İlamsiz icra takiBİ-İcra iflas hukuku madde 42 Para borcu ve teminat için takip



Yüklə 12,14 Mb.
səhifə62/111
tarix16.05.2018
ölçüsü12,14 Mb.
#50567
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   111
[577]

√ «Senetteki borçtan sorumlu olması için keşidecinin tek imzasının yeterli olmasına rağmen davacıların ikinci imzayı da atmaları nedeniyle senetten dolayı şahsen sorumluluğu da üstlendikleri, bu durumunda keşideci kooperatifi temsil eden davacıların kaşe üzerindeki iki adet imzadan birini kooperatifi temsilen, diğerini ise, kendileri adına attıkları ve borçtan şahsen de sorumlu oldukları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini»[578]

√ «Dava dışı 3. kişi ile davacı şirketin temsilci ve ortaklarının kardeş oldukları, 3. kişinin, davacı şirkette bir süre çalıştığı ve pek çok çek keşide ettiği, malların 3. kişi imzasına teslim edildiği, davacı yetkisiz temsile dayanmış ise de, davacı firmanın dava dışı 3. kişinin keşide ettiği, bir çok yetkisiz temsile tahammül gösterdiği, davalı şirketin iyi niyetli olduğu gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmesi gerekeceğini»[579]

√ «Maddi hataya dayalı bu bozma karşısında, mahkemenin bozmaya konu kararının Özel Dairece inceleme konusu yapılmadığı ve dolayısıyla bu bozma nedeniyle oluşmuş bir kazanılmış haktan söz edilemeyeceğini»[580]

√ «Temyize konu uyuşmazlık, borçlu (alıcı) davacının satıcısına (önceki alacaklı) karşı ileri sürebileceği def’ileri, alacağı temlik alan davalı faktoring şirketine karşı da ileri sürüp süremeyeceği noktasında toplanmaktadır. Avans olarak verilen çek karşılığında mal teslim edilmediğinden çek karşılıksız kalmış olup, davacı borçlu bundan önceki alacaklısına karşı, bu çek nedeniyle borçlu bulunmadığının tespitini isteyebileceğine göre, 818 sayılı BK.’nun 167/1. (şimdi; TBK.’nun 188/I.) maddesi uyarınca bu hususu def’i olarak temlik alan durumundaki davalı factoring şirketine karşı da ileri sürebileceğini»[581]

√ «Ticari vekile ihalelere katılma, açık artırma eksiltme veya pazarlığa iştirak gibi yetkiler verilmesi, onun kambiyo taahhüdünde de bulunabileceği anlamına gelmeyeceğini, ticari vekilin kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için açık yetki ile yetkilendirilmesi gerekeceğini»[582]

√ «Davalı idarece, davacıdan kaçak kullanım bedeli istenirken KDV’nin bu miktara dahil edilmiş olmasında hukuka aykırı bir yön bulunmadığından, davacının kaçak kullanım bedeline (KDV) miktarının dahil bir edilmemesi yönündeki olumsuz tespit isteminin reddinin gerekeceğini»[583]

√ «Mahkemece, ‘TK.’nun 690. (şimdi; TTK.’nun 778.) maddesi yollaması ile aynı kanunun 592. (şimdi; 680.) maddesi uyarınca bononun sadece imzalı şekilde lehtara verilmesinin mümkün olduğu, keşidecinin bilinçli olarak bononun diğer unsurlarını doldurma yetkisini başkasına vermesi halinde senedi elinde bulunduran dilerse kendi adını, dilerse başka bir şahsın adını lehtar hanesine yazabileceği, TK.’nun 592. ve 599. (şimdi; TTK.’nun 680 ve 687.) maddeleri uyarınca davacının davalıya karşı def’ilerini yazılı şekilde ispat edebileceği’ belirtilerek ‘davanın reddine’ karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[584]

√ «Mahkemece, ‘tüm dosya kapsamı ve delillere göre, davanın alım-satım akdine dayandığı BK.’nun 182. (şimdi; TBK.’nun 207.) maddesi gereğince aksi kararlaştırılmadıkça alım ve satımda satıcı ve alıcının vecibelerinin aynı anda yerine getirilmelerinin esas olduğu, çekin avans olarak verildiği iddiasının kanıtlanamadığı’ gerekçesiyle ‘davanın reddine’ karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[585]

√ «Tüzel kişiliği olmadığı halde alacaklısına para ödeme yetkisi bulunan kurumların haciz müzekkeresinde belirtilen miktar üzerine haciz konulması işlemini yapmasında, tüzel kişiliğin bulunmasına gerek bulunmadığını»[586]

√ «İhtiyati haciz için üçüncü kişiye yazı yazıldığında paylaşım konusu paranın henüz mevcut olmadığı ve olmayan bir para üzerine taşınır mallara ilişkin 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 88. maddesi çerçevesinde haciz konulamayacağını»[587]

√ «İpotek akit tablosunun 1 ve 2. maddeleri incelendiğinde tesis olunan ipoteğin limit ipoteği değil, karz ipoteği bir başka anlatımla ‘kesin borç ipoteği’ olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece ipoteğin anapara ve işleyecek temerrüt faiz tutarından sorumlu bulunduğu dikkate alınarak, davalının takip tarihi itibarıyla talep edebileceği alacak miktarının bilirkişi aracılığıyla belirlenerek bir karar verilmesi gerekirken, delil takdirinde hataya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[588]

√ «Dava; keşideci tarafından çek lehtarı aleyhine açılmış menfi tespit davasıdır. Her ne kadar yargılama sırasında dava dışı yetkili hamil tarafından davacı aleyhine icra takibine girişilmiş ve ‘takip konusu borcun ödendiği’ iddia edilerek ‘davanın istirdada dönüştüğü’ ileri sürülmüş ise de somut olayda davalı tarafından girişilmiş bir icra takibi bulunmadığından bu davanın istirdat davasına dönüşmesi söz konusu olamaz. Ancak keşideci olan davacı, çekin lehtarı olan davalıya karşı İİK.’nun 72. maddesine dayanarak menfi tespit davası açabileceğinden, işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken, ‘davanın husumet nedeniyle reddine’ karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[589]

√ «Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka kamu düzenine, kişilik haklarına (TBK. mad. 27) veya dürüstlük kurallarına aykırı (TMK. mad. 2) olduğu için geçersiz sayılan Avukatlık Ücret Sözleşmeleri- TBK.’nun 26 ve 27. maddelerinin, avukatlık ücret sözleşmeleri bakımından da geçerli sınırlamalar olup, bu sözleşmeler bakımından da uygulanması gerektiği; avukatlık ücret sözleşmelerinin de ahlaka, kamu düzenine ve hukuka aykırı olmaması gerektiği, bunun tespiti için, tarafların sözleşme ile amaçladıkları çıkarların dengede olması gerektiği gözönünde bulundurularak, sözleşme ile bir taraf için sağlanan hak ve menfaate denk düşmeyen ve fahiş olan menfaatin karşı tarafa sağlanmış olmasının -örneğin; sözleşmede kararlaştırılmış olan ücretin, müddeabihin tamamına yakın olmasının- iyiniyet kurallarına aykırı sayılacağı ve avukatlık ücret sözleşmesini geçersiz kılacağını»[590]

√ «Davacının iddiası; dava konusu bononun “nakden” kaydını taşımasına rağmen, araç alım satımı nedeniyle oluşan bakiye borç için verildiği noktasındadır. Her ne kadar mahkemece ‘nakden’ kaydının aksinin ispatlanamadığı gerekçe gösterilerek dava reddedilmişse de, dosyadaki harici satış sözleşmesinde bakiye borç için bono düzenleneceği açıkça yazılıdır. Öte yandan araç satışının da noterce resmi biçimde yapıldığı ve bu aşamada davalının önceki malikin vekili sıfatıyla hareket ettiği sabittir. Bu durumda mahkemece anılan belgeler üzerinde durulup, davacının iddiasının bu çerçevede değerlendirilmesi ve varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar tesisinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[591]

√ «Davaya konu senedin taraflar arasındaki harici oto aşım satımı nedeniyle verildiği çekişmesizdir, 2918 sayılı Yasanın 20/d maddesi uyarınca tescilli araçların, noter dışındaki satışları geçersiz olup, bu durumda taraflar aldıklarını iade etmekle yükümlüdür. Nitekim yerel mahkeme gerekçesinde de bu kurala değinilmiştir. Mahkemece anılan kurala uygun biçimde karar verilmesi gerekirken aksine düşünceyle ‘davanın reddine’ karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[592]

√ «Dava, takibe konu çek nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir. Davacı, dava konusu çekte keşideci olup lehtarın ciro imzasının sahte olduğuna dayanamaz. Öte yandan, keşideci konumundaki davacı, lehtara karşı sahip olduğu ödemeye ilişkin şahsi def’ileri somut o olayda davalı hamile karşı ileri süremez. Bu durumda mahkemece anılan hususlar üzerinde durularak bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[593]

√ «Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan aldığı emekli maaşına konulan haczi kaldırtmış olan borçlunun, daha önce maaşından yapılmış olan kesintileri, genel mahkemede ‘istirdat davası’ açarak geri alabileceğini»[594]

√ «Kendi payından fazla ödeme yapan kefilin diğer birlikte kefile halefiyet yoluyla rücu hakkının olacağını»[595]

√ «Muvazaalı işlerde taraf olanların, bu muvazaanın varlığını yeterli delillerle ispatlayabildiklerinde, muvazaaya dayalı talepte bulunabilmelerinin mümkün olduğunu»[596]

√ «Mahkemece, ‘iddia, savunma, toplanan delillere göre çekin keşide tarihinin... olup, çekteki zamanaşımı süresinin dolduğu, taraflar arasında temel ilişki bulunmadığı, davalının bu çek nedeniyle ancak TK.’nun 644. (şimdi; TTK.’nun 732.) maddesine dayalı sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak davacı keşideciden talepte bulunabileceği, davalının bu yönde bir talepte bulunmadığı icra takibi ve dava açmadığı ve TK.’nun 644. (şimdi; TTK.’nun 732.) maddesindeki bir yıllık sürenin dolduğu, davacının tazminat isteminin koşullarının bulunmadığı’ gerekçesiyle ‘davanın kabulüne’ karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[597]

√ «Davacı A.Ö.’ nün borçtan şahsen sorumlu olmadığı, ancak banka ile sözleşme yapan asıl borçlu dava dışı şirket lehine ipotek verdiği anlaşılmaktadır. TMK.’nun 887. maddesi “asıl borçlu ile beraber borçtan kişisel olarak sorumlu olmayan ipotekli taşınmaz malikine bildirim yapılmadıkça ipotek borçluları yönünden borcun muaccel duruma gelmeyeceği” öngörülmüştür. Bu durumda davacı aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla girişilen icra takibinde çıkarılan ödeme emrinin davacıya karşı geçerli olabilmesi için kendisine icra takibinden önce ödeme emrinin tebliği zorunlu bulunmaktadır. Somut olayda ipotek borçlusu davacıya muacceliyet ihbarı gönderilmediğinden, aleyhine icra takibine başlanamayacağı gözden kaçırılarak, yazılı gerekçe ile işin esası hakkında karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[598]

√ «Dava konusu çek davacı tarafından keşide edilmiş olup, lehtar cirosu ile davalı bankaya devredilmiştir. Çekte keşide tarihi 30.10.2008 olarak yazılı ise de yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda çekteki keşide tarihinin tahrif edildiği ve 30.10.2007 tarihi olduğu, tahrifat üzerindeki imzanın keşideciye ait olmadığı tespit edilmiştir. Bu durumda çekin keşide tarihinin 30.10.2007 tarihi olarak kabulü gerekir. Süresinde ibraz edilmeyen ve zamanaşımına uğrayan çeke dayanarak hamil TK.’nun 644. (şimdi; TTK.’nun 732.) maddesi uyarınca keşideciye müracaat edebilir. Davalı davaya cevabında çek nedeni ile alacaklı olduğunu, çekin bankaya rehin cirosu ile intikal ettiğini bildirmiştir. Davalı banka, keşideciye karşı TK.’nun 644. (şimdi; TTK.’nun 732.) maddesindeki haklarını kullanabileceğine göre, mahkemece olayda bu hükmün koşulları bulunup bulunmadığı üzerinde durularak varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[599]

√ «Mahkemece yapılan yargılama sonunda; ‘davalı şirket tarafından verilen …..... tarihli taahhütname başlıklı belgede, kredi alacaklısı olan bankanın taraflılığı, oluru ve icazeti bulunmadığı, bu nedenle taraflar arasında yapılan sözleşmenin alacaklı olan bankaya karşı ileri sürülemeyeceği, davacının bankanın oluru olmadan başkaları ile yapacağı sözleşme ile müşterek borçlu müteselsil kefaletten kurtulmasının mümkün olmayacağı’ gerekçesiyle ‘davanın reddine’ karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[600]

«Mahkemece, ‘çekin bir ödeme vasıtası olup kural olarak mevcut bir borcun tasfiyesine yönelik olarak verildiğine karine teşkil ettiği, davacının çekleri sipariş edilen mal karşılığı avans olarak verdiğini, ancak malın teslim edilmediğini ispatlamakla yükümlü olduğu, davacının iddiasını usulüne uygun delillerle ispatlayamadığı’ gerekçesiyle ‘davanın reddine, %40 oranında tazminatın davacıdan tahsiline’ karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[601]

«Mahkemece ‘davacı G.P. şirketinin takip ve dava konusu çekin keşidecisi olup, adı geçen davacı şirketin keşideci imzasına herhangi bir itirazı bulunmadığından çek bedelinden sorumlu olduğu, çekin arka yüzündeki ciro imzasının davacı C.Y. şirket yetkilisi eli ürünü olmadığından bu davacının borçtan sorumlu tutulamayacağı’ gerekçesiyle ‘davacı G.P. şirketinin davasının reddine, asıl alacağa %40 üzerinden hesaplanan... TL. icra inkâr tazminatının adı geçen davacıdan alınarak davalıya verilmesine, davacı C.Y şirketinin davalıya borcu olmadığının tespitine’ karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[602]

«2918 sayılı Yasa uyarınca tescilli araçların her çeşit devirlerinin noterce yapılması zorunludur. Anılan yasaya göre aracın resmi satışı gerçekleşmemişse herkes aldığını, aldığı haliyle iade ile yükümlüdür. Yani satıcı, aldığı parayı iade edecek, alıcı ise aracı teslim aldığı haliyle hasarsız olarak malikine teslim edecektir. Davaya konu ve harici satış sözleşmesine özellikleri yazılı tır çekicisi ve dorsenin davacıda olup olmadığı, davacıda ise birlikte ifa kuralı gereği iade edilmesi gerektiği hususu gözden kaçırılarak, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[603]

«Mahkemece, ‘tahsil içindir şerhi bulunmayan beyaz cironun temlik için olduğu, hamilin protestosuz takip hakkı bulunduğu, davacının iddialarının yerinde olmadığı’ gerekçesiyle ‘davanın reddine’ karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[604]

«Mahkemece yapılan yargılama sonunda; ‘davalının senetteki asıl borçlu imzalarının davacı tarafından atılmadığı, imzaların davacının kardeşi olan dava dışı kişi tarafından davacıdan alınan vekaletnameye istinaden atıldığı’ savunmasının ileri sürüldüğü, imzaların davalı tarafça da kabul edilmesi sebebiyle imza incelemesine gerek olmadığı, ‘davalının savunmasında belirtilen vekaletnamede vekile kambiyo taahhüdünde bulunmaya yönelik özel yetki verilmediğinin belirlendiği, BK.’nun 388/3. (şimdi; TBK.’nun 504/III.) maddesi gereğince vekilin müvekkili adına kambiyo taahhüdünde bulunabilmesi için özel yetki verilmesi gerektiği, davaya ve icra takibine konu senetteki imzaların davacıya ait olmadığı’ gerekçesiyle “davanın kısmen kabul edilmiş olması”nda yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[605]

«Mahkemece, davacı yanın icra dosyasındaki imzalı beyanıyla borcu kabul etmiş olması da gözetilerek, kanıtlanamayan davanın ve koşulları oluşmadığından davalı tarafın tazminat isteminin ayrı ayrı reddine karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[606]

«Menfi tespit talebiyle açılan davada, dava konusu çekin faktoring şirketine devir ve temlik edildiği, faktoring işleminin alacağın temlik hükümlerine tabi olduğu, borçlunun temlik edene karşı haiz olduğu def’ileri temellük eden faktoring şirketine karşı da ileri sürebileceğini»[607]

«Dava kambiyo senedine dayalı olarak yapılan icra takibi ile senedin avans olduğu için bedelsizliğinin tespiti istemine ilişkin olup, ispat külfeti davacı yandadır. Çekin davalının ticari kayıtlarında yer almamış olması davalı şirketin alacaklı olmadığı anlamına gelmeyeceği gibi, davalıya alacağını kanıtlama külfeti yüklemez. Öte yandan davalı şirketin, davacı ile ilişkisi olmayan dava dışı 3. bir kişiye aracın devri için vekâletname vermiş olması da araç alımı için sözleşme yapıldığı anlamına gelmeyeceğini»[608]

«Kambiyo senetlerinde ‘imzaların istiklali’ ilkesi bulunmaktadır. Başka bir anlatımla beyanlar birbirinden bağımsızdır. Bu nedenle davacı keşideci kendi imzasını inkâr etmediğinden, lehtarın imzasının ‘sahte olduğuna dayanarak sorumluluktan kurtulamaz. TK.’nun 730/3. (şimdi; TTK.’nun 818/c) maddesi yollaması ile çeklerde uygulanması gereken TK.’nun 589. (şimdi; TTK.’nun 677.) maddesi de sahte imza sebebi ile çekteki diğer imzaların sıhhatine halel gelmeyeceği’ hükmünü içermektedir. Bu durumda imzaların istiklali prensibi gereği davacı keşidecinin açtığı davanın reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[609]

«Taraflar arasındaki sözleşmenin emredici bir hukuk kurallarına aykırı olamayacağı, öte yandan sözleşmede tarafların dava dışı bonolardan kaynaklanan borcu sona erdirip, çeke dayalı yeni borcun meydana gelmesi konusunda anlaştıkları, bu durumda tecdidin söz konusu olduğu ve yeni borcun bağımsız bir varlık arz ettiği, önceki borca ilişkin def’i ve itirazların bu davada tartışılamayacağı, ‘davanın ispatlanmadığı’ gerekçesiyle ‘reddine’ karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[610]

«TK.’nun 690. (şimdi; TTK.’nun 778.) maddesi yollaması ile bonolarda da uygulanması gereken 642/2. (şimdi; 730/b) maddesi uyarınca hamil süresinde ödememe protestosu çekmezse cirantaya karşı başvuru hakkını kaybeder. Anılan yasa hükmü karşısında somut olayda ‘perdenin aralanması teorisi’nin uygulanması doğru değildir. Davacı ile davalı arasında başka ciranta bulunmadığından, taraflar arasında temel ilişki bulunabileceğinden, davalının temel ilişkiye dayanarak davacıya başvuruda bulunması ve alacağını talep etmesi mümkün ise de, dava konusu icra takibinde sadece bonoya dayanılarak kambiyo hukukuna göre takipte bulunulduğundan, uyuşmazlığın TK.’nun 642/2. (şimdi; TTK.’nun 730/b) maddesi uyarınca çözümlenmesi gerektiğinden davanın kabulü yerine somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle reddine karar verilmiş olmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[611]

«Mirası hükmen red etmiş sayılan kişinin, tereke alacaklıları aleyhine husumet yöneltilerek bu durumun tespitini isteyebileceği gibi bunu def’i yoluyla da ileri sürebileceği, somut olayda, davacıların dava yolunu tercih ettikleri, dinlenen tanıklar ve toplanan deliller neticesinde miras bırakanın ödemeden aczinin açıkça belli olduğu, mahkemece davacıların miras bırakanın terekesinin borca batık olduğunun, terekeyi reddetmiş sayılacaklarının, güvence hesabı tarafından aleyhlerine yapılan icra takibinde borçlu olmadıklarının tespiti talebiyle açtıkları davanın kabulünün gerekeceğini»[612]

«Taraflar arasında araç alım-satım sözleşmesi resmi şekilde yapılmadığı için geçersiz olup, mahkemenin bu yöndeki kabulü doğrudur. Ne var ki geçersiz sözleşmede herkes aldığını iade eder. Bir başka anlatımla davacı tahsil ettiği araç bedelini geri verecek, davalı alıcı da kendisine teslim edilmiş olan aracı teslim aldığı şekilde iade edecektir. Mahkemece “aracın iadesi” hususunda bir karar verilmemiş olduğundan, bu durumun hükmün bozulmasına neden olacağını»[613]

«Davaya konu bono üzerinde imzası bulunan dava dışı keşidecinin kambiyo senedi ile borçlanma ehliyeti bulunmadığından dolayı sorumlu tutulmamasının davacı avalistin sorumluluğuna etkili olmadığı gözetilerek, davacının davasının reddi gerekirken, aksine düşüncelerle kabulünün hükmün bozulmasına neden olacağını»[614]

«Sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacağın istenildiği davada, davalının sebepsiz zenginleşmesinin kendisine yapılan ödemenin dayanağı ilamın bozulmakla ortadan kalkması ve aksi yönde yeni bir hükmün oluşturulmasıyla sonradan ortaya çıktığı ve bunun üzerine iade borcu altına girdiğinin anlaşıldığı, iadenin talep edildiği tarihten, başka bir anlatımla temerrüd tarihinden itibaren faize hükmedilebileceği, davalının dava tarihinden önce temerrüde düşürülmemiş olduğundan dava tarihinden öncesi için faiz hesabı yapılıp hüküm altına alınmış olmasının doğru olmayıp bozmayı gerektireceğini»[615]

«Dava konusu sözleşme, BK. hükümlerine tabi bir sözleşme olup, mevcut uygulamaya davacı uzun süre ses çıkarmamış ise, daha sonra somut olayda olduğu gibi, daha iyi şartlarda bir iş başvurusunun kabul edilmesinden sonra bu hakkın ileri sürülmesi MK.’ nun 2. maddesinde belirlenen iyi niyet kuralları ile bağdaşmaz ve hukuken himaye edilemez. Bu durumda mahkemece, objektif iyi niyet kuralları da gözetilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekeceğini»[616]

«Borcun varlığının veya yokluğunun asıl borç tutarının, borçlu olunmadığının tespiti davası ile çözümleneceğinden ve eldeki bu dava çözümlenmeden faiz alacağına ilişkin alacak davasının da sonuca bağlanamayacağından dairenin bozma gerekçesinin yerinde olmayacağı, mahkemece öncelikle taraflar arasındaki borçlu olunmadığının tespiti ve ödenen paranın geri alınmasına ilişkin istemler yönünde inceleme yapılmasının bu şekilde karar verilmesinin gerekeceğini»[617]

«Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; ‘davalı factoring şirketi tarafından takibe konulan çeke ilişkin verilen faturanın davacı defterinde yer almadığı ve çekle farklı miktarlar taşıdığı, ayrıca bu faturanın altı imzalanan kapalı fatura olduğu, davalı ‘tarafın faturaya ilişkin satışın peşin yapılmadığını’ ispatlayamadığı, dolayısıyla takibe konu çekin bedelsiz olduğu’ gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[618]

«Taraflar arasındaki menfi tespit davasında mahkemece, bankanın bastırdığı çek karnesinde ünvanda hata yaptığı, davacının bu çek karnelerinden sorumlu olmayacağı, davacının icra takibinde borçlu olmadığının tespitine ilişkin icra hukuk mahkemesi kararına rağmen dava açmakta hukuki yararı bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının çekten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, koşulları oluşmadığından davacının inkar tazminatı talebinin reddine verilebileceğini»[619]

«Davacı, dava konusu senette aval veren durumundadır. TK.’nun 614/1. (şimdi; TTK.’nun 702/2.) maddesi uyarınca ‘aval veren kimsenin temin ettiği borç, şekle ait noksanlıktan başka bir sebepten dolayı batıl olsa dahi, aval verenin taahhüdü muteberdir.’ Hükmü yer almaktadır. Keşideciye karşı her zaman talepte bulunabilmesi mümkün olup, anılan yasa hükmü uyarınca aval veren kimse de keşideci için taahhüt altına girdiğinden, tıpkı onun gibi sorumlu olduğu gözetilmeden’ mahkemece somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle ‘davanın kabulüne’ karar verilmiş olmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[620]

«Mahkemece, ‘çek borçlusu ile alacaklısı arasındaki ilişkinin 3. kişiyi bağlamayacağı, çek hamilinin çeki keşide eden borçlu ile kendisine devreden kişi arasındaki ilişkiyi sorgulamak gibi bir yükümlülüğü bulunmadığı, davacının böyle bir davayı ancak ticari ilişkiye dayalı olarak çeki verdiği kişiye karşı açabileceği’ gerekçesiyle ‘davanın husumet yönünden reddine’ karar vermiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[621]

«Dava, İİK’nun 72. maddesine dayalı menfi tespit istemine ilişkin olup, menfi tespit davasında borçlunun dava tarihi itibariyle borçlu olmadığı miktar varsa saptanıp buna göre hüküm kurulması gerektiği, bu durumda mahkemece somut olayda davadan önce yapılmış olan ödemeler de gözetilerek davacı kefillerin dava tarihi itibariyle borçluluk durumları ve borçlu olmadıkları miktarlar saptanarak uygun sonuç dairesinde karar verilmesi gerekirken ödemeler düşülmeden karar verilmesinin bozmayı gerektireceğini»[622]

«Kredi sözleşmeleri karşılıklı taahhütleri içerdiğinden kefil veya kefiller tek yanlı olarak bildirdikleri irade beyanı ile kefaletten vazgeçemeyecekleri gibi, bu bildirimin hukuki sonuç doğurması, karşı tarafın açıkça kabul etmesine bağlıdır. Kefilin ‘kefaletten vazgeçtiğini’ bildirdiği tarih itibariyle kredi borcunun devam etmesi ve kullandırılan fon kredilerinin yeni fon kredisi olmayıp, başlangıçta imzalanan sözleşmeye dayalı olarak devam eden süreç olması sebebiyle, davacının kefalet limiti gözetilerek asıl borçlunun ve buna bağlı olarak davacı kefilin sorumlu oldukları borç miktarının belirlenmesi gerekeceğini»


Yüklə 12,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin