İslam’in etrafindaki ŞÜpheler



Yüklə 0,89 Mb.
səhifə9/31
tarix27.12.2018
ölçüsü0,89 Mb.
#87561
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   31

İslâm ve Sınıflar Nizamı

«Rızıkta Allah bazınızı bazınıza üstün kıldı...» 69

«Onların bazısını derece bakımından bazısının üs­tüne çıkardı...» 70

Ey müslümanlar!... Bu, Kur'anda varit değil mi­dir?... O hâlde îslamın sınıflar nizamını kabul etme­diğini nasıl iddia edersiniz.

îslamın onu mubah kılıp kılmadığını bilmemiz için ilk önce «Sınıflar nizamı» nasıl bir şey oldu­ğunu bilmeğe muhtacız.

Meselâ orta çağ Avrupasmm tarihini gözden ge­çirdiğimiz zaman orada, insanların asiller, ağalar (Şe­rifler) , din adamları ve halk sınıflarına ayrıldığını gö­rürüz. Bu sınıflar ilk bakışta herhangi bir hataya düşmek mümkün olmayacak şekilde - birbirinden farklı ve evsafı tahdit edilmiş sınıflardır.

Dîn adamlarının, kendilerini başkalarından ayı­ran özel elbiseleri vardı. O asırlarda en büyük sulta onlarda idi. Papa krallara ve patronlara kafa tutan bir sultaya sahipti. Kralların millet üzerindeki salta­natlarını ancak kendisinin verdiğini iddia etmek is­terdi. Halbuki onlar papanın sultasından kurtularak, kendi kendilerine müstakil olmak istiyorlardı. Kilise­nin, dindar kimselerin vakıflarından ve kilisenin in­sanlara yüklediği vergilerden meydana gelen pek çok mallan, hatta bazı zamanlarda tam teçhizattı ordu­ları bile vardı.

Zenginler ve asiller sınıfına gelince, bunlar şere­fi birbirlerinden miras olarak elde eden sınıftı. Ço­cuk doğduğu günden itibaren kendini şerefli (şerif) bulurdu ve bu zümrenin hareket ve davranışlarının, iddia ettikleri bu şeriflikle alakalı olup olmaması bir tarafa, hayatı boyunca şerif olarak kalırdı. İmtiyaz­larına gelince, derebeylik devrinde, kendi beyliği da­hilindeki halkın üzerinde mutlak bir tahakkümden ibaretti. Kanun yapma, hüküm verme ve verilen hü­kümleri infaz etme sultası sadece kendilerine ait bir şeydi. Onların görüş ve arzuları halk üzerinde tatbik edilen biricik kanundu. Memleketin kanunlarını ya­pan meclisler onlardan teşekkül ederdi. Bu yüzden ta-biatiyle onların yaptıkları kanunlar kendilerini koru­mağı, kendi ihtiyaçlarını muhafaza etmeği ve sahib bulundukları mukaddeslik sıfatını çoğaltmayı hedef tutardı.

Millete gelince, o hiç bir hakkı, hukuku ve imti­yazı olmayan bir sürüden ibaretti. Sadece verilen va­zifeleri yapmak mecburiyeti vardı. Böylece halk ta­bakası nesilden nesile köleliği, fakirliği ve zilleti te­varüs ederdi.

Bundan sonra Avrupa'da asillerin imtiyaz ve mevkilerine rekabet eden ve yeni bir sınıfın doğmasına .. sebep olan bir takım iktisadi mühim gelişmeler oldu. O yeni sınıf buruva sınıfıdır. Bu sınıfın kuman­dası ve halkın desteğiyle, o zaman ayakta duran sı­nıflar nizamını zahirde ilga eden, nazari ola­rak hürriyet, kardeşlik ve eşitlik prensiplerini vaz'eden Fransız İhtilâli doğdu.

Bu sermayedar sınıf yeni çağda eski asiller sını­fının yerine geçti. Lâkin perde arkasından ve iktisadî gelişmelerin icabettirdiği bazı tadilât ile Halbu­ki cevher değişmedi. Zira onlar hâkimiyet sultasının dümenini çevirecek olan malî kuvvet ve kudrete mâ­lik bir sınıftı. Demokratik seçimlerde kendini göste­ren hürriyetin dış görünüşüne rağmen, kapitalizm, parlamentoya ve hükümet mekanizmasına giden yo­lu keşfetti ve çeşitli isimler altında istediklerini do­lambaçlı yollardan tatbik sahasına koydu.

Hâlâ İngiltere'de - Bize söylenmiş olduğu gibi demokrasinin beşiği olan resmî bir sıfatla «Lortlar Kamarası» diye adlandırılan bir meclis devam etmek­tedir. Servetin parçalanmasına mani olmak, asil «aile­ler» in servetlerini muhafaza etmek, orta çağdaki feodalite sınıfında olduğu gibi veraset yolu ile gelen şereflerin aleddevam kendilerinde kalmasını temin et­mek için, en büyük erkek evlâttan başka kız ve er­kek çocuklarının hepsini mirastan mahrum etmeği hedef tutan ve aslında derebeyliğe ait olan bir kanun, orada meriyettedir.

İşte sınıflar nizamı ancak bu söyledikîerimizdir. Ve bu bir emel hakikatte özetlenir ki, o da «Servete sahip olan sınıf hükmetme selahiyetini de haizdir». Bu sınıf doğrudan doğruya veya dolayısıyla bizzat kanun yapma yetki ve vasıtalarına mâlik olur. Böylece kendini himaye etmek, halkı kendi buyruğuna boyun eğer hale getirmek, hâkim sınıfın şehevi arzularını tatmin etmek gayesiyle halkı kendi öz haklarının çoğundan mahrum bırakacak kanunlar yapar.

Bunları idrak ettiğimiz zaman hemen anlarız ki, İslâmda sınıflar nizamı mevcut değildir. İlk olarak bilinmelidir ki, Avrupa'daki asiller sınıfında olduğu gibi İslâmda miras yolu ile elde edilen meziyetler yok­tur. Tabiatiyle saltanat verasetinin ve (Hâkim aile) adı altındaki asiller ve emirler sınıfının var olması hâdisesini hesabımızın dışına çıkarırız. Çünkü onla­rın hepsi, İslâmiyet ile ilgisi olmayan şeylerdir. Bun­ların İslâm beldelerinde bulunması, şarap içen veya kumar oynayan veya riba ile muamele yapan müslü-m anların, bulunmasından daha öteye gitmez. Bunun­la beraber günlerden bir gün hiç bir kimsenin çıkıp da onlara bakarak İslâmm şarabı, kumarı ve ribayi mubah kıldığını iddia etmesi mümkün olmaz.

İkinci olarak İslâm nizamında servetin belli kim­seler elinde toplanmasını sağlayan kanunlar yoktur ki, o muayyen kişiler veraset yolu ile onu elde etsinler ve onların elinden hiçbir zaman servet dışarı çıkma­sın. İslâm onu çirkin addederek bu hususta sarahaten «Sizin aranızda servetin sadece zenginler elinde do­laşan bir şey olmaması için.»71 demiştir. Bir başka bakımdan İslâm, sürekli bir vesile ile serveti parçala­mak, bir takım yeni nisbetlerle devamlı olarak cemi­yetteki servet tevziini yenilemek gayesiyle, fertlerin büyük bir çoğunluğuna serveti tevzi eden miras kanunlannı vazetmiştir. Böylece hiç bir nesil geçmez ki, insanlar arasında servetler dağılmış olmasın.

Kardeşleri ve akrabası olmayan bir. tek çocuğun bütün servetleri varis olduğu nadir ve müstesna hal­lerle hüküm vermek ve bunu bütün nizamı tenkit et­meğe vesile ve kaide itibar etmek yerinde olmayan bir davranıştır.

Bununla beraber şüphesiz İslâm veraseti kolay­lıkla geçip giden bir şey olarak bırakıvermedi. Yakın­lardan başka, mahrumiyet içinde olanlara terekede, asrımızda tereke vergisine benzeyen bir hisse tesbit etmiştir. «Miras taksiminde yetimler, akrabalar ve mis-.pânler bulunurlarsa onları da o mirastan rızıklandi-rınız ve onlara iyi sözler söyleyiniz.72

Bu yol ile İslâm, servetlerin bir yerde yığılmasını önler, bir sınıfı değil birçok fertleri servet sahibi ya­par, öyle fertler ki, yeni nisbetlere göre servetin tev­zii gerekçesiyle ellerinde toplanan servetler durmadan parçalanır.

Gerçek tarih şehadet eder ki, servetler İslâm cemi­yetinde devamlı intikal halinde idi. Bugün zengin olan yarın fakir düşebilirdi. Bugün fakir olana da her­hangi bir yoldan servet intikal ederdi. Binaenaleyh kendi özeltasarrufu ve hayatının' özel şartlarına gö­re herhangi bir şahıs ile zengin veya fakir arasında yapmacık manialar meydana gelmezdi.

Eurada ispatı bizi alâkadar eden şeylerden en önemlisi, geçen bölümde, İslâm kanunlarının ve onla­rı yapıp yürütmenin muayyen bir sınıfın mülkü olmadığına işaret etmemizdir. İslâm devletinde hiç bir kimse kendi mizacına göre kanun yapma selâhiyetini hâiz değildir. Çünkü, hiç bir kimseyi kayırmadan ve hiç bir kimseye zulmetmeden herkese hükmeden an­cak gökten indirilmiş olan İslâm şeriatıdır. Bununla, İslâmda bir takım sınıfların bulunması iddiası tama­men sukut eder. Çünkü sınıfların bulunması ayrılmaz bir bağ ile kanun meziyetine bağlıdır. Bu meziyet ba­tıl olunca, hiç bir kimsenin, başka bir şahsın hesa­bına kendi menfaatlerini koruyan bir kanun yapma­sı kudreti dahilinde değildir. O halde sınıflar nizamın­dan geriye ne kaldı ki?..

Böylece bu bölümün mukaddimesinde tesbit etti­ğimiz iki âyetin mânâsı nedir? Her iki âyet dünyanın her yerinde gerek İslâm gerekse başka nizamların gölgesinde emri vakii ispattan daha öteye gitmez. Şöyle ki: Muhakkak insaniar derece ve rızık bakı­mından birbirinden farklı durumlar içindedirler. Eğer böyle olduğunda, şüphe edilirse misâl olarak eşitlik iddiasında bulunan Rusya'yı ele alalım. Orada bütün insanlar aynı ücreti mi alıyorlar? Yoksa onlardan bir kısmı rızık ve yaşayışta diğerlerinden farklı değil midir?.. Yine orada bütün insanlar hâkim yani reis midirler veya mahkûm mudurlar?.. Onların hepsi su­bay mıdır, yoksa er midir?. Veya onlardan bir kısmı diğerlerinin üstünde bir çok derecelere yükseltilme­mişler midir?

Muhakkak ki, bu türlü farklılık kaçınılmaz bir şeydir. O her yerde vaki bir hakikattir. O, iki âyet, ne üstünlüğü icabettiren muayyen bir sebebi şerhedir, ne de belli bir sebeple insanları kayıtlar. O âyet­ler, üstünlüğün kapitalizm, komünizm veya İslâm se­bebiyle olduğunu söylemez. O, üstünlüğün yeryüzü ölçüleri ile daima âdil veya zâlim olacağını da söyle­mez... Âyetlerde bunlardan hiçbir şey mevcut değil­dir. O, iki âyet ancak der ki; şüphesiz o, her yerde gö­rülen bir şeydir. Tabiatiyle yeryüzünde cereyan eden her şey. Allanın iradesi tahtmdadır. Yoksa tam bir ahmaklık içinde Benî İsrail'in «Allah'ın nüfuzu Mısır ve Filistin'e münhasırdır, yeryüzünün geri kalan kı: sımlarında vukua gelenler Allah'ın irade ve nüfuzu­nun dışındadır» şeklinde itikat ettikleri gibi, komü­nistler de «Allah (C.C.) m nüfuzunun îslâm âlemine münhasır» olduğunu mu itikat ederler?

Kur'an'ıa sarih ifadesiyle İslâm'da bir tek sınıf vardır. O da köleler sınıfının vücûdudur. Lâkin biz kâ­fi derecede ondan bahsetmiş ve demiştik ki, kölelik bütün ile geçici bir nizamdır. İslâm, onu bir takım ge­çici şartlar sebebi ile elinde olmayarak yasak etme­miştir. Kölelik İslâm cemiyetinin temellerinden bir te­mel değildir, O geçici bir zarurettir. Bununla beraber İslâm, köleye acaba nasıl muamele ediyordu?..

Kölelik bahsinde söylediklerimizi tekrara lüzum yok. Hz. Ömer'in vazettiği meşhur «îslâmda sınıflar» kaidesini zikredelim : O, İslama isimle girmenin ken­disini temizlememiş olan, cahiliyet gururu içinde iba­dullahı tahkir eden, kibir ve azamet kuyruklarım sü­rüyerek Hacca giden şerifin (Kabile Reisi) kıssasıdır. «De ki, iman etmediniz. Lâkin müslüman olduk deyi­niz. İman henüz sizin kalblerinize girmedi.73

Şerifin, gurur ve kibirin nişanesi olarak yerlerde sürünen elbisesinin üzerine, tavaf esnasında bir köle­nin ayağı değer. Bunun üzerine köleye bir tokat atar. Köle Hz. Ömer'e giderek şerifi şikâyet eder. O zaman Hz. Ömer köleye «zararı yok, o bir şeriftir, sen bir kö­lesin, o bir sınıftan sen başka bir sınıftansın, o senin sahip olmadığın haklara sahiptir.» mi? dedi. Hz. Ömer kölelerin eşraf sınıfının elbiselerine basmalarını ya­saklayan veya efendilerin tokatlarını kabule mecbur eden bir kanun mu yaptı?

Asla!.. Bu konuda vukua gelen herkesçe bilinen bir şeydir. Sebeplerden herhangi bir sebebe bağlı ola­rak nzıkta veya sosyal durumda aralarında bir ay­rılık olmasına rağmen Hz. Ömer bu hâdisede kısasın tatbik edilmesi hususu üzerinde ısrarla durdu, Bir be­şerle başka bir beşer arasında fark gözetmeyen Allah'­ın şeriatının yerine getirilmesi için o mütekebbir şe­rife kölenin de tokat vurmasını emretti. Şerif bunu anladı. Bu, ona çok ağır geldi. Günahkârlık şaşkınlı­ğı kendisini yakaladı. Hayatta kendisi.ile her insanın arasını eşit kılan Allah'ın keskin şeriatının hükmün­den kurtulmağa teşebbüs etti. Çaresiz kalınca Hz, Ömer'in huzurundan kaçtı. Sonunda İslâmdan irtidat eti.

işte İslâm budur. Onda sınıflar yok. Sınıflar için teşriî meziyetler de yok.

Servetlere ve onda insanların birbirlerinden fark­lı durumda olmalarına gelince; bu başka bir konudur. İslâm, halk sınıflarına vermediği teşrii veya kazai hakları idarecilere de vermediği için sınıflar mesele­siyle zihinlerimizi karıştırmak doğru olmaz. Bilhassa bir tek yol ile kanun, hayalât ve nazariyat âleminde değil, gerçekler âleminde insanlara tatbik olunmakta devam ettiği müddetçe...

Biz gördük ki, İslâm nizamında, arazi sahipleri­nin başkalarını köleleştirmeği veya arazi mülkiyeti­ni istismar etmeği sağlayan haklar tanınmamıştır. Eğer kapitalizm îslâmî bir cemiyette hakikaten bu­lunmuş olsaydı onun mülkiyetinde de hâl böyle ola­caktı. Bilhassa milleti idare eden hâkimin nüfuzunu, sermayedar sınıfın desteğinden almamış olması, halk tarafından seçimle gelmesi ve Allah'ın şeriatını tatbik ile mükellef olması, zenginlerin idareciler üzerindeki tesirini yok eder.

Daha evvel zikrettiklerimiz bunların hepsine ilâ­ve olunur. Şöyle ki : Yeryüzünde, bütün fertlerin ara­sında servet eşitliğini sağlayan hiçbir millet yoktur. Hattâ doğru veya yanlış bütün sınıfları ilga ettiğini iddia eden Rusya'da, birbirinden büyük uçurumlarla ayrılan sınıflar, eşitsizlikler ve tahakkümler eskisin­den çok daha fazladır.. 74



Yüklə 0,89 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   31




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin