İstanbul ansiklopediSİ Büyük Kapalı Çarşıda Yağlıkçılarda İstanbul Hanımı


Haber versin efendim duyanlar duymayana Değişmem Fransıza, Almana, İtalyana Elhamrâ dedikleri mâhud kafeşantanda Bütün kızlar bir yana garson Eftim bir yana



Yüklə 5,01 Mb.
səhifə55/80
tarix03.01.2019
ölçüsü5,01 Mb.
#88905
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   80

Haber versin efendim duyanlar duymayana Değişmem Fransıza, Almana, İtalyana Elhamrâ dedikleri mâhud kafeşantanda Bütün kızlar bir yana garson Eftim bir yana

ispanyol rakkaasesi diye ittiler takdim Geçen gece sahneye kız olup çıkdı Etfim O ne oyun o ne ses hayran oldum efendim Rastlamadım Karmeni böyle hoş oynayana

1896 senesi şubatında da bir zabıta vak'asına adı karışmışdır, aşağıdaki satırları Servet Gazetesinden alıyoruz: «Elham>râda uşaklardan olub geçenlerde kendisini tavana asmak suretiyle intihar eden Pandeli nammdaki delikanlının mezkûr kafeşantanda oyuncu ve şarkıcı Alman kızına taaşşuk ile kızdan yüz bulama-yub kara sevda getirdiği söylenmektedir».



ELHAMRA HANI — Beyoğlunda istiklâl Caddesinde, bu caddenin Tünel ile Galatasara-yı arasındaki kısmında, Tünel tarafından gelindiğine göre sol koldadır; biri asma kat olmak üzere beş katlı kagir bir handır; her kat-da 8 ve asma katda 20 oda olmak üzere cem'an 52 odalıdır, asansörü vardır. Birinci Cihan Harbinden sonra, 1920 - 1922 arasında inşâ edilmiş, mimarî zevkince arabesk motiflerle tezyin edildiği için Elhamrâ adı konmuş idi; iş adamı Said Adapazarlı tarafından yaptırılmış olup hâlen bu zâtın oğlu ve varisi Cevad Ada-pazarlının mülkiyetinde bulunuyor idi.

Hana zemin katındaki pasajdan, pasajın bitimine doğru sağlı sollu iki mermer merdivenle girilir, ki bu pasaj da aynı adı taşımaktadır.

Asma katda l pulcu (koleksiyon için posta pulları alıcı - satıcısı), 3 terzi, 3 manifaturacı, l şapkacı ve l İdhâlât - Dâhili Ticâret bürosu; ikinci katda Elhamrâ Filmcilik ve Sins-macılık Şirketi, istanbul Filâtelist Kulübü; diğer katlarda da Türkiye - Kafkas Kültür ve Yardım Derneği, l diş hekimi, 2 doktor muayenehanesi vardır; bâzı odalarını aileler iskân etmiş, bir kaç oda da boş bulunuyordu.

Hanın bir de kahve ocağı vardır; oda başı-lığı Bay Kerim Bay Kerim Büyükbaş yapmak-da idi.

1922 - 1940 arasında Beyoğlunun en meşhur sinemalarından biri olan Elhamrâ Sineması bu hanın zemin katını teşkil eden pasajın bitiminde olup bu satırların yazıldığı tarihde «istanbul Tiyatrosu» yerleşmiş bulunuyordu.

(Mayıs 1967).



Hakta GÖKTÜRK

ELHAMRÂ HANI PASAJI — Beyoğlunda istiklâl Caddesinde Elhamrâ Hanının zemin katındadır, hana da bu pasajdan girilir. (B.: Elhamrâ Hanı); l yün, düğme, dantelâcı, 2 gelin evsabcısı, l kürkçü, l abajurcu, l kadın elbİsecisi, l tuhafiyeci, l ıtriyatçı, l kolyeci ve

bir göz de boş olmak üzere 10 dükkân, bitiminde istanbul Tiyatrosu (Eski Elhamrâ Sineması) bulunmaktadır. (Mayıs 1967).



Hakta GÖKTÜRK

ELHAMRA SİNEMASI — Beyoğlunda istiklâl Caddesinde Elhamrâ Hanının zemin katındaki pasajın bitiminde, bu satırların yazıldığı sırada istanbul iyatrosumın bulunduğu yerde idi. 1922 - 1940 arasında küçük, fakat Beyoğlunun en meşhur ve en süslü sinemalarından biri idi.

ELHAN SOKAĞI -— Şişlinin yollarından, Ekmek Fabrikası Sokağı ile Fulya Bayırına giden isimsiz bir yol arasında olup Kelek Sokağı ileı bir kavuşağı vardır (1934 Belediye Şehir Rehberi, pafta 18/160). Yerinde ise manzara çok değişikdir; bu sokak Doktor Ahmed Muhtar Efendi Sokağının alt başından başlar, evvelâ paket taşı döşeli merdivenli bir yol olarak iner, sonra, Ekmek Fabrikası Sokağı ile olan kavuşağını sağda bırakarak kaba taş döşeli dar bir yol olur, sağa, bir kavis çizerek devam eder, Kelek Sokağı kavuşağını geçince beton basamaklı merdivenli bir yol olarak toprak bir yola iner, sola bir dirsekle kırılır, üzerine bir çıkmaz sokak görülür, bu çıkmazın ka-vuşağmdan sonra sağa kıvrılır, toprak yol ofiır ve böylece toprak bir meydancığa ulaşır. Elhan Sokağının sağ arka tarafında paralel olarak Ekmek Fabrikası Sokağı başlayıp Elhan Sokağının sonuna doğru biter, halk ağzında Yeni Eüıan Sokağı diye adlandırılmışdır; yeni bir yol olup 1934 Rehberinde gösterilmemişdir. Sokağın bitiminde sağ kolda Akkirmanlı Sokağı ile bir kavuşağı vardır. Elhan Sokağının evleri mütevâzi aile meskenleridir. 2 bakkal dükkânı vardır; kapu numaralan 1-65 ve 2-62 dir. Beton merdivenli kısmının altında bir çeşme

vardır. (Şubat 1967).

Hakta GÖKTÜRK

ELiF, ALIN ORTASINA ELiF YAZMA

— Arab asıllı Türk alfabesinin ilk harfi olan elif, «Allah» isminin de ilk harfi olduğu için yüzyıllar boyunca kutsal bir kıymet taşımış-dır; ve bâzı durumlarda, yine kutsal inanlarla yüz tuvalet ve makiyajına girmişdir.

Çocuk iken, yahud pek genç yaşda tahta oturtulan pâdişâhların «Cülus» denilen tahta oturma törenindeki muhteşem giyim kuşam-

mâ—

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

4513—

ELİF


lan, alınlarının ortasına, ve iki kaşın arasına koyu siyah mürekkeb ile elif harfi yazılarak tamamlanırdı; çocuk yahud küçük delikanlı pâdişâhın, alnında Allah adının (ismi Celâlin) ilk harfi ile, öğün kendisine sadâkat yemini verecek devlet ve ordu erkânına heybetli, Celalli görüneceğine inanılırdı. Yedi yaşında iken pâdişâh olan Dördüncü Sultan alnı elifli olarak tahta oturtulmuşdu. Şu beyit çocuk yaşda posta oturmuş bir şey için söylenmişdir:

Mâkesi hiisni lâhût o sîmâyi lâtifi Zeyn içün ce'bînine yazdım sülüs elîfi

Şehzade alnında elif

(Resim,: Sabiha Bozcalı)

Şu kıt'a da bir yeniçeri civeleği için ortasının bektâşi babası ağzındandır (B.: Balta, Balta Asma, cild 4, sayfa 2067):

Elif çekdim yârimin lM kaş ortasına Gören didi aşk olsun Babanın baltasına

Alına yazılan elifin sülüs hat ile yazıldığı anlaşılıyor; şu manzume de bir elif harfinin genç dellâk alınlarına dahi yazılabildiğini gösteriyor:



Şahlığı sihri Felek idüb kullukla te'lif Teşrif itti halvete dellâki pâkü zarif Destinde kîsei kir lengerinde sabun lîf ismi şerifin sordum didi Hafikli Arif Nakşidelim cebini pâkine nurdan elif Ceddi TJbeydi Mısrî şöyle dellâki tarif

',

ELİF, ELİFLİ KABİR TAŞI — Merdiven Köyünde Şahkulu Baba Bektâşi Tekkesi hazî-resinde, benzerini hiç bir yerde görmediğimiz bir kabir taşıdır; nazirenin tekke binası arkasına rastlayan kısmında sed üstünde, Şahkulu Baba merkadinin yakınında ve solunda, toprak üstündeki kısmı 75 santim boyunda, mermerden ustuvânî bir taşdır; üstünde kabir sahibinin adı yokdur; sâdece, dervişlik tevazu ve mahviyetinin en yüksek kademesine çıkılarak, ilk harfi olan 24 santim sülüs hat ile, îsmi Celâlin boyunda kabartma bir «E-lif» harfi yazılmış ve altına da «Sene 1150 (M. 1737 — 1738)» diye ölüm tarihi kaydedilmişdir. Eşsiz güzellikde bulunan bu kabir taşının son derecede dikkatle korunması gerekir (B.: Şahkulu Baba Tekkesi).



ELİF (Ettgürülü Ze-

nâne) — 1881 ile 1882 ara


sında Yeni Dünya ismin
de bir çırnıkda Bartınlı
Mustafa Kaptan adında
bir gemicinin gaayetle
Tiakbul tayfası iken Muş-
tafa Kaptanın tütün ka- Merdivenköyünde Şah.
çakdmgından yakalanma-kulu tekkesiride elifli
sı üzerine îstanbulda ha- kabir taşı

misiz kalmış, Eminönünde Yeni Cami arkasındaki kuşbazlar kahvehanesine çıraklıkla sığınmış güzel bir delikanlı olup devrin kalender şâirlerinden Nebil Kaptan tarafından bir manzume ile övülmüş, ayrıca, ikisi kahvede şan ve şöhret bulduğuna, biri de ilk defa olarak bir resmini çekdirdiğine üç tarih yazılmışdır; aslının Engürülü olduğu Nebil Kaptan tarafından kaydedilmiş, «Zenâne» lâkabı da çırmkda-ki hizmeti dolayısı ile takümışdır. Manzume ve tarihler şunlardır:



Hey güzel nedir be sende bu halet Bu çalım bu yapuk turfa kıyafet Ey gözümün nuru gönlüm sürürü Hüsnün olmaktadır gün gihıdeiî f*fet

Engürülü Elif

(Resim: H. Kutay)



Topukların vurub yalun ayakla Çelmeler takarsun idrâkü akla Gamzei fettanın çakar işmarı Cilveyle işveyle bin tumturakla

Şakakda perçemin alnında kâkül Dikenler içinde açmış gonca gül Reşkâveri ezhâr ıtri şebâbın Başımda belâsın be püskül püskül

Çul çaput içinde güzelsin güzel Soyunsan tüm üryan hüsnün 'bî bedel Veliâkin sen şahı başkaca açar Londrin 'çuhadan urba alam gel

Bıçkın nümayişin her gün bir türlü Âşûbi cihansın hey Engürülü Hemdemin olmuş bir zeberdest tini Yakasında dizi dia bülbülü

Kadılm sülüs elif hem nâmın Elif Şekaavetle aşkı eyledin te'lif Bil ki hüsnü şebab yeldir uçar be Hendek beylerine olursun redif

TARiH

Kuşbazların kahvesi şahinimin lâneşj Meydancıdır Elifim çıraklar dürdânesi Cümlenin maksûdu hem matluubu ol uşakdır ;Kahve çubuk sohbetin ülfetin 'bahanesi

Kuşbazlar kahvesinin Elifdir sânı süsü Çıkdı o bıçkın için meşhur Elif Türküsü Mücevher tarih oldu darbı meseli meşhur «Çırağın topuklusu kahvenin köpüklüsü» 1299 (M. 1881 — 1882)

. • -- .... ' .-.. J - ; ;



TARİH

Mücevher tarih oldu «Zenâne» şöhretiyle «Kuşbazlar Kahvesine bıçkın Elit şan yerdi»

1J92 + 107 (Zenâne) = 1299

RESMİ İÇİN TAJIİH Kaptanın zenânesi kahvehanede'çırak Vuruyor levendlâne topuğu tırak tırak Onyedi yaşı ile mücevher tarih bırak «Gör efendim güzeldir Elif Oğlanın resmi»

1287 + 17 = 1304 (M. 1886 — 1887)

Tarih manzumelerine Zenâne Elifin Kuşbazlar Kahvehanesine çırak olduğu sırada 14 - 15 yaşlarında bulunduğu anlaşılıyor. Bu manzumeler Üsküdarlı Âşık Hâzinin evrakı met-rûkesi arasında bulunmuşdur. Nebil Kaptan «yakasında dizi dizi biti» olan bir «zeberdest



r

ELİF

— 4514 —


İSTANBUL

ÂMSİKLÖPEDİSİ

4515 —

ELİF


tırıl»dan bahsediyor, Âşık Râzi o kıt'anın kenarına «Karanfile! Arab Zeynel iti» diye yaz-mışdır; ve ayrıca şu satırları yazmışdır:

«Meşhur katibelerden Fıtnat'ın Kalfa Ha-nırnı Arabacı Recebden şöhretini duyduğu Elifi haylice para harcı ile saydeylemiş ve o taze uşak ile dünyâ evine girüb tövbekar olmuşdur (B.: Fıtnat; Kalfa Hanım; Receb, Arabacı)».

TARİH

Karı aşmış altmışı oğlan oııdokuz yirmi Amma elhak dengini buldu civan külhanım Yazdı Üçler Yediler mücevher târihimi «Zenâne Elif ile evlendi Kalfa Hanım»



1288

3 + 7 = 1308 (M. 1899)

Engürülü Elifin Bayazıdda Andriyomenas Fotoğrafhanesinde çıkartılmış resmi yıkıldığı güne kadar kahvehanenin duvarında asılı dur-mugdur.

Vâsıf HÎÇ

- •"''*•


l-;'V

ELiF (Hammsultan Hamlacısı Şileli) —

1810 da (Hicrî 1225) Bahçekapusundaki Üsküdar iskelesinde iki çifte bir kayıkda işker bekâr uşağı gene bir hamlacı (kayıkçı); aynı kayıkda çalışan ayakdaşmın adı da Yedibelâ Cafer olup, o tarihde her ikisi de 25-30 yaşlarında yalın ayaklı pırpırı zeberdest delikanlılardır, ve tarih kaynaklarına geçmiş kayık ile bir cebren kadın kaçırma vak'asının kahramanı olmuşlardır; Şileli Elif, adı kaydedilmemiş bir sultanın da hamlacısı olup o hanedan kadınının izni ile piyasa kayığında çalışırmış. Vak'a şöylece geçdi:

Bir gün ikindiye doğru Bahçekapısının Üsküdar iskelesinde nöbette otururlarken bu iki zıpırın kayığına telâş içinde bir kadın geldi:


  • Benim şehbaz yiğitlerim., tez beni Üs-
    küdara geçirin, hastam vardır, hakkinizin iki
    mislini vereyim., dedi. Şileli de:

  • Gel hatun.. Seni uçuralım!... diyerek:
    Kadını kayığa aldığı gibi yalın ayağını iskele
    ye dayadı ve kayığı açtı.

Üsküdar yolu malum, Beşiktaşa kadar Rumeliyakası boyunca çıkılacak, oradan baş kırıp boğaz akıntısı aşılarak Şemsi Paşa sahili açıklarına düşülecek, ve sonra çala kürek Üsküdar iskelesi tutulacaktı.

îki delikanlı bâzularının acı kuvvetiyle

küreklere asıldılar. F a k a a t liman ortasından dosdoğru gidiyorlardı. Kayık bir ok gibi hakikaten uçuyordu. Sarayburnu bir hayli geçildikten sonra, denizin tam ortasında kayığın başı birdenbire Marmaraya döndü.. Kadın, Şilelinin kendi yüzünden ayrılmayan sabit ve manâlı bakışı karşısında buz gibi bir ter dökerek :

— Bre şehbazım, beni nereye götürürsü


nüz, ben Üsküdara giderim!., dedi.

Kayıkçı:


— Bre yer meleği sesini kes!.. Seni Üskü
dara uçururuz, burası akıntıdır, volta vuru
ruz!, cevabını verdi.

Kayık iki genç erkek bâzusiyle akıntı suyu üstünde göz açıp kapayıncaya kadar Sarayı hümayunda incili Köşk hizasını buldu. Kadın gördü ki derya derin, gök yüksek, feryad ve figan, eylemekten ise kayıkçıların yalın ayaklarına düşdü:

— Aman şehb;azjm, kayıkçı karındaşım,
• arslanım, Yallah lehliyim, kıymayın bana!
diye yalvarmaya başladı.

Şileli Elif de: '-1

— Bre hatun, senin gibi yer meleğine kim
kıyar, amma sen dahi bize kıyma, merhamet
eyle ki, sabahtan akşama denize kürek çalar
garip yiğitleriz, derya üstünde muhabbet edip
seni yine Üsküdara çıkarırız, korkma biz ser
verir, sır vermeyiz!... dedi.

Kadın başına geleceği anladı, feryad edecek oldu, Şileli Elif palasım sıyırdı:

— Sesini kes, yere yat kahbe, vallah bir
vuruşta ikiye biçerim!., dedi, ve can korkusiy-
le kayığın içine yatan kadının üzerine döşeme
kilimlerini çekip örttü, kadını gizledi, sonra
ayakdaşiyle beraber yine küreklere asıldı.

Fakat sahilden, sarayı hümayun önünde nöbet bekleyen bostancı neferleri bu sahneyi görmüşlerdi. Kayıkçılara durmaları için seslenmeğe başladılar. Hayta hamlacılar dinlemedi.

O sırada Ahırkapı önlerinde karşılarına bir balıkçı kayığı çıktı. Balıkçılar saray bostancılarının seslerinden denizde bir şeyler olduğunu anlamışlar ve kendilerineyaklaşan iki çifte kayıktan şüphelenmişlerdi. Derhal küreklere asılıp yolunu kestiler. Balıkçılar da: «Kayıkçılar da muhakkak fahişe vardır, ellerinden alırız!.» demişlerdi. Onlar da gözleri pek, bellerinde pala, pençeleri. palalarına hâkim kül-hanî, zıpır gençlerdi..

Yollarının kesildiğini gören Elif ile Cafer evvelâ tabancalarına sarıldılar, ve:

- -- —ı Alarga!.. Vallah yakarız!... diye ba
ğırarak tabancaları birer el ateşlediler. Kur
şunlar boşa gitti. Bu sefer palalarım çektiler,
şiddetle çatışan kayıklar arasında müthiş bir
pala doğuşu başladı. Balıkçılar altı kişi idi, iki
si ağır yaralandı, fakat haytalarda da takat
kalmadı.. Bostancılar da bir kayık ile yetişince
Elif ile Cafer teslim oldu. Derhal sarayın Ba
lıkhane Kapısı önüne çıkarıldılar (B.: Balık
hane Kapusu). Pala doğuşu esnasında kilim
ler altındaki kadın bayılmıştı. Onu da baygın
olarak çıkardılar. Kadın kendine gelince ma
cerayı olduğu gibi anlattı.

— Falan yerde filanın karışıyım.. Irz ehliyim, tahkik edin!., dedi.

Bostancıbaşı derhâl adam gönderip kocasını getirtti. Hakikate namuslu bir kadındı ve Üsküdarda ağır hasta olan anasına gidiyordu.

Kadım kocasına teslim ettiler.

Balıkhane Kapısında iki cellâct daima hazır bulunurdu. Bostancıbaşı kayıkçıları işaretle: '' ; : * _ 7C".-.:•.-'-/ ." .

— Boğun itleri!., dedi.


Şileli Elif de cellâda:

— Bre el çek!. Biz hanım Sultan hamlacı-


sıyız.. diyecek oldu; Bostancıbaşı:

— Derdini balıklara anlat.. Boğun!., dedi.


Bostancılar Elif ile Caferi boğdular, ce-

sedlerin* boğazlarına ve ayak bileklerine ağır taşlar bağlandı ve âz, evveküzef inde volta vur-duklan akıntıya atılâı i (B.: -Bostancı, Bostan/ cılar; Bostancıbaşı Ağa),

ELİF (Kalaycıoğlu Dettâk) -— Onsekizin-ei asır ortalarında Yaküb Efendi adında biri tarafından Ikalenie aluımı§ bir risalede hal tercemesi kaydedilmiş Bir hamam uşağı delikanlı, aşağıdaki satırları .«Meşâkul Maşuk» ismini taşıyan o risaleden alıyoruz:

• "-' '• •:'.'';:•;.".,. '7 '• ' •-•"' ' •:/. " . '• .,••_"

«Ol şühi vâcibüt telsimin ismi şerifi Eiif-dir, kaameti lâtifine redifdir. Gülistanı hüsni şebâb içfe taze nihâli dilâşûb ve germâbei mu-habbetde reşkâveri hara mahbûbi dilârâdır.

(Beyit)


Salındı dilrübâlar gUlşene âşûbi can oldu Kîyâmetler kopardı serv kaametler revan oldu «Mâdeni behcet ü iklimi taravet beldei

Kostantiniyyede Hocapaşa Çarşûyi kebîrinde Kalaycı Kıa Ahmed dedikleri yadigârın fer-zendi ercümendi bî menendi servi serâzâd ki libâsı köhne pâ bürehne, şahin başında bostancı baratası ya tulumbacı tası pırpırı kesim kifayet ile devran âfeti, rûzigâr kıyameti

(Beyit)

Bûsi pâyin virdi cana neş'ei diğer bana Dûdi ânı âteşînimdir külâtoı ser bana



«Nice vüzerâyi izam ve ulemâyı kiram ve ilmü ledün sahibi meşâyihi benam ve mâli Kaarrûna mühür vurmuş hâcegîler ol mühmel civanı pâkîzeyi şikâr idüb halvet sarayında çerâğı hüsnüne pervane ve sekri vaslı ile divâne olmuşlar iken

(Mısra) Hiç ne yâr ağyarsın olur ne hod gül harsız

«O nâdirei güheri hüsni bîbehâ kadrü kiy-metin bilmeyüb baldın çıplak yalun ayak tozlu topraklü kıllu çapaklu resenbaz cundabaz haylaz yaramaz ve kavmiyeti laz Çulsuz Kara Hı-dır dedikleri zehri mâr çomar ile nihânice ze-nü gevher mertebesinde mahremi yâr idi yâni çerâğı hüsnü behcet o dîv hey'et ehremeni bed likaa hergelenin iskelesinde yanar idi



(Beyit)

Lâli lebini dilber bir dîve dişledinniş Sîm üzre âhengere veşmi aşk işledirmiş

. «Sabi dîcûr içre ol pelidi vahşî ile hembez-mi muhabbet oldukda



(Beyit)

'Düşmüş pâyi sîmîni şeni dilber üstüne Dildân mağrur dimiş yüzün güller üstüne

«Pîşgâhı Kostantiniyyede olan deryâçei rânâde deruni zevrakçede ol siyehçerde iblis mecburu Elif ile meclisi işrete celîs oldukda



(Beyit)

Nice bir kuşede hamûş olalım Beri gel sâkî bâdenûş olalım

(Mısra)

Gelmez lezzeti vuslat ile hâb bir yere «Ol goncei letafet meclis halvet sanur iken §ah.nei belde kancabaş ile berki hatif dan nişan virüb kazayı nâgihânî ve belâyi âsümânî gibi irişüb geldikde



p

ELiF NACİ

— 4516 —


İSTANBtJt

ANSİKLOPEDİSİ

4517 —



ELİF NACİ



dur (Ağabeyleri Albay Rauf î Bey ve Avukat Remzi Bey); Edirnede Dârülirfan Mektebinde, İstanbulda Ayasofya Rüşdiyesinde ve Vefa Sultanisinde (Lisesinde) okudu (1914); 1937 de istanbul Güzel Sanatlar Akademisinin Resim bölümünü bitirdi.

Birinci Cihan Harbinin son yılında ihtiyat zabiti olarak askere alınmışdı; mütâreke yıllarında gazetecilik hayatına atıldı, 1919 - 1920 yıllarında Ifham ve İleri gazetelerinde çalışdı; ve o tarihlerden başlayarak gazetecilik ressam. Elif Nacinin, devlet kapusunda memuriyetlerinin yanında asıl mesleği olarak devam etti; 1926 - 1936 arasında Milliyet, 1936 - 1937 arasında Son Telgraf, 1937 den itibaren de Cumhuriyet gazetelerinde çalışdı, bu satırların yazıldığı 1968 yılı martında Cumhuriyet Gazete-




EMf Naci'nin bir deseni:

«Kubbelerden Süleymaniyeye bir bakış»


(Beyit)

Gör ne deklü olsa mahir fenni usturlâb ile Ol pelidi bed likaa da nâbud olur girdâb ile

«Amma şahnei gaddârü bîaman görür ki Kalaycıoğlu Elif şöyle bir âfeti devran pırpırı servi revandır, Laz Kara Hıdırı Tersane Zindanına koyub oğlanı derkenar eyler



(Beyit)

Rakibi zağ elinden bir tezrev şivekâr aklını Dahi ben şehbâzı aşk olalıdan bir şikâr aldım

«Ol şîvekâr râhi muhabbetde vefakâr olub şahnei beldenin ayağına düğmek ile



(Mısra) Gördü eski revanim itti hieâb

«Âhen olsa idi erir ki şahne dahi insafa geîüb Kara Hıdır Lazı şehbâzı dilbazı sânına Zindan belâsında azad etmişdir.



(Mısra) Böyle onarır kişiyi Allah onarınca

«Bu mecellei bî nâzîri kalenderânemizin Dellâki Pak Oğlan tarihinde (Dellâki Pak Oğlan cümlesi ebced hesabı ile hicrî 1166 tarihini verir ki milâdî takvimde karşılığı 1752 - 1753



Kompozisyon (Elif Naci)

yıllarıdır) Kalaycıoğlu Elif bir nevtıraş dellâki pak ve hizmetinde çâbüki çâlâk olub pederi mülâkkabı Kız Ahmedin olduğu çar§ûyi kebirde Hocapaşa Hamamının âbı rûyi idi



(Beyit)

Sol arak küri ol gül endamın yanağından çıkar Selsebîlin aynıdır Firdevs Bağından çıkar

«Şehrimiz kibarının malûmu ve gaayet ile makbulüdür

(Kıt'a)

Ol dellâki riânâ ile halvetde yunarsın Ey aşıla mihnetzede 'buldukça bunarsın Bir fûtei gülgrûn İle üryan iken ol mân Yetmez mi temâşâyi cemal el de sunarsın».



Muzaffer ESEN

ELİF (İbrahim Naci); ELiF NACİ' —'

Ressam, estet, sanat tenkidcisi ve muharrir; zarafeti, nezâketi, nükteleri ve tatlı sohbeti ile meclis adamı; emsali pek az kalmış, yeni kuşaklardan yetişmesi güç bir istanbul Efendisi; 1898 de babasının vazife icâbı bulunduğu Geliboluda doğdu; piyade miralayı Hacı Hüsnü Bey ile Hacı Sıdıka Hanımın üçüncü oğlu-

Elif Naci

(Resim: S. Bozcali)

sı yazı ailesi içinde bulunuyor ve bu büyük günlük gazetenin arşiv müdürlüğünü yapıyordu.

1937 de Türk ve islâm Eserleri Müzesi müdürlüğüne tâyin edildi, 1943 de bu müzeriiı? müdürü oldu, Topkapusu Sarayı Müzesi müdür muavinliğine nakledildi ve 1964 de emekliye ayrıldı.

Sanat tarihimizde «D Grupu» diye anılan ressamlar topluluğunun kurucularından biri olarak Türkiye modern resmin öncülerinden biri olnıuşdur. (B.: «D» Resim Grupu, cild 9, sayfa 4741). Sanatkârın abatre resim çalışmaları hattâ bu sanatkârlar topluluğunun kurulmasından önce, başlar, 1930 de Alay Köşkü salonunda açdığı şahsî bir resim sergisinde «Sarhoş» isimli tablosu, Türkiyede yeni bir resim çığırının açılmakta olduğunu göstermişdi. Şurasını da önemle kaydederiz ki Elif Nacinin klâsik resim kültürü çok sağlamdır.

Elif adını soyadı kanunundan çok evvel kullanmışdı; küçüklüğünde babası bu sonuncu oğluna «Gözümün elifi..» der ve ona «Elifim» diye hitab ederdi; Elif Naci de bu sıcak hatırayı, imzasını «Elif (elif, ya, fe harfleri ile yazarak) Naci» diye atarak yaşattı.

1925 de bir ev kadını olan Makbule Hanımla evlendi; Pelin (doğ. 1927) adında bir kızı vardır.

Alaturka musiki ile amatörce meşgul olrnuşdur. Badeye edib-âne, arifane iltifat eder.

D Grupu, Türk Ressamlar Cemiyeti, Yeni Resim Cemiyeti, Müstakil Ressamlar ve Heykel-traşlar Birliği, Güzel Sanatlar Birliği, İstanbul Fetih Derneği ve Gazeteciler Cemiyeti üyesidir.

«Cumhuriyet Devrinde Resim» ve «garkda Resim» isimli iki kitabı vardır; gazete ve dergilerde de pek çok makaale ve fıkraları yayınlamııışdır.

ELİF (Poyrazh) — Hicrî 1280,milâdî 1863 - 1864 arasında Çardak iskelesi kayıkçılarından




4519 —

— 4518 —
F

ELiF EFENDİ

mürâhik bir delikanlı; muhitinde güzelliği ile şöhret bulmuş, Şivekâr Hanımsultan isminde bir yosmanın oynaşı olmuş, bu yüzden de dile düşmüş, ve Kalender adında bir halk şâiri tarafından destan yollu bir manzume ile de övül-müşdür; şâirin «Kara Çocuk» dediği kayıkçının esmer bir genç olduğu bellidir:



Kara Çocuk Kara Çocuk Tüysüz zanpara çocuk Bıçkınlığa külhanlığa Mâşaallah kırkMrbuçuk

Tığ gibi be ince boyun Âli Dâvud mudur soyun Bir de çıplak görem soyun Kara Çocuk Kara Çocuk

Ah o yosma dul karılar Bey yemiş azgın arılar ömrün yolunu yarılar Kara Çocuk Kara Çocuk

Yumru yumru topukların Çalımlısı kopukların Pek yaman be yapuklann Kara Çocuk Kara Çocuk

Oridokuza basmış yaşı Hanım sultanın oynaşı Hamlacıların yoldaşı Kara Çocuk Kara Çocuk

Don gömlek ak, al fes kuşak Yalın ayak levend uşak Alkış tutam sana şak şak Kara Çocuk Kara Çocuk

Yüklə 5,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   51   52   53   54   55   56   57   58   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin