İÇİndekiler takdiM 3


AVRUPA’NIN ZENGİNLİĞİ NEYE DAYANIYOR?



Yüklə 495,45 Kb.
səhifə3/18
tarix05.09.2018
ölçüsü495,45 Kb.
#76818
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   18

AVRUPA’NIN ZENGİNLİĞİ NEYE DAYANIYOR?


Avrupa’nın dünyanın diğer bütün kıtalarında sömürgelerden, o milletlerin mallarını ve servetlerini çalarak ve gasp ederek servet sahibi olduğunu beyan eden Bediüzzaman Hazretleri der ki:

«Âyâ,81 zanneder misin, bu milletin fakr-ı hali din­den gelen bir zühd82 ve terk-i dünyadan gelen bir tembellikten neş’et edi­yor? Bu zanda hata ediyor­sun. Acaba görmüyor musun ki, Çin ve Hintteki Mecusî ve Berâhime ve Afrika’daki zenciler gibi, Avrupa’nın tasallutu83 altına giren milletler bizden daha fakirdirler? Hem görmü­yor musun ki, zarurî kuttan84 ziyade Müslümanların elinde bırakılmıyor? Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları,85 desiseleriyle86 ya çalar veya gasp ediyor.» (Lem’alar sh: 122)



Bediüzzaman Hazretleri, Avrupanın bizim toplumumuzda aşıladığı bazı fikirler sebebiyle bir kısım kimselerin İslâmiyetten soğumasına sebeb ol­duklarını beyan eder. Hatta kendilerinin ilerle­melerini ve müslümanların geri kalmalarını, kendi üstünlüklerini baskı olarak kullanmak istediğini açıklar.

Said Nursi Hazretleri ise bu telkinlere karşı müs­lümanları uyarır ve der:

«Ey Müslüman! Biri maddî, biri mânevî, Avrupa rüçhanı­nın iki sebebinin şu netice-i müthişiyle, o neticenin tesir-i muhar­ribanesine87 karşı, mevcudi­yetimizin hâmisi88 olan İslâmiyetten elini gevşetme, dört elle sarıl. Yoksa mahvolur­sun!» (Sünuhat Tuluat İşarat sh: 60)



Avrupanın maddî açıdan ilerlemesinin iki sebebi olduğunu beyan eden Bediüzzaman Hazretleri, bunun biri, Avrupa'nın maddi yani coğrafî vaziyeti, diğeri ve en önemlisi ise yardımlaşma sırrına dayanan istinad noktasıdır der:

«İşte o nokta-i istinad her taraftan ellerini uzatan dindaş­larının uruk-u hayatına89 kuvvet vermeye ve İslâmların en can alacak damarlarını kesmeye her vakit amade ve dessas, medenî engizis­yon taassubu90 ile, maddiyyunun dinsizliği ile yoğrulmuş ve medeniyetlerinin galebesi ile mest-i gurur ol­muş91 bir müsel­lah92 kitlenin kışlası veya büyük bir kilisesi olan Avrupa’nın medeniyetidir.

Görülmüyor mu ki, en hürriyetperver maskesini takan,93 (İ.G.) elini uzatıp arıyor. Nerede Hıristiyan bulsa hayat veri­yor. İşte Habeş, Sudan. İşte Tayyar, Artuşi. İşte Lübnan, Huran. İşte Mal Sur ve Arnavut. İşte Kürd ve Ermeni, Türk ve Rum ilâ âhir.» (Sünuhat Tuluat İşarat sh: 60)

AVRUPA EDEBİYATININ TAHLİLİ


Edebiyat sahasında Avrupanın durumu ve yayın sahasında, romancılığın, tiyatronun ve si­nemanın, Avrupanın tesiriyle cemiyet hayatını nasıl bozduğunu Risale-i Nur Külliyatında açık şekilde anlatılır.

Avrupa’nın manevî tahribatının vesilelerinden biri de “güzellik ve aşk, kahramanlık, hakikatı tasvir edip canlandırmak” olarak ifade edilen ve bu üç sahada işleyen edebiyatı, menfi cihette ve neşir organlariyle yaptığı ve yaptırdığı ifsadattan insanları ikaz eden Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

«Avrupa’dan tereşşuh etmiş94 şu hazır edebiyat ro­man­vâri nazarla, Kur’ân’da olan letâif-i ulviyet,95 mezâyâ-yı haş­meti96 göremez, hem tadamaz.

Kendindeki mihengi97 ona ayar edemez. Edebiyatta vardır üç meydan-ı cevelân;98 onlar içinde gezer, haricine çıkamaz.

Ya aşkla hüsündür,99 ya hamâset ve şehâmet,100 ya tasvir i hakikat.101 İşte yabanî edepse,102 hamâset103 noktasında hakperest­liği etmez.



Belki zalim nev-i beşerin gaddarlıklarını alkışla­makla kuvvet­perestlik hissini104 telkin eder. Hüsün ve aşk nokta­sında, aşk-ı ha­kikî bilmez.

Şehvet-engiz105 bir zevki nefislere de zerk eder.106 Tas­vir i hakikat maddesinde, kâinata san’at-ı İlâhî suretinde bakmaz,

Bir sıbga-i Rahmânî107 suretinde göremez. Belki ta­biat nok­tasında tutar, tasvir ediyor; hem ondan da çıkamaz.



Onun için telkini aşk-ı tabiat olur.108 Maddeperestlik hissi, kalbe de yerleştirir; ondan ucuzca kendini kurtaramaz.

Yine ondan gelen, dalâletten neş’et eden ruhun ıztırâbâ­tına, o edepsizlenmiş edeb müsekkin,109 hem münevvim,110 ha­kikî fayda vermez.



Tek bir ilâcı bulmuş, o da romanlarıymış. Kitap gibi bir hayy-ı meyyit,111 sinema gibi bir mütehar­rik emvat.112 Meyyit hayat veremez.

Hem tiyatro gibi tenasuhvâri,113 mazi denilen geniş kabrin hortlakları gibi şu üç nevi romanlarıyla hiç de utanmaz.

Beşerin ağzına yalancı bir dil koymuş, hem insa­nın yü­züne fâsık bir göz takmış, dünyaya bir âlüfte fistanını114 giy­dirmiş, hüsn-ü mücerred115 ta­nımaz.

Güneşi gösterirse, sarı saçlı güzel bir aktrisi kàrie ihtar eder.116 Zahiren der: “Sefahet fenadır, insan­lara yakışmaz.”



Netice-i muzırrayı117 gösterir. Halbuki sefahete öyle mü­şevvikane bir tasviri118 yapar ki, ağız suyu akıtır, akıl hâkim kalamaz.

İştihayı kabartır, hevesi tehyiç eder,119 his daha söz dinle­mez.

.........

Avrupazâde edepse,120 fakdü’l-ahbaptan,121 sahipsizlik­ten ne­ş’et eden gamlı bir hüznü veriyor; ulvî hüznü veremez.

Zira sağır tabiat, hem de bir kör kuvvetten mül­hemâne122 aldığı bir hiss-i hüzn-ü gamdar. Âlemi bir vahşetzar123 tanır; başka çeşit göstermez.» (Sözler sh: 737)

İşte böyle nefsinin isteklerinin taparcasına esiri olmuş Avrupa’nın -şimdiye kadar ki taklidinden doğan münasebetlerden- böyle zararları gözler önünde iken, resmî beraberlik halinde olunca neticenin ne olacağı aşikâr değil mi? Yüz yıldır, milyonlar müslüman evladının imansız ve şüpheler içinde ölmesine sebeb olan Avrupa Felsefesi ve Medeniyeti, 1000 yıllık İslâm Ordusu olan Türk Milletine nasıl önder ve ışık olabilir?


Yüklə 495,45 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin