Ispiroğlu


KUR’AN İLE YETİNME FİKRİNDE OLANLARIN HADİSLERDEN DLİLLERİ VE BUNLARA VERİLEN CEVAPLAR



Yüklə 294,49 Kb.
səhifə8/13
tarix01.03.2018
ölçüsü294,49 Kb.
#43481
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13

4.4. KUR’AN İLE YETİNME FİKRİNDE OLANLARIN HADİSLERDEN DLİLLERİ VE BUNLARA VERİLEN CEVAPLAR


‘Siz benden gelen hadisi Kur’an’a arz ediniz. Şayet onda aslını bulutsanız onu alınız aksi halde onu reddediniz.’ 107

‘Ben ancak Allah’ın kitabında helal ettiğini helal eder Kitabında haram ettiğini de haram ederim.’108

‘Benden hadis rivayet edecek, kurana uygunsa bendendir. Kurana muhalif ise benden değildir. 109

Bu delillere verilen cevaplar şöyledir. Aslı bilinmek şartı ile olsun ister kavli olsun ister fiili Hz. Peygamber’in hadisinin hüccet olduğunu inkar eden küfre girer. İslam dairesinden çıkar. Yahudi, Hıristiyan ve kafir fırkalardan biriyle haşrolunur.

Kur’an şeriatın kaynağıdır. Bütün hükümler ona döner. Ancak bütün hükümleri tafsilatıyla açıklamayı kendisi yapmaz. Sünnete ictihada yer bırakır. Kur’an umumi ahkam kurallarını ve dinin temelini ihtiva eder. Kur’an’da ahkamla ilgili ayetlerin bazısı açıktır, bazısının açıklaması da Resulullah’a bırakılmıştır. Allah, elçilerini şeriatını açıklamak için göndermiş ve onlara itaati de farz kılmıştır. Resulullah’ın ahkama dair bütün açıklamaları Kur’an’ın açıklamasından ibarettir. Kur’an, sünnet, icma ve kıyastan biriyle elde edilen ahkam Allah kitabının hükümlerindendir. İster nass ister işaret yönünden olsun aynıdır.110 Delil oluş açısından kuran ile sünnet arasında bir fark yoktur.111 Ancak şeriat hükümlerinin çoğu sünnetle sabit olmuştur. Kur’an’daki hükümler ise genellikle mücmel ve külli kaideler şeklindedir. 112

4.5. SÜNNETİN SADECE O GÜNÜN İNSANINA YÖNELİK OLDUĞU İDDAASI


sünnetin sadece o günün insanına yönelik olduğu iddiası dayanaktan yokundur. Sünnette yer alan bazı hükümlerin belli ibadetlere, belli şartlara bağlı olduğu malumdur. Aynı şey kur’an için de söz konusudur. Hz. Peygamberler hayatta iken bile, sahabilerin bazı emirleri farklı şekilde anlayıp uyguladıklarına dair bir çok örnekler vardır. Bunun yanında önceki durumla mukayese edilmeyecek kadar çok hükmün ise peygamberlik süresi içinde farklı zaman ve yerlerde aynı şekilde uygulandığı görülmektedir. Zamanın ilerlemesi veya kültürel ortamın değişmesi bunların uygulama şekillerinde değişikliğe yol açmıştır. Örnek olarak Medine dışına gönderilen görevlilere verilen talimatları zikredebiliriz. Bunlarda mekan ve ona bağlı olarak değişen kültürel ortamın değişmesi sebebiyle bir değişiklik yapılması söz düşünülmemiştir. Özellikle yazılı bir kültüre sahip olduğu bilinen Yemen’e gönderilen görevlilere ildirilen talimatlar zikredilmeye şayandır. Şu halde Müslümanlığın 23 yıllık uygulama süresi olan asrı saadetteki bu vakıa belirleyici olmalıdır. dolaysıyla bütün insanlığa gönderilmiş ve kıyamete kadar baki kalacak son din islamın Kur’an ve sünnette yer alan hükümleri asrı saadette farklı coğrafyalarda aynı şekilde uygulandığı gibi ileriki asırlarda da aynı şekilde geçerli olmalıdır.113

bazılar Kur’an’ın bütün ahkamı ihtiva ettiğini, sünnete ihtiyaç duyulmadığını, dolaysıyla subuti zanni olduğunu ileri sürerek sünnetin hüccet olamayacağını ileri sürerler. Çağdaş yazar Muhammed Tevfik Sıdkı: ‘İslam tek başına kurandan ibarettir’ başlığı altında yayınladığı bu tezi savunmuştur.114

İslamda kurandan sonra ikinci delil olan sünnet, islamı anlama ve yaşamada ümmeti Muhammedin güvencesi, yegane örneği ve tek yoludur. Bu sebepledir ki ne takva gerekçesi ile ne de ihmal ve tembellik neticesinde sünnet dışında yaşamaya çalışmak ümmet olmakla bağdaşmamaktadır. Zira ‘Peygamberler mü’minler için öz nefislerinden önce gelir’115 onun hayatı, sözleri, tavsiyeleri, tebşir ve sakındırmaları kendine duyulan sevgiye dayalı olarak, mü’minlerin hayatında büyük bir hüsnü kabul görecektir. Peygamberler i dikkate almadan Müslüman olunamayacağı gibi onun sünnetine rağmen veya sünneti dikkate almadan da müslüman olunmaz.

Sünnet, Hz. Peygamber’in ortaya koyduğu hayat modeli, islamın pratik örneği iken, onu mü’minler için örnek olmaktan çıkarmaya din için delil olmaktan uzak tutmaya çalışan düşünce ve beyanla, Peygamber’e rağmen peygambersiz bir Müslümanlık hayalidir. 116


4.6. ‘KUR’AN İSLAMI’ SÖYLEMİNİN TARİHİ GERÇEKLERE AYKIRILIĞI


Hz. Peygamber’in sünnetinin bir tarafı salt Kur’an metnine dayalı bir İslam anlayışı oluşturma düşüncesi ve bunun ‘Kur’an İslam’ı’ gibi bir takım söylemlerle dile getirilmesi Kur’an’ın nazil olduğu 23 yıllık tarihi geçekler ile Peygamberin ve nebevi sünnetin içerisinde yaşanılan gerçeklikteki konuma açısından bakıldığında hiçbir anlam ifade etmemektedir. Çünkü Hz. Peygamber’i bir postacı gibi Kur’an’ı insanlara tebliğ eden Kur’an’ın lafızları doğrultusunda amel eden bizim gibi bir insan konumuna düşürür. Böylesine bir düşünce Allah’ın kendisine yüksek otorite verdiği Peygamberler i ve onun yaşam tarzını göz ardı etmektir ki bu zaten Kur’an’ın temel prensibine aykırıdır. Halbuki Hz. Peygamber’in içerisinde yaşadığı gerçeklikteki konumu ve onun sünneti, o dönemin mü’minleri arasında örnek alınacak bir vasıfta idi ki Kur’an da mü’minlere bunu tavsiye etmiştir. Zira gerek Hz. Peygamber döneminde gerekse onun ölümünden sonra sahabe bir problemle karşılaştığı zaman aklına gelen ilk şey Hz. Peygamber’in bu konuda uygulaması olup olmadığıydı. Yani Hz. Peygamber’in sünneti idi. Sahabe dini konudaki bir hükmü ya Hz.Peygamber’den nakledilen bir hadis nakledilip nakledilmediğini sorarak veya lafız yada mana olarak rivayet edilen bir metin olmadan onun sünneti olması ile de yetinerek hareket ediyorlardı. Hz. Peygamber’in sünneti ve islamın temel hükümleri bu şekilde nesiller boyu tevatür yoluyla nakledilmişlerdir. 117

4.7. SÜNNET’İN VAHİY SAYILAMSINA KARŞI ÇIKANLAR.


Bu görüşün sahipleri, sünnet vahiy eseri değildir derler. Fakat görüşlerini ciddi bir esere isnad edemezler. Sünnetin vahiy sayılmasına kısmen karşı çıkan Suphi es-Salih, Ebu Beka’nın Külliyat’taki ve İbn Hazm’ın ihkam adlı açıklamalarında sünneti vahiy olarak kabul edişlerini mübalağa olarak nitelendirmekte, ilahi vahiy ile hadislerin, ayrı mütalaa edilmeleri gerektiğini savunmaktadır. Hz. Peygamber’in de bizzat bu ayırımı tatbik ettiğini söyleyen Suphi es-Salih, Şafi’nin ‘hikmet sünnettir’118 prensibini delil olarak kabul etmektedir.

Sünnetin vahiy olup olmadığı noktasında aşırı gidenler olduğu gibi orta yolu tutanlar da vardır. Bu meselede mutedil sayılabilen, Abdu’l-Azim ez-Zerkani’nin vahiy ile ilgili taksimi biraz daha farklı görüşe sahiptir. Bu alim ‘Hadislerde vahiy unsuru görüldüğü gibi insani bir unsur da görülür’ demektedir. Hadis nebeviler bazen vahiy yoluyla bir imla bazen de peygamberin benliğinde bir parıltı, bir tecelli şeklinde meydana gelir. Aynı zad, burada bahis mevzuu olan vahyi celi ve hafi kısımlarına bölmektedir.119

Bu ve benzeri aşırı yaklaşımlar, karşı aşırı yaklaşımları doğurmakta ve bu kez sünneti tamamen dışlayan, onu kaynak ve örnek uygulanma olarak gören, ona tamamen tarihsel gözle bakan, sadece Kur’an ile yetinmek gerektiğini savunan iddialar ortaya çıkmaktadır. 120

Sünnetin dinde şer’i bir delil olup olmayacağı konusunda eskiden beri süregelen tartışmaların varlığı bu sevdada olan insanları ilzam edici hadislerin varlığı sırf bunun hadislerin yazılması böylesi ekollerin mevcudiyeti,121 bu iddeaların zaman içerisinde ciddiye alındığını gösterir.

Sünneti bir tarafa atıp sadece Kur’an ile yetinme imkanı yoktur. 122 zira şeri hükümlerin çoğu sünnetle sabit olmuştur. Sünnet, Kur’an’ın bir şerhi, açıklaması ve açılımı olması itibariyle onun tamamlayıcısıdır. Sünnet, bu yeri hem peygamberlik makamının tabii bir gereği olarak hem de Kur’an’ın tefviz ve tasvibi ile almıştır. Nitekim İmam-ı Şafi, ‘ Resulullah ‘dan kabul eden Allah’ın farzı ile kabul etmiştir.’123 der.

İbn Teymiyye bu konuyla ilgili şu açıklamayı yapmıştır. ‘hiç kimse Hz. Peygamber ve onun götürdüğü hakikatlere inanmadıkça ve ona iç ve dış alemiyle uyup bağlanmadıkça Allah’a dost olamaz bu itibarla Allah’a sevgi ve dostluğu iddia edip de Hz. Peygamber’e ve onun sünnetine tabi olmayan kimse Allah’ın dostlarından değildir. Bilakis ona muhalefet edenler Tanrının düşmanı şeytanın öz arkadaşı olurlar.124

Tusi, itaat kavramı ile ilgili olarak şöyle demektedir.: taat emre uymak demektir. Allah’a itaat onun emir ve yasaklarına uymak, Peygambere itaat de aynı şekildedir, onun emirlerini yerine getirmektir. 125 Peygambere itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. kim yüz çevirirse biz seni onların üzerine bekçi olarak göndermedik.’ 126ayeti bu gerçeği vurgulamaktadır.

Demek oluyor ki, Kur’an açısından bakıldığında Allah’ı sevdiğini ileri sürmek işi için yeterli olmamaktadır. Aynı zamanda Hz.Peygamber’e ve onun sünnetine uymak gerekmektedir. Bir insan öncelikle Hz. Muhammed’in Peygamber olduğunu kabul etmeli ki Kur’an’a uyabilsin. Bu nedenledir ki kur’an Müslüman olmayanlara çağrısında ‘Allah’a ve Peygamber uymayı’ daima beraber zikretmektedir.

Kur’an’ın Allah’a ve Peygambere itaat çağrısı Müslüman olmayanlara olduğu gibi Müslümanlara da yöneltilmiştir. Ey inananlar, Allah'a itâat edin, Elçiye ve sizden olan buyruk sâhibine itâ'at edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız -onu Allah'a ve Elçiye götürün. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.127


Yüklə 294,49 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   13




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin