İslam Tarihi'nde Gerçeğe Giden Yol



Yüklə 2,16 Mb.
səhifə2/50
tarix31.05.2018
ölçüsü2,16 Mb.
#52233
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   50

7- Diğer bir delilde Sahih-i Müslim’deki rivayettir;…Zeyd b. Erkam’dan, Peygamberin Ehlibeyti kimlerdir ? onun kadınları mıdır ? şeklinde sorulunca, o şöyle cevap vermiştir; Hayır, vallahi kadın eşi ile birlikte belirli bir zamanda beraber olur. Daha sonra eşi onu boşarsa kadın babasının ve kavminin yanına döner, Peygamberin Ehlibeyti onun aslıdır ve ona en yakın olup ondan kopmayan akrabaları ve sadakanın haram olduğu kimselerdir.4[4] Neticede bu hadiste de hanımların Ehlibeytten olmadığı bahsedilmiştir.

Bu delillerden anlaşılan Tathir ayetinin Peygamberin Ehlibeyti dışında hiç kimsenin hakkında nazil olmadığı ve sadece Ehlibeyt hakkında nazil olduğudur. Şimdiye kadar söylenenler ayetin nüzul şanı ve ayet dalında naklolunan bazı rivayetlerden ibaretti, şimdi kısa bir şekilde ayetin tefsirine yer verilecektir.

Tathir ayetinin başında geçen “innema” kapsam ve sınır edatlarındandır. Arap lisanı ediplerinin yanında en kuvvetli kapsam ve sınır edatı “innema” dır. Anlamı ise Allah’ın iradesinin Ehlibeytin ismet ve masumluğunda gerçekleştiğinin sınırlanmasıdır. Zira Allah’ın iradesi ayetteki “Kum” zamirinde gerçekleşmiştir. Ayetteki Ehlibeyt ister ihtisas (Ehlibeyte mahsus ediyorum) ister medihe ve övgü (Ehlibeyti övüyorum) veya isterse de nida (ey Ehlibeyt) babından olsun, bu kelime “Kum” zamirini beyan eder ve açıklar. Neticede Allah’ın ismet ve masumluk iradesi Ehlibeytin üzerinde gerçekleşmiş olur. Gerçekte bu kapsam ve sınır iradesi iki alanda gerçekleşmiştir; Birisi Allah’ın iradesinin sadece ismet ve masumlukta yani ricsi ve her türlü maddi- manevi pisliği ortadan kaldırma ve tertemiz etme iradesinin gerçekleşmesidir. Yani Allah’ın Ehlibeyt hakkında ismet ve masumluktan başka bir iradesi yoktur. Allah’ın diğer bir iradesi ise bu sıfatın bu ayette sadece Ehlibeyt için olupda başkası hakkında olmadığıdır. Örneğin birisi eğer “ben sizin eve sadece ziyaret için geldim” derse, bu sözden iki irade ve sınır anlaşılmaktadır. Birincisi sadece ziyaret için geldiğini ve başka bir amaç için gelmediğini ve ikinci olarak da sadece senin ziyaretine geldiğini, hem senin ve hem de başkalarının ziyaretine gelmediğini anlatmaktadır. Elbette iki sınır ve kapsamın bir edatla anlaşılması biraz zordur ama beyan olunduğu şekilde bir sakıncası kalmaz.

Bu ayette Allah’ın iradesi teşrii irade değil de tekvini iradedir. Zira teşrii irade hüküm, kanun, emir ve nehiyden ibarettir ve bunlarda sadece Ehlibeyte has değildir, aksine bütün insanlık teşrii iradeyi içeren bütün bu sıfatların hepsinde eşittirler. Çünkü Allah-u Tealanın iradesi ve her irade, ister tekvini olsun ister teşrii, irade olunanın aksine olmaz ve ona hilaf etmez. Yalnız teşrii iradede hedef hükmün icad olması ve tekvini iradede de amaç kovn (ol) ve dış alemde vakianın özünün gerçekleşmesidir. İşte bunun için Allah’ın ismet iradesinin özü ve gerçeği Ehlibeyt hakkında gerçekleşmiştir. Zira Allah-u Teala şöyle buyuruyor: “O’nun işi, bir şeyi yapmak istediğinde ol der, o şeyde oluverir.”5[5]

Diğer bir beyana göre, varlığın yaratılması ve meydana gelmesinin illeti Allah-u Tealanın iradesinden kaynaklanmaktadır. Ve illet’de asla malulüne muhalefet etmez. İşte bunun için ismet ve masumluk iradesi onun gerçekleşmesinin gerekliliğidir.

DERYADAN YALNIZCA BİR KATRE

Konumuzun bu bölümünde deryadan yalnızca bir katre unva’nın da Ehlibeyt İmamlarının bazı fazilet ve üstünlüklerini zikredeceğiz.

Günümüzde çeşitli münasebetlerde Ehlibeyt hakkında sohbetler ve tartışmalar tertip edilmektedir. Bu sohbetler ve tartışmalara katılanların bazıları ünvan ve şöhret sahibi oldukları halde, bu konuda geniş bilgi sahibi ve konu hakkındaki ayet ve hadislerden haberden olmadıkları ve dolayısıyla ünvan ve sıfatlarına yakışmayan açıklamalarda bulundukları görülmektedir. Oysa insanın bildiği konuda konuşması ve bilmediklerinde de susması aklın yoludur. Ama ne yazık ki, bazıları bazen bu yolun dışına çıkmışlardır.

Ehlibeyt İmamlarının faziletleri, makamları ve üstünlükleri hakkında, Arapça, Farsça, Türkçe, İngilizce, Orduca, Almanca ve diğer bir çok dillerde binlerce cilt kitap yazılmış ve tercüme edilmiştir. Bu da onların faziletlerinin nedenli büyük olduğunu gösterir.

Salebi kendi tefsirinde, İnsan suresinin tefsirini yaparken İbni Abbas’tan şöyle nakletmiştir; “Hasan ve Hüseyn hasta oldular. Peygamber (s.a.a) Ebu Bekir ve Ömer’in de içlerinde bulunduğu bir grup sahabesi ile beraber onların ziyaretine geldiler. Ve Hz. Ali’ye şöyle dediler; Ey Ali keşke evlatlarının şifası için bir nezirde bulunsaydın. Ali , Fatıma ve Fizze onların şifa bulması için üç gün oruç tutmayı nezrettiler. (Bazı rivayetlere göre Hasan ve Hüseyn de oruç tutmak için nezrettiler.) kısa bir zaman sonra ikisi de iyleşti. Yemek yönünden ellerinde bir şey olmadığı için Hz. Ali, Yahudi olan Şem’un b. Haris Hayberinin yanına gitti ve ondan bir miktar arpa borç aldı ve evine getirdi. Fatıma bu arpayı un haline getirdi ve onun üçte birinden herkese bir adet olarak beş tane ekmek pişirdi. Hz. Ali’de camide Allah Resulü ile birlikte namazı kıldıktan sonra eve geldi. Sofrayı açtılar, tam iftar edeceklerken bir fakir kapının yanına gelerek şöyle seslendi; Esselamu aleykum ya Ehlibeyt-i Muhammed (selam olsun sizlere ey Muhammedin Ehlibeyti) ben fakir bir Müslümanım, yediğinizden bana da yediriniz ki, Allah size Cennet yemeklerinden yedirsin. Hz. Ali bunu işittiğinde, yemeğini ona vermek için emir buyurdu. Evdekilerin tamamı Ali’ye uyarak hepsi fakiri kendilerinden öne düşürdüler ve kendi paylarını ona verdiler. Ve o akşam sudan başka bir şey içmediler. İkinci günde aynı olay bir yetim ile tekrarlandı. O akşam da sadece su içtiler. Üçüncü gün de aynı mesele bir esir ile tekrarlandı ve üçüncü akşamda su ile iftar ettiler. Neticede üç gün aç kaldılar.

Peygamber (s.a.a) efendimiz onlara baktığında onların açlıktan titrediklerini gördü. Şöyle buyurdu; Sizin bu haliniz bana çok ağır geldi. Daha sonra kalkıp onlarla beraber hareket etti ve Fatıma’nın evine girdiğinde onu ibadet mihrabında açlıktan perişan bir halde gördü ve rahatsız oldu.

Bu esnada Cebrail nazil oldu ve şöyle dedi; Ey Muhammed bu sureyi al. Allah böyle bir aile ile seni kutluyor. Daha sonra İnsan suresinden on yedi ayeti okudu. “... Onlar kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz size Allah rızası için yemek yediriyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz sert ve belalı bir günde Rabb’imizden korkarız. İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger, parlaklık ve sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara Cenneti ve ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar. Ne yakıcı sıcak görülür orada ve nede dondurucu soğuk. (Cennet ağaçlarının ) gölgeleri üzerlerine sarkar, kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur.... Bu sizin için bir mükafattır. Sizin gayretiniz karşılığını bulmuştur.6[6]

Muhammed b. Ali Gazali: “El-Belağet” adlı kitabında Salebinin naklettiği rivayeti zikretmiş ve şunu da eklemiştir; Peygamber (s.a.a)’in Ehlibeytine semadan sofra nazil oldu ve onlar yedi gün ondan yediler. Bu rivayeti Zamehşeride “El-Keşşaf” adlı tefsirinin c.4, s.197’de nakletmiştir. Ve yine Vahidi’de “Esbab-un Nüzul”adlı kitabının s. 296’da nakletmiştir.

Evet, tefsirciler bu ayetlerin Hz. Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyn hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir.

Ehlibeyt hakkında nazil olan diğer bir ayet ise “Meveddet” ayetidir. Allah’u Teala Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor; “Deki ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum.”7[7]

Peygamber (s.a.a) kendi buyruklarında açık bir şekilde bu ayetin maksadının kimler olduğunu belirtmişlerdir. İtaatleri ve sevgileri farz olan akrabalarının kimler olduğunu söylemiştir. Tefsirciler, hadisçiler ve tarihçiler bu ayette geçen Peygamberin yakınlarının Ali, Fatıma Hasan ve Hüseyin olduğuna dair rivayetler nakletmişlerdir.

Zamehşeri El- Keşşaf adlı tefsirinde şöyle diyor; “Müşrikler bir araya toplanarak bir birlerine şöyle diyorlardı; Acaba Muhammed’in memuriyeti için bir ücret isteyeceğini düşünüyor musunuz? Bu esnada “söyle sizden bir ücret istemiyorum...” ayeti nazil oldu. Daha sonra Zamehşeri şöyle diyor. Rivayete göre, bu ayet nazil olduğunda, dediler ki; ya Muhammed (s.a.a) muhabbet ve sevgileri bizlere farz olan akrabaların kimlerdir? O Hazret şöyle cevap buyurdu; Ali, Fatıma ve onların iki oğlu.8[8](Hasan- Hüseyin)

Muhabbet ve sevgi insandan bir şeyler ister ve muhabbetin şartları da vardır. Muhabbet sevginin insandan istediği en önemli şey itaattir. Zira Kur’anı Kerim şöyle buyuruyor; (Resulüm) “deki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah’ta sizi sevsin”9[9] işte bu itaat muhabbet ve sevginin yanında olmadı mı o sevgi boş ve yapmacık bir sevgi olur. Acaba Peygamber (s.a.a)’den günümüze kadar Peygamberin yakınları olan Ehlibeyti hem sevip hem de itaat eden kimler olmuştur! Ve kimler Ehlibeyti sevdiklerini iddia ettikleri gibi, onlarında yolunda gitmemiş ve Ehlibeyte itaat edenlere de farklı gözlerle bakmışlardır? Ehlibeyt hakkında nazil olan ayetlerden bir diğeride “Mubahale” ayetidir. Allah’u Teala şöyle buyuruyor; “sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda tartışanlara deki “gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, nefislerimizi (kendimizi) nefislerinizi (kendilerinizi) çağıralım, ondan sonra da dua edelim Allah’ın lanetini yalancılara havale edelim.”10[10]

Tarihçiler ve tefsircilerin naklettiklerine göre Ehlibeytin makam, menzilet ve üstünlüğünü bildiren kalıcı ve tarihi bir hadise vuku bulmuştur. Bu tarihi hadisenin adı Mübahale olayıdır.

Necran’lı bir grup Nesrani Peygamber ile munazara ve muzakere etmek için O Hazretin yanına geldiler. Allah-u Teala bu ayeti nazil buyurarak, Resulüne; Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyn’i çağırıp onları yanına almasını ve bunlarla beraber belirlenen noktaya gitmesini, Nasranilerin de kendi çocuklarını, kadınlarını alarak gelmelerini ve Allah’ın lanet ve azabını yalancılara istemelerini emretmiştir.

Peygamber (s.a.a) onları Mubahaleye davet ettiğinde onlarda dönelim ve düşünelim dediler. Daha sonra kendi aralarında meşverete koyuldular ve söz sahipleri olan Akib’e şöyle dediler; sen ne düşünüyorsun? O şöyle cevap verdi; Ey Nasraniler, and olsun sizler Muhammed’in Peygamber olduğunu ve onun Allah tarafından bir kitapla geldiğini biliyorsunuz. Peygamberi ile Mübahale edipte yaşlıları kalan çocukları büyüyen hiçbir ümmet olmamıştır. Eğer böyle yaparsanız helak olacağız. Eğer kendi dininizde ısrarlı iseniz bu adamı terk edin ve kendi diyarınıza dönün. Bu esnada, Allah Resulü geldiler ve kucağında Hüseyin, Hasanın eli elinde, Fatıma arkasında ve Ali’de Fatıma’nın arkasında idi. Peygamber şöyle buyuruyordu; Ben dua ettiğimde sizler de amin deyiniz.

Necran Oskof’u bu manzarayı görür görmez Necran Nasranilerine dönerek şöyle dedi; “Ben öyle simalar görüyorum ki, Allah dilese bunların hürmetine dağları yerinden söker. Sakın Mubahale etmeyesiniz, helak olursunuz ve kıyamete kadar yeryüzünde Nesrani kalmaz. Daha sonra şöyle dediler; Ey Ebu-l Kasım, biz Mubahale etmemeye karar aldık, sen kendi dininde kal, bizde kendi dinimizde kalalım. Daha sonra aralarında bir anlaşma yaparak bir birlerinden ayrılmışlardır. Daha sonra Zamehşeri bu ayete dayanarak Ehlibeytin yüce makam ve üstünlüğünün olduğunu söylüyor.11[11]

Bu ayetin nüzul şanını bu şekilde nakledip Hz. Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in adını bu olayda zikredenlerden bazıları şunlardır;

1-Hafız Ebu Naim İsfehani, Nüzul-ul Kur-an

2-Tefsir-i İbni Kesir, c.1, s. 370

3-Hafız Suyuti, Esbab-un Nüzul Dürr-ul Mensur.

4-Sahih-i Müslim, c. 7, s. 120, h. 1871

5-Süneni Tirmizi, c. 4, s. 293, h. 4085

6-Müsned-i Ahmed, c. 1, s, 185

7-Süneni Beyhaki, c.7, s. 63

8-Müstedrek-u Hakim, c. 3, s. 150

9-El- İsabe, c.2, s. 503

10-Marifet-ul Hadis, Hakim, s. 50
Ahmed b. Hanbel kendi müsnedinde şöyle naklediyor; Peygamber (s.a.a) Hasan ve Hüseyn’in elini tutarak şöyle buyurdu; Kim beni ve bu ikisini, bunların babasını ve annesini severse kıyamet günü benimle beraber benim derecemde olacaktır.12[12]

Şafii İbni meğazili Cabir b. Abdullah Ensariden şöyle rivayet etmiştir; Peygamber bir gün Arafat’ta Hz. Ali’ye şöyle buyurdu; “Ey Ali yaklaş, Ben ve sen bir ağaçtan yaratılmışız. Ben o ağacın köküyüm sen fer’isin (gövdesisin), Hasan ve Hüseyn onun dallarıdır. Kim o dallardan birine tutunursa Allah onu Cennete götürür.”13[13]

Abdullah b. Abbas şöyle diyor; Peygamberden, Ademin Rabbinden aldığı kelimeler hakkında sorulunca şöyle buyurdular; Adem Allah’a Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyn’in hakkına yemin etti ki, tövbesini kabul etsin, Allah’ta onun tövbesini kabul etti.14[14]

Zamehşeri kendi tefsirinde Ehlibeyt hakkında bir rivayet nakletmiş ve bu rivayeti Fahri Razi ve Kurtubi de kendi tefsirlerin de ondan iktibas etmişlerdir. Mezkur hadis Ehlibeytin makam ve faziletini açıklamaktadır. O hadiste Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor; Kim Al-i Muhammedi sevdiği halde ölürse şahadet mertebesine erişmiş olarak ölür. Bilin, kim Al-i Muhammedi sevdiği halde ölürse bağışlanmış olarak ölür. Bilin, kim Al-i Muhammedi severek ölürse tövbe etmiş olarak ölür. Bilin, kim Al-i Muhammedi severek ölürse imanı kamil mümin olarak ölür. Bilin, kim Al-i Muhammedi severek ölürse ölüm meleği ona Cennet müjdesi verir. Sonra da Münker ve Nekir onu Cennet’le müjdeler. Bilin, kim Al-i Muhammed’i severek ölürse gelin kocasının evine girer gibi Cennete gider. Bilin, kim Al-i Muhammedi severek ölürse Allah kabrinde Cennete iki kapı açar. Bilin kim Al-i Muhammedi severek ölürse mezarı rahmet meleklerinin ziyaretgahı olur. Bilin, kim Al-i Muhammedi severek ölürse sünnet üzere gerçeğe uyan topluluktan olarak ölür. Şunu da bilin, kim Al-i Muhammede buğz ederek ölürse kıyamet günü iki gözü arasına, bu Allah’ın rahmetinden meyustur, sözü yazılmış olarak gelir. Bilin ki, kim Al-i Muhammede buğz ederek ölürse kafir olarak ölür. Bilin ki, kim Al-i Muhammede buğz ederek ölürse Cennetin kokusunu bile alamaz.15[15]

İbni Abbas Resulü Ekrem (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu naklediyor; “Allah’ı nimetleri için seviniz, beni de Allah için seviniz ve Ehlibeytimi de benim için seviniz.16[16]

Resulü Ekrem (s.a.a) şöyle buyuruyor; Her kim benim gibi yaşamak ve benim gibi ölmek ve benimle Allah’ın hazırladığı üstün Cennette kalmak isterse benden sonra Ali’yi kendine veli kabul etsin, onu sevenleri sevsin ve benden sonra Ehlibeytime iktida etsin, (uysun) . Çünkü onlar benim, benim akrabamdırlar. Benim toprağımdan yaratılmışlardır. Benim ilmim ve fehmim onlara verilmiştir. Vay olsun ümmetimden onların faziletlerini yalanlayanlara ve benimle onların yakınlığını koparanlara, Allah benim şefaatimi onlara nasip eylemesin.17[17]

Daha sonra da zikrettiğimiz “Sakaleyn” hadisi “Gemi hadisi” “yıldızlar” hadisi Ehlibeytin faziletine delalet etmektedir.

Mukrizi, Müslümanların çoğunluğunu Ehlibeyt hakkında suçlu ve kusurlu görmüştür. Ehlibeyt hakkında yazmış olduğu kitabın baş bölümlerinde bu kitabı yazmanın sebebini şöyle açıklamıştır. “Müslümanların çoğunluğunu Ehlibeyt hakkında kusurlu gördüğüm, onların hakkından yüz çevirdiklerini ve onların haklarına cahil olduklarını gördüğüm için onların (Ehlibeytin) yüceliğini ve makamını içeren bu özet kitabı telif ettim”18[18]

Her dönemde Ehli Sünnetin önde gelen meşhur alimleri tarafından Ehlibeytin makam ve faziletlerine dair kitaplar yazılmıştır. Onlardan bir kaçı şunlardan ibarettir: Şeyh Süleyman Belehi Hanefi, Yenabi-ul Mevedde, Cemaleddin Zerendi, Mirac-il Vüsul Fi Marifeti Al-ir Resul Hafız Ebu Naim İsfehani, Menakib ve Fezail-u Ehlel Beyt- İbni Meğazili Şafii, Menakib-i Ehlel Beyt- Seyyid Ebu Bekr b. Şihab-ud Din, Reşvetüs Sadi Min behri Fezail-i Ben-in Nebiyyil Hadi – Şeyh Abdullah b. Muhammed b. Amir Şüberavi, Kitab-ul ithaf bi Hubb-il Eşraf- Celaleddin Suyuti, ihya-ul Meyyit bi Fezail-i Ehl-il Beyt- Şeyh-ül İslam İbrahim b. Muhammed Hemuyeni, Feraid-us Simtayn Fi Fezail-il Murteza vez Zehra ves Sibtayn- İmam-ul Herem Şafii, Zehair-ul Ukba- Nured- din b. Sebbah Maliki, Füsul-ul Mühimme Fi Fezail-il E’imme- İbni Cevzi, Tezkiret-ul Hevas- Muhammed b. Yusuf Genci Şafii, Kifayet-ut Talib Muhammed b. Talha Şafii, Metalib-us Süul Fi Menakib-i Al-ir Resul Harazemi, El- Menakib Gazi Behlûl Behcet efendi, Teşrih ve Muhakeme der tarihi Al-i Muhammed...

Zikretmiş olduğumuz en son kitab, yakın tarihimizin, Türkiye’nin Anadolu bölgesinde ve İstanbul’da, akıl, nakil, fıkıh ve irfan ilimlerinde meşhur olan Gazi Behlül Behcet efendi tarafında kaleme alınmıştır.

Ehli Sünnetin dört mezhebinden birisi olan Şafii mezhebinin imamı, İmam Şafii’ye şöyle dediler; Halk Ehlibeytin fazilet ve makamlarını dinlemeye tahammül edemiyorlar. eğer, Bizden birisinin Ehlibeytin faziletini söylediğimizi görürlerse bu Rafizidir derler. Şafii bunu duyar duymaz şu şiiri okumuştur; “Bir mecliste Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin zikrolunduğu zaman. Bazı düşmanlar halkı Ehlibeyt zikrinden alı koymak için başka bir söz ortaya atarlar.... ve derler ki, bu Rafizilerin sözüdür. Ben (Şafii) Fatima’nın muhabbetini Rafizilik görenlerden Allah’a sığınırım. Rabbimin salatı Al-i Resule olsun ve onun laneti böyle bir cehalete olsun.19[19]

Daha sonra Şafii şöyle demiştir; Bana, Rafizi oldun dediler. Dedim ki, hayır Rafizilik benim dinim ve inancım değildir. Ama ben hiç şüphesiz en üstün imamı ve hidayetçiyi seviyorum. Eğer vasiyi sevmek Rafizilikse, öyleyse ben herkesten daha Rafiziyim.20[20] Yine Şafii şöyle demiştir: Ey Resulullah’ın Ehlibeyti, sizin sevginiz Allah tarafından Farzdır ve O bunu Kur’anda nazil buyurmuştur. Sizin yüceliğinize eder ki, size salavat göndermeyenin namazı boştur.21[21] Ehlibeyt imamlarının faziletlerini genişçe yazmaya kalkarsak ciltlerce kitap oluşur. Dolayısıyla konuyu fazla uzatmamak için Hz. Ali’nin sözleriyle bu bölüme son vereceğiz.

“Karanlıklarda yolu bizimle (Ehlibeyt) buldunuz. Yüceliklere, üstünlüklere bizimle vardınız. Ayın sonlarındaki, karanlıklarda bizimle aydınlığa çıktınız. Sağır olsun o kulak ki, yüksek sesi duymaz, bağrışı duymayan hafif sesi nasıl duyar? Yatışsın o yürekler ki, boyuna titrer, boyuna çarpar. Nereye gidiyorsunuz? Ne vakit döneceksiniz? Hidayet alametleri dikilmiştir. Deliller apaçıktır. Nişaneler dikili durmaktadır. Ne diye başı dönmüş bir halde çöllere dalarsınız. Neden ve niçin yeler- yortarsınız? Peygamberinizin itreti aranızdadır. Onlar, sizi gerçeğe çeken iplerdir. Din Bayraklarıdır, gerçeklik dilleridir. Onları Kur’anın en güzel konaklarına indirin, kondurun. (Kur’anda anıldığı, emredildiği veçh ile onlara uyun) Susamış develer gibi onların yanlarına, onların kaynaklarına koşun. Ey insanlar bu sözleri, bu inancı Peygamberlerin sonuncusundan alın. Bilin ki, bizden olup da ölen, ölü değildir, diridir, ölmez. Bizden olup da çürüyüp giden çürümez...Bilin ki, Muhammed (s.a.a)’in soyu gökteki yıldızlar gibidir. Bir yıldız yit timi öbürü doğar. Biziz Nübüvvet ağacı vahyin indiği mahal, meleklerin inip çıktıkları yer biziz ilim madenleri, hikmetlerin kaynakları bize yardım eden, bizi seven rahmeti bekler, bize düşman olan, bize buğzeden azabı bekler.22[22] Hz. İmam Ali (a.s) başka bir sözünde Ehlibeyt hakkında şöyle buyuruyor, Onlar ilmin hayatıdır, bilgisizliğin ölümü, Hilimleri ilimlerinden haber vermede, susuşları söyleyişlerindeki, Hikmetleri bildirmelerdedir. Hakka karşı durmazlar, onda aykırılığa düşmezler. Onlar İslam’ın direkleridir, onlar halkın sığınaklarıdır, hak onlarla yerini bulur, batıl onlarla yerinden ayrılır, dili kökünden kesilir. Onlar dini, onun hükümlerini kavramak, onlara riayet etmek suretiyle anlamışlardır, duymak rivayet etmek yoluyla değil. Çünkü ilmi rivayet edenler çoktur, ona riayet edenlerse pek o kadar yoktur.23[23]

“Biz Ehlibeytten ayrı olarak kendilerini bilgide üstün sayanlar, yalan yere bize zulmederek bu zanna kapılanlar neredeler? Oysa Allah bizim derecemizi yüceltmiş, onlarıysa alçaltmıştır. Bize ihsan etmiş, onları mahrum bırakmıştır. bizi harimine almış, onları oradan çıkarmıştır. Hidayet bizimle istenilir, körlük bizimle giderilir. Bilin ki, İmamlar Kureyştendir, Kureyşinde Haşim soyunun bu boyundan yöneticiler başkalarından olamaz.24[24]

Biziz Resulullah’ın kendisinden hiç ayrılmayan, sürekli onunla birlikte olan ashabı, biziz hazinesinin hazinedarları, ilminin kapıları. Evlere ancak kapılarından girilir. Kapıdan girmeyene hırsız denir. Kur’anın ayeti Kerimeleri Ehlibeyt hakkında nazil olmuştur. Onlardır Rahmanın hazineleri, defineleri. Konuştuklarında doğru söylerler. Sustuklarında kimse onlara karşı konuşamaz. 25[25]

Peygamberin soyu soyların, ailesi ailelerin en hayırlısıdır, ağacı ağaçların en iyisidir. Haremde bitmiş, Kerem alanında boy atmıştır. O ağacın upuzun dalları, budakları vardır. Meyvesine herkesin ulaşmasına imkan yoktur.26[26] Peygamberinizin Ehlibeytine dikkat edin, onların yolundan ayrılmayın, onlara uyun. Onlar sizi asla doğru yoldan çıkarmazlar, sapıklığa sevk etmezler. Onlar oturursa sizde oturun, onlar kalkarsa sizde kalkın. Onların önüne geçmeyin, aksi taktirde yolunuzu kaybedersiniz, sersemleşir, sapıtır gidersiniz. Onlardan geride de kalmayın, yoksa helak olur bitersiniz.27[27]

İşte bunlar Hz. Ali’den Ehlibeytin fazilet ve makamı hakkındaki, birkaç nurlu sözler idi. “Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin ki, Allah’ta işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah ve Resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.28[28]

Okuyuculara ışık tutması ümidiyle.

AYETTE GEÇEN “RİCS” NE DEMEKTİR?

Rics kelimesinin izahına geçmeden önce bu kelime üzerinde tefsircilerin ve büyük alimlerin görüşlerini açıklayalım.

Kutade Tathir ayetinin tefsirinde diyor ki; onlar ehlibeyttirler ve Allah onları her türlü kötülükten temizlemiş ve onları rahmetine has kılmıştır.29[29]

Taberi “Allah siz Ehlibeytten her türlü ricsi gidermeyi irade eder” ayetinde şöyle diyor; Doğrusu Allah sizlerden her türlü kötülüğü ve fehşayı gidermeyi irade eder ey Muhammed’in Ehlibeyti. Ve sizleri günah ehlinde olan kir ve lekeden temizlemeyi irade eder.30[30]

Zamehşeri günahların umumiyetini tanımlarken “rics” kelimesini ve takvanın da umumiyetini belirtirken “temizlik” kelimesini kullanmıştır.31[31]

Fahri Razi “sizden ricsi gidermeyi irade eder” ayetinde şöyle diyor; Yani, sizden günahı zail edip uzaklaştırmayı ve size keramet elbisesini giydirmeyi irade eder.32[32]

Meraği şöyle demiştir; Allah sizden her türlü kötülüğü ve fehşayı gidermeyi irade eder ey Resulün Ehlibeyti ve sizleri günah ve isyan ehlinde olan kirden, lekeden, fısk ve fücurdan temizlemeyi ister.

Lügatçılarda “ rics ” kelimesini öyle bir şekilde mana etmişlerdir ki, o manalara göre ricsden uzak duran birisinin varacağı nokta ismet makamıdır.

Rağıb- el İsfehani şöyle diyor; Rics pisliktir. Örneğin deniliyorki “pislik insan” “pislik insanlar” Allah şöyle buyuruyor; “…şeytanın amelinden bir pisliktir”33[33]

Pisliğin dört surette olması mümükündür; Tabii açısından veya akıl açısından yahut şeriat açısından veyahutta bu cihetlerin tümünün açısından örneğin murdar (leş) gibi. Zira murdar hem şeriata göre hem akıla göre ve hemde insan tabiatı açısından pisliktir. Şeriat açısından pislik olan şeyler kumar ve içgi gibi şeylerdir. Bazıları bunları aklın muhakemesine göre de pislik nitelemişlerdir…”34[34]

Meşhur lügatçı ibni Esir şöyle diyor; “Rics pisliktir. Bazen şöyle de denilmiştir, ondan maksat haram iş ve iğrenç amellerdir.”35[35] Allame ibni Manzur şöyle diyor; “Rics pisliktir. Bazen harama, çirkin ve iğrenç işlere, azaba, lanete ve küfrede rics tabiri kullanılmıştır.”36[36]


Yüklə 2,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin