İstanbul ansiklopediSİ Büyük Kapalı Çarşıda Yağlıkçılarda İstanbul Hanımı



Yüklə 5,01 Mb.
səhifə58/80
tarix03.01.2019
ölçüsü5,01 Mb.
#88905
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   80

ANSİKLOPEDİSİ

4533 —

EMANETÇİ SIDKI


«Rafları tıklım tıklım bavullar, sandıklar, denkler ve çeşitli eşya ile dolu olan bir emanetçi dükkânında aklıma gelen bir kötü ihtimal beni hayli düşündürdü:

— Buraya konan eşyalar sigortalı mıdır?


diye sordum:

«Muhatabım:



  • Allah korusun! dedi. Bir yangın çıkı-
    verse mahvoluruz...

  • Siz mi mahvolursunuz, burada eşyaları
    olanlar mı?

  • Yani hem onlar, hem de biz mahvolu
    ruz. Çünkü eşyalar sigortalı değildir, hattâ
    dükkânın bile sigortalı olduğundan şüpheliyim..

  • Farzedelim ki bir yangın çıktı ve bu
    eşyalar da kül oldu gitti. Eşya sahiplerine hak
    larını nasıl ödeyeceksiniz?

  • O zaman ne olacak bilmem... elindeki
    markası ile bizde eşyası olduğunu ispat edene,
    istediği parayı vermekle mükellef olacağız ga
    liba... : ;'

  • Ya içindeki eşyası ile 5 lira etmeyen
    bir bavulu için 500 lira, 1000 lira talebinde bu
    lunan çıkarsa ne yapacaksınız?

  • Mahkemenin kararına boyun eğeceğiz
    tabiî...

«Gezdiğim emanetçilerde eşyaferın konduğu öyle depolar gördüm ki, daha yaklaşırken keskin bir küf ve rutubet kokusu genzi tıkıyordu... Fakat emanetçiliğin, Belediyelerin kuruluşundan da eski birer ticaret ye iş yerleri olduklarını düşünerek bunların Belediye zabıtası talimatnâmesiyle hıfzıssıhha kanununda birer hükme bağlanmamış olmalarına asla ihtimal vermedim. Evvelâ Belediyeye gidip Vali ve Belediye başkan muavini B, Muhtar Acar'ı gördüm, vaziyeti anlattım. Bu başıboşluğu hayretle karşılayarak:

Ümid ederim ki, dedi, onları kayıt al


tına alan bir hüküm vardır. Tetkik ettireyim,
cevap vereyim... «Ertesi günü Muhtar Acar,
cevabım yapılı olarak göndermişti, aynen ya
zıyorum:

«Belediye zabıtası talimatnamesini tetkik ettirdim. Emanetçiler hakkında bir hükmü ihtiva etmediği anlaşıldı. Bu zümrenin kontrol edilebilmesi ancak bir tenbihi beledî ısdarı ile kabil olabilir.»

«Sağlık müdürü B. Faik Yargıcıya da giderek, hıf zıssıhha kanununda emanetçiler hak-

kında bir hüküm mevcut olup olmadığını sordum. Tetkik edildi, kanunda emanetçiler hakkında hiç bir hüküm olmadığı neticesine varıldı. Yalnız şu cihet memnuniyete şayan idi ki, evvelki senelerde kolera, vak'aları görüldüğü zaman, sağlık müdürü, halkın sık sık uğrayıp çeşitli eşya bırakmalar noktasından buraları umumî bir tathire tâbi tutturmuş...

«Görülüyor ki emanetçilere, ne Belediye zabıtası talimatnamesinde ne de hıf zıssıhha kanununda yer verilmiştir. Tamamiyle başıboş olan bu müesseseler için resmî bir tarife dahi tesbit edilemiyor.».

Ahmed Midhat Efendi «Emanetçi Sıdkı» isimli uzun hikâyesinde. Kırım Harbinden (1850 den) önceki eski emanetçiler hakkında 1893 - 1894 de şunları yazıyor:

«Kırk elli sene evvelki emanetçilerin ehemmiyetini bilenler pek azdır. Artık eski ehemmiyetleri geçmiş olan bu esnafı tanımak tarihe âid mühim bir meseleyi öğrenmek demekdir.

«Emanetçi denilen adamlar İstanbul ile taşra arasında ulaşdırıcıhk vâsıtaları idi, Bursalısınız, Istanbulda bulunuyorsunuz, memleketinize bir1 mikdar para göndereceksiniz; Bursa Emanetçisini bulursunuz; bu adanı her hafta Bursaya gidip gelir, giderken İstanbul Emânetlerini Bursaya götürür, gelirken Bursa emânetlerini İstanbula getirir, sizi verdiğiniz parayı da alır, götürüp yerine teslim eder; size bir makbuz, ilmü haber bile vermez; yalnız para değil, mektup, eşya, her ne olursa kabul eder, götürür. Halkın kurduğu bir nevi posta teşkilâtı. Zamanımızda devlet posta teşkilâtı bulunmakla beraber hâlen memleketimizin her noktasına posta işlemediği gibi halkımız da eski alışkanlıkdan büsbütün vazgeçememiş, ufak tefek emanetçiler hâlâ epiyce iş yapmaktadırlar.

«Kırk elli sene evvel (1850 den evvel) emanetçilik pek mühim işlerdendi. Bir çok mektup ve emânetlerden başka taşradan İstanbula, îstanbuldan taşraya hukuk dâvalarında vekâlet ve şahadet gibi işlere de tavassut ederlerdi. Bu işlerin ehemmiyet derecelerine göre aidatı da artardı. Emanetçilerin bir kısmı pek zengin adamlar olurlardı.

• «Adi emanetçilik hizmetinde bulunanların çoğu taşra ehâlisindendi; Emanetçi kendi

memleketi ile İstanbul arasındaki münâsebeti kurardı.

«Bâzı İstanbullu emanetçiler de vardı ki, bunlar yalnız bir yer ile değil, birkaç büyük şehirle muamele ederler, ve bizzat kendileri gidip gelmeyip bu iş için muameleleri olan yerlerde ortaklar peyda ederek, kendi hizmetlerinde bulunan ulaklarla işlerini görürler idi. İskenderiye, Beyrut, İzmir, Selanik, Girid, Trabzon, Anapa, îbrail gibi meşhur ticâret limanları ile iş yapar büyük emanetçiler vardı. Poliçelik denilen işi bile görürlerdi. Meselâ İs-tanbuldan bir tüccarın İzmire göndereceği parayı bir muteber emanetçiye tesliminde emanetçi parayı İzmire para olarak yollamaz, oradaki ortağına, filancaya bizim hesabımıza şu kadar kuruş veriniz diye bir mektup yazardı.

«Emanetçilerin ya büyük hanlardan birinde bir odaları, yahud bir çarşı boyunda bir dükkânları vardı..» (A. Midhat, Emanetçi Sıdkı).

Ahmed Midhat Efendinin tarif ettiği emanetçilerin, halk postacılığ.1 yanında bir nevi ibtidâi bankacılık yaptıkları, ve yine ibtidâî bir şekilde zamanımızın nakliye anbarlannın .temelerini attıkları görülüyor.

«EMANETÇİ SIDKI» — Ahmed Midhat Efendinin bir uzun hikâyesi; ünlü yazarın «Le-tâifi Rivâyât» adı altında topladığı hikâye serisinin yirmi ikinci kitabı olarak hicrî 1311 (M. 1893 - 1894) de yayınîanmışdır. Konu, okuma hevesli orta tabakanın zevk alacağı sonu tatlıya bağlanmış basit bir aşk macerası, namus-kâr fakir bir delikanlının büyük aşkının ibret sahneleri (!) ile süslenmiş hikâyesidir.

1835 - 1840 arasında îstanbulda Emanetçi Sıdkı Efendi kırk yaşlarında doğruluğu ve cömerdliğiyle tanınmış bir iş adamıdır. Horhorda bir konak yavrusu evde oturur. Emanetçi dükkânı (yazıhanesi) de Direklerarasm-dadır.

Kıyafetinin tasviri o devrin zengin esnaf tuvaleti için kıymetli bir vesikadır:

Başında bir Tunus fesi, fesin üzerine hafif bir ağabanı sarar. Şam kumaşından bir entari, altına ağsız bir çağşır giyerek beline entari üzerine kıymetli bir şal kuşak sarar; kuşağına güzel bir gümüş divit sokar, ayağında pamuk çorab ve sahtiyandan serhadlik mest yardır. Orta boylu, vücudca gaayet çelimsiz.

teni ziyadece esmer, siyah sakallıdır. Erkek canlısı bir kadının alâkasını çekecek cazibesi yokdur. O devir için tek büyük kusuru evlenmemiş olmasıdır. Hiç bir meşru özrü ve hiç bir gayri meşru özrü ve hiç bir gayri meşru zevki olmadığı halde bekârlığı muhitinde dedikodu mevzuu olur.

Kendisi bir yaran meclisinde bir gün hayatını anlatır:

«Anasız babasız sokakda kalmış bir öksüz iken tüccardan Dimyâtîzâde Abdülgaf f ar Efendinin elinde büyümüşdür. Gaffar Efendinin evine alındığı zaman 5 yaşındadır; üç sene sonra efendimin Ayşe Şeref Hanım adı konulan bir kızı dünyaya gelir. Evde Gaffar Efendinin kardeşi oğlu Riza Bey adında bir öksüz daha vardır, Üç çocuk beraber büyürler. Gaffar Efendinin niyeti ahlâkını pek beğendiği Sıdkıyı dâmad edinmekdir; fakat karısı buna şiddetle mâni olur: «Senden sonra soyu sopu belirsiz yabanın oğlanı konağa efendi mi olacak?» der. Kız 13 yaşını bulur; Sıdkı 18, Rıza 15 - 16 yaşlarındadır. Eşsiz bir güzelliğe sâhib olan Ayşe Hanım örtü altına konulur ve Sıd-kınm yatağı haremdeki odasından selâmlığa nakledilir. Güzel kıza «Ağabey» diye hitab ettiği Sıdkının, konakda babasının bir uşağı olduğu telkin edilir, ve Ayşe Hanım pek dilber bir çocuk olan amıcasının oğlu Rizayı sevmeye başlar. Sıdkı ise Ayşeyi sevmektedir. Ayşenin Rizaya verilmesi kesin olarak kararlaşır. Sıdkının kıza alâkası da his edildiği için düğün hazırlıkları yapılır iken delikanlının selâmlıkda da olsa konakda bulunması hoş görülmez ve durumu bir kâhya kadın tarafından Sıdkıya anlatılır; o da konağı terk ederek Soğancılar Hanında bir oda tutup konakdan ayrılır; ve Gaffar Efendinin verdiği sermâye ile emanetçiliğe başlar, ve doğruluğu sayesinde isim yaparak zengin olur.

Ayşe Hanım Riza ile evlenir, az sonra babası Gaffar Efendi ölür. Riza hayırsız, çapkın ç;kar. Amıcasının kalan serveti resilâne sefahat âlemlerinde yiyerek mahvettikden başka konak eşyasını, karısının ve kaynanasının mücevheratını ve nihayet konağı da satar, ve tir gün onları bir kira evinde sefalet içinde bırakarak kendisi de ölür. Ana kız çevre işleyerek, oya yaparak geçinirler; Sıdkının yardım teklifini de mağrûrâne red ederler. Anası



L_

EMANETÇİ SOKAĞI

4534 —



istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

4535



EMED (Yassıtabanh)


da ölünce tek basma kalan Ayşe Hanım, nihayet Sıdkının kendisine kargı olan asîl aşkını anlar ve vaktiyle Ağabey dediği Emanetçi Sıdkı ile evlenerek sefâletden kurtulur.

Eski istanbul hayatı bakımından, her eserinde olduğu gibi Ahmed Midhat Efendinin bu hikâyesinde de, az da olsa, kıymetli notlar vardır (B.: Emanetçi, Emanetçiler; Çevre, cild 7, sayfa 3886; Oya; Yağlık, Yağlıkçı).

EMÂNETÇÎ SOKAĞI — 1934 Belediye Rehberine göre Galatada Pürtelâş Hasan Efendi Mahallesi sokaklarından; Cihangir Caddesi ile Tavuk uçmaz Sokağı (Yeni adı Akyol Sokağı) arasında uzanır bir aralık so-kakdır; Sormagir Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 B.Ş.R. Pafta 15/167). Cihangir Caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba geçecek genişlikde, paket taşı döşeli, menzilli bir yoldur. Üst başında sağ köşede altı katlı kagir bir apartman (kapusu Cihangir Caddesinde) ile bu binanın altında bir bakkal dükkân (kapusu Sormagir Sokağında) vardır (O-cak 1967).

Hakkı GÖKTÜRK

EMÂNET HAPİSHANESİ — îlk Şehir emâneti (Belediye) teşkilâtında suçlu esnaf için tesis edilmiş bir hapishanedir; halk ve bilhassa esnaf arasında «Emânet Hapishanesi» bu hapishane 1855-1856 arasında kurulmuş, 1860 yılına kadar, ancak 4-5 yıl kullaml-mışdır; narha riâyet etmeyen ve tartı âletleri hileli esnaf dan hafif hapis cezasına mahkûm olanlar buraya konulurdu. Mahkûmlardı iaşe tahsisatı olmadığından yemekleri her gün çırak ise ustaları, usta ise şâir esnaf tarafından getirilirdi. Bu suretle o uygunsuz esnafın terbiyesi mümkün olamayacağı görülmüş, E-mânet Hapishanesi kapatılarak o gibi uygunsuz ve hilekâr esnafın, eskiden olduğu gibi iplikhaneye ve seraskerlik kapusundaki askerî hapishaneye gönderilmesine karar verilmişdir. (B. Şehir Emâneti; istanbul Belediyesi; Esnaf).

EMÂNl MESCİDİ — Hadikatül Cevâmi-in kaydına göre Sur dışında Merkezefendi civarında idi. Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor: «Banisi vüzerâdan birinin divan kâ-

tibliğinde bulunmuş bir zât olup veziri müşâ-riileyh Selanik valisi olduğunda bu mescidin banisi olan zât de beraberinde gidip hicrî 1000 tarihinde (milâdî 1591-1592) o arada vefat etmişdir. Sonra bir yangında bu mescid ve mahallesi yanmış, yerleri bostan olup o hal ile kalmışdır.»

Tahsin Öz «istanbul Camileri» isimli eserinde: «Hadika bu camiin hicrî 1000 tarihinde vefat etmiş bir divan kâtibi tarafından yaptırıldığını yazmakda ise de vakıf kayıdla-rı Emine Hâtûn adında bir kadın tarafından yaptırılmış olduğunu belirtmektedir» diyor, fakat mescidin yerini Eğrikapuda Yâvedud ;Camii civarında Hacıhusrev Camii Sokağın-* da gösteriyor ki Hadikatül Cevâmiin kaydettiği Merkezefendi semtinden çok aykırı düşmektedir.

EMECE SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fatih kazasının Şehremini nahiyesinin Fatma Sultan Mahallesi sokaklarından; Şeyhülislâm Sokağı ile Emine Molla Sokağı arasında bir aralık sokakdır (1934, B.Ş. R. Pafta 10/84); yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (Mart 1968).

EMEÇ (Selim Kagıb) — Gazeteci, Son Posta Gazetesinin sahibi; 1899 da Üsküdarda

Selim Ragıb Emeç

Besim: .S. Bozcalı

doğdu, babası, son vazifesi Yemen ve Tiha-me kumandanlığı olan Miralay (albay) Hüseyin Ragıb Beydir, annesinin adı Fevziye Hanımdır. Sivas Askerî Rüşdiyesinde, Galatasaray Sultanîsinde okudu; Birinci Cihan Harbinde yedek subay olarak Suriye ve Filistinde bulundu; terhisinden sonra muhabirlik ile gazetecilik hayatına atıldı ve Hukuk Fakültesinde yüksek tahsilini yâpdı ve bu fakülteden 1924 de diploma aldı. Vakit, Tercümanı Hakikat ve Son Saat gazetelerinde muhabirlik yap-dıkdan sonra o devrin tanınmış gazetecilerinden Zekeriya Sertel, Ekrem Uşaklıgil ve Halil Lütfi Dördüncü ile birlikde Son Posta gazetesinin dört kurucusundan biri oldu; ortaklarından Z. Sertel ve H.L. Dördüncü ayrılarak Tan gazetesini kurduklarında Son Posta önce Selim Ragıb ile Ekrem Üşaklıgile kaldı; E. Uşaklıgil'in vefatı ile de S.R. Emece kaldı. Demokrat Partiye giren S.R. Emeç, bu partinin adayı olarak 1950-1960 arasında Bursa ve îzmir milletvekili oldu. 1958-1960 arasında â-rız olan bir hastalık ile gözlerini kaybetti; 1960 ihtilâlinde o hazin durumda iken Yassi-adaya gönderildi; beraat ile tahliye edildi.

Selim Ragıb Emecin, idaresi başından çekilmesi ile Son Posta gazetesi de bir müddet sonra kapandı. Bu satırların yazıldığı sırada evinde münzeviyâne yaşamakta idi.

Rebia (Karagülle) hanımla evlidir; Çetin (doğumu 1935), Aydın (doğumu 1939), Zey-neb (doğumu 1941) ve Leylâ (doğumu 1948) adında dört evlâd babasıdır. Fransızca bilir. Matbuat Cemiyetinin ve Gazete Sahihleri Sen-üikasınin kurucularındandır. Milletvekilliği sırasında Pakistana ve İrana gitmişdir.

Bibi.: İ. A. Gövsa, Türk Meşhurları; Kim Kimdir Ansiklopedisi.

EMED (Yassıtabanh) — Takma adı ile / Emel; 1966 yılında Belgrad Ormanında Üze-yir.in gazinosunda garsonluk eden «amazon yapılı, yeşil gözlü güzel ve 23 yaşında genç bir kadın»; bir gece Serpil adında körpe ve dilber kız arkadaşı ile Emirgânda Köşk Gazinosunda oturur iken Serpili kaçırmak isteyen altı kabadayı ile boğuşmuş, hatta göğsünden bir browning tabancası çıkararak mütecavizlere karşı kullanmak istemiş ise de mu-

vaffak olamamış, kabadayılar Yassıtabanh Emed'in güzel arkadaşını kaçırıp götürmüşlerdir ; fakat Emedin adı ve resimleri büyük günlük gazetelerin birinci sayfalarında «eli tabancalı yaman bir genç güzel kadın» olarak yer almışdır (B.: Kabadayılar).

Tokadın Yassıtaban köyünden olan Emed kendi hayat hikâyesini ve vak'ayı gazetecilere şöyle anlatmıştır:

«istanbul'a geldiğime pişmanım, köyümde çok mesuttum. Üç yıl Önce Salim Aydoğan-la nikahlandık. Beni başkasına kaptırmamak için çok uğraşmıştı. Ben de kendisini gerçekten sevmiştim. Fakat daha üç aylık evli iken İstanbul'a gidelim diye tutturdu. Kalkıp geldik. Gelir gelmez de huzursuzluk başladı. Bir taraftan evsizlik ve parasızlık, bir taraftan da peşime takılan adamlar saadetimizi elimizden aldı. işimiz çığırından çıkmış, Salim bir deliye dönmüşdü. Etrafındaki adamlarla başa çıkamadı, beni elinden kaçıracağım anlayınca bana bir delilik damgası vurdu ve beni Akıl Hastanesine tıktı. Orada bir ay kaldım. Hiç bir şeyim yoktu. Çıktıktan sonra ise kocamı ortada bulamadım. Şimdi bir başka kadınla oturduğunu öğrendim. Fakat bana yazık oldu, kendimi hayatın akışına bıraktım. İki ay önce Belgrad Ormanları'nda Üzeyir'in gazinosunda Emel takına adı ile garsonluğa başladım. Çayırbaşı'nda Kibrit Fabrikasının arkasında iki odalı bir ev kiralamıştım. Serpil adında genç bir kadınla beraber kalıyorduk. Onu .himayeme almıştım. Benim gibi ezilmesin istiyordum. Dün gece Zühtü Kulluk adındaki şoför arkadaşım beni ve Serpil'i gelip Ormandaki gazinodan aldı. Saat 23 sıraları idi. Geçerken Emirgân'daki Köşk Gazinosuna uğradık. Üçümüz bir masaya oturduk' Yanıbaşı-mızdaki masada ise altı erkek vardı. Ve bize yiyecek gibi bakıyorlardı. Oradan ayrılacağımız sırada hepsi ayağa kalktılar ve Serpü'i kolundan çekip sürüklemeye başladılar. Şoför Zühtü müdahale etmek istedi, kendisini iki ki-. çi kıskıvrak tuttular. Adamlarla karşı karşıya kalmıştım. Başa çıkamıyacağımı anladığım zaman tabancamı çektim, fakat suratıma gelen bir yumrukla yere düştüm. Doğruldu-ğum zaman Serpü'i sürükleyip götürdüklerini gördüm» (Hürriyet Gazetesi, Haziran).



EMEKDAR SOKAĞI

4536 —



İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

4537



EMEKSİZ (A. Turan)




Vak'anın zabıta ve adlî safhası, Serpil'in akıbeti tesbit edilemedi. Böyle bir vak'anın Yassıtabanlı Emedin yaşayış tarzı üzerinde de büyük değişiklik yapacağı aşikârdır.

EMEKDAR SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Galatamn Ömer Avni Mahallesi sokaklarından; bu mahallenin sınır yollarından Çiftevav Sokağı ile Sulakçeşme Sokağı arasında bir aralık sokakdır (1934 B. Ş.R. pafta 15/169). Bir araba geçecek geniş-likde, paket taşı döşeli, hafif menzilli, yokuş yoldur; üzerinde kagir ve ahşab evlerle 4-5 katlı üç beton apartıman ve bir bakkal dükkânı vardır, kapu numaraları 3-11 ve 2-18 dir (Ocak 1967)

Hakkı GÖKTÜRK


^g|


Serpil'i kaçıran

ALTİ KABADA*

Yassıta'banlı Emed

Hürriyet Gazetesinden



EMEK İŞ HANI — Nuruosmaniye Cad-desindedir, 5 katlı 45 odalı ve asansörlü bir han olup 1957 de Muhlis Emek adında biri tarafından yaptırılmış ve 1960 da Tarık Tan-man adında bir zâta satılmışdır. Handa avukat ve müteahhid yazıhaneleri ile Tarım Bakanlığı Bölge Ziraî Karantina Müdürlüğü, Üçler Kimya Sanayii Kollektif Şirketi, Jandarma Dikim Evi Kooperatifi, Renk Tur Ki-tab Servisi; hanın bodrum katında da Ansiklopedimizin basıldığı dev tesisli Yay] acık Matbaası bulunmaktadır. Hanın odabaşılığını Bay Yusuf Baytekin yapmakta ve .aynı zamanda hanın kahveoeağım işletmektedir.

Hakkı GÖKTÜRK

EMEK SİNEMASI — Bey-oğlunda îstiklâl Caddesinde, Ye-şilçam Sokağının bu cadde ile o-lan kavuşağı köşesindedir; 1957 yılında eski Melek "Sinemasının y^rinde^ve Küçük Emek Sineması (eski Sümer Sinaması ve Rüya Sineması ile birlikde Emek Sinema Limited Şirketi tarafından yaptırılmışdır; bu şirketin yüzde 99 hissesi Emekli Sandığının, yüzde l hissesi de iş adamı Kemal Erbaş'mdır. Emek Sineması faaliyete 19 Nisan 1958 de başlamışdır.

Balkon ve salondan ibarettir, locası yokdur; 1150 kişilik bir sinemadır; balkon 327 kişi, salon da 773 kişi alır.

Sinema personeli l müdürün idaresinde 3 gişe memuru, 3 kontrol memuru, 10 müstahdem, l yangın nezâretcisi, l gece bekçisi olmak üzere 19 kişidir; büfesinde de 5 kişi çalışmaktadır.

Seyirci yerleri şöylece tanzim edilmişdir:

Balkon: 9 sıra üzerine 300 kişi,

Salon (Koltuk): 15 sıra üzerine 600 kişi

"Salon (birinci): 7 sıra üzerine 250 kişi

Salı günleri saat 11.50 de başlayan yüzde 50 tenzilâtlı halk matineleri vardır (1967)

Hakkı GÖKTÜRK

EMEKSİZ (Ahmed Turan) — Tarihimi ze yüksök tahsil gençliğinin kalemi ile «Kanlı Perşembe» adı ile geçmiş 28 Nisan 1960 perşembe günü Bayazıd Meydanında yüksek tahsil gençliği ile İstanbul polisi arasında geçen çarpışmada şehid olmuş Yüksek Ticaret Okulu öğrencisi bir delikanlı; 1940 yılında Malatya-mn Yukarı Oba ve Aşağı Oba ismi ile anılan iki mahalleden mürekkeb Gündüzbey köyünde doğdu, babası Mehmed Emeksiz adında bir çiftçidir, annesinin' adı Zeyneb'dir, Malatya'nın Barguzu köyündendir. Daha önce iki erkek evlâdları olduğu halde her ikisi de sabî iken öldüğünden bu üçüncü oğullarına önce Ahmed Yılmaz adı konmuş, anasının ısrarı üzerine üçüncü isim olarak da «Duran» adı verilmiş;, bu isim sonra ağızlarda Turan'a çevrümişdir; Emeksiz ailesinin Turandan sonra da iki kız çocuğu olmuşdur.

Mehmed Emeksiz tek oğlunu okutmak

Turan Emeksiz Resim: S. Bozcalı

arzusu ile 1947 de Gündüzbey köyünü terkede-rek Malatyaya yerleşmiş, Devlet Demiryolları idaresinde revizör olmuş, ve Turan Emeksiz orada Fırat ve Barbaros ilk okullarında, Malatya Orta okulunda, Malatya lisesinde (şimdi bu lisenin adı Turan Emeksiz Lisesi'-dir) devamlı başarı ile okumuş, 1957 de kanserden muzdarip olan babasını kaybederek annesi ve iki kız kardeşi ile dayısının himayesine sığınmışdır. 1958 de liseden mezun olarak yüksek tahsilini yapmak üzere istanbul'a gelmişdir.

Şehâdetinde 20 yaşında bulunuyordu. 27 Mayıs 1960 ihtilâlinden sonra nâşi istanbul'daki muvakkat kabrinden alınarak diğer şühedâ ile birlikde gençliğin düzenlediği büyük bir törenle Ankaraya gönderilmiş, Anıt-Ka-bir yanında hususî bir hazireye defnedilmiş-dir.

Turan Emeksiz Büstü — Cağaloğ-lunda Millî Türk Talebe Birliği binasının önünde, mermerden Atatürk maskının altında bir kaide üzerinde mermerden tabiî cesâ-metde bir heykeldir; heykeltraş O. Macunoğ-lu tarafından yapılmış ve yerine 28 Nisan 1962 de bir törenle konmuşdur; fakat maalesef kaidedeki adı «Turhan» diye yanlış yazılmışdır.

Bu büst 1966 yılı şeker bayramının ikinci gününe rastlayan 24 Ocak Pazartesi günü bir fanatiğin tecavüzüne uğramışdır; vak'anın tafsilâtını günün gazetesinden alıyoruz:

«M.T.T.B. önündeki Turan Emeksiz büstü dün baltayla bir işçi tarafından kaidesinden sökülerek -kaçırılmak istenmiştir. Saat 14 sıralarında Oağaloğlundaki M.T.T.B. önündeki Turan Emeksiz büstüne elinde baltayla yak-! ışan 39 yaşındaki Hüseyin Semerci adındaki yağ işçisi, birden elindeki baltayı birkaç defa büste indirdikten sonra kaidesinden söküp ku-cakiamış ve Vilâyete doğru koşmağa başlamıştır. Kucağında büst ve elinde balta bir adamın koştuğunu gören Cağaloğlu'ndaki trafik polisi 'Hikmet Taştop oradan geçen polis cipindeki memurların da yardımıyla adamı durdurup kucağındaki büstü zorla almağa muvaffak olmuşlardır. Alemdar karakoluna götürülen sanık, Turan Emeksiz'i tanımadığını, adını dat hiç duymadığını, büstü daha önce gördüğünü, önünden geçerken kendisine ben-

l

EMEKYEMEZ MAHALLESİ

_ 4538 —

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

_ 4539 —

EMETULLAH SULTAN (Gülnûş)


zediğinden söküp götürmek istediğini bildirmiştir.

«Konyanın Hatunsaray bucağında çobanlık yapan ve Istanbula geldikten sonra yağ halinde Aleko Torunos adlı bir Rum tüccarının yanında ayda 400 liraya çalışan Hüseyin Semerci, «Gelip geçtikçe bu heykel bana keder veriyordu. Onu söktüm.» demekte, başka bir şey söylememektedir.

Hüseyin Semerci adındaki bir yağ işçisi tarafından Turan Emeksiz'in büstünün parçalanmak istenmesi kısa zamanda gençlik tarafından duyulmuş ve gençlik kuruluşları, hareketi protesto eden bildiriler yayınlamışlardır.

Olaydan sonra Alemdar Emniyet Amirliğine götürülen büst, M.T.T.B. tarafından saat 17 de teslim alınmış ve törenle yerine kon-muşdur» (Bayram Gazetesi)



Mesud AYABAKAN

T u r "a n Emeksiz Vapuru — Denizcilik Bankasının yeni liman vapurlarından birine de «Turan Emeksiz» adı verilmişdir (B.: Turan Emeksiz Vapuru).

EMEKYEMEZ MAHALLESİ — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Beyoğlu kazasının Galata nahiyesi mahallelerinden (1934 B.Ş.R. pafta 15/131); Galatanın Arabcamii ve Berekatzâde mahalleleri ve Kasımpaşanın Bedrettin Mahallesi ile çevrilmişdir. Sınır yolları şunlardır: Galata Yenikapusu ve Yolcu-zade İskender Caddesi (Bedreddin Mahallesi ile), Okçu Musa Caddesi (Bereketzâde Mahallesi, ile), Abdüsselâh Sokağı, Yanıkkapu Sokağının bir kısmı ve Tersane Caddesi (Arab-eamii Mahallesi ile). İç sokakları şunlardır: Fütuhat Sokağı (yarısı Arabcamii Mahallesinde) , Sarı Zeybek Sokağı, Abdüsselâm Çıkmazı, Demirci Fettah Çıkmazı, Devedikeni Sokağı, Yanıkkapu Sokağı, Mürver Sokağı, Porsuk Sokağı, Tenka Sokak, Mürdüm Sokağı, Akik Sohağı', Yem merdiven Sokağı, Anber Sokağı, Tutsak Sokağı, Yüksek minare Sokağı, Dik Sokak, Güvez Sokağı, Emekyemez Sokağı, Şişhane Sokağı, Nazlı Hanım Sokağı, Tolcuzâde Mektebi Sokağı, Talaşcı Sokağı, Lüfer Sokağı, Gümüş gerdan Sokağı, Somak Sokağı, Sarıkçı Sokağı, Harup Sokağı, Salkım Çıkmazı, Kartopu Çıkmazı, Âmâ Çıkmazı, Yolcu hamamı Sokağı, Eflâtun Çıkmazı, Yaprak

Çıkmazı, Buğulu Sokak (bir kısmı Arabcamii Mahallesinde).

Bu mahallede 2 cami (Emekyemez Mescidi, Yolcuzâde Camii), l sebil, l hamam (A-zabkapusu Hamamı), l okul (musevî okulu); 256 ev, 41 apartıman, 19 han, l otel, 250 dükkân - mağaza, 50 atölye, 23 imalâthane vardır; Yanıkkapu Sokağında Emekyemez Sokağı kavuşağında yok olan Galata surlarından kalmış bir kapu görülür. 1960 sayımındaki nüfusu 2518 erkek ve 2794 kadın, 1965 sayımında da 1967 erkek ve 1854 kadın idi. 1966 yılında mahalle muhtarlığında Kahveci Hasan Gür bulunuyordu.


Yüklə 5,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin