FETHİYE MEDRESESİ
Çarşamba'da, Fethiye Camii karşısında, Fethiye Kapısı Sokağı ile Fethiye Medrese Arkası Sokağı arasında kalan dar ve u-zun bir arsa üzerinde yer alır.
Fethiye Medresesi, II. Meşrutiyet döneminde çok harap bir durumda olduğu i-çin yıktırılan eski Fethiye Medresesi'nin yerine yaptırılmıştır. Safevilerle Osmanlılar arasındaki uzun savaşlar sonunda, Gürcistan ve Azerbaycan'ın Osmanlı topraklarına katılmasını kutlamak amacıyla, eski Pammakaristos Kilisesi, III. Murad'ın (hd 1574-1595) emriyle, 1590'a doğru "Fethiye" adıyla camiye çevrilmiştir. III. Murad'ın sadrazamlarından Sinan Paşa ise medreseyi ikinci sadaretinin son yılları olan 1590-1591'de yaptırmıştır. 1911-1915 arasında yaptırılan yeni medresenin eskisi ile eş planlı olduğu tarihi haritalardan izlenmektedir. Cumhuriyet'ten sonra iç düzeni değiştirilen yapı, bugün beş derslikli "Fethiye İlkokulu" olarak kullanılmaktadır. 1909-1919 arasında Evkaf Nezareti başmi-marı olarak görev yapan Mimar Kemaleddin Bey tarafından tasarlanmış olan yapı, eski medresenin temellerinin durumuna göre tabanı geniş bir "U" biçiminde, bodrumla birlikte iki katlı bir bina olarak planlanmıştır. Camiye bakan cephenin ör-
FETİH
302
303
FETİH
ta ekseninde yer alan girişin tam karşısında bodruma inen merdivenler bulunmaktadır. Yapıyı boylamasına kat eden koridor üzerinde bugün yan yana derslikler görülmekte, tuvaletler ve öğretmen odaları iki uçtaki kısa kanatlarda yer almaktadır, ilkokula dönüştürülmeden önce medresenin zemin katında 17 hücre bulunduğu, koridorun ise bir ara, ahşap sütunlar tarafından taşman açık bir revak biçiminde düşünüldüğü özgün projede görülmektedir.
Cami yönünden tek, arka taraftan ise, bodrumla birlikte iki katlı olarak algılanan yapının tüm zemin kat pencereleri kemerlerle geçilmiş, koridor pencereleri derslik-lerinkine göre daha büyük tutulmuşlardır. Onarım gördüğü belli olan yapının tüm cepheleri sıvanarak kesme taş görünümü verecek biçimde derzlenmiştir. Pencere kemerlerinin eğrilerini izleyen silmeler, üzengiler düzeyinde birbirlerine bağlanarak tüm yapı çevresinde dolaştırılmış, yapı, alt yüzleri çıtalı, geniş ahşap saçaklarla bitirilmiştir.
Birinci Ulusal Mimarlık Dönemi yapılarının alçakgönüllü bir örneği olan Fethiye Medresesi, bulunduğu çevreye uyumlu ölçeği ile önemli ölçüde katkıda bulunmaktadır.
Bibi. Ayvansarayî, Hadîka, l, 157; Öz, istanbul Camileri, I, 60; Ayverdi, istanbul Haritası, D6; Ibnülemin Mahmud Kemal Inal-Hüseyin Hüsameddin Yaşar, Evkaf-ı Hümayun Nezaretinin Tarihçe-i Teşkilatı, ist., 1335, s. 236; Yavuz, Mimar Kemalettin, 222-226,
YILDIRIM YAVUZ
FETİH
Osmanlı fetihleri sonunda ülkesi, Kons-tantinopolis kıyılarında birkaç şehirle kısıtlı kalan Bizans imparatoru, 1371'den beri Osmanlı padişahına itaatini sunmuş ve yılda 15.000 altın haraç ödemeyi kabul etmişti. Osmanlılarca imparator, küçük bir tekfurdan başka bir şey değildi. Fakat Konstantinopolis, Avrupa için ekonomik ve dini bakımdan hayati önemde bir şehirdi, Hıristiyan dünyasının İslama karşı en son ve en güçlü savunma kalesi sayılıyor ve onu korumak için papalık öncülüğünde Haçlı seferleri örgütleniyordu. Os-
Fethiye
Medresesi'nin
güneyden
görünümü.
Yîldtnm Yavuz,
1975
manlılar Konstantinopolis'i, 1394-1402 ve 1422'de ciddi biçimde kuşatmışlar, fakat sonuç alamamışlardı. 1439'da imparator ve patrik, umutsuzlukla, Floransa Konsi-li'nde Katolik kilisesi ile Rum Ortodoks kilisesi arasında birliği gerçekleştirdiler ve 1443 ve 1444'te güçlü Haçlı orduları Rumeli'yi istila etti. 1444'te Varna'da kazanılan Osmanlı zaferi Konstantinopolis'in alınyazısını belirlemişti. Osmanlılar, Rumeli ve Anadolu'da kurdukları imparatorluğun yaşaması için bu şehri mutlaka almak karannı o zaman vermişlerdi.
1451'de ikinci defa tahta çıkan II. Meh-med için Konstantinopolis'in fethi, yalnız bu bakımdan değil, aynı zamanda kendi padişahlık otoritesinin yerleşmesi bakımından da kaçınılmaz bir sorun olarak ortaya çıkmıştı. Başka bir deyimle, devlet içinde mutlak otoriteyi elinde tutan ve onu 1446'da tahttan uzaklaştırıp tekrar babası II. Murad'ı tahta çıkarmış olan güçlü vezirazam Çandarlı Halil Paşa'nın bu mevkiden uzaklaştırılması gerekiyordu. Genç sultanın lalalan Zağanos Paşa ile Şe-habeddin Paşa, iktidarı Çandarlı elinden almak için ona karşı kıyasıya bir mücadele halinde idiler ve Konstantinopolis'in fethini başarabilirlerse onu bertaraf edeceklerine inanıyorlardı, işte bu nedenlerle, II. Mehmed, tahta çıkar çıkmaz bütün siyasetini Konstantinopolis'in fethi amacına yöneltti; devletin bellibaşlı düşmanları olan Karamanoğulları, Venedik ve Macaristan'a ödünler vererek barış antlaşmaları imzaladı.
Konstantinopolis kuşatmasına Çandarlı Halil Paşa karşı idi. Haklı olarak diyordu ki, kuşatma Hıristiyan dünyasının yeniden Haçlı orduları ile yüklenmesine sebep olur, denizden bir donanma ve Tuna üzerinden Macar ordusu harekete geçer, güçlü Bizans surları karşısında Osmanlı ordusu oyalanırken bu kuvvetler erişirse, perişan halde çekilmek zorunda kalınır. Bu düşünceler geçersiz değildi, bu yüzden kuşatma stratejisi ve hazırlıklar buna göre yapıldı. Her şey, Haçlı güçleri harekete geçmeden işi bitirmeye bağlı idi. Surları yıkmak için büyük toplar döküldü, şehrin erzak almasını önlemek için Boğaz trafiğini kontrol eden Rumeli Hisa-
rı(->) inşa olundu (Ocak-Ağustos 1452). Denizden kuşatmayı tamamlamak için e-sas harp gemisi olarak 16 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma meydana getirildi. Cenevizlilerin(->) elindeki Galata'nın tarafsızlığı sağlandı. Devletin etkin askeri gücü olan yeniçeri ordusu iki katına, 10.000'e çıkarıldı. Gönüllü olarak gelenler dışında Osmanlı ordusu 70.000 civarında idi. Mora Despotluğu'ndan askeri yardım gelmesini önlemek için de, Uçbeyi Tura-han, Korent Boğazı üzerine gönderildi (1452 sonbaharı). Her şey inceden inceye düşünülerek planlandı. Fakat zaman faktörü çok önemliydi. Edirne'de son harp meclisinde Çandarlı'nın iddialarına karşı rakipleri, her şeyin hazır olduğunu açıkladılar. Genç sultan son söz olarak Bizans ortada kaldıkça ülkenin asla kendim güvenlik içinde hissedemeyeceğini ifade etti ve harekete karar verildi. İmparator da, 1452'de Rumeli Hisarı'nın yapılmasıyla beraber bir kuşatmaya karşı hazırlıklara başlamış, surları tamir ettirmiş, acil yardım i-çin Venedik'e adam göndermiş, Cenevizli Giovanni Giustiniani-Longo 700 kişilik seçme bir kuvvetle İstanbul'a getirilmişti. Şehirdeki Latin aslından bütün milletler, başta Venedikliler, Katalanlar ve Pera'dan gelen Cenevizliler şehrin savunmasına hazırlandılar. Keza Haliç'te 5'i Venedikli, 5'i Cenevizli 26 gemi savaş için hazır hale getirildi. Bir sayıma göre, şehirde silah taşıyabilir 983 Rum ve 2.000 kadar yabancı saptandı. Savunma kuvvetleri 6-7.000'i buluyordu. İmparatorun yanına sığınmış Süleyman Çelebi'nin oğlu Orhan da adamlarıyla savunmaya katılacaktır.
Sultan, topları ve esas kuvvetleriyle Edirne'den ayrılmadan önce Karaca Bey kumandasında Rumeli süvari kuvvetleri, Rumeli'de Bizans elinde kalmış birkaç şehri almak için harekete geçti (Şubat 1453). Öte yandan donanma Gelibolu'dan ayrıldı (Mart 1453). 2 Nisan'da Osmanlı öncü kuvvetleri Konstantinopolis önünde görünüyordu. Aynı gün imparator, Haliç girişini zincirle kapatma emrini verdi. 6 Nisan günü genç Sultan esas kuvvetleri ile Konstantinopolis önüne gelerek otağım'St. Ro-manus Kapısı önünde kurdu. Aşağıda başlıca olaylarla kuşatmanın kronolojisi verilmiştir.
6-7 Nisan: İlk top ateşi başlar. Edirneka-pı yakınında surların bir kısmı yıkılır. Geceleyin savunucular bu gediği kapatırlar. Hendeklerin doldurulması, yeraltında lağımların kazılması işine başlanır.
9 Nisan: Baltaoğlu Süleyman Bey Halic'e girmek için ilk saldırıyı yapar.
9-10 Nisan: Boğaz'da Therapia ve Stu-dios hisarlan zaptolunur, savunucuları surlar önünde kazığa vurulur. Baltaoğlu, Marmara adalarını ele geçirir.
11 Nisan: Büyük toplarla surların dövül
mesine başlanır. Surlar yer yer yıkılır, fa
kat savunucular, ağaç kazıklarla ve top
rak doldurulmuş torbalarla bir siper yapıp
gediği kapatmaya çalışırlar.
12 Nisan: Baltaoğlu, zincirin öte yanın
da Halic'i koruyan Hıristiyan gemilerine
saldırır. Deniz savaşında yüksek bordalı
Hıristiyan gemileri üstün gelirler. Bu başarı şehir halkı ve savunucuların sevinç gösterilerine yol açar. Osmanlı ordusunda moral bozukluğu baş gösterir. Sultanın emriyle havan topu yapılarak Haliç'teki gemilerin dövülmesine başlanır, bir düşman kadırgasının batırılması morali yükseltir. 18 Nisan: İlk büyük saldırı. O gece davullar çalarak meşalelerle "top yıkığı" kesiminde saldırı yapılır. Kazıklarla yapılmış siperi yakma girişimi dört saat sürer, sonuç alınamaz.
20 Nisan: Papanın gönderdiği erzak ve silah yüklü 3 Ceneviz gemisi ile buğday yüklü büyük bir Bizans gemisi Çanakkale'yi geçip, cuma sabahı Konstantinopolis önünde görünür. Sultan kıyıya gelerek Bal-taoğlu'na gemileri mutlak ele geçirmesi veya batırması için sıkı emirler verir; kıyıdaki büyük yük gemilerine asker ve silah koyarak yardıma gönderir. İstanbul halkı Ak-ropolis (Topkapı Sarayı Tepesi) Tepesi'ne yığılmış, sonucu kaygıyla izlemektedir. O sırada bir lodos çıkar, kabaran deniz Osmanlı gemilerinin manevrasını güçleştirir, yüksek bordalı düşman gemilerinden atılan ok ve kargılar, Osmanlı kadırgalarında yaklaşan askere göz açtırmaz. Donanmasının bir şey yapamadığını görerek gazaba gelen genç sultan, sığ denize atım sürerek âdeta savaşa bizzat katılmak ister. Akşama doğru rüzgâr birden lodostan poyraza çevirir ve yelkenlerini şişiren 4 Hıristiyan gemisi Osmanlı donanmasını yararak Halic'e yaklaşır. Baltaoğlu donanma ile Dolmabahçe'ye döner, geceleyin 4 gemi alçaltılan zincirin üzerinden Halic'e girip kurtulur. Bu savaşta, bir hesaba göre Hıristiyanlar 23, Osmanlılar yaklaşık 300 kişi kaybetmiştir. Sultanın gazabına uğrayan Baltaoğlu güçlükle idamdan kurtulur. Donanma kumandanlığına Hamza Bey getirilir. Başarısızlık Osmanlı ordusunda ciddi bir bozgun havası estirir, asker orduyu terk etmeye başlar.
Bu bozgun havası içinde fethin müjdecisi Akşemseddin'den(->) gelen mektup Fatih'in moralini yükseltir ve herkesi hayret içinde bırakan yeni girişimlerde bulunur. Bir yandan bombardıman şiddetlenir. Lykos (Bayrampaşa Deresi) vadisinde büyük Baktatinianos Kulesi tahrip edilir. Öte yandan sultan donanmasını Dolmabahçe'den Halic'e indirmek için faaliyettedir. Bu proje, kuşkusuz çok zaman önce düşünülmüş ve Galata'nın kara surları boyunca Tophane'den Kasımpaşa'ya bir yol inşa edilmiş, gemileri çekecek kızaklar yapılmıştır.
22 Nisan: Sabahtan öküzlerin çektiği ve yüzlerce kişinin iki taraftan halatlarla dengelediği 70 kadar gemi kızaklar üzerinde karada seyre başlar. Daha önceleri, hafif bir filoyu bir sudan öbürüne çekme işini Aydınoğlu Gazi Umur Bey ve Venedikliler uygulamışlardı. Fakat Galata sırtlarına bir donanmayı çıkarmak bambaşka bir işti. Bunun için pek çok sorunu çözmek gerekti. Genç sultanın sarsılmaz azmi ile sorunlar çözülmüştür. Öğleye kadar 70 gemi savunucuların hayret ve korku dolu gözleri önünde Halic'e indi.
Venedik'teki
Düklük
Sarayı'nda
bulunan ve
Domenico
Tintoretto'nun
İstanbul'un
fethini konu
eden bir
resminden
ayrıntılar.
Venezia e I Turchi,
Electa Editrice,
Milano, 1985
28 Nisan: Savunucuların Halic'e inen gemileri yakma girişimi, bunu vaktinde haber almış olan sultanın kıyıdan açtığı şiddetli top ateşi ile sonuçsuz bırakılır. Düşman gemilerinden ikisi tahrip edilir ve yakalanan 40 denizci surların önünde i-dam olunur. Bunun üzerine savunucular ellerinde bulunan 260 Osmanlı tutsağının, surlar üzerinde başlarını keserek intikam gösterisi yaparlar. Haliç zaferi, Osmanlıların cesaretini yükselten büyük bir başarı
idi. Böylece şehir, bütün deniz surları yönünden kuşatılmış bulunuyordu. Cenevizliler tarafsız görünmekle beraber, el altından gıda ve asker vererek savunucuları desteklemekteydiler. Konstantinopolis düşünce sıranın kendilerine geleceğini biliyorlardı. Ama Osmanlı donanması Haliç' te kendini gösterince tam tarafsızlığı gözetmek zorunda kaldılar. Sultan, Halic'in iki yakasındaki kuvvetler arasında ulaştırmayı kolaylaştırmak için Ayvansaray ile
FETİH
304
305
FETİH BAYRAMI
Zonaro'nun II. Mehmed'i ve gemilerin Galata sırtlarından Halic'e indirilmesini konu alan bir resmi, 18. yy sonu, 19. yy başı, Dolmabahçe Sarayı. Ara Güler fotoğraf arşivi
Sütlüce arasında bir köprü yaptırdı. Köprü, birbirine sıkı sıkıya bağlı büyük variller üzerine kalaslar döşenerek yapılmıştı. Köprüden ağır top arabaları, veya tek sıra beş kişi yürüyebilirdi. O zaman köprüye bağlı platformlar üzerine toplar yerleştirildi ve Blahernai surları dövülmeye başlandı.
Bununla beraber Osmanlı donanması Halic'i tam kontrol altına almış değildi. Düşman gemileri Halic'in aşağı kesiminde bekliyorlardı. Şehirde erzak sıkıntısı arttı, dışarıdan yardım gelmezse açlıktan teslim olma olasılığı ortaya çıktı. Bütün ümit, Venedik donanmasının vaktinde yetişmesine bağlı idi. 13 Nisan'da Amiral Alviso Longo'ya verilen talimatta, süratle Tene-dos'a (Bozcaada) gitmesi emrolunuyordu. Tenedos'ta başkaptan Lozedano'nun gelip kendisine katılmasını bekleyecekti. Sonra bütün filo Kostantinopolis'e hareket edecek, imparatorun emri altına girecekti. Venedik, sultanla imparator arasında barış yapılmasını da uzak bir olasılık gibi görmüyordu. Eğer bu olmuş ise, donanma ile giden Elçi Bartolomeo Marcello, sultana gidip Venedik'in barışsever niyetleri hakkında kendisine güvence verecekti. Görülüyor ki, Venedik şehrin düşeceği konusunda fazla kaygılı değildi ve işleri ağırdan alıyordu. Papalık da, Venedik'ten kiralayıp Konstantinopolis'e göndermeyi düşündüğü 5 kadırga için acele etmiyordu. Bu durum, Osmanlı diplomasisi lehine kaydolunacak bir nottur. Haliç zaferinden sonra sultan, kara surlarında bombardımana devam ediyor, Haliç' teki donanması zaman zaman saldırır gibi yaparak düşmanı tedirgin ediyor ve dubalardan Blahernai topla dövülüyordu. O günlerde, imparator Cenevizliler aracılığıyla sultanla görüşmeye girdi. Cenevizlilerin bir barıştan kazançları ortadaydı. Sultan, koşulsuz teslim istiyor, o takdirde şehir halkının canı ve malı için güvence veriyordu. Teslimden sonra imparator serbestçe Mora'ya gidebilirdi. Şehir düştükten sonra Lukas Notaras, sultana şehri teslim etmeyi düşündüklerini fakat italyanların razı olmadıklarını söyleyecektir. Bir a-ra imparatorun kaçması ve Balkanlar'da bir ordu hazırlayarak dışandan savaşla şehri kurtarmasını tavsiye edenler oldu. O kabul etmedi, şehirden ayrılırsa savunmanın çökeceği düşüncesindeydi. Haliç'te demirli Galatalı bir Ceneviz'e ait ipek yüklü geminin top ateşi ile batması üzerine Ga-, lata idaresi sultana tarafsızlığı hatırlatarak şikâyette bulundu. Fetihten sonra incelenip ödün verileceği yanıtı verildi. Osmanlılar kuşkusuz Galata'daki Cenevizlilerin savaşa katılmasını istemiyorlardı.
7 Mayıs: Osmanlı kuvvetleri, ağır bombardımandan sonra Topkapı kesiminde, gecenin ilk saatlerinde, doldurulan hendeği geçerek büyük bir saldırı yaptılar. Çarpışma üç saat sürdü ise de, Osmanlı askeri gedikteki siperi aşamadı.
12 Mayıs: Surların zayıf bir kesimi olan Blahernai ve Teodosios surlarının bitiştiği yere, gece yansı büyük bir saldırı yapıldı, sonuç alınamadı.
13 Mayıs: Haliç'teki Hiristiyan gemileri Neorion (Sirkeci) Limam'na sığınmışlardı. Savunmacılar, Blahernai kesiminin onarımı ve korunması için bir kısım gemi tayfasını ve topları bu kesime getirdiler.
16 Mayıs: Blahernai'yi döven toplar e-sas saldırı kesimi olan Lykos Vadisi'ne kaydırıldı.
16-17 Mayıs: Osmanlı donanması Dol-mabahçe'den Haliç üzerine hareket etti fakat zincirin berisindeki savunucular karşısında geri çekildi.
16-23 Mayıs: Karada top ateşine ve lağım kazmaya devam edildi. (Surlar altına lağım kazanlar, Navo-Brdo gümüş madenlerinden getirilen Sırp madencileridir.)
18-23 Mayıs: Sultanın yeni bir sürpriz girişimi: Ağaçtan bir yürür-kule Mesete-inon (Topkapı) kesiminde surlara yürütülür. Kulenin himayesi altında hendeğin doldurulmasına devam olunur. Yürür-ku-lenin savunucularca yakılması, lağımların etkisizleştirilmesi, bu girişimi sonuçsuz bırakır.
23 Mayıs: Bir Venedik brigantini, Osmanlı gemilerinin kovalamasından kurtulup Halic'e girer. Venedik donanmasından veya Macarlardan haber yoktur. Şehirde u-mutsuzluk yaygınlaşır. Beri tarafta Osmanlı ordusu da tedirgin; surlar yıkılmış, fakat asker henüz genel bir saldırıdan alıkon-maktadır. Macar elçileri kralın mütarekeyi tanımadığım gelip sultana bildirirler.
25 Mayıs: Venedik donanması Ege'ye gelmiş, durum sıkışıktır. İmparatora, şehri terk etmesi için yeniden bir elçi, İsfendi-yar Beyoğlu İsmail Bey gönderilir. O., imparatorun elçisiyle döner. Sultan 100.000 altın ödenmesini ve şehrin teslimini ister. Gitmek isteyenler bütün malları ile şehri
terk edebileceklerdir, italyanlar teslime razı olmazlar.
26 Mayıs: Venediklilerin ve Macarların
yardıma gelmekte olduğu haberi asker a-
rasında yayılır. Umutsuzluk yaygınlaşır,
genç ve tecrübesiz sultana karşı sözler söy
lemekten çekinmezler. Bu durumda son
bir genel saldırı için harp meclisi toplanır.
Çandarlı Halil Paşa eski iddialarını tekrar
layarak, çekilme kararı alınmasında dire
nir. Zağanos Paşa bu fikre şiddetle karşı
koyar ve Batılıların birleşip saldırıya geçe
meyeceklerini, Osmanlı ordusunun deniz
den gelecek düşmana karşı kat kat üstün
olduğunu ve korkmadan saldırıya devam
edilmesini vurgular.
Koca Turahan Bey ve Şehabeddin Paşa onu kuvvede desteklerler. Genel bir saldırı kararı alınır, Sultan, istemeyerek, "şehrin taşı toprağı ve binaları benim, kalanı askerin" diye üç gün yağma izni verir. Saldırı gününü belirleme ve hazırlıkları yapma görevi Zağanos Paşa'ya verilir.
27 Mayıs: Münadiler iki gün sonra ge
nel saldırı olacağını orduda ilan ederler.
Herkes hazırlıklarını yapmaya başlar.
"Top-yıkığı" kesimine bombardıman şid
detlendirilir. Osmanlı askeri gece hende
ği doldurmaya başlar.
28 Mayıs: Askere istirahat izni verilir,
genç sultan, sabah Dolmabahçe'ye gidip
donanmaya saldırı gününde deniz surla
rına saldırmalarım emreder. Sonra, ordu
saflarını dolaşarak askeri yüreklendirir.
Öğleden sonra otağında kumandanları
toplar ve mevcut koşullar altında başarıya
inancını ifade eder. Zağanos, Blahernai
kesiminde saldırıya katılmak için Haliç'
ten kuvvetlerini bu yana geçirir. Osman
lı ordusunda tam bir sessizlik hâkimdir.
Şehirdekiler son anın geldiğini hissederek büyük bir dini alay tertip ederler. İlahiler, çanlar şehre vaveyla verir; imparator son mecliste herkesi savunmaya çağırır, akşam Ayasofya'ya gider ve Blahernai'deki sarayına döner.
28 Mayıs: Gece saat bir buçukta sultan saldırı emri verir. Şehirde, surlar üzerinde savunucular savaş konumunu alırken şehirde halk kiliselere koşuşmuş dua etmektedir. Bütün ordu karadan ve denizden, tekbir avazları, davul ve nakkare seslerinin sağır edici gürültüsü içinde harekete geçer.
İlk saldırıyı başlıca yaya ve azeplerden oluşan hafif piyade kuvvetleri yapar; düşmanı yıpratır, onlar çekilince karanlıkta İs-hak Paşa kumandasında Anadolu askeri saldırıya geçer. Şafaktan bir saat önce Ur-ban'ın topu ağaç siperde bir gedik açar, buradan giren 300 kadar Anadolu askerini savunucular yok eder. O zaman sultan seçkin kuvvetleri, yeniçerileri harekete geçirir. Atılan ok ve kargı perdesi arkasında sarsılmadan gediğe doğru yürürler. Sultan hendeğin yanına kadar gelir ve askeri yüreklendirir; yeniçeriler şimdi gedikte düşmanla göğüs göğüse savaşmaktadır.
Blahernai'de açık kalmış küçük Kerko-porta'dan (Belgrad Kapısı) 50 kişilik bir Osmanlı kuvveti şehre girmeyi başarmıştır. O sırada "top-yıkığı" kesiminde savaşan Başkomutan Giustiniani ağır yaralanarak Haliç'te bir Ceneviz gemisine çekilir. Onu askerleri izler, imparator yalnız kalır. Durumu fark eden sultan, yeniçeriyi o noktaya gönderir. Ulubatlı Hasan baltasıy-la, savaşa savaşa siperin üzerinde yolu açar, orada düşer. Fakat arkasından gelen yeniçeriler gediğe hâkim olurlar. Oradan iç surlara yürürler ve hendeğe giren düşmanı yok ederek surların üzerine çıkarlar. Uzakta, Kerkoporta'da Osmanlı bayraklarının dalgalandığını görürler. Blahernai'de savunma çökmüş, Venedik balyosu esir alınmıştır. O sırada deniz surlarından deniz azepleri de şehre girmiştir. İmparator, sarayına koşup kıymetli taşlarla dolu sandıklarla Haliç'te bekleyen gemiye kaçarken bir azep grubu ile karşılaşır ve çarpışmada ölür.
Şehre Osmanlı askerinin sözde açık kalmış Kerkoporta'dan girdiği iddiasını bütün Hıristiyan kaynakları tekrar ederlerse de, o sırada orduda bulunan Tursun Bey'e göre şehir "top yıkduğı gedükten" fetih olunmuştur.
Bibi. Tursun Bey, Tarih-iEbü'l-Feth, ist., 1977; E. Pears, The Destruction ofthe Greek Empi-re and the Story ofthe Capture ofConstanti-nople by Turcs, Londra, 1903; H. inalcık, Fatih Devri Üzerinde Tetkikler ve Vesikalar, Ankara, 1954; S. Runciman, The Fail ofConstanti-nople, Cambridge, 1965; N. Barbara, Konstan-tiniyye Muhasarası Ruznamesi, ist., 1953; Z. Dolfin, "1453 Yılında İstanbul'un Muhasarası ve Zaptı", Fatih ve İstanbul, S. l (29 Mayıs 1953), s. 19-62; Tacizade Cafer Çelebi, Mahru-sa-i İstanbul Fetihnamesi, (TOEM ilavesi), ist., 1913; T. Gökbilgin, "İstanbul", lA, V/2; Da-nişmend, Kronoloji, I, 230-259; F. Dirimtekin, İstanbul'un Fethi, ist., 1949; S. Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed'in Siyasi ve Askeri Faaliyeti, Ankara, 1953.
HALİL İNALCIK
FETİH BAYRAMI
İstanbul'un fethi yıldönümü kutlamaları olarak da bilinir. Her yıl 29 Mayıs günü, İstanbul'un II. Mehmed (Fatih) tarafından fethi anısına düzenlenen askeri törenle belediye, demek ve kültür kuruluşlarınca gerçekleştirilen etkinliklerdir. İstanbullular, "Fetih Bayramı", "Fetih Günü" olarak anarlar. Fetih yıldönümü kutlama ve etkinlikleri, I. Ordu Komutanlığı, İstanbul Valiliği ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Harp Akademileri, İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Fetih Cemiyeti tarafından ortak bir program çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.
İstanbul'un fethi olayının uluslararası önemini vurgulayarak bir ihtifal (anma) ve bayram düzenlenmesi düşüncesi II. Meşrutiyet'te (1908-1918) gündeme geldi. 1911'de, Fatih'in karadan gemi yürütmesi anısına, V. Mehmed'in (Reşad) babası Abdülmecid'den dinlediği bir rivayetten esinlenerek Dolmabahçe-Harbiye-Dolap-dere güzergâhında bir caddeye "Kadırgalar Caddesi" adı verilirken bir karakola da konuya ilişkin manzum bir kitabe kondu (bugünkü Vali Konağı karşısındaki bu karakol yıkılınca kitabe de Topkapı Sarayı Müzesi'ne götürülmüştür). Bu yıllarda, fetih günü münasebetiyle Fatih'in türbesini ziyaret de yineleniyordu.
1939'da Cumhurbaşkanı İsmet İnönü bir direktif vererek 1953'e kadarki 14 yıl boyunca İstanbul'un 500. fetih yıldönümü için imar edilmesini, bu amaçla uzun vadeli ve kapsamlı bir çalışma başlatılmasını istedi, istanbul Valiliği'nde oluşturulan Güzideler Komisyonu, o yıl bir program ve plan hazırladı.
Fatih döneminden kalma cami, türbe, imaret, çeşme vb'nin onarımlarına öncelik veren, kente otel, park, yol, tiyatro, hal vb'nin yapılmasını öngören bu plan, 140.000.000 TL'lik bir ödenek gereksini-miyle birlikte hükümete sunuldu. Ancak II. Dünya Savaşı koşullarında bu plan gerçekleştirilemedi.
1942'de Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nun girişimiyle Eski Eserleri Koruma Cemiyeti harekete geçti. Belediye, öneriler doğrultusunda ve olanakları ölçüsünde kent içi düzenlemeler başlattı. Fakat, TBMM'den, 500'üncü Fetih Yıldönümü Kanunu'nun çıkmaması nedeniyle tasarlanan önemli çalışmalar gerçekleştirilemedi.
Lütfi Kırdar, 18 Haziran 1943'te İstanbul Radyosu'nda yaptığı konuşmada, kentin imarının 500. fetih yıldönümü ile ilgili yönlerini açıkladı. Bir kısmı geçici, birçoğu kalıcı tesislerin öngörüldüğünü bildirdi. 1953 Milletlerarası İstanbul Sergisi ile surlar dışında Fatih'in ordugâhının ve top mevzilerinin canlandırılmasını geçici; Sarayburnu-Yedikule, Sarayburnu-Ga-zi (Unkapanı) Köprüsü sahillerinin imarı, bulvarlar açılması, uluslararası İstanbul sergi sahasının hazırlanması, Topkapı-Edir-nekapı arasında stadyum ve spor sahaları ile hipodrom (olimpiyat tesisleri) ve o-limpiyat köyü kalıcı eserlerdendi.
1944'ten başlayarak Maarif Vekili Ha-
san Âli Yücel'in başkanlığında "İstanbul' un Fethinin 500'üncü Yıldönümü Hazırlık Heyeti" oluşturuldu. Bu heyet, tören ve şenlikleri bir programa bağladı. Programda dört ana hedef belirlendi: Milletlerarası İstanbul Sergisi düzenlenmesi, olimpiyat oyunlarının 1954'te İstanbul'da yapılması, Fatih'in ordugâhının sur dışında canlandırılması ve bunun bir bölümünün olimpiyat köyü yapılması, Sultanahmet Meyda-nı'nm Marmara'ya doğru genişletilerek görkemli bir taraça ve burada bir inkılap abidesi tesis edilmesi.
Bu programın imar işleri, İstanbul Bele-diyesi'ne havale edildi. Belediye'nin 10 yıllık bir hazırlıktan sonra 1953'te bir "imar bayramı" düzenlenmesi önerildi. Bu kapsamda, belediye hizmet binasının, tiyatro ve kültür tesislerinin yapılması, surların, Yedikule'nin, Rumeli Hisarı'nın, Fatih, Sü-leymaniye, Haseki külliyelerinin, sebil ve çeşmelerin onarılması, Okmeydanı'nın tarihi kimliğine göre tanzimi de programa a-hnmıştı. Belediye tüm bunların ön proje çalışmalarını yaparak 1953'e kadar 120.000.000 TL'lik bir ödenek hesabı çıkardı. Bunun 56.000.000 TL'si imar işlerine, 20.000.000 TL'si onarımlara ayrılmıştı. Projeyi Ankara'ya götüren heyette bulunan Vedat Nedim Tor, 8 yüda 200.000.000 TL' lik gelir sağlayacak kaynağı izah etti. Ancak yetkililer, böyle muazzam bir projenin ve hazırlığın Hıristiyan âleminin Türkiye aleyhine dönmesine yol açabileceğini ileri sürdüler ve projeyi onaylamadılar.
1946'da Ankara'da Maarif Vekâleti'nin eşgüdümünde "Bakanlıklar ve Kurullar Arası Komisyon" kuruldu. Komisyon, alt komisyonlara ayrıldı. Ama, bir dizi toplantı dışında somut bir sonuca ulaşılamadı. 1949'da dönemin başbakanı Şemsed-din Günaltay, bakanlıklar arası komisyonu hareketlendirdi. 18.731.000 TL'lik bir fetih bayramı bütçesi hazırladı. Bunun 5.926.000 TL'si 4 yıl zarfında onarımlara, 4.500.000 TL'si sanat işlerine harcanacak, bu meblağların temini için de İstanbul'da suya, havagazına, taşıt bedellerine ek zamlar uygulanacak ve bir de piyango düzenlenecekti. Kamu ve belediye dairelerinden çok sayıda memur fetih yıldönümü hazırlıkları amacıyla görevlendirilmekle beraber, para sorunu yine çözülemedi. Belediye ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kendi olanakları ile imar, onarım, restorasyon çalışmalarım yürüttüler.
1950'de, fethin 500. yıldönümünü kutlamak üzere "İstanbul'un Beşyüzüncü ve Müteakip Fetih Yıllarını Kutlama Derneği" kuruldu. Bu dernek 1952'de İstanbul Fethi Derneği, daha sonra da İstanbul Fetih Cemiyeti adlarını almıştır. Dernek, 500. yıldönümü kutlama programını hazırlayarak Vali ve Belediye Başkanı Fahreddin Kerim Gökay ve dernek başkanı Cemal B. Aksoy ile Ankara'ya gönderdi. Hariciye Vekili Fu-ad Köprülü, Fetih Bayramı programı ile bizzat ilgilendi. Programın uluslararası olmasından vazgeçildi. Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri'nin ortak bir askeri program hazırlamaları yeterli görüldü. Belediyenin, Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nün ve derne-
Dostları ilə paylaş: |