I
qqIRKÇILIK s[7zæ5h2 : (Bak: Milliyet)
1439- qqİSTANBUL Ä_A9_B,~ : (İstanbul) Türkiye’nin en büyük şehri ve Osmanlı İmparatorluğunun taht şehri (1453-1922). İslâm halifeliğinin son merkezi (1516-1924) Türklerden önce Bizans “Doğu Roma” İmparatorluğunun taht şehri idi (395-1453). İstanbul ismi, rumca “şehre” veya “şehirde” demek olan (istin polin) tabirinden galat olup, bu ismin Osmanlılar tarafından fetih esnasında verilmiş olduğu rivayet ediliyorsa da, Osmanlılardan evvel şehrin bu isimle yâd olunmakta bulunmuş olduğu muhakkak olup, hatta yedinci hicri yüzyılın ortalarında yani fetihten iki asır önce yazılmış olan “Yakut-u Hamev”nin Mu’cem-ul Büldan’ında bu isim yazılmıştır. Bununla beraber Osmanlılar yanında dahi Edebiyat lisanında ekseriya “Konstantiniyye” ismi kullanılmıştır; hatta bazan “İslâmbol” şeklinde yazılmıştır.
1440- İstanbul’un fethedileceğine dair Resulullah’ın (A.S.M.) müjdesine mazhar olmak için, bir çok mühim sahabeler, Emevilerin İstanbul seferine iştirak etmişlerdir. Ezcümle, Ümmü Haram’ın naklettiği bir hadis-i şerif meâlinde:
“Ümmetimden Kayser’in (Şarkî Rum İmparatorluğu’nun) merkezi olan İstanbul şehrine gaza eden ilk muharibler için mağfiret vardır, buyurdu. “Ben bunların içinde miyim yâ Resulallah!” diye sordum. Resululah: Hayır, diye cevab verdi.” (S.B.M. Hadis No: 1231)
“Hadisin ikinci kısmında, İslâm ordusunun hareketi bildirilen Kayser şehri ile murad, bütün hadis şârihleri tarafından Şarkî Rum İmparatorluğu’nun hükümet merkezi olan Konstantiniyye-İstanbul- olduğu bildirildiğinden tercememizde kavis içinde gösterdik. Bu sefer hicretin 52. yılında ve Yezid ibni Muaviye’nin kumandasında vuku bulmuştur. Konstantiniyye seferine iştirak eden askerin hakkındaki Peygamberin sitayişine mebni İbni Ömer, İbni Abbas, İbni Zübeyr, Ebu Eyyub Ensarî gibi ashabın sâdâtından bir çok güzideler de iştirak etmişlerdi. Hatta Ebu Eyyub Ensarî’nin vefatı, İstanbul sûru yakınında vuku bulduğu için oraya defnolmuştur.” (S.B.M.ci: 8, sh: 393)
“Mir’at sahibi, bazı müelliflerin bu orduyu Muaviye’nin oğlu Yezid’in değil, Süfyan İbni Avf’ın kumandası altında sevk ettiğini bildirdiklerini hikâye etmiştir. Şârih Aynî, bunu nakil ve iltizam ederek; ashabın bunca uluları Yezid’in değil, İbni Avf’ın kumandası altında bulunmuş olmaları doğrudur diyor.” (S.B.M. ci.8,sh: 394)
1441- “Hem nakl-i sahih-i kat’i ile
_«ZL²[«% k²[«D²7~ «v²Q¬9«— _«;h[¬8~ h[¬8«²~ «v²Q¬X«4 }Å[¬X[¬O²X«O²KT²7~ d«B²SB«, (144)
deyip, İstanbul’un İslâm eliyle fetholacağını ve Hazret-i Sultan Mehmed Fatih’in yüksek bir mertebe sahibi olduğunu haber vermiş. Haber verdiği gibi zuhur etmiş.” (M.105)
Atıf notları:
-Sure-i Kevser’in feth-i İstanbul’a işareti, bak: 1997 .p.
-İstanbul’un belde-i tayyibe olduğuna Kur’anın işareti, bak: 729.p.
Hazret-i Muhammed (A.S.M.)’ın mu’cizelerinden biri de “ihbarat-ı gaybiyedir ki bilâhare vukua gelecek pek çok garib şeylerden bahsetmiştir. Ezcümle; Kisra ve Kayser’in definelerinin İslâm eline geçmesi, Rumların mağlub edilmesi, Mekke’nin fethi, Konstantiniyye’nin alınması gibi hâdisattan haber vermiştir. Sanki o Zâtın cesedinden tecerrüd eden ruhu, zaman ve mekânın kayıdlarını kırarak istikbalin her tarafına uçup gezmiş ve gördüğü vukuatı söylemiştir. Ve söylediği gibi de vukua gelmiştir.” (İ.İ.120)
T.T. ci: 5,974,975 ve S.M. 2897. hadisler de Konstantiniyye’nin fethi hakkındadır. Hadis kitablarından En-Nihaye adlı eserin l. cild 82. sayfa ve İ.M. 4092,4093. hadisleri de, Konstantiniyye’nin fitne devrindeki fethine işaret eder ve İsa (A.S.)’ın nüzulü ve Deccal’ın hurucunu bildirir. Fakat bu rivayetler müteşabih olup ancak ülema-i râsihîn bunların manalarını anlıyabilir.
Atıf notları:
-İngilizlerin İstanbul’dan çekilmesi, bak:1873.p
-İstanbul’daki eserler hakkında bilgi, bak: 3438.p
-İstanbul’un muhasarası, bak: 914.p.
1442- qqISTIFA |SO.~ : Bir şeyin iyisini seçip ayıklamak. Bir şeyi ıslah edip safileştirmek. Seçmek.
Kur’anda ıstıfa tabirinin geçtiği âyetler vardır. Ezcümle bir âyette şöyle buyurulur: «w[¬W«7_«Q²7~|«V«2 «–~«h²W¬2 «Ä³~«— «v[¬;~«h²"¬~ «Ä³~ «—_®&Y9«— «•«…³~|«S«O².~ «yÁV7~ Å–¬~ (3:33) Gerçek, Allah, Âdem’i ve Nuh’u ve Âl-i İbrahim’i ve Âl-i İmran’ı süzdü; âlemin üzerine ıstıfa buyurdu.
Istıfa lügatta, bir şeyin safvini, yani en sâfi hülâsasını almaktır. Tasfiye, bir şeyin kırışığını, bulanıklık şaibelerini izale edip hülâsasını çıkarmak, safiyi mahluttan ayırmak olduğu gibi, ıstıfa da en sâfisini çekip almaktır. Bir madeni tasfiye edip cevherini almak bir ıstıfa; o cevherler miyanından her hangi bir şeye en elverişli olanını intihab etmek de bir ıstıfadır. İşte ıstıfa-yı lügavî, böyle ihtilatı, temayüze; vâhid-i mahlutu, müteaddide tefrik ve tahvil ederek kemali istihdaf eden bir fiil ve te’sir-i iradidir ki, hilkatte bu fiil ve te’sirin tevalisini ıstılah-ı ilimde “kanun-i ıstıfa” deniliyor. (Bak: 828.p.) Istıfa-yı lügavî ekseriyetle ba’de-l halk mülâhaza olunur. Burada mevzubahis olan ıstıfa ise, cereyan-ı hilkatta hâkim olan Allah Teâla’nın ıstıfasıdır ki asıl kanun-u ıstıfa da budur. Binaenaleyh bundan tasfiye ile mevcud sâfiyi gayr-ı sâfiden tefrik ve intihab ma’nasından fazla olarak safiye vücud vermek manası da bizzarure dâhildir. Bunun için müfessirîn bu ıstıfayı iki ma’na ile tefsir etmişlerdir. Birisi ¬y¬T²V«' «?«Y²S«. ²vZ«V«Q«% ²>«~ yani, mahlukatının en hülasası kıldı. Diğeri: ¬?«f[¬W«E²7~¬Ä_«M¬F²7_¬" ²vZ«XÅ<«ˆ«— ¬}«W[¬8Åg7~ ¬_«S¬±M7~ «w¬8 ²v;_ÅS«. ²>«~ dir. Yani, sıfât ve keyfiyyat-ı zemimeden tasfiye ve hısâl ü melekât-ı hamide ile tezyin eyledi. Şüphe yok ki ıstıfa bu ikinci ma’nada daha zâhirdir.” (E.T. 1080-1082)
1443- Istıfa hakkında âyetlerden birkaç not:
-Allah dünyada İbrahim’i (A.S.) ıstıfa etti: (2:130)
-Allah’ın ıstıfa ettiği Din-i Hakk: (2:132)
-Allah’ın Talut’u ıstıfa etmesi: (2:247)
-Allah tarafından Hz. Meryem’in ıstıfası: (3:42)
-Allah tarafından Musa (A.S.)’ın ıstıfası: (7:144)
-Allah,melâike ve insanlardan resuller ıstıfa eder, seçer: (22:75)
-Allah’ın ıstıfa ettiği kullarına selâm (her türlü tehlikelerden eminlik): (27:59)
-Kitaba (Kur’ana), ıstıfa edilmiş (mümtaz kılınmış) olanlar varis kılındı: (35:32)
Dostları ilə paylaş: |