III İTİKADI MEZHEPLERDE HÜRRİYET VE İRADE PROBLEMİ
A. Hicrî Dördüncü Asra Kadar Is-lamda Hürriyet ve irâde Problemi:
Kaza ve kader konusunda Hz. Peygamberin münakaşaları yasaklayıcı tutumu karşısında sahabe-i kiram da aynı davranışı benimsemişler ve hicrî birinci asır bu hava içinde geçmiştir. İslâm toplumunun çoğunluğu içinde Kaderiyye-nin pek sesi çıkmamıştır. Müslümanların saf îmanlarının .kuvveti onları peygamberlerinin yolunda devam ettirmiştir. Bunun için onlar müteşabih âyetler ve kader mevzuunda en muhafazakâr tutumu tercih etmişler Rasulûllah (s.a.) in menettiği fikir tartışmaları ve yorumlardan kaçınmışlardır.400
Onların bu konudaki tavırları «takdis, tasdik, aczi itiraf, sükût, imsak, keff, teslim»401 formülü ile ifade edilmektedir. Hicri ikinci asırdan itibaren belirli hüviyetler iyi e itikadı mezhepler kurulmaya başlamış ve bunlar meseleleri kelam platformunda akademik münakaşalar şeklinde ele .almışlardır. Ana hatlarıyla görüşlerini izah edeceğimiz İslâm âlimleri bu tarihten itibaren iki asırlık bir zaman, dilimi içinde yine guruplara ayrılmış ve meselenin tabiî neticesi olarak birbirlerini red ve cerh eden görüşlere sahip olmuşlardır.
Mezhep temsilcileri durumunda olan zevatın görüşlerini izaha geçmeden önce Rasulûllah (s.a.)m ve sahâbe-ı kiram (r.a.)ın tavrını devam ettiren ve bununla birlikte bu konuda azçok birşeyler söylemiş olan «selef» in görüşlerini aksettirmekte fayda mülahaza ediyoruz. 402
1. Selefe Göre Hürriyet ve îrâde Problemi:
Selefin hürriyet, ve irâde problemini ele alış tavrını kaza ve kader konusundaki tutumu ile görmüş bulunmaktayız. Bununla birlikte bu konudaki itikatlarının ne olduğunu tes-bit edebilmek için bazı yan başlıklarla ve görüş sahiplerinin isimlerini de zikrederek vermeyi uygun buluyoruz. 403
a) Kulların Fiilleri :
Selef, kulların fiillerinin, hayır olsun şer olsun, Allah tarafından yaratıldığını ve bunun fertlerin yaratılışına uygun olarak cereyan ettiğini kabul etmektedir.
îmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe (150/767) ye îmânın ne olduğu sorulduğunda şu cevabı vermiştir: «Tek olan ve şeriki de olmayan Allah'tan başka hiçbir ilah bulunmadığına şe-hadet etmendir. Yine, onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, cennet ve cehennemine, kıyametine, hayrına ve şerrine de şehadet etmendir. Ve yine, Allah'ın amelleri hiç kimseye tefviz etmediğine (bırakmadığına), insanların ise ne için yaratıldılarsa o istikamette, kaderlerinin istikametinde, olacaklarına da şehadet etmendir».404
Bu cevaptan açıkça anlaşıldığı gibi, îmâm-ı A'zam muhtemelen bunları cennet için yarattım da onlar cennet ehline uygun amelleri işlerler onları da cehennem için yarattım, cehennem ehline uygun ameller işlerler.405mealindeki hâdis-i şerife işaret etmektedir. (Bu hadis için 167. sayfadaki metin ve izahata, kaynakları için de 26 nolu dipnotuna bakınız).
Kuvvetle muhtemeldir ki Kaderiyyenin anladığı tarzdaki mutlak tefviz ihtimalini ortadan kaldırmak için îmâm-ı A'zam ilk bakışta insana hiç serbest hareket imkânı tanımayan «mutlak kaderci» (fatalist), «mutlak cebir» gibi görünen bu reaksiyoner cevabı vermiştir. Fakat meseleyi insanın fiillerindeki sorumluluğu açısından ele aldığı zaman bu görüş ortadan kalkmaktadır. Nitekim «el-Fıkhu'l-ebsat»ı rivayet eden râvî Ebû Mutî 'Hakem b. 'Abdullah el-Belhî (199/ 814) şöyle demektedir;
«Dedim ki, eğer biri, Allah teâlâ kullarını (şerri yaratmak suretiyle) günah işlemeğe zorlamıştır da onları işledikleri günahtan dolayı azaba tabi tutuyor değildir, derse biz ne cevap veririz? Ebû Hanîfe bana cevaben şöyle dedi: «Ona şöyle sor: Kul kendine fayda yahut zarar verebilir mi? Eğer, hayır veremez. Çünki tâat ve ma'sıyet haricinde kul fayda ve zarar konusunda cebir altındadır, derse, bu sefer, Allah şerri yaratır mı? diye sor. Evet, derse ilk görüşünü terket-miş olur? Hayır, derse, «Yarattığı şeylerin şerrinden-sabahın rabbine sığınırım de»406 mealindeki âyeti inkâr ettiği için küf-retmiştir. Çünki Cenâb-ı Hak şerrin de yaratıcısı olduğunu haber vermiştir. 407
îmâm-ı A'zam'm bu cevabı dikkatle incelenirse, kulun kendisine fayda ve zarar getiren fiilin yine Allah tarafından yaratıldığı görüşünde olduğu sonucuna varılabilir. Kulun diğer fiilleri gibi bu fiilini de yine Cenab-ı Hak yaratmaktadır. el-Fıkhu'1-ekber'de bunu açıkça ifade etmektedir:
«Kulların hareket ve sükun olarak ne fiili varsa hepsi de gerçekte onların «kesb»teridir. Yaratıcısı ise Allah teâlâdır. Bu fiillerin hepsi, Allah'ın meşîeti, ilmi, kazası ve kaderiyle meydana gelir».408
Nitekim kulların fiillerini Allah'ın yarattığı konusunda selef fikir birliği içindedir. İmâm Buhârî (Muhammed b. îs-mâ'îl, 256/870) kulların fiilleri konusunda Cehmiyye'yi red için yazdığı eserde, kulların fiillerinin Allah tarafından yaratıldığını açıkça ifade etmektedir. 409Bu görüşünü «Allah her yapanı ve yaptığı şeyi yaratır» mealinde Huzeyfe (r.a.) den naklettiği ve bu hâdis-i şerifin vürudu sırasında sahabenin okudukları «Allah sizi ve amellerinizi de yarattı»410 mealindeki âyet-i kerîmeye istinad ettirmektedir. 411 Fiilleri Allah teâlâ tarafından yaratılan kullar acaba bu fiilleri yapacak güce sahip midirler sorusu akla gelebilir. 412
b) İstitâat:
îmâm-ı A'zama göre «kesb» den ibaret olan kulun fiili" için yeterli kudreti, gücü, «el-istitâ'a» sı vardır. 413 Bu istitâat kulun hem ma'sıyet ve hem de tâat işlemesine imkan veren bir güçtür. 414 Bu gücü Allah teâlâ kulda yaratır ama ma'sı-yette değil de415 tâatte kullanmasını emreder. 416 îşte kul bu gücünü tâat veya ma'sıyet cihetlerinden hangisine sarfettiyse bu sarfından dolayı sorumlu tutulur417
îmâm-ı A'zanVm bu istitâat anlayışından aynı gücün fiilin hem işlenmesi hem işlenmemesi yahut fiilin çeşitli alternatiflerle işlenmesi için geçerli olduğu hususu, kulda bir tercihin ve bu manada bir irâdenin bulunduğu manasına da alınabilir. Bununla beraber kulun meşîeti konusunda daha farklı ifadeler görmekteyiz. 418
Dostları ilə paylaş: |