V- Senede karşı senetle ispat zorunluluğu:
√ HMK. 201 gereğince; «senede bağlanmış her çeşit iddiaya karşı -def’i, savunma olarak- ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikteki hukukî işlemlerin -yasada öngörülen sınırın altındaki bir miktara ilişkin olsa bile- tanıkla ispatı mümkün olmayıp, ancak ‘kesin delil’ «senet» (HMK. 193 vd.), «yemin» (HMK. 228 vd.), «ikrar» (HMK. 188), «kesin hüküm» (HMK. 303) ile ispatı gerekir. Bu kural, uygulamada kısaca «senede karşı senetle ispat zorunluğu» olarak anılmaktadır.
Bir alacaklının elindeki senede dayanarak şeklen «hak sahibi olduğunu» ileri sürüp, senet bedelini senet borçlularından talep etmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu durumlarda, alacaklının alacaklılık sıfatı tartışılabilir hale gelir ve Yargıtayımızın bu konuda çeşitli içtihatlarında kabul ettiği ölçütler (kıstaslar) çerçevesinde alacaklının elindeki senede dayanarak «alacak» talep etmesine izin verilmez.
Hukukumuzda «senede karşı senetle ispat kuralı» ya da kanunun deyimiyle «senede karşı tanıkla ispat yasağı» HMK. mad. 201’de (HUMK. mad. 290’da) düzenlenmiştir. Bu kurala göre; «senede bağlı her çeşit iddiaya karşı ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler ikibin beşyüz Türk Lirasından az miktar olsa bile, tanıkla ispat olunamaz.[330]
HMK.’nun 201. maddesinin (HUMK.’nun 290. maddesinin), doktrin ve Yargıtay içtihatlarında öngörülen istisnaları:
Doktrinde ve Yargıtay içtihatlarında; «hayatın olağan akışı ölçütünün HMK.’nun 201. (HUMK.’nun 290.) maddesinin istisnalarından biri olduğu» açık ve kesin bir biçimde aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:
aa- Doktrinde bu konuda;
« ‘Hayatın olağan akışı’ kriteri, hukukçuların olaylara yorum getirmede kullandıkları ölçütlerin ve prensiplerden birisidir. Buna göre, insanların genelinin sosyal yapı içerisinde yapageldikleri davranışlar, ‘hayatın olağan akışı’ kriterini oluşturmakta ve bu kriter de hukukî problemlerin yorumlanmasında kullanılmaktadır.
‘Hayatın olağan akışı’ kriteri, Yargıtay ve diğer üst derece mahkemelerinde, pek çok alandaki hukukî problemlerin çözülmesinde, bir yorum kuralı olarak kullanılmaktadır. Yargıtay, ‘hayatın olağan akışı’ kriterini, olayların, sebep sonuç ilişkisine uygun olarak gerçekleşip gerçekleşmediğinin irdelenmesi, sosyal yapı içerisinde olağan karşılanacak türden olup olmadığının belirlenmesi şeklinde anlamaktadır.
Yargıtay, tarafların yapmış oldukları bir sözleşmenin gerçeği yansıtıp yansıtmadığını belirlerken, bu durumun olayların (hayatın) olağan akışına uygun olup olmadığını da göz önünde bulundurmaktadır. Ortada normal şartlar altında insanların yapmayacağı bir sözleşme varsa, muvazaalı olması kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla sözleşmenin tarafları, kuvvetli şüpheyi ortadan kaldıracak açıklamaları yapmak durumundadırlar.
Üçüncü kişilerin iyiniyet iddialarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığının belirlenmesinde de bu kriter kullanılmaktadır. Sözgelimi malvarlığı borca batık bir kimseden bir gayrimenkul satın alan üçüncü kişinin, bu durumu bilmediğini, dolayısıyla iyiniyetli olduğunu tespit edebilmek için, olayların (hayatın) olağan akışına uygun bir satımdan bahsetmek gerekmektedir. Herkesçe tanınan ve batmakta olduğu gazetelerde ve televizyonlarda haber olan bir işadamından gayrimenkul satın alan kimsenin, bu durumu bilmediğini, dolayısıyla iyiniyetli olduğunu iddia etmesi hayatın olağan akışına uygun düşmez. Bu kimse, normal şartlar altında herkesin bildiği bu durumu bilmemesinin haklı gerekçelerini (o dönemde yurt dışında olması gibi) gösterilmelidir. Aksi halde kötüniyetli olduğu kabul edilecek ve satım sözleşmesi iptal edilecektir.
Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi, ‘hayatın olağan akışı’ kriterinin uygulama alanı oldukça geniştir. Aynı zamanda aksi ispatlanana kadar doğru kabul edilen bir karine olduğundan, hukukçular için adaletli karar vermede kullanılan, oldukça pratik bir kriter olmaktadır.»[331]
Hemen bütün ilim adamlarının birleştiği ve Yargıtay uygulamasında kararlılık ifade eden ölçüte göre, ispat yükü, hayatın olağan akışına aykırı iddia ve savunmada bulunana düşer.
«Hayatın olağan akışı» ölçütü, HUMK.’nun 290. (yeni HMK.’nun 201.) hükmünün istisnalarından birisidir...»[332]
« ‘Hayatın olağan akışına aykırılık’ (= ‘yaşam deneyi’ = ‘hayat tecrübesi’) kuralı hakim tarafından kendiliğinden dikkate alınır...»[333]
bb- Yüksek mahkeme bu konuya ilişkin içtihatlarında;
√√ «Basiretli bir tacirin ciro edilip imzalanmış vaziyette bir müşteri çekinin araç içinde bırakılmasının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığının, olayın inandırıcılığının üzerinde durulmaksızın, davalının çeke ciro yoluyla hamil olup TK’nun 599. (şimdi; TTK.’nun 687.) maddesi uyarınca kötü niyetli hamil olup olmadığının, diğer bir anlatımla çekin çalıntı olduğunu bilerek eline geçirdiği hususunda da araştırma ve inceleme yapılmaksızın verilen kararın bozmayı gerektireceğini»[334]
√√ «Kiracının, ev sahibine daha önce vermiş olduğu borç paranın kendisine ödenmemesine rağmen, tekrar ev sahibine borç para vermesinin ve aldığı senedi iki yıl sonra takibe koymasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu»[335]
√√ «Davalı-alacaklının, 1986 ve öncesi yıllarda, devlet memuru olarak 200.000.000 TL.yi temin edip, davacı şirkete herhangi bir belge almadan vermesinin ve yedi yıl gibi uzun bir süre bunun geri verilmesini istememesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğini»[336]
√√ «Alacaklının, nakit verdiği para karşılığında borçludan ‘teminat senedi’ adı altında senet almasının hayatın olağan akışına aykırı olacağını»[337]
√√ «Senet arkasındaki ‘bu senet teminat senedi olup üçüncü kişilere ciro edilemez’ şerhinin, senedi ciro yoluyla devralan hamil (ciranta) tarafından değil, lehtar tarafından pulla kapatılmış olduğunu kabul etmenin, hayatın olağan akışına uygun düşeceğini»[338]
√√ «Davacı (borçlu) tarafça, davalı (alacaklı) tarafa boş olarak verilmiş bononun, lehtar (alacaklı) tarafından aradan 16 yıl geçtikten sonra doldurulup takibe konulmuş olmasının hayatın olağan akışına aykırı olacağını, bu durumda alacak tutarını ispat külfetinin davalı-alacaklıya düşeceğini»[339]
√√ «Borçlunun, kendi adına işlem yapmasına zımnen izin verdiği oğluna yapılan ödemenin, ticari hayatın akışına göre, ‘borçluya yapılmış bir ödeme’ olarak kabulü gerekeceğini»[340]
√√ «Yabancı şirket kaşesi altında yer alan borçlunun imzasının üst kısmının daktilo ile büyük harflerle, aralarında boşluklar olacak şekilde, bono biçiminde doldurulmuş olmasının hayatın olağan akışına ters düşeceğini»[341]
√√ «Bir kimsenin alacaklı olduğu senetleri, vadesi dolduğu halde zamanaşımına uğratacak şekilde uzun bir zaman arayıp sormamasının hayatın olağan akışına aykırı düşeceğini»[342]
√√ «Bir iki sene önce Almanya’da bir kez görüp tanıdığı bir kişiye bir kimsenin güvenerek, dostluk ve yardım duygusuyla borç para vermesinin yaşamın olağan yapısına uygun düşmeyeceğini»[343]
√√ «Önceki senetli borçlarını ödememiş olan borçluya bu senetler ödenmeden veya ayrıca teminat altına alınmadan ikinci kez yeniden borç verilmesinin hayat tecrübelerine ve olayların normal akışına aykırı olacağını»[344]
√√ «Ev kadını olan davacı borçlunun, ev kadını olan davalı - alacaklıya karşılıksız senet vermesinin hayatın olağan akışına uygun düşmeyeceğini»[345]
√√ «Hayatın olağan akışına göre, müteahhitlerin aldıkları bonoların dışında ayrıca kendi yararlarına ipotek kurdukları da bir gerçek olduğundan, satışı yapılan dairenin, satış tarihindeki değeri (vâde durumu da düşünülerek) uzman bilirkişilerce saptandıktan sonra kurulan ipoteğin ‘senetlerin teminatı’ olarak mı yoksa ‘geri kalan borç için’ mi kurulduğu kesinlikle saptandıktan sonra karar verilmesi gerekeceğini»[346]
√√ «“Çekin ‘ödeme aracı’ olduğunu, ticari teamüllere göre teslim edilmeyen malın bedelinin çekle ödenmesinin düşünülemeyeceğini»[347]
√√ «Şirket kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda, şirket kayıtlarına geçirilen senet karşılığında yaptırılan iş nedeniyle alınan faturaların defterlere işlenmiş olduğunun anlaşılması halinde, şirket yetkililerince imza edilmemiş dahi olsa, şirketçe benimsenen senedin, şirketi bağlayacağını»[348]
√√ «Çekin ortasından yırtılmış olmasının, ödendiğine karine teşkil etmeyeceğini»[349]
√√ «Bonoların üzerindeki pulların sökülmesinin ne anlama geldiğinin yerel ticaret odalarından sorulması gerektiğini»[350]
√√ «Davacı şirketin malvarlığının senette yazılı miktar kadar borçlanmaya, davalının da mali ve sosyal durumunun bu miktar borç para vermeye müsait olmadığının anlaşılması halinde, dava konusu senetlerden dolayı davacının borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesi gerekeceğini»[351]
√√ «Ehliyetli bir kişi için hile ya da hata sayılmayan bir oluşumun yaşlı olan kişiler için kandırıcı sayılabileceğini, bir neden yokken zengin bir kişinin fakir bir kişiden yüksek miktarda bir parayı ödünç almasının her zaman rastlanır olaylardan olmadığını»[352]
√√ «Kural olarak bir sözleşmenin taraflarının muvazaa iddialarını senede karşı senetle ispat kuralı uyarınca tanıkla ispat edemeyeceklerini, ancak; HUMK.’nun 292 nci (yeni HMK.’nun 202.) maddesinde belirtilen kurallara uygun yazılı delil başlangıcı bulunması durumunda taraf muvazaasının tanık dahil her türlü takdiri delille kanıtlanmasının mümkün olduğunu, bunun yanı sıra, genel yaşam deneylerine ve yaşamın olağan akışına dayanan kişinin de, artık iddiasını ispatla yükümlü olmayacağını, eylemli (ya da beşeri) karine denen yaşam deneyi kurallarının, tarafların olay iddialarının doğruluğu veya bir delilin güvenilebilirlilik derecesi hakkında, hakimin kanaat edinmesine yarayan, yaşam deneylerinin ortaya koyduğu değer hükümleri olduğunu, buna göre hakimin, iddianın doğruluğunu, yaşam deneyi kurallarına dayanarak kabul edilebileceğini ve bu durumda delil gösterme yükünün, o olayın aksini ileri süren tarafa geçeceğini»[353]
√√ «HUMK.’nun 290. maddesine (şimdi; HMK. mad. 201) göre, senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemlerin, miktar ne olursa olsun tanıkla ispat olunamayacakları, ‘senede karşı senetle ispat zorunluluğu’ olarak adlandırılan bu kuralın, sadece senedin tarafları için geçerli olup, tarafların mirasçılarının da, kural olarak taraf kavramına dahil olacakları, ne var ki, senede karşı senetle ispat zorunluluğunu öngören bu kuralın da mutlak olmadığını, HUMK.’nun 293. maddesinin 3. ve 5. fıkralarında (şimdi; HMK. mad. 203/(1)-c, ç) sayılan hallerde, senede karşı tanık dinlenebileceğini - Alacak-borç ilişkileri ispat hukuku yönünden irdelenirken, dava konusu olaylara karışan kişilerin mali durumları gözönünde tutulmalı ve tartışılan olayların hayatın olağan akışına da uygun düşüp düşmediğinin düşünülmesi gerekeceğini»[354]
belirtmiştir...
Bono bir «senet» olduğundan, senetteki «bedeli malen (ya da nakden) alınmıştır» şeklindeki kaydın aksi, onu ileri süren tarafından -bu iddia, senede karşı, onun hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıran veya azaltan bir iddia olduğu için- ‘kural olarak’ ancak «kesin delil» ile ispat edilebilir.
Başka bir deyişle, senet metninde yer alan (bedeli malen alınmıştır) ya da (bedeli nakden alınmıştır) şeklindeki sözler, tarafları bağlayıcı bir nitelik taşır ve senet karinesinin bu açıdan değerlendirilmesine yol açar (HMK. mad. 193 vd.). Uygulamada çok önem taşıyan bu konuda şöyle bir ayrım yaparak sonuca ulaşmak gerekir.[355]
aa- Dava konusu senette borcun nedeni gösterilmemişse, bu durumda alacağın belli bir nedene dayandığını ileri süren taraf, bunu -genel hükümlere göre[356] - kanıtlamakla yükümlü olur. Borcun nedeninin senette yazılı olmaması, ispat yükümü bakımından davacı lehine sonuç doğurur. Örneğin; davacı - borçlu, «davalıdan satın aldığım mal karşılığında bu bonoyu vermiştim, oysa mal bana teslim edilmedi» derse, gerçekten «bononun mal karşılığında alındığını» ve «malın teslim edilmediğini» -özellikle Yargıtay’ın içtihatlarına göre kesin (yazılı) delillerle- kanıtlamak zorunda kalacaktır. Başka bir deyişle, dava konusu senette (bedel) kaydı yoksa olumsuz tespit davasında, önce, bu senedin bir bedeli bulunduğu ve sonra bu sebebin gerçekleşmediği ya da hükümsüz kaldığı -kesin delillerle- kanıtlanmalıdır.[357][358] Eğer davacı-borçlu, «kumarda kaybettiğim para karşılığında bu senedi vermiştim, bu nedenle lehdarı olan davalı, senet bedelini benden -TBK. 604 gereğince-isteyemez» diyerek olumsuz tespit davası açarsa; bu iddiasını -bir görüşe göre; tanık da dinleterek[359]- kanıtlayabilirse, istemi doğrultusunda -«borçlu olmadığına» (ve senedin iptaline)- karar verilmesi gerekir.
bb- Dava konusu senette borcun nedeni «mal» ya da «nakit» olarak gösterilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü, bunun aksini ileri süren -yani, senedi tâlil eden- tarafa ait olacaktır.[360]
Kambiyo senetleri hakkında, keşideci - borçlu tarafından lehdara karşı açılan olumsuz tespit davalarında «senedin karşılıksız kaldığı»nın, -«yazılı belge», «yemin» gibi- kesin delillerle ispat edilmesi gerekir. Senedin tâlili halinde de, senedi tâlil edenin savunma (ya da iddiasını) yine kesin delillerle ispat etmesi gerekir.[361]
Keşideci tarafından hem lehdar hem de hâmil aleyhine -kişisel def’ilere dayanılarak- açılan olumsuz tespit davalarında önce «senedin karşılıksız olduğu»nun lehdara karşı -«yazılı belge», «yemin», «ikrar» gibi kesin delillerle- ispat edilmesi, daha sonra da «davalı-hâmilin kötüniyetinin» -her türlü delille- ispat edilmesi gerekir.[362]
Keşideci tarafından sadece hâmil aleyhine -kişisel def’ilere dayanılarak- açılan olumsuz tespit davalarında da ayni şekilde önce «lehdara verilen senetlerin karşılıksız olduğu»nun -kesin delillerle- ispat edilmesi ondan s o n r a da «hâmilin kötüniyetli olduğu»nun -her türlü delille- ispat edilmesi gerekir.[363]
√ «Senette yazılı kaydın doğru olmadığını» ileri süren taraf, bu iddiasını kanıtlamaya çalışırken, dava konusu senede, «delil başlangıcı» olarak dayanabilir mi? Bir görüşe göre[364] bu durumda, dava konusu senede ‘delil başlangıcı’ olarak dayanılamaz. Çünkü, bir belgenin ‘delil başlangıcı’ sayılabilmesi için, aleyhine ileri sürülen kişiyi bağlayıcı bir nitelik taşıması yani onun imzasını içermesi gerekir (HMK. mad. 202). Bu nedenle, bedelin «malen» olduğu yolundaki senet karinesi, «tanık» dinletilerek çürütülemez. Yüksek mahkemenin son içtihatları bu doğrultudadır.[365] Diğer bir görüşe göre[366]ise; «senetteki kaydın doğru olmadığını» ileri süren taraf, bu iddiasını ispatlarken, dava konusu senede ‘delil başlangıcı’ olarak dayanabilir ve tanık dinletebilir. Örneğin; «bedeli malen alındı» kaydını taşıyan bir bonoda borçlu, «kendisine mal teslim edilmediğini» (senetle) ispat ederse veya alacaklı «borçluya mal vermediğini» kabul ederse, alacaklı, «bono bedelini borçluya nakden ödediğini (ödünç verdiğini)» tanıkla ispat edebilir. Yani bu durumda, bono «nakden ödeme» (ödünç ilişkisi) hakkında ‘delil başlangıcı’ sayılır.[367]
Uygulamada düzenlenen bonolara hep «malen» kaydı konulmaktadır. Taraflar, gerçekte mal alışverişinde bulunmasalar bile, düzenledikleri bonolara «malen» kaydını koymaktadırlar. Özellikle, ödünç olarak verdikleri para karşılığında aldıkları bonoları -Vergi Dairelerinin «faizcilik» yönünden haklarında soruşturma yapmasından çekinerek- «bedeli malen alınmıştır» şeklinde doldurmaktadırlar. Tarafların anlaşarak birlikte düzenledikleri (doldurdukları) böyle bir bonoyu -aldığı borç para karşılığında- imzalayan borçlunun, daha sonra, «kendisine alacaklı tarafından mal teslim edilmediğini» ileri sürmesi ve alacaklının da bunu kabul edip «verilen borç para karşılığında» senedin düzenlendiğini açıklaması halinde alacaklının, borçlu tarafından imzalanan bonoya ‘delil başlangıcı’ olarak dayanamaması (ve borçluya «nakit verdiğini» tanıkla ispat edememesi) kanımızca âdil ve pratik gereksinmelere uygun olmaz. Uygulamada varlığı herkesçe bilinen bu gerçeğe, fiili duruma ters bir çözüm önerilmemelidir. Bu nedenle,yüksek mahkemenin, doktrince de tasvip edilen önceki görüşünün daha doğru, pratik gereksinmelere daha uygun olduğuna inanıyoruz. Nitekim yüksek mahkemenin özellikle en son kararlarının oy çokluğu ile verildiğini ve karara katılmayan iki üyenin sürekli yazdıkları «karşı oy yazıları»nda, doktrince de tasvip edilen önceki kararların daha doğru olduğu vurgulanmaktadır...
Eğer davacı, «dava konusu bu senedin ‘karşılıksız olduğunu’, karşı taraftan bu senetle ilgili olarak ne ‘mal’ ne de ‘para’ almamış olduğunu» bildirerek, «bu senetteki borcun nereden doğmuş olduğunu karşı tarafın açıklamasını» mahkemede isterse, mahkemece bu borcun sebebinin -yani; «dava konusu senedin dayanağı olan hukuki ilişkinin»- isticvap(sorgu) yolu ile (HMK. mad. 169 vd.) davalı alacaklıya açıklattırılması gerekir.[368]
Yüksek mahkeme «senede karşı senetle ispat zorunluluğu (HMK. mad. 201)» ile ilgili olarak;
√√ «‘Bonoya bağlı borcunu mal ya da hayvan vererek ödediğini’ ileri süren davacı–borçlunun bu iddiasını yazılı belge ile ispat etmesi gerekeceğini»[369]
√√ «Senedin ‘hava parası’[370] olarak düzenlendiği iddiasının yazılı belge ile ispat edilebileceğini»[371]
√√ «İade edilmesi gereken senetlerin iade edilmeyip icraya konulduğu iddiasının yazılı belge ile ispat edilebileceğini»[372]
√√ «Satışın veresiye olduğu’nun, davacı - borçlu tarafından yazılı delille kanıtlanabileceğini»[373]
√ «Gerek çeki elinde bulunduran davalıya ve gerekse başka başka kişilere yaptığı ödemelerin ‘çeke mahsuben yapıldığının’ ileri süren borçlunun, bu iddiasını yazılı belge ile ispat etmesi gerekeceğini»[374]
√√ «Senede karşı her türlü iddia ve savunmanın yine senetle (yazılı belge ile) ispat edilebileceğini (HUMK. mad. 290 “şimdi; HMK. mad. 201”)»[375]
√√ «Senet arkasındaki beyaz ciro şeklindeki cironun, ‘temlik cirosu’ olmayıp ‘gizli tahsil cirosu’ olduğuna ilişkin iddianın yazılı belge ile ispatı gerekeceğini»[376]
√√ «İsmi, keşidecinin yanında yazılı olan borçlunun gerçekte ‘kefil’ olduğunu yazılı belge ile ispat edebileceğini»[377]
√√ «Bedelsizlik iddiasının»[378]
√√ « ‘Malen’ kaydı bulunan senetlerde ‘malen teslim alınmadığı’ (gönderilmediği) iddiasının»[379]
√√ «Bonoların arkasındaki ‘bedeli teminattır’ sözcüklerinin, ‘rehin cirosu’nu ifade ettiğini, bunun aksinin yazılı belge ile ispat edilebileceğini»[380]
√√ «Aralarındaki ilişkiyi senede bağlamış olan akrabaların, artık HUMK. 293/1’deki (şimdi; HMK. mad. 203/a’daki) tanık dinletme olanağından -karşı tarafın açık onayı bulunmadıkça- yararlanamayacaklarını»[381]
√√ «Keşide tarihi, dava konusu bonoların tanzim tarihinden daha sonra olan çeklerle yapılan ödemelerin, bonolardaki borca mahsuben yapıldığının -aksi yazılı belge ile kanıtlanmadıkça- kabul edilemeyeceğini»[382]
√√ «Davacı - borçlunun yaptığı ödemenin başka bir taşınmaz satışı ile ilgili olduğunu’ belirten davalı - alacaklının, bu ikinci taşınmaz satışının varlığını yazılı belge ile ispat etmesi gerekeceğini»[383]
√√ «Dava konusu senedin ‘alacaklı gözüken kişinin kızının evlenmesine izin vermesi için düzenlendiği’ iddiasının yazılı belge ile ispatı gerekeceğini»[384]
√√ «Dava konusu senetlerin –gerçekleşmeyen- ‘kereste alım satımı ile ilgili olduğunu’ ileri süren davacının, bu iddiasını yazılı belge ile ispat etmesi gerekeceğini»[385]
√√ «Dava konusu senedin kız kaçırma suçundan dolayı açılacak ceza davasından vazgeçilmesi için verildiği’ iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması gerekeceğini»[386]
√√ «Bonoların ‘kira bedeli" olarak düzenlendiğini ileri süren davacının bu iddiasını yazılı belge ile ispat etmesi gerekeceğini»[387]
√√ «Bonoya dayalı borcun ‘çekle ödendiği’ savunmasının davacı-borçlu tarafından ayrıca bir belge ile kanıtlanması gerekeceğini»[388]
√√ «Senetteki tahrifatın borçlunun onayı ile yapıldığı’ iddiasının yazılı belge ile ispat edilmesi gerekeceğini»[389]
b e l i r t m i ş t i r...
√ “Senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğu” ancak kesin delil (“senet”, “yemin”, “ikrar”) ile ispat edilebilir.[390]
Borçlu, «tamamen doldurulmadan açığa (beyaza) imza ederek verdiği senedin, anlaşmaya aykırı olarak doldurulmuş olduğunu» tanıkla ispat edemez.
Uygulamada; «hile» iddiası ile «senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğu» iddiası birbiri ile karıştırılmakta ve «hile» iddiaları gibi, bu iddia da tanıkla ispat edilmek istenmektedir. Halbuki, bir kimseye güvenerek -o kimse tarafından, anlaştıkları şekilde doldurulmak üzere- boş olarak, sadece altı imzalanarak verilen senedin, o kimse tarafından, anlaşmaya aykırı olarak doldurulması halinde, ortada «hile» bulunmayıp -aynı zamanda TCK. 155’e göre «suç» olan[391] «güvenin kötüye kullanılması» söz konusudur. Güveni kötüye kullanılan kişi, imzalı boş kağıdı verirken, karşı taraftan, boş kağıdın (senedin) ne için (ne kadar) doldurulacağı konusunda bir belge almak imkânına sahip olduğundan, «senedin anlaşmaya aykırı doldurulduğunu» tanıkla ispat edemez.[392]
√ «Senedin hatır senedi olduğu» ancak kesin delillerle (özellikle; «yazılı belge» ve «yemin» ile) ispat edilebilir. Bu iddia tanıkla ispat edilemez.[393] [394] Ancak, «delil başlangıcı» -örneğin; senedin hatır senedi olduğunu imâ eden bir mektup- varsa, buna dayanılarak, tanık dinletilebilir. Hatır senetleri, genellikle tacirler arasında kullanıldığından, hatır iddiasının, ticari defterlerle ispatı -zor olmakla beraber- mümkündür. Hatır senetlerinin hesaplara geçiriliş şeklinden, o senedin «hatır senedi» olduğunu anlamaya imkân yoktur. Hatır senetlerinin, bilanço tahlillerinden de tespiti zordur.[395] Bu senetlerin, ticari defterler yolu ile kesin olarak ispatı ancak, senedi alan veya veren tacirin, o senedin hatır senedi olduğunu açıklaması halinde mümkün olur.[396] Bu açıklamayı hatır borçlusu yapmış ise, bu husus kendi lehine delil olduğu için, karşı tarafın defterinde de bir açıklama yoksa ve karşı tarafın defterleri birbirini doğruluyor ve kanuna uygun olarak tutulmuşsa, bu yolla senedin hatır senedi olduğunu ispat imkânı kalmaz.[397] Buna karşılık, hatır borçlusunun defterinde açıklama var ve hatır alacaklısının defterinde o senede ait hiç kayıt yoksa, bu durum, senedin hatır senedi olduğunu ispata yetmelidir. Çünkü, hatır alacaklısı elindeki senedi (veya devretmiş olduğu senedi) defterine işlememekle, durumu ortaya çıkarmış bulunmaktadır. Ayrıca, elindeki senedi defterine işlememek, «defteri kanuna uygun tutmamak» da sayılabilir.[398]
√ «Senedin teminat senedi olduğu» ancak kesin delillerle (özellikle; «yazılı belge» ve «yemin» ile) ispat edilebilir.[399] Yüksek mahkeme de;
√√ «Senedin ‘neyin teminatı olduğu’nun belirtilmemiş olması halinde, senedin ‘teminat senedi’ sayılamayacağını»[400]
√√ «Dava konusu çeklerin teminat ya da avans olarak önceden verildiği’ iddiasının tanıkla ispat edilemeyeceğini»[401]
√√ «Dava konusu bononun teminat olarak düzenlendiği’ iddiasının davacı tarafından yazılı delil ile ispat edilebileceğini»[402]
√√ «Dava konusu çekin teminat olarak verildiği ve verilmesine neden olan temel ilişki sebebiyle tahsil edilememesi gerektiğinin yazılı delil ile ispat edilebileceğini»[403]
√√ «Dava konusu senedin taraflar arasındaki taşınmaz satışının teminatı olarak düzenlendiği iddiasının yazılı delil ile ispatının gerekeceğini»[404]
√√ «Dava konusu çekin ‘davalıdan ödünç alınan nakit para karşılığı değil de, davalıdan devralınan (kiralanan) dükkandaki araçların teminatı olarak davacıya verildiği’ iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması gerektiğini»[405]
√√ «Çekin teminat olarak düzenlendiği ve planlanan işin yapılmamış olması nedeniyle çekin karşılıksız kaldığı’ iddiasının yazılı delille ispatı gerekeceğini»[406]
√√ «Dava konusu bononun ‘alınan borç para karşılığında verilen çekin kontur garantisi olarak düzenlendiği’ iddiasının yazılı belge ile ispatı gerektiğini»[407]
√√ «Senedin ‘işletmenin devri nedeniyle, teminat olarak düzenlendiği’ iddiasının yazılı delille ispat edilmesi gerektiğini»[408]
b e l i r t m i ş t i r...
«Teminat senedi» olarak alacaklıya verilen bir kambiyo senedi, alacaklı tarafından takip konusu yapılamaz. Çünkü, senedin teminat senedi olarak düzenlenmiş olması halinde, senet, «kayıtsız şartsız muayyen bir bedeli ödeme vaadi»ni içeren senet (bono) olmaktan çıkar ve alacağın (senedin), «tahsil edilip edilemeyeceği» yargılama yapılmasını gerektirir.[409] [410] [411] [412]
Bu durumdaki bir alacaklının senedi icraya koymadan önce mahkemede dava açıp örneğin «senedin düzenlenme nedeni olan olayın gerçekleştiğini ve senette yazılı miktardaki parayı borçluya borç olarak verdiğini» kanıtlaması ve mahkemeden «alacağının tahsiline» ilişkin karar alması gerekir...
Ancak, bunun için yani, «senedin teminat senedi olduğu»nun, davacı-borçlu tarafından k e s i n d e l i l l e r l e -özellikle; «yazılı belge» ve «yemin» ile kanıtlanması gerekir.[413]
Uygulamada yüksek mahkeme «takip konusu senedin teminat senedi olduğu» iddiasıyla açılan menfi tespit davalarında; senedin teminat senedi olduğunun davacı/borçlu tarafından kanıtlanması halinde «takip konusu bono nedeniyle davacının, davalı lehtara borçlu olmadığının tespitine» ve «yapılmış olan icra takibinin ve takip konusu senedin iptaline», aşağıdaki şekilde karar vermektedir:
√ «Takibe konu bononun davacı yanca kooperatife olan borcuna karşılık teminat amacıyla verildiğinin saptandığını, davacının 1700 TL asıl alacak tutarı kadar davalıya borçlu olduğunu, kalan tutar yönünden borçlu olduğu hususunun davalı tarafından kanıtlanamadığından davanın kısmen kabulüne karar verilmesi gerekeceğini»[414]
√ «Teminat amacıyla düzenlenen bonoya konu taşınmaz satış işleminin resmi şekilde gerçekleşmesini ve bakiye alacağın bulunduğunun davalı tarafından kanıtlanamaması halinde, açılan menfi tespit davasında, bono nedeniyle davacının davalı lehtara borçlu olmadığının tespitine, davalı hamil bakımından ise kötüniyetli hamil iddiası kanıtlanamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekeceğini»[415]
√ «Takip konusu senedin ‘teminat senedi’ olduğunun, tarafların ifade ve açıklamalarından anlaşılması halinde, mahkemece ‘takibin iptaline’ karar verilmesi gerekeceğini»[416]
√ « ‘Takibe konu senedin teminat için verildiği’ ileri sürüldüğünde, bu husus borçlu tarafından belgeye dayanılarak veya alacaklının ikrarı ile belirlendiğinde senet kambiyo niteliğini yitireceğinden ‘takibin iptaline’ karar verilmesi gerekeceğini»[417]
belirtmiştir...
«Senede karşı ileri sürülen “hukukî işlem”lerin, senetle ispatı gerektiğinden, senede karşı ileri sürülen iddialar, “hukukî işlem” niteliğinde değil de “hukukî fiil” (maddi olay) ise, bunların tanıkla ispatı mümkündür. Örneğin; borçlu, “senedi imzalarken temyiz kudretine sahip olmadığını”[418], “senedin hile ile imzalatıldığını”[419] “senedi imzalarken hataya düştüğünü”[420] “senedin zor ve tehditle (ikrah sonucu) düzenletilmiş olduğunu”[421] tanıkla ispat edebilir.
Nihayet belirtelim ki, «senede karşı senetle ispat kuralının yer aldığı HMK. mad. 202, yakın akrabalar arasındaki (HMK. mad. 203/a) ilişkilerde de uygulama alanı bulur. Yani, yaptıkları işlemi senede bağlamış olan taraflar -aralarında yakın akrabalık ilişkisi (HMK. mad. 203/a) bulunsa dahi- senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikteki her türlü hukukî işlemleri ancak «kesin delillerle» («senet», «yemin», «ikrar», «kesin hüküm» ile)- ispat edilebilirler, yoksa -karşı tarafın açık muvafakati bulunmadıkça-tanık dinletemezler”[422]
Ayrıca belirtelim ki; keşisel def’iler iyiniyetli hâmillere karşı ileri sürülemez.
Dostları ilə paylaş: |