İstanbul ansiklopediSİ Büyük Kapalı Çarşıda Yağlıkçılarda İstanbul Hanımı



Yüklə 5,01 Mb.
səhifə50/80
tarix03.01.2019
ölçüsü5,01 Mb.
#88905
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   80

Hakkı GÖKTÜRK

EKMEKCİBAŞI MESCİDİ — Beşiktaşda Vişnezâde Mahallesinde Dibekci Kâmil Soka-ğmdadır; Hadikatül Cevânıi şu malûmatı veriyor: «Beşiktaş kurbindedir; banisi Ekmek-


EKMEKCİBAŞI MESCİDİ

ihale Ekmekcibaşı unvâ,nı ile bir takım kimseler tarafından idare olunurdu. Bu idarede her zaman türlü irtikâblar ve fesadlar karışarak numuneye mutabık ekmekler yalnız ü-merâ ve zâbitan tayınlarına mahsus olup efradı askeriye ekmeklerine dikkat olunmazdı. Çünkü bu ekmekcibaşıların yazlı kışlı ümerâ ve memurini ekseriyeye verdiklerini ziyafetler ve tiyatro davetleri ve bâzılarının konaklarına odun gönderme gibi birçok masrafları ekmek hamurlarının katılarak hamur işlerine karışanların ağızlarım kaparlar idi. Seraskerlik veznesinden aldıkları akçalar dâima alel-hesab sureti ile yürür, hesap kesme, kapatma muamelesi yapılmazdı. Bu müteahhidlerin tebeddülünde, senelerce uğraşılarak, kiminin borcu, kiminin de pek çok tahsili imkânsız a-lacağı çıkardı, ve iflâs ederlerdi. Ekmekciba-şılık kaldınldıkdan ve askerin ekmek işi levazım idaresine verildikden sonra askerin ekmeği (tayını) beyaz francala gibi çıkmaya bağladı».

EKMEKCİBAŞI MESCİDİ — Hadikatül Cevâmide «Hacı Muhiddin Mescidi» adı ile ka-yıdlı olup şu malûmat verilmektedir: «Edirne Kapusu kurbindedir, banisi Fâtih Sultan Meh-medin ekmekcibaşısıdır, kabri mescidinin mihrabı önündedir, mahallesi vardır». Hâlen mev-* cud değildir; Ekrem Hakkı Ayverdi «Fâtih Devri Mimarisi» isimli eserinde şunları yazıyor: «Edirnekapusuna giderken yolun sol kenarında idi; büyük Balat Yangınında yanmış, tekrar îmar edilmiş, bu sefer de çatısı çökerek bir iki duvar parçası kalmışdır; banisi Fâtihin ekmekcibaşısı Hacı Muhiddin Efendinin kabri de bu mescidin mihrab duvarı önündedir, 874


_ 4976 —.

Beşiktaşda Ekmekcibaşı Mescidi

(Resim: Serpil Büyükerbil; plân: H. Eraktan)

ANSİKLOPEDİSİ

ei Ali Ağa Fâtih Sultan Mehmedin adamların-dandır, merkadi malûm değildir; bu mescidin mahallesi vardır». Ekrem Hakkı Ayverdi «Fâtih Devri Mimarîsi» isimli eserinde şunları yazıyor: «Beşiktaşda Valdeçeşmesi semtinin Ihlamura bakan sathı mailinde tamamen yeni yapı, ahşab, ufak bir mesciddir. Birinci ve ikinci banilerinin kabirleri de oradadır; namaza açıkdır (1953)». Tahsin Öz de «İstanbul Camileri» isimli eserinde: «Dibek Camii de denilir, banisi Fâtihin ekmekcibaşısı Ali Ağanın bu mescid naziresinde bulunan kabir taşında 890 (M. 1485) tarihi vardır; Camii 1277 (M. 1860) da Refia Hanım tecdid ettirmişdir; u-fak, ahşap binadır (1965)» diyor.

Bu satırların yazıldığı sırada görülen mescid ahşab değildi, dört kagir duvar üzerine kiremitli ahşab çatı örtülü bir bina idi. İki taş basamakla çıkılan pabuçluk - medhalin karşısında bir ders odası bulunuyordu, sol taraf-da bir ahşab merdivenle üstdeki kadınlar mahfiline çıkılmakda, sağdaki bir kapudan da ibâdet salınma girilmektedir. İbâdet samımda sağlı sollu iki maksure vardır, bu maksurelerin üstünde de kafesli kadınlar mahfili bulun-makdadır; iki yan ve mihrab duvarlarında ikişer pencere vardır, kadınlar .mahfilinde de sokağa bakan iki pencere bulunmaktadır. Pek çok tamir ve tâdil görmüş olan minaresinin kaaidesine konmuş bir kitabeden son zamanlarda yapıldığı anlaşılıyor, kitabe metni şudur: «Bu minareyi Balkır Ailesinin nezih ruhlarına ithaf ediyorum; E. Karakaş; A. Kâşif; 1965».

Avluda mihrab duvarı tarafından müezzin meşrutası evvelce ahşab imiş, o meşruta da 1965 de Edirneli Ayge Eda Hanımın ruhunu şad etmek için kagir olarak yenilenmişdir. İmam meşrutası mescidin karşısında iki katlı ahşab bir binadır.

îlk banisinin minare tarafında olan kabrinin baş taşındaki tarihli kitabe şudur: «Ebül-feth Sultan Mehmed Han Hazretlerinin ek-mekcibaşısı Ali Ağa ruhuna el fatiha; 890».

Hadikatül Cevâmi Ali Ağanın kabrinin nerede olduğunun bilinmediğini yazıyor; mescid 1277 (M. 1860) da Râşid Ağa adında bir zâtin zevcesi olan Refia Hanım tarafından ye-

ekmekçi bayırı sokağı

niden yapılmışdı; 1276 (M. 1859) da vefat eden Râşid Ağanın kabri de oradadır; öyle tahmin ederiz ki, ilk bânii, Ali Ağanın adına bir taşı, vesilei rahmet olmak üzere 1860 da Refia Hanım konmuş olacakdır, bu takdirde Ali Ağanın kabri sembolik bir kabirdir. Aynı ha-zîrede mescidin imamlarından Elhac Hafız Mustafa Zihni Efendinin kabri bulunmaktadır, 3322 (1906) da 110 yaşında vefat etmiş olan bu zat bu mecsidde bir asra yakın, 80 sene imamlık yapmıştı. Ziyaretimiz tarihinde mescidin imametini Bay Tayfun Demirkol, müezzinliğini de Bay Osman Kılıç ifâ etmekde idiler (1966)

Bibi.: Hâlid Eraktan, Gezi notu; Hakkı Göktürk, Gezi notu.

EKMEKCİBAŞI SOKAĞI — Üsküdarın Selâmsız semti yollarından; Selâmsız Caddesi ile Fıstıkağacı Sokağı arasındadır; Selâmsız mektebi Sokağı, Kozanoğlu Sokağı, Isırgan Sokağı, Doğramacı Mehmed Sokağı, Babacan Sokağı ile kavuşakları vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi Pafta 27/Selâmsız); Selâmsız Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde kabataş döşeli, aralarında ahşab evler de bulunan büyüklü, küçüklü beton binalar arasından geçer, boş arsalar da vardır; sola sağa birer dirsekle kırılır, Doğramacı Mehmed Sokağı kavuşağından sonra az meyilli yokuş aşağı iner; kapu numaraları l - 31 ve 2 - 48 dir (Ağustos 1967) .

Hakkı GÖKTÜRK

EKMEKÇİ BAYIRI SOKAĞI — Boğazi-çinde Beykozun Yalıköyü semti yollarından; Y'alıköyü - Beykozçayı Sokağı ile bayır üstünde Adalet Sokağı arasında uzanır (1934 Belediye Şehir Rehberi paftasında Adalet Sokağının adı yazılmamışdır). Beykoz Kuyu Sokağı, Fıstıklı Yalı Sokağı, Yalıköyü Meydanı Sokağı, Yalıköyü Mektebi Sokağı, Hanını Sokağı ve Kavak Mustafa Sokağı ile kavuşakları vardır. Yalıköyü - Beykozçayı okağı tarafından gelindiğine göre paket taşı döşeli 26 basamaklı bir merdivenle başlar, oldukça dik bir yokuşdur, bir araba geçecek genişlikde-dir; çoğu ahşab 1-2 katlı evler arasından geçer, üst tarafından Beykoz çayırı kuş bakışı görülür. 3 bakkal, l terzi, l kunduracı dükkânı vardır; Yalıköyü Mahallesi muhtarlığı da



r

EKMEKÇİ CAMİİ SOKAĞI

_ 4978 _


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

• 4979 —

EKMEKCİZÂDE MEDRESESİ



hibidir, yapdırılmasına Mehmed Bey adında bir zâtin sebeb olduğu kitabesinde işaret edil-mişdir; kitabesinin tarih mısraı şudur: Oldu safa vü lûtf ile çeşme zehî ayni zülâl

(950 (M. 1543)

«Cebhesi ve cidarları kesme taşdan yapılmıştır, teknesi yalak şeklindedir; ayna taşının üst tarafında tas koymaya mahsus iki yuva mevcuddur» (ibrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, I; 1943).

EKMEKCİZÂDE AHMED PAŞA .MEDRESESİ — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (Pafta 4/49) Vefada Kovacılar Caddesi ü-zerindedir; naziresinin yan duvan da Taştek-neler Sokağı kenarınca uzanır. XVII. yüz yılın ilk yarısında yapılmışdır, kitabesi bulunmadığı için yapı tarihi kesin olarak bilinmiyor; mimarı da meçhuldür, devrinin hassa mimarlarından biri olması gerekir; medresenin banisi Ekmekcizâde Ahmed Paşa uzunca bir zaman başdefterdarlık yapmış ünlü Osmanlı vezirlerindendir (B.: Ahmed Paşa, Ekmekcizâde, cild l, sayfa 403; ölümü 1618); türbesi de medresesinin yanında, medrese dershanesine bitişikdir.
bu sokakdadır. Kapu numaraları 1-61 ve 2-82 dir (Mayıs 1967)

Hakkı GÖKTÜRK

EKMEKÇİ CAMİÎ SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Beyoğlu kazasının merkez nahiyesinin Firuzağa Mahallesi sokaklarından; Çukurcuma Caddesi ile Kadiriler Yokuşu arasında uzanır (1934 B.Ş.R. pafta 14/165); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi.

EKMEKCİOĞLU DERESİ — ikinci Sultan Mahmud zamanında 1814 - 1815 arasında tanzim edilmiş bir Bostancıbaşı Defterinde, Boğaziçinin Rumeli yakasında Ortaköy ile Kuruçeşme arasında gösterilmiş bir deredir (B.: Bostancıbaşı Defterleri, cild 6, sayfa 2979); hâlen mevcud olmayan bu dere yine mevcud olmayan Hibetuîlah Sultan ve Esma Sultan sâhilsar ayları arasından denize dökülmekte idi.

EKMEKÇİ SİNAN ÇEŞMESİ — «Yeni-bağçede Mimar Sinan Mescidi yakınındadır; dâima akar kaba ve acı sulu bir çeşmedir; yapdıran Ekmekçi Sinan adında bir hayır sa-



Ekmekcizâde Ahmed Paşa Medresesi

(Kroki - plân : Ömer Tel).

Kapusu Kovacılar Caddesi üzerinde bulunan medrese, müstatil bir avlunun- üç kenarı boyunda 17 odadır; bu odalardan cadde üzerinde türbeye bitişik olanı, tesbit edemediğimiz bir tarihde şahıs mülkiyetine geçmiş, medreseyi içine alan medhali örülerek tecrid edilmiş ve bir dükkân hâline konmuş bulunuyordu. Bir leblebici dükkânıdır; eski medrese odasının ocağından da leblebi kavurmada isti-.fâde edilmekde idi.

Kare plânlı olan dershane avlunun doğu -


güney (Kıble) duvarında olup sekiz köşeli bir
konak üstünde bir kubbe ile örtülrnüşdür. Alt
lı üstlü iki sıra pencere ile aydınlatilmışdır;
alt pencereler dik dörtgen röveli, üst pence
reler de yuvarlak kemerlidir, ve içlikli dişlik-
h müzeyyen alçı pencerelerdir. Dershane ka-
pusundan girilince tam karşıda bir mihrab
vardır, bundan anlaşılır ki dershane, medre
sedeki talebeye aynı zamanda mescid vazife
sini görmügdür; bu duvarda altda mihrabın
iki yanında birer, ve üstde, biri mihrab üstün
de üç pencere vardır. Kubbenin içi kalem iş
leri ile tezyin edilmişdir; tezyini motiflerden
bu kalem işlerinin XVIII. yüzyıla âid olması
icab eder. . '••'?;

Avlunun dört yanı, dershane ile odaların önü baklava başlıklı 19 mermer sütunun taşıdığı kubbeli ruvaklarla çevriîmişdir; ruvak sütunları birbirine ve medrese odalarına, ve kıble yönündeki dershane ile türbe duvarına fazla sivrice kemerlerle bağlanmışdır. Medresenin Kovacılar Caddesi üzerindeki ön kısmında, büyük kapunun iki yanında dördü solda, üçü sağda 7 oda yardır; yukarda da kaydetdik, bu odalardan sağda türbe duvarına bitişik olanı, şahıs mülkiyetine geçmiş, medreseden tecrid edilerek bir dükkâna kalbedilmişdir; küçük kubbelerle örtülmüş diğer altı odanın sokağa bakar birer penceresi, her odada birer ocak ve birer de küçük dolab boşluğu (niş) vardır; soldan sonuncu odaya kısa bir koridorla girilir ki bu odanın dolablığı iki tanedir.

Karşıda, medresenin arka yüzünde, ön yüzün mütenazırı, aynı plâna sâhib 8 oda bulunmaktadır, bir fazla oda, ön yüzdeki kapunun karşılığıdır; bu cebhede bir değişiklik de, odaların pencerelerinin ruvak altına, dolayısı ile .medrese avlusuna bakmasıdır, bu odanın dışarı penceresi yokdur; ve her birinde birer ocak:ile ikişer dolab (niş) vardır.

Avlunun dershane karşısına rastlayan kuzey-batı kısmında da 2 oda, hamam - gusuL-hâne olarak kullanıldığını tahmin ettiğimiz bir mekân ve ayak yolları bulunmaktadır.

Odaların pencereleri de dershane pencerelerinin aynıdır, altlı üstlüdür, altdaki demir kafes şebîkeli, üstdekiler alçı şebîkelidir.

Medrese dershanesinin sağ duvarına bitişik olarak inşâ edilmiş olan Ekmekcizâde Ahmed Paşanın türbesi de merkezi bir kubbe ile örtülmüşdür. Dershane ile türbe arasındaki duvarda, her iki mekâna nazır altlı üstlü üç pencere vardır, altdakiler dik dörtgen röveli, üstdekiler kemerli ve alçı şebîkelidir; türbenin cadde üzerindeki yüzünde de, bunların mütenazırı altlı üstlü üçerden altı pencere bulunmaktadır. Türbeye medresenin naziresinden girilir.

Türbede, kitabe, levha taşımayan büyüklü küçüklü dokuz tahta sanduka vardır; kesin tarih kaydı ile, îstanbulda vefat -eden Ekmekcizâde Ahmed Paşa bu türbeye defnedünıişdir, diğer sekiz kabir de ailesi efradına âid ola-cakdır.

Medresenin Taştekneler Sokağı köşesinde pek hazin bir durumda bir sebil vardır. Beyaz mermerden, gaayet ince işçiliği olan stalaktit başlıklı üç sütunun ve aralarındaki geometrik motifli demir şebîkelerin alt kısımlarına kadar toprağa gömülmüş olan bu sebilin de kitabesi yokdur; işçiliğinden, medreseden sonra yapılmış olduğunu tahmin ediyoruz.

Medresenin hazîresi de pek perişan bir haldedir, hemen bütün kabir taşları toprağa gömülmüşdür.

Ekmekcizâde Ahmed Paşa Medresesinin cadde cebhesi kesme köfeki taşından, diğer aksamı da tuğla ile karışık kesme taşdan yapılmışdır. Onyedinci yüzyılın sadeliği içinde çok güzel eserlerinden biridir.

Uzun zaman bakımsız kalmış, bir ara dilenci kılıklı bir takım insanlar tarafından işgal, ve hayli tahrib ve telvis edilmişdir. Bu güzel eser 1963 yılında Vakıflar Umum Mü-" dürlüğünce tahliye ettirilmiş, restore edilmeye değer binalar arasına alınmış, 1966-1967 yıllarında başlanan restorasyonu bu satırların yazıldığı 1968 yılı şubatında bitmek üzere idi ve restorasyonu yüksek mimar Câhide Tamer yapmakda idi.

Erdem YÜCEL ...



EKMEK FABRİKASI SOKAĞI

_ 4980 —

İSTANBUL


ANSİKLOPEDİSİ

49&İ —



EKREM BEY (Mehmedj


EKMEK FABRİKASI SOKAĞI — Şişlinin yollarından; Elhan Sokağı ile Valikonağı Caddesi arasında uzanır, Akkirmanlı Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 Belediye Ş.R. Pafta 18/160). Valikonağı Caddesi tarafından gelindiğine göre iki araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli olarak başlar, sonra daralır ve kanburlaşır; sokağın başında iki köşede, kapuları Valikonağı Caddesinde yedişer katlı iki apartıman vardır; sokak boyunca da beton evler ve apartımanlar dizilmişdir; Akkirmanlı Sokağı kavuşağında Hamidiye Camii vardır; kapu numaraları 3-53 ve 2-40 dır (Şubat 1967).

Hakkı GÖKTÜRK

EKMEK FIRINCILARI İMAL VE SATICILARI DERNEĞİ — Cağaloğlunda Ş-erefe-fendi Sokağında Esnaf hanındadır; 507 sayılı kanuna göre 10 Kasım 1965 tarihinde kurul-muşdur, kurucuları 411 işyerini temsil eden 50 kişidir. Her üye 10 lira kaydiye ücreti ve yılda 150 lira aidat öder (îstanbulda 441 ekmek fırını ve fabrikası vardır). Derneğin üyelerine karşı vazifesi, umumî heyet kararı ile birlik mevzuatının tahakkuku, fırınlara un tahsisi, fırınların türlü ihtiyaçlarının sağlanması, fabrikasyon, hastalık yardımları, hastahâ-neye yatırma gibi işlerdir. İstanbul Esnaf ve Sanatkârları Dernekleri Birliğine dahil olup gelirinin yüzde beşini bu birliğe aidat olarak öder. 1967 de idare heyetini şu zatlar teşkil etmiş bulunuyordu: Abdullah Özaydın, Rıza Varol, Mehmed Safranoğlu, İbrahim Özeri, Orhan Görbekoğlu (1967).



Hakkı GÖKTÜRK

EKMEKLİK — Argo; «(Bilhassa kumar oyunlarında) elinden parası kolay alınır enayi, (saf, bön adam), misâl: — Bir ekmeklik düş-dü, doğrulturuz otuz kırk kâğıdı» (Ferid De-vellioğlu, Türk Argosu).

EKMEL TEKKESİ — Fatihde Sofular Caddesinde, bu caddenin Sofular Tekkesi Sokağı ile olan kavuşağı köşesindedir; Aksaray-dan Fatihe doğru gidilirken sol koldadır; Mec-muai Tekâyanın kaydına göre bir Şâbânî dergâhı olup âyin günü cuma idi. Onbeşinci asır sonları ile onaltmçı asır başlarında yaşamış

Şeyh Süleyman Ekmelüddin Efendi tarafından kurulmuşdur.

Hiç şübhesiz ki yüz yıllar boyunca o semti bir kaç defa mahvetmiş büyük yangınlarda yanmış olup geçen asır yapısı olan son ahşab binası, çatısı çökmüş, gaayetle harab durumda idi. Bir avlusu ve avluda bir hazîre vardır.

Kapudan girilince sağda bir oda, solda türbe, karşıda da semahane vardır; türbenin tavanı ve zemini çökmüşdür, içinde üç sanduka bulunmaktadır, üçü semahaneye, biri de avluda hazîreye (mezarlığa) bakan dört penceresi vardır. Aynı zamanda mescid olan semahanenin de tavanı çökmüşdür; sağında bir maksure ve üstünde kadınlar mahfili vardır; mahfile çıkan ahşab merdivenin orta yerinde ikinci bir merdiven görülür ki yan avlu ile semahanenin altına iner. Semahanenin maksure tarafında bir, mihrab duvarında iki, ve yukarıda da kaydedildiği gibi türbe duvarında üç penceresi vardır.

Avlu kapusundan girilince sağda tek katlı ve gaayetle harab bir meşruta ev görülür; türbenin önünde de içinde yoksul bir ailenin barındığı bir kulübe vardır.

Tekkenin banisinin kabri, semahanenin mihrab duvarı önündedir; kabir taşındaki ö-lüm tarihi H. 916 (M. 1510 - 1511) olup taş H. 1202 (M. 1787 - 1788) de yenilenerek kon-muşdur.

Avluda etrafı demir parmaklıkla çevrili üç kabir vardır; parmaklığa asılmış madenî levhada: «istanbul fethinde bulunan Sofular ruhuna fatiha» yazılıdır.

Türkiyede tekkelerin kapatılmasından sonra Ekmel Tekkesi 1950 yılına kadar Cumhuriyet Halk Partisinin Sofular semti lokali olarak kullamlmışdı; semahanede de o semtin düğünleri yapılır idi ki bu yönden İstanbulun ilk düğün salonlarından biridir denilebilir.

Sofular Caddesinin bu noktası gaayet dardır; harab tekkenin ve mezarlığının tamamen kaldırılarak yerlerinin caddeye katılacağı söyleniyordu (1967).

Hakkı GÖKTÜRK

EKMEL TEKKESİ MESCÎDİ — îstan-buldaki bâzı dergâhların semahane - mescid-lerini kaydetmiş olan Hadikatül Cevâmi bu tekkenin semahane - mescidini almıyor; Ekmel Tekkesinin karşısında bulunan Sofular

Mescidi maddesinde bu tekkeden şu satırlarla bahsediyor: «Sofular Mescidinin karşısında mezaristam dahilinde Ekmel Tekkesi denmekle mâruf bir zaviye vardır ki Şeyh Süleyman Efendi binâsıdır». Tahsin Öz «istanbul Camileri» isimli eserinde «Şeyh Ekmeleddin Tekkesi Mescidi» adı ile kaydetmişdir (B.: Ekmel Tekkesi).

EKONOMOS — Geçen asır sonlarında Gala tanın en meşhur meyhanelerinden biri; Necatibey Caddesinde (O zamanki adı Topçular Caddesi) idi; 1891 de Istanbula gelmiş bir EVansız gazetecisi, Figaro Gazetesinin muharrirlerinden Emile Berr, bu meyhaneyi şöyle tasvir ediyor:

«Galatada karakol karşısında istanbul Boğazına muvazi olarak uzanan sokakta (E-konomos) isimli meşhur bir meyhane bulunmaktadır.

«Bu meyhane, kum dökülmüş zeminiyle, akaju ağacından yapılmış takımlariyle insana kırk elli sene evvelki Paris meyhanelerini hatırlatmaktadır.

«Ekonomosun mutfağı Avrupa usulünde-dir. Usta bir aşçısı vardır. Ekonomosun kendine mahsus yemekleri arasında enginar k> zartması pek meşhurdur. Anadoluda yetişen ve dünyanın hiç bir yerinde bu derece güzeline raslanmıyan enginarları îstanbulda çok iyi pişiriyorlar.

«Ekonomosta birkaç . def a bu güzel yeme


ği yedim. Burada Türk kahvesiyle kokulu Gi
rit tütünü içmek pek zevkli oluyor.» (E. Berr;
H. Şehsuvaroğlunun bir makalesinden; Cum
huriyet) . ..-..-.'

: ' l

EKREM (Birecikli Namık) — Geçen asır sonlannda yaşamış bir şâir, hayatı hakkında en küçük bir bilgi edinilemedi. Malûmat Mecmuasının ağustos 1318 (Milâdî 1902) nüshasında «Edebiyat» sütununda görüp aşağıya aldığımız şu manzumesinden istanbul ağzı Türkçeye hâkim bir şâir olduğu aşikârdır:

Ben ağlayayım da hurrem ol sen, Allah içün ey civan, gücenme!

Beyhude yere tefekkür etme, ""

Her halet için teessür etme, Gel, nazlı perî, tahassür etme, Sevsin seni kalb ü can, gücenme!

Sen gül meleğim, cihan kül olsun! Destin de 'benefşe, sünbül olsun! Aşkından ölen de bülbül ölsün! Zevk eyle de sen toeman, gücenme!

Ağyara aman sakın inanma! Her yâri sana vefalı sanma! Bu sözlerimi işit; usanma, Ruhum sana mihribân, gücenme!

Bu manzumenin, o devirlerde îstanbulda kalenderlik yollarında dolaşanların karşılaş-dıkları rakib, engel yüzünden duyulan üzüntülerle yazıldığı anlaşılıyor. Malûmat Mecmuasının Edebiyat sütunları, şâir âşıkların sevdikleri hercaî dillerle beyânı hâl etmesine çok yardım etmiştir.

EKREM BEY (Mehmed) — Değerli bir çağdaş hattat, eski meşhur bir sporcu; 1901 de îstanbulda doğdu, Mabeyin kâtiblerindeh hattat Mehmed Tevfik Beyin oğludur; orta o-kulu bitirdikden sonra Adliye Meslek Mektebine girdi ve bu mektebin müstantik bölümünden diploma aldı. Bir müddet Adliyede zabıt katipliği yapdı.

Gülle ve Disk atmada uzun müddet Türkiye birinciliğini muhafaza etti ve bu spor kolunda Türkiyeyi temsil ederek 1924 Olimpiya-dına iştirak etti. 1925 de İş Bankasına intisab etti, 1955 de bu bankanın hukuk müşavirliğinde büro şefi bulunuyordu.



Mehmed Ekrem Bey

(Besim: S. Bozcalı)



r

EKREM BEY (Recâizade Mahmud)

istanbul


ANSİKLOPEDİSİ

_49S3_


EKREM BEY (tldi)



Yazı san'atını babasından öğrenmişdi, bilhassa sülüs ve divâni celî yazılarda zamanımızın değerli bir sanatkârı olmuşdur. Talik yazısı da güzeldir. Gölcükde yapılan camiin mihrab yazıları ile ismi Celâl, ismi Nebî ve çehâriyar levhalarını bu- sanatkâr yazmışdır. Hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi, soyadı da tesbit edilemedi.

Bibi.: M. K. İnal, Son Hattatlar (1965).

EKREM BEY (Rezâizâde Mahmud) —

Yakın geçmişin en büyük edebî sımalarından; aşağıdaki hal tercemesi oğlu gazeteci ve edib Ercümend Ekrem Talu tarafından yazılmış*-dır:

«14 mart 1847 (l mart 1263) de İstan-bulda Vaniköyünde doğdu. Babası Takvimhâ-ne Nazırı, Vak'anüvis ve Hattat Mehmed Şa-kir Recai Efendi, annesi de Sultan Mahmudun mabeyincilerinden Seyfullah Beyin kızı Rabia


Mehmed Ekrem Beyin müsennâ besmelesi

(M. K. İnal'ın Son Hattatlar adlı eserinden)


Adviye Hanımdır.

«Recai Efendinin silsilenamesi Segedin Serçeşmesi Mahmud Çelebiye, ondan da Gazi Demirtaşoğlu Umur Beye dayanır. Ailenin menşei Balıkesir vilâyetinin Kepsut nahiyesi-dir.

«Ekrem Bey iptidaî tahsilini Vaniköy Sibyan mektebinde, rüşdiye tahsilini de Beya-zıddaki Mektebi irfanda tamamladıktan sonra Harbiye idadisine verildi, orayı da bitirip Harbiyeye geçdi. Fakat zayıf ve nahif bir çocuk olduğundan,, zabitliğe elverişli görülmediği için açığa çıkarıldı. O zaman vergi kalemi kâtipliği ile devlet hizmetine girdi. Az zaman sonra Hariciye Mektubî Kalemine nakledildi. O münasebetle, Hariciye Tercüme odasında bulunan Namık Kemal ile tanıştı. Büyük ihtilâlci şair, Ekrem Beye kendi ülküsünü kolayca aşıladı. Edebî yeniliğin, temellerini birlikte kurmayı kararlaştırdılar.

«O sırada, meşhur Hürriyet Sadrâzamı Midhat Paşa Şûrayı Devlet Reisliğine nasbolunmuş, orada ıslahat yapmaya girişmişti. Recâi-zâdenin, daha o zamanlar söylenmekte olan seciye selâbeti, Midhat Paşanın da mazharı takdiri olmuştu. Henüz yirmi iki yaşındaki bu değerli genci, Paşa yeniden ve üç bin kuruş aylıkla Mülkiye Dairesi muavinliğine getirdi.

«1874 yılında Şûrayı Devlete âza, 1877 de Mebusan Meclisi nez-dinde komiser tayin edilen Ekrem Bey, 1908 de İkinci Meşrutiyetin ilânına kadar Şûra âzalığında kaldı. Ayni sene, ilk Meşrutiyet kabinesini kuran Kâmil Paşa, onu yüksek tahsil gençliğinin ve efkârı umumi-yenin İsrarlı talebleri üzerine kabinesine Ef kaf Nazırı olarak aldı. Bir kaç ay sonra, Evkaftan Maarife geçen Ekrem Bey bilâhare ayan âza-lığına seçilmekle nazırlıktan istifa etti.

«Doğduğu gündenberi bünyece zayıf ve hastalıklı olan ve hattâ bu yüzden askerlik mesleğinden ayrılan Ekrem Bey bir bir ölen üç evlâ-dinin acısı ile manen ,de zedelenmiş

olarak 31 ocak 1913 (18 kânunusani 1329) te anjin de puvatrin'den öldü ve vasiyeti mucibince Kandillide küçük mezarlığa sevgili oğlu Nejadın yanına gömüldü.

«Tanzimat edebiyatının en yüksek simalarından biri olan Recâizade Ekrem Bey için büyük bir şairdi denemez. Edebiyat tarihimizin onun hakkında bugün vermekte olduğu hüküm, kendisinin edebî yeniliğimizin alemdarlık ve mücahidlik vazifesini ifa etmiş olmasıdır.

«Şinasi ile Namık Kemalin edebî ideolojisini, hasımlarına karşı müdafaa eden, Mülkiyede ve Galatasaraydaki yedişer yıllık muallimliği esnasında o ideolojiyi yayan ve yürüten, tek başına Ekrem Bey olmuşdur demek yanlış olmaz. Muallim Naci'nin gerek şahsiyeti ve gerek taraftarlariyle mücâdeleleri meşhurdur.

«Edebiyat tarihimizde başlı başına bir devir teşkil etmiş olan «Serveti Pünun» mektebini kuran, genç istidatları bir araya toplayıp onların birer şöhret olmasını temin eden de yine Ekrem Beydir. Onun edebî mürebbili-ğini ve "edebiyat bahsindeki yeditulâsmı takdir ve tevkir eden o devrin edibleri, kendisine «Üstadı Ekrem» unvanım lâyık görmüşlerdi ve o unvan ile hitab ederlerdi.



Yüklə 5,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin