İrade hüRRİyeti ve imam maturiDİ 4


HÜRRİYET VE ÎRÂDE PROBLEMİNE UMUMÎ BAKİŞ



Yüklə 1,43 Mb.
səhifə2/29
tarix17.11.2018
ölçüsü1,43 Mb.
#83149
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   29

HÜRRİYET VE ÎRÂDE PROBLEMİNE

UMUMÎ BAKİŞ




TARİFLER

A. Hürriyet

Hürriyet kelimesi, arapça «Hurr» kökünden gelen bir »yapma masdardır. «Hurr», «köle olmayan» demektir. 2Buna göre «Hurriyyet», «köle olmamak» manasını ifade eder.

Günlük hayatımızda bu kelime umumiyetle «zorlama yokluğu» manasmdadır. «Zorba bir iktidarın baskısı altında bulunmayan halkın durumu» da aynı kelime ile anlatılır. Za­man zaman «bağımsızlık», «birinin hâkimiyeti altında olma­yan kişinin hali», «yasak edilmeyen herşeyi yapma, engel­lenmeden hareket etme gücü», «kendi kendimize karar vere­bilme kabiliyeti»3 gibi çeşitli manalarda da kullanılmaktadır.

Hürriyet kelimesi hukuk, tarih, iktisat, sosyoloji gibi bi­lim dallarında ayrı ayrı ıstılahı manalar taşımaktadır. Bil­hassa sosyal alanda, hukuk ve iktisat sahasında «hürriyet» ve «hak» mefhumları birbiri içinde bazan müteradif, bazan da birbirlerinin manalarını tamamlayıcı olarak görülmekte­dir.

Felsefe ve psikolojide ise «hürriyet» mücerret bir mef­hum olarak ele alınmakta ve çeşitli tarifler ortaya konmaktadır.

Umumiyetle «zorlamanın bulunmaması», «dilediğini ya­pan kimsenin durumu» olarak ele alman hürriyet, psikoloji­de eğilimlerin ve iradî fiilin incelenmesi, ahlâkta sorumluluk ve müeyyide meselelerinin araştırılması, sosyal alanda ta­bii hukuk, siyâsî ve iktisadî hürriyet konularının izahı, meta­fizik ve din sahasında ise kadercilik veya mutlak hürriyet açılarından incelemeye ve tarife tabi tutulmaktadır.4

Hürriyetin felsefe, metafizik, din ve psikoloji açıların­dan tarifleri, kavranması zor, çok yönlü tariflerdir. Aslında «hürriyet kolayca tarif edilemeyen, zekânın kadrolarına sığ­mayan, anlaşılmaktan çok yaşanan bir olaydır5 Bu sebep­tendir ki hürriyeti tarif etmeye kalkanlar, ortaya koyduk­ları tarifin, kendilerini hürriyeti inkâra götürdüğünü gör­müşlerdir.

Hürriyeti, «amelleri kendi iradesinin çizdiği gayelere ita­at eden veya istediğini yapabilen bir maklûk»6 un hali ola­rak tarif edenler bakmışlar ki gerçekte bu tarife uyan var­lıklar müşahede edilememektedir, o halde hürriyet yoktur sonucuna varmışlardır. Çünkü «hürriyeti inkâr etmek kabul etmekten çok daha elverişli ve kolaydır.» 7

Bazı filozoflar hürriyeti, «hür olarak hareket etmek» ma­nasına almışlardır. «Hür olarak hareket etmek» demek, geri çevrilemeyen şuur hallerinin zamanında harekete katılmak demektir. Başka bir deyişle hür olarak hareket etmek de­mek fiillerin «ben» den çıkması demektir. Bu «ben» in fiil ile olan bağlılığı tarif edilemez, yaşanır. Çünkü bu bağlılığı kuran «zaman» tarif edilemez. Bu bağlılığı tarife kalkışmak onu imekânlaştırmak demektir. Nitekim hürriyeti de tarife kalkanlar bu yüzden onu inkâr etmekten başka birşey yapa­mamışlardır.8

Hürriyeti bir «duygu» olarak düşünen ve hareketlerimiz­le ilgi kuran Spinoza (1632-1677) da aynı inkâr sonucuna ulaşmıştır. Spinoza «insandaki hürriyet duygusunun hare­ketlerimizin bütün sebeplerini bilmemekten ileri geldiğini söyler. Bu sebepleri tamamiyle Öğrendiği anda, insan, hare­ketlerinin matematik zaruretin aynı olan bir zaruretle mey­dana geldiğini anlayacak, en yüksek mükemmellik derece­sine varacak, adetâ tanrılaşacaktır»9Spinoza'nm bu görüşü hürriyeti gerçekten tarif edememesinin götürdüğü düpedüz inkâr yoludur.

Bazıları da hürriyeti «irâde hürriyeti» olarak ele almış­lar ve görüşlerini bu istikamette geliştirmişlerdir. «îrâde hür­riyeti deyince, esas itibariyle bir irâde fiilinin sadece tecrd edilmiş motiflerin bir arada müessir olmaları neticesinde ha­sıl olduğunu değil, aynı zamanda bu motiflerin arkasında hususî bir âmilin de, yani bizzat şahsın, bizzat «ben»in bu­lunduğunu, ve bu şahsın, nihayet bu motiflerin birisi ve öte­kisi hakkında karar verdiğini de» anlamışlardır. Onlara gö­re «bu karar bizzat motiflerin bir kararı olmayıp muayyen bir motifi kabul eden, bu motifi «benim» motifim yapan kendi kararımdır». 10Dikkat edilirse burada irâde hürriyeti «iradî karar hürriyeti» tarzında psikolojik açıdan ortaya kon­muştur. Bu, hürriyetin gerçekte ne olduğu konusunda vuzuh taşıyan bir tarif olmaktan uzaktır. Ayrıca motiflerin arka­sındaki «ben»in hürriyeti konusunda da boşluk taşımaktadır.

Gerçekte hürriyetin kesin hatlarla tarif edilemezliği karşısmda bunu bir (âmân» bir «inanç» olarak düşünmek zo­runda kalınmıştır. «İnsan hürriyetine inanmanın doğru ol­duğunu haklı göstermenin mümkün olup olmadığı ayrı bir meseledir. Fakat bu hürriyete inanılıyormuş gibi düşünüldü­ğü ve hareket edildiği de bir vakıadır.11

Nitekim Immanuel Kant (1724-1801) da hüriyeti «pra­tik aklın bir postulatı» olarak kabul etmiştir. Kant'ın hürri­yet konusunu gerçek hayatm dışına atışı ise hangi zaruretle olursa olsun gerçek hürriyetin inkârı sonucunu doğurmak­tadır. Kant ilmin imkânını isbat edebilmek için hürriyeti pratik akim bir postulatı olarak ele almış ve neticede bunu gerçek hayatın dışına atmak zorunda kalmıştır. Halbuki «böyle bir görüşte yalnız ilim değerinden çok şeyler kaybet mekle kalmıyor, aynı zamanda gerçek hürriyet de yok edilmiş oluyor».12

Netice itibariyle felsefede psikolojide hürriyetin varlığı veya yokluğu tartışılırken ortaya konan tariflerin vuzuhtan uzak, meseleyi açıklayıcı nitelikten yoksun olduğunu söyle­mek gerekir. Konuya bakış açıları oranında çeşitli karakter taşıyan tariflerin detaya inildikçe tarifi yapan filozof sayı­sınca çoğaldığını ve her filozofun kendi tarifinden yürüye­rek, hürriyeti ya kabul veya çoğunlukia inkâr gibi, iki zıt so­nuca ulaştıklarını müşahede etmekteyiz.

Bizce ister irâde ve iradî karar hürriyeti, ister hareket ve fiil hürriyeti olarak ele alınsın, en gerçekçi tarifin hürri­yetin evvelemirde bir «inanç» bir «îmân» olduğu realitesin­den hareket edilerek ortaya konacak tarif olacağında şüphe yoktur. Bu durumda hürriyeti «insanın irade ve hareketle­rinde herhangi bir zorlama (cebir) altında olmadığına inan-masın şeklinde tarif etmemiz mümkün olacaktır. Bugüne ka­dar olduğu gibi, bundan sonra da bu inancın insanın dışın­da bir gerçeğe dayanıp dayanmadığı konusu herzaman tar­tışmaya açık bulunacak, konunun bu yönünün tarif edile­mezliği ise, çözümsüzlüğe mahkûm olarak kalacaktır. 13

B. İrâde

İrâde kelimesi, taleb etmek manasına arapça R V D kö| künden sif âl» vezninde mastardır. îstemek, arzulamak, em| retmek, tercih etmek, otlatmak için salıvermek14 gibi manas larda kullanılır.

Günlük hayatımızda bu kelime çeşitli manalar ifade edert «Bir şeyi yapıp yapmamağa karar verme gücü», «istek, dilek», «hükümdar emri», «buyurmak, emretmek» manaların­da basit olarak kullanıldığı gibi «Allah'ın İsteği ve buyruğu manasında «irâde-i ilâhiyye», «insanın iradesi» manasında «irâde-i cüz'iyye», «milletin tercihi ve kararı» manasmd «millî irâde» şeklinde izafetle de kullanılmaktadır15

İlim dilinde irâde kelimesi kullanıldığı sahalara göre çeşitli ıstılahı manalar ifade eder. Tarih ve hukuk sahalarından ziyade bizi felsefe, psikoloji ve dir. sahaları ilgilendirmekte

İrâde daha ziyade ahlâk felsefesinde ele alınmakta ve hürriyet problemiyle birlikte mütalâa edilmektedir, «İrâde hürriyeti» Kant'a göre «irâdenin aldığı kararların konusunun muhtevasında değil de kendi kendisinde aranmasıdır.16

Kant'ın bu tarifinden irâdenin uyacağı kanunları yine kendisinin koyduğunu anlamaktayız. Bu da kişinin akla uygun olarak davranmasıyla gerçekleşir. Bu durumda irâde, aklın uyulacak pratik kanunalr koyan bir fonksiyonudur, de­mek mümkündür.

Başka bir ifadeyle irade sahibi bir varlık, amellerini dü­şünüp kendi seçtiği gayelere göre tayin eden bir varlıktır. 17 Bu durumda irâde «kişinin yine Kendisinin seçtiği gayelere göre amellerini tayin etme gücüdür» diye de tarif edilebilir.

Her iki tarifte de irâdenin daima hürriyet ile birlikte ele alındığını ve bir «seçme ve tercih» karakteri taşıdığını görmekteyiz. Nitekim Descartes (1596-1650) da konuyu ay­nı şekilde işlemiştir. Deseartes'a göre irâde, baştan beri an­layış melekesi ile birliktedir. O ancak anlayışın verdiği bil­gilerin ışığı ile hareket ederse hür olabiliriz, yoksa olama­yız. Bunun içindir ki hürriyet, gelişigüzel seçme yapmak de­ğildir. Birtakım gerekçelere bağlı olarak «tercih» yapmak­tır. 18Descartes'm ifadeleri ışığında irâdeyi «iki zıttan birini tercih etme gücün olarak tarif edebiliriz. Şukadar var ki «hür olmak için iki zıttan birisi veya ötekisini seçmekte ka­yıtsız kalmak zaruri değildir. Bilâkis iki zıttan birisi tarafına, gerek iyi ve doğrunun o tarafta bulunduğunu bildiğim için ne kadar meyledersem o kadar da hür olarak onu kabul ede­rim.» însanın şıklarından biri istikametindeki meyli, bu mey­lin doğuşu ve güçlenmesindeki âmiller ne olursa olsun, ter­cihini sağlayan güç olduğuna göre «irâde» demektir.

Psikolojide irâde, «düşüncenin ortaya koyduğu bir gayeye doğru gitme hareketi»19olarak düşünülür. Umumiyetle; «iradî hareket», «iradî fiil» mefhumları ile birlikte mütalâa; edilir.

Spencer (1820-1903) e göre «irâde fiili yapılacak harel ketlerin bir tasavvurundan başka birşey değildir» 20

Wundt (1832-1920) a göre «irâde, muhtelif aksiyonlar arasında bir seçim »olduğu zaman belirir. îrâdî seçimi. ve irâde ile birlikte bulunan birtakım hislerle farkede riz. Meselâ irâde fiili başladığı zaman, temeli icra ile müteir rafık gerginlik duyumları olan ve umumîleşerek fiili tama miyle sarmış gibi görünen hususi bir faaliyet hissi belirir. O halde irâde, tam inkişaf halinde olan bir gaye, fikir ve hissiyle birlikte vücut bulan şuurlu bir fiildir.» 21

Ebbinghaus (1850-1909) a göre irâde «duyumlar, hisler ve tasavvurlardan mürekkeptir.». 22

Görüldüğü gibi psikolojide irâde tarifleri insanın ruh halleri ve fiilleriyle ilgili bir karakter taşımaktadır. Felsefî tariflerde görülen «tercih» unsurunu burada da müşahede etmek mümkündür. Hemen bu noktada Claparede (1873-1940) in daha vazıh olarak ortaya koyduğu tarife temas et| mek gerekir: «îrâde, iki temayül gurubunun çatışması neti cesinde bir an için asılı kalan aksiyonu, yüksek temayüller) üstünlük vermek suretiyle yeniden doğrultmak fonksiyonu! nu haiz olan bir oluşumdur.» 23

Psikolojinin ortaya koyduğu irâde tariflerini tadad efcj mekte bir fayda yoktur. Yalnız şunu söylemekte yarar varı dır: Psikolojinin tarifleri, konuyu daha ziyade irâde hürrfy yeti şeklinde ele alan felsefenin tariflerinden daha vazıfy tır ve daha kolay belirlenmesi mümkün olan unsurlara d yanmaktadır.

Bu vuzuh ve kolaylık meselenin insan açısından ve vakıa olarak ele alınması, hürriyetin gerçekliği ve imkânı konusuyla ügüenümemesinden gelmektedir.

Dinde ise irâde meselesi daha başka, bir karakter gös­termektedir. Umumiyetle Allah'ın bir sıfatı olarak ele alı­nan irade bu açıdan tarife tabi tutulmakta, insanın irâde ve fiillerinin Allah'ın irâdesi ve fiilleri ile ilgisi yine Allah'ın sıfatları açısından incelenmektedir. Bu yüzdendir ki, konu, hürriyet tariflerindeki vuzuhsuzluğu ve çapraşıklığı aynen muhafaza etmektedir. Zaten felsefenin hürriyet problemi dinde irâde meselesi olarak ele almıp işlenmektedir.

Dinde irâdenin bir güç, bir sıfat olması yanında, ister Allah'a izafe edilsin, isterse kullara nisbet edilsin, ön plân­da fiillerle ilgisi üzerinde durulmaktadır. Hatta Mu'tezile'ye göre irade doğrudan doğruya bir «fiil»dir".24

İrâdenin dindeki tariflerinde de hâkim unsur yine «seç­me» ve «tercih»tir.

Şş'arîler irâdeyi Allah'ın bir sıfatı olarak ele almışlar, insan irâdesini ise «kesb» olarak isimlendirmişlerdir. Eş'arî-lere göre «kesb insan iradesiyle Allah'ın takdiri arasındaki bîr telif ve uygunluktur. Buna göre insan irâde ve kesb sa­hibidir. Bu irâdenin muayyen ve mukadder şey üzerine bir tesiri yoktur. Yalnız ona kasıt ve niyet halinde katılır ki işte buna «kesb» denir.» 25

Görülüyor ki Eş'arîlerde gerçek irâde ve fiil Allah'a ait­tir İnsanın iradesi ise «kesb» den ibarettir.

Mâtürîdüere göre külli irâde Allah'a aittir. Kul ise cüz'i irâdeye sahiptir. Ve bunu Allah yaratmaz. Cüz'î irâde, Aİ-lah'm irâde sıfatının bir fiili işlemek veya terketmekten bi­rine fiilî olarak taallûk etmesi, yani iki taraftan birini tayin etmesidir. Buna göre cüz'î irâde, fiilî irâdeyi belli bir yönde tercih ederek onu kullanmaktır. 26

Mâtüridîler cüz'î irâdeyi diğer şuur halleri gibi ruhî bir kuvvet olarak kabul etmişlerdir.

Nitekim birçok konuca; Mu'tezüe gibi düşünen filozof el-Kindî (258/872) de irâdeyi «ruhî bir seçim kuvveti» ola­rak anlamaktadır.27

Eş'arîlerde kesb insan kudretinin takdir edilen hadise ile birleşmesi olduğu halde, Mâtürîdîlerde irâde, tasavvur, kasıt (yönelme) ve fiil adını alır. 28

Mu'tezile'nin irâdeyi fiil manasına alıp Allah'ın irâde­sini Allah'ın fiili', kulun irâdesini de kulun fiili olarak yorum­laması ve kula bu konuda tam bir hürriyet (mutlak tefviz) tanımasına mukabil Mâtürîdîlerin irâdeyi diğer şuur halleri gibi ruhî bir seçim kuvveti olarak mütalaa etmeleri dikkate değer bir keyfiyettir. Mâtürîdîlerin bu telâkkileri ile psikolo­jinin irârle tarifleri arasındaki benzerlik dikkatten kaçmama lıdır. Spencer, Wundt, Ebbinghause ve hatta Claparede'in ta­riflerindeki temayül, tasavvur ve tercih unsurları Mâtürîdî lerde de görülmektedir. Şu farkla ki psikolojide konu Allah'ın irâdesi ile bağlantılı düşünülmediği halde, dinde, Allah'ın irâdesi ile alâkalı ve o açıdan ele alınmaktadır.

Tezimizin esas yönünü teşkil eden «hürriyet ve irâde problemim incelenirken tarihî perspektif içinde yeri geldik­çe daha detaylı tarifler verilecek ve üzerinde durulacaktır. 29



Yüklə 1,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   29




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin