Kulağını Avrupa’ya dayamış ve her hususta oradan geleceklerle hayatını şekillendirenlere Bedüzzaman Hazretleri şöyle der:
«Biri çıksa dese, “Koca Avrupa’nın bu kadar hükeması212 şu hakikat-i imaniyeyi inkâr ediyorlar. Bizim iki hocamızın sözü nasıl tercih ediliyor?”
Ey biçare nâdân!213 Mesele hiç öyle değil. Bu söze hiç hakkın yok. Belki bu mesele, hiç ehil olmadıkları meselelerde nâ-ehil birkaç fuzulînin214 hadsiz ehl-i ihtisasa215 karşı söz söylemesidir.
Bir iki hoca dediğin, milyarlar beşerin güneşleri hükmünde olan Şeyh Geylânî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddin-i Arabî, Şâh-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbanî gibi ehl-i ihtisasın icmâlarıdır ki,216 o hakikati görmüşler, gösteriyorlar. Koca Avrupa hükeması dediğin, maddeperest, akılları gözlerine sukut etmiş, mâneviyattan uzaklaşmış şems-i hakikatten217 ve hilâl-i haktan âmileşmiş,218 hakkı görmedikleri için hakkı nefyeden, haddinden tecavüz etmiş219 san’atkârlardır.
Yani, bazı gözü hasta olan kimse, güneşin ziyasını; ve vücudu hasta olan kimse de, suyun tadını inkâr ediyorlar.220» (Nur’un İlk Kapısı sh: 100)
Bediüzzaman Hazretleri gerek verildiği mahkemelerde gerekse bulunduğu yerlerde İslâm sembolü olan kıyafetini değiştirmemiştir, başını açmamıştır. Bu meseleyle alâkalı bir soruya verdiği bir cevapta der ki:
«Ben de dedim: Onyedi milyon değil, belki yedi milyon da değil, belki rızasıyla ve kalben kabulüyle ancak yedi bin Avrupaperest221 sarhoşların kıyafetlerine ruhsat-ı şer’iye222 ve cebr-i kanunî cihetiyle223 girmektense; azimet-i şer’iye ve takva cihetiyle,224 yedi milyar zâtların kıyafetlerine girmeyi tercih ederim.» (Şualar sh: 290)
«Ehl-i medeniyetin terakki diye zu'mettikleri225 şey, ancak bir sukuttur.226 Ve iktidar diye zannettikleri iş, ancak bir ibtizaldir, bayağılıktır227 ve intibah228 diye dem vurdukları emir, ancak nevm-i gaflette bir batmaktır. Ve nezaket dedikleri mes'ele, nifakî bir riyadır.229 Ve zekâvet230 diye gururlandıkları keyfiyet, ancak şeytanî desiselerdir.231 Ve insaniyet232 diye tahmin ettikleri şey, ancak insaniyetin hayvaniyete bir inkılabıdır.233» (B. Mesnevi Nuriye sh: 210)
Risale-i Nur Külliyatında dikkati çeken bir husus da şudur ki, Bediüzzaman Hazretleri “Medeniyet-i hazıra..., medeniyet-i meş'ume..., medeniyet-i habise..., medeniyet-i sefihane..., mimsiz medeniyet...” gibi tabirler kullanarak Avrupa medeniyetini, insanlığa hakiki saadet getiren gerçek medeniyet olan İslâm medeniyetinden ayırır ve der ki:
«Medeniyet-i hazıra234 itibariyle görüyoruz ki; şu medeniyet-i meş'ume235 öyle gaddar bir düstur-u zulüm beşerin eline vermiş ki, bütün mehasin-i medeniyeti sıfıra indiriyor. Melaike-i kiramın 236ö«š@«8±¬G7!öt¬S²,«<ö«:ö@«Z[¬4öG¬,²S<ö²w«8ö@«Z[¬4öu«Q²D«#«!ö deki endişelerinin sırrını gösteriyor.» (Sünuhat Tuluat İşarat:24)
Avrupa meftunlarının aldatıcı bir kıyas ile müslümanlığı ve müslümanları tezyif etmelerine karşı mü’minleri uyaran Bediüzzaman Hazretleri bu aldatılıcılığı şöyle açıklar:
«Yoksa, biri Avrupa’nın mehasinini mesâvimizle237 ve telâhuk-u efkârın semeratını238 bizim bir şahsın semere-i sa’yi ile,239 insafsızca, aldatıcı cerbezeyle240 muvazene etmekle, Hıristiyanlığın malı olmayan medeniyeti ona mal etmek, İslâmiyetin düşmanı olan tedennîyi241 ona dost göstermek, feleğin ters dönmesine delildir.
Avrupa’ya şedit bir meftuniyet242 ve milletine karşı amik bir nefret243 hissiyle, kendini Avrupa’nın veled i nâmeşruu gösterdiği gibi, fikr-i ihtilâl ve meyl-i tahrip244 ve aldatıcı cerbezenin neticesi olan hicv-i âsiyane, müfteriyane,245 namus-şikenane246 ile, kendi firavniyetini ve zımnen medih ve gururiyetini ve bilmediği halde İslâma düşmanlığını göstermekle beraber, fir’avniyet, enaniyet, gurur hükmüyle, milletine karşı şer’an, aklen, hikmeten mükellef olduğu hiss-i şefkat yerine hiss-i tahkir,247 meyl-i incizab yerine meyl-i nefret,248 meyelân-ı muhabbet yerine irade-i istihfaf,249 temayül-ü ihtiram yerine meyelân-ı teçhil,250 arzu-yu merhamet yerine arzu-yu taazzum,251 seciye-i fedakâri yerine temayül-ü infiradı ikame252 edip, hamiyetsizliğini, asılsızlığını gösterdiğinden, nazar-ı hakikatte öyle bir câni ve menfur olur ki, meselâ, birisi Paris’te, sefahet âleminde bir âlüfte madamın kametinde istihsan ettiği253 bir libası, camide muhterem bir hocaya giydirmeye çalışmak gibi bir hareket-i ahmakane ve câniyanede bulunur. Zira hamiyet ise,254 muhabbet, hürmet, merhametin netice-i zaruriyesidir. Onsuz olmaz ve illâ yalandır, sahtekârlıktır. Nefret, hamiyetin zıddıdır.
Mutaassıplara hücum eden Avrupa’nın kâselisleri,255 herbiri yüz mutaassıp kadar meslek-i sakîminde256 mütaassıptır. Bunlardan birisi Shakespeare medhinde ettiği ifratı, şayet bir hoca o ifratı Şeyh Geylânî medhinde etseydi, tekfir olunacaktı.257
Heyhat! Bunların neresinde millete muhabbet ve millet için hamiyet?
Esefâ!258 Heyet-i içtimaiyeyi faaliyet ve harekete götüren çok ukde-i hayatiyelerden,259 bizde inkişafa başlayan yalnız fikr-i edebiyat,260 bahusus şâirâne, müfritâne, edepşikenâne, hodpesendâne261 olan fikr-i hiciv ve arzu-yu tahkirdir.262
263@®N²Q«"ö²vUN²Q«"ö²`«B²R«<ö«ö«: Tedib-i hakikîye karşı edepsizliktir ki, birbirine saldırıyor. Fakat millete ve İslâmiyete karşı olan târizat-ı zımniyelerini264 o kâselislerin265 yüzlerine çarpmakla beraber, onlar birbirine karşı dinsizcesine hiciv ve terzilleri266 ise, kimbilir belki müstehaktırlar düşünüp, deyip geçmekle iktifa ederiz.
Ben zannederim ki, bu milletin perişaniyetine, fazla cehaletten ziyade, nur-u kalb ile müterafık267 olmayan fazla zekâvet-i betrâ268 tesir etmiştir. Bence en müthiş maraz asabîliktir. Zira herşeyi haddinden geçirmekle aksülâmel yaptırır.» (Sünuhat Tuluat İşarat: 61)
Avrupa hayranları Avrupaya laf söyletmezler:
«Bence taassubun269 en dehşetlisi, bazı Avrupa mukallidlerinde270 ve dinsizlerinde bulunur ki; sathî271 şübhelerinde muannidane ısrar gösteriyorlar.» (Münazarat sh: 89)
Dostları ilə paylaş: |