan plan tasarımının gerçekleştirilebilmesi için, bugünün sözleriyle ülkeyi kapsayan genel bir "imar kanunu" ile şehirde imarın uygulanmasını sağlayacak bir "şehircilik kanunu"nun çıkartılmasını, ayrıca "uygulama imar planı" nın yapılmasının gerekli olduğunu savunmuştur. Görüldüğü gibi, Elgötz, İstanbul'un genel planını hazırlarken şehrin karakterine uymaya, doğal ve tarihi özelliklerini korumaya, İstanbul'u modern şehircilik ve ekonomi ilkelerine uygun hale getirmeye çalışmıştır.
Elgötz, şehrin gelişme planının yapımında, Türk şehirci ve uzmanların çalışmasını, ancak yabancı ülkelerdeki teknik ve ekonomik deneyimlerden öncelikle yararlanılmasını daha uygun bulmaktadır.
Bibi. H. Elgötz, istanbul Şehrinin Umumi Planı, İst., 1934; İ. Tekeli, "Türkiye'de Kent Planlamasının Tarihsel Kökleri", Türkiye'de imar Planlaması, Ankara, 1980, s. 8-112.
ÇİĞDEM AYSU
ELHAMRAHANI
Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi üzerinde no. 256-258'dedir.
Elhamra Hanı, altı katlı kagir bir yapıdır. 1831'deki büyük Beyoğlu yangınında kısmen yanmış ve bir süre kapalı kaldıktan sonra, Guistiniani Barthelmy tarafından İtalyan üslubunda, balkonu ve galerisi olmayan Fransız Tiyatrosu olarak yaptırılmıştır. Daha sonra salonu devralan Edouard Salla'nın 186l'de bir balo salonu eklemesinden sonra "Palais de Cristal" (Billur Saray) olarak da bilinen; restoran, müzikli gece lokali, tiyatro ve eğlence yeri olarak kullanılmış olan bina 1868'de onarıldı; Glavani (Kallavi)
Sokağı'na bakan cephesine bir çıkış kapısı daha eklendi; 1906'da bu binanın tam karşısındaki Concordia Tiyatrosu(-*) St. Antoine Kilisesi'nin yapımı için yıktırılınca, Elhamra Ham'ndaki bu tiyatro da kapandı; yerinde Osmanlı-Avusturya Mobilya ve Halı Mağazası açıldı. Bina 1920'de Arapzade Said Bey (Sait Adapa-zarlı) tarafından alındıktan sonra yeniden elden geçirilmiş ya da bazı kaynaklara göre yıktırılarak mimar Vedat Tek'e yemden yaptırılmıştır. Fakat bu konuda kesin bir bilgi yoktur.
Zemin katında dükkânların bulunduğu binaya giriş, üzeri galeri olan ve camla örtülü bulunan pasajın iki yanındaki kapılardan sağlanmaktadır. Birinci kattan altıncı kata kadar ise düşey sirkülasyon tek kollu bir merdiven ve bir asansörle sağlanmaktadır. Galeri hanın giriş kapılarının üzerinde birinci kat kotunda yer alan geçidin sinema girişine bakan tarafında üç kat boyunca devam etmektedir. Her kata açılan dört kapının bulunduğu binanın merdivenleri mermerdir. Seçmeci bir anlayışla yapılmış olan binada "ulusal mimari" döneminin anlayışı ağır basmaktadır.
Cadde cephesinde zemin kattaki dükkân vitrinleri arasında bezeme öğesi olarak kullanılan mukarnas başlıklı küçük sütunlar, yivli kabaralar, sivri kemerli birinci kat percereleri, üçüncü ve dördüncü katlarda yine sivri kemerle biten çıkmalar ve bu çıkmaların altında bulunan mukarnaslı konsollar, taş balkon parmak-lıklarmdaki yıldız motifleri, kabartma taş girift bezemeler, beşinci katın üzerinde, cephenin ortasındaki sekiz yuvarlak kemerden oluşan arkad üzerinde yer alan ince konsolların taşıdığı geniş saçak ve bu saçağın iki yanındaki yükselen kısım binanın üslup özelliklerini tümüyle yansıtmaktadır. Ayrıca cephedeki yıldız motifleri hanın giriş kapısında da kullanılmıştır. Bina bugün, zemin kattaki dükkânların dışında çeşitli bürolar tarafından kullanılmaktadır. Bibi. B. Üsdiken, "Beyoğlu'nda Kaybolan Geçit ve Pasajlar II", Tarih ve Toplum, S. 89 (Mayıs 1991), s. 23-24; ISTA, K, 4511.
YILDIZ SALMAN
ELHAMRA SİNEMASI
Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde, Tünel ile Galatasaray arasında bulunan Elhamra Hanı'ndaki(->) sinema.
1923'te "Alhambra" (Elhamra) Sineması adıyla işletilmeye başlanan salon, döneminin en modern ve görkemli sinemalarından biriydi. Sinema bu niteliğiyle, 1926'da, dünya film piyasasını ele geçirme savaşına girmiş olan Hollywood'un da ilgisini çekti. İstanbul'daki Amerikan Elçiliği, yeni açılmış olan sinemanın ö-zelliklerini içeren ve salonun teknik do-nanımıyla dekorasyonunu öven bir gizli raporu Amerikan Dışişleri'ne gönderdi.
Açılışından bir yıl sonra, sinema büyük bir tanıtım kampanyasına girişerek sezon boyunca göstereceği filmlere ilişkin el ilanları, broşürler yayımlayıp dağıt-
tı; ayrıca sinemanın sürekli bir tanıtım dergisi de vardı. 1924-1925 sinema sezonunda gösterdiği filmler arasında Gloria Swanson'un başrolünü oynadığı -tanıtılan adlarıyla- La Cage Doree (Altın Kafes), Jackie Coogan'ın le Mendiant (Dilenci), Harold Lloyd'un Sonu Selamet, Rudolph Valentino'nun Yırtıcı Kuş filmleri yer aldı. Ayrıca Türk sinemasının ilk örneklerinden Leblebici Horhor (1923), Ankara Postası (1929), ilk sesli Türk filmi İstanbul Sokaklarında (1931) ve Müslüman Türk kadınların oynadığı ilk film cilan Bir Millet Uyanıyor (1937) ve ilk sesli film olarak bilinen 1927 yapımı The Jazz Singer (Caz Şarkıcısı) 1930 Mart'ında El-hamra'da gösterime girdi.
Döneminin en iyi sinema salonlarından sayılan Elhamra, Atatürk'ün İstanbul'a gelişlerinde film seyretmek için tercih ettiği salondu.
Elhamra Sineması 1936'da Cevat Ada-pazarlı tarafından satın alındı ve Sakarya Sineması oldu. Önce İpekçiler sonra çeşitli kişiler ve şirketler tarafından işletilen sinema salonu, 1944'te yeniden Elhamra adını aldı. 1945'ten sonra eski görkeminden .çok şeyler yitiren salon, İstiklal Caddesi'nin Galatasaray'dan Tünel'e uzanan ve görece daha sakin olan kesiminde kaldığı için eskisi kadar iş yapamaz duruma gelince 1958'de tiyatroya dönüştürüldü. Sururi Topluluğu, İstanbul Opereti, daha sonra İstanbul Tiyatrosu bu salonda çeşitli oyunlar sergilediler, ancak 1970''lerde tiyatrolar da kapandı. 1976'da salon tekrar sinema olarak kullanılmaya başlandı. Günümüzde çoğu seks türü ticari amaçlı filmler gösteren bir sinemadır.
BURÇAK EVREN
Elhamra Sineması'na ait bir tanıtım broşürünün kapağı
Burçak Evren koleksiyonu
Elhamra Sineması'nm girişi. Yavuz Çelenk, 1994
Mimari
Tek katlı olan binanın oldukça yüksek beşik çatısının içinde salonu örten bir tonoz bulunmaktadır. Sinema salonuna giriş sahnenin arkasındaki iki kapıdan yapılmakta ve salonda koltuk sıralarının arkasında ahşap direklerle ayrılmış localar bulunmaktadır. Salonun iki yanında yer alan dar ve tek kollu merdivenlerle çıkılan balkonda eski ahşap koltukların iki yanında da yine ahşap direkler vardır. Balkonlara çıkan merdivenlerin üzerinde sivri kemerler bulunur. Özellikle sahnedeki kemerin çevresinde bulunan kalem işi bezemeler oldukça dikkat çekicidir. Salonun giriş kapılarının hemen yanındaki duvarlarda ilk yapıldığı yıllarda zeminden balkon kotuna devam ettiği söylenen çinilerden birer sıra bulunmaktadır. 1920'lerde tavanda yer aldığı söylenen mavi renkli suluboya tablolar ile balkon girişlerindeki Binbirgece Ma-sallarinda.n sahnelerin betimlendiği yağlıboya tablolar, bugün yoktur. Bibi. B. Üsdiken, "Beyoğlu'nda Kaybolan Geçit ve Pasajlar II", Tarih ve Toplum, S. 89 (Mayıs 1991), s. 23-24; G. Scognamillo, Cad-de-t Kebir'de Sinema, ist., 1991, s. 35; M. Gökmen, Eski İstanbul Sinemaları, İst., 1991, s. 33; ay, Türk Sinema Tarihi, ist., 1989, s. 72; B. Evren, "Elhamra", Antrakt, S. 9 (Nisan 1992), s. 18-19.
YILDIZ SALMAN
ELİF EFENDİ TEKKESİ
bak. HASIRİZADE TEKKESİ
EIİNİKOS FİLOLOYİKOS SİLOĞOS KONSTANTİNOPOLEOS
1861'de Beyoğlu'nda Rumlar tarafından kurulmuş kültür derneği.
1856'da Islahat Fermam'nın ilanından sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşa-
yan çeşitli etnik topluluklara tanınan özgürlükler ve haklar sonucu, İstanbul'da yaşayan Rum topluluğu bünyesinde, birbiri peşi sıra kültür dernekleri kuruldu. 1861'de Beyoğlu'nda kurulan Elinikos Fi-loloyikos Siloğos (Helen Filoloji Derneği) o yıllarda yaşanan bu yoğun kültür hareketinin öncüsüdür.
Derneğin kuruluşu ile ilgili düşünce oluşumu, Mekteb-i Tıbbiye hocalarından ve saray hekimlerinden Spiridon Mavro-yeni Paşa'nın Büyükparmakkapı'daki e-vinde düzenlenen sanat ve kültür toplantılarıyla başlar. Tanınmış hekim ve e-debiyatçı İroklis Vasiadis'in öncülüğündeki bu toplantılar, Mekteb-i Tıbbiye hocalarından Ksenofan Zoğrafos, K. Ka-liadis, avukat Yiannis Zoğrafos, hekim Aleksandros Zoiros Paşa'nın katılımıyla fikir hareketinden eyleme dönüşür. Derneğin tüzüğü devrin sanat ve bilim a-damları tarafından tartışılıp onaylanır. 17 Nisan 186l'de yirmi değişik meslekten Rum aydınının katılımıyla kuruluş toplantısı gerçekleşir. Dernek günümüzde Yunan Konsolosluğu'nun bulunduğu binada (o yıllarda Hacı Yorgo Kostandinis' in evidir) çalışmalarına başlar. En yaşlı üye sıfatıyla Stefanos Karateodori Paşa başkanlığa seçilir. Derneğin amacı okuryazarlığın yayılması, bilim ve edebiyatın gelişmesidir. İlk iki yılki çalışmalar Cad-de-i Kebir'de (İstiklal Caddesi), "Bön Marche Mağazası"mn karşısındaki binasında sürer. Sonra Venedik Sokağı'nda bulunan bir binaya taşınır.
Dernek 1863'te kitaplık oluşturmak a-macıyla üyelerine kitap bağışı çağrısında bulunur. Bunun yamsıra iki ayda bir yayımlanan bir kültür dergisi çıkarmayı a-maçlar. Derginin sorumluluğunu Stavraki Aristarki üstlenir. Kitaplıkla, birlikte düzenlenen okuma salonunda her gün İstanbul, İzmir ve Atina'da yayımlanan gazeteleri okumak mümkündür. Siloğos'un ilk faaliyet yıllarında oluşan 1.900 ciltlik kitaplığı ve arşivi 25 Mayıs 1870'teki Beyoğlu yangınında kül olur. 1873'te üyelerinin girişimiyle Galatasaray'da Siloğos Sokağı'nda kendi binasına taşınır ve 1923'e kadar yoğun kültür faaliyetim sürdürür.
1871'deki tüzük değişikliği ile dernek, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında yaşayan Ortadoks Rum toplumunun kültür çalışmalarının koordinatörlüğünü üstlendi. Rumların yaşadığı Anadolu'daki köy ve kasabalarda okul seferberliği başlattı. Okullara öğretmen, kitap, araç gereç yolladı, kitaplık kurmalarına yardımcı oldu. Öğretmenlerin eğitimini üstlendi. Okuryazarlığı yaygınlaştırmak için her türlü yardımı sağladı. Satın alınan eski ve değerli kitaplarla derneğin kitaplığı sürekli gelişti. Özel kitaplık bağışlarıyla 1910'da kitap sayısı 18.000'i aştı. 1922-1923'te derneğin kitaplığı 28.000 kitap ve 183 değerli elyazmasma sahipti.
Kuruluşundan beri üyelerine yıllarca bilim ve edebiyat alanında çeşidi seminer ve konferanslar veren dernek, 1918'de ilk kez aktif politikaya karıştı ve Yunanistan
Başbakanı Elefterios Venizelos'u ebedi başkan seçti. Cumhuriyet'in ilanından sonra dernek kapatıldı. Mal varlığına hükümetçe el kondu. Arşivi ve kitaplığı, elyaz-malarıyla birlikte Ankara'ya gönderildi.
Bibi. "A. Zoiros Paşanın Anıları", Filantropi-ka katastimata (Hayırsever Kurumlar), İst., 1906; K. Mamoni, "Elinikos Filoloyikos Siloğos", Küçük Asya Araştırma Merkezi Bülteni, Atina; Y. Yianakopulos, "Elinikos Filoloyikos Siloğos'un Kitaplığı", Küçük Asya Araştırma Merkezi Bülteni, Atina; P. Moraux, Catalo-gue deş Manuscrits Grecs (Fonds du Syllo-gos), Ankara, 1989.
SULA BOZİS
EIİT PASTANESİ
Beyoğlu'nda Asmalımescit Sokağı'nda Merkez Apartmam'nın altında, 1936 sonlarında açılan pastane ve kafe.
Pastaneyi açan Wolf Braun Almandı ve İstanbullu bir Rumla evliydi. Kahveyi birlikte işletirlerdi. Elit Pastanesi, o zamanlar Nü Meyhanesi'nin yola doğru çıkıntısı ile biraz ötedeki garajdan önceki eski evin çıkıntısı arasında kuytuda kalırdı. Sokağa bakan cephesi bütünüyle camdı; camların önündeki perdeler sürekli açık durur, müşterilere sokağı seyretme imkânı verirdi. Salondan küçük bir merdivenle yukarıdaki balkon bölümüne ulaşılırdı. İçeri girildiğinde merdiven solda kalır, sağda tezgâh yer alırdı. Tezgâhın sağında, arkada küçük bir kapıyla mutfağa geçilir, mutfak bir ara kapıyla apartmanın girişine bağlanır ve istenirse buradan da dışarı çıkılabilirdi. Dönemin ünlü Musevi kulübü Bene-Berith'in bir blok ötedeki Minare Sokağı'nda bulunması, çevrede yoğun olarak yaşayan Musevilerle Levantenlerin Elit Pastanesi'ne sıkça uğramalarına yol açmıştı.
Pastanenin ünlenmesi ve Beyoğlu'nda sakin ve kendine özgü havası olan bir buluşma ve sohbet yeri olarak aranmaya başlaması II. Dünya Savaşı'mn hemen sonrasına rastlar. 1944-1945'ten sonra, çevre sakinleri dışında yazar ve sanatçılar da buraya uğramaya başladılar. Sait Faik, Salah Birsel, Orhan Arıburnu, Alp Kuran, Naim Tirali sıkça gelenlerdendi. Ancak bu ilgi birkaç yıl sürdü. Daha sonra İstiklal Caddesi'nin üstündeki kafe ve pastaneler daha fazla revaç bulmaya başladı. Wolf Braun, Elit Pastanesi'ni 1949 sonunda kapattı; yerine, o sıralarda eski mobilya ve antikacı dükkânlarıyla dolmaya başlayan sokağın havasına uyarak bir mobilyacı açtı. Daha sonra dükkân birkaç kez el değiştirdi. 1970'lerin başlarında burada güzel bir antikacı dükkânı vardı. Daha sonra el değiştiren dükkân eski eşya ve mobilya satan bir yer olarak varlığını sürdürdü. Halen bir kebapçı dükkânıdır.
BEHZAT ÜSDİKEN
ELMALI BENTLERİ
bak. BARAJLAR VE BARAJ GÖLLERİ
EMANAT-I MUKADDESE
bak. KUTSAL EMANETLER
EMEK SİNEMASI
156
157
EMİN BEY CAMÜ
Emek Sineması'nın salonu. Nazmı Timuroğlu, 1994
EMEK SİNEMASI
1924'te Beyoğlu'nda Yeşilçam Sokağı'nda "Melek" adıyla açıldı. Sinema adını, sahnenin iki tarafında yer alan sarı turuncu renkli art nouveau tarzı iki melek tablosundan aldı. Daha sonraları yok olan tabloların yerinde bugün boş nişler bulunmaktadır. Sinemadan önce, bu alanda, "Skating Palace" adıyla bilinen Pera'nın yegâne buz pateni sahası bulunuyordu. Ara sıra paten sahasının kimi bölümlerinde film gösterileri de yapılıyordu. Melek' in ilk sahibi aynı zamanda ipek ve Sümer sinemalarının da sahibi olan A. Salti-el ile H. Arditi idi. 1945'te iflas edinceye dek bu sinemanın sahipliğini Türk Umumi Tiyatro Anonim Şirketi adına yaptılar. Daha sonra sinema, istanbul Belediyesi' ne, ondan da Emekli Sandığı'na geçti. Melek Sineması 1958'e kadar ipekçi kardeşler tarafından işletildi. Bu tarihten sonra, Emekli Sandığı Emek Film'i kurarak sinemanın sahipliğinin yanısıra işletmeciliğini de üstlendi. Ayrıca sinemanın adını "Emek" olarak değiştirdi (1958). Sinemanın Emek adını aldıktan sonra gösterdiği ilk film ise Gina Lollobrigida'nın oynadığı Dünyanın En Güzel Kadını oldu. 1968-1969'da sinemanın işletmeciliği Turgut De-mirağ'a geçti. Demirağ bu dönemde çoğunlukla Walt Disney yapımı filmler gösterdi. Sinema, 1975'ten günümüze başka bir işletmeci tarafından işletilmektedir.
Barok ve rokoko bezemelerle donatılmış salon, diğerleri gibi boyuna değil enine, sahneye koşut olarak yapılmıştır. Özellikle sahneyi çevreleyen çerçeveler i-le tavan süslemeleri salona farklı bir görünüm kazandırmaktadır. Uzun bir süre tamir görmeyen salon en son 1993'te aslına uygun olarak onarılmıştır.
Melek (daha sonraları ise Emek) Sineması 1940'lardan itibaren MGM, 20th Century Fox ve Columbia yapımlarını göstermeye başladı. Elit bir kitleye seslenen
sinema, gösterilen filmlerle ülkemizde Amerikan rüyasını yansıtan ve benimseten bir eğilimin öncülüğünü yaptı. 1950' lerde Denizciler Geliyor, Şen Yıldızlar, Yağmur Altında, Büyük Caruso gibi dönemin en popüler müzikalleri ile Gelinin Babası, Büyük İkramiye gibi güldürüleri gösterdi. 1952-1953 sinema sezonunda Rüzgâr Gibi Geçti filmiyle gişe rekoru kırdı. 1958'de bir ara Bisiklet Hırsızlan, Beyaz Geceler, Fakir Âşıkların Romanı, Lale Sokağı başta olmak üzere İtalyan ve Fransız filmlerine geçiş yaptı. Bir yıl sonra ise United Artist'in filmlerine dönüş yaparak Bazıları Sıcak Sever, Gurur ve ihtiras, Krallar Önde Gider filmleri ile Fransız Yeni Dalgası'nın önemli yapıtlarından İdam Sehbası, 400 Darbe filmlerini sinemaseverlere sundu. 1962-1963 sezonunda Batı Yakası'nm Hikâyesi filmi 15 hafta afişte kaldı. 1966-1967'de isveç filmlerini, 1969'da ise MGM filmlerini göstermeye başladı. Bu dönemde 70 mm'lik ve 6 kanallı stereofonik İrlandalı Kız altı ay gibi uzun bir süre gösterimde kalarak bu sinemada gösterilen en uzun süreli film oldu. TV'nin yaygınlaşması sonucu sinema salonlarının krize girmesiyle sarsıntı geçiren Emek, kısa bir süre de olsa ticari amaçlı karate filmlerine yer verdi. 1987-1988'de 40 Metrekare Almanya, Hakkâri'de Bir Mevsim, Selamsız Bandosu gibi Türk filmlerini gösterdi. 1989'dan sonra ülkemizde dağıtım, gösterim ve şirket kurma hakkım elde eden Amerikan şirketlerinden War-ner Bros'un filmlerini programına aldı.
BURÇAK EVREN
EMETULLAH GÜLNÛŞ VALİDE SULTAN
(1642 ?, Resmo - 5 Kasım 1715, Edirne) IV. Mehmed'in hasekisi, II. Mustafa ile III. Ahmed'in annesi, valide sultan. "Râ-biâ Gülnûş", "Ümmetullah Gülnûş", "Gül-
nûş Sultan", "Gülsüm Emetullah Sultan" adlarıyla da bilinir. Bıraktığı eserlerden dolayı istanbul'da "Valide-i Cedid", "Yeni Valide" olarak da tanınır, istanbul'un imarına hizmet etmiş ve adına eserler yapılmış valide sultanlardandır.
Girit'te Resmo kasabasında Verzizzi ailesine mensup olduğu rivayet edilen Gülnûş, olasılıkla 1646'da Resmo'nun fethi sırasında esir edildi. Serdar Deli Hüseyin Paşa'nın saraya sunduğu 30 pençik oğlanı ve 10 cariye arasındaydı. Ona, saray hareminde verilen ilk isim Gülnûş' tur. Turhan Valide Sultan'ın(->) çevresindeki seçkin cariyeler arasında yer alan Gülnûş, IV. Mehmed'in (hd 1648-1687) gözdelerinden oldu. 1664'te Şehzade Mustafa'yı (II. Mustafa) doğurunca başhase-ki sanım aldı. 1673'te Şehzade Ahmed'i (III. Ahmed) doğurması, padişah üzerindeki etkinliğini artırdı. Öteki hasekileri adları bilinmeyecek kadar silik kalan IV. Mehmed, saray kurallarına aykırı biçimde av seyahatlerine Gülnûş'u da götürdü. Bu sayede Gülnûş, harem kadınlarına nasip olmayan bir şansla Edirne' den başlayarak Filibe, Karinâbâd, Yan-bolu kentlerini, Bulgaristan'ın iç bölgelerini, Makedonya'yı, Teselya'yı dolaştı, ilk gezisini oğlu Mustafa l yaşındayken gümüş bir araba içinde istanbul'dan Edirne'ye, oradan da Dimetoka'ya yapmıştı. Buradaki küçük kale-sarayda konuk oldu. Taya Kadın Çiftliği'nde, Selanik'te de uzun sürelerle kaldı. Gülnûş'un istanbul dışına gezilerinin 1665'ten 1680'e değin sürdüğü sanılmaktadır. Arada Edirne ve istanbul saraylarında oturdu. IV. Mehmed' in fazla ilgi gösterdiği Gülbeyaz adlı cariyeyi Kandilli Sarayı'nda öldürttüğü söylenir. Kendi oğullarına taht yolunu açmak amacıyla kayınbiraderleri Şehzade Süleyman (II. Süleyman) ve Ahmed'in (II. Ahmed) boğdurulmaları yönündeki girişimlerim ise kayınvalidesi Turhan Sultan önledi. Turhan Sultan l683'te ölünce Osmanlı sarayının en nüfuzlu kadım konumuna yükseldi. Fakat IV. Mehmed 1687' de tahttan indirilince eşinin ve iki oğlunun hapsedildiği Topkapı Sarayı'ndan ayrılmak ve Eski Saray'da yaşamak zorunda kaldı. Silahdar Taribi'nde, başhaseki ile cariyesi Afife Kadın'm Eski Saray'a götürülüşleri, diğer hasekilerle 200 kadar cariyenin de haremden çıkarılarak israfın önlenişi anlatılır. Eski Saray'daki sıkıntılarla dolu yaşamı ise Afife Kadın, Söyleyin Gülnûş'a kareler bağlasın /Ab etdikçe ciğerini dağlasın / Sultan Mehmed Şimşirlik'de ağlasın dizeleriyle nakletmiştir.
Sekiz yıllık Eski Saray yaşamından sonra oğlu II. Mustafa'nın (hd 1695-1703) tahta çıkışı üzerine Emetullah Gülnûş, valide sultan oldu. Bu unvanını, ikinci oğlu III. Ahmed'in döneminde de (1703-1730) ölümüne değin sürdürdü. Osmanlı sarayında, Kösem Sultan'ın (1623-1651), Turhan Sultan'ın (1648-1683) ve Emetullah Gülnûş Sultan'ın (1695-1715) valide sultanlıkları çok yönlü etkili olmuştur. Her üçünün de istanbul düzeyinde yapıcı bi-
Emetullah Gülnûş Sultan'ın Üsküdar Yeni Valide Külliyesi'ndeki türbesi (solda) ve yanında adını taşıyan sebil. Araş Neftçi, 1989
rer kimlikle eserler bırakmaları da önemlidir.
Emetullah Gülnûş Sultan, 1715'te oğlu III. Ahmed'le Edirne'ye yaptığı son seyahatinde hastalandı ve Edirne'de öldü. Cenazesi istanbul'a getirilerek Üsküdar'da adına yapılan caminin önündeki açık türbeye gömüldü.
Bir yangın sonucu tamamen yanan Topkapı Sarayı harem dairesinin IV. Mehmed tarafından yeniden yaptırılması Gülnûş'un hasekiliği dönemindedir. Bu yeni haremin, valide sultan ile hasekiler için ayrılan daireleri, günümüze kadar en iyi korunan bölümlerdendir. II. Mustafa, annesi için l697'de Galata'da günümüze ulaşmayan. Yeni Cami adıyla ahşap bir ibadethane ve bitişiğine bir çeşme yaptırmış; III. Ahmed ise 1709'da annesi a-dına, Üsküdar'da Yeni Valide Külliyesi' ni(->) inşa ettirmiştir. Üsküdar'da Gülfem Hatun Mahallesi'nde de bir sebili vardır, istanbul dışında, hac yolu üzerinde hayrat çeşme, selsebil ve köprüleri bulunmaktadır. Topkapı Sarayı Müzesi portreler galerisindeki kendisine atfedilen resmin, onu ne düzeyde gerçekçi betimlediği bilinmez. Uzun süren başhasekiliği-ne ve valide sultanlığına karşın Topkapı Sarayı Arşivi'nde de "Gülnûş Emetullah Sultan" adına fazla bir belge yoktur.
Dostları ilə paylaş: |