EHLİDİL SOKAĞI
__ 4970 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
4971 —
EKMEK
Ekmeğini taşdan çıkaran
(Karikatür: Cafer Zorlu, Akbaba, 1967)
kânından 1245 sterlin (40 bin Türk lirası) değerinde iki pırlanta yüzük çalarken suç üstü yakalanrnışdır; gazeteler: v Avrupa Güzeli ömrünün en güzel yıllarını ceza evinde geçirecek» diye yazmışlardır.
EHLİDİL SOKAĞI — Kumkapuda Ka-zânisâdi Mahallesinin yollarından; Tabur Sokağı ile Molataşı Caddesi arasında bir aralık sokakdır (1934 Belediye Ş.R. Pafta 3/29). iki araba geçecek genişlikde, paket taşı döşelidir; 2-4 katlı kagir ve beton evler ve apartı-manlar arasından geçer. Kapu numaralan 1-9 ve 2-12 dir (Aralık 1966).
Hakla GÖKTÜRK
EHRAM SOKAĞI — Üsküdarda Doğancılar semtinin yollarından; Halk Caddesi ile Gündoğdu Caddesi arasında uzanır. Esvabcı Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 Belediye Ş, R. Pafta 27/Doğancılar). Halk Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba rahat geçecek genişlikde kaba taş döşeli olarak başlar, 2-3 katlı apartımanlar arasından geçer; l kahvehane, l lokanta, l kebabcı - lahmiacuncu, l bakkal, l kornişçi, l koltukcu, l kunduracı, l doğramacı, l mobilya maragnozu vardır. Esvabcı Sokağı kavuşağından sonra toprak bir yol olarak sağlı sollu bostanlar arasından geçer, sağa bir dirsekle kırılarak bir meydaneık-da sona erer; yukarda adı keçen rehberde gösterildiği gibi Gündoğdu Caddesine ulaşmaz (Mayıs 1967).
Hakkı GÖKTÜRK
YOKUŞU — Boğaziçinde Bebek köyünün yollarından; vapur iskelesinden Rumelihisarı tarafına yüründüğünde, ana sahil yolunun buradan geçen parçasını teşkil eden Bebek - Rumelihisarı Caddesinden köyün gerisindeki bayıra, kırlığa uzanan uzun bir yoldur (1934 Belediye Ş.R. Pafta 21/3). Caddeden, dar ve 120 beton basamaklı bir merdivenli yokuş olarak başlar; bu basamaklar bir kayalıkda sona erer; sağdan ikinci bir toprak yol halinde ve kavisler çizerek sırta çıkmakta devanı eder; çok dikdir; ve yolun bu parçasının toprak zemininde de basamaklar ya-pılmışdır. Sol tarafda yüksek kayalar üstünde birkaç beton ev görülür; toprak yokuş da bir çamlıkda sona erer (Aralık 1966).
Hakkı GÖKTÜRK
EJDERİ BAHRi — İlk defa olarak Ab-dülmecid zamanında hicrî 1264 ramazanında (milâdî 1848 ağustosu) Tophanenin sıra kahvehanelerinin en namlılarından Tozluklu Yusuf un kahvehanesinde devrin meddahlarından Şekaayık Mustafa Çavuş tarafından nakledilmiş «Üsküdarlı Berber Bâlî» hikâyesinde adı geçen bir korsan gemisi; korsanlar bu gemi ile Üsküdardan yani bir imparatorluğun taht şehrinin liman suyundan Berber Bâli adındaki bir genci kaçırmışlardır. (B.: Bâlî, Üsküdarlı Berber, cild 4, sayfa 2042).
EJDER TEKKESİ — Karagümrükde Neslişah Mahallesinde Niyâzii Mısrî Sokağında l kapu numarasını taşıyan binadır; bir Sadî Dergâhı ki; «Mecmuai Tekâya»da âyin gününün salı olduğu kayıdlıdır. Sokak kapusun-dan büyük bir avluya girilir; tekke, harem ve selâmlık altı odalı ve iki katlı ahşab bir binadır; avlu kapusunun yanında ince tuğla ve kesme taşdan bir minare kaaidesi görülmektedir; kapunun üstünde «Yâ Hazreti Pîr Aziz Mahmud» 1276 (M. 1859 - 1860) ibaresi okunur; malûmdur ki XVII. asırda yaşamış Aziz Mahmud Efendi Celvetiye tarikatının büyük şeyhidir. Avluda iki kabir bulunmaktadır, biri, Üsküdarlı Aziz Mahmud Efendi dergâhında hatiblik ve bu Ejder Tekkesinde şeyhlik yapmış Hafız Ahmed .Efendinin kabri olup ö-lüm tarihi 1300 (M. 1882 - 1883) dür.
Hakkı GÖKTÜRK
EKBERG (Anita) — Zamanımızın ünlü sinema yıldızlarından bir kadın, İsveçlidir, 1934 - 1935 arasında doğdu, 17-18 yaşlarında iken şehlevend vücud yapısı ve sarı saçları, mavi gözleri yarı üryan çektirdiği- resimleriyle önce resimli moda mecmualarının kapak kızları arasında şöhret yapdı; Isveçde güzellik kı-raliçesi seçildikden sonra sinema yıldızı olmak gayesi ile Amerikaya gitti; önceleri ancak bâzı reklâm şirketlerinde iş bulabildi. Nihayet Amerika sinemacılığının şöhretlerinden John Wayne ile. tanışması Anita Ekberg'e yıldızlık yolunu açdı. Rol aldığı filmlerden bâzıları şunlardır: «La dölce vita», «Zarak Khan», «Sheba and the Gladiator».
Husûsî hayatında soğukluklarından ötürü Amerikan sinemacılarının mizahçıları ona «Ekberg» soya adı ile kaafiyeli «İceberg»
(Buzdağı» lâkabını takdılar.
Anita Ekberg 1966 mayısı başlarında kocası film aktörü Rick Van Nutter ile İstanbula geldi; gazetecilerle her konuşmasında cehli sırıttı, bu arada «Padişahlığı kaldırdığınıza hiç iyi etmemişsiniz» gibi soğuk lâf i ar etti. Basın da kendisi ile ilgiyi kesdi. İstanbul hâtırası o-lârak taşçılardan kavuklu iki mezar taşı satın aldı fakat gümrük bu taşların memleket-den çıkarılmasını men etti; Anita Ekberg bu vesile ile karikatürist Necmi Rizaya bir karikatür konusu olabildi; ve îstanbuîdan sessizce alelade bir kadın gibi çekilip gitti.
Bürfoaneddin OLKER
EKMEK —• «Ziraat maksadı ile toprağa tohum saçmak, çekirdek atmak» (Türk lügati); îstanbulun hâneberduş pırpırıları argosunda şu anlamlarda kullanılır: l — Yanında bulunduğu halde gideceği yere birlikte gitmek istemediği bir kimseden başka bir bahane ile ayrılmak; misâl: «Bu gece sana gelmeye söz verdim, yolda Çopura rastladım, Mastorun o-raya gidelim diye balta oldu, herifi zor ek-dim..»; 2 — Dayak kasdı ile vurmak; misâl: «Toz ol ulan, iki dâne ekersem ağzın burnuna karışır..»; 3 — Para harcamak; misâl: «Dün gece benini kırığı meyhaneye götürdüm, tam otuz papel ettim, ama o parçaya feda olsun..»; 4 — Yere. düşürmek suretiyle bir şey veya kaybetmek: «Dün gece buluttum, falçataye ekmişim,.»; 5 — Yaya olarak yahud bir nakil vâsıtası, ile bir yol boyunca önüttdekileri geçmek; misâl: «f) a kara tazı gibi oğlanı gördün mü, öyle koşarlı ayakları var ki hepinizi eker, eski zaman olsaydı yaman tulumbacı olurdu».
Reva mıdır bu âşıkın Râziyi Ekip kaçmak tızmantırıl yabana Hele senden hele senden ummazdım Ne kadar saf görünürdün sen bana
(Âşık Râzi) Bibi.: P. Devellioğlu, Türk argosu
EKMEK — Arab asıllı Türk harfleri ile doğru yazılışına göre «etmek»; fakat halk ağzında yüz yıllar boyunca «ekmek» denilegel-miş ve lâtin harflerinin kabulünden sonra «ekmek» diye yazılmışdır; «Etmek, ekmek = Muhtelif hububat unundan yapılmış hamurun ateşde, fırında veya tepside, sacda pişmesi ki insan gıdasının esâsıdır; buğday ekmeği, mısır ekmeği, çavdar ekmeği» (Şemseddin Sami, Kaamûsu Türkî).
istanbul ağzı günlük sohbet dilinde iş, geçim vâsıtası, memuriyet anlamlarında kullanılır; meselâ: «İşimden, memuriyetimden attıracaksınız» anlamında: «Beni ekmeğimden e-deceksiniz» denilir.
Günlük sohbet dilinde Ekmek kelimesi ile pek çok darbı mesel ve deyim vardır:
Koca ekmeği meydan ekmeği, oğul ekmeği zindan ekmeği
Ekmek çiğnenmeyince yutulmaz (Ekmeksiz, gayretsiz kazanç olmaz)
Er olan ekmeğini taşdan çıkarır (Gayret sahibi en müşkil durumlarda da muvaffak olur)
Ekmeğine yağ sürülmek (İsteğine fazlası ile kavuşmak)
Ekmeğini ayağı ile depmek (Geçim, hayat yolunda, bir isi, memuriyeti, fırsatı kendi analyışsızlığı, gafleti ile geri çevirmek, kabul etmemek, kaçırmak)
Tuz ekmek hakkı (Görülen iyiliğe karşı şükran duygusu).
EKMEK
— 4972 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSt
_ 4973 _
EKMEK
Yalvarub yakarma ben taş yürekliyim Diyerek âdemi başdan çıkarır Vız gelir bana be a külhanbeyim Er olan ekmeği taşdan çıkanr
Âşık Râzl
Seyyar ekmekçi esnafına «Ekmekçi Tab-iakârı», o esnafın üzerine büyük küfelerle ekmek yükledikleri beygirlere «Ekmekçi Beygiri», veresiye satışlarında kullandıkları çetelere de «Ekmekçi Çeteleri» denilirdi (B.: Çetele, eild 7; sayfa 3881). Evlerde ekmek kesmeye mahsus büyükçe bıçaklar da «Ekmek Bıçağı» adını taşır.
Türk mutfağında bir hamur tatlısının a-. di da «Ekmek kadayıfı» dır.
Yüz yıllar boyunca büyük şehir İstanbu-lun günlük iaşesinde ekmek en başda duran
Ekmeklerin içinden öteberi çıkıyor
— Gazeteler — Yasasın!.. Zeytin çıkdı..
(Karikatür: Cafer Zorlu, Akaba, 1966)
gıda maddesi olagelmişdir; bilhassa fakir halkın yegâne baş gıdası olmuşdur; önce ekmek tedârikine bakılmış, sonra yanma bir katık a-ranmışdır; aşağıdaki manzume Ali Ekrem Bo-layınndır:
Akşam olmuş, fırının peykesi ekmekle dolu Nar kadar kırmızı, pişkin, sıcacık ekmekle.. Kuuti yekrûze M, tahsiline kâfidir onun Bir kuruşcuk getiren en ufacık 'bir himmet.. Çokluğuyla doyurur halkı mübarek nîmet!
EKMEİC, ASKER EKMEĞİ, FODLA, TAYIN — îstanbulda yüzyıllar boyunca kalabalık bir kitle teşkil etmiş askerin ekmeği hususî fırınlarda pişirilmişdir; Vak'a-i Hayriye-den önce Yeniçeriler devrinde Yeniçeri ekmeğine «Tayın» denilir; siyah, fakat çok lezzetli olan bu ekmeğe halk «Fodla» adını vermişdi; Yieniçeriliğin kaldırılmasından sonra asker ekmeğine de «Tayın», «Tayın Ekmeği» denildi. Padişah sarayındaki müstahdemlerin ekmeklerine «Fodla» denilirdi (B.: Fodla).
Yeniçeri Tayın - Fodllan Şehzade Camii karşısında Eski Odalar denilen Yeniçeri Kışlası ile Acemioğlanları Kışları arasında bulunan büyük bir mîrî fırında pişirilirdi.
Bu fırın ve Yeniçeri ekmekçisi esnafı için Evliya Çelebi şunları yazıyor: «l Kârhâne (fırın), 300 neferdir, cümlesi acemioğlanlan-dır (B.: Acemioğlanları, eild l, sayfa 186); Eski Odalar ile Acemioğlanları Odaları arasında bir kârhânei azimdir; l çorbacısı, l fodla kâtibi, 7 nefer mûtemedleri, l ekmekcibaşı, , l ekmekçiler kethüdası ve bölükbaşılan vardır. Bunlar da Ordu - Esnaf Alayında arabalar üzerinde dükkân kurarak ekmek yaparak, un eleyerek geçerler ve seyirci halka ekmek dağıtırlar; cümlesi sivri külâhlı acemioğlan-ları pür silâh saf saf olup Ekmekcibaşınm a~ I ayında ihtişamla geçerler».
EKMEK, EKMEKÇİLER — Büyük şehir istanbulun günlük iaşesinde ekmek eıı başda duran gıda maddesidir; yüzyıl'ar boyunca îs-tanbulun buğdayı, unu ve dolayısı ile ekmeği, hükümetin üzeninde dikkatle durduğu en önemli bir iş olmuşdur.
Evliya Çelebi XVII. yüzyıl ortasında Dördüncü Sultan Murad zamanında yapılan Ordu - Esnaf Alayı münasebetiyle ekmekçi es-
nafından şöyle bahsediyor:
«Pirleri Hazreti Âdemdir, yer yüzüne indiğinde Cibrîli Enıin'in tâlimi ile buğdayı un idüb hamur yapub ekmek pişirdi. Peygamberimiz zamanında Amr bin Ümran ekmekçilere ikinci pîr olmuşdur, 87 yaşında olmuşdur, kabri Medînededir. Bu ekmekçi esnafının dükkânları 999 olup 10.000 neferdir. Arabalar ü-zerine ekmekçi dükkânları kurup alayda kimi hamurkârlık yaparak, kimi ekmek pişirerek ve halka küçücük ekmekler dağıtarak geçerler. Ayrıca hamam kubbesi kadar üstü çörek otulu has beyaz ekmekleri de kızaklar üstüne koyarak bu ekmekleri 70-80 çift mandalar çeker. Lâkin bu iri ekmekleri fırında pişirmek mümkün değildir; yeri hendek gibi yarıp üstüne kül döküp dört tarafını ateş ederler; yavaş yavaş pişer, görmeğe muhtacdır. Bu büyük ekmeklerin birkaç tanesini Alay Köşkü denilen pâdişâh huzurundan geçirirler; İstanbul Kadısının evi önünde de halka yağma ettirirler..».
Evliya Çelebi yaşadığı devirde Galatanm has francala ekmeği ile Tophanede îsâ Çelebi adında bir ekmekçinin çıkardığı «has beyaz pamuk misâli sünger gibi göz göz pişmiş gaa-yet lezzetli somunlarını» övüyor; Tophane ekmeği için: «Bu kârhânenin sahibi İsa Çelebiye ehli dilden dervişin biri dua idüb bir vefk .(tılsım) vermiş, ondan sonra ekmeğinin şöhreti cihana yayılmış. Acem şahlarına bu Tophane somunundan götürülmüş, İstanbuldan Isfahana üç ayda varabildiği halde bozulmamış» diyor.
Tanzim attan önceki devirde ekmek narhı, fırıncı ve ekmekçi esnafı nizâmı İstanbul, Ey-yııb. Galata ve Üsküdar kadılıklarının günlük işlerinin başında gelmişdir. Bu konuda tarih kaynaklarımızda rastladığımız kayıdları aşağıya naklediyoruz:
Hicrî 1181 yıh zilhiccesi ortalarında (M. 1768 mayısı) İstanbul Kadılığına hitab ederek yazılmış bir fermanda ekmekçilerle fırınların ve uncularla değirmenlerin eskiden beri tâbi oldukları nizam şöylece tekrar hatırlatıl-mışdır:
1. îstanbulda ve idaresi İstanbula bağlı yerlerde bulunan ekmekçiler ve uncular vakit ve zamanında altı aylık zahireyi anbarlarına koymaya ve hergün hâlis ve beyaz ekmek iş-
leyip karârında pişirmeye ve tesbit edilmiş narh üzerinden tartısı tam olarak satmaya mecburdurlar.
2. Kış mevsiminde İstanbula gelen zahire gemileri azalır. Bundan ötürüdür ki kışın sıkıntıya düşülmemesi, halkın ekmeksiz kalmaması için ekmekçiler ve uncular vakit ve zamanında kış için altı aylık zahireyi mîrîden ve Unkapam tüccarından satın alarak anbarlarına koymaya mecburdurlar. Bu husus ekmekçilerin ve uncuların (fırınların ve değirmenlerin) anbarları teftiş edilerek tâkib olunur.
-
— Fırınlarını hiç bir sebeble kapaya-
mazlar.
-
— Mîrîden ve Unkapam tüccarından al
dıkları zahirenin parasını gecikdirmeden vâde
sinde ödemeye 'mecburdurlar.
-
— Ekmekçi esnafının her biri isim ve
şöhreti ile nizam defterinde tesbit edilir ve
hepsi kefalete bağlanır, kefilsiz ekmekçilik
yapılmaz ve suç işlediklerinde kendileri, ile bir-
likde kefilleri de sorumludur.
-
— Memleketine gitmek istese veya her
hangi bir sebeble işini terketse sahibi bulun
duğu ekmekçi ve fırın gedik'ini (B.: Gedik)
kethüdaları ve ihtiyar ustaları ile birlikde
şer'î mahkemeye gelerek hâkim huzurunda
bir başkasına satmayı ve bu satışı mahkeme
de tescil ettirmeye mecburdurlar.
7. "Uncuların değirmen gedikleri de bu nizama bağlıdır.
8 — Bu nizama riâyet etmeyen ekmekçilerin ve uncuların fırın ve değirmen ellerinden alınarak bir başkasına aynı suretle devredilir.
9. Ekmekçi veya uncu fırınını ve değir
menini dilediği herhangi bir kimseye buyruk
devredemez ve kiraya veremez. Bir fırın ve
ya değirmen gedikinin el değiştirmesi yukar
da tesbit edildiği gibi kethüdaların, ihtiyar us
taların da bulunduğu bir mahkemede hâkim
huzurunda tescil edilerek mümkündür.
10. Çörekçiler ve simitçiler de bu nizama
tabidirler.
Hicrî 1094- (M. 1683) esnaf nizâmnâmesinden :
«Ekmekçilerin ekmeği çiy ve kara ve eksik olmaya, eğer olursa kadı tarafından cezalandırılıp dirhemine 'bir akçe nakdî ceza alına. Elekleri sık olup ekmek kepekli olmaya, olursa muhkem siyâset oluna...».
EKMEK
— 4974 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 4975-
EKMEKCİBAŞÎ
Osman Nuri Ergin «Mecelle! Umûri Belediye» de Ahmed Cevad Paşanın «Tarihi As-kerîi Osraânî» sinden naklen şunları yazıyor:
«Ekmeğe verilen narhdan noksan çıkaran ekmekçiler envai cezaya müstahak olub bâzı kere sadrıâzamlar tebdil gezerken eksik ekmek gördüklerinde fırının önünde ekmekçiyi kulağından duvara mıhladığı gibi İstanbul Kadısı da arkada kola çıkıp ve kırmızı çuhadan kılıf içinde falaka ve değnekleri omuzun-da falakacıları i]e gezerek terazi tutan esnafla ekmekçilerden günde beş on adamı halkın gözü önünde sokakda toprak ve çamurlar üzerine yatırıp tabanlarına sopa çekmek belediye kaaidesindendi...».
Yeniçeri Asker ocağının disiplini bozul-dukdan ve yeniçeriler- esnaflıkla da uğraşır ol~ dukdan sonra ekmekçi esnafının çoğu da o-cakh yoldaşlardan ola gelmişdi; istanbul Kadılığı sicil defterinden alınmış aşağıdaki vesikalar da hîle yoluna sapmış yeniçeri ekmekçilerin cezalandırılması üzerinedir; aydın olarak görülüyor ki kadılık tarafından verilen cezanın infazı sadrıâzama bırakılmışdır,:
İstanbul Kadılığından Sadırâzama Tezkire
«60. Cemaat Ortası yoldaşların Bekir Kadırga Limanında ekmekçi olub taundan önce iki defa ekmeği yedişer ve onbeşer dirhem noksan işlediğinden yakalanmış ve habsedilmis, bundan, sonra noksan ekmek işlemeyüb beyaz ve vezni tam ekmek çıkaracağını taahhüd etmiş ve esnafın kefaleti ile tahliye edilmişdi, fakat yine uslanmayub üç gün evvel ekmeği yirmişer dirhem noksan işlemiş ve yine yakalanarak artık gereği gibi cezalandırılması icab et-mişdir; Boğazkesen Kalesinde kaiebend edilmesi için huzûrî âlîlerine ilâm olundu; 3 muharrem 1180 (M. 11 haziran 1766)».
;
İstanbul Kadılığından Sadırâzama Tezkire
«51. Bölük Ortası yoldaşlarından Hasan Altımer-merde ekmekçi olub dört gün evvel yirmişer dirhem noksan islediği ekmekleri ile yakalanmısdır. Bir ekmekde yirmi dirhem noksanlık fahiş oldukdan başka böyle noksan ekmek çıkarmayı âdet edindiği için şiddetle tedibi gerekdiğinden Boğazkesen Kalesinde kaiebend olmak üzere huzûri âlîlerine ilâm olundu; 3 muharrem 1180».
İstanbul Kadılığından Sadırâzama. Tezkire
«Muharremin üçünden beri Boğazkesen Kaîe-sinde kaiebend olan Altmıermerde ekmekçi Hasan arzuhal vererek bundan böyle noksan ekmek işlemeyeceğini taahhüd etmisdir. Nizam ustaları ile ek-
mekçiler kethüdası da kefil olmuşlar ve kefaletleri kadılığımızca tescil eidlmişdir; merkum Hasanın affı emri âlîlerine ilâm olundu; 17 rebiülevvel 1180 (M. 9 ağustos 1766)».
Ekmek fırın tezgâhlarında ve «ekmekçi tablakârı» adı verilen seyyar ekmekçiler eli ile mahalle aralarında, pazar yerlerinde de «iskemle» denilen sergi tahtalarında fırınları adına nisbetle ve çarşı boylarında da müstakil ekmekçi dükkânlarında satılmışdır.
Seyyar ekmekçiler ekmekleri küfelere doldurup ve onları da beygirlere yükleyip dolaşmışlardır.
Garib halleri ile meşhur İhtisab Ağası Hüseyin Beye âid bir fıkradır:
Bir ekmekçi tablakârı atını bir ağaca bağlayıp kendisi karşıdaki kahvehaneye girip tavla oynamaya başlar. O sırada Hüseyin Bey peşinde adamları ile oradan geçer ve ekmekçi beygirinin sahibini sorar; adam kahvehaneden çıkıp geldiğinde:
— Sen otur, dinlen, eğlen, ama bu hayvancağızın günâhı nedir ki üstünde iki koca küfe ile senin keyfini beklesin!., der.
Beygirden küfeleri indirirler, başına yem torbasını asarlar, küfelerden birini tablakârın sırtna yükletirler ve adamı da boynundan a-ğaca bağlarlar, Hüseyin Bey de kahvehane ö-nünde oturur; tabîakâre:
•— Yemini bitirinceye kadar şimdi de sen beygirin keyfinin yerine gelmesini bekle!., der.
Ekmeğin bakkal dükkânlarında satılması Tanzimatdan sonra başlamışdır.
Zamanımızda ekmeği maahlle aralarında, bu arada mahalle bakkallarına bazı f ı n n kamyonet ve at arabaları vardır, arabalar sandık şeklinde kapalı olup dışı çinko kaplı olmak belediye nizamı icabıdır.
Pek yakın zamanlara kadar fırınlarda çalı yakılmişdır, hâlen bâzı küçük fırınlar çalı yakarlar. Son zaman çoğunlukla çalının yerine püskürme mazot alevi almışdır. Pek çok fırın da ekmek fabrikasına tahvil edilmektedir. Son yıllarda mazot alevinin bir mazot bidonuna sirayeti ile Göztepede bir fırın yangını faciası da olmuşdur (B.: Göbtepe Fırını Yangını).
Ekmek hamuru fırınlarda yüz yıllar boyunca hamurkârlar tarafından ayak ile yoğu-rulmuşdur. Hemen kaydedelim ki her fırında,
bir hamurkâr ustanın emrinde çalışan ve hamur yoğuran genç hamurkârların ayakları dikkatle çok temiz tutulmuşdur; aşağıdaki kıt'a geçen asır sonlarında yaşamış kalender meşreb bir halk şâirinindir, Üsküdarlı Âşık Râzinin yahud Bitli Tevfikin olması muhtemeldir :
Öpülnıeye lâyıkdır o ayaklar bilhassa Hakkıdır gurur ile yalın ayak salıma Aç kalırız cümleten bu şehri Istanbulda Şehbazın ayakları hamuru yoğurmasa
Zamanımızda Istanbulda ayakla hamur yoğurulur fırın kalmamışdır diyebiliriz (B.: Fırın; Fırın Uşakları).
EKMEK, EKMEKÇİLERE YAMAK ES- • NAF — Vak'ai Hayriyeden önceki devirde bâzı esnaf ekmekçilere yamak kabul edilmişdi, eski büyük Oirdu - Esnaf Alaylarında Ekmek-cibaşı Ağa ve Ekmekçiler alayına katılarak geçerlerdi; ekmekçilere yamak esnaf şunlardır:
Tuzcular (Bu esnaf ekmekçiye yamakdır, zîra ekmek tuzsuz olmaz; Evliya Çelebi), Çörekçiler, Börekçiler, Gevrekciler, Kâhiciler, Simitçiler, Kurabiyeciler, Kadayıfcılar, Şehri-yeciler, Lokmacılar, Gözlemecüer, Değirmenciler, Uncular, Unelekciler, Buğday Çalkayıeı-lar, Kalburcular, Elekciler, Nişastaeılar, Gül-laçcılar, Peksimetciler.
EKMEK, EKMEK SIKINTISI (Harb zamanlarında ve büyük yangınlardan sonra Istanbulda) — Eski ahşab Istanbulda şehrin dörtde birini, yarısını, yarısından fazlasını yok etmiş ateş âfeti büyük yangınlardan sonra felâketzede onbinlerce insan bir de açlıkla kar-şılaşmışdır, ve ilk aranıp da bulunamayan ekmek olmuşdur.
Aşağıdaki satırları, şehrin dörtte üçünü yok etmiş hicrî 1070 (M. 1660) Ayazmakapu-su Yangınını anlatan Mehmed Halifenin «Tarihi Gilmânî» sinden alıyoruz:
«... badehu akılları başına geldikde üç günden beri aç ve susuz helak olma mertebesine vardılar. Zira ateş su yollarını bozdu, değirmenleri, unu, buğdayı, fırınları, ekmekçi dükkânlarını bilkülliyet harâb etdi. Bir ekmek bulunsa bin akçeye alırlardı. Dört beş gün aç
ve susuz ve evsiz, herkes ne yerde, ateşden kurtuldu ise orada kaldı, sonra Üsküdardan, Eyyubdan, Tophaneden yüz bin derdü belâ ile bir mikdar ekmek geldi; toprağa benzer, on dirhemi bir akçeye, o da bulunmaz...» (B.: A-yazmakapusu Yangınları çil 3, sayfa 1512).
Harb zamanlarında çekilen ekmek sıkıntısına örnek olarak da aşağıdaki satırları Cevdet Tarihinden hicrî 1225 yılı (M. 1810) vak'-aları arasından alıyoruz:
«Rusya harbi dolayısı ile boğaz kapandı, kışın Istanbulda zahire, dolayısı ile ekmek sıkıntısı çekildi. Devlet îstanbul için kilesi (Her memlekete göre değişir zahire ölçeği; l istanbul kilesi 18-20 okka, ortalama 25 kilogram) 7 kuruşdan buğday ve 3,5 küruşdan arpa satın alarak karışdırdı ve mahlutun kilesi 5 kuruşdan fazla tuttuğu halde 4 kuruş 5 paradan fırınlara 40.000 kile zahire dağıttı ve yapılacak buğday ile arpa mahlutu 80 dirhemlik bir ekmeğe l para narh kondu, îstanbul halkını beslemek için hazîne 55.000 kuruş zarar ettiği halde âcizler, kadınlar, ihtiyarlar yine ekmeksiz kaldılar. Fırınların önlerindeki kalabalık devam etti, bâzı ekmekçiler 80 dirhem yerine 60, hattâ 50 dirhemlik ekmek işlediler. Zorba takımı da fırınlara girerek ihtiyaçlarından fazla ekmek aldılar ve iki kat bahası ile aceze güruhuna satdılar. Nihayet narh değiştirildi, 50 dirhemlik ekmek l paraya olunca fırınlarda ekmek bulunur oldu» (Cevdet Tarihi, Cild 9).
EKMEKÇİ BABA — (B.: Muhiddin, Ek-rnekcibaşı Hacı)
EKMEKCİBAŞI — Askere ekmek temini iltizam usûlü ile üzerine alan müteahhidlere kadimden beri verile gelmiş unvandır; zahireyi ekmekcibaşılar temin eder, askerî birliklere tayınları da onlar dağıtırdı; devlet sâdece mîrî bir fırın verirdi; yeniçerilik devrinde de a-cemicğlanlarından fırın işçileri temin edilmişdi. Ekmekcibaşıhk hicrî 1280 (M. 1863) de kaldırıldı, ve askerin ekmeğinin temini isi askerî levazım idaresine verildi; M. Zeki Pakalın «Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri» isimli eserinde Lütfi Tarihinden nakl ederek şu malûmatı veriliyor:
«... O vakte kadar asakiri şahanenin nâ-m aziz (ekmek) tâyinatı iltizam sureti ile bil
r
İSTANBUL
__ 4977 _
(1469) tarihini taşır; bu zâtin Hasekide Nev-bahar adı ile ikinci bir camii vardır (1953)» (B.: Muhiddin, Ekmekcibaşı Hacı).
Kabir duruyordu, ve halk ağzında «Ekmekçi Baba» adı ile istanbul Evliyaları arasına konulmuş olup geceleri adak mumları ya-kılmakda idi (gezi notu, 1955).
EKMEKCİBAŞI MESCİDİ — Beyoğlun-da Firuzağa Mahallesinde kendi adına mabetle Ekmekçi Camii Sokağında idi. Hadikatül Cevânıi şu malûmatı veriyor: «Tophane kurbindedir, banisi Ali Ağadır, mescidi yanında medfundur, mescidin mahallesi vardır». Tahsin Öz «istanbul Camileri» isimli eserinde «yapıldığı tarih malûm değildir, bina kalıntıları vardır» diyor (1965). Dört kagir duvar üzerine kiremitli ahşab çatı örtülü bir bina idi, bakımsızlıkdan yıkılmış, bir mihrab duvarı ile taş duvarla çevrili hazîresi kalmışdır; banisinin kabir taşında kitabe yokdur (1966)
Dostları ilə paylaş: |