İlamsiz icra takiBİ-İcra iflas hukuku madde 42 Para borcu ve teminat için takip



Yüklə 12,14 Mb.
səhifə8/111
tarix16.05.2018
ölçüsü12,14 Mb.
#50567
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   111

I- Borçlu kendisine kanunî temsilci tâyin olunması icap eden kişilerden ise, tebligat kendisine yapılmayıp, kanunî temsilcisine yapılması gerektiğinden, eğer henüz kanuni temsilci tayin edilmemiş ise, icra müdürü, kısa zamanda temsilci tayin edilmesini ilgili makamdan (MK. mad. 411, 419) ister.

II- MK’nun 192. maddesine göre; “eşlerden her biri, meslek veya iş seçiminde diğerinin iznini almaksızın» bir meslekle uğraşabileceğinden ve MK’nun 453. maddesine göre de“vesayet altındaki kişiye, vesayet makamı tarafından bir meslek veya sanatın yürütülmesi için izin verilmişse, o kişi bununla ilgili her türlü olağan işlemleri yapmaya yetkili olduğu»ndan bu kişilerin (ve eşlerin) yaptıkları meslek ve sanatlarıyla ilgili işlemlerinden doğan borç için yapılan takiplerde, tebligat kendilerine yapılır...

Madde 58 
Takip talebi ve muhtevası


Takip talebi ve muhtevası

Takip talebi icra dairesine yazılı veya sözlü olarak ya da elektronik ortamda yapılır. 

Talepte şunlar gösterilir:

1. Alacaklının ve varsa kanuni temsilcisinin ve vekilinin adı, soyadı; alacaklı veya vekili adına ödemenin yapılacağı banka adı ile hesap bilgileri; varsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası; şöhret ve yerleşim yeri; alacaklı yabancı memlekette oturuyorsa Türkiye’de göstereceği yerleşim yeri (Yerleşim yeri gösteremezse icra dairesinin bulunduğu yer yerleşim yeri sayılır.);

2. Borçlunun ve varsa kanuni temsilcisinin adı, soyadı, alacaklı tarafından biliniyorsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yeri;

Bir terekeye karşı yapılan taleplerde kendilerine tebligat yapılacak mirasçıların adı, soyadı, biliniyorsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yerleri; 

3. Alacağın veya istenen teminatın Türk parasıyla tutarı ve faizli alacaklarda faizin miktarı ile işlemeye başladığı gün, alacak veya teminat yabancı para ise, alacağın hangi tarihteki kur üzerinden talep edildiği ve faizi;

4. Senet, senet yoksa borcun sebebi;

5. Takip yollarından hangisinin seçildiği;

Alacak belgeye dayanmakta ise, belgenin aslının veya alacaklı yahut mümessili tarafından tasdik edilmiş, borçlu sayısından bir fazla örneğinin takip talebi anında icra dairesine tevdii mecburidir.

Alacaklıya takip talebinde bulunduğuna ve verdiği belgelere, talep ve takip masraflarına dair bedâva ve pulsuz bir makbuz verilir.

[*] Not: 6352 sayılı Kanun ile değiştirilen İİK.'nun 58'inci maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentleri,  05.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir (6352 s. Kanun mad 106/a). 

 Maddenin birinci fıkrasının ve ikinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentlerinin önceki hallerine aşağıda yer verilmiştir:

Takip talebi icra müdürüne yazı ile veya sözlü olarak yapılır. 

1. Alacaklının ve varsa kanuni temsilcisinin ve vekilinin adı, soyadı, vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yeri; alacaklı yabancı memlekette oturuyorsa Türkiye'de göstereceği yerleşim yeri (Yerleşim yeri gösteremezse icra dairesinin bulunduğu yer yerleşim yeri sayılır);

2. Borçlunun ve varsa kanuni temsilcisinin adı, soyadı, alacaklı tarafından biliniyorsa vergi kimlik numarası, şöhret ve yerleşim yeri;

Bir terekeye karşı yapılan taleplerde kendilerine tebligat yapılacak mirasçıların adı, soyadı, şöhret ve yerleşim yerleri;

-AÇIKLAMA-

Borçlu hakkında cebri icra -gerek haciz, gerek iflas ve gerekse rehnin paraya çevrilmesi yollarında- “takip talebi” ile başlar. Takip hukuku açısından “takip talebi”, usul hukukundaki “dava dilekçesi” niteliğindedir (hükmündedir).[1]



I- Takip talebinin şekli: Takip talebi  y a z ı l ı,  s ö z l ü ya da e l e k t r o- n i k  o r t a m d a yapılır.[2] Uygulamada, genellikle  y a z ı l ı  takip talebinde bulunulur ve bu amaçla -İİK. Yön. mad. 17/1, 18 uyarınca hazırlanmış olan- geçerlilik koşullarını içeren “basılı örnek: 7” kullanılır.[3] Fakat hemen belirtelim ki, geçerli bir takip talebinde bulunabilmek için bu basılı örneğin kullanılması zorunlu değildir. İcra dairesinde bu basılı örnek kalmamış olabilir. Bu gibi durumlarda herhangi bir kağıda yazılmış bulunan ve takip talebinin -aşağıdaki paragraflarda ayrıntılarıyla açıklanmış olan- geçerlilik koşullarını içeren takip talebi de geçerli olur. İcra müdürü de, bu şekilde hazırlanmış olan takip talebini kabulden kaçınamaz.

S ö z l ü  olarak da takip talebinde bulunmak mümkündür.[4] Alacaklının sözlü başvurusu üzerine icra müdürü, takip talebini alacaklıdan alacağı bilgilere göre doldurarak, alacaklıya imzalatması gerekirse de, uygulamada, icra dairelerinin işlerinin çok yoğun olması nedeniyle genellikle alacaklılardan “yazılı olarak” takip talebinde bulunmaları istenmektedir. Buna rağmen alacaklının, “sözlü olarak” takip talebinde bulunmak istemesi halinde, takip talebini icra müdürü doldurduğu için, altını alacaklı ile birlikte kendisinin de imzalaması yerinde olur. Çünkü, icra müdürünün alacaklının başvurusu üzerine talebini “takip talebi”ne geçirilmesi, “tutanak düzenlemesi” -İİK. mad. 8/I, İİK. Yön. mad. 20/II- niteliğindedir.[5]

02.07.2012 tarihli 6352 sayılı Kanun’la İİK.’da yapılan değişiklik sonucunda, takip talebinin; e l e k t r o n i k  o r t a m d a da yapılabileceği belirtilmiştir. Bu suretle “takip talebinin elektronik ortamda da yapılabilmesine imkân sağlandığı, böylece Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemini (UYAP) kullanan avukatların, bürolarından icra takip talebinde bulunabilecekleri” düzenlenmiştir.

Alacaklının (ya da vekilinin) takip talebinde bulunurken;

-“Başvurma harcı” ile -ilamsız takiplerde- “peşin harç” ödemesi,

-“Ödeme emrinin borçluya (ya da borçlulara) tebliğ giderini (giderlerini)” posta pulu olarak vermesi,

-Ayrıca, “borçlunun İİK. mad. 62 uyarınca yapacağı itirazın, kendisine tebliğ giderini” vermesi,

gerekir (İİK. mad. 59/1, c:2).

4949 sayılı kanun ile 17.7.2003 tarihinde İcra ve İflas Kanununun 62. maddesinin 2. fıkrasında değişiklik yapılmadan önce, İİK. mad 62/II’ de “takibe itiraz edildiği hususunun, ‘borçlunun yatırdığı’ veya ‘alacaklının yatırdığı’ avanstan karşılanmak suretiyle -üç gün içinde- bir muhtıra ile alacaklıya bildirileceği” öngörüldüğünden, yani “itirazın alacaklıya tebliğ giderinin borçludan da alınabileceği” İİK. mad. 62/II’de öngörüldüğünden, u y g u l a m a d a İİK. mad. 59/I hükmü işlememekte ve alacaklılar takip talebi sırasında borçluların ödeme emrine yapacakları itirazların kendilerine bildirebilmesi için gerekli gideri icra dairesine vermemekteydiler.[6] 4949 sayılı kanun ile yapılan değişiklik sırasında “62. maddenin ikinci fıkrasındaki ‘itirazın alacaklıya tebliği giderini borçlunun da yatıracağına’ dair hüküm” maddeden çıkarılarak, borçlunun ödeme emrine itiraz ederek takibi durdurduğu durumlarda sadece 59. maddenin 1. fıkrasının ikinci cümlesinin uygulanması sağlanmıştır.[7]

Ayrıca, kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takiplerde (İİK. mad. 167 vd.) artık borçluların “imza itirazı”nı da icra dairesi yerine icra mahkemesine yapmaları gerektiğinden, bu giderin yatırılmasına bu takipler bakımından -yasal olarak da- gerek kalmamıştır.



II- Takip talebinin içeriği : Takip talebinin geçerli bir talep olarak kabul edilebilmesi için, İİK. mad. 58 ve İİK. Yön. mad. 18 ve 19’da sayılan hususları içermesi gerekir. Bu hususlar, takip talebinin  g e ç e r l i k  k o ş u l l a r ı’dır. Bunlar sırasıyla şunlardır :[8]

III- 1- Alacaklının kimliği: Takip talebinde alacaklının kimliğinin açık seçik olarak belirtilmesi gerekir.[9] [10] Hemen ifade edelim ki, takip talebinde “alacaklının kimliği”nin yanlış gösterilmiş olması, borçlunun çıkarlarına zarar vermedikçe, başlı başına takibin hükümsüzlüğünü gerektirmez. Bu durumda, sadece yanlışlığın düzeltilmesi ile yetinilir.[11]

Yüksek mahkeme, takip talebinde yapılabilecek maddi hatalar hakkında;

-“Alacaklının takip talebi ve ödeme emrinde keşideci şirketin ismini tam olarak belirtmemiş olması maddi hataya dayalı olup sonradan giderilmesi mümkün olacağından istemin kabulüne karar verilmesi gerekirken aksi yönde hüküm tesisinin isabetsiz olacağını”[12]

-“Takip talebindeki alacaklı isminin tamamen değiştirilmesinin basit maddi hata niteliğinde olamayacağını”[13]

belirtmiştir.

Takip talebinde “alacaklı”nın ve varsa ”yasal temsilcisi”nin[14] ya da “vekili ” nin;

a- Adı ve soyadının (Takip talebinde alacaklının adı yazılı olmasına rağmen, ödeme emrinde yazılı değilse, -“takibin iptaline” değil- “ödeme emrinin iptaline”, -icra mahkemesince- karar verildikten sonra, borçluya alacaklının da adının yazılı olduğu yeni bir “ödeme emri” gönderilmesi gerekir).[15]

Yüksek mahkeme;

-“Takip talebinde ve buna uygun olarak düzenlenmesi zorunlu olan ödeme emrinde ‘taraf’ olarak gösterilmeyen bir kişinin, daha sonra takibe dahil edilemeyeceğini”[16]

belirtmiştir.



b- Şöhretinin (Hemen belirtelim ki, Soyadı Kanunu’ndan önce alacaklı veya borçlunun kimliğini belirtebilmek için İcra ve İflas Kanununa konulan[17] bu kavramın bugün için bir anlamı kalmamıştır. Çünkü bugün, soyadı “şöhret”in işlevini görmektedir).[18]

c- İkametgahının (Buradaki “ikametgah” kavramı teknik olarak kullanılmış olmayıp bununla “alacaklının tebliğe yarar adresi”nin bildirilmesi istenmiştir.[19] [20] Eğer alacaklı yabancı memlekette oturuyorsa, Türkiye’de bir ikametgah göstermesi gerekir, aksi takdirde, “icra dairesinin bulunduğu yer alacaklının ikametgahı sayılır." -İİK. mad. 58/1-)  b e l i r t i l m e s i  gerekir.

ç- Alacaklı veya vekili adına ödemenin yapılacağı banka adı ile bilgileri; varsa Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası veya vergi numarasının beliritlmesi gerkir.

Alacaklının ikametgahının takip talebinde gösterilmemiş olması halinde, bu durum, “takibin (ya da ödeme emrinin) iptaline” neden olur mu? Yüksek mahkeme, bu konudaki içtihatlarında;

- “Vekil vasıtasıyla yapılan takiplerde, takip talebinde ve (ödeme emrinde) vekilin isim ve adresi yanında ayrıca alacaklının da adresinin belirtilmemiş olması kanuna aykırılık teşkil ederse de, bu eksikliğin başlıbaşına ‘takibin’ ya da ‘ödeme emrinin’ iptalini gerektirmeyeceğini” ve “Borçlunun, takibin kimin tarafından yapıldığını bilebilecek durumda olduğu hallerde, takip talebinde alacaklının adresinin de yazılması zorunluluğu bulunmadığını”[21]

-“Takip talebinde ve ödeme emrinde alacaklının adresinin bildirilmemesi konusundaki eksikliğin giderilmesi için alacaklıya -bu konuda yapılan şikayet üzerine- icra mahkemesince süre verilmesi ve eksiklik giderildikten sonra yeniden borçluya ‘ödeme emri’ gönderilerek takibe devam edilmesi gerekeceğini”[22]

Takip talebinde ve ödeme emrinde alacaklının adresi yazılmamış olsa dahi, dosya içindeki vekaletnamede alacaklının adresi belli olduğundan, bu eksikliğin her zaman tamamlattırılabileceğini”[23]

b e l i r t m i ş t i r….

Ayrıca ifade edelim ki, İsviçre Federal Mahkemesi[24] ise; “alacaklının şahsının bilinmekte ve alacaklının icra takibinde yetkili bir vekil tarafından temsil edilmekte olması halinde bile, ‘yerleşim yeri’nin (ikametgahın) -ikametgah yoksa; ‘alacaklının sakin olduğu (oturduğu) yerin adresinin’- takip talebinde belirtilmesinin zorunlu olduğunu, bu hususun ödeme emrinde yazılı olmamasından dolayı, borçlunun -kendisine ‘hakkını kötüye kullandığı’ isnadı yapılmaksızın- şikayet yoluna başvurabileceğini” bildirmiştir. Kanımızca, Yargıtay’ımızın içtihadı ve yorumu daha isabetlidir.

“Alacaklının kimliği”nin yanlış gösterilmiş olması, borçlunun çıkarlarına zarar vermedikçe, takibin hükümsüzlüğünü gerektirmez. Bu durumda, sadece yapılan yanlışlığın giderilmesi ile yetinilir.[25]

IV-Alacaklı birden fazla ise, takip talebi bunların ortak vekilleri tarafından hazırlanıp imza edilmiş de olsa, yine tüm alacaklıların “adı-soyadı  ve ikametgahlarının  a y r ı  a y r ı  takip talebinde gösterilmesi gerekir. Alacaklının birkaçının ismi yazılıp, diğerleri ”vs..." şeklinde belirtilemez.[26]

Takip talebinde tüm alacaklıların isimleri ayrı ayrı gösterilmemiş olmasına rağmen borçlu, alacaklıların kim olduğunu tahmin etmiş ve takibe süresi içinde itiraz ederek savunma hakkını kullanmışsa, takip talebindeki bu eksiklik “takibin iptalini” gerektirmez.[27] [28] Vekil, vekaletnamesini takip talebine eklemeden alacaklı müvekkili adına icra takibinde bulunabilir mi? Yüksek mahkeme -bugün HMK’daki karşılığı 77. madde olan  HUMK’nun 67. maddesinde değişiklik yapılmadan önceki- bir içtihadında[29] bu soruya olumlu cevap vererek; “müdürün daha sonra vekile ‘vekaletnamesini dosyaya koyması (ibrazı) için’ süre vermesi gerektiğini” belirtmiştir. Yine yüksek mahkeme[30] “takip tarihinden sonra avukata verilen vekaletnamenin, takibe icazet verildiğini ifade edeceğini ve takibin geçerli hale geleceğini” kabul etmiştir…



V- Kimliği takip talebinde açık-seçik belirtilen alacaklının  g e r ç e k  k i ş i  ya da  t ü z e l  k i ş i  olması gerekir.

A- Gerçek ya da tüzel kişiliği bulunmayan kimse ve kuruluşlar geçerli bir takip talebinde bulunamazlar. Örneğin; tüzel kişiliği bulunmayan “miras şirketi” (MK. mad. 640) ve “adi ortaklık”[31] (TBK. mad. 620) -ve adi ortaklığa benzeyen “joint venture”[32] geçerli bir takip talebinde bulunamaz. Çünkü, ancak “medeni haklardan yararlanma ehliyeti” (= h a k  e h 1 i y e t i)’ ne sahip olan gerçek ya da tüzel kişiler, bir icra takibine taraf olabilirler (= t a r a f  ehliyeti). “Taraf olma ehliyeti”ne sahip olmayan kimse, kuruluşlar ve topluluklar, geçerli bir takip talebinde bulunamazlar.[33]

Gerçek kişilerin “taraf ehliyeti” doğumla başlayıp ölümle sona erdiğinden, (MK. mad. 28/I), takip tarihinde ölü olan bir kişi adına icra takibi yapılamaz.[34]

Tüzel kişiliği bulunmayan “miras şirketi” ile tereke malvarlığı arasında “iştirak halinde” (elbirliğiyle) (MK. mad. 640) hak sahipliği ilişkisi bulunduğundan, terekeye giren alacakları;

a-Tüm mirasçılar birlikte takip talebinde bulunarak (ancak hemen belirtelim ki; kural “tüm mirasçıların birlikte[35] [36] hareket etmeleri” ise de, alacağın zamanaşımına uğramak üzere olması gibi acele durumlarda[37] mirasçılardan tümü yerine biri ya da birkaçı da icraya başvurarak takip talebinde bulunabilir. Bu gibi durumlarda, daha sonra diğer mirasçıların da takibi onayladıklarını bildirmeleri yani yapılan takip talebine katıldıklarını bildirmeleri gerekmektedir. Aksi takdirde yapılan takip, icra mahkemesince  şikayet üzerine iptal edilir.)

b- Ya da “miras ortaklığı temsilcisi”[38] [39] (MK. mad. 640) , “vasiyeti tenfîz memuru”[40] (MK. mad. 532), “mirasın resmen idaresi ile görevli kişi”[41] (MK. mad. 592) tüm mirasçılar adına onların temsilcisi sıfatıyla takip talebinde bulunarak, borçluyu takip edebilirler.

Adi şirket (ortaklık) ortakları da ancak birlikte[42] takip talebinde bulunarak icraya başvurabilirler.



B- “Medeni haklardan yararlanma ehliyeti” (=h a k  e h l i y e t i)’ne sahip bulunan -yani; “taraf olma ehliyeti”ne sahip olan- gerçek kişilerin tümü, geçerli bir takip talebi ile “icra takibinde bulunabilme ehliyeti” denilen[43] t a k i p  e h l i y e t i’ne[44] sahip  değildir.

Bir kişinin, alacaklı sıfatıyla icra takibinde bulunabilmesi için -Medeni Usul Hukukundaki “dava ehliyeti” gibi- “takip ehliyeti”ne de sahip olması gerekir. Takip ehliyeti, “medeni hakları kullanma ehliyeti” (=e y l e m ehliyeti)’ne göre saptanır. Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip olan (MK. mad. 9-16) herkes “takip ehliyeti”ne de sahiptir.

Takip ehliyeti” bakımından  g e r ç e k  k i ş i l e r i  dört grupta toplamak mümkündür.[45]

a- Tam ehliyetliler: Ergin (reşit) ve temyiz kudretine sahip (sezgin= mümeyyiz) olup da kısıtlı (mahcur) olmayan kişiler tam ehliyetli’dirler (MK. mad. 9, 10).

Bu kişiler kendilerini borç altına sokacak ya da hak sahibi yapacak her türlü işlemi tek başlarına yapabildiklerinden ve verdikleri zarardan sorumlu olduklarından[46] “takip (ve dava) ehliyeti”ne t a m  o l a r a k  sahiptirler. Bu gruptaki kişiler tek başlarına serbestçe takip talebinde bulunabilirler.



b- Tam ehliyetsizler: Bunlarsezgin (=temyiz kudretine sahip) olmayan kişilerdir (MK. mad. 15/1). Bu kişilerin yaptığı işlemler hükümsüz olduğundan, tam ehliyetsizler “takip (ve dava)” ehliyetine sahip değildirler.

Tam ehliyetsizlerin yaptığı işlemler, yasal temsilcilerinin  i z i n  ya da  i c a z e t i  ile geçerlik kazanmadığından, bu kişilerin yaptığı işlemin geçerlik kazanması isteniyorsa, işleminyasal temsilci tarafından yeniden yapılması gerekir.[47]

Tam ehliyetsizler adına yasal temsilcilerinin  t a k i p  t a l e b i’nde bulunması gerekir. Yani, takip talebinde “alacaklı” olarak “tam ehliyetsiz”in, “temsilcisi” olarak da “yasal temsilcisi”nin (vasi olarak atanmış kişinin) adı-soyadı ve ikametgahının bildirilmesi gerekir. Uygulamadaki önemi nedeniyle ayrıca hatırlatalım ki; vesayet altındaki kimse adına takipte bulunabilmek için, sulh mahkemesinden “husumet izni” alınması gerekir.[48]

c- Sınırlı ehliyetsizler : Bunlar, sezgin (temyiz kudretine sahip) k ü ç ü k l e r  ile  k ı s ı t l ı l a r’dır (MK. mad. 16/I). Bu kişiler, “sınırlı” takip ehliyetine  sahiptirler. Gerçekten; bu gruptaki kişilerde ehliyetsizlik “kural”, ehliyet ise “istisna”dır. Bu kişiler, “karşılıksız kazanmalar” ile “kişiye sıkı surette bağlı  haklar” ve “serbest mallarıyla ilgili işlemler”(MK. 357 vd.)   yönünden ve “haksız eylem” alanında  e y l e m  e h l i y e t i’ne sahiptirler.[49]

Bunların dışında, “sezgin küçükler” ile “sezgin kısıtlılar” -MK. mad. 16/I uyarınca- ancak yasal temsilcilerinin rızası varsa, kendilerini borç altına sokacak ya da malvarlıklarında bir azalma yaratacak işlemleri kendileri geçerli olarak yapabilirler. Küçüğün yasal temsilcisi  velisi (MK. mad. 335), kısıtlının yasal temsilcisi ise mahkeme tarafından atanan vasi (MK. mad. 413)’dir. İşte, sezgin küçük ve kısıtlılar, yasal temsilcilerin izni ile bir hukuki işlem yaparlarsa, artık bu işlemin hükümsüz olduğu söylenemez. Eğersezgin küçük ve kısıtlılaryasal temsilcilerinin izni olmadan bir hukuki işlemde bulunurlarsa ve yasal temsilcileri de sonradan yapılan bu işlemi onaylamazsa (=icazet vermezse) yapılan işlem hükümsüz olur.[50]

Konumuz bakımından  t a k i p  t a l e b i’nde bulunmak -dava açmak gibi- sınırlı ehliyetsiz için bir “karşılıksız kazanma” ve “kişiye sıkı olarak bağlı olan bir hakkın kullanılması” olmadığından, sezgin küçükler ile kısıtlılar, tek başlarına takip talebinde bulunamazlar. Bu kişiler adına ya yasal temsilcileri takip talebinde bulunur ya da -borçlunun, icra mahkemesine yaptığı şikayet üzerine icra mahkemesince yasal temsilciye tayin edilen uygun süre içinde- yasal temsilci tarafından sonradan, başlamış takibe izin verilir (MK. mad.343/I, 451/II). Eğer, yasal temsilci tarafından icra mahkemesince tayin edilen süre içinde izin verilmezse, takip iptal edilir.

Eğer, sezgin küçük ya da kısıtlıya bir meslek ve sanatla uğraşması için açıkça ya da örtülü olarak (=zımnen) izin verilmişse (MK. mad. 453, 343, 359), bu meslek ve sanatın gerektirdiği işlemleri geçerli olarak yapabileceklerinden, kendilerine borçlanmış kişi hakkında  i c r a   t a k i b i’nde de bulunabilirler.[51] Keza, sezgin küçük ve kısıtlılar, tasarruf hakkı kendilerine bırakılmış olan mal ve haklarına (MK. mad. 357, 455) ilişkin olarak doğan alacaklarını da, tek başlarına “tam ehliyetliler” gibi takip edebilirler.

Takip tarihinde alacaklı küçük olduğu için velisi tarafından takip talebinde bulunulmuş ve takip sırasında küçük ergin olmuşsa, takibe küçüğün devam etmesi gerekir.

d- Sınırlı ehliyetliler: Bunlarda -yukarıdaki durumun aksine- ehliyet asıl, ehliyetsizlik istisna’dır.[52]

Bu grupta evli kişiler ile kendisine yasal danışman (müşavir) atanan kimseler ve Kat Mülkiyeti Kanununa göre yönetici konumunda bulunan kişiler yer alır.



aa- Evli kişiler: Yeni Medeni Kanunumuz önceki kanunun evli kişilerin fiil ehliyetini sınırlayan 169/I, 173/II gibi hükümlerine yer vermeyerek fiil ehliyetini sınırlayan halleri bir hayli azaltmıştır. Önceki Medeni Kanunda da yer alan bir hüküm (m. 150 b.5) yeni kanuna m. 184 b.5 olarak aynen alınmıştır. Buna göre evlilik devam ederken eşlerin kendi aralarında yapacakları “boşanmanın veya ayrılığın fer’i sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hakim tarafından onaylanmadıkça geçerli olmaz”.

Yeni Medeni Kanun eşleri ve özellikle evlilik birliğini korumak amacıyla önemli bir sınırlama getirmiştir. Gerçekten, “aile konutu” kenar başlığını taşıyan 194. maddenin birinci fıkrasında:

“Eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutuyla ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz” denilmektedir.

Buna benzer bir başka sınırlama yine evlilik birliğinin korunması amacıyla “tasarruf yetkisinin sınırlanması” kenar başlığını taşıyan 199. maddenin birinci fıkrasında yer almaktadır:

“Ailenin ekonomik varlığının korunması veya evlilik birliğinden doğan mali bir yükümlülüğün yerine getirilmesi gerektirdiği ölçüde, eşlerden birinin istemi üzerine hakim, belirleyeceği malvarlığı değerleriyle ilgili tasarrufların ancak onun rızasıyla yapılabileceğine karar verir”.

“Aksine anlaşma olmadıkça, eşlerden biri diğerinin rızası olmadan, paylı mülkiyet konusundaki maldaki payı üzerinde tasarrufta bulunamaz” diyen MK. m. 223/II; mal ortaklığında olağan yönetim dışında kalan konularda bir eşin ancak diğerinin rızasıyla ortak mallarda tasarrufta bulunabileceğini düzenleyen MK. m. 263/I ve mal ortaklığında eşlerden birinindiğerinin rızası olmaksızın ortaklık mallarına girecek olan bir mirası reddedemeyeceği gibi, tereke borca batıksa mirası kabul edemeyeceğini öngören MK. m. 265/I hükümleri de kısıtlama olarak gösterilebilir. Ancak bu kısıtlamalardan hangilerinin eşlerin hukuki işlem ehliyetini, hangilerinin tasarruf yetkisini kısıtladığı tartışmaya açıktır.[53]

Yine benzer bir sınırlama, “eşin başka bir kişinin borcuna kefil olmak istemesi” halinde kefil olmak isteyen eşin, diğer eşin ‘yazılı rızası’ ile kefil olabileceği, TBK.’nun 584. maddesinde düzenlenmiştir.

bb- Kendisine yasal danışman atananlar: Bunlar, kısıtlanmaları için yeterli neden bulunmayan (MK. mad. 405, 408) ancak, eylem ehliyetinden kısmen yoksun kılınmaları kendi çıkarları bakımından gerekli görülen erginlerdir (MK. mad. 426).

Bu gruptaki kişiler, kendilerine atanan danışmanın sıfatına göre iştirak danışmanı (MK. mad. 429/I) ya da idare danışmanı (MK. mad. 329/II) olmasına göre, takip ehliyetine sınırlı olarak sahiptirler ya da hiç takip ehliyetleri yoktur. Eğer atanan danışman, iştirak danışmanı (MK. mad. 329/I) ise, kendisine iştirak danışmanı atanan kişi ancak danışmanının izni ile takip talebinde bulunabilir. Danışman, bu iznini icra dairesine ayrıca yazı ile bildirebileceği gibi, takip talebini danışman atandığı kişi ile birlikte imzalayarak da bildirebilir. Kendisine iştirak danışmanı atanan kişi, danışmanın iznini almadan tek başına takip talebinde bulunmuşsa, danışmana, “başlamış olan takibe izin verip vermeyeceği” sorulur. Eğer, danışman “yapılan takibe izin verdiğini” bildirmezse, takip şikayet üzerine icra mahkemesince iptal edilir.



İştirak danışmanı, yasal temsilci olmadığından, tek başına danışmanı olduğu kişi adına takip talebinde bulunamaz.

Eğer atanan danışman, idare danışmanı (MK. mad. 429/II) ise, kendisine danışman atanan kişi, takip talebinde bulunamaz. Onun adına, onun yasal temsilcisi olan idare danışmanının takip talebinde bulunması gerekir.



Yüklə 12,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin