I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə31/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   139

ECZACIBAŞI, NEJAT

126

127 ECZACILIK TARİHİ MÜZESİ

eczacılık şahadetnamesi alanlara "Haydar-lı" veya "Haydari" adını vermişlerdir.

Osmanlı döneminde Fransa'da olduğu gibi eczacılar, mesleği öğrenme yöntemlerine göre, iki sınıfa ayrılıyorlardı.

Bir eczacılık mektebini tamamlayarak eczacılık diploması alan kişilere l. sınıf eczacı denirdi. Bu eczacılar memleketin her yerinde eczane açma hakkına sahiptiler.

Bir eczanede bir süre (15 yıl) çırak ve kalfa olarak çalışarak mesleği öğrenen ve Mekteb-i Tıbbiye idaresince seçilen özel bir jüri karşısında imtihan olarak, eczacılık yapma hakkını sağlayan bir çalışma

Eczacıbaşı A Bayan Voleybol Takımı Avrupa ikincisi olduğu 1992-1993 GEV Kupası

karşılaşmasında.

Eczacıbaşı ilaç Sanayi ve Ticaret AŞ'nin izniyle

Turhan Baytop'u seçmiş, fakülte 4 Kasım 1963 günü öğretime başlamıştır. Bibi. Baytop, Eczacılık; Z. C. Büyükaksoy, "Türk Dişhekimliği Tarihi", Türk Diştabipleri Albümü, III, 1951; Ü. Maskar, Türkiye'de Sivil Eczacı Mektebinin Açılışından Bugüne Kadar Geçirdiği Safhalara ve Son Yıllardaki İnkişafına Toplu Bir Bakış, ist, 1957; E. K. Unat-M. Samastı, Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye, İst., 1990.

TURHAN BAYTOP

Nejat Eczacıbaşı

Güncel Eczacılık, S. 7(1993)

ECZACIBAŞI, NEJAT

(5 Ocak 1913, İzmir - 6 Ekim 1993, Philadelphia) Sanayici.

Kimyager Süleyman Ferit Eczacıbaşı' nın büyük oğludur. Almanya'da (Heilder-berg ve Berlin) ve ABD'de (Chicago) kimya öğrenimi gördü. 1944'te kardeşleri eczacı Melih Eczacıbaşı ve Vedat Eczacıba-şı ile birlikte, hazır ilaç yapımı amacıyla istanbul'da Eczacıbaşı Laboratuvarı'm kurdu ve bu laboratuvarda vitamin prepa-ratları ve çocuk maması üretimine başladı. Kısa bir sürede başarıya ulaşan kardeşler üretimlerini çağdaş bir düzeye getirmek için bir ilaç fabrikası kurmaya karar verdiler ve Türkiye Sınai Kalkınma Bankası'ndan aldıkları kredi ile Levent'te bir ilaç üretim tesisi kurmayı başardılar.

Eczacıbaşı ilaç Fabrikası AŞ adı verilen bu tesis 23 Kasım 1952'de üretime geçti. Zamanla gelişen Eczacıbaşı topluluğu i-laç ilkel maddesi üretim tesisleri kurmuş ve Ayazağa'daki tesislerde, 1980'den itibaren, antibiyotikler (fermantasyon yoluyla), sentetik bileşikler ve serum (yılda 25 milyon şişe) yapımını gerçekleştirmiştir. 1991 'de Eczacıbaşı ilaç ve ilaç ilkel maddesi üretim kompleksi Çatalca'da yapılan yeni tesislerine taşınmıştır.

Eczacıbaşı, ilaç sanayii yanında seramik, yapı malzemeleri ve temizlik kâğıtları konulan ile de yakından ilgilenmiş ve bu alanlarda üretim yapan güçlü tesisler kurmuştur.

N. Eczacıbaşı, TÜSÎAD, Türk Eğitim Vakfı, İzmir Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı, Dr. Nejat Ferit Eczacıbaşı Vakfı gibi kuruluşlarda yönetim kurulu üyesi veya başkanı olarak uzun süre çalışmıştır.

N. F. Eczacıbaşı'na Boğaziçi, Orta Doğu Teknik, İstanbul ve Hacettepe üniversiteleri tarafından onursal doktora unvanları verilmiştir. İlaç üretimi alanındaki hizmet ve başarıları nedeniyle 14 Mayıs 1992 günü İstanbul'da yapılan bir tören ile kendisine İÜ Eczacılık Fakültesi tarafından Eczacılık Bilimleri Fahri Doktoru unvanı verilmiştir.

Gözlerindeki bir rahatsızlığın tedavisi için gittiği ABD'nin Philadelphia kentinde beyninde oluşan damar tıkanıklığı sonucu vefat etmiştir.

Bibi. Y. Aksoy, Bir Kent-Bir insan, ist., 1986; N. F. Eczacıbaşı, Kuşaktan Kuşağa, ist., 1982.

TURHAN BAYTOP



ECZACIBAŞI SPOR KULÜBÜ

1966'da Eczacıbaşı Holding'e bağlı Eczacıbaşı İlaç Fabrikası'nın bünyesinde kuruldu. Lacivert-beyaz formalı kulüp kuruluşundan bu yana voleybol, basketbol, jimnastik ve masatenisi dallarında faaliyet gösterdi. Voleybolda ve basketbolda yurtiçi ve yurtdışı temaslarda, şampiyona ve turnuvalarda büyük varlık gösterdi. Fabrika alanında yer alan modern spor salonunda pek çok erkek ve bayan sporcu yetiştirdi. Kulübün bayan voleybol takımı 11 kez İstanbul, 17 kez de arka arkaya Türkiye Deplasmanlı Bayanlar Ligi şampiyonluğunu kazandı. Erkeklerde de voleybol takımı 12 kez Türkiye Deplasmanlı Voleybol Ligi'nin şampiyonluğunu kazandı. Ayrıca bayan voleybol takımı Avrupa kupaları maçlarında bü-

yük varlık gösterdi ve yan finallere kadar yükseldi. 1979-1980 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nda ve 1992-1993 GEV Kupası'nda ikinci oldu. Kulübün voleybol şubesine Cengiz Gollü, teknik direktör olarak büyük katkılarda bulundu. Kulüp basketbol dalında da büyük başarılar elde etti. 8 kez Türkiye Deplasmanlı Basketbol I. Ligi'nde şampiyonluğu kazandı. Yönetici olarak Saffet Özbay ve menajer olarak da Nur Gencer basket-boldaki bu başarılarda önemli roller oynadılar. Basketbol takımı Avrupa kupalarında da önemli başarılar elde etti. Türk basketboluna imzasını atan kulüplerden biri olan Eczacıbaşı, basketbolda profesyonelliğin yaygınlaşması, oyuncu transfer ücretlerinin yükselmesi karşısında ani bir kararla 1991-1992 sezonu sonunda basketbol şubesini kapattı. Kulübün kuruluşundan bu yana başkanlığını Şakir Eczacıbaşı yapmaktadır.

CEM ATABEYOGLU



ECZACILIK ÖĞRETİMİ

İstanbul'da toplu eczacılık öğretimi 14 Mayıs 1839'da resmen açılan Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şâhâne'de oluşturulan "eczacı sınıfı" ile başlamıştır.

Eczacı sınıfında öğretim 3 yıl sürüyor ve Fransızca olarak yapılıyordu. Eczacı sınıfına kayıt olabilmek için bir eczanede 3 yıl çalışmış (staj yapmış) olmak gerekiyordu. Hocaların çoğunluğunun Fransa veya İtalya'da öğrenim görmüş olmaları ve öğretimin Fransızca olarak yapılması nedeniyle, Paris Eczacılık Yüksek Okulu'

Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne'nin (Askeri Tıbbiye) 1304/1887 (solda) ve Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye (Sivil Tıbbiye) 1326/1908 (sağda) eczacı sınıfını tamamlayanlara verilen diplomaları.



Turhan Ba

nün öğretim ve imtihan programı örnek alınmıştı.

1867'de açılan ve Türkçe öğretim yapan Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye'de (Sivil Tıbbiye) bulunan eczacı sınıfında da aynı öğretim programı uygulanmıştır. Bu dönemde eczacı sınıfına rüştiye (ortaokul) ve idadi (lise) öğrenimini tamamlamış kişiler kabul ediliyordu. 1884'te Eyüp'teki İplikhane Kışlası'nda açılmış olan Baytar ve Eczacı Rüşdiye-i Askeriyesi baytar ve eczacı sınıfları için öğrenci yetiştiriyordu.

1909'da Askeri ve Sivil Tıbbiye birleştirilerek Tıp Fakültesi haline getirildiği sırada eczacı sınıfları da birleştirilerek "Eczacı Mekteb-i Âlisi" adı altında, Tıp Fakültesi'ne bağlı, yarı özerk bir öğretim kurumu oluşturulmuştur (bak. Eczacı Mektebi).

Ordu hastanelerinin cerrah ve eczacı gereksinmesini karşılamak için Haydarpaşa Hastanesi'ndeki Ameliyat-ı Tıbbiye Mektebi'nde 1876'da "eczacı sınıfı" olarak isimlendirilen iki pratik meslek okulu açılmıştır. Bu okullar 1881'de Kavak Kapısı denen yerde yaptırılan iki binaya yerleştirilmiştir.

Bu okula 17-20 yaş arasındaki okuryazar gençler (erler) alınıyor ve 3 yıl (sonraları 4 yıl) süren teorik ve pratik bir öğretim sonunda pratik eczacı olarak yetiştiriliyorlardı. Okulu başarı ile tamamlayanlara "ameliyat eczacılığı şahadetnamesi" (pratik eczacılık diploması) veriliyordu. Bu eczacılar ordu hastanelerinde görev yapıyor, askeri rütbe alamıyor ve maaşları üç yılda bir artırılıyordu.



Eczacılık

Tarihi Müzesi,

1989

Turhan Baytop

Haydarpaşa Tatbikat Mektebi eczacı sınıfı 1892'de kapatılmıştır. Bu mektebi tamamlayan pratik eczacılardan bazıları sonradan Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne'nin eczacı sınıfına devam ederek eczacılık diploması almıştır. Eczacılar Haydarpaşa Tatbikat Mektebi, eczacı sınıfından pratik

belgesi alan kişilere de 2. sınıf eczacı denirdi. Bunlara ayrıca "permili" de deniliyordu. Bu kişilere başlangıçta ancak İstanbul dışındaki yerlerde eczane açma hakkı tanınmıştır. Sonradan İstanbul'da da çalışmalarına izin verilmiştir. 1861 tarihli eczacılık nizamnamesinin yürürlüğe girmesi ile 2. sınıf eczacılık belgesi uygulamasına son verilmiştir.

Bibi. T. Baytop, "Türkiye'de Eczacılık Öğretiminin 150. Yılı", Türkiye'de Eczacılık Öğretiminin 150. Yıldönümü, ist., 1989; ay, "Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Toplu Eczacılık Öğretimine Geçilmesi ve Sonuçları", İslâm Medeniyetinde Bilim Kurumlan, İst., 1991, ay, "Osmanlı Döneminde Eczacılık Öğretimi", Bursa Tıp Tarihi Günleri, Bursa, 1992; R. Kocaer, Türkiye Eczacılar Almanağı, İst., 1949; Ü. Maskar, Türkiye'de Sivil Eczacı Mektebinin Açılmasından Bugüne Kadar Geçirdiği Safhalara ve Son Yıllardaki inkişafına Toplu Bir Bakış, İst., 1957; N. Yıldırım, "Askeri Eczacı Yetiştiren İki Okul", Güncel Eczacılık, S. 20 (1993).

TURHAN BAYTOP



ECZACILIK TARİHİ MÜZESİ

1960'ta İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi bünyesinde, Prof. Dr. Turhan Bay-top'un çalışmaları sonucu kurulmuştur. Türk eczacılığı ile ilgili ilaç, malzeme ve belgelerin saklandığı bir kuruluştur.

Müzenin çekirdeğini eczacı Pertev Et-hem (1920-1986) (Ethem Pertev Eczanesi), Dr. Mehmed Kâmil Berk (1878-1958), eczacı Süleyman Recep Taşçıoğlu (1887-1969) (Beşiktaş Eczanesi), İzzet Özmay (Pertev Müstahzar Laboratuvarı) ve Prof. T. Baytop (d. 1920) tarafından verilen eşya ve malzeme oluşturmuştur. Topkapı Sarayı Müzesi Müdürü Hayrullah Örs'ün (1901-1972) onayı ile Topkapı Sarayı Enderun Eczanesi'nin bazı dolap, kavanoz, şişe ve malzemesi de 1962'de bu müze-

ECZANELER

128

129

EDHEM TÜRBESİ

1757'de


açılan îki

Kapılı


Eczane'

nin


damgası.

Turhan

Baytop

koleksiyonu

ye devredilmiştir. Bu malzemenin onarılması, düzenlenmesi ve temizlenmesi, 1965-1977 arasında müzede fahri olarak çalışan, eczacı Remzi Kocaer (1904-1977) tarafından gerçekleştirilmiştir.

Halen müzede alet, malzeme, kavanoz, şişe, müstahzar, diploma ve levha gibi, yaklaşık 1.500 adet tarihi eşya bulunmaktadır. Bunlar 1885'te kurulmuş olan Et-hem Pertev Eczanesi ile Pertev Müstahzarat Laboratuvarı'na ait kavanoz, şişe, alet ve makineler; Topkapı Sarayı Enderun Eczanesi'ne ait bazı ilaç, alet ve malzeme; değişik dönem ve atölyelere ait porselen ilaç kavanozu (100 adet) ve i-laç şişesi (130 adet); eczacılık diplomaları; eczacılık mekteplerine ait levhalar; Türkçe ve yabancı dilde kitaplar (90 adet); ilaç yapımına ait değişik alet ve malzeme (33 adet); Dr. Mehmed Kâmil Berk tarafından verilen yabancı tıbbi müstahzarlar; 1900'de eczacı Hasan Rauf (Görgülü) (1874-1945) tarafından Divanyolu ü-zerinde açılan ve 1924'te eczacı Sırrı Ra-sim (Aktulga) (1901-1979) tarafından devralınan İstikamet Eczanesi'ne ait dolaplar ve eczane malzemesi; Etfal Hastanesi Eczanesi'ne ait saray marangozhanesinde yapılmış bir ilaç dolabı olarak gruplandırıl-mıştır.

Türk Eczacılık Tarihi Müzesi yer bakımından yetersiz ve malzeme yönünden fakir olmakla birlikte Türk eczacılık tarihi ile ilgili malzemenin korunabileceği bir sığınak olması ve konu ile ilgilenenlere bazı olanaklar sağlaması yönünden bir değer taşımaktadır.



Bibi. Baytop, Eczacılık, 389; T. Baytop, îs-tanbul Eczacılık Fakültesi Eczacılık Tarihi Müzesi, ist., 1984; ay, "Kurtarılan İki Tarihi Eczane", Eczacı, Temmuz 1987.

TURHAN BAYTOP



ECZANELER

İstanbul'da, bugünkü anlamda ilk eczaneler 19. yy'm başlarında açılmıştır. Kırım Savaşı sonundan (1856) itibaren eczane sayısı büyük artış göstermiştir. Bu dönemde eczanelerin çoğu Bahçekapı, Galata ve Beyoğlu semtlerinde toplanmıştı.

Başlangıçta eczanelerde ilaçlar hekim reçetesine göre ve her bir hasta için özel olarak hazırlanıyor, sıvı ilaçlar yerli yapım pul şişeler, merhem veya macunlar ise tahta kutular içinde sahiplerine veriliyor, etiketleme veya reçeteyi deftere kayıt gibi yöntemler uygulanmıyordu. Bu dönemde eczanelerde Avrupa ülkelerinden gelen "tiryak" ve "melisa ruhu"ndan başka hazır ilaç bulunmuyordu.

1850'li yıllardan sonra eczanelerin a-dedi ve hazır ilaç miktarı artmış ve eczacılar ilaç hazırlama yerine ilaç satma işiyle daha çok uğraşır olmuşlardır.

Bugün istanbul'da halen çalışmakta olan en eski eczane 1757'de Bahçekapı'da açılmış olan İki Kapılı Eczane'dir. Bu eczanenin ilk sahibi bilinmemektedir. Eczaneyi 1880'de devralan Corci Tülbentci-yan'ın torunları bugün Taksim'de (Şehit Muhtar Caddesi no. 13) aynı adla eczacılık yapmaktadırlar.

1868'de İstanbul'da yaklaşık 60 eczane vardı. Bunlardan 50 kadarı İstanbul, 10 kadarı ise Üsküdar bölgesinde bulunuyordu. Bu dönemde eczane sahiplerinin tümü gayrimüslim veya yabancı uyruklu kişilerden oluşuyordu.

Osmanlı döneminde İstanbul'daki eczanelerin en iyileri ve zenginleri Beyoğ-lu'nda toplanmıştı. Bu eczaneler ilaç yapım teknikleri, müstahzar ilaç ve ilaç ilkel maddesi çeşidi ve ilaç yapımında kullanılan cihazlar yönünden tamamen dönemin Avrupa eczaneleri düzeyinde bulunuyordu.

Bugün sahip olduğumuz belgelere göre, Beyoğlu semtinde açılan eczanelerin en eskileri 1833'te N. Canzuch tarafından açılan İngiliz Eczanesi, 1848'de E. Ottoni tarafından açılan Ottoni Eczanesi ve 1849' da Francesco Delk Sudda (Faik Paşa) tarafından açılan Büyük Eczane'dir.

Beyoğlu'nda bulunan 40 kadar Osmanlı eczanesinden yalnız iki tanesi, isim ve sahip değiştirerek, bugüne kadar kalabilmiştir. Bunların en eskisi olan Rebul Eczanesi Fransız uyruklu Eczacı J. C. Rebo-ul (1870-1944) tarafından 1895'te Grande Pharmacie Parisienne (Büyük Paris Eczanesi) adıyla açılmıştır. Bugün aynı yerde (İstiklal Caddesi no. 116) eczacı Mehmet Müderrisoğlu'nun yönetiminde çalışmaktadır. İkincisi İstiklal Eczanesi'dir. Eczacı Jacques Ezekiel Garih (1879-1956) tara-

Tepebaşı'ndaki

son yıkımla

birlikte


kaybolan eski

bir eczane.



Ara Güler, 1956

PHARMACİE TU t BE b! DJ l AN

32-SAHDJE-KAPCU-32 SIAMBOUL

fından 1921'de Postacılar Sokağı no. 5'te açılmış ve 1934'te İstiklal Caddesi üzerinde bir dükkâna geçmiştir. 1939'da eczacı Necati Gözübüyük (d. 1915) bu eczaneyi devren satın almış ve ismini İstiklal Eczanesi olarak değiştirmiştir. 1992'de eczane aynı cadde üzerinde 390 no'lu dükkâna taşınmıştır.

Türk eczacılar 1880'den itibaren İstanbul'da özel eczane açmaya başlamışlardır. Bunlardan ilki ve en ünlüsü Ahmed Hamdi Bey'in(->) Zeyrek Yokuşu'nda açtığı Eczahane-i Hamdi'dir.

1830'lu yıllara kadar İstanbul'daki eczaneler pratik olarak yetişmiş veya dış ülkelerden eczacılık diploması almış kişiler tarafından açılıyor ve şehirdeki eczane adedini sınırlayan bir hüküm bulunmuyordu.

1831'de Beyoğlu semtinde çıkan büyük yangında bu bölgede bulunan he-

Eczahane-i Hamdi'nin girişi.



Turhan Baytop koleksiyonu

men tüm eczaneler yanmış, Antoine Cal-leja'nın(-») Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi'ye ricası üzerine Beyoğlu ve Galata semtlerindeki eczane sayısını 25 olarak saptayan bir ferman çıkarılmıştır.

Bu sınırlama sonucu olarak bölgede "gedik" usulü uygulanmaya başlamıştır. Yani bu bölgede bir eczane sahibi olabilmek için burada eczanesi bulunan birinden veya eczane sahibinin vârislerinden eczane açma hakkının satın alınması gerekiyordu. Zamanla bu "ruhsat" devri bütün İstanbul'a yayılmış ve çok yüksek bedeller istenmeye başlanmıştır.

186l'de yayımlanan Beledi İspençi-yarlık Sanatının İcrasına Dair Nizamna-me'nin 4. maddesindeki "Eczacı dükkânlarının adedi mahdut değildir" hükmü uyarınca gedik yöntemi kaldırılmış ve eczacılık diploması olan her kişi İstanbul'un istediği yerinde eczane açma hakkına sahip olmuştur. İstanbul'daki eczane sayısında bundan sonra büyük artış olmuş, eczanelerin işleri azalmış ve zamanla eczacılar bu uygulamadan yakınmaya başlamışlardır.

Cumhuriyet döneminin başlarında İstanbul'da 300 kadar eczane bulunuyor ve 7.000 kişiye bir eczane düşüyordu. Bu eczanelerin çoğunluğu, iş ve sermaye azlığı nedeniyle, büyük mali güçlükler i-çindeydi. 1927'de çıkarılan 694 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanunla eczane sayısına sınırlama getirildi ve 10.000 kişi için bir eczane açılması öngörüldü.

Bu kanun uyarınca 8 Mayıs 1928 tarihli bir emirle İstanbul'daki eczanelerden 90'ı kapatılmış ve 17'sinin de yeri değiştirilmiştir. Bu kanunla getirilen sınırlandırma da zamanla büyük yakınmalara neden olmuş ve yapılan uzun tartışmalardan sonra 1953'te çıkarılan 6197 sayılı yasayla eczane adedi sınırlaması tekrar kaldırılmıştır. Bugün İstanbul'da (Temmuz 1993) 3.028 adet özel eczane bulunmaktadır.



Bibi. N. Baylav, Eczacılık Tarihi, İst., 1968, s. 441; Baytop, Eczacılık, 92, 301; T. Baytop, "XDC. Yüzyılda İstanbul'da Eczacılık", Tarih Boyunca İstanbul Semineri, Bildiriler, İst., 1989, s. 175; ay, "Sultan Mahmud II Döneminde istanbul'da Eczacılık", /. Türk Tıp Tarihi Kongresi, Ankara, 1992, s. 141; R. Cerva-ti-N. C. Sargologo, L Tndicateur Constantino-politain, Guide Commercial, tst., 1868, s. 216; R. Dramur, "Osmanlılarda Hekim ve Eczacı Gediği", /. Türk Tıp Tarihi Kongresi, Ankara, 1992, s. 149; S. Sivas, "20. Yüzyılın Başlangıcında Kurulan ve istanbul'da Halen Çalışmakta Olan Eczanelerin Tanıtılması", Tıp Tarihi Araştırmaları III, 1989, s. 92, IV, 1990 s. 100.

TURHAN BAYTOP



EDHEM BEY (Santuri)

(1855, istanbul - 14 Eylül 1926, İstanbul) Bestekâr ve santuri.

Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi'ni bitirdi. Musiki yeteneği anlaşılınca, 13 yaşındayken sınavla Enderun'a alındı. Hacı Arif Bey(~») başta olmak üzere dönemin önde gelen hocalarından musiki dersleri aldı. Hilmi ve Hasîb beylerden santur sazını; Şefik Bey'den Batı musikisi ve armoni öğrendi. Maliye Nezareti'nde tereke memuru olarak çalıştı ve buradan emekli oldu. Göksu'daki yalısında mangaldan yatağına sıçrayan kıvılcımların yol açtığı yangında ağır yaralanarak öldü. Göksu Mezarlığı'na gömüldü.

Edhem Bey musiki hayatına girdikten sonra kısa sürede büyük bir üne kavuşarak, İstanbul'un musiki çevrelerinde vazgeçilmez bir sanatçı oldu. Santur sazını olağanüstü bir ustalıkla çalarak kendini bu sazın en büyük virtüözlerinden biri o-larak kabul ettirdi. Uzun yıllar Kasımpaşa Mevlevîhanesi'nde(-0 çaldı. Mevlevi musikisinde pek kullanılmayan santur sazıy-la dini musikiye eğilişi dikkat çekicidir. Önce Firuzağa'da özel bir dershane açarak, daha sonra 1908-1913 arasında Da-rü'1-Musiki-i Osmani'de dersler vererek santur öğretti. Hiçbiri günümüze ulaşamayan kovanlar doldurdu. Beyazıt ve Taksim Kazancılar'daki ikametinden sonra 1902'de Göksu'da satın aldığı yalıya yerleşti. O günlerde Edhem Bey'in katılmasıyla düzenlenen Boğaziçi âlemleri dillere destan oldu. İstanbul'un musiki çev-

Edhem Türbesi

Necdet işli

relerinde çok beğenilen saz ve söz eserleri besteledi; bunlardan bazıları fasılların değişmez eserleri arasında yer aldı. "Şehnaz Longa"sı, yurtdışında da ilgi gördü. Türk musikisini pek sevmediği bilinen II. Abdülhamid, huzuruna çağırarak Edhem Bey'in santurunu dinlerdi. Edhem Bey, Şehzade Vahideddin Efendi (VI. Mehmed), Cemaleddin Efendi, Ziyaeddin Efendi gibi Osmanlı hanedanı mensupları ile Prens Abdülhalim Paşa ve bestekâr Ziya Paşa gibi ileri gelen devlet adamlarının saray ve konaklarına devam etti, onlardan himaye gördü.

14 Ekim 19H'de yalısının uğradığı sel felaketinden sonra vücudunun sağ tarafına felç geldi. Sol elini kullanarak, başta kendi eserleri olmak üzere hafızasındaki bütün eserleri yeniden yazması, Türk musikisi repertuvarı için büyük bir kazanç oldu. Başka kopyası olmayan bu eserler Türkiyat Enstitüsü'ndeki Arel Kütüpha-nesi'ndedir. Edhem Bey santur sazını çalmaktan başka imal de ederdi.

Edhem Bey Türk musikisinin en verimli bestekârlarından biriydi. Makam, beste şekli ve usul çeşitliliği gösteren e-serler verdi. Geleneksel beste şekilleri dışında bestelediği polka, vals, çoksesli marş gibi eserleriyle de ün kazanmıştı. Bestelediği 15 dolayında longayla, Türk musikisi tarihinde bu beste şeklinin en önde gelen bestekârı olarak parladı. 50 kadar makam kullanarak günümüze bıraktığı eser sayısı 375 civarındadır. Hicaz-kâr-buselik ve cehar-agaazin adlarım verdiği iki makam düzenlemiş, bu makamlardan eserler bestelemiştir.



Bibi. L. Atlı, Hatıralar, ist., 1947; V. Seyhun, Santuri Edhem Bey, İst., 1948; M. Rona, 50 Yıllık Türk Musikîsi, ist., 1960; M. N. Özalp, Türk Musikîsi Tarihi, Ankara, 1986; Y. Öztu-na, BTMA, L

MEHMET GÜNTEKİN



EDHEM TÜRBESİ

Eyüp İlçesi'nde, Nişanca Mahallesi'nde, Abdurrahman Şeref Bey Caddesi üzerinde, Arpacı Hayreddin Mescidi'nin karşısında yer almaktadır.



Hadıka'da bu türbede gömülü olan şahsın, Hacı Bayram Velî'nin halifelerin-

EDİB EFENDİ YALISI

130

131

EDİRNEKAPI

Edirnekapı'dan bir görünüm. Sebah & Joaillier'in bir fotoğrafı, 19. yy.



Alman Arkeoloji Enstitüsü Fotoğraf Arşivi

den olan ve "pirdaşı" Akşemseddin ile beraber İstanbul'un fethine katılan Şey-hoğlu Edhem Baba (ö. 1460) olduğu belirtilmektedir. Tasavvuf! şiirleri bulunan Edhem Baha'nın zaman içinde gerçek kişiliği unutulmuş, halkın arasında, kendisinin Halid bin Zeyd Ebu Eyyub el-Ensa-rî'nin sakası olduğu, Bizans kuşatması sırasında şehit düşerek buraya gömüldüğü rivayeti yayılmış, türbesi de istanbul'daki sahabe makamlarından birisi olarak telakki edilmiştir.

Türbenin ilk inşa tarihi bilinmemektedir. Ancak bugünkü yapının, klasik Osmanlı üslubunu yansıtan cephe tasarımı Lale Devri'nden önceye ait olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan söz konusu yapının Tiryaki Hasan Paşa (ö. 1611) vakfına bağlı olması, adı geçen paşa tarafından 16. yy'ın son çeyreğinde ya da 17. yy'ın başlarında yaptırılmış (veya yenilenmiş) olabileceğini düşündürmektedir. Son olarak 1953 civarında çatısı onarım geçiren türbe halen bakımlı durumdadır.

Türbenin, kareye yakın dikdörtgen alanı kagir duvarlarla kuşatılmış, cadde yönünde tek meyilli, kiremit örtülü bir çatıyla örtülmüştür. Dikdörtgen açıklıklı ufak kapısı yan cephede bulunmaktadır. Cadde üzerinde yer alan ve düzgün kesme taş işçiliği gösteren cephenin köşeleri, çubuklu duvar payeleri ile yumuşatılmış, cephenin eksenine, sivri kemerli geniş bir ziyaret penceresi açılmıştır. Pencere, silmelerden oluşan dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış, kemerin kilit taşı kabartma bir rozetle süslenmiştir. Söz konusu açıklık günümüzde son dönemin ürünü olan ahşap doğramalar ve demir parmaklıklarla donatılmış bulunmaktadır.

Türbenin içinde üç adet ahşap sanduka vardır. Bunlardan ziyaret penceresine en yakın olanı Edhem Baba'ya aittir. Bu sandukaya dayalı olarak duran, sülüs hatlı levhada, Edhem Baba'nın Halid bin Zeyd'in sakası olduğunu belirten bir cümle yer almaktadır. Diğer iki sandukanın ise Arpacı Hayreddin Mescidi'nin i-mamı ve Zal Mahmud Paşa Külliyesi(->) yakınındaki İskender Bey Mektebi'nin hocası Hafız Abdullah Efendi (ö. 1773) ile Eyüb Sultan Camii imamı Abdurrahman Efendi'ye ait oldukları söylenmektedir.

Edhem Türbesi, ufak boyutlu ve çok basit bir yapı olmasına rağmen başka hiçbir İstanbul türbesinde görülmeyen (hattâ Osmanlı türbe mimarisinde benzerine rastlanmayan) ilginç tasarımı ile dikkati çekmektedir. Yan cephedeki kapı ile ziyaret penceresindeki parmaklıkların özgün olmaması bu yapının aslında, sivri kemerli ve çatılı küçük bir eyvan şeklinde tasarlanmış olduğunu düşündürmektedir. Bu varsayıma itibar edildiği takdirde bu mütevazı yapının, Anadolu Türk mimarisinin erken dönemlerinde görülen "eyvan türbelerin" geleneğine bağlandığı söylenebilir.



Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, l, 236, 285; Sicitt-i Osmanî, l, 312; Ünver, Sahabe Kabirleri, 29; Ayverdi, Fatih IV, 758; Ünver, Mutlu Asker-

ler. 32; F. Bayramoğlu. Hacı Bayram-t Veli, Ankara, 1983, I, 22, 56, II, 247; 1KSA, III, 1006-1607; Hasırcızade, istanbul'da Sahabe ve Evliya Kabirleri, İst., 1987, s. 74; işli, Sahabe, 35-36; Haskan, Eyüp Tarihi, I, 179-180. M. BAHA TANMAN

Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin