İstanbul ansiklopediSİ Büyük Kapalı Çarşıda Yağlıkçılarda İstanbul Hanımı



Yüklə 5,01 Mb.
səhifə72/80
tarix03.01.2019
ölçüsü5,01 Mb.
#88905
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   80

Muhiddin Ensarî

(Resim: Yaşar Ekinci)



* İ

kadının şahsiyetini göstermek bakımından kaydediyoruz; Gazzede bulunur iken annesine gönderdiği bir mektubaı sji- satırları ilâve et-mişdi :

«Anneciğim seve seve vatan hizmetindeyiz, fakat bir buçuk senedir tatlı su yüzüne hasretim, buna tahammül edemiyorum. Tekkenin kuyusuna saldığınız buz gibi soğuk sudan benim yerime de içiniz.»

Bu mektubu aldıktan sonra annesi, oğlu harbden dönünceye kadar soğuk su değil, kana kana su içmemiş ve yatakda yatmamışdır.

Orduda ve cebhelerdeki hizmetlerinden, yararlıklarından dolayı Osmanlı ve alınan madalyaları ile, kumandan takdirnameleri ile, Dumlupınar Muharebelerinde fedâkârlığı dola-yısı ile Türkiye Büyük Millet Meclisi karârı ile 500 liralık nakdî mükâfatla, kırmızı kordelâlı İstiklâl Madalyası ile, ve emekliliğe ayrılışında Millî Müdafaa Vekâletinin bir takdirnamesi ile taltif edilmişdir.

Hakkı GÖKTÜRK


(B. : Meh-

ENSÂRÎ (Şeyh Mehmed)

med Ensarî, Şeyh)

ENSÂRÎ BÜLEND — Ünlü çağdaş gazeteci Nizameddin Nazif Tepfödelenlioğlu'nun bâzı tarihî roman tefrikalarında kullandığı takma adı (B. : Tepedelenlioğlu. Nizameddin Nazif).

ENSELEMEK, ENSELENMEK — Argo deyim : «Tutmak, yakalamak; tutulmak, yakalanmak»; misaller:

Karakolda :

—• g-u küçükbeyi tanı komiserim, yaman işçidir, tam bir aydır peşindeyiz, nihayet iş üstünde enseledik..

* Gece parkda :


  • Enseleniriz abi...

  • Korkma., götüreceğim yere bekçi gel
    mez...

* Bir pırpırı oğlan :

— Abiler, siz o işi bana bırakın, ayakla


rıma güvenirim, enselenmem..

ENSERCİ MİŞON — (B. : Ekserci Mi-

şon)

ENSERCl NESİM — (B. : Ekserci Ne-sim)



ENSERCİYAN (Tatyos) — Geçen asır sonları ile asrımız başında yaşamış ermeni asıllı büyük bestekâr ve kemanı (B. t Ekserciyan,

Tatyos Enserciyan

(Resim : S. Bozcalı)

Tatyos, cild 9, sayfa 4987); bu büyük san'at-kârın resmi hal tercemesini ihtiva eden maddede iş arkadaşlarımızdan birinin gafleti ile konulamamışdı; buraya koyuyoruz.

ENSİZ SOKAK — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Beyoğlunda Asmalımescid Mahallesi yollarından; Tünel Meydanı ile Kaze-vici Sokağı arasındadır; Tünel Geçidi, Nerkis Sokağı ile kavuşakları vardır (Pafta 14/138). Bir araba geçecek geniglikde, paket taşı döşelidir, üzerinde yedi kagir apartıman vardır ki biri 3, ikisi 6, dördü de 5 katlıdır (Şubat 1964).



ENSTİTÜTRİSLER,_MÜREBBİYELER'>Hakkı GÖKTÜRK

ENSTİTÜTRİSLER, MÜREBBİYELER —

İkinci Abdülhamid devri sonlarında Istanbulun hemen bütün büyük konaklarında kız ve oğlan torunlara bir mürebbiye tutmak, yetişkin ke-



L_

ENSTİTÜTRİSLER

5128 —

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

5129 —



ENTÂRÎ


rîmelere mutlaka bir enstitütrisi şakak lâlesi etmek modası alıp yürümüştü.

Vapurlarda, trenlerde, tünelde, ^Caddeike-birde, büyük mağazalarda; Efijeni, Şpigel, Kalivrusi gibi lüks terzihanelerde; dişçi Hey-de'lerin, Barri'nin, Çami'nin bekleme salonlarında; hele Paris'in, Viyana'nın moda gazeteleri alınan Vays'ın, Kayl'm kitapçı dükkânlarında, Fransızcadan gayri tek kelime sarf etmemek, alafrangalık düşkünlerince âdet olmuştu.

Bonmarşede tezgâhtarların avazı kulakları doldurur :


  • Trois quarts, â la caisse! (truva kart
    ala kes)

  • Quarante piarstres!.. (Karant pi-
    yastre)

  • Niko, servez madameî (Niko, serve
    madam)

Pazar Almana girip : «Oyuncak bir çiftlik takımı» derken, derhal :

  • Au premier etage! (o promiye etaj) ı
    dayarlar; çocuk eşyası mağazası Vapftlyon'a
    dalıp kukulete isteseniz: l

  • Capuchon? (Kapüşon) mu diye so
    rarlar; Galatasaray dönemecindeki şekerleme
    ci Ankopulo'da, yemiş şekerlemesi alacaklara,

—"Oui, deş fruits glaces (Vuy.. de früvi glase) cevâbını yerleştirirler; Yâni Birahanesinde : «Un bock!» (Ön bok) demeyenin önüne kallavi bira bardağını koymazlardı.

Kitapçı Depasta biraderlerin bitişiğindeki köşede, işportası göğsüne asılı, teneşir horozu kılıklı rumyoz çikolatacı :



  • Shocolat, chocolat!.. (Şokola., şoko
    la..) diye gırtlap paralar; piyanocu Komen-
    dinger'in önünde bekleyen hamallar, gelen ge
    çene,

  • İsi müsü, madam! (1si müsü, madam)
    diyerek kapıyı gösterir; Tüneldeki turnike
    memurları,

  • S'il vous plait! (Sil vu ple) yi mırılda
    narak fişi alırlardı.

Bu frenkçe salgım Beyoğlu Doğruyolun-dan istanbul'un belli başlı konaklarına da sirayet etmişti. Hemen hemen hepsi birbirlerile yarışta. Torunlara, kerimelere, mahdumlara bir enstitütris tutmak sevdasında idi.

Tünelin perdesi inik köşesinde, vapurların yan kamaralarında, vagonların bölmelerinde, mesire piyasalarına katılmış arabalarda, san-

dallarda, sayfiye tiyatrolarının localarında, şatafatlı küçük hanfendilerin yanında mutlaka bir matmezel bulunur, fanfin fanfin ötüp dururlardı.

Modaya uymak, yar ve ağyardan geri kalmamak kaygusuna dayanan enstitütris tedariki, kolaycacık olmazdı. Önce hayli düşünülür, zihin yorulurdu; evin direği hazretin z e n d o s t mizaçlığı, baldız ortanca hanımefendinin erkeği .enişte beyin hâlâ içi öl-memişliği, büyük kerimenin kocası damad beyin tek durmazlığı, delikanlı mahdumun ele avuca sığmazlığı hesaba katılırdı. Bütün mahzurların incesi ipe, kalını çöpe dizilirdi.

Yaşlı hatunlar, emekdar dadılar, tayalar çeneleri veriştirirler:

— Ayol çıldırdınız mı çocuklar? Evimizin


beti bereketi gider, tadı tuzu kaçar, aramıza
melâikeler giremez.. Aklınızı denk alın, son
pişmanlık fayda etmez!., derlerdi; ve o köro-
İası görenek yine de hükümfermâ olurdu.

Karar verildi mi, Nemse ve Leh kırması, bohçacı madamlara, Rızapaşa Yokuşunun alt başındaki Çorapçı Hanımın yahudi tezgâhtarlarına, Sultanhamamındaki «Gün Doğdu» mağazasının kasadan Madam Şapirere, Vapıl-yon ticarethanesinin kara kuru vandözüne baş vurulup reyleri alınırdı. Hepsinde ayni cevap :

— Şişhane Karakolu yokuşunda Enter
nasyonal, Okçu Musa Caddesinde Matmazel
Karolin, Asmalımescidde Madam Filomen «Bü
ro do plasöman» larına gidiniz!..

Âlâ amma Galatada, Beyoğlunda öyle her sokağa dalıp falan filân madamanın evine gitmek mümkün mü? Polisler, hafiyeler :

— Muhadderatı Islâmiyenin buraya giri
şinden maksadı acaba ne ola? diye bir balmu
mu yapışdırırîar.

Binaenaleyh, Beyoğlunda vaktile çarh çevirmiş, ununu eleyip eleğini asmış, uzak akrabadan veya bendegândan bir apikoya iş havale edilirdi.

Evin baş hatunu gizlice kulağını büker:

— Lâf aramızda, sakın ha akça pakça,


fingirdek bir kokona olmasın, kart, çehre zü
ğürdü olsun! derdi.

Matmazel, doğrudan doğruya gelinlik kerîme hanfendilere tutuluyor ise onlar da gizlice tenbih ederlerdi:

— Yaşlı, biçimsiz, kılık kıyafetsiz birini

seçip getirmeyin kuzum... öylesini yanımıza alıp da şuraya buraya çıkamayız., el âleme maskara mı olacağız? Tazeden gayrisini kafiyen istemeyiz!..

Bu zâti şerif, dediğim idarehaneleri boylar, sandalyaya kurulup esirci kör lbrahim.de çerkes odalık seçer gibi karşısına çıkarılanları inceden inceye süzer, göz kestirdiklerine yılışır, yarenliğe girişir, nihayet birini peyleyip, peşine katıp getirirdi.

Bu takımın gençlerinin azametinden geçilmez, ayağını ayağının üstüne atıp herkesin burnuna sokar, evde delikanlı melikanlı yoksa bavulunu getirmek bahânesile hemen kirişi kırar, şayed varsa karar kılar, tazelere de bilmedikleri neler öğretirdi.

Bu kategorinin Almanca için tutulmuşlarına gelince, hepsi sarıya boyalr saçlı, gaga dilli, kepçe elli, salapurya ayaklı, Bükovina ya-hudisi kartolozlar, sofrada ortaya konanı kıtlıktan çıkmışçasına sömürürlerdi.

Üçüncü tabaka enstitütrisler frenkçeyi yarım yamalak, çetrefil çetrefil söyliyen, Yeni-şehirin, Papasköprüsünün rum kokanaları ile yayık dilli, bir kulakdan bir kulağa ağızlı, suratı çillerle ve çiçek bozuğu ile pıtırak Kule-dibi, Hasköy, Balat poiiçaları idi ki ayda 5 mecidiyeye fit olurlardı. Sofraya oturunca hepsi sanki kuzu yemiş, hiç bir yemeğe el sürmezler; sebebi «turfa», «kaşer» mes'elesi. Etlere, sağ yağlılara karşıdan yutkunurlar, zeytin yağlılara tırpan atarlar; bulunmazsa, kuru çirozu, zeytini, turşuyu ekmeğe katık ederlerdi.



Sermed Muhtar ALUS

ENTARİ, ANTERİ — «Kelimenin aslı türkçedir, (eski yazımızda E diye okunarak) elif harfi ile yazılır, arablar bu türkçe ismi almışlar, ayın harfi ile yazarak Anteri demişlerdir, (sonra bizde de arab imlâsı ile yazan-iar olmuşdur); basma, patiska ve şâir kumaşlardan yapılır uzun bir libas? düz ve süssüz kadın esvabı; eskiden erkekler tarafından da giyilmişdir. Kadın ve erkeklerin iç çamaşırı ve iç donu üstüne geceleri yatağa girer iken giydikleri ve bazen ev içinde de onunla dolaştıkları uzun bir gömleğe de Gecelik Entarisi de-. nilir» (Şemseddin Sami, Kaamûsu Türkî).

Entari için yukardaki tarifi yeter buluyoruz. Şehirlerimizde ve köylerimizde kadınları-

mızın, kızlarımızın büyük çoğunlukla hâlâ gi-yegeldikleri bir esvabdır; ekseriya kendi kumaşından yapılmış basit süsler veya ucuz hazır dantelâlarla süslenir; yine kendi kumaşından basit bir kuşakla belden bağlanması entarinin hususiyetidir.

Entari, 1826 da Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra ikinci Sultan Mahmud tarafından yapılan kıyafet inkilâbına kadar sokak-da günlük iş veya memuriyet hayatında erkekler tarafından da giyilmişdir. Fakat erkekler sokak entarisini asla, hiç bir zaman iç donu üstüne giymemişdir; don üstüne ya şalvar, ya çakşır giyilmiş, entari de onun üstüne giyilmişdir. Bu bakımdan, zamanımızda moda olan ve etekleri pantolon üstüne salınan göm-îeklere benzer, gu fark ile ki, etekler çok daha uzun, ayak bilekleri hizasına kadar inerdi,



Zâkir Derviş sırtında Entari

(Resim : Hüsnü)



f

ENTARİ

5130 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDlSİ

5131



ENTARİ


ve o uzun eteklerin savruimaması için de belden bir kuşak ile veya bir kemer ile sımsıkı sarılır, bağlanırdı. Eski kıyafetlerimizi gösteren ve yabancı ressamlar tarafından yapılan gravürlerde ve eski Türk minyatürlerinde erkekler çoğunluk ile şalvar veya çakşır üzerine entâriliridir.

Çakşır veya şalvar üzerine giyilen erkek entarilerinin cebli olduğunu Enderunlu Vısif'm şu şarkısı aydın olarak gösteriyor :



Kani ey mâh gecen şeb Yeniköyden 'beride Bir kayıkda iki but var idi bizden geride O vesileyle söz açdını sana geldi yeri de Yazmış idim o sözü kalmış öbür anteride Vadiniz buse mi vuslat mı unuttum ne idi. Entarili bir nevcivanı tasvir eden aşağıdaki beyitler, Enderunlu Vâsıf'ın Üçüncü Sultan Selim sânında yazdığı bir kasidenin giriz-gâhındadır :

O büt'ün gaayet yakışmış cilvei endamına Sırmalı tavşankanı mintan şarabî anteri Ayağı yer mi basar rindân-ı aşkın şevk ile Dalfes, sağar be kef geldikçe bezme ol peri

Bir mahalle karısı ağzından kızına nasihat yollu şu mizahî kıt'a da aynı şâirindir : Çekdir çiçekli anterine telli bir şerit Akranlarına paça günü giy de körlük it Kâküllerini bağla sacı düğününe git Alur seni de belki bugünlerde bir yiğit Olma sokak süpürgesi hanım hanımcık ol Entarilik güzel bir kumaş, sevgiliye alınacak, makbul hediyelerden idi; şu kıt'a yine Enderunlu Vâsıf'ın bir şarkısmdandır :



Buluruz istediğin, itme sitem 'beyhude Hele yarın bakalım bizde olan mevcûde Yok senin istediğin anterilik çarşûde Ne yapayım ay efendim a benim sultânım

1827-1839 arasındaki kıyafet inkılâbından sonra da erkeklerin çakşır veya şalvar üstüne yüzyıllardanberi giye geldikleri sokak entarileri giyilmez oldu, Türk giyim kumaşında tamamen târihe mal oldu. Fakat buna karşılık, genç ve yaşlı, iş saatlerinin dışında sokağa gecelik entarileri ile çıkdılar; semtlerinin manavına, kasabına, bakkalına gecelik entarileri ile gittiler, mahalle kahvehanelerine de yalın ayak, ayaklarında takunya, başlarında fes yahud bir gecelik takkesi ve gecelik entarileri ile çıkıp oturdular; bu laubali hürriyet 1908 -1909 yıllarına, İkinci Meşrûtiyete kadar , 70 yıl devam etti, ve 1909 da ilk defa İstan-bulda, ve l'stanbulda da Üsküdar'da erkekler

için gecelik entarisi ile sokağa çıkma yasağı kondu. Aşağıdaki işirin yazı Hüseyin Suat Beyin «Kalem» isimli mizah mecmuasında Gâvei Zâlim takma adı ile bu yasak üzerine bir sohbet fıkrasıdır :

«Geçenlerde Üsküdarda Sual tan tepesinde oturan dostlarımdan birine misafir gittim. Niyetim birkaç günümü orada asude geçirmek-di, fakat bu sene oranın neşvesini kaçıran bir mesele var : Entari yasağı...

«Entariyi ancak yatağa girerken giyersem de başkalarını bu kılıkda sokakda seyretmesini pek severim. Meselâ, titiz ve temiz kimseler vardır ki entariyi arkasına, takunyalarını ayaklarına, ince yazlık hırkasını omuzu-na alarak şöylece sandalyaya kurulurlar, ta-taâmiyle istirahatda bulunduklarını göstere-

Saray Çamaşır Ağası sırtında şalvar üstüne giyilmiş Entari

(Resim : S. Bozcalı)

çek bir tarzda öyle bir vaziyet alırlar ki insanın imreneceği gelir.

«Üsküdarda bu sene entarilerin pabucu dama atıldı, sokakda gördükleri entarililerden para cezası alıyorlar. Sultantepesinde konu komşu birleşdiğimiz zaman ekser sohbetimiz entariler üstüne oluyor. Kimi memnun, kimisi pür hiddet, bâzıları da : Bu adetâ şahsî hürriyete müdâhaledir!., diyor.

«Sabaha karşı sokakda müdhiş bir gürül-'lü ile uyandım : Tutun!.. Kaçıyor!.. Sağdan!.. Soldan!..

«Ne oluyoruz diye pencereyi açdım bak-dım. Beyaz entarili, uzun boylu, baş açık, yalın ayak birisi yere ve gökyüzüne birşeyler söyliyerek koşar, gibi gidiyordu. Arkasında iki polis, iki jandarma, bir bekçi tâkib ediyor ve dur emrine karşı o beyazlı heyula muttasıl yürüyordu. Kulak verdim, manzum bir şey okuyordu :



Entariyi inceden, kalından Altmış sene giydi cismi zarını; Entari yasak olunca artık Kayboldu benim de ühitiyârım. Entari içinde çünki geçdi Ömrüm, bütün aşkı nevbahârmı. Matem tutuyor bu yıl dolabda Yazlıklarım, âh penbezârım. Entârisiz, aşksız, çiçeksiz Öksüz gibi kaldı Üsküdarım! Ölsem de yine gam yemem Entari giyerse türbedârım!... Kabrimde kemiklerim gülümser Entari Dede olur mezarım'..»

Entari yasağı üzerine bu mizahî manzume bellidir ki Hüseyin Sua.d Beyindir.

Erkek gecelik entarileri yaz için beyaz patiskadan, kışlık olarak da beyaz pazenden kesilirdi; yalnız güveylerin gecelik entarileri beyaz ipekliden yapılırdı.

Kadın ve kız gecelik entarilerinin yakası azıcık dekolte olur, yakadan bele kadar göğüs yırtmacı bâzan düğme yerine bir kor-delâ ile bağlanıp kapatılır, yaka ve kol kenarlarına ve göğsüne fisto süsler işlenir, farba-îaler konur, ve entari bedene nisbet az bolca yapılır, etekleri de bâzan yere kadar inmez, ayak bileklerinin üstünde kalırdı. Kız gecelik entarileri renkli olduğu zaman penbe ve süt mavisi diğer renklere tercih edilirdi. (B. : Gecelik Entarisi; Pijama).



ENTARÎ — (B. : Gecelik Entarisi).

ENTERPRISE AMERİKAN UÇAK GEMİSİ — Birleşik Amerika Devletinin Akde-nizdeki Altıncı Filosuna mensub dünyanın en büyük uçak taşıt gemilerinden biri; aynı filoya mensub diğer bâzı harb gemileri ile bir-likde 1964 yılı Mart'ının ilk günlerinde altı günlük bir ziyaret için istanbul limanına geldi. 86200 tonluk ve 341 metroboyunda bir gemi olup tam yolla seyrinde sür'ati saatde 40 mil'dir; ve nükleer enerji ile teçhiz edilmişdir. Bibi. : Hürriyet Gazetesi.

ENÜNLÜ. (Ahmed) — 1967 yılında Is-tanbulda Tagar Jimnastikevinin tertiblediği Erkeklerarası Vücud Güzelliği Müsabakasm-



Ahmed Enünlü

(Resim : S. Bozcalı)



ENVARİ MAARİF

5132 —



İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

5133 —

ENVER PASA


da birinci seçilmiş bir delikanlı; 1948 de Bü-yükada'da doğmuşdur; Kabataş Erkek Lisesinde öğrenci bulunuyordu; ayrıca serbest güreşe de çalışıyordu, fakat en büyük merakı halterde idi (B. : Erkek Vücudu Güzelliği Müsabakası) .

ENVÂRİ MAARİF —- İkinci Sultan Ab-dülhamid devrinde 1305 - 1306 (M. 1887 -.1888) arasında Üsküdar'da Körbakkalda açılmış bir hususî mekteb, ibtidâî ve rüşdiye sınıfları vardı; ne kadar devam etmişdir bilemiyorum, fakat, talebeden bir efendiye malâyık hareketi görüldüğü için mektebden kovulan bir hademenin jurnali üzerine kapatıldığını duy-muşduk. O taraflarda oturur Çakır Arif diye anılır pek yakışıklı veçhen de dilber Tersaneli bir genç vardı, Tophaneli şâir Âşık Râzinin yakım olmuş ve ondan hayli feyz almışdı; hayli yaşamışdır, 1948 - 1950 arasında 80 - 90 yaşlarında ölmüş ve memleketine nisbetle Harşit soyadını almışdır (B.: Harşit, Arif); Râzinin evrakı metrûkesi içinden bu : bıçkın bahriyelinin üç manzumesi çıkmışdır ki birinde bu mektebin adı geçer :



Okur o nûri aynim Envâri Maarifde Aczim ikrar iderim ol yârimi tarif de Kaddi şimşâdım gör Şeyh Hamdullah hattiyle Mihrabı aşk üstünde menkuş sülüs elifde

Vâsıf HİÇ

r

ENVERAĞA SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Bakırköyünim sokaklarından; yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1968, Mayıs).



ENVER BEY (Üsküdarlı-Ali) — Bir dev
ri âlem seyahati yapmış ilk Türkdür; 19 Ekim
1914 de İstanbul'da Alman Hastahânesinde
vefat etti. Hayatı hakkında bilgi edinileme
di. Yakın akrabası olduğunu öğrendiğimiz
Avukat Ömer Faruk Dereliye 1942 - 3 943 ara
sında yazdığımız bir mektuba cevab verilme
miş İdi. . -•;

ENVER EFENDİ (Kadıköylü) •— Asker ressamlardan, doğum târihi bilinmiyor, 1883 de Harbiye Mektebinden piyade mülâzimi olarak

mezun olmuş, resim san'atındaki kudretinden
ötürü Kuleli Askerî İdadisi resim muallimli
ğine tâyin edilmiş, dokuz sene bu mektebde
kaldıkdan sonra 1892 de Bursada Işıklar As
kerî İdadisi resim muallimliğine nakledilmiş,
1895 de de Harbiye Matbaasına ressam olarak
almmışdır. Askerî mektebler için ayrı ayrı
yapraklar hâlinde bir karakalem resim model
albonıu tertib ederek bastırmışdır; bugün bü
tün nüshaları kaybolmuş bu albomdan bir
seri resmin bulunması maarif ve sari'at târi
himiz için önemli bir vesika olacakdır. San'-
atkârın başka eseri bilinmiyor; Subay Ressam
lar Birliği Başkanlığında bulunmuş Albay Sa-
dık'da yalnız bir kule resmi vardır. Kolağası
rütbesine kadar yükselmiş olan ressam muallim
Enver Efendinin ölüm tarihi de tesbit edileme-
mişdir. Bibi.: P. Boyar, Türk Ressamları.

ENVERÎ — Onaltıncı asır şâirlerinden; îstanbuPludur; ayak takımındandi, okuma yazma bilmezdi, şiirlerini irticalen söyler, ve muhakkak ki başkalarına yazdırır imiş; ıneş-âur şuara tezkiresi sahibi Kastamonulu Lâtifi: «Sol kadar mümî iki di elifi doğruluğundan ve kefi eğriliğinden tanır, bilirdi; ama şâirdi, gaayet güzel mânâlar, iyi san'atlar bulurdu» diyor; tezkiresine bu ümmî şâirin şu beyitlerini almışdır :



Zülfünle hatim ilmi vefa bahsin îder hep Biri kara câhil birisi cehli mürekkep *

Sana nisbetle ey şehi âlîcenâb Yedikule dizdarıdır âfitâb

Bibi. : Lâtifi, Şuera Tezkiresi.

ENVERÎ — Birinci Cihan Harbi, içinde Başkumandan Vekili Enver Paşa tarafından kara ordusu efrad ve zabitlerine giydirilmiş bir serpuşun adı (Osmanlı Devletinde başkumandan pâdişahdır); isim halk tarafından Enver Paşa'nın adına nisbetle verilmişdir, ilk çıkdığı zamanlar askerî kabalak denilmişdi.

Koloniyal şapkayı andırır, yapısı da ona benzer, hâki renkde ve dört parmak kadar Aninde kuşak gibi bir bezin bir usûle göre sarılması ile yapılmışdı. Birinci Cihan Harbine ait bütün resimlerde askerlerimizin başında En-verî görülür; o harbe iştirak etmiş bütün kumandanlarımızın, bu arada Türkiye Cumhıı-

riy etinin kurucusu Atatürkün de en verili resimleri vardır.

ENVERÎ EFENDİ — XVIII. yüzyılda yaşamış Osmanlı Vak'anüvislerinden; asıl adı Sadullah'dır, fakat mahlası olan Enverî adı ile meşhurdur; 1730 - 1735 arasında Trabzon-da doğmuş, okuma yazmayı memleketinde öğrenmiş ve küçük yaşda Istanbula gelerek «Kalem» denilen dâirelerinden kâtiblikden ye-tişmişdir; Divânı Hümâyun kaleminde bulunmuş, Teşrifatçı, Cebeciler Kâtibi, tekrar Teş-rifatci, Vak'anüvis, Başmuhasebeci, Mevku-fatcı olmuş, 1795 de vefat ederek Üsküdarda Karacaahmed Mezarlığına defnedilmişdir. Aşağıdaki iki kıt'a çağdaşı Sürûrînin yazdığı ölün: târihleridir :



Vak'ai mevti meded bir münşii na/m âverin Hâcegândan etti erbabı kalem hâlin tebâh Emr ider şehnâmei tarihin istinsah içün «Enverînin ruhi firdevsi ide âramgâh» 1209 (M. 1795)

ı - j •

: ' -«


Mevt irüb düşdü elinden kalemi vak'anüvis Virile nâmei amali yemininden ana Kıldı misbâhı duadan lemean tarihi «Enveriııin ide pür nur mezarın Mevlâ» 1209

Sürûrî de kaydediyor, nazım ile meşgul olmuş, Arabca, Farsça, Türkçe manzumeleri vardır. Mahlasına nisbet ile anılan vekaayinâ-mesi basılmamış; Vak'anüvis Vâsıf Efendi onun notlarından çok faydalanmışdır; «Enverî Târihi» hicrî 1182-1205 (M. 1767-1791) yılları vak'alarını ihtiva eder.

ENVERÎ EFENDİ (Dizdarzâde İsmail) — On sekizinci asır hattatlarından; aslı Bağ-dadlı olub İbrahim isminde bir kardeşi ile beraber yazıya heves etmiş, sülüs ve nesih yazıda hayli ilerlemiş, bir iş dolayısı ile Bağdada gitmiş olan hattat Me-rzifonlu Seyyid Mehmed Hilmi Efendiden de ders, ve yazılarına imza koyma iznini aldıkdan sonra, hattatlara dâima iş bulunan fikir ve san'at merkezi İstanbul'a gelip yerleşmişdi. Büyük şehirde de yıllarca asrın yazı üstadlarından Eğrikapulu Râ-sim Efendiden yazı dersleri almış, yazısına bir şahsiyet vermişdi. Hayli yaşlı olduğu halde Bayazıdda Kâğıdcılar karşısındaki mekte-

be bitişik bir odada hattatlıkla geçinip giderken hicrî 1189 (M. 1775) da öldü. Bibi.: Müstakimzâde, Tuhfei Hattâtin.

ENVER - NİYAZİ MARŞI — 1909 da, İkinci Sultan Abdülhamidin tahtdan indirilmesinden sonra, güftesi kimindir ve kimin tarafından bestelenmişdir tesbit edemedik, her ikisine de «Kahramanı Hürriyet» denilmiş Erkânı Harb Binbaşı Enver Bey ile Kolağası Resneli Niyazi Bey hakkında çıkmış bir marş-dır. 1909 - 1910 yıllarının ölçüsüz heyecanı arasında îstanbulda herkesin ağzında dolas-mışdır; notasını bulamadık, ancak ilk kıt'ası-nı Niyazi Bey merhumun oğlu ressam Sami Bey'in delâleti ile elde edebildik :

Ah ne idik ne olduk Şimdi Hürriyet bulduk Sâyeii ittihadda Esâredden kurtulduk Yaşasın Niyâziler, Enverler Var olsun hamiyetli askerler

ENVER PAŞA — İkinci Meşrûtiyetin «Kahramanı Hürriyet» unvanı ile anılmış en ünlü simalarından, İttihad ve Terakkî Fırkasının en ön safdaki ricalinden, Harbiye Nazırı, Birinci Cihan Harbinde Osmanlı imparatorluğu orduları Başkumandan Vekili (Başku-madan pâdişahdır), Türkiyeyi Birinci Cihan Harbine sokanların en başında bulunan; aşa, -ğıdaki hal tercemesini İbrahim Alâeddin Göv-sa'nın «Türk Meşhurları» isimli eserinden nakletmekle yetiniyoruz :

«Osmanlı İmparatorluğunu 1908 de kurtarmaya çalışmış, 1918 de de batırmaya se-beb olmuş bulunanlardan biri, ve son zamanlar tarihinin pek meşhur bir simasıdır; 1881 de îstanbulda Divanyolunda doğdu, sonraları oğlunun tesiri ile Paşa ve Surreemini olan Ah-med Beyin oğludur, annesi Ayşe Hanım da, babası Ahrned Paşa da İstanbulludurlar. 1903 de Harbiyeden kurmay yüzyaşılıkla çıkmış, o zamanki 3. Orduya memur edilerek Manastır, Selanik ve Üskübün muhtelif bölgelerinde eş-kiyâ çeteleriyle müsademelerde buhınmuşdu. Merkezi Selânikde bulunan îttihad ve Terakkî Komitesi ordunun genç subayları arasında onu da elde etmişdi. 1908 meşrutiyetini ilân ettirmek için İkinci Abdülhamidi ordu vâsıtası ile sıkışdırmak üzere bir takım subayların hür-

r

ENVERPAŞA YALISI

5134


Yüklə 5,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   68   69   70   71   72   73   74   75   ...   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin