3. GECE DENİZİ YOLCULUĞU
Ataerkil mitolojide dişi kişilerin çağrışımları, genelde, Sigmund Freud'uri, düşün açık tatmini olarak nitelediği 'vurgunun değiştiril-mesi'yle bulanıklaştırılır. İlgiyi başka yöne çeken ikinci derecede bir tema sokulur, bir olayın öğeleri çevresinde yeniden gruplaştırılır, açıklayıcı sahneler, eylemler veya sözler yutulur, yeniden yorumlanır ve yalnızca uzaktan sunulur. Çok daha derinde sinmiş olan anlam sonuçta zihni aydınlatmaktan çok bulandıran bir-bütüne karıştırılır.
Ataerkil kozmogonilerde, örnek olarak, kutsal analığın normal hayali baba tarafından ele geçirilmiştir. Bütün motifleri, örneğin Hindistan'da, zayıflayan tanrı Vişnu'nun göbeğinde büyüyen Dünya Lotusu gibi, buluruz. Hindistan'da Lotusa ilk atıf daima tanrıça Padma olmuştur. Padma, Lotus'tan gelmiştir, gövdesi evrenin kendisi olan, uzun sapı göbekten Lotus'a tam da göbek kordununu ça^şüran ve burdan akan enerjinin tanrıçadan tanrıya, anneden çocuğa aktığı Lo-tus'tan. Veya klasik Zeus imgesinde, Zeus'un Athene'yi beyninde taşıması 'yüceltme' örneği olarak sunulduğu gibi, şimdi de, yüceltmenin Freud'un yukarı dönüşüm diye adlandırdığı imge tipi olarak alınır; kadın, rahminden doğurduğu gibi, baba da beyninden doğurur. Sözcüğünün gücüyle yaratma, erkek rahme dönüşümünün başka bir örneğidir; ağız, dölyolu, sözcük, doğum. Ve bu tuhaflığın bir başka önemli sonucu, tüm Batı ruhsallığında çokça saygı gören, büyüğe ilişkin sapkınlığın ortak bir nosyon olmasıdır. Özellikle de bizim sayısız bekar ve eşcinsel büyük öğ^etmerüerimizce vurgulanmıştır- bu ruh-sallık ve cinsellik baskıya alınmıştır.
Freud, sansür etkeninin rüyada aydınlanmasına ilişkin, vurgunun yerinden edilmesi ve öğelerin yeniden dizilmesiyle, açık tatmin, gizli düşüncelere öyle benzemez duruma getirilmiştir, ki, hiç kimse birincinin arkasında ikincinin varlığından kuşkulanmaz, diye yazar.^21) Tüm ataerkil mitolojiler boyunca da böyle olmuştur. Dişinin yalnızca simgesel kozmolojik anlamda değil, fakat kişisel, psikolojik olarak da işlevi sistematik olarak değersizleştirilmiştir. Evrenin kökenleri mitos-
136
lannda dişinin rolü azaltıldığı harta yok edildiği gibi, kahraman efsanelerinde de böyle olmuştur. Gerçekten, epik, dram ve romanslarda dişi kişilerin önemsiz nesneler durumuna indirgenmesi şaşırtıcıdır. Veya, özne olarak işlev gördüklerinde bile ya kişileşmiş cinler veya erkek iradesinin önemsiz bağlaşıkları gibi çizilmişlerdir. Etkin bir diyalog fikri hiç oluşmamış görünür. Erkek, kendi basma veya dünyasıyla, bu alevli dişi cinlerden birini dağıttığında (heyhat, trajedi!) ondan (yani yeraltından) daha önceki düşünsel ve duygusal (aydınlanma, bütünlerime, yeniden doğum) sınırlarından daha öteye gidebileceği bir açıklamayı kapar. Ebedi imgelerde ortaya çıktığı gibi, açıkça, bazı eski ataerkil söylemde de erkeğin, dişi tarafdan almış olduğu bazı kabul edişlere işaret edilmiş olması gerekir. Fakat vurgu o kadar yerinden oynatılmıştır ki ilkbakışta erkekler görünür. Gerçekten, ikincide görülmez! Erdemin -arete- ataerkil kapsamı savunulmaktadır. Bu, gerçekte, bir ölçüde çürütülebifir.
Çağdaş bilimadamları bile, bu geniş ataerkil etme üstüne işbirliği yapmaktadırlar. Gerçekten, dişi, hanım bir bilimadamına gereksinim vardır; Jane Ellen Harrison, Truva savaşmm bütün övünç ve trajedilerinin tesellisinin türetildiği kabul edilen Paris'in Yargısı episodunda-ki saçmalık ve kabalığı, başanyla gösterir.
'Mitos, mevcut durumuyla Olimposlu Zeus'un zevkini tatmin etmeye yetecek denli ataerkildir. Eski bir satir oyunu veya çağdaş opera-bouffe için malzeme çıkaracak kadar saçma ve hatta kabadır:
. Üç tanrı Ida'ya geldi ölümsüz çekişmeyi orada bitireceklerdi Üçünden en güzeli hangisiydi Hangisi güzellik ödülünü takabilirdi
Çekişme kemiği, Eriş (çekişme) tarafından, Peleus ve Thetis'in evinde toplanmış tanrılar araşma fırlatılmış alfan elmadır. Üstünde, 'güzel olan alsın' yazılıdır veya bazı yetkililere göre, 'güzel olan için elma'. Üç ulu tanrıça yargı için kralın oğluna, çoban Paris'e çıkarlar. Mitosun özü bu söyleme göre bir icaAXuneiov güzellik yanşması-dır.'*22) |
Şunu da ekleyebiliriz, mitosun bilgi veren özelliği (ethos), arete, veya mükemmellik övüncüdür. Bu da tam Homeros kahramanlarının ruhuna uygundur, çünkü o da Keltik ve Germen ruhu gibidir, veya
137
gerçekten, her yerde süregelen, erkeğinkidir.
Fakat burada, dişi ruha da uygun biçimde yansıtılmıştır. Güçlük de budur. Erkek düş dünyasında dişinin mükemmelliği şunlarda varsayılır: a) form güzelliği (Afrodit), b) evlilik yatağına sadakat ve saygı (Hera), c) mükemmel erkekleri mükemmel ataerkil anlayış için esinleme yeteneği (Athene). Bunlarla, sonuçta elbette, kadın olarak, yarışmayı kazanan, hile yapar. Afrodit, Paris'e altın elmayı kendisine verirse, ona, zaten Menelaus'la evli olan güzel Helen'i sağlıyacağına söz verir. Harrison, 'güzellik yarışması saklanılmış bir küçükgörmedir' der. 'Kabadır ve rüşvetle karıştığında daha da kaba olur'.^23' Fakat kuşaklar boyunca bu dünyanın en soylu mükemmellik (apern) epiğinin uygun (yani önemsiz) mitsel başlangıcı kabul edilmiş görülmektedir ve her şey bu düzende sürmüştür.
Bunu Nostai 'dönüşler' izlemiştir, dünyadaki dış işlerin mükemmelliği. Efendileri ihmal edilmiş karılarına on yıl sonra (veya Odys-seia örneğinde 20 yıl) döndüklerinde, karıları, Griselda gibi, sadık biçimde evde oturup onları bekliyor olacaktır (aşkın kurtuluşu, ataerkil biçem). Fakat, bildiğimiz gibi, dönen kahramanların en azından biri, korkulur bir şokla karşılanmıştır.
Dr. Cari GJung'un yazılarında tartıştığı ve dünyamı ■ her yanından örneklerle açığa çıkardığı gibi, ruhta, toplumda, tarihte ve mitosun simgeselliğinde, tamamlayıcılık işleyişi ilkesi vardır. Bu ilkenin mekaniğine ilişkin bir tartışmasında, 'ne kadar bilinçli olsak' diye yazmıştır, 'her zaman kararlaştırılamaz ve kararlaştınlmamış bilinçsizlik öğeleri olacaktır. Bu kendi bütüncüllüğümüze ilişkindir'.^ Fakat, bu bilinçsiz öğeler, basitçe, ruhta hareketsiz durmazlar. Kavranılmayan potansiyel olarak, bilinçli tutuma telafi edici bir etki içinde, eyleme hazır bir nitelikte bulunurlar. Öyle ki, bilinç küresinde ne zaman bir rahatlama istemi doğsa ve birey artık istediği amaca tüm enerjisini vermeyi gereksinmese -Örnek olarak Truva savaşının kazanılması-kurtulmuş, tasarruf edilmiş enerji geri döner ve potansiyel deneyim ve gelişimin bekleyen merkezlerine akar. Jung, tasarruf edilmiş enerjiyi, akılcı olarak seçilmiş bir nesneye dönüştürmek bizim gücümüzde bulunmaz, diye belirtir.*25^ Tersine, dönüşüm yalnızca kontrol dışı değildir, kaçınılmaz olarak, üstelik, bilinçli iradenin tamamlayıcısıdır da. Çünkü Jung'un gözlemlediği gibi, kendisinin de çok zeki bir insan olarak gördüğü Heracleitus'dan alıntı yaparsak, 'herşey er veya geç tersine döner'
138
Eski Yunan filozofi Heracleitus (I.Ö. 500) bu psikolojik, tarihsel ve kozmogonik yeniden dengelenme sürecine enantiodromia 'tersine dönme' adını verdi. Ve, sürece örnek olarak, Homeros'un iki zıt epiğinden daha iyisi bulunamaz. Heracleitus ve tüm kuşağı bunlarla yetişmişti: bir yanda tiyada, arete dünyası ve erkekçe işleri ile, öte yanda Odysseia, güç ve bilgilerin diyarına, tamamiyle kontrolsuz, kahramanlar kuşağının en akılcı adamının, uzun dönüşü. Kesiti de, yalnız bırakılmış şekilde bekleyen azgelişmiş, hatta bilinmeyen öteki zihin, kadındır. Ege'nin eski günlerinde Girit'in bu sevimli varlıklarının duygusal seslenişinde bulunduğu zihin. Fakat erkeklerin keskin kahraman çağmda bu, Atlantis gibi batmıştır.
Dostları ilə paylaş: |