I d I n I a V a V x h o n I n < I j V a h I x V l a I o I l n V v h fi X l Q



Yüklə 7,77 Mb.
səhifə75/139
tarix27.12.2018
ölçüsü7,77 Mb.
#87837
1   ...   71   72   73   74   75   76   77   78   ...   139

FETİH BAYRAMI

305


307

FEVZİYE KIRAATHANESİ

defilesi düzenledi. İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği fetih balosu verdi.

30 Mayıs günü, Gülhane Parkı'nda 4. Bahar ve Çiçek Bayramı tertiplendi. Tak-sim'den yola çıkarılan deve kervanı Gül-hane'ye geldi. Burada bir hayvan sergisi açıldı. Geceleri Sulukule ekibi, Şehir Orkestrası, incesaz takımı, ortaoyuncuları gösterilerde bulundular. İzleyen günlerde Kuyucu Murad Paşa Medresesi'nde Fatih dönemini anlatan resim ve fotoğraf sergisi, Profesörler Evi'nde Fatih dönemi yazmaları tanıtımı, Tıp Tarihi Enstitüsü'nde ilim ve sanat belgeleri ve röleve sergisi, kentte vitrin müsabakası, 31 Mayıs günü Vefa-Beyoğluspor, Fenerbahçe-Beşiktaş maçları, okullarda müsamereler, Muallimler Birliği'nde konferans, Mithat Paşa Stad-yumu'nda (İnönü Stadyumu) askeri okulların jimnastik gösterileri, Belediye Gazinosu'nda "Yunus Emre Oratoryosu", güreş müsabakaları vb gibi etkinliklere yer verildi. Fetih Bayramı'nın yurtdışındaki yansımaları ise Suriye Devlet Başkanı Edip Çi-çekli'nin verdiği beyanat, Şam ve Halep camilerinde mevlit okutulması, Mısır'da el-Abram gazetesindeki başyazı ile sınırlı kaldı. Avrupa basını ise fethi, "Türk istilası"

ğin yapacağı işler belirlendi. 500. fetih yıldönümü, 1939'da dönemin cumhurbaşkanının direktifiyle gündeme getirilmişken, yıldönümüne birkaç ay kaldığı halde henüz program dahi tam olarak kesinleşmiş değildi. Bundan dolayı, derneğin, daha çok ulusal duyguları coşturucu gösterilere ağırlık veren ve büyük harcamalar gerektirmeyen bir program hazırlaması kaçınılmaz oldu. Spor ve Sergi Sarayı'nda fetih sergisi açılması, Fatih'in türbesinin ve çevresinin düzenlenip temizlenmesi, fetihle ilgili önemli olayların geçtiği yerlere yazılı sütun ve plakalar konulması, Anadolu Hisarı ile Rumeli Hisarı'nın ışıklandırılması, belediyenin, Gülhane Parkı'nda önceki yıllarda da yaptığı Çiçek ve Bahar Bay-ramı'nın yinelenmesi, Devlet Tiyatrosu'nun temsil, Riyaseticumhur Orkestrasının konser vermesi, dernekçe Fatih ve fstanbuK.-*) dergisi ile fethe ve Fatih'e ilişkin kitaplar çıkarılması, dernek bünyesinde İstanbul Enstitüsü'nün kurulması, yazar ve sanatçıların özgün çalışmalara teşvik edilmesi, halk oyunları, fener alayı, fişek gösterileri, konferanslar, Fatih rozeti ve Fatih altını ile kartpostallar bastırılması, vitrin müsabakası düzenlenmesi vb programa alınan faaliyetlerdendi. Tüm bunlar, 29 Ma-yıs-7 Haziran 1953 arasında 10 güne yayılarak 500. yıldönümü kutlanacaktı. Maarif Vekâleti de bir genelge yayımlayarak Türkiye'deki bütün okullarda 29 Mayıs günü törenler, toplantılar yapılmasını istedi.

29 Mayıs 1953 Cuma günü, Topkapı-Edirnekapı arasında saat 10.00'da vali ve belediye başkanının açış konuşmasıyla Fetih Bayramı başladı. Davetli oldukları halde dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar, izmir'de NATO Karargâhı'm ziyarete gittiğinden, Başbakan Adnan Menderes de İngiltere Kraliçesi II. Elisabeth'in taç giyme törenine katılmak üzere Londra'ya gideceğinden; gerçekte ise Türk-Yunan dostluğu, Avrupa'nın olayı farklı değerlendirebileceği gibi nedenlerle törene katılmadılar. Hükümet adına Maarif Vekili Rıfkı Salim Burçak, TBMM'yi temsilen İstanbul milletvekilleri. İstanbul'daki Rum, Musevi, Ermeni cemaatleri heyetleri, Ankara belediye başkam, kordiplomatik temsilcileri, askeri ve mülki erkân törene katıldılar. Uçak filoları gösteri uçuşları yaptı. 21 pare top atıldı. İstanbul Radyosu töreni naklen verdi. Yabancı basın mensupları, yeniçerilerin surlara tırmanışı, "fethin büyük şehidi Ulubatlı Hasan"ın burca bayrak dikişinin canlandırılışı ve mehter bölüğüyle ilgilendiler. Topkapı'da Ulubatlı Hasan'ın şehit düştüğü yere sembolik bir taş dikildi ve çelenk konuldu. Bundan sonra Topkapı'dan, alay sancakları ile İstanbul'a giriş canlandırıldı, Topkapı-Aksa-ray-Fatih güzergâhım dolduran İstanbullular, askeri birlik ve okulların bando eşliğinde yürüyüşlerini izlediler.

Saat 13.00'te törenin ikinci kısmı Fatih Camii avlusunda başladı. Minarelerden ezanlar okundu ve tekbirler getirildi. Top atışları yinelendi. Vali, ordu müfettişi ve kutlama derneği başkanı, Fatih'in türbesini ziyaret ederek çelenk koydular. Edir-

İstanbul'un' 600 ücwu fMih /yılı Hatırası 28 - S -1353 , •;.. .-.•..;... .: .;

istanbul'un

fethinin 500. yıl

dönümünde

Fetih

Derneği'nin



çıkardığı

kartpostallar.



Necdet Sakaoğlu

koleksiyonu

itaRbul'ım 500 ûneü Hotih.yılı. Hatırası 29 - S • 1963

ne'den ve Kars'tan getirilen topraklar da makbere kondu. Geçit töreninde, en önde atlas bir yastık üstünde Fatih'in kılıcım taşıyan yeniçeri ile muhafızları, mehter bölüğü, yeniçeri bölüğü, Fatih'in Halic'e indirdiği gemileri temsilen bir kadırga ve leventler, ilkokul öğrencilerinden oluşan çocuk mehter takımı izlendi. Askeri birlikler ve okullar da geçit törenine katıldılar. Saat 16.00'da İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi salonunda Rektör Ord. Prof. Dr. Kâzım İsmail Gürkan, Ord. Prof. Mükrimin H. Ymanç, Prof. Hamid Ongunsu konferans verdiler. Bu oturumu Rum Ortodoks Patriği Athenegoras da izledi. Aynı sırada Çinili Köşk'te de Fatih Müzesi'nin açılışı yapıldı. O gece ve izleyen gecelerde İstanbul'un başlıca camileri, hisarlar, surlar ışıklandırıldı. Fatih Camii minarelerine "Nur ol Fatih" mahyası asıldı. Şehir hatları vapurları Boğaz'da ve Haliç'te ışıklandırılmış olarak gece gezilerine çıkartıldı. Fener a-layları, Salacak'tan ve Sarayburnu'ndan fişekli gösteriler yapıldı. Dram Tiyatrosu'n-da Fatih piyesi, Taksim Gezisi'nde ve Komedi Tiyatrosu'nda milli oyunlar sergilendi. Olgunlaştırma Enstitüsü, Taksim Belediye Gazinosu'nda Fatih dönemi giysileri

mn kutlanması olayı olarak aleyhte verdiler.

CHP Mardin Milletvekili Kâmil Boran, TBMM Başkanlığı'na bir sözlü soru önergesi vererek çok önemli ve anlamlı bir günün, salt halkın duygularını coşturucu gösterilerle sönük ve perişan bir tarzda geçiştirilmesinin nedenlerini başbakandan sordu.

1954'ten başlayarak her yıl 29 Mayıs günü İstanbul'da fetih yıldönümü münasebetiyle tören, görsel faaliyetler, yayın ve konferans, şenlik, yarışma etkinliklerini kapsayan kutlamalar yapılmaktadır.

NECDET SAKAOĞLU

FETİH EFSANELERİ

Fetih hakkında hayli efsane vardır. Bunlardan en eskisi, II. Mehmed'in (Fatih) çocukluk dönemine, onun 7-8 yaşlarına bağlanmaktadır. Büyük bir ihtimalle 11 yaşma kadar Bursa'ya hiç gelmemiş olan küçük Mehmed'in gıyabında, onun gelecekteki büyük başarısı üzerine kurulan bu efsanede tarih olaylarına bağlılık pek de kuvvetli değildir. Olaylar Edirne'nin başşehir olduğu dönemde geçmesine rağmen efsane Bursa'ya bağlanılarak anlatılmaktadır.

II. Murad, devlet ileri gelenlerini toplamış, İstanbul'un fethi için planlar hazırlamaktadır. Şeyhülislam Molla Fenarî de hazır bulunanlar arasındadır. Herkes fetihle ilgili görüşlerini anlatırken o, pencereden dışarıya bakmaktadır. Padişah ilgisizliği görünce ona da görüşünü sorar. Molla Fenarî de cevap olarak, bahçede, kuyu başında oynayan çocuğun İstanbul'u fethedeceğini söyler. Herkes merakla pencereye koşar, çocuğun kim olduğunu öğrenmek ister. Çocuk, Şehzade Mehmed'dir.

Fetihle ilgili efsanelerin en çok bilineni, şüphesiz Ulubatlı Hasan'la ilgili olanıdır. Uzun boylu, kuvvetli ve yiğit bir yeniçeri olarak tanınan Hasan, sonuca ulaşacak hücum kollarından birinin başında bulunan ve 30 arkadaşıyla surların ü-zerine ilk defa Türk sancağını diken askerdir. Bu sırada o ve arkadaşlarından 18'i Bizanslıların ok, ateş ve taşlarıyla şehit olurlar; bazı kaynaklar onun, 18 arkadaşından daha sonra şehit olduğunu kaydeder. Hasan'ın şehit olması üzerine kurulan efsane Türk dünyasında pek çok örneği görülen "kesik baş" motifiyle birleştirilmiştir. O, bir kılıç darbesiyle şehit o-lurken başı da gövdesinden ayrılmıştır.

Fetih efsanelerinin en ilgi çekicisi Yâ Vedûd (Yâvedûd) Sultan adıyla bilinen bir meczupla ilgili olanıdır. İstanbul'un bir türlü fethedilememesi genç padişahı üzmeye başlamıştır. İleri gelenleri toplayıp bu konuyu değerlendiren sultana, Akşem-seddin(-») "Sultanım, sakın ola ki üzülme-yesiniz. Kalenin fethi size nasip olacaktır. Kaledeki meczup Yâ Vedûd'un ölmesini bekleyeceğiz. O da elli günde ölecektir" der.

İstanbul'un fethinden sonra Ayasofya' ya gelen Fatih "Terler Direk" denilen yerde ilahi bir nura bürünmüş muhterem bir vücudun kıbleye dönmüş olarak yatmak-

ta olduğunu görür. Bu vücudun üzerinde kırmızı su ile "Yâ Vedûd" adının yazılı olduğunu görenler sultana "İşte sultanımız, İstanbul'un elli günde fethedilmesinin sebebi bu zattır ki bizler size bunu daha önce bildirmiştik" derler. Bu ünlü meczubun gömülmesi ile ilgili olarak Evliya Çelebi' nin Seyahatname'sinde de oldukça ilgi çekici motifler yer almaktadır.

Evliya Çelebi'nin naklettiği diğer bir fetih efsanesi de, ünlü "Didon hilesi" motifine yer verenidir; ancak burada, efsane motifinin İstanbul'a bağlanmasını sağlamak için başına ek bir bölüm getirilmiştir.

Rumelihisarı'ndaki bir tepe üzerinde bulunan eski bir kilisenin papazı ile 300 dervişi, îslamiyeti kabul etmekle birlikte bu durumu gizlemektedirler. II. Murad'ın ölmesi ve yerine genç Mehmed'in padişah olması üzerine, bir kâğıda, "İstanbul'u fethedecek ulu emir sensin" diye bir not yazıp padişaha gönderirler. Bu arada zaferin kazanılması için de bazı tavsiyelerde bulunurlar. Bunlardan biri de Rumelihisa-rı'nda bir kalenin yaptırılmasıdır. Bunun üzerine genç sultan, bir av sırasında, şimdiki Rumeli Hisarı'nın bulunduğu yere gelince kendisinin oraya bir av köşkü ve bir saray çiftliği yaptırmasına izin verip vermeyeceğini Bizans imparatoruna sordurtur. İmparatorun elçisi isteklerin kabul edildiğini, ancak bir sığır derisi kadar yerin işgal edilebileceğini, aksi halde barışın bozulacağını ifade eder. Ancak genç sultan, bir sığır derisini hiç koparılmaksızm ince bir sırım şekline getirip geniş bir alanı işgal eder. Tabii itiraz edilir ve kendilerine tutulan yol anlatılınca da yapacak bir şeyin kalmadığı anlaşılır.

Fetihle ilgili efsanelerin kaynaklarını sözlü gelenekte olduğu kadar devrin tarihini yazan kitaplarda da aramak gereklidir. Fetihten yaklaşık 160 yıl sonra doğan, 190-200 yıl sonra İstanbul'u anlatmaya başlayan Evliya Çelebi'de bunca efsanenin yer almasına karşılık, fetih yüzyılının eserlerinde konuya eğilenin olmaması, belki de efsane kavramının henüz gerçek değeriyle anlaşılamamış olmasından kaynaklanmıştır.



Bibi. Evliya, Seyahatname, I; Bayrı, İstanbul Folkloru, 1947, 13-14, 144-145; M. T. Gökbil-gin, "istanbul", lA, V/2, 1198; "istanbul'un Fethi", 1KSA, IV; Okan, istanbul Evliyaları, 187-192; M. Önder, Efsane, Destan ve Öyküleriyle Anadolu Kentleri, İst., 1989, s. 251-253; Y. Öztuna, Başlangıcından Zamanımıza Kadar Büyük Türkiye Tarihi, II, ist., 1977, s. 446-447; S. Sakaoğlu, 101 Anadolu Efsanesi, İst., 1976; H. Turyan, Bursa Evliyaları ve Tarihi Eserleri, Bursa, 1982, s. 134."

SAİM SAKAOĞLU



FEVAİD-İ OSMANİYE İDARESİ

Yolcu ve yük taşımacılık şirketi.

Osmanlı Devleti'nde deniz ticareti ve yolcu taşımacılığı büyük ölçüde yabancı kumpanyaların elindeydi. Bu arada Osmanlı Devleti de 1844'te Hazine-i Hassa Vapurları İdaresi'ni kurdu. Yabancı şirketlerin ücretlerinden bezen halk Hazine-i Hassa Vapurlar İdaresi'ne başvurarak Akdeniz, Karadeniz ve Marmara kıyılarında-

ki çeşitli iskelelere düzenli sefer konmasını talep etti. Hazine-i Hassa İdaresi genişletildi. Tersane'den bağımsız bir şirket kuruldu ve deniz ulaşımı 1862 sonbaharında Fevaid-i Osmaniye adı ile yeniden örgütlendi. Başına "nazır" unvanıyla bir müdür atanarak müstakil bir işletme oldu. İlk nazır İlhami Paşa'ydı.

Aralarında Eser-i Cedid, Eser-i Hayr, İz-zeddin, Malakof, Nümayiş-i Ticaret, Ömer Paşa, Peyk-i Şeref, Pürsûd, Saik-i Sadi, Seyr-i Bahri, Şehper, Taif ve Vasıta-i Ti-caret'in de bulunduğu 20 gemi Fevaid-i Osmaniye'ye devredildi. İsim değişikliğiyle birlikte Osmanlı ticaret gemilerinin sancağı da değişikliğe uğradı. Bundan böyle zemini yeşil, ortasında kürevi bir beyaz, beyazın üzerinde de yarım ay resmi bulunan bir sancak benimsendi. Ancak bu sancağın yağmur ve güneşte solup renk yitirdiği görülünce ticaret gemilerinin de devletin asıl sancağım çekmeleri kararlaştırıldı. Savaş gemilerinden ayırt edilmeleri için kırmızı zemin üzerine ay-yıldızlı bu sancağın ayı daha ince, yıldızı da sekiz yerine beş köşeli yapıldı. Sancak Fevaid-i Osmaniye gemilerinin yanısıra tüm Osmanlı ticaret filosunca kullanıldı. Zamanla savaş gemileri de beş köşeli sancağı çektiler.

Fevaid-i Osmaniye İdaresi Akdeniz ve Karadeniz'in yanısıra Marmara Denizi'nde İzmit, Gemlik ve Tekirdağ seferlerini yaptı. O sıralarda Kadıköy ve Adalar'a her kuruluş vapur gönderebiliyordu. Fevaid-i Osmaniye de Adalar'a ve Kadıköy'e seferler düzenledi.

Abdülaziz (hd 1861-1876) deniz ulaşımına ve Osmanlı ticaret filosuna yakın ilgi gösteriyordu. Bu yüzden Haziran 1871' de Fevaid-i Osmaniye, İdare-i Aziziye adını aldı. 1878'de de İdare-i Aziziye adı İdare-i Mahsusa'ya dönüştürüldü. 1910'da ise Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi oldu.

ZAFER TOPRAK



FEVZİYE KIRAATHANESİ

Damat İbrahim Paşa Sebili'nin karşısında ve bugün başka bir yere taşınmış olan Meczup Osman Baba Türbesi'nin arkasında, Fevziye Caddesi'nin Şehzadebaşı Caddesi'yle kesiştiği köşede yer alan büyük kıraathane.

Fevziye Kıraathanesi şair, yazar, musikişinas ve tiyatro oyuncularının devam ettiği bir eğlence ve kültür merkeziydi. Kapısı Şehzadebaşı Caddesi'nde, bahçesi ise Fevziye Caddesi üzerindeydi.

Ne zaman kurulduğu bilinmemekle birlikte en parlak dönemi 1885-1900 arasına rastlar. Yüz elli kişi alacak genişlikteki kıraathanede haftanın belli günlerinde tanınmış sazende ve hanendelerin fasılları, tiyatro gösterileri olurdu. Ramazan boyunca (Kadir gecesi dışında) her gece fasıllar düzenlenir; karagöz, meddah ve kukla gösterileri yapılırdı. Fasıllar, daha çok Kemençeci Vasilaki, Kemani Tatyos ya da Kemani Memduh Efendi'nin yönetiminde gerçekleştirilirdi. Piyasanın bu tanınmış sazendelerinin yanında Kanuni



FEYZİYECAMÜ

308

309

FINDIKLI

Selanikli Berber Şemsi, Udi Asdikzade Boğos, Kemani Zafiraki, Nısfiyezen Kir-kor, Udi Selim, Lavtacı Ovrik; hanendelerden de Ortaköylü Karakaş Efendi, Ahmed Bey, Kara Boğos Ağa ve Gümüşgerdan, Fevziye Kıraathanesi fasıllarının kadrosunu oluştururlardı. Dinleyiciler arasında Tanburi Cemil, Rauf Yekta, Lem'i Atlı, Udi Şekerci Cemil, Udi Nevres, Hanende Kira-mî ve Zekâî Dede gibi o dönemin üstatları da yer almışlardır.

Müşterilere yalnızca kahve, çay ve şurup verilen Fevziye Kıraathanesi'nde Ib-nürrefik Ahmed Nuri, Ahmed Muvahhid, Refet, Sadi ve Nureddin Şefkati gibi tanınmış tiyatro oyuncuları temsiller vermişlerdir. Ayrıca "komik-i şehir" diye anılan Ab-dürrezzak Efendi(-») ve Naşit Özcan(~0 da burada temsiller vermiş; Abdürrezzak Efendi bu temsillerden birinde ortaoyunu geleneğine göre kuşağını ve fesini Naşid'e teslim ederek bu sanatı kendisinden sonra onun devam ettireceğini ifade etmek istemiştir.

Fevziye Kıraathanesine Hüseyin Rahmi GürpınarO), Ahmed Rasim(->), Meh-med CelâlO), Ahmet ihsan Tokgöz(->) gibi yazarlar da devam etmişler, eserlerinde buranın çeşitli yönlerinden söz etmişlerdir. Fevziye Kıraathanesi, I. Dünya Savaşı'na kadar varlığını sürdürmüş, daha sonra yerine Emperyal Sineması açılmış, 1930'larda kapanan sinemanın arsası 1958'de belediye tarafından istimlak edilerek yola katılmıştır. Bibi. S. M. Alus. "Eski Kıraathaneler", Akşam (28 Kânunıevveİ 1938); S. Birsel, Kahveler Kitabı, ist., 1975, s. 153-159; Gökmen, Sinemalar, 22; R. Mimaroğlu, "Fevziye Kıraathanesi", ISTA, X, 5727.

istanbul feyziye camö

bak. KÜÇÜK EFENDİ TEKKESİ



FEYZULLAH EFENDİ ÇEŞMESİ

Fatih Sofular Mahallesi'nde, Saraçhane-Edirnekapı istikametinde uzanan Macar Kardeşler Caddesi'nin Feyzullah Efendi Sokağı'yla kesiştiği yerde, Feyzullah Efendi Medresesi'ninO) ön cephe duvarının köşesinde yer alır.

Çeşmenin dört beyitten oluşan iki kı-talık kitabesi ta'lik hat ile mermere hakkedilmiş olup, yazarı Edirneli Şeyh ibrahim Gülşenî'nin oğlu Kami Mehmed Efendi' dir. Kitabeden anlaşıldığı üzere çeşme, 1112/1700'de yapılmış olup, banisi, aynı zamanda çeşmeye bitişik konumda bulunan medresenin de (bugünkü Millet Kütüphanesi) banisi olan Hoca Sadeddinza-de Feyzullah Efendi'dir.

Kesme taştan yapılmış olan bu çeşme, İstanbul'da bulunan klasik üslupta yapılmış çeşmelerin en sade örneklerinden biridir.

Yol seviyesinin yükseltilmesi sonucu çeşmenin teknesi ve kemerinin yansı toprak altında kalmıştır. Ayna, lüle ve ahşap malzemeden yapılmış olma olasılığı yüksek olan saçak kısmı günümüze ulaşamamıştır.

Cephesi her iki yandan kaval silmeler ile sınırlandırılmış olan çeşmenin sivri kemeri, kilit taşında bulunan bir rozet ile süslenmiş olup, bu sivri kemerin üzerinde ise iki kıtalık kitabe ve kitabenin her iki yanında da iki adet "Mühr-i Süleyman" motifli rozet yer alır.

Kâzım Çeçen, bu çeşmenin Halkalı su şebekesi tarafından beslendiğini belirtir. Ancak, ne yazık ki çeşme bugün kurumuş durumdadır.

Medresede, Feyzullah Efendi'nin ki


taplık olarak kullandığı, günümüzde ise
Millet Kütüphanesi'nin müze bölümünü
oluşturan mekânın alt kısmında çeşme
nin su haznesi yer alır. ince, uzun ve dik
dörtgen planlı olan bu su haznesi günü
müzde depo olarak kullanılmaktadır.
Bibi. Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I, 100; A.
Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst.,
1993, s. 291; Fatih Camileri, 319; ISTA, X,
5741-5743; Çeçen, Halkah, 160; M. Serhan
Tayşi, "Şeyhülislam Erzurumlu Şehîd Seyyid
Feyzullah Efendi ve Fevziyye Medresesi",
Türk Dünyası Araştırmaları, S. 23 (Nisan
1993), s. 68-69. HALUK KARGI

FEYZULLAH EFENDİ KÜLLİYESİ

Maltepe İlçesi'ndedir. 1141/1728'de yaptırılmıştır. Banisi Feyzullah Efendi (1699-1761) cami ve külliyeyi yaptırdığı yıllarda Anadolu kazaskeri olduğu için camiye Kazasker Feyzullah Efendi Camii de denir.

1928'de çıkan yangın sonucu yok olan külliyeden günümüze sadece çeşme gelebilmiştir. Bugün Kazasker Feyzullah Efendi adıyla tanınan cami, 1925'te kiliseden camiye çevrilerek Cumhuriyet Camii adını alan, daha sonra da 1964'te geçirdiği onarımın ardından Feyzullah Efendi'nin adının verildiği camidir.

Feyzullah Efendi Külliyesi'nden orijinal durumda günümüze gelebilen çeşme, bugünkü caminin sağında İskele Meyda-nı'ndadır. Küfeki taşından, dikdörtgen planlı olan çeşmenin meydana bakan cephesi ile bu cephenin tam aksi yönündeki cephesi, dışa taşkın sivri kemer içine yerleştirilmiş stilize bitki motifleriyle bezeli aynalık ve bu aynalığın iki yanındaki iki küçük nişle düzenlenmiştir. Günümüzde, zeminin dolması nedeni ile yalakları yok olmuştur. Sadece arka cephede, yüksekçe yerleştirilmiş yalak biçiminde, kuşlar için bir su haznesi bulunur. Her iki cephesinde de üçer sıra halinde, ikişer beyit bulunan çeşmede, külliyenin de inşa tarihi olan 1141/1728 ve Feyzullah Efendi'nin isimlerini okumak mümkündür.

Çeşmenin suyu, künklerle Kayışdağı'n-dan getirilmiş olup bu künkler 1950'de bir onarım sırasında değiştirilmiştir. Bugün kullanılmaz durumdadır.

Kaynaklarda külliyeye ait olduğu belirtilen ve günümüzde "Yalı Hamamı" a-dıyla faaliyetine devam eden yapı, Feyzullah Efendi Camii'nin mihrap yönündedir ve hiçbir orijinal niteliği kalmamıştır.

Feyzullah Efendi Külliyesi arsasına 1921' de tek katlı, ahşap olarak inşa edilen ilkokul, yapılan ilave ve onarımlarla bugünkü şeklini almış, Maltepe İlçesi'nde ilk büyük

imar faaliyetlerini başlatan Feyzullah Efendi'nin anısına hürmeten onun adıyla eğitim ve öğretime devam etmektedir. Bibi. Altınsu, Şeyhülislamlar, 138; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, ist., 1993, s. 291; ISTA, X, 5745; Raif, Mir'at, 32; Öz, istanbul Camileri, II, 44; A. Özkırımlı, Maltepe Rehberi, ist., 1987.

REZAN ÇELEBi

FEYZULLAH EFENDİ MEDRESESİ

Fatih Külliyesi'nin(-0 güneyinde, Macar Kardeşler Caddesi ile Feyzullah Efendi So-kağı'nın kesiştiği kavşağın doğusunda yer almaktadır.

II. Mustafa'nın (hd 1095-1703) hocası Şeyhülislam Feyzullah Efendi tarafından yaptırılmıştır. Hadîkatü'l-Cevâmi'ye göre kitaplık, mektep ve çeşmeleriyle küçük bir külliye oluşturan Feyzullah Efendi Medresesi yakın çevresinde yapılan imar hareketlerinden olumsuz yönde etkilenmiştir. Medresenin 1870'lerdeki durumu 19-yy İstanbul Haritası'ndan izlenebilmektedir. Bu haritada medrese, sokaklarla çevrelenen üçgen planlı bir adanın batı sınırında, eski adı Halü Paşa Sokağı olan Feyzullah Efendi Sokağı üzerinde gösterilmiştir. Aynı adanın Karaman Caddesi'ne bakan kenarı üzerinde yer alan kare planlı küçük yapı, külliyenin mektebi olmalıdır. Bugün yok olan mektep, muhtemelen 1912'de Macar Kardeşler Caddesi'nin açılması sırasında kaldırılmış, yeri yola terk edilmiştir. Medresenin yıkılmadan günümüze ulaşabilmesini ise, 1910'larda İstanbul'da bulunan Fransız elçisinin eşinin çabalarına borçluyuz. O yıllarda İstanbul Eski Eserleri Koruma Encümeni onur üyesi olan Madame Bombar, belediye tarafından yerine meydan yapılması kararlaştırılan bu önemli eserin yaşatılabilmesi için uğraşmış ve başarılı olmuştur. Harap durumda olan medrese 19l6'da İstanbul Mu-hibleri Cemiyeti tarafından onarılmış ve Ali Emirî Efendi'nin çoğu yazma eserlerden oluşan kitap koleksiyonunu bağışla-masıyla halka açık bir kütüphaneye dönüştürülmüştür. Yol genişletilmesinden sonra kitaplık-mescit kütlesi, anacadde ü-zerine çıkmış, medrese avlusunun güneydoğu yönündeki yeni sınırları özel taş babalar ve aralarına yerleştirilen demir parmaklıklarla belirtilmiştir. Günümüzde medrese ve kitaplık Kültür Bakanlığı'na bağlı olarak Millet Kütüphanesi(->) adıyla hizmet vermektedir.

Osmanlı mimarlığının klasik döneminin sonuna ait değerli bir anıt olan medresede Lale Devri'nin başlangıcına işaret e-den ayrıntılar varsa da, genel olarak klasik çizgiler egemendir. Külliyenin mimarının kim olduğu bilinmemekle birlikte, dönemin şeyhülislamı tarafından yaptırılan bu önemli yapının adı 1109/1697'den başlayarak tarihi belgelerde mimarbaşı olarak geçen Kayserili Mehmed Ağa tarafından tasarlanmış olmasını güçlü bir olasılık olarak değerlendirmekteyiz. Bu savı destekleyen mimari veriler Feyzullah Efendi ve Şehzadebaşı'ndaki Damat İbrahim Paşa külliyeleri arasındaki tasarım benzerlik-

lerinin yanısıra Topkapı Sarayı III. Ahmed Kitaplığı gibi yapıların ayrıntılarında da gözlenebilir. Medresenin Feyzullah Efendi Sokağı üzerindeki cephesinde iki çeşme ve giriş yer almaktadır. Basık kemerli kapının üstünde, iki gülbezek arasına yerleştirilen kitabede yapım tarihi 11127 1700 olarak belirtilmiştir. Sokağın zemini yükselmiş, çeşmeler ve giriş çukurda kalmıştır. Bu nedenle yıllarca kapalı kalan asıl giriş, 1983'te yapılan restorasyonda tekrar işler duruma getirilmiştir. Kapının avlu tarafında girişi vurgulayan tek kubbeyle örtülü bir giriş mekânı vardır. Dikdörtgen planlı olan avlunun kuzeydoğusunda dershane-mescit ve kitaplık, güneydoğu ve güneybatı kenarlarında "L" oluşturacak biçimde dizilen on hücre yer almaktadır. Kitaplık ve hücre kütleleri kuzey uçlarıyla giriş yönündeki bahçe duvarına birleştirilmişlerdir. Revak yalnız hücrelerin önünde uzanmaktadır. Avluda altı sütunla taşınan ahşap kubbeli, mermer haznesi ve sütun kaideleri özenle bezenmiş güzel bir şadırvan ve küfeki taşından yapılmış zarif bir çıkrıklı kuyu bulunmaktadır.

17. yy'ın sonunda kitap koleksiyonculuğunun yaygınlaşmasıyla külliye programlarına kitaplık yapılan da katılmıştır. Feyzullah Efendi Külliyesi ile hemen aynı yıllarda yapılan Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi'nde(->) de bir kitaplık vardır, ancak Feyzullah Efendi Külliyesi'nin mimari kompozisyonunda daha farklı kütlesel etkiler aranmıştır. Burada kitaplık ve dershane kütleleri ortak bir ara mekân ile ya-kınlaştırılmış, güzel bir dershane-kütüpha-ne birlikteliği örneği ortaya çıkmıştır. İki eş değerli kütlenin bu şekilde birleşmeleri sık görülen bir uygulama değildir; aynı anlayış başka bir kompozisyonla 1720' de Şehzadebaşı'ndaki Damat İbrahim Pa-

Feyzullah Efendi

Medresesi'nin

kuzeyden

görünümü.



Araş Neftçi, 1990

şa Külliyesi'nde(->) uygulanmıştır. Her ikisi de kare planlı olan dershane-mescit ve kitaplık avludan yükseltilmiş bir eyvan niteliği taşıyan açık sofanın iki yanında yer almaktadır. Dershane ve kitaplık kütlelerinin hücrelerden koparılması, zeminden yükseltilerek vurgulanması gibi ayrıntılar 18. yy külliyelerinde sık karşılaşılan özelliklerdir. Burada dershane ve kitaplık kütlesinin avlu cephesi ünik bir tasarım sergilemektedir.

Cephenin ortasında yer alan giriş zengin ajurlu tacıyla şiirsel bir anıtsallık taşımaktadır. Üç basamakla ulaşılan giriş sahanlığındaki basık kemerli kapıdan sonra sekiz basamakla dershane ve kitaplık seviyesine ulaşılmaktadır. Dikdörtgen planlı olan bu ara mekânın merdiven ve geçitlerden geri kalan kısımlarında döşeme yükseltilerek sekiler oluşturulmuştur. Türk evinin hayatını anımsatan ve güzel havalarda oturma, okuma ve sohbet amacıyla kullanıldığını sandığımız bu mekân geniş bir saçakla güney yönünden gelecek güneş ışınlarından korunmuştur. Dört demir

Feyzullah

Efendi

Medresesi'nin



planı.

Zeynep Ahunbay

eliböğründeyle desteklenen saçağın altı ahşap kaplamalıdır ve dönemine uygun renklerde boyanmıştır. Açık sofanın, altı sütun ve duvarlara mesnetlenen, kubbe ve değişik tonozlardan oluşan karmaşık bir örtüsü vardır. Merdiven üstünde çapraz tonoz kullanılmıştır. Dershane ve kütüphane girişlerinin önü kalem işleriyle bezeli aynalı tonozlarla, avluya bakan sekiler pandantifli kubbelerle örtülüdür. Üç pencereyle kuzey yönüne açılan ve bu yöndeki duvara bitişik sekinin örtüsü ise ortada bir kubbe, yanlarda iki çapraz tonoz düzenindedir. Tam merkezdeki küçük birim, tepesinde dilimli bir göbek bulunan, mukarnas bezemeli konik bir kubbeyle örtülüdür.



Yüklə 7,77 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   71   72   73   74   75   76   77   78   ...   139




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin