İstanbul ansiklopediSİ Büyük Kapalı Çarşıda Yağlıkçılarda İstanbul Hanımı



Yüklə 5,01 Mb.
səhifə75/80
tarix03.01.2019
ölçüsü5,01 Mb.
#88905
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   80

ERDOĞAN (Mehmed)

5148 —



İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

5149 —



ERDOĞAN SOKAĞI



Bu hünerli çiftin 1967 yılı Nisanında bir Atina turnesi üzerinde aşağıdaki satırları Hafta Sonu Gazetesinden alıyoruz :

«Erdoğan - Nuray çifti Yunanlıların kalb-îerini fethetti — Atina'nın en lüks gece kulübü Kopa - Kapana ile Kasbah'a uğrayanlar, bütün gece muhakkak rakı içecek, göbek ata çak, el çırpacak ve durmadan : — Aman Allah Yallah!., diye ahenkli bir sesle durmadan bıkmadan bağıracaktır. Bu «Arnan Allah Yallah» modası, bu kulüplerde seyircileri oyunla-riyle sihirliyen Türk dansözü Erdoğan ve Nuray çifti tarafından yayılmıştır.


telkin ederdi. Bu istanbul Ansiklopedisi'nin nâçiz müdevvini R. E. Koçu, Konya Lisesinde Abdülkadir Erdoğanın talebelerinden biri olmakla iftihar eder.

Ebced hesabı ile vak'alara târih söylemede zamanımızın en hünerli kalemine sâhibdi; aşağıdaki kıt'alar bu yolda bir kaç örnekdir :



ESKİŞEHİR'İN GERİ ALINMASINA

Aldı ilhamı inayet itti Hakka istinad Düşmanı tenkilü kahra azim oldu ordumuz Sürdü âdâyı çıkardı virdi târihe şeref «Eskişehire dikdi 'bayrak hâkim oldu ordumuz» 1341 M. 1923

£

İZMİR'İN GERİ ALINMASINA



Akla hayretler viren hârik hücûmiyle yine Pek hüyük bir safhai târih açıldı türklere t Kaydi ile târihini fahretmemek mumlan midi «Girdi kaalıir ordumuz eltâfı Hakla İzmire» 1341 M. 1922 *

LOZAN SULHU

(Hicrî ve Rûmî iki târih) Nihayetsiz fedâkârlıkla millet işte kurtuldu Ümidsizken necatdan bir hayâtı feyzi nev buldu Bu ulvî îyde farzdır bence herkes kesse bir

kurban

Ki «Hatmi şali Barb» pek şanlı bir «Tarihî

Sulh» oldu
1341 (M. 1922) 1339 (M. 1923)


ERDOĞAN (Mehmed) — inebolu'nun Dibek Köyünde aynı adı taşıyan bahtsız bir baba - oğul; 17 yaşında güzelce bir delikanlı olan oğul Mehmed Erdoğan 1965 yılı Mart'm-da çalışmak için istanbul'a gelmiş ve «Sevim» isimli bir yük motoruna tayfa olarak girmiş-dir; sekiz ay bu motorda çalışmış ve Ekim ay'ı başında esrarengiz bir şekilde kaybolmuş-dur; şöyle ki, Samatyada sahile yanaşmış olan motordan karaya çıkan genç tayfa tanıdığı bir manavdan on lira borç alarak balık ve yeşiJ salata alarak motora dönmüş ve bir daha gö-rülmemişdir; diğer tayfalarca yokluğu sözde ertesi sabah farkedilmişdir. Motor kaptanı genç tayfanın kaybolduğunu karakola bildirmiş fakat delikanlı bulunamamışdır. Durum telgrafla köydeki babasına bildirilmiş, baba Mehmed Erdoğan da ancak onbeş gün sonra istanbul'a gelebilmiş onun istanbul'a geldiği gün denizde oğlunun cesedi bulunmuşdur; güzel oğlanın balıklar tarafından didiklenmiş

cesedi karşısında perişan baba : «Mehmed çok iyi yüzme bilir, millerce yüzer, böyle kıyıdaki motordan denize düşüb boğulmasına imkân yokdur; oğluma bir kötülük yapdılar,

İ?

Mehmed Erdoğan

(Besim : Yaşar Ekinci)

sonra boğup denize attılar» iddiasında bulun
muşdur. Vak'ahın zabıta tahkikatı ve nasıl
bir sonuca bağlandığı tesbit edilemedi. Bu gibi
vak'alarm kriminologlar tarafından izlenmeğe
değer. Burhâneddin OLKER

ERDOĞAN - NURAY ÇÎFTİ — Eğlence âlemlerinin tâbiri ile «Oryantal Dans» san'-atkârı bir çift; Istanbulda şöhretleri 1966 yazında Tepebaşmda Cumhuriyet Paviyonu sahnesinde başlamışdır, hususiyetleri de sahneye hemen değişmez kıyafetle, dâima yalın ayak ve câzib yarı çıplaklıkla çıkmalarıdır; delikanlı Erdoğan, göbek çukuru altından bağlanmış ve paçaları ayak bilekleri üstünde bir pantolon ile, kollu ve gaayet kısa bir yelek - câme-dafi giyer ve omuzlarına bir pelerin atar; kız Nuray da sütiyen ve külotla çıkar, belden aşağı tüm çıplaklığı tülden kanad - etekler örter, başına oturduğu tacımsı sırpuşundan bir çe-şid duvak sarkıtır.

«nirdoğan ve Nuray çifti programlarına haşlamaları üzerine her iki kulüpte de masa bulma yarışması başlamıştır. Milyonerler, Aliki Vuyuklaki'nin kocasından, meşhur sinema yıldızı Canny Cares'e kadar her şöhret, ner gece ön masaları tutmakta ve Erdoğan Nuray çifti ile birlikte coşarak göbek atmaktadırlar; «Aman Allah Yallah» programı tam 45 dakika sürmektedir».



ERDOĞAN SOKAĞI — 1934 Belediye ge-hiir Rehberine göre Eminönü ilçesi Merkez bucağının Hocapaşa Mahallesi yollarındandır;

Erdoğan —- Nuray Çifti

(Resim : S. Bozcan)



L

r

ERDOĞRU (Ekrem)

5150



istanbul

ANSİKLOPEDİSl

5151



ERDURAN (Ayla)



lonyadan ve Rusyadan çağrıldı. Rusya tus-nesinde keman üstadı David Oistrahch ile dokuz ay çalışdı. Kıymetli san'atkârın üç yılını basın haberleri ile tesbit edelim :

«Ankara Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası solist kemancısı Ayla Erduran'ın 1960 yılı dış memleketler müzik turneleri büyük başarı ile sona ermiş bulunuyor. Genç Türk san'atçısı Bulgaristan'da 8, Yugoslavya'da 2 başarılı konser vermiştir. Atina Senfoni Orkestrasından bir davet almış, Mayıs ay'ı içinde Atina'da 3000 den fazla geçkin dinleyici önünde Mozart'ın Re Majör keman konçertosunu büyük bir başarı ile çalmıştır. Ayrıca, Almanya ve Portekiz'de çeşitli konserler verdikten sonra, tanınmış Fransız çelistlerinden Guy Fallot ile Kanada'nın batı kıyılarındaki 25 e yakın şehirde hayatının en büyük ve en


Ebüssuud Caddesi ile Hüdâvendigar Caddesi arasında uzanır, İbni Kemal Caddesi ile kavu-şağı vardır (1934 B.Ş.R. Pafta 1/2). Bir araba geçecek genişlikde paket taşı döşeli bir aralık sokakdır. Semtin adjına nisbetle Sirkeoi-nin otellerinden Olimpiyad Palas Oteli; Lâle Oteli, Konya Selçuk Palas Oteli, Bursa Palas Oteli bu sokaktadır; üçer katlı üç kagir binada da iş yazıhaneleri vardır; binaların altında da Akdeniz Nakliyat Anbarı ile l ambalaj yapıcısı, l berber, l lokanta, l oto parçacısı, l oto lâstikcisi vardır (Aralık 1966).

Hakkı GÖKTÜRK

ERBOĞRU (Ekrem) — tstanbul Radyosu saz sanatkârlarından, kemençeci; 1926 da Üsküdarda doğdu; Doktor Ziya Erdoğrunun oğludur, annesinin adı Faunadır, îlk ve orta tahsillerini babasının vazife ile bulunduğu Ordu, Ankara ve İstanbulda yapdı ve Haydarpaşa Lisesinden mezun oldu.

Mûsikîye olan hevesi çocukluk çağında başlamışdı; babası keman ve kemence çalardı, bir mûsikî bilgisi vardı, ondan bir şeyler öğrenmişdi, fakat asıl hocası onbeş - onaltı yaşlarında iken Emin Ongan oldu, onun mûsikî dersleri verdiği Üsküdar Mûsikî Cemiyetine intisab etti; keman çalan ağabeyi Kâmu-ran Erdoğrunun da yardımını gördü; 1957 de



Ekrem Erdoğru

(Resim: Yaşar Ekinci)

istanbul Radyosuna girdi; Radyodaki çalışma saatleri dışında gümürk komisyonculuğu yapmaktadır.

Hakkı GÖKTÜRK

ERDURAN (Ay^â) —- Ünlü violonist, Cumhur Başkanlığı Senfoni Orkestrası Keman Solisti; 1936 da İstanbulda doğdu; Profesör Doktor Behçet Sabit Erduran'ın kızı, annesinin adı Kadriye Melek hanımdır; Nişan-taşında 15. İlk Okulda okudu, keman çalmaya pek küçük yaşında başladı, öyleki henüz 10 yaşında iken «hârika san'atkâr çocuk» olarak tanındı, sonra Türkiye'yi dünyâda temsil eden sanat elçimizden biri oldu. Türkiyenin en büyük gazetelerinden Cumhuriyet Gazetesinin birinci sayfasında bir resmi ile birlikte yayınlanmış aşağıdaki satırlar Ayla Erduran'ın adım memleketine duyuran ilk yazılardandır :

«Bir San'at Hâdisesi — Geçenlerde Ankara Devlet Konservatuarında verdiği hususî bir keman konserile başkentimizin en tanınmış müzik üstadlarmı hayretler içinde bırakan bir kız çocuktan gazeteler bahsetmişlerdi. Yavru, Tıb Fakültesi profesörlerinden doktor Behçet Sabit Erduranın kızıdır. Henüz 10 yaşındadır. Fevkalâde istidadını erkenden keşfeden ailesi, onu, harbin ikinci yılında profesör Berkere götürmüş, muntazam ders almasını temin etmiştir. Küçük Ayla, harb yılları içinde yetişmeğe başlamış bir Türk san'atkârıdır. Bir çok kemancıların yirmi senede yenemediği güçlükleri o, şimdiden arkada bırakmıştır. Keman edebiyatının en derin eserlerini yetişmiş bir artist kudretile ifâde edebilmektedir. Haber al-" dığımıza göre küçük Ayla, Çocuk Esirgeme Kurumu menfaatine olmak üzere yakında şehrimizde Saray sinemasında bir konser verecektir. Memleket san'atı ve kültürü bakımından bu konserin büyük bir alâka toplayacağına şüphe etmiyoruz» (1946).

Piyanist Profesör Ferdi von Statzer'in refakatinde verilen konser gazetenin tahmin ettiği büyük alâkayı toplamışdır. Ayla Erduran 1947 de Paris Konservatuarına gönderildi ve orada dört sene kalarak Prof. Zino Francis-siccatti ve Prof. Gelemyan ile çalışdı. 1956 da yurd dışındaki korner turnelerine başladı, 1956 da Polonyadan çağrıldı, 1957 de tekrar Po-

başarılı konser gezisine çıkmıştır. Yine Guy Fallot ile Alaska'ya kadar uzanan ikinci turnesine katılmış, bu defa 15 şehirde konser ve-miştir». (Hayat Mecmuası, 1961)/

«Şimdiye kadar dünyanın sayılı büyük şehirlerinde konserler vermiş olan kıymetli viyolonistimiz Ayla Erduran Londradaki ilk konserinde büyük başarı sağladı. Türk emprezaryo Ömer Umar'ın tertiplediği Londra-nın ünlü Wigmore Hall'ündeki bu konserinde Aylâ'ya piyanoda Mithat Fenmen refakat etti. İngilterede «san'atçıların şöhret yolu Wigmo-re Hall'den geçer» sözü yaygındır, çünkü oradaki konserlerinde başarı kazanan san'atçıla-ra daha büyük kapıların açılması kolaylaşmaktadır. Nitekim, Christian Dior'un mavi üzerine altın işlemeli Hint kumaşından bir tuvaletini giymiş olarak resitalini veren Ayla

Ayla Erduran

(Resim : S. Bozcalı)





ERDURAN (Behçet Sabit

5152 —



istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

5158 —



ERE4Lİ CAMİÎ


Erduran'ın gelecek mevsimde bir orkestra re-fakatiyle çalacağından şimdiden bahsediliyor. Arkada, basına ayrılan sıralarda oturan «Times» gazetesi tenkidcisinin san'atçınuizı hah raretle alkışlayışı bilhassa dikkati çekti. Ertesi günkü yazısında : «Miss Erduran şüphesiz ki bir konçerto san'atçısıdır, onun bir orkestrayla ve konçerto çalışını dinlemeden tatmin olamıyacağız» diye teşvikkâr bir dil kullanarak san'atçımızı övmüştür» (Hayat Mecmuası, 1962).

«Ünlü violonist Ayla Erduran bir müddet-tenberi devamlı olarak Türkiye'de ve Avrupa'da vereceği konserler için çalışmaktadır. Şubat içinde istanbul Belediyesi Konservatuarı Konserleri dizisinden birinde yeni bir konçerto çalacakdır. Bu konçerto muhtemelen Sibe-lius'un Keman Konçertosu olacakdır. Şehir Orkestrası da bu yıl iyi şefleri görme mutlu-luğundadır. Ayla Erduran'ın Şan Sinemasında vereceği konserde orkestrayı günümüzün ünlü şeflerinden Sir Barbirolli idare edecek-dir. Halle Orkestrasıyla görme imkânını bulduğumuz şefin istanbul'a gelişi bir san'at olayıdır, fakat sadece bir tesadüf değildir. Geçen mevsim Ayla Erduranı Londrada verdiği konserde görmüş ve dinlemiş, çok beğendiğini açıkça olan Sir Barbirolli, bu defa Aylâ'mn konserini idare etmek için bilhassa Türkiye'ye gelmişdir» (Hareket Gazetesi, 1963).

Fransızca ve ingilizce bilir; sporlardan denizde yüzmeyi sever.

ERDURAN (Behçet Sabit) — Tıb doktoru, profesör, çok değerli bir ürolog; 15 Şubat 1886 da İstanbul'da Sultanahmed semtinde doğdu; babası Tekirdağlı Mehmed Efendidir, Türkiye Sahil Fenerleri İdaresinde çalışmış, Fenerler Rüsumat Dâiresi Müdürlüğünde bulunmuş, bu idarenin merkezinin bulunduğu Çanakkalede 1912 de vefat etmişdir; annesi de Tekirdağlı olup Topçu Yüzbaşılarından Mehmed Efendinin kızı Emine Nazmiye Hanımdır. (Vefatı 1913) B.S. Erduran ilk ve orta okulları Çanakkalede bitirmiş, 1905 de Üsküdar Sultanîsinden mezun olarak İstanbul Darülfünunun Tıb Fakültesine girmiş, 1912'de bu fakülteyi bitirerek 1912 -1918 arasında aynı fakültede asistanlık, 1918-1923 arasında Gu-rebâ Hastahânesinde üroloji şefliği yapmış, 1923 - 1925 arasında da Ankarada Sıhhiye

Müdürlüğünde ve Memleket Hastahânesinde çalışmış, operatörlük yapmış, 1925 de İstanbul Tıb Fakültesinin Üroloji Kliniği Profesörlüğüne tâyin edilerek 1957 de emekli oluncaya kadar bu kürsüde, Türk tababetinin çok seçkin hocalarından biri olarak kalmışdır.

Fransızca, Almanca bilir, mahviyet sahibi ilim adamı, geniş bilgisi ve sohbetleri ile zarif bir meclis adamıdır; Fransız ve Alman Üroloji Cemiyeti ve Milletlerarası Üroloji Cemiyeti Üyesi ve muhabir üyesi, Türk Üroloji Cemiyetinin müessisi ve fahrî reisi Türk Jinekoloji Cemiyetinin fahrî üyesidir; Frasaya, 1929 da İngiltereye tahsil, meslekî tedkikler, kongrelere katılma veya zatî seyâhatlar vesilesi ile 1916 dan bu yana Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika, Mısır, Lübnan, Irak, İtalya, Yunanistan, Macaristan, Avusturya, Polonya, Rusya ve Belçikaya gitti; 1956 da neşredilmiş «Ürolojide Endokskopi» isim telif bir eseri, ve Üroloji neşriyatı üzerine telif - terceme meslekî önemli bir el kitabı vardır.

İstanbul Gümrük Müdürlüğü Müfettişliğinde bulunmuş Bosnalı Ali Riza Bey'in kızı Kadriye Melek Hanım ile evlenmişdir; bu ha-



Behcet Sabit Erduran

(Besim : S. Bozcalı)

nımdan doğan Ayla adındaki kızı (doğ. 1936) memleketimizin pek değerli san'ankârlarından, Türkiyenin dünyâ yüzündeki san'at elçilerinden bir viyolonistdir (B. : Erduran, Ayla); Ayla Erduranın yetişmesinde Profesör Behçet Sabit ile K. Melek Erduranın aydın ana -baba ve mürebbî hisseleri çok büyükdür.

Bu satırların yazıldığı sırada bu kıymetli ilim adamı redin sevgi ile bağlı olduğu zevcesi birlikde Ayazpaşadaki evinde kibârâne inzi-vâye çekilmiş bulunuyordu, san'atkâr kızının yurd içinde ve dışında hepsi büyük takdirle karşılanan konserleri değerli profesörün saadet kaynağı oluyordu (1968).



ERDURAN (Leylâ) — «Kadın gazeteci; 1928 de Samsunda doğdu; İhsan Bey'le Mihri-man Hanımın kızıdır; Nilüfer Hâtûn İlk Okulunda, Üsküdar, sonra Arnavudköyü Amerikan Kız Kollejlerinde okudu (1950); gazeteci ve piyes yazarı Refik Erduranla evlenmişdir, 1953 doğumlu Murad ve Adnan adında ikiz • iki oğlu vardır (B. : Erduran, Refik); Zevci gibi gazetecilik yapmaktadır, Milliyet Gazetesinde çalışmışdır; Taç Yayınevini kurdu; Gazeteciler Cemiyeti, Gazeteciler Sendikası, Moda Kulübü, Anadolu Kulübü üyesidir; bütün Avrupayı dolaşmış, Amerikaya gitmiş-dir» ,Kim Kimdir Ansiklopedisi, 1962).

ERDURAN (Refik) — «Gazeteci, piyes yazarı; 1928 de İstanbul'da doğdu; Hüsâmed-din Bey ile Refika hanımın oğludur; Nilüfer Hâtûn İlk Okulunda ve Robert Kollejde okudu (1947); 1951 de Amerikada Carnell Üniversitesinin Tiyatro Edebiyat Bölümünü bitirdi. Film çevirdi, piyes yazdı, Milliyet Gazetesinde fıkra muharrirliği yapdı, Akbaba Mizah Mecmuasına yakılar yazdı; Çağlayan Yayjn-evini kurdu. İngilizce, Frasızca bilir; Moda Kulübü üyesidir; Avculuk, yelkencilik, yürüyüş sporlarını sever; Amerikaya gitmiş, bütün Avrupayı dolaşmış, Japonyaya ve gönüllü olarak Koreye gitmişdir. Zevcesi Leylâ Hanım da gazetecidir (B. : Erduran, Leylâ); bu hanımdan Murad (doğ. 1953 ve Adnan (doğ. 1953) ikiz ikioğlu vardır. Eserleri : Yağmur Duası (roman, 1952), Deli (Piyes, 1957), Bir Kilo Namus (1957), Karayar Köprüsü (1957), İp Oyunu (1958), Cengiz Hanın Bisikleti (1958), Büyük Jüstinyen (1959), Aman Avcı (1961)» (Kim Kimdir Ansiklopedisi, 1962).

EREĞLİ CAMİİ — Ş-ehremininde Millet Caddesinde idi; Hadikatül Cevâmide «Şehremini Camii» adı ile kayıdlı olub şu malûmat verilmektedir : «Banisi Fâtih Sultan Mehmed Handır; vazifesi (imam, müezzin, kayyum aylıkları ve şâir masrafları) Fâtif Sultan Mehmed'in asıl büyük vakfından verilir, mahallesine Ereğli Mahallesi denilir, sebebi, Ereğli-den gelerek bu mahallede yerleşmiş bir kimsenin bu camii külli tamir ettirmesidir, kendisi de camii şerif civânnda medfundur. Şadırvanın bulunduğu avlu kapusu yanındaki çeşme Ebüssuud Efendinindir. Civarındaki çarşıyı da îstanbula Şehremini olanlardan biri kurmuş, çarşının ortasına bir kuyu kazdırmış, bu camiin şadırvanı musluklarına da o kuyudan su vermişdi, camie ve semte Şehremini adının verilmesi de bundandır, bu zât da camiin bağçesinde medfundur. Bilâhare Ebüssuud Efendi çeşme yaptırmış, camie çeşmenin suyundan su verilmiş, o kuyu terk edilmiş-dir».

İstanbul şehrinin kale duvarları içinde Türkler tarafından yapılmış bir cami idi. Yapılışı için yüz yıllardan beri şu parlak hâtıra anlatıla gelmişdir :

İstanbul Fâtih Sultan Mehmed'in kılıcı ile 29 Mayıs 1453 Salı günü şafak vakti fet-hedilmişdi. Ordusunun arkasından şehre giren hükümdar Salı/Çarşamba gecesini Tapkapu-su karşısındaki otağında geçirmiş, Çarşamba günün de îstanbula muhteşem bir zafer alayı ile girmişdi. Pâdişâhın atı zamanımızda Şehremini denilen mevkie geldiğinde tam öğle zamanına rastlamış, alayda bulunan müezzinler Ezan okumaya başlayınca Sultan Mehmed atından inerek o zamanlar kırlık, bostanlık olan o semtde hemen oracıkda ve büyük bir cemaatle namaz kılmış ve : «Seccademin serildiği yere bir mescid yapılsın!..» emrini vermiş, Ereğli ve Ş-ehremini isimleri ile anılan camiin ilk binası birkaç gün içinde Fâtih Sultan Mehmed'in adına bu suretle kurulmuş, sonra bu mescid adı meçhul kalmış Ereğli hayır sahibi tarafından temelinden tutularak yeni-lenmişdir.

Cami harab bir durumda iken 1942 - 1943 arasında yıktırılarak yerinin genişletilecek caddeye katılması kararlaşmış, o târihde R. E. Koçu'nun yukarda kaydettiğimiz menkıbeyi neşretmesi üzerine bu tasavvurdan vaz



r

EREĞLİ MAHALLESi

5154 —



İ&AÎffiÛt

ANSİKLOPEDİSİ

5155 —=

EREL (Hakla Şinâsi)



sındaki hummalı îmar faaliyetinde en hürmetkar bir lisan ile yapılan ikazlara rağmen yıkdı-rılmış ve yeri genişletilen Millet Caddesine ka-tılmışdır.

ERE&Lİ MAHALLESİ — 1934 Belediye g-ehir Rehberine göre Fâtih İlçesinin Şehremini Bucağının 13 mahallesinden biri; aynı bucağın İbrâhimçavuş, Melekhâtun, Bayazıd-ağa, Arpaemini ve Denizabdal mahalleleri ite çevrilmişdir.

Sınır yolları şunlardır : Ayık Fırını Sokağı ve Saray Meydanı (îbrâhimçavuş Mahallesi ile), Saray Meydanı ve Arma Sokağı (Melekhâtun Mahallesi ile), İskenderağa Camii Sokağının bir kısmı ve Karanfilliçavuş Sokağı (Bayazıdağa Mahallesi ile), Topkapusu Caddesinin bir kısmı ve Millet Caddesinin bir kısmı (Arpaemini Mahallesi ile), Denizabdal Çeşmesi Sokağının bir kısmı ve Denizabdal Camii Sokağı (Denizabdal Mahallesi ile).

îç yolları şunlardır: Saray Meydanı Caddesinin bir kısmı, îskenderağa Camii Sokağının bir kısmı, Yunus Emre Sokağı, îs-
geçirmiş, ve Bay Bican Bağcıoğlu, Diş Doktoru Bay Hasan ve Mühendis Bay Ferid 01-çer'in himmetleri ile Ereğli - Şehremini Camii 1948 - 1949 arasında beton bir yapı olarak ihya edilmişdir. Ekrem Hakkı Ayverdi 1953 de basılmış «Fâtih Devri Mimarîsi» isimli esefinde şunları yazıyor :

«Yanlış (eski büyük yangınlardan yanmış olabilir, 1942 de taş minareli, harabca bir ah-şab camii mevcud idi ve namaza açıkdı), 1940 senesinde duvarlarının bakiyesi de kaldırıl-mışdı. 1949 da âlî himmet zatların gayretiyle beton tavanlı ve yeni tarz sıvalı olarak temelden yapılıp oldukça süslenmişdir. Namaza açıkdır. Mahallî rivayet bu camiin yerinde Fâtihin ilk namazı kıldığı şeklinde ise de, pek yakınında olan Harbî Mescidinden galat olsa gerekdir».

Ekrem Hakkı Ayverdinin Harbî Mescidi hakhkında kaydettiği rivayeti Hadıkâtül Ce-vâmi de yazar. O rivayet Ereğli Camiine yakıştırılmış da olsa, Fâtih Sultan Mehmed'in yapdırdığı bir ,cami olarak muhafazası mutla-kaa gereken Eğreğli Camii, 1957 - 1958 ara-

Ereğli Mahallesi

(19Î4 Belediye Şehir Rehberinden)

kender Bostanı Sokağı, Mustafaçavuş Çıkmazı, Şehremini Camii Sokağı, Günaydın Sokağı, Koyuncu Sokağı, Denizabdal Kireçhâne Sokağı, Yenibörekci Sokağı, Masura Sokağı, Börekçi-veli Sokağı, Lalapaşa Sokağı, (1934 B.Ş.R. Pafta 73).

1963 yılından beri mahalle muhtarlığında bulunan serbest ticâret erbabından Bay Mustafa Uysal'ın verdiği malûmata göre Ereğli Mahallesinde 400 ev, 10 apartıman, 200 dükkân, 3 fırın, 4 eczâhâne, l park, 2 cami (îskenderağa Camii ve Ereğli Camii; Mahalleye adım Ereğli Camii Millet Caddesi genişletilir-ken istimlâk edilmiş ve yıkdırılmışdır) vardır; nüfusu 1110 erkek ve 1011 kadın olmak üzere 2121 kişidir. (1966).



Hakkı GÖKTÜRK

EREL (Hakkı Şinâsi) — «Doktor Amiral, asrımızın ilk yarısında istanbul'un hem mesleğinde hazakati, hem de hastalarına karşı ki-bârâne nezâketi ile tanınmışdı; 1869 da îs-tanbulda doğdu, Harbiye Nezâreti memurlarından Ali Şinâsi Beyin oğludur, asıl adı İs-mail Hakkı olup imzalarına babasının adını ilâve ettiğinden Hakkı Şdnâsi ismi ile şöhret bul-muşdu; 1890 da Askerî Tıbbiyeden Deniz Yüz başılığı ile çıkmış, Deniz Hastahânesinde çalışırken iç hastalıklarındaki bilgisini arttırmak için 1893 de Almanyaya gönderilmiş, üç sene kadar kalmış, dönüşünde aynı hastahânenin iç hastalıkları mütahassısı olmuş, ayrıca Şişli Etfal Hastahânesinde de çalışmışdır. 1904 de Miralay rütbesinde iken İkinci Sultan Abdül-hamid'e verilen bir jurnal üzerine evvelâ Bur-saya, sonra oradan Konyaya sürüldü; 1SO& de Meşrûtiyetin ilânı üzerine İstanbul'a döndü ve -Deniz Hastahânesi Başhekimliğine tâyin edildi. 1917 de Amiral oldu. Emekli ve İstanbul Cemiyeti Belediye (Şehir Meclisi) Reisi Vekili iken 1923 seçiminde Atatürk'ün bizzat tesbit ettiği adaylar arasında ve listenin başında İstanbul Mebusluğuna seçildi, beş devre, yirmi yıla yakın mebusluk yapdı. 1941 de Modadaki evinde vefat etti» (î. A. Gövsa, Türk Meşhurları).

Profesör Dr. Şinâsi Hakkı Erel, bu değerli zâtın oğlu, hayrülhalefidir.



EREL (Şinâsi Hakkı) — Tıb doktoru, operatör, İstanbul Üniversitesi Tıb Fakültesi Profesörlerinden, aynı Üniversitenin Ekspe-

rimantâl Cerrahî Kliniği direktörü; 1902 de İs-tanbulda doğdu; babası İsmail Hakkı Şinâsi Paşadır (B. : Hakkı Şinâsi Paşa). Annesinin adı Resmiye Hanımdır; ilk tahsilini Bebekde Saint Gabriel ve Kadıköyünde Saint Joseph Fransız mekteplerinde yapdı, Galatasarayı Lisesini bitirdi (1920); 1925 de İstanbul Üniversitesi Tıb Fakültesinden diploma aldı, askerliğini Tabib Teğmen olarak Gülhâne Hastahânesinde (1925 - 1926), ve mecburî hizmetini 1926 - 1927 arasında İmroz Adası Hükümet Tabibi olarak yapdı; 1927 de Şişli Etfal Hastahânesinde, 1927 - 1929 arasında da Ceh-rahpaşa Hastahânesinde asistan olarak çalış-dı; ihtisas tahsilini Fransada Strasburg'da Clinique Chirurgicale'de yapdı (1929 - 1931); memlekete dündüğünde Haydarpaşa Tıb Fakültesinde müderris muavini (1933), aynı yıl içinde Darülfünun yerine kurulan İstanbul Üniversitesi Profesör Muavini oldu; 1933 -1941 arasında Doçent olarak Haseki Hastahânesi 2. Cerrahî Kliniğinde çalışdı, 1941 de Profesör oldu ve Çapa Gurebâ Hastahânesi 2. Cerrahî Kliniğinde bulundu, 1951 de bu kliniğin



Şinâsi Hakkı Erel

(Resim : Yaşar Ekinci)





EREM (Cemâleddin)

5İ56

İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

5157 —

NUEİ (Eren)




direktörü oldu; bu satırların yazıldığı sırada kürsü profesörü idi (1967).

Tıb mecmualarında makaale ve tebliğ olarak elliden fazla orijinal eseri vardır, bir kısmı bâzı meslekdaşları ile müşterek yazılmışdır.

Nevgece Hanımla evlidir, Tüli adında bir kızı (doğ. 1935), bu kızından torunu vardır. Yelken ve golf sporlarını sever; Fransızca, ingilizce bilir; Büyük Kulüb, İstanbul Kulübü, Moda Deniz Kulübü ve Büyükada Anadolu Kulübü üyesidir.

EREM (Cemâleddin) — «Yüksek Gemi mühendisi; 1917 de Bandırmada doğdu; babasının adı Hasan Tahsin, annesinin adı Meliha Meryemdir; İzmir Erkek Lisesinde okudu (1936), Almanyada Berlinde Technische Hoch-sehule'yi bitirdi (1944); 1946 - 1953 arasında İstanbulda îstinye Tersanesinde çalışdı, 1953 de Haliç Tersanesi Gemi inşaat Baş Mühendisi oldu, 1954 - 1957 arasında aynı tersanenin İşletme Müdürlüğünü yapdı, Japonyada yapdı-rılan Türk gemilerinin murâkıb mühendisliği ile Japonyaya gitti. İstanbulda inşâ edilen Kartal, Kabataş ve Demiryolu araba vapurlarının mühendisliğini yapmışdır. Evlidir ve Almanca bilir» (Kim Kimdir Ansiklopedisi; 1962),

Bu değerli gemi mühendisine yazdığımız bir mektuba cevab alınamadığımız için sânı ile denk tafsilâtlı hâl tercemesi ve resmi yazılıp çizdirilemedi.

EREMEKTAR (Mustafa) — «Karikatürist; 1930 da İstanbulda doğdu; Yusuf Bey ile Müyesser Hanımın oğludur; Şişli İlk Okulunda ve Fındıklı Orta Okulunda okudu (1949); 1947 de (Orta okul öğrencisi iken) Doğan Kardeş çocuk mecmuasında meslek hayatına atıldı; Nebioğlu Yayınevinde (1948), Tef mizah mecmuasında (1955), Akbaba mizah mecmuasında (1955), Akşam gazetesinde, Vatan gazetesinde (1957) çalışdı; hâlen, Akşam Gazetesi hâriç İstanbulda yayınlanan gazetelerin ve mecmuaların hemen hepsinde karikatürleri görülmektedir. Lütfiye (Sornaoğlu) Hanımla evlidir. Gazeteciler Cemiyeti, Gazeteciler Sendikası, Türk Devrim Ocakları üyesidir 1959 da Gazeteciler Sendikasının karikatür yarışması birinciliğini kazanmışdır. Çocuk kitabları yaz-

mış, Taş Devri adında bir resimli roman yapmışdır» (Kim Kimdir Ansiklopedisi, 1962).

EREN (Abdurrahman Âdil) — Ünlü avukat ve muharrir; hicrî 1284 (M. 1867 - 1868) de Selânikde doğdu; avukat Osman Nuri Efendinin oğlu, Selanik Mevlevîhânesi Şeyhi Cevahirci Derviş Ali Efendinin torunudur; annesinin adı Fatma Hanımdır. İlk ve rüşdiye tahsilini Selânikde yapdı, 1301 (M. 1883 - 1884) de Istanbula gelerek Hukuk Mektebine girdi, yazı yazmaya büyük bir hevesle çocukluğunda başlamışdı, 1299 (M. 1881 - 1882) de Selanik Resmî Vilâyet Gazetesinde târihî bir konu üzerine ilk makaalesi çıkmışdır ki o tarihde henüz 14-15 yaşlarında bir çocuk idi; îstan-bula gelir gelmez günleri Hukuk Mektebi ile gazete idarehanelerinde geçmeye başladı. Kendisi şöyle anlatıyor : «Son derece utangaç, çekingen bir genç idim. Hukuk Mektebinde dersler öğleye kadardı, Ayasofya Camiin Üçüncü Sultan Ahmed Meydan Çeşmesi karşısındaki kapusuna bitişik aşçı dükkânında mekteb arkadaşlarımla yarım pilâv ve yarım tas kebabı yer, sonra Terceman Matbaasına giderdim. Gazeteye devamım gönüllü idi, muvazzaf değildim; Tevfik Efendi adında birinin yanında yamak gibi çalışırdım. Bu zat beni gazetede kimse ile tanıştırmamışdır. Ahmed Mithad Efendi benim Tercemanda çalışdığımı hiç bil-memişdir».

Şiir ile de meşgul olmuşdu; ilk manzumesini de yine Selânikde iken H. 1296 (M. 1878 -1879) da 11-12 yaşlarında yazmışdır, bir mü-nacaattır, ilk beyti şudur :


Yüklə 5,01 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   72   73   74   75   76   77   78   79   80




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin