(*) Bkz. sayfa 221.
401
mevcuttu kimse bilemez. Fakat Eddalar, Sagalar ve Nibelungenlied'in zamaruyla ilgili bir kuşku da olamaz. Büyük Hellenistik, uyuşmacı mitsel iletişim üslubunun Roma sınırlarından Germen ırmak ve ormanlarına ulaştığı yolları tanımak da zor değil.
Öncelikle runik yazının kanıtı var, kuzeyli kabilelere Tacitus'un zamanından sonra ulaştı. Bugün bu yazının Yunan alfabesinden Hel-lenleşmiş Gotik eyaletlerinde, Karadeniz'in kuzey ve güneybatısında geliştirildiği düşünülüyor. Sonra, herhalde eski Tuna ve aşağı Elbe ticaret yoluyla, güney ban Danimarka'ya geçti; burada I.S. 250 yıllarında görüldü. Kısa zamanda Norveç, İsveç ve îngiltereye taşındı. Temel runik alfabesi 24 (3 x 8) harfti, her birinin büyüsel ve gizemli bir değeri sözkonusuydu. İngiltere'de harf sayısı 33'e çıktı, İskandinavya' da 16'ya indi. Germen Vilkerwanderung(*) alanı boyunca çeşitli runik yazılarla dolu anıtlar ve eşyalar vardır, bazıları uğursuzluktan bazdan sevgiden sözeder. Örnek olarak, İsveçde bulunan VII. yüzyılın sonlarından kalma bir taşda 'Bu run'un gizli anlamıdır: Burada güçlü run'lar sakladım, kötü büyücülükten korudum. Bu anıü yıkan büyülenip sürgünde ölecek' yazar. Almanya'da bulunan VI. yüzyıla ait metal broşda da: 'Boso runları yazdı Dallina,'seni kucakladı' yazıyor/30)
Run'ların bulunuşu ve yayılışı kuzeyin barbar Germenleri arasında bağımsız bir etkinin dolaşımını belirler, aynı yüzyılda aynı Hellenist merkezlerden Mithra'nın gizeminin Tuna ve Ren'deki Roma ordularına geçtiği gibi. Eskiden run'larla hangi "bilginin taşındığını bilmiyoruz, fakat sonradan bilgi genelde Neoplatonik, Gnostik Budist bir mistisizmi taşıyor olmalı, bundan kuşku duyulmaz. Odin'in (Wo-dan) İzlanda şiirsel Edda'daki ünlü satırları, onun, run bilgisini nasıl kendini tüketerek elde ettiğini anlatıyor ve bu bağıntıyı kesinlikle ortaya koyuyor:
Rüzgarlı ağaçta asıldığımı sanıyorum,
tam dokuz gece orada asıldığımı; Mızrakla yaralanmıştım ve kendimi Odin'e sundum
kendi kendime.
(*) Volkerwandening: Teton halkların özellikle batı ve güney Avrupa'ya göçü. I.S. II. yy.da başlayıpV ve VI. yyJarda doruğuna ulaşan 'kavimler göçü' ile kuzeyliler İngiltere ve Fransa'ya yerleşmişler, Roma İmparatorluğunun çöküşü ile eski çağ ile orta çağ dönüşümünde etkin olmuşlardır (çev. notu)
402
Öyle bir ağaçta, ki kimse bilemez
kökünün yanından ne geçtiğini. Orada kimse beni ekmek veya boynuzla mutlu etmedi,
Ve oradan aşağı baletim; Runlan gördüm, haykırarak onları aldım,
Ve geri düştüm. ' Sonra kuvvet bulmaya ve bilgilenmeye başladım,
Büyüdüm ve iyileştim; Her sözcük beni başka sözcüğe götürdü,
Her iş başka işe.^31'
Bu satırları kimin yazdığını kimse bilmiyor. Codex Regius diye bilinen çok değerli elyazmasında bulunuyorlar, Kopenhag'da Kraliyet Müzesinde. I.S. 1300'lerde yazılmış gibi görünüyorlar ve içeriği (dilin biçiminden çıkarıldığıyla) l.S. 900 ve 1050 yıllarında oluşmuş olma-h-(32) Yani büyük Viking yayılışının İskandinavya'dan Fransa ve Britanya Adalarına vardığı dönem-tzlanda'ya, Grönland'a, Nova Scotia ve Massachusetts'e. Aynı zamanda Novgorod ve Kiev'deki Viking krallar dönemi, namlarından, Rhos veya Rus (Eski Norveç, rodr, 'kürek çekmek'?)'33), Rusya'nın adı geliyor. Bu yıllarda Avrupalı Hıristiyanlar dualarına 'bizi Norveçlilerin gazabından koru!* diye ekliyorlardı.
Tacitus'un ilkel kayıtlarından sonra çok şeyler gelip geçti. Öncelikle Asya'da Hun akınları bütün Germen dünyasını harekete geçirdi, kabileler doğudan batıya atıldı, kuzeyden güneye ve her yandan ileri geri savruldu, ikincisi, bu kaynayan kazana sürekli bir etki akımı vardı; ilki güney doğuda VI. yüzyıldan beri güçlenen Bizans ve ikincisi Sicilya ve ispanya'dan gelen islam. Bu dönemde İrlandalılar, en çok da Iona adasındaki St. Colümba manastırında ki misyonerler (İS. 563de kurulmuştu) alınlarım bir kulaktan ötekine traş edip saçlarını arkadan uzatırlar, ellerinde uzun sopalar, sırtlarından sarkan deri su torbalan, azık çantaları, yazı tahtaları ve dua kitaplarıyla, Meşinin bildirimini büyük bir gayretle kendilerinin öğrendikleri topraklara geri getirirlerdi; Konstanz Gölüne ve Milano'ya kadar güneylere sızıyorlardı. İS. 750'de Viking dönemi başladığında, önceki dönemin Germenleri yerleşmiş, oturmuş Hıristiyan Avrupalı kültüre sahip bir eyaletin üyeleri olmuşlardı. Şimdi de güneybatıdan Mağripliler ve güneydoğuda sendeleyen Bizans Hıristiyan împaratorluğunu'nun etkisi altındaydılar. Çürümüş Roma düzeninin devamı veya ondan son-
403
ra uygarlaşma sözkonusu değildi, yeni ve hızlı Gotik düzenin kuruluşu gerçekleşiyordu. Ve uzak kuzeyin Vikingleri Tacitus'un yedi yüzyıl önce yazdığı gibi ilkel kabileler değillerdi, gelişmiş, güçlü barbarlardı; büyük deniz araçlan yapıp yüzdürüyorlar, seçkin biçimde dövüşüyorlar, altı yüz parçalık donanma halinde açılıyorlardı. Birçoktan yirmi beş yarda yüksekliğinde ve otuz tonluk gemilerdi.
l.S. 800 yıllarında bir vakanivüs şöyle yazıyordu:
'Gemilerin sayısı artıyor, Vikinglerin sonsuz akını artışını hiç durdurmuyor. Her yerde Hıristiyanlar katliamlara kurban oluyor yakılıyor, soyuluyor. Vikingler her yönden geliyor ve kimse onlara karşı koyamıyor, Bordeaux, Perigueu, Limoges, Angoluleme ve Toulouse'u alıyorlar. Angers, Tours ve Orleans yıkıldı ve sayısız gemi Seine'den ilerliyor, kötülük bütün bölgede yayılıyor. Rouen yıkıldı, soyuldu ve yakıldı, Paris, Beauvais ve Meaux alındı, Melun'un güçlü kalesi yerle bir oldu, Chartres ele geçti, Evreux ve Bayeux yağmalandı ve kasaba talan edildi. Bir kasaba, bir manastır kurtulamadı. Bütün halk kaçıyor, 'ülkemiz, çocuklarımız ve evlerimiz için kalıp savaşalım' demeye çok az insan cesaret edebiliyor. Kendilerinden geçmiş, rekabete düşmüş kılıçla savunmaları gereken şeyi haraçla kurtarıyorlar, Hıristiyan krallıklarını yokolmaya terkediyorlar.'^
Korkunç felaketin öte yanında ise büyük Viking ozan ve savaşcı-büyücü Eğil Skallagrimson'un (l.S. 930) çocukluk şiirini buluyoruz:
I
Annem bana dedi ki:
Benim için alınacakmış,
Bir gemi ve biçimli kürekler,
Vikinglerin yaşamına katılmam için-
Pruvada dikilmem için ve
Güzelim kalyonu sürmem için,
Onu limana sokup ...',-
Rastladıklarımı kesip devirmem için'36)
Eğer tanrı Thor'da, karakterinde, halkının ham anılan varsa -pa-leolitik çekiç ve ilkel canavar-avcısının cesur işleri— VVodan'm (Odin, Othin) karakterindeki bütün ilkel izler de silinmiştir; yerini çelik gibi parlak simgesel bir figür almıştır, işlenmiş ve parlak bir yüzey ve şaşırtıcı bir derinlik vardır. VVodan özenle kurulmuş, derinlemesine anlaşılmış bir kozmolojinin babasıdır, öğrendiğimiz bütün büyük
404 &İ
düzenler gibi, esinini eski Sümer'in kahin anlayışında bulmuştur ve Zerdüştcü, Hellenist ve muhtemelen Hıristiyan düşüncesinin etkileri altında gelişmiştir. Mithranın militarist gizeminin yansımalarını gördüğümüz savaşçı bir mistisizm ile güç bulmuş ve özel bir kader anlayışı ile huşu yaratan Anglo-Sakson sözcük ıvyrd'da özü ortaya çıkmıştır: bizim 'weird' sözcüğümüz 'kader' anlamım da oradan alır; Makbet'in Kader Tanrıçalarının kaderi gibi.
Wodan'in cennet gibi savaşçılar salonunda 432.000 savaşçının kaldığım zaten söylemiştik/37) Bu savaşçılar kozmik eon'un sonunda 'savaş Kurdu'yla birlikte koştururlar ve tanrılar ve cinlerin savaşına katılırlar. Bu günün şafağında devlerin gözcüsü Eggther harpım çalar ve üstündeki kırmızı ve güzel horoz, Fjalar, öter. Tanrılar için de horoz Gollinkambi öter; yerin- altında da başka bir horoz ötecektir, pas kırmızısı bir horoz tanrıça Hel'in kanundadır. Ve sonra, kader-yüklü mısralarında okuduğumuz gibi, cehennem köpeği Garm ininin önünde üluyacaknr; bukağı kırılacak ve kurtlar kaçacaktın 'Daha çok biliyorum' diyor bu nusralan yazan kahin, "Ve tannlann kaderini görüyorum':
Kardeşler dövüşecek ve birbirlerini devirecek, Kızkardeşlerinin oğullan akrabalığı lekeleyecek; Güçlü orospoluktan dünyada işler zor; Balta-zamanı, kılıç-zamanı, kalkanlar yırtılmıştır, Rüzgar-zamanı, kurt-zamanı, dünya yıkılmadan önce; HiÇ bir insan ötekini sağ bırakmayacak.
Yggdrasil sallanır ve sallar eski parçalan, ve dev gevşektir.
Tanrılar nerde?Periler nerde? Hep Jotunheim homurdanıyor, tanrılar toplantıda; Taş kapının yanındaki cüceler kükrüyor, Kayaların efendileri: Daha bilebilir misiniz?*38*
Bir başka kıyamet önümüze böyle geliyor.
Doğudan gemilerine Naglfar'a binmiş devler geliyor, gemi koparılmış brnakdan yapılmıştır, kalkanım yukanda tutan dev Hrym
405
tarafından yönetilmektedir. Yanısıra Yılan Midgard yüzmektedir ve yukanda dev bir kartal çığlıkları atar. Kuzeyden bir başka gemi gelir. Hel halkı gemiye dolmuştur, yönetiminde şekil-değiştiren Loki vardır. Güneyden üçüncü bir gemi görünür, yekesinde Sürt, ateş dünyasının yöneticisi vardır. Othin Kurtlara katılmak için gelir. Tanrı Freyr Surt'u arar. Othin düşer ve oğlu Vithar öcünü alır, kılıcını Kurd'un Kalbine sokar. Thor Yılanla tekrar karşılaşır. Parlayan Yılan cennete dalar ve Thor kızgınlıkla onu keser, fakat dönerken dokuz adım atar ve düşüp ölür.39)
Güneş kararır, dünya denize batar, •
Cennetten inen sıcak yıldızlar tekerlenir; Buharı ve yaşam-besleyen ateşi şiddet basar, Ta ateş cenneti geçene kadar.
Ama sonra, işte?
Şimdi dünyayı yenilenmiş mi görüyorum Dalgalardan yemyeşil yükselmiş; Şelaleler dökülüyor ve kartallar uçuyor, Ve uçurumların dibinde balıklar avlanıyor.
Sonra ekilmemiş tarlalar olgunlaşmış meyvalar verir, Bütün hastalar iyileşir, ve Baldr geri gelir; Baldr ve Hoth Hropt'un savaş-salonunda yerleşir, Ve güçlü tanrılar: Daha bilebilir rhiziniz?^40)
Tartışmaya gerek yok. Kozmik yaşam ağacı ve runik akıl, dört kozmik yön ve onların güçleri, 432.000 yıllık büyük eon'un kozmik savaşla son bulması, yokolma ve yenilenme, sistemin bütün imgeleri artık tanışık olduğumuz biçimle tamamiyle uyuyor. Burada, bütün mitosa bulaşan kişileşmemiş kozmik bir süreç dikkat çekiyor. Aynı zamanda da bazı bilimadamlarına İran Zerdüşt kökeni düşündüren zıt güçlerin karşılaşması var. Dev gemi, tırnakdan yapılmış Naglfar da İram çağrıştırıyor. Orada.da doğru dürüst tırnak kesmemek bir suç olarak kabul edilmekteydi. Fakat Edda mitolojisinde zıt güçlerin ahlaki bir içeriği yoktur. Sonraki devrede zıtlıkların biteceğine ilişkin bir beklenti de bulunmamaktadır.
406
Eski Germen düşüncesinde dünyanın başlangıcının ve yeniden başlangıcının ahlakla ilgili bir yönü yoktur özünde fiziksel bir çelişki ve etkileşimdir. Snorri Sturiuson nesir Edda'smda anlatır:
'Başlangıçta Esneyen bir Yarık vardı. Kuzeyden, sonra, soğuk Pus-lu-Dünya göründü, ortasında bir kuyu vardı. Buradan dünyanın ırmakları aktı. Güneyde ısı dünyası göründü, parlıyor, yanıyordu ve tutunacak yeri olmadığından ordan geçilemezdi. Ve kuzeyin buzlu akıntıları güneye doğru akarak, buz la şan köpük gibi bir zehir oluşturdu. Akıntılar durdu ve ortasında kırağı oluştu. Ve güneyin soluğu kırağıyı eritince, onun damlasından kocaman uyanan bir dev, Ymir biçiminde yaşam çıktı.
Ymir'i ter bastı ve sol elinin altında erkek ve kadın oluştu, bir ayağı da ötekinden bir oğul doğurdu» böylelikle Kırağı Devleri görün-düler. Dahası, kırağıdan bir inek yoğunlaşıp oluştu, adı Audum-la'ydı, memesinden dört süt deresi akıyordu ve Ymir'i besledi. İnek buz kalıplarını yaladı, kalıplar tuzluydu ve yaladığının ilk günü saç çıktı, ertesi gün bir adamın başı göründü, ertesi gün bütün adam ortadaydı. Adı Buri'ydi, güzel yüzlü, ulu ve güçlüydü.
Buri'den Borr doğdu, o da bir devin kızıyla evlendi ve üç oğlu oldu: Othin, Vili ve Ve. Ve dev Ymir'i kesti ve gövdesinden dünyayı, kanından deniz ve suları, etinden toprakları, kemiklerinden kayalıkları, kırık kemiklerinden ve dişlerinden kaya ve taşlan yarattı; cenneti ka-fatasından yaptı, dünyanın üstüne yerleştirdi ve her köşenin altına bir cüce yerleştirdi. Güneyden ateş ve kıvılcım getirdiler, bazılan gökte dolandı, bazılan sabit kaldı, böylece güneş, ay ve yıldızlar yapıldı. Ve dünya, çevresindeki derin denizle daire şeklindeydi. Dünyanın dış kenarım devlere verdiler, iç kısmında dünyayı çevreleyen büyük bir kale yaptılar: Buna Midgard dediler. Ymir'in beyninden bulutları yaptılar. Ve iki ağaçtan erkek ve kadım yarattılar(*) ruh ve can verdiler, akıl ve duygu verdiler ve biçim, konuşma, duyma, görme ve elbiseyle ad sağladılar. Dahası /"dünyanın ortasında kendilerine bir şehir yaptılar. Bu şehrin birçok öyküsü ve masalı vardır. Othin orada yüksek bir yerde kansı Frigg'le oturdu. Ve onların nesli Aesir olarak bilinir. Ona herşeyin Babası denir çünkü o bütün tannlann ve insanla nn babasıdır ve herşey onun demesiyle ve onun gücüyle oldu.'*4 '
Taunlar her gün Ash Yggdrasil'in, bütün ağaçların en büyük ve en
(*). Bkz. sayfa 175.
407
iyisinin dibinde karar verirlerdi. Ağacın dallan bütün dünyaya yayılırdı ve üç kökü vardı: biri Aesir arasındaydı, biri daha önce Esneyen Boşluk olan Kırağı Devlerinin arasında, üçüncü Puslu Dünya'daydı. üçüncü kökün dibinde koca yılan Nidhoggr vardı ve aşağıdan kökü kemirirdi.(*) Kırağı Devlerinin arasındaki kökün dibinde Mimir'in akıl kuyusu bulunuyordu, kuyuyu Mimir gözetirdi. Mimir kuyudan içti içeli çok eski destanlarla doludur. Aesir içindeki kökse cennetde-dir. Urdr diye bilinen kutsal kuyu ordadır. Tanrılar bu kuyunun yanında mahkeme kurarlar. Ash'ın tepesinde bir kartal oturur ve gözlerinin arasında bir şahin oturur, kökünde kemiren yılan vardır, bir de sincap, Ratatoskr, Ash'ın gövdesinde aşağı yukarı koşar, Kartalla Yılan arasında kıskançlık sözcükleri taşır. Dört karaca ağacın dallan arasında koşar ve yapraklan ısırır...
Gördüğünüz gibi, herşeyin babası Othin ağaçta asılıdır ve Mesihin çarmıhta asılı olduğu gibi, mızrakla delinmiştir: mızrak kendi mızrağıdır; o runlann bilgeliğini kazanmak için kendi kendinin kurbanıdır (kendisi kendisine). Fakat benzerlik daha çok Mesihle değil Bod-hi-ağacındaki Buda'yladır, çünkü burda amaç aydınlanmadır, kızdırılmış bir tanrıya kefaret ve günaha düşmüş bir ulusa merhamet sağlayıp kurtarmak değildir. Ama öte yandan Buda'nır tersine, Ağaçtaki Adamın karakteri bütünüyle dünya ile dir ve özellikle kahra-manca-şairce bir düzen oluşturur. Hergün büyük savaşcı-salonunda şampiyonlar şafakla kalkarlar, zırh giyerler, huzuna girip dövüşür ve birbirlerini devirirler. Bu onların sporudur. Akşamlan dönerler ve Valkyries onlara tükenmez bir mead'la(**) hizmet eder, sonra aşkla onlarla oturur. Ve şiir meadınm da sahibi ve dağıtıcısı bu tanrıdır. Çünkü Viking donanmalarının gücü ve ihtişamı savaş sanatlarında, ozanların şiirlerindeki sanatta ve runlardaki bilgelikdeydi.
Şiir Othin'in ale'i(***) idi ve onun şiirinde yaşam gücü vardı. Fakat onun o kadar çok formu ve adı vardır ki onun bilgeliğinden hayretlere düşmüş bir kraliyet adayı bir defasında şikayet etmişti: 'Bütün efsaneleri bilen akıl gerçekten iyi olmalı ve bütün bu adlara yol açan örnekleri bilmek de fena olmamalı'. Mistik bir öğretmen kılığında tanrının kendisini yanıtlar Gerçekten araştırıp sıralamak için çok fazla bir bilgi. Ama işin özeti, adlarının çoğu ona bu şanstan dolayı veril-
Dostları ilə paylaş: |