İrade hüRRİyeti ve imam maturiDİ 4



Yüklə 1,43 Mb.
səhifə6/29
tarix17.11.2018
ölçüsü1,43 Mb.
#83149
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   29

B. Ortaçağda:

Plotinus (204-270) un öncülük yaptığı neoplatonizmin tedrifed^Atina'daki okulu 529 y?f^SS£k tinianus (v. 565) un kapatması üzerine ilkçağ felsefesinin sol erdiğini söylemek mümkündür". Artık bu tarihin it-baren eenellikle rasyonel tutum taşıyan Yunan felsefesi ye StoSSütot hrLiyan ortaçağ felsefelerine 87Akim kendi gücüne dayanarak doğruyu, gopfc devri kapanmış, hristiyan dînî inançlarının ışığı şünülmeğe başlanmıştır. 88

Hristiyan ortaçağ felsefelerinde önce papazları) ve «apologialar» devresi vardır. Hristiyanlık sefesine düşman bir tavırla ortaya felsefe karıştırmıştır; İşte «skolastik» likle milâdî 8. ve 14. asırlar arasındaki bu devre anlaşılır. 89

îskenderiye'li Saint Klemens (?-220)90 ve talebesi, hristiyan dogmatiğinin kurucusu Origenes (185-254) 91 sırayla yazıla­rında Eflâtun'un, Aristo'nun, Stoalıların doktrinlerini akset­tiriyorlardı. Kilisenin felsefesi baştan aşağı bütün ortaçağ boyunca bunların uzayıp giden bir aks-i sadâsmdan başka birşey değildir. 92

Bu arada ortaçağ felsefe tarihi içinde Süryânîlerin de önemli bir yeri vardır. Bunlar ilkçağ filozoflarının eserlerini tercüme etmek suretiyle İslâm felsefesinin teşekkülünde önemli malzeme terakümünü sağlamışlardır.

Ortaçağda İslâm dünyasında tezimizin konusu ile ilgili İslâm filozoflarının görüşleri özel bölümü içinde görülecek­tir. Biz burada İslâm düşüncesi açısından bakıldığında or­taçağı temsil eden belli başlı hristiyan filozofların konumuz­la ilgili görüşlerini özetlemeye çalışacağız. 93


1. Ortaçağın Bellifaaşlı Hristiyan Filozoflarına GÖre Hürriyet:

a) O r i g e n e s

Origenes'in (185-254) fikirlerini yer yer Stoacı, umumi­yetle plâtonist felsefeyle hristiyan imânını bağdaştırmaya çalışan bir hüviyet içinde görmekteyiz.

Ahlâkî irâdeyi ilâhlaştıran bir tutum içindedir.

Origenes'e göre «kelâm» (verbe), vasıtası olduğu ve mut­lak olarak ilk illet manasında yegâne Allah olan ezelî ve ebe­dî «baba»ya tabidir. Allah varlıkların bir yaratıcısıdır. Fa­kat o değişmez olup ruhtur. Bu iki sıfatla ta ezelden yaratır, ve yalnız ruhlar, yani kendine benzeyen zekî irâdeler, yaratır Mahdut sayıda olan bu ruhlar «çok yüksek» (Tres haut) ir etrafında onun şerefim aksettiren bir hâle gibi dururlar. Bun lar yaratıcılar gibi asıllarında iyi ve mükemmel olup onui gibi, iyiliğin kendisi, zâtı iyilik (La bonte essentielle) değil lerdir. Yalnız ona iştirak ederler ve kötü ile birarada bulun mayan, ilâhî irâdeden farklı olarak, onların izafî hürriyeti, iyi ile kötü, Allah ile yokluk arasında hür bir seçmeyi tazam-mun eder. Filhakika kötü, kendi başına hiçbirşey değildir. Ancak iyinin yani Allah'ın inkârıdır. Hürriyetlerini kullanan ruhlar, Allah'ta ve onun kelâmında hulasa edilen ezelî ve ebedî idelerin temaşasında sebat ederler veya kendileri de ilâh olmak için gurur saikasıyla ondan yüz çevirirler. Şahsî olarak ayrı bulunmakla beraber, onlar Allah'a doğru giden bir ve aynı irâde olduklarından, başlangıçta bir ve aynı bir ruh gibi idiler. Allah'tan manevî olarak ayrıldıkları içindir ki realitede farklı ve birbirinden cismânî olarak ayrı fertler haline gelmişlerdir.94

Açıkça görülüyor ki burada hürriyet anlayışı bir seçme hürriyeti şeklinde irâde hürriyetidir ve bu irâde de aslında Allah'ın iradesidir. Bu görüş açısından Origenes'in kulun Al­lah'ın irâdesi karşısında gerçekten hür olduğunu kabul etti­ğini söylemek mümkün değildir. 95

b). Augustinus:

Putperest bir baba ile koyu hristiyan bir anneden Kuzey Afrika'da Kartaca (Tageste) şehrinde dünyaya BetoAu» lius Augustinus (354-430) fırtınalı bir gençükten «o tiyan olmuş, bununla birlikte felsefeye ve bilhassa Platom me, özellikle Neoplâtonizme sempati duymakta devam etmiş­tir.96

Bir ara îran asıllı Mani (215/274) tarafından kurulan «ManichĞisme»in inançlarına da kapılan Augustinus bilaha­re girdiği hristiyanlıkta ilerlemiş, kilisede görevler almış ve hatta azizlik (Saint) derecesine kadar yükselmiştir. 97

Saint Augustinus'a göre akıl ruhun özüdür. Akıl Allah'ı tanıyabilir. Çünki Allah onu bize herşeyi bilmek, binaenaleyh Allah'ı bilmek için vermiştir. İman ancak akla mâlik bir var­lık için mümkündür. Zaman bakımından iman zekâdan önce gelir. Birşeyi anlamak için önceden onu kabul etmek lâzım­dır. Fakat iman bilmenin şartı olmakla beraber, gene geçici bir hal, nihayet içinde kaybolduğu ilmin aşağısında bulunan bir basamaktır. 98

Saint Augistinus zaman konusunda da özetle şu görüş­leri serdetmiştir:

«Ezelî olan Allah ile kâinatın yaratılması arasında bir zaman geçmiş midir? Geçti ise bu boş zaman içinde pasif du­rumda mıydı? Geçmediyse kâinatın da ezelî olması gerekmez mi? Bu soruların çözüme kavuşması için «zaman»ın ne oldu­ğunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir. Bize böyle birşey sorulmadıkça bu sorunun cevabını bilmediğimizin far­kında değilizdir. Konuyu şöyle ele alalım. Bir fenomen (her-hangibir olay) bulunmasydı onu ifade etmek üzere dün-şim-di-yarın gibi kelimeleri kullanır mıydık? Demek ki mazi ve istikbal ancak hâle göredir. Oysa hâl (şimdiki ân) bir ân sonra mâzî olacaktır. Geçmiş fenomenlerin «hâl»i bir «hâ-fıza»dır. Şimdi olanların hâli ise bir «müşahede», istikbalde-kilerin hâli ise «bekleyiş» tir. Demek ki hâl sadece bir ândır. Onun bir yanında artık yok olmuş mâzî, diğer yanında ise henüz var olmamış istikbal bulunuyor. Bunlar şuur sahibi insanlar için bahis konusudur. Şuur olmasaydı, mâzî ve istikbal olur muydu? Şu halde Allah insan şuurunu yarattığı;) anda zaman meselesi ortaya çıkmış, yaratılmış demektir.99

Görülüyor ki Saint Augustinus insan dışında bir gerçek' zaman kabul etmemektedir. Zamanı bir şuur hali olarak mü­talaa etmesi ise yüzyıllar sonra da çeşitli formüllerle ifade edilmiş olarak göreceğimiz psikolojik izah tarzıdır.

Saint Augustinus, insan hürriyetinin, Allah'ın geleceği" bilmesi ile olan münasebetlerinin ve -kötülüğün menşei me-; selelerinin doğurduğu çözülmez güçlükler hakkında da düşunmuştur. Ona göre eğer Allah bizim hareketlerimizi ön-d ceden görüyorsa bunlar mümkün olma vasıflarını kaybeder-] ler ve zarurî olurlar. Böyle olunca ihtiyar, sorumluluk, günah hakkında ne düşünmeli? Eğer Allah herşeyin kaynağı ise, fe­nalığın da onun irâdesinden geldiğini kabul etmemek nasıl mümkün olur? Ve hatta fenalık bir mahrumiyet, iyiliğin yokluğu ise, bu fazilet eksikliği, ruhu aydınlatmaktan ve onu iyiye doğru götürmekten kaçman ilâhî irâdenin bir neticesi olmayacak mıdır?

Saint Augustinus'u determinizme götüren felsefî sebep­lere dînî sâikler de gelip karışıyor. Kendini günahkâr ve ken­di öz çalışmalarıyla necata (La salut) varmaya kudretsiz his­sediyor. Tabîî insan fenalığın esiridir ve yalnız Allah'ın lutfu (grâce) onu hürriyete vardırabilir. İlâhî lütuf hiçbir suretle insan tarafından harekete getirilemez. O sadece Allanın hür­riyetinin eseridir. Allah insanı kurtarır, çünki bunu ister. Fakat bütün insanları kurtarmaz. Onlar arasında necat için ayırdığı bir miktarını seçer. Bu seçme onun tarafından ezelî, insanın yaratılmasından önce olan, bir harekettir. Yani in­sanlar arasından bir kısmı necata «önceden ayrılmışlar» (predestinĞs) dır. Diğerleri ayrılmamışlardır. Saint Augus­tinus ebedî azaba (La clarnnation) «önceden ayrılma» dan bahsetmekten mümkün olduğu kadar sakınmaktadır. 100

Saint Augustinus bu görüşleriyle çok açık bir teolojik fatalizm (kadercilik) e düşmüştür. Saint Augustinus'un in­san için tam bir determinizmi, Allah için ise tam bir indeter­minizmi düşündüğünü görmekteyiz. Ona göre ilâhî irâdeyi teşkil eden şey «mutlak iyi»dir. İyiyi iyi, kötüyü kötü yapan Allah'ın iradesidir.

Allah'ın ezelî ilmi ile insan hürriyetini bağdaştırama-ması insan için zamanı bir şuur hali olarak kabul ettiği, ger­çek bir zamanı kabul etmediği halde, Allah'ın ilmine gerçek zaman açısmdan bakmış olmasından kaynaklanmaktadır.

Saint Augustinus'un çözüm aradığı problemlerin bilâha­re îslâm dünyasında da bol bol münakaşa mevzuu teşkil eden problemler olduğu açıktır. Serbest düşüncenin, üzerinde dü­şünmek için mutlaka bir örneğini görmesi gerekmediği, bir­birleriyle zaman ve coğrafya bakımından hiç irtibatı bulun­mayan çevrelerin, sırf düşünebildikleri için akıllarına takılan bu tip meselelere Augustinus hristiyan îmânı açısından cevap vermeğe çalışmış ve koyu bir kaderciliğe düşmüştür. 101



Yüklə 1,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin