İmge Kitabevi Yayınları: 41 Joseph Campbell



Yüklə 2,24 Mb.
səhifə26/80
tarix03.01.2022
ölçüsü2,24 Mb.
#35123
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   80
2. ZEUS'UN EVLİLİKLERİ

Indus Vadisinin Tunç Çağı şehirleri ile Egeninkileri karşılaştır­mak öğreticidir. İki gelişimin de tarihleri yaklaşık olarak aynıdır, Î.Ö. 2500-1500. İki kültürün nihai kaynaklan da aynıdır, çekirdek Yakın Doğu. Fakat, neolitik ve Tunç Çağı köy ve şehirlerinin sanatı ve mito­lojileri İndus'a yayıldığında, gelişmemiş paleolitik ve mesolitik cangıl köylerinin bölgesine girmiştir. Leo Frobenius, bu 'ikinci tür' tropikal, zamansız, ekvatoral kültür için, 'insan kültür tarihinin görünmez kar-şı-oyunculanndan biri' diye yazar.*2' Bu çevrenin, sonraki Hint mitolo­ji tarihi ve uygarlığına etkisi belirleyicidir. Bütün tropikal kültür böl­gelerinde, çeşitli öldürülmüş, kesilmiş ve çürümüş cesetler, gömül­müş et parçalan ve başka mitosların dehşet verici uygulamaları, bit­kilerin aşılanması analojisi ile, insan toplumlarım nesil vermesi, sür­mesi için yapılmıştır. Bitki dünyasının ruhunda yaşayan halk, Fro-benius'un dediği gibi,' kendilerini onunla, onu kendileri ile özdeş-leştirirler. Tropikal, ekvatoral bölgenin önde gelen mitolojik teması, gövdesinden, yenilen bitkilerin büyüdüğü, öldürülen ve kesilen kutsal varlıktır.' Tüm bölgenin ilkel ritleri, bu mitosun eşdeğeridir.'3'*) Yüksek Tunç Çağı mitolojilerinde de önde gelen tema, öüm ve yeni­den dirilmedir; çoğunlukla bol miktarda insan kurbanında süregelir. Sonuç olarak, bu mitos ve ritler ilkel Hindistan'da arandığında, tro­pikal ile buluşur ve kaynaşırlar. Kara Tanrıça Kali'nin kanla yıkanan kültü ve dulların kocalarının cenaze törenlerinde payrlanf*) üstünde yakılışı örneklerinde olduğu gibi, yüksekle alçağın, işlenmiş ile iş­lenmemişin zengin bileşimi ile ritüel ölüm biçimleri gelişmiştir.

Hindistan'ın, Tunç Çağı uygarlığı merkezlerinden uzaklığı, Indus Vadisinin umut verici şehirleri Mohenjo-daro ve Harappa'run son bul­masına neden olmuştur. Bölgelerinde, hiç bir yerel kültürün geli­şimine ilişkin arkeolojik bir iz bulunamamıştır, yalnızca aşamalı bir gerileme görülmüştür ve büyük altkıtanın geri kalan kısmı, bugünün Malezyası ile karşılaştırılacak bir düzeyde kalmıştır/5* Belki bu hiç de kötü değil (gerçekten antropologlar için çok çekici görünüyor) fakat Akdeniz'de bu dönemde gelişen dünya ticareti -Mezopotamya ve Mısır, Nubia ve İspanya, irlanda, Macaristan, Girit ve Arabistan'da gelişen bir tek topluluk olarak bileşen bakır, altın ve tunç ticareti- ile

(*} payr ölüleri yakmaya mahsus odun yığını, (çev. n.) 128

ikisi de karşılaştırılamaz.

Dahası, İndo-Aryan savaş arabaları, sığır çobanları ve Aryan tan­rıların panteonu (İndra, Varıma, Mirra, Vayu ve ötekiler) ile Veda şarkıcıları, İndüs şehirlerini yıktılar ve Ganj yaylalarına geçtiler, İ.Ö. 1500-1000. Onlar da terkedilmişlerdi ve onların da bahadırlığı, tanrı­ları gibi, zamansız, herşeyi yutucu ve yenileyici ana tanrıça Kali'nin varlığınca zamanla vurulmuştu: düş gibi vızıldaması 'huzur, huzur, huzur, tüm canlılara huzur' iken, başı vurulmuş kurbanlarının kanı, huzur içinde, sürekli, onun kursağına giden, ölümsüzlük veren ye­meklerine (ambrosia) dökülmüştü.

Öte yandan, Ege'de kuzeyin hayvan dolu ovalarından gelen paleo-litik Büyük Av ile yeni uygarlık düzenleri oluştu. Bunlar da yüzyıllar­dır çekirdek Yakın Doğunun ana yaratıcı merkezlerinin etkisi al­tındaydılar. Bağışlamayan ve özümleyici bir etki vardı. Bölge özellik­le yükselmiş bir enerjiyle doluydu ve görmüş olduğumuz gibi, ilk Ar­yan ve Aryan öncesi dalgalar vardığında, I.Ö. 2500, bunu ötekiler izle­di; dalga dalga üstünde, ta Hint akıbetinin tersine, tanrıların mitsel düzenini tüketen bir tanrı değil, bunun tersi gerçekleşene kadar. Ve tüketilen düzen, Malezyalı kannibal saldırganlar değil, Girit'ten öğ­renmiş olduğumuz gibi, sevimli seçkin Parislilerinkiydi.

Olimposlu Zeus'un, yılan oğul ve ana tanrıça Gea'nın eşine karşı zaferini zaten izlemiştik. Şimdi, karşılaştığı sayısız genç tanrıçaya karşı tutumunu görelim. Paree ile zevklenişini yani. Herkes onun, bo­ğa, yılan, kuğu ve altın duş biçimlerine girecek kadar çıldırdığını bi­lir. Gördüğü her Akdeniz nymph'i onu çıldırttı. Sonuçta, Yunanlıların, Giritliler kadar uygarlaştıklan zaman geldiğinde, en büyük tanrıları­nın kız peşinde koşması, teolojide utanç yaratır durumdaydı. Fakat, öyle yapmaları gerekmedi, çünkü bütün tanrıçalar, gerçekten, değişe­bilen bir gecelikle, fahişe görünümündeydi. Tanrının her çapkınlığın­da, tanrıça değişik olduğu kadar, tanrı da son görünümünde aynı şe­kilde değişti. Bu tür, kutsallığın çokluğunun birlikte olması formülü, Hıristiyan teslis öğretişinde bulunur, bir kutsal öz, üç (veya daha faz­la) kutsal kişilik. Aynı biçimde. Eski Ahitte Yehova'nın değişik melek­leri örnek olarak Yakub'a, Musa ve Gideon'a görünürler. Bunlar hem Yehova'dirlar, hem değillerdir. Tüm dünyada tanrıların bunu yapış biçimleri vardır, onların alışkanlıklarını yakından bilen bir öğrenci içirt hiç de şaşırtıcı değildir: Aristo mantığını kullanan biri için ola­ğandışı görülebilir ve 'Ah Tanrım, senin yolların insanoğlu için kav-

129

ranılmazdır' diye bağırabilirse de!



Bu dönemde Zeus için sorun basitçe şuydu: Yunanlıların geldikleri her vadide, her adada ve her koyda, dünyanın ana tanrıçasının yerel bir biçimi vardı ve ataerkil düzenin ulu tanrısının ataerkil bir yolda efendilik etmesi gerekiyordu. Tüm bu fetihler İskender Çağının sis-tematistlerince bir araya getirildiğinde canlı bü" gündemle karşı­laşıldı. Bu doğaüstü skandalin bir şanslı sonucu ile Yunanlılar, eski teolojilerini bütünüyle ferahlattılar. Arkaik mitosun başka belirli illere de geçmesinden memnun olunacak bir etki. Fakat tanrının evlilikleri­nin zafer günlerinde, bunlar ciddi toplumsal bir değer taşıyorlardı. Daha sonraki metinlerde bunlarm belli bir hoppalıkla sunulduğunu görsek de.



Şekil 20. Yılan Tanrıça

Örnek olarak, bu mitolojinin işlevinin mizahi ve mantıksal bir örneği Pallus Athene'nin doğuşu efsanesinde görülebilir. Ad, İ.Ö. 1400'e ait bir çizelgesel B tabletin­de görülmüştür. Girit'te, Knossos' da. A-ta-na Po-ti-ni-ja, Athana'nın Hanımı diye okunur.'6' Burada söz­cük, bir yer adına aittir. ('Chartres Hanımımıza!, örneğinde olduğu gi­bi) Hellen öncesi şiveye aittir. Pro­fesör Martin Nilsşon, bu atfın, Girit ev eşyalarında ve saray kabirlerin­de temsil edilen yerel bir tanrıçaya ait olduğuna inanır. (20 ve 21. şe­killer) (Girit) 'saray tanrıçası kralın kişisel dişi koruyucusu idi ve Athene'ye de bu rol verilmişti... O kahramanların bekçisi dişi koruyu­cu idi' diye yazar/7' Fakat tüm dün­yanın bildiği gibi klasik panteonda Atina eski bir Girit kutsal kişisi olarak değil, genç ve taze bir Olim-poslu olarak, temsil edilir ve sözcük anlamı ile Zeus'un beyninden doğ­muştur.

130


Zeus, evlilikler yoluyla teolojik saldırılar mesleğine, ilk kan ola­rak tanrıça Metis'i alarak başladı. Metis, ilk kozmik su çifti Oceanus ile Tethys'in kızıydı. Bunlar Mezopotamyah Apsu ve Tiamat'ın tam eşdeğeriydiler. Ve Mezopotamyah ilk çiftin ilk oğlu Mummu gibi Kelam, Logos; Doğrunun ve Bilginin Efendisi Metis sonsuz akıllıydı. Gerçekten tüm tanrılardan daha fazla biliyordu. Dahası, biçim değiş­tirme sanatını biliyor ve Zeus yaklaştığında bunu kullanıyordu. Fa­kat Zeus sonunda onu bir oyunla kendinin yaptı ve o da gebe kaldı.



Şekil 21. Yılan Tanrıçaların Görünüşleri

Sonra Zeus, ikinci çocuğu doğarsa, kendisinin sonu olabileceğini öğrendi ve onu (halen hamileydi) yatağına çekerek bir defada yuttu.

131

Çok geçmeden, bir göl kıyısında yürürken, artan bir baş ağrısı duydu. Ağrı, çığlıklar atana kadar sürdü ve bazılarına göre Hephaestus baş­kalarına göre Prometheus çifte balta ile gelip kafasını bir vuruşta ikiye ayırdı. Hemen, baştan ayağa zırhlı Athene savaş çığlıklanyla dışarı fırladı. Zeus bundan sonra Metisin hâlâ karnında oturduğunu ve ken­disine akıl verdiğini iddia etmeyi sürdürdü/8^



Burada, açıkça, Freud'un yücelme dediği ve yazına geçmiş bir olay var. Fakat (açıkça kişisel değil) geniş tarihsel bir duruma uygu­lanmış. Olay, Adem'in Havva'yı doğurmasını andırıyor ama burada kadın ilahın kendisinden doğmuştur..Dahası, Havva'nın İbrani önce­si biçimlenişinde yılanın eşi oluşu gibi (*) Girit'te de A-ta-na Po-ti-ni-ja'ya sunulan armağanlar yılan ana tanrıçaya adanmıştır. Klasik Athe-ne'nih göğsünün üstüne taktığı büyüsel güçlü kalkanı Gorgoneum'a da, korkunç saçları ile tıslayan Medusa'nın başı takılıdır.

Medusa'dan ve yaşam ve ölüm veren kanının gücünden zaten sözetmiştik.(**) Şimdi onu kesen Perseus'un efsanesini düşünebiliriz. Perseus, Medusa'nın başını Athene'ye sunmuştur. Profesör Ham­mond Miken kralı Perseus'un tarihini l.Ö. 1290'a yerleştirir^ ve Ro­bert Graves -iki ciltlik Yunan Mitosları tarihsel uygulamalar için ol­dukça değerlidir- Medusa'run başını alan Perseus efsanesinin anla­mının, Helenlerin anatanrıça emanetlerine üstünlüğü olduğunu iddia eder. Gorgon rahibelerinin maskelerini sökmüşlerdir, der. Bu maske­ler saygısızları korkutup kaçırmak için takılan, kötülüğe karşı koru­yucu yüzlerdir.^10) Bu, I.Ö. XD0L yüzyıl başlarında tarihsel bir uyumsuzluk olması demektir, bir tür toplumsal travma. Bu mitosda kaydedilmiştir ve Freud'un nevrozun gizli tatmini dediği şey, bir dü-fün açık tatrnininde kayda alınmıştır: Kayda alınsa da kayıptır, bi­linçsiz, bilinmez yeya yanlış anlaşılmış bilinçte kayıtlıdır. Bu tür her mitos sahnesinde, bu tür her mitolojide (Kitabı Mukaddes'te başka örneğini görmüştük) gerekli bir çiftelik barınır. Sonuçlan da dikkate alınmaz veya baskıya alınmaz. Doğa Ana, Havva Ana, Dünyanın ana kraliçesi ile sürekli uğraşmak gerekmektedir ve daha sert biçimde ke­sildikçe Gorgoneum'u daha da korkunç olacaktır. Bu anaerkil oğulun çok daha görülmeye değer kaçış yapmasına ve sonuçta yeryüzünün efendisi olmasına neden olacaktır fakat, ah, ne cehennemde oldu-




Yüklə 2,24 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin