Vâsıf HİÇ
EFTALYA HANIM (Deniz kızı) — Rum asıllı ünlü bir hanende; doğum tarihi tesbit edilemedi, gene kızlığı zamanında Galata balozlarında hanende olarak sahneye çıkışı ikinci Sultan Abdülhamid devrinin son yıllarına rastlar; pürüzsüz sesi, güzelliği ile devrin her tabakadan gençleri tarafından hayli alkışlanmış iken meşrûtiyet devrinin siyasî gürültüleri ,zincirleme üç harbin (italya, Balkan ve Birinci Cihan Harbleri) felâketleri, ve nihayet îstanbulun karanlık işgal yıllarında tamamen unutulmuşdu. Bir sahne yıldızı için yaşını hayli geçirmiş bulunur ve geçim sıkıntısı içinde yaşarken bir tesadüf Denizkizi Ef-talya Hanımı birden şöhrete ve dolayısı ile servet ve refaha kavuşdurdu. Şöyle ki, Türkiye Cumhuriyetinin kurucu ve ilk Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa zaferden sonra 1927 de Istanbula ilk gelişinde, 5 Ağustos günü refakatlerinde Başvekil ismet Paşa ve Meclis Reisi Kâzım Paşa (Özalp) bulunduğu halde Ertuğrul Yatı ile Modada yapılan deniz -yarışlarına gittiler; yarışlar paşanın huzuru ile coşkun neş'e ve şetaret içinde pek parlak oldu. Saat 12.45 den 21 e kadar Modada kalan Gazi, dönüşde Kalamış koyundaki Belvü gazinosuna uğradı ve gecenin çok geç saatlerine kadar Belvüde kaldı. Kendisini yakından görmek isteyen halk kalabalığına iltifatlarda bulundu, bu arada gençliğinden tanıdığı Denizkızı Eftalya Hânımı gördü; birkaç şarkı okumasını istedi ve Başkanın emrini coşkun bir heyecanla yerine getiren Eftalya Hanımı
EFTİK (Benîi)
— 4048 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
4949 —
EGE (Fehmi)
alkışladı. Bu iltifat Denizkızının derhal yeniden parlaması için kâfi geldi ve en büyük çalgılı gazinolardan ve plâk şirketlerinden parlak teklifler yağmaya başladı.
Denizkızı Eftalya Hanım, Cumhuriyet devrinin ilk yıllarında sahneye çıkan, plâk dolduran gayrı muslini tek kadın hanendedir. Bir devrin büyük şöhreti olan bu sanatkâr kadının ölüm tarihi de tesbit edilemedi.
EFTÎK (Benîi) — 1890 ile 1900 arasında Gaiatanm namlı umumhânecilerinden, evi Zürafâ Sokağında idi, ki bu sokak aynı adı taşımaktadır; Yüksekkaldırım'a paralel merdivenli yokuşdur. O tarihlerde hayli yaşlıca bir kadın Benli Eftik'in araba sürücülerinden Ferhad adında bir kırığı vardı ki, bu arabacı Ferhad, Mehmed adında bir ayakdaşı ile beraber 1900 yılı nisanın sonlarında fransız Messagerjies Maritimes kumpanyası vapurlarından birinde garsonluk yapan Henri adında bir delikanlıyı bıçakla vurarak katletmiş, Fer-hadının kaatil olarak tevkif ve mahkûmiyetinden sonra da Benli Eftik evini başkasına devrederek levis batağından çekilmişdir. İki sene kadar Hasköyde tevbekâr hayatı sürmüş, 1902 de evinde kayışla boğulmuş olarak ölüsü bulunmuşdur; şübhe üzerine yakalanan Adalının Yorgo adında sikirdim güruhundan mü-râhik bir rum oğlanı umumhanesinden tanıdığı Eftik Duduyu parasına tamah ederek öldürdüğünü itiraf etmişdir.
EFTİM (Lord) — (B.: Eftimiya)
EFTİMİN MEYHANESİ — ikinci Ab-dülhamid devri sonlarında Kadıköyünde ayak takımı uğramayan, efendiden kişilerin kafa denkleri ile huzur içinde demlendikleri bir meyhane idi; çarşı içinde, rum kilisesinin arka tarafındaki köşede bir bakkal dükkânının üstünde idi, bakkal dükkânı da Eftimin idi ve mey-* haneye bakkal dükkânı içinden merdivenle çıkılırdı. Ahmed Rasim, İttihad ve Terakki Fırkası erkânından Bahriye Nazırı Cemal Paşayı ilk defa bu meyhanede görüp tanıdığını şöyle anlatır: «... Bildiklerimden bir kemençeci, karcığar yâhud beyâtî araban olacak, bir şarkının doğru olup olmadığını tahkik için beni Eftimin Meyhanesine götürdü, bu esnada orta ^oylu, yakışıklı, kumral bıyıklı bir erkân-ı harb yüzbaşısı ile zarif ve nazif, kır sakallı
bir zat da geldiler, karşımıza oturdular. Kemence çalıyordu. Yeni gelen bu iki zât da mütehassis oluyorlardı. Yüzbaşı gazoz, sakallısı bira içiyordu, kemençeci ile ben de hafif hafif düz çakıyorduk. İşte bu yüzbaşı bu günlerde Tiflisde yaveri ile birlikde katledildiğinden bahsedilen Bahriye Nazırı Cemal Paşadır...» (A. Rasim, Cemal Paşa, Muharrir buya).
EFTİMİYA — Birinci Cihan Harbinden sonra Istanbulun acı ve karanlık işgal yıllarında «Polis Kaatili» diye tanınmış azılı palikarya Hrisantosun metresi gaayetle dilber bir rum kızı fahişe ki erkek kardeşi Ef tim de o devrin yine kötü şöhretlerinden «Lord» lâkabı ile mâruf bir kirli oğlan idi. Bu kardeş Sarhoş Marika denilen bir umumhane sermâyesinin babaları ayrı fuhuş mahsulleri ile; 1920 yılında esmer, kara saçlı, kara gözlü Eftimiya 16 yaşında, beyaz tenli, kumral saçlı, çakır gözlü Eftim de 19 yaşında idi. Galatada bir birahanede garsonluk yapar iken işgal kuvvetlerine mensub bir ingiliz bahriye çavuşunun mahbubu olan Eftim, sırtına da ingiliz bahriye neferi üniforması giydirilerek çavuşu ile beraber Galata ve Beyoğlu meyhanelerinde, hamamlarında iki sene kadar rezî-lâne nümayişlerle dolaşmışdır. Şenaat bâzî-çesi pis delikanlı îstanbulun tahliyesinde çavuşu tarafından gemi ile götürülmüştür. Efti-nüye da Hrisantosun Tatavlada Direkcibaşı tSokağmda basılıp katlinden sonra bir Yunanlı kaptanın metresi olmuş ve onun ile beraber Yunanistana gitmişdir (B.: Direkcibaşı Sokağı; Hrisantos).
EGE (Hasan Fehmi) — Değerli müzisyen, viyolonist, orkestra şefi, ilk türkce tangolar bestekârı, Türkiyede batı müziğinin halk tarafından benimsenmesinde öncülük yapmış, adı bu yönden inkılâp tarihine dahi geçmesi lâzım gelen pek kıymetli bir san'at-kâr; temiz insan, sevimli insan, nâzik ve kültürlü meclis adamı; çok hünerli ellere sahip eskilerin «Hezarfen» dedikleri kişilerden: resim yapar, fotoğrafçıdır, tesviyecilik, tornacılık, tenekecilik, marangozluk bilir, pek güzel ayakkabı îmal eder kunduracı, kusursuz es-vab' diker terzi, çok iyi bir motosiklet, saat, radyo, fotoğraf makinası, sinema makinası tamircisi, usta bir sandal yapıcısıdır, usta bir
bağçıvan ve çiçekçidir; 27 mayıs 1902 de îs-tanbulda Fatihde Kıztaşında doğdu, baba Bartınlı Çolakoğlu Halil Beydir, Nafia Nezâretinde fransızca mütercimliği yapmış, Mâliye Nezâreti Evrakı Nakdiye kaleminde bulunmuş, ressam ve kaanûnî, Nümunei Terakki Mektebinde resim, fransızca, riyaziye muallimi olmuşdur (vefatı 1911); annesi Sıdıka Hanım İstanbulludur.
İlk tahsilini Hocapaşa İbtidâî Mektebinde, sonra babasının muallimlik yapdığı Nümunei Terakkiye devam etmişdir, babasını henüz 9 yaşında iken kaybetmiş olduğundan bir müddet Ticaret ve Dişçi mekteblerine devam etti ise de geçim zoru karşısında okulu terket-ti, ve bir müzisiyen. olarak iş hayatına atıldı.
Musiki tahsiline 3-4 yaşlarında iken babasından yapmışdı; önce Aleksan Efendiden, sonra Mabeyni Hümâyundan Büyük Zeki Bey ve Goldenberg'den keman dersleri aldı; Soko-iofdan armoni ve kompozisyon, Riyaseti Cumhur Orkestrası şefi Pretorios'dan da orkes-trazasyon ve orkestra idaresi dersleri aldı.
Bir müzisiyen olarak iş hayatına tiyatrolarda başladı; kendisi tarihler kaydetmeden şöylece anlatıyor:
«İlk çalışdığım yerler Şehzâdebaşında. Ferah Tiyatrosunda Kel Hasan Efendi kumpanyası; Nâgid, Fahri, Rıfkı, Büyük Şevki; Beylerin, Dünbüllü İsmail Efendinin tiyatro kumpanyalarıdır; bu topluluklarda Küçük Pe-ruz, Küçük Şamram, Küçük Virjiri, Raa Dil-
Fehmi Ege
(Resim: S. Bozcalı)
beryan, Mari Feraha, Victorya Haçikyan, Hermine, Zarife, Denizkızı Viktorya gibi bir devrin en ünlü kantocularına çaldım; Serzâ-zende İsmail Hakkı Beyin, Cemal Sahi rBeyin, Nevart Hanımın Azerbaycan ve Benliyan Efendi operet topluluklarında ostra şefliği yapdım; ve sessiz sinema devrinde uzun yıllar sinema orkestraları idare et-dim...».
O devrin bu san'at âlemleri, müntesibleri-ni maddeten tatmin edemez, sadece meslek aşkı ile doyururdu; bundan ötürüdür ki Fehmi Ege de Seyri sefâin İdâresinin Karaköy Acentalığında manifesto memurluğu yapdı, az sonra asker oldu ve kıt'asının bağlı olduğn 3. Kolordunun bandosuna alındı ve bütün nefesli sazları orada tanıdı. Atatürkün Gülcemal vapuru ile bir seyahatında büyük adamın huzurunda solist olarak keman çaldı ve takdir kazandı; terhisinden sonra Seyri Sefâin İdâresinin İzmir Acentalığı havale memurluğuna tâyin edildi. Bu idareden ayrıldıkdan sonra bir müddet gümrük komisyonculuğu yapdı. Atatürkün bir İzmir ziyaretinde şerefine verilen baloda orkestrayı idare etti ve yine takdirlerini kazanarak, o zaman Türkiyenin en büyük ve lüks yolcu gemisi olan Ege Vapurunun orkestra şefliğine tâyin edildi; ve «Ege» soy adını bu münâsebetle aldı, prtasma da «Ege. Caz» adını koydu. Sonra gemiden ayrılıp İstanbulda Tepebaşında büyük Garden-bar'da çalışmaya başladı, üçüncü bir defa A-tatürk'ün takdir ve iltifatlarına orada nail oldu ve emirleri ile Riyaseti Cumhur Küçük Orkestrasına alındı; üç buçuk yıl Atatürke, sekiz yil İsmet Inönüye, cem'an 12 yıl bu seçkin orkestraya hizmet etti. Büyük sanatkâr Muhsin Ertuğrulun delâleti ile 11 çocuk opereti yazdı. İlk İstanbul ve Ankara Radyolarında çaldı. Sıhhî sebeblerle (böbrek hastalığı) Riyaseti Cumhur Orkestrasından ayrılarak hekim tavsiyesi ile 1947 de Istanbula geldi; yedi sene Turan Bar'da ve Londra Pavyonda ve bir sene kadar Beyaz Parkda çalışdı; 1950 de İstanbul Şehir Orkestrasına girdi ve bir yaş gününde, 27 Mayıs 1967 de bu ortestradan e-mekliye ayrıldı. Bu satırların yazıldığı sırada, ağustos 1967, Şato gazinosunda çalışıyordu; ve İstanbul Radyosunda hem senfoni orkestrasında ve hem de adını taşıyan orkestrasında çalmaktaydı.
r
İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ
EGE (Nezahat Nureddın)
V * (3B1 Bil ki
• *-*>*•-*-• \*-^' .-*•••
" . ı ... ı Gut* lj.j , Gı-m
Si iten tatl. s^le *,r. ı«
-y~*-*v*3r*ıt
^31 \ ı ro
* ^ * i. "^* * -
A e»
Fehmi Eğenin kendi el yazısı ile bir bolerosu
Bir bestekâr olarak ilk eseri «Pîri Aşka» isimli rast bir valsdir. îlk batı müziği bestesi de «Meçhul» isimli operetin müzikleridir; ilk türkce tangosunu da bu operete koymuşdur; ilk tango plâğı da «Mehtablı bir gece» dir. Onbiri çocuklar için 21 operet bestelemişdir; şarkı, türkü, halk oyun havası, vals, tango, bolero, rumba, fantezi eserler bütün bestelerinin sayısı bini bulur. Asıl sazı kemandan başka saksfon, klarnet, piyano, flüt, çello, bas, trompet, ud çalar, ney üfler, hemen bütün saz ların âşinasıdır; İstanbul Radyosunda 12 kişilik Tango ve Dans Orkestrası, hariçde de 6 kişilik Folklor ve Çigan Orkestrası vardır.
1935 de Herekeli Hafize (Hoşgör) Hanımla evlenmişdir; iki çocuğu vardır, oğlu Engin Ege (doğumu 1941) piyanisttir, Alman-yada bir alman orkestrasında çalmaktadır; kızı Nermin Ege (doğumu 1944) îstanbulda Güzel Sanatlar Akademisinin Dekorasiyon ve tekstil bölümünde son sınıf öğrencisi idi.
Bir zamanlar içkiye iltifat etmiş, 1950 den sonra terketmişdir; tütün tiryâkisidir. Bu kıymetli sanatkârın hünerli ellerinin hiç temas etmediği şeylerden biri iskambil kâğıdı, biri de tavla, oyun zarıdır.
1946 da kendisinden «Tango Kiralı Fehmi Ege, genç kızların ve delikanlıların dillerinden düşürmedikleri tangoları ile haklı bir şöhret yapmış üstad» diye bahsedecek bir gazeteciye (Edib Akın'a) şunları söylemişdir:
«Hayatımda müdhig bir ölüm tehlikesi geçirdim. Ankaradan konser vermek için îs-tanbula gelmişdim ve bir gece Vasfi Râşidin jübilesinden misafir kaldığım pansiyona dön-müşdüm. Uykumun en tatlı derinliğinden yangın var feryadı ile fırladım, odamın kapusu-nu açdım ki hol, tavan,. merdiven alev içinde, gözüm eşya namına hiç bir şey görmedi, kemanımı aldım, notalarımı aldım ve kendimi yalın ayak alevler içindeki merdivene attım, ateşlere basdıkca tabanlarım cayır cayır yanıyordu, vücudumu kemanımla notalarıma siper ettim, vücudumun da bazı yerleri yandı, on on beş gün hastahanede yattım.
«Beni batı müziğine doğru ilk kamçılayan üstad Cemal Reşid Reydir.
«24 saatim şöyle geçer: 4 saat uyku, 18 saat çalışma, l saat yemek zamanları, l saat de böbrek sancısı ile kıvranma.
«Aşkı vuslat tâkib eder, vuslatın meşrûu izdivacdır, âşık evlenince ya Mevlâsım bulur, ya belâsını..»
Bir mektubunda (1907): «... Soğukdari, sıcakdan hoşlanmam, korkarım, baharı, hele İ'stanbulun son baharını severim; gün ortasının bol ışığı ve gece karanlığını Sevmem, sabahların mat aydınlığını ve akşamların esmerliğini severim. Kahkahalarla nasıl gülünür bila mem, insan yüzünün süsü tebessümdr; hayatın asaleti hüzündür, bütün şaheserler büyük ızdıraplardan doğmuşdur» diyor.
EGE (Nezâket Nureddin) — Aydın bir Türk kadını, yazar ye mütercim, maarifci, bu «satırların yazıldığı sırada Erenköy Güneş Kolejinin kurucu sahibi, müdiresi; 1901 de istanbul'da doğdu, babası, Harbiye Nezâreti muhasebat ve levâzimat dâirelerinde müdürlük yapmış şair ve edib Mustafa Nazmi Bey (B.: Ersin, Mustafa Nazmi), annesi de Bahri ye Nezâreti Nakkaşhâne ve Matbaai Bahriye müdürlerinden Binbaşı Fethi Beyin kızı Hatice Dilşah Hanımdır.
Menbai Füyûzâtı Osmaniye Mektebinde, Süleymaniye Kız Rüşdiyesinde okudu, 1918 de Bezmialem Kız Sultanîsinden pek iyi derece ile diploma aldı.
Osmanlı imparatorluğunun en buhranlı devrine rastlayan o kara yıllarda Türk aydınlarının toplandığı Türk Ocağına intisab etti, Himâyei Etfal Cemiyetinde (Çocuk Esirgeme
Nezahat Nureddin Ege
(Resim: S. Bozcalı)
r
EGE (Ragıb Nureddin)
— 4952 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4953 —
EGELİ (Ekrem Şerif)
Kurumu) çalışdı. Bilhassa, İzmirin Yunanlılar tarafından işgali üzerine izmir Müdafaai Hukuk Cemiyetinin Istanbuldaki faaliyetinde Aydın, Manisa ve havalisindeki Yunan mezâliminin raporlarının yazılmasında ve neşrinde büyük gayreti, yardımları görüldü.
1919 da Prens Sabahaddinnin mesleki içtimâisini benimsedi; Türkiye Science Sociale (Cemiyet - Toplum ilmi) ile ilk uğraşanlardan biri oldu ve bu konuda konferanslar verdi. (Bu iimi sosializm iie karıştır manialıdır). 1930 da Maarif Vekâleti L k Tedrisat Umum Müdürü Ragıb Nureddin Beyle evlendi. (B.: Ege, Ragıb Nureddin); 1933 de Amerika Talebe Müfettişliğine tâyin edilen zevci ile birlikde Ame-rikaya gitti ve 1940 yılma kadar yedi şene Amerikada kaldı, terbiye (pedagoji) müesseselerinde ve üniversitelerde tedkiklerde bulundu; memlekete döndükden sonra 1940 -1947 arasında Ulus, Cumhuriyet, Son Posta gazeteleri ile Zirâat Ticâret Mecmuasında ingiliz-ceden terceme ziraî, iktisadî, pedagojik yazılar yayınladı.
1953 de zevci Ragıb Nureddin Ege ile birlikde Erenköy Güneş Kollejini kurdu (B.: E-renköy Güneş Kolleji); zevcinin vefatından sonra bu irfan müessesesinin maddî ve manevî bütün sorumluluğunu yüklendi; bu kolej R.N. Eğenin bir ideali idi; Nezâhet Ege, müesseseyi geçim için iş değil, kendisine bir idealistin vediası olarak gördü ve elindeki imkânları kolejin inkişâfı yolunda harcadı.
Seyhan ve Güneş isminde iki kızı vardır. Seyhan Nureddin Ege Birleşik Amerikada Mi-şigan Üniversitesinde uzvî, kimya asistan profesörüdür; Güneş Nureddin Ege de Dr. Operatör olup Londrada radyo terapi ve kanser tedavisi üzerinde çalışmışdır, 1967 de Kanadada Prenses Margaret Hastahânesinde bulunuyordu.
Eserleri: «Turgut Livesin Turkey» (ingilizce, 1939 Milletlerarası Ne\v York Sergisinin Türk paviyonunda satılmışdır); «The Magie School Boğ» (ingilizce çocuk piyesi)^ «Demok: rasi Cihanında Kadın», «Amerikad% Yeni Terbiye Cereyanları», '«Amerika»V (Stepnen Vin-cent Benet'den terceme).
EGE (Bagıb Nureddin) — Ünlü maarif-ei, pedagog, muallim, tıb doktoru; hassas ve
yamlmaz zevk ölçüleri ile san'at ve güzellik eserlerini değerlendirmesini bilen ve geniş bilgi ve görgü sahibi, benzerleri çok az yetişir tam aydın adam; Erenköy Güneş Kolejinin kurucusu; 1868 de îstanbulda doğdu; babası tıb doktoru Abdurrahman Nureddin Beydir; bu zâtın ecdadı Türkistanlı ve ulemâdan olup üç yüz sene kadar Moskova cemâati îslâmiye-sine müftülük yapmışdır; annesinin adı Şerife Sâlihadır, bu hanımefendi ve Kırım eşrafından ve ulemâsından bir zâtın kızıdır. Her iki aile geçen asır ortalarında Türkiyeye hicret ederek yerleşmişdir.
Ragıb Nureddin Ege idâdî tahsilini babasının hükümet doktorluğu ile bulunduğu İz-ınirde yapdı; îstanbulda Tıbbiye Mektebinde okurken meşrûtiyetin ilânında (1908-1909) tsviçreye tabiî ilimler tahsiline gönderildi, ve Lozan'da dört sene kadar kaldı. Hem okudu, hem de orada tahsilde bulunan Türk talebeleri arasında bir cemiyet kurmaya muvaffak oldu, ki bu cemiyetde ortaya konulan düşünceler az sonra memleketde kurulacak Türk Ocağının temeli oldu. Büyük mütefekkir Prens Sa-bahaddinin mesleki içtimaisini benimsemiş, Prensin en hararetli müdâfilerinden biri ol-muşdu.
Lozan'da tahsilde iken Balkan Harbi başlayınca vatanına döndü ve gönüllü asker oldu, Yenicevardar muharebesinde bulundu. Birinci Cihan Harbine de ihtiyat zabiti olarak katıldı,
Ragıp Nureddin Ege
(Resim.: S. Bozcalı)
harbin başından sonuna kadar muhtelif ceb-helerde bulundu. Mondros mütarekesinden sonra İzmirin Yunanlılar tarafından işgaali tehlikesini sezerek birkaç hamiyetli arkadaşı ile İzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyetinde çalışdı ve 14/15 mayıs gecesi İzmirin, iş-gaalini şiddetle protesto eden beyannameler dağıtarak halkı müdafaaya davet etti, ve bu yolda en faal sımalardan biri oldu. Anadoluda .Yunan işgaline son veren zaferden sonra Adana Lisesi müdürlüğüne tâyin edildi, sonra A-dana maarif emini oldu, altı sene kadar İlk Tedrisat (ilk eğitim) Umum Müdürlüğünde bulundu; ve 1933 de Maarif Vekâletinde müdafaa ettiği yeni bir maarif felsefesinin tatbikatını gerçekleştirmek emeli ile ilk defa ihdas edilen Amerika Talebe Müfettişliği ile New York'a gitti, Amerikada temas ettiği üniversite muhitlerinde Türk maarifini liyâkatle temsil etti. Amerikada dokuz yıl kalarak geniş tedkiklerde bulundu. İkinci Dünyâ Harbinin başlamak üzere olduğunu gördü, Avrupaya, bilhassa Almanyaya talebe gönderilmesinin doğru olmayacağını zamanın maarif Vekili Hasan Âlî Yücel'e bildirdi, ilgi görmedi, meseleyi bir yazı ile cumhurbaşkanına arzetti. Mercileri tecâvüz etmesini iyi karşılamadı, Amerikadaki vazifesinden alınarak bir orta okul öğretmenliğine tâyin edildi, bu muameleden müteessir oldu, fakat metanet ile karşıladı, Türkiyenin kaderinin yarattığı hususiyetlerden biri olarak ]-:abul etti. 1953 de yaş haddi ile emekliye ay-rı'dîkt.an sonra, hayat ve fikir arkadaşı zev-ces; Nezâhet Hanımla birlikde, en büyük ide-aii olarak tasarladığı Erenköy Güneş Kolejini kurdu. 1960 da vefat etti; Eyyubda Mareşal Fevzi Çakmak'm kabrinin karşısında bulunan aile naziresine defnedildi.
EGELİ (Ekrem Şerif) — Tıb doktoru, İstanbul Üniversitesi Tıb Fakültesi Ordinaryüs Profesörlerinden; bu satırların yazıldığı sırada İstanbul Üniversitesi Rektörü; bu değerli ve ünlü profesörün hal tereemesini sânına lâyık şekilde yazabilmek için kendisine gönderdiğimiz mektuba cevab adamadığımızdan Kim Kimdir Ansiklopedisinden aldığımız notlarla yetiniyoruz:
«1901 de Bandırmada doğdu; babası Şerif
Yakub Bey, anası Emine Hanımdır. Bandırma Rüşdiyesinde (1913), İstanbul Sultanîsinde (1917) okudu, sultanînin 9. sınıfından imtihan ile Askerî Tıbbiyeye geçdi, 1922 de İstanbul Tıb Fakültesini bitirdi. Gülhâne Hastahânesinde dâhiliye asistanı (1923), dâhiliye mütehassısı, ordu sıhhiye mütehassısı (1925), ordu sıhhiye müşaviri (1927), Ankara Merkez Hastâhânesi Dâhiliye Şefi (1927-1933), İstanbul Tıb Fakültesi 2. iç hastalıkları doçenti (1933), 2. iç hastalıkları kliniği profesörü (1940), 3. iç hastalıkları kliniği profesörü (1952), aynı kliniğin ordinaryüs profesörü (1953), Tıb Fakültesi Dekanı (1951 - İ953)1, ikinci defa Tıb Fakültesi Dekanı (1957 -1959), oldu. 1954 den beri Yüksek Sağlık Şûrası üyesidir. 3. Mıntaka Etıbba Oda Reisliği (1947 -1951), Türkiye Tıb Cemiyeti Başkanlığı (1950 - 1952), Türkiye Tıb Akademisi başkanlığı (1955-1957), Millî Tesâıiüd Birliği başkanlığı (1956-1958) yapmışdır. Milletlerarası Kardiyoloji Cemiyeti, Milletlerarası Hematoloji Cemiyeti, Milletlerarası Dâhiliyeciler Cemiyeti, Türk Tıb Cemiyeti, Türk Tıb Akademisi ü-yesidir. Milletlerarası kongrelere katılarak ya-hud turist olarak Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere, ispanya, Hollanda, Belçika, İsveç, Danimarka, Rumanya, Bulgaristan, Rusya, Japonya, Pakistan, Irak, Lübnan, Formo-za, Hindistan, italya, israil, Macaristan, Çekoslovakya, Yugoslavyaya gitmişdir.
«Türkçe, almanca, fransızca ve ingilizce yüz elliye yakın tıbbî.yayım vardır; bunların mühim bir kısmı karaciğer hastalıkları üzerine müşahede ve etüdleri olup en mühim ana tıb kitablarında yer almışlardır. Bunlar arasında tamamen şahsî sayılacak metodlar, fikirler ve buluşlar vardır. Kitab olarak baş e-serleri «Kalb Damarı Hastalıkları» (1948) ve «Klinikden Notlar» (1957) isimlerini taşır. Katıldığı kongreler şunlardır: Milletlerarası Askerî Tıb Kongresi (Lyon 1931), Milletlerarası Karaciğer Hastalıkları Kongresi (Marsil-3'a 1956; raportör). 1950 de iki ders vermek için Münih Üniversitesi, 1953 de Tanscome Dâhiliye Kürsüsünde ders vermek için Lozan Üniversitesi; 1958 de iki konferans vermek için Bükreş Üniversitesi, 1959 da birer konferans vermek için İsrail Üniversitesinin Kudüs ve Tel-Aviv Fakülteleri tarafından davet olundu.
«Fransızca, almanca, ingilizce bilir. Fut-
t
EGELİ (Münir Hayri)
— 4954
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
.4055•
EGELİ (Vasfi)
bol oyununu, at ve otomobil yarışlarını sever. Yazı yazmaya, roman okumaya, musikiye, tiyatro ve operaya ve seyahata meraklıdır. Ve-cihe (Selgil) Hanım ile evlidir. (Kim Kimdir Ansiklopedisi)
Yaman adında bir oğlu olmuşdur. Yaman Egeli, meslek yoluna adımını atmak üzere yetişkin bir delikanlı iken bir gece kullandığı otomobil ile Boğaiçinde denize uçarak boğul-muşdur. Bu hazin ölüm Ekrem Şerif ve Vecibe Egeli için unutulmaz bir acı olmuşdur. Baba, oğlunun adına, her yıl Tıb Fakültesini birincilikle bitirecek gence verilmek üzere 4000 liralık bir «Yaman Egeli Ödülü» tesis etmiş; ana da, acılarını «Bir Yaman Vardı» isimli bir e-serde kalem diline vermişdir.
Bürhaneddin OLKER
EGELİ (Erdoğan) — Editör, «Ceylan Yayınları» müessesesinin sahibi; 1924 de Trab-zonda doğdu, muharrir Münir Hayri Egelinin büyük oğludur. (Küçük kardeşi yüksek mimar Can Egeli, doğ. 1926); annesinin adı Ş-afika Hanımdır; Ankarada Devrim İlk Okulunda ve Ankara Gazi Lisesinde okudu, bir müddet de Ankara Üniversitesi Fen Fakültesinin fizik bölümüne devam etti, sonra gazeteciliğe başladı, bir ara İstanbulda Son Telgraf Gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yapdı. Almanca ve İtalyanca bilir; matbaacılık üzerinde bilgisi vardır; evli ve iki erkek evlâd sahibidir (1962).
Bibi.: Kim Kimdir Ansiklopedisi
EGELİ (Münir Hayri) — Tanınmış yazar ve sanatçı; 1903 de îstanbulda Gedikpa-şada doğdu; babası uzunca bir zaman İzmir Mektubculuğunda bulunmuş aslı Rusçuktu Mehmed Hayri Beydir, annesinin adı Seniye Hanım.
Mehmed Hayri Bey, Rusçuk ayanı sadrı-âzam Alemdar Mustafa Paşanın erkek kardeşinin oğlu Ali Paşanın oğludur; İkinci Sultan Mahmud Rumelinde ve Anadoluda ayanların nüfuzunu kırma mücâdelesine girişdiğinde Ali Paşayı da bütün ailesi halkı ile Ruscukdan kaldırtarak îzmirde yerleştirmiş ve Mehmed Hayri Bey İzmirde doğmuşdur. Varlıklı bir ailenin geniş imkânları içinde yetişmiş, ingilizce ve fransızca bilir, edebiyat ile ve güzel san'atlarîa meşgul olmuş idi, Münir Hayri E-
geli, babasının bu kıymetlerine de tevarüs et-mişdir. îzmirin meşhur saat kulesi mektubcu-luğunda onun teşebbüsü ile yapılmış, hatta bir rivayete göre bu kulenin resmini de Mehmed Hayri Bey çizmişdir; İzmirin Mektubcu semti de adını onun hâtırasından almışdır; 1909 da vefat etmişdir; Mehmed Hayri Beyin üç oğlunun en küçüğü olan Münir Hayri Egeli altı yaşında yetim kalmışdır. M.H. Egelinin annesi Seniye Hanım da Telgraf Nâzın Hasan Âli Efendi'nin torunu; Maarif Vekili ve edib Hasan Âli Yücel ile kardeş çocuklarıdır.
Kadıköy Numune Mektebinde, İstanbul Muallim Mektebinde okudu (1919); Sorbon Üniversitesi psikoloji enstitüsünü bitirdi (1922); 1920 - 1922 arasında, ki Millî Mücâdele yıllarıdır, yurda döndüğünde Ankarada maarif müfettişliği, Trabzon lisesinde muallimlik yapdı; Tayyare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu) neşriyat müdürü, Ankara lisesinde muallim, sırası ile İzmit, Bolu ve Balıkesir maarif müdürü, İsmet Paşa Kız Enstitüsü Müdürü, Millî Temsil Akademisi (Devlet Tiyatrosu) ve Güzel Sanatlar müdürü oldu. Polis Enstitüsünde muallimlik yapdı. Atatürk tarafından filmcilik ihtisası yapmak üzere Almanyaya ve Rusyaya gönderildi. Bu arada Atatürk do-kümanter filmini çevirdi.
Türkiye Serinofil Derneğinin kurücusdur, Türkiye Film Sanatçıları Cemiyeti üyesidir. İki defa, önce Şefika Hanımla, ondan ayrılarak Saadet Hanımla evlenmişdir; Erdoğan, Can (Şefika Hanımdan), Gülsüm ve Gülbüm (Saadet Hanımdan) adında dört evlâdı var-
Dostları ilə paylaş: |