riyet ve meşrûtiyet isteyerek Kümelide yer yer dağa çıkdıklarmı saraya bildirmişlerdi. Bunlardan biri Kolağası Niyazi, öteki de Kurmay Binbaşı Enver Beydi. Sarayı korkutmak için adları ile birlikde hayatları da ortaya konmuş bulunuyordu, bundan dolayıdır ki Enver ile Niyazi ismi 1908 inkılâbından sonra Hürriyet Kahramanı diye dillerde dolaşdı.
«1909 da Berlin ateşemiliteri oldu. 1911 de İtalyanlar Trablusgarbe asker çıkardıkları zaman memleketi seven birçok genç Türk subayları gibi oraya gitti ve onu hürriyet kahramanı olarak zâten alkışlamakda olan halk bu hareketi ile de ayrıca sevmişdi.
«Fakat Enver Beyin yalnız vatan aşkı ile değil, siyâsî emeller ve şahsî hırslarla hareket etmekde olduğu bundan sonra yavaş yavaş meydana çıkmaya başlamışdır. (Balkan harbi içinde) Babıâli baskınını yapması, Harbiye nazırı Nâzım Paşayı öldürtmesi, hele saraya dâmâd olması (Zevcesi Naciye Sultan) bu hâlini gösteren ilk hareketleridir. Balkan bozgunundan sonra Edirneyi geri almak üzere ordu ileri yürüdüğü zaman bu harekete Enver Bey de iştirak etti, Edirneyi kurtaran o değildi, fakat bu muvaffakiyete adını karıştırmak fırsatım kaçırmamışdı. Nihayet sadı-râzam ve Harbiye Nâzın Mahmud Şevket Pa-
Enver Paşa
(Resim : S. Bozcalı)
şa öldürülünce İttihad ve Terakki erkânına yaptığı ısrar üzerine 1913 de Harbiye Nazırlığına geçdi ve kaymakam, yarbay iken (Miralaylığı - Albaylığı atlayarak) Livâlığa, Generalliğe yükseldi.
«1914 Mart'ında Şehzade Süleyman Efendinin kızı Naciye Sultanla evlendi. Süleyman Nizif'in nüktesiyle Enver Paşa, Enver Beyi öldürdü. 1914 de çıkan Birinci Cihan Harbine Osmanlı İmparatorluğu da Almanlarla birlikde katıldı. Hiç bir ihtiyata riâyet etmeden, hattâ Almanlardan siyâsî ve mâlî teminat bile almadan İmparatorluğu harbe sokanların başında Harbiye Nâzın Enver Paşa, gelir. Sa-rıkamışda Türk ordusunu ihtiyatsız bir sergüzeşte sürükleyerek mahveden yine Enver Paşa olmuşdur.
«1918 de Cihan Harbi ve onunla birlikde Osmanlı İmparatorluğu bitince Enver Paşa, arkadaşları ile birlikde Almanyaya kaçdı. Oradan Moskovaya ve Türkistana geçdi. Önce Sovyet rejimini oralarda yaymak vazifesini alınışdı, fakat sonraları Türkistanda kendisi için bir istiklâl hareketi yapmayı tesarlaya-rak Sovyetlerin aleyhine döndü. Bir çok maceralar ve bazı muharebeler geçirdikden sonra 1922 Ağustos'unda Kızıl Ordu ile girişdiği bir muharebede Valcuan'da vurularak öldü.
«Sonraki hareketleri, tasavvur ve teşebbüsleri ve muhtelif vesilelerle meydana çıkardığı basit ve dar fikirleri de gösteriyor- ki Enver Paşa, büyük mevkileri hazim edecek, ehemmiyeti geniş memleket işlerini başarabilecek çapta yaradılmış değildi, buna rağmen adı hâlâ hürmetle anılır» (î. A. Gövsa, Türk Meşhurları).
ENVEE PAŞA YALISI — Boğaziçinde Kuruçeşmede yakın geçmişin en büyük ve en güzel ahşab yalılardan biri idi.
XIX. yüzyıl başında bu binanın yerinde «Şah Sultan Yalıları» diye anılır biri büyük, biri küçük iki ahşab yalı vardı. Hazineci Hassaya âid olan bu yalılar 1802 senesinde 200 kese akçeye mûsevî bir sarrafa satıldı. Fakat pek az sonra yalılar bedeli karşılığı geri alınarak yine sultanların ikaametine tahsis olundu.
Eski Şah Sultan Yalılarından, İstanbul tarafında bulunan büyük yalı, bir müddet
Hamdi Paşanın tasarrufunda kalmış ve Paşanın ölümünden sonra, İkinci Sultan Abdülha-mid tarafından, Sakızlı Edhem Paşaya ihsan olunmuştu. Edhem Paşa bu yalıda, bilhassa zengin kütüphanesinde, verimli yıllar geçirmiş, âlim oğullar yetiştirmiştir. Paşa, Dâhiliye Nâzın bulunduğu sırada, İstanbul'a gelen Avusturya - Macaristan Veliahdı Arşidük Ru-dolf, 19 Nisan 1884 Cumartesi günü, Üsküdar tarafına yaptığı bir gezinti dönüşünde, Ku-ruçeşmeye, Edhem Paşa Yalısına gelerek, Paşaya bir kart bırakmışdı.
Edhem Paşanın ölümünden sonra yalıyı, Şûrai Devlet Reisi Sâid Paşa'nın oğlu Şerif Paşa'ya. verildi. Boğaziçinin bu eski ve güzel yalısına, Şerif Paşa büyük bir tamir koydurmuş ve bu esnada eski yalının mimarî üslûbu da bozulmuştur. Bu tamirler sırasında, deniz üstündeki cepheye balkonlar ilâve edilmişti. Şerif Paşa henüz yalıya yerleşmeden, Sultan Abdülhamidin iradesiyle, bina, Pâdişâhın hemşirelerinden Mediha Sultanın ikaametine tahsis edilmiştir. Fatma Sultanın ölümünden sonra, Mediha Sultan, Baltalimanı Sahilsara-yına geçince, yalı tekrar boş kalmış ve Meşrûtiyetin ilânında, bir müddet yalıda, Meclisi Mebusa Reisi Ahmed Rıza Bey, kiracı olarak
oturmuştur. Yalı bu sırada, Enver Paşa ile evlenmesi münasebetiyle, Naciye Sultana verilmiştir. Enver Paşa binanın arkasına bâzı yeni dâireler yaptırmış, yalının dağ tarafındaki bahçeleri, koruları tanzim ettirmiş ve tepeye bir de köşk inşa ettirmiştir. Bu yalı, Ha-zinei Hassa tarafından verilen an'anevî sultan çeyizi ile döşenmiş. Boğaziçinin son sultan yalılarından biri idi.
Enver Paşa, yalının üst katında ve İstanbul tarafındaki büyük salonu kütüphane olarak hazırlamıştı. Burada misafirleri kabul eder ve zengin bir kitaplık içinde, günün, siyâsî, askerî mes'elelerini münâkaşa ederdi. Birinci Dünya Harbinde, bu kütüphaneye kabul edilen en mühim sîmâ, Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal Paşa olmuştu. Büyük Harbin bizim aleyhimizde kötü bir neticeye doğru gitmekte olduğunu gören Mustafa Kemal Paşa, İkinci Ordu Kumandanına vekâlet ettiği,sırada, diğer ordu kumandanlarına bir şifre ile müracaat ederek, hükümeti devirmek ve itilâf Devletleri ile münferid bir sulh yaparak devleti kurtarmak teşebbüsünde bulunmuş ve bu hareketten haberdar olan Başkumandan Vekili, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmeye, Bahriye Erkânı Harb Reisi Albay Rauf
ENZEL (L. Karen)
— 5136 —
İSTANBUL
EKAY (Gülbin)
— 5137 — yapdı ve 1939 da diploma aldığı fakülteye asistanlıkla döndü, doktora imtihanını verdi, 1952 de doçent, 1959 da profesör oldu. Türkiye ^ Ormancılar Cemiyeti, Türkiye Tabiatı Koruma Cemiyeti, Orman Mühendisleri Odası üyesidir. Almanca ve İngilizce bilir; Türkân (Sun) Hanımla evlidir, Kemal (doğ. 1957) adında bir oğlu vardır. Ormancılık üzerine terceme ve te'lif eserleri ve ders kitabları vardır» (Kim Kimdir Ansiklopedisi, 1962).
EKAY (Gülbin) — Türk tiyatro ve sinemasının en câzib ve çok kültürlü simalarından bir aktris; doğum târihi tesbit edilemedi, 1940 etrafında doğmuş olacakdır; Ses Mecmuasının bir muharibine şunları söylemişdir : «Balerin olmak isterdim, ondan sonra şantöz olmak fikri yıllarca kafamda yaşadı. Bunlardan ikisinde de tiyatro vardır. Fakat babam annemden ayrılınca ben de Kadıköy Kız
Gülbin Eray
(Resim : S. Bozcalı)
Bey'i (Orbay) memur etmiş, sonra da Ana-fartalar -Kahramanını Kuruçeşme Yalısına davet ederek, kütüphane salonunda kendisiyle uzun bir mülakat yapmıştı. Enver Paşanın biraderi Kâmil Bey, bu gizli mülakattan bahsederken : «Biraderim konuşmanın mahrem kalması için, kapıya, Sultan Efendinin nezâret etmesini ve içeriye habersiz kimsenin bırakılmamasını rica etmişti.» demektedir.
Mütarekenin imzalanmasından sonra, başta Enver Paşa olmak üzere, İttihat ve Terakki ileri gelenleri, kendilerini memleketten kaçıracak gemiye bu yalının rıhtımından ayrılıp geçmişlerdi. Bu tarihî yalı, Kuruçeşmedeki büyük kömür depoları yapılırken, yıktırılmış ve buradaki hâtıralar böylece dağılıp gitmiştir.
Halûk Y. ŞEHSÜVAROĞLU
ENZEL (Leslie Karen) — 1966 yılında 17 yaşında Amerikalı güzel bir kız; zamanımızda (1964-1967) îstanbula gelen ve «Beatnik» denilen hırpanî turistlerin en yamanı.
Babası Albert Enzel «Dupont» şirketinin isviçre mümessili olarak Amerikadan gelip Cenevrede yerleşmişdir; Leslie orada Didier adında zengin bir Fransız gencine âşık olmuş, delikanlı ile çılgınlar gibi Sevişmiş, ve bu muhabbet arasında hâmile kalmışdır. Didier, Les-iie ile evlenmeye talib olduğu halde Enzel ailesi asabî bir taassub göstermiş, Didier'nin talebini red etmiş, çocuğu gizlice düşürtmüş ve kızlarını tsviçrede bir ıslahhaneye koymaya karar vermişdir. Toy ve güzel kız kararı sezer sezmez, ayağına çekdiği bir pantolon ve ceketinin cebinde azıcık bir para ile İsviçreden İstanbula kaçmışdır. Vak'a İnterpol'e ve îstan-buldaki Amerikan konsolosluğuna bildirilmiş ise, ağır sinir krizleri geçiren Leslie'nin büyük çılgınlıklar yapması önlenememişdir.
Aşağıdaki satırları Hürriyet Gazetesinden
alıyoruz : - .. •
«17 yaşındaki Amerikalı kız İstanbulda önüne gelenle aşk yapmış, bütün erkeklerin tekliflerini şuursuzca kabul etmişdir» (Hürriyet ( Ekim 1966); bu yüzden bâzı otellerden kovulan Leslie, nihayet bir Türk arkadaşının evinde bulunmuş, ve İstanbula gelen ve yapdıklarına peşîman olan baba ile anasına teslim edilmişdir.
Pis kılıklı perişan, kirli pasaklı güzel kız
ise yaptıklarından hiç de nadim görünmemiş : «Anamdan, babamdan ve hattâ Didier'den artık nefret ediyorum; ne okumak ne de iş yapmak istiyorum, benim için hayat artık nerede akşam, orada sabahdır», ve kucağında bir kedi yavrusunu göstererek : «İşte benim tek dostum» demişdir (B. : Hırpanî Turistler).
Leslie Karen Enzel, okumak gibi yazmak-dan da nefret etmese idi, İstanbuldaki maceralarının notları cihan edebiyatının en müdhiş itirafnâmelerinden biri olurdu.
EBAKTAN (Hâlid Numan) — Târih ve Coğrafiya öğretmeni, bu İstanbul Ansiklopedisinin yazı ailesinden; 1918 de Üsküdarda îhsâniyede doğdu; babası 1876 (1293) Bulgaristan muhacirlerinden Filibeli Nalbandbaşı Salih Sâim Efendi, annesi İstanbullu Anadolu-kavaklı Fatma Fahriye Hanımdır. Üsküdarda Malhâtun İlk Okulunda, Üsküdar Orta Okulunda, Kadıköy ve Haydarpaşa Liselerinde okudu; 1937 de Haydarpaşa Lisesinde ve 1942 de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinin Coğrafiya bölümünden diploma aldı; ve aynı yıl içinde yedek subay olarak askerlik görevine başladı; 1944 de terhis edildi. 1945 de kısa bir müddet Devlet Deniz Yolları idaresinde muantörlük yapdı; 1946 da Antakya
Hâlid Eraktan
(Resim : S. Bozcalı)
ANSİKLOPEDİSİ
Erkek San'at Enstitüsü Târih ve Coğrafiya öğretmenliğine tâyin edildi; 1962 yılma kadar Antakyada kaldı, 1962 de İstanbul'da Levend Zincirlikuyu Yapı San'at Enstitüsüne Târih ve Coğrafiya öğretmenliği ve müdür muavinliği ile nakledildi. Bu satırların yazıldığı sırada ayni vazifede bulunuyordu.
1942 de Vedad Hanımla evlenmişlerdir; Salâhaddin (doğumu 1943), Atilâ (doğumu 1944) ve Salih (doğumu 1959) adında üç erkek evlâdları vardır.
Temiz yüzlü, hâli ve tavrı merdâne, güzel konuşur, mesleğinde titiz, yazılarında dikkatli, dostluğuna güvenilir, muhitinde sevilen adamdır. İyi bir kütübhâneye sâhibdir, mesleği ile ilgili yayınları dikkatle tâkib eder. Basın hayatına Antakyada Sabah ve Atayolu gazetelerinde mahallî tedkik yazıları ile girmiş-dir. îstanbula geldikden sonra da İstanbul Ansiklopedisinin değerli bir yardımcısı olmuşdur.
EKALP (Hâlid Vehbi) — «Felsefe profesörü; 1907 de Selânikde doğdu; İhsan Bey ile Zekiye Hanınım oğludur; Feyziye İlk ve Orta Okulunda, İstanbul Erkek isesinde okudu (1927), 1932 de Paris Edebiyat Fakültesini bitirdi; Kadıköy Erkek Lisesinde Felsefe Öğretmeni, İstanbul Üniversitesinde Felsefe Doçenti (1933), aynı Fakültede Profesör (1949) oldu. Yahya Kemâl'i Sevenler Cemiyeti, Işık Lisesi Cemiyeti, Türk - Fransız Cemiyeti üyesidir. Emine (Kösen) Hanımla evlidir, Abdürrahman adında (doğ. 1939) bir oğlu vardır. Fransızca ve Almanca billir. Fransa, İngiltere, Hollanda, Almanya, İsviçre, İtalya'ya gitmişdir (1928-1958) arasında). Eserleri : Felsefe Târihi (Weber'den, 1İ938), Des-cartes Fiziğinin Metafizik Temelleri (1939), Lojistik (Reichenbach ile, 1939), Delilik (Fre-te'den, 1946), Enthydemos (Eflâtun'dan, 1945), Metafizikde, Fizik ve Kimyada Metod (1947), Platon (1953), Yahya Kemâl İçin (1959)» (Kim Kimdir Ansiklopedisi, 1962).
EKASLAN (ismail) — «İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi profesörlerinden; 1917 de Afiyonda doğdu, Mustafa Bey ile Hâ-fize Hanımın oğludur; Af iyon îsmetpaşa İlk Okulunda, Af iyon Lisesinde okudu (1931), 1938 de İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesini bitirdi; Denizlide Orman Müfettişliği
ERBAB SOKAĞI
6İ38
İSTANBUL
ansiklopedisi
5İ39 -^
ERCAN (Yazgan)
San'at Enstitüsüne girmek zorunda kaldım. Evlenip ayrıldım. Kendi dikişlerimi diktim, bir avukat yanında çalıştım. Onun için eski kelimeleri de kullanıyorum. 1961 de Küçük Sah-ne'de «Hepimiz Paris'te» piyesinde sahneye çıktım. «Tütün Yolu»'ndaki rolümü beğenirim. «Sessiz Harb», «Küçük Hanımın Kısmeti», «Ümitler Kırılınca», «Zorla Evlendik», «Mev-lût» filmlerini çevirdim. Romantik devrimde Croninden hoşlanırdım, şimdi Panait îsrati, Hemingway ve Steinbeck'i beğeniyorum Sevdiğim artistlerin hepsi öldü. Gary Cooper, Erol Flynn, Jeff Chandler, Charles Laughton. Caz müziği hâriç, bütün müzikleri, Japon ve Çin mâziğine varıncaya kadar, severim.»
Ayni mecmua Gülbin Eray'ı şöyle tarif ediyor : «Türk tiyatro ve sinemasının en güzel koyu mavi gözlerine sâhib, 1.70 boyunda heykel gibi düzgün bir vücud yapısı, uzun ve biçimli bacaklar, güzel elli ayaklı; fakat ko-nuşduğu zamandır ki şahsiyeti olan bir kadın olduğu görülür. Kendi has görüşleri, düşünceleri vardır; samimî, hür fikirli, rahat konuşur, kendisini zevkle dinletir. Kamera karşısında evinin banyosundaymış kadar rahat soyunan akrist üstün şahsiyetinden hiç bir şey kaybetmiyor; cömertçe soyunduğu son filmi Erkekler Utansın adını taşımaktadır».
ERBAB SOKAĞI .— 1934 Belediye Şehir Rehberine göre Fâtih ilçesinin Karagümrük Nahiyesinin Kaariye Atikalipaşa Mahallesi yollarından, Neşter sokağı ile Kaariye Türbe Sokağı arasındadır; Merdivenli Hamam Sokağı ile kavuşağı vardır (1934 B.Ş.R. Pafta 7 ve 8/109 ve 110). Yerine gidilip bu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi. (Ağustos 1967)
ERBAŞAR (Bülend) — Tiyatro aktörü, l'stanbulda doğdu, Hukuk Fakültesinde okudu, 1959 da istanbul Şehir Tiyatrosuna girdi ve sahneye ilk defa «imtihan Yılı» piyesinde çık-dı; oynadığı oyunlardan bâzıları şunlardır : «Bir Takım insanlar», «Sinekler», «Mekteb Arkadaşı», «Hırçın Kız». Hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.
Bibi. : Ses Mecmuası, 1967.
ERBİL (Sadeddin) — Türk tiyatro ve sinemasının değerli aktörlerinden; 6 Mart 1925
de Istanbulda Cihangirde doğdu, polis memuru B. Mustafa Erbil'in oğludur, annesinin adı Cemile Hanımdır; Kabataş Erkek Lisesinde okudu, tiyatroya karşı ilgisi de lise öğrencisi iken başladı; sahneye ilk defa 1943 de 18 yaşında iken Shakespear'in «Nasıl Hoşunuza Giderse» piyesinde küçük bir rol ile çıkdı; sonra «Yayla Kartalı», «iki Efendinin Uşağı», «Casuslar» ve «Cimri» piyeslerinde önemli roller aldı. Askerlik görevini yapar iken bir sene kadar tiyatrodan ayrılan Sadeddin Erbil terhisinden sonra Râşid Riza, Ses, Küçük Sahne, Dormen, Karaca, Çığır Sahne ve Bulvar tiyatrolarında çalışdı; «Doktorun Hatâsı»nda Louis Bedt, «Aşk Tuzağı»nda Sibiets, «Küçük Kulube»'de Philippe, «Bana çiçek yollama»^ Arnold, «Generalin Aşkı»'nda doktor, ve «Kart Horoz »da Kaptan Kâmil oldu. Sinema âlemine de girdi, tiyatroda bir komediyen san'atkâr sinemada «Kötü Adam» rollerini tercih etti. Elli kadar filmde oynadı; ilk filmi 1943 de çevrilmiş olan «Plevnede 13 Kahraman »'dır, ki perde de ilk görüldüğü zaman da 18 yaşında idi; rol aldığı filmlerden bâzıları şunlardır : «Dokuz Dağın Efesi», «Kalpaklı-
Sadettin Erbil
(Resim : Yaşar Ekinci)
lar», «Gelinin Muradı», «Denize Giden Yol», «Kaatilin Kızı».
Evli, iki çocuk babasıdır; posta pulu ko-leksiyoncusudur, balık tutmasını, futbol maçı seyrini ve briç kâğıd oyunu sever, 1.85 boyunda, koyu kahverengi saçlı, ela gözlü zarif bir meclis adamıdır.
Dört akvaryumu vardır, bu akvaryumlar masum çocukluk yıllarının hâtırasına bağlanır, kendisi şöyle anlatıyor : «Çocukluğumda en büyük zevkim balık tutmaktı. Yenîköyde oturur iken, 12 -13 yaşlarında, okuldan eve gelince ayakkabılarımı bir kenara atıp çıplak ayakla sokağa fırlardım. At kuyruklanndaki kılları koparıp olta yapardım. Yem için eski bir konserve kutusu da her zaman yanımda hazır olurdu. Daha sonralan da kılıca, lüfere çıktım. Boğaz kıyılarında, Marmara'da balık tuta tuta onlara bir yakınlığım başladı. O zamanki idealim bir gün para kazanıp bir akvaryum sahibi olmaktı.»
ERBULAK (Altan) — Karikatürist ve aktör; 1929 da Erzurumda doğdu; babasının adı Kadri, annesinin adı Necla'dır; Bursada 52. ilk okulda, Istanbulda Bakırköy Orta Okulunda ve Işık Lisesinde okudu, 1945 de Güzel San'atlar Akademisine girdi; fakat akademiyi üçüncü sınıfında iken bırakdı, karikatürst ola-
Altan Erbıılak
(Besim : S. Bozcalı)
rak basın hayatına atıldı; kendisi şöyle anlatıyor :
«1943 de, 14 yaşımda Markopaşa'da ilk karikatürümü yayınladım. Ondan sonra, «Çocuk Sesi», «Doğan Kardeş», «Hafta», «Akbaba», «Karikatür», «Tef» ve «Pazar»da karikatür çizdim. 1949 - 53 arası «Vatan», 1955'-ten sonra «Yeni Sabah»da çalışdım.» (Ses Mecmuası).
Çocukluğundan beri büyük ilgi duyduğu sahne hayatına 1956 da Cep Tiyatrosunda amatör aktör olarak başladı; Küçük Sahne ve Dormen Tiyatrosunda oynadı; san'atkâr hüvi-yejbi, sempatik yüzü, güzel konuşması, taşkın zekâsı ve çok çok canlı hareketleri ile pek çabuk tanındı; ve 1962 de basından tamamen ayrılarak sahne âlemine profesyonel aktör olarak yerleşdi; sinemaya da kayıdsız kalmadı; sempatik bir komedi aktörü olarak filmlerde rol aldı, fakat asıl bağı tiyatroda kaldı. Yine kendi anlatıyor :
«19 senedir karikatür çizdim; Kimse benimle, karikatürist olduğum için röportaj yapmadı. Ancak sinema ve tiyatroda oynadıktan sonra röportaj yazarları, foto muhabirleri kapımı çalmaya başladı. Üzülüyorum. Karikatürcü aktörden daha ufak bir iş mi yapıyor? Bir gün gelecek, tiyatro ve sinemadan ayrılacağım, ama ömrümün sonuna kadar karikatür çizeceğim.» (Ses Mecmuası).
iki defa evlenmişdir; ilk zevcesi, basından arkadaşı desinatür - ressam Firuz Aşkının kız kardeşi Hatice Altandır, bu hanımdan yine Altan adını koydukları bir kızı olmuşdur (doğ. 1957); gene evlilere örnek bir saadet içinde yaşarlar iken birden ayrılıvermişlerdir. ikinci zevcesi Dormen Tiyatrosunda tanıdığı akrist Füsun Şahindir, 1964 de bir Kıbrıs turnesinde o adada evlenmişlerdir.
Gazeteciler Cemiyeti, Gazeteciler Sendikası, Türk Sahne San'atkârları Cemiyeti üyesidir. Çocuk ayuneakları meraklısı ve bir oyuncak koleksiyonu sahibidir. Fransa, Almanya ve Jsviçreye gitmişdir.
Burhaneddin OLKER
ERCAN (YAZGAN) — Tiyatro aktörü; Sinopda doğdu; Istanbulda Kadıköy San'at Enstitüsünü bitirdi; sahneye ilk defa Üsküdar Genç Oyuncular topluluğunda çıkdı; Ulvi Uraz Tiyatrosunda profesyonel oldu; «Ay Do-
ansiklopedisi
5141 —
ERCİN (Orhan)
ERCİL (Nusret
5140 —
İSTANBUL
garken», «Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım» ve «Hababam Sınıfı» oyunlarında çok beğenildi. Hayatı hakkında başka bilgi edinilemedi.
Bibi. : Ses Mecmuası, 1967.
ERÇİL (Nusret) — «Yüksek mühendis; 1914 de İstanbulda doğdu; babasının adı Kâmil, annesinin adı Sâimedir; Ortaköy İlk Okulunda, Kabataş Erkek Lisesinde okudu, 1940 da istanbul Teknik Üniversitesini bitirdi; te-lekaminikasiyon mühendisliği, Ankara Telefon Müdürlüğünde şebeke, fen müfettişliği (1941 -1949), istanbul Telefon Müdürlüğü Şebeke inşaat Amirliği, teknik muavinlik, müdürlük yapdı (1950 - 1955); 1956 da Fen Müdürü, 1957 de P.T.T. Müfettişi, 1960 da P.T.T. İstanbul Bölge Başmüdürü oldu, bu satırların yazıldığı sırada bu vazifede bulunuyordu. İngilizce, Fransızca bilir; Amerika, isveç, Danimarka ve Ingiltereye gitmişdir; Kuranpartör Sistemleri adında (Telif, 1961) bir eseri vardır.» (Kim Kimdir Ansiklopedisi, 1962).
ERCİN (Kâmil) — Türk matbaacılığının gelişmesi hizmet etmiş bir teknisyen-öğretmen; 1892 de İstanbulda Firûzağa semtinde doğdu, polis memuru Ali Riza Efendinin oğludur, annesinin adı Zehra Hanımdır, ilk tahsilini Ka-sımpaşada Necmi Terakki Mektebinde yapdı, Başiktaş Askerî Rüşdiyesinde ve Özel Âfitabı Maarif Mektebinde okudu. 1908 Temmuzunda meşrûtiyetin ilânından bir ay sonra 18 yaşında iken Babıâli (şimdilik Vilâyet Konağı) karşısında Tomruk Dâiresi denilen binada Fethi Bey adında bir muharririn çıkardığı «Saadet» gazetesinin matbaasına mürettib çırağı olarak girdi ve böylece bir meslek hayatına atılmış oldu.
Matbaa harflerinin teker teker el ile toplandığı ve eski Arab harfleri üzerine 480 gözlü harf. kasalarının önünde hayli çetin olan mürettibliğin usûl ve kaaidelerini 10 gün gibi kısa bir zamanda öğrendi ki hem istidadının hem de mesleğe olan hevesinin delili oldu, ve ustası, o devrin tanınmış bir mürettiblerinden Gözlüklü Mahmud Efendinin takdirini kazandı,-ve hemen müstakil olarak bir kasa başına geçirildi (B. : Arab Asıllı Türk Harfleri, İstanbul Matbaacılığında; cild 2, sayfa 924). «Saadet»'den sonra, o devrin kapanıp kapanıp
yenileri kurularak çıkan gazetelerinden «Yeni Gazete»'de, «Siperi Saika», «Şûrayı Ümmet» gazetelerinde çalışdı; uzunca bir müddet Harbiye Mektebi Matbaasında ve İkdam Matbaasında bulundu; 1922 -1928 arasında işinin yanında Mürettibler Cemiyeti İdare Hey'etinde çalışdı, 1928 de Devlet Matbaasına girdi (kadim adı Matbaai Âmire, sonra Maarif Matbaası, zamanımızdaki adı Millî Eğitim Basımevi) ; Divanyolunda meşhur Çevri Kalfa Mektebinde Maarif Bakanlığı tarafından açılan ve Devlet Matbaası Müdürlüğüne bağlı Matbaacılık Okulunda bir kurs devresi geçirdi ve ayrıca «Maliyet Kursu»nu birincilikle bitirdi ve atölye şefi oldu. 1938 de Maarif Vekâleti tarafından meslekî tedkiklerde bulunmak üzere Almanyaya gönderildi, Leipzigde ve Berlinde dünyânın en büyük matbaa ve matbaacılık enstitülerinde fiilen çalışarak staj gördü; ayrıca kırma, iplik ve tel dikiş, harman maki-naları yapan fabrikalarında montaj stajı gördü, 1940 da memlekete dönüşünde matbaacılık bilgisi üzerine iki teknik eser yazdı; «Dizgi ve Cild işleri» ve «Tipografya Usûlü İle Baskı işleri» (bu ikincisi ustası Hayri Zorlu-
Kâmil Ercin
(Resim : Yaşar Ekinci)
tuna ile müşterek) isimlerini taşıyan kitablar devletçe basdırıldı, hem Matbaacılık Okuluna ders kitabları, hem de Türkiyede bu vadide yayınlanmış ilk eserler oldu. 1950 de ünlü matbaa makinisti Alman Willi Blümel ile iş birli ği yaparak «Matbaacılık Dergisi»ni çıkardı. İkinci Dünyâ Harbinden sonra Almanyada Dusseldorfda açılan Milletlerarası İlk Matbaacılık Sergisini ziyaret etti; matbaacılıkda bir hârikalar âlemi olan bu sergiyi, göremeyen meslekd^larına da dergisinde en geniş ölçüde meslekî dil ile anlatdı; fakat maalesef bu teknik dergi o zamanın iktisadî güçlükleri karşısında ancak 22 nüsha çıkabildi.
1952 -1953 arasında Maarif Matbaasından emekliye ayrıldı; Matbaacılık Okuluna İdare Şefi oldu, ayrıca «Dizi Teknolojisi», «Maliyet» ve «Malzeme Bilgisi» dersleri öğretmenliğine tâyin edildi; takrirlerini «Matbaacılık Ders Notları» adı ile bir kitab hâlinde topladı ki 1954 ve 1956 da iki defa basılmışdır.
1955 de İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü tarafından kendisine Onursal Üyelik (Fahrî Âzâlık) unvanı verildi. 1956 sıhhî sebeblerle okuldan ayrıldı.
Bu satırların yazıldığı sırada Beylerbeyinde oturuyordu; muhitinin hürmetini kazanmış hoş sohbet bir meclis adamı olarak müte-vâziâne yaşıyordu. Kâmil Ercin, memleketinin bir sahada yükselmesine ömür harcamış şöhretsiz kahraman örneklerindendir.
Ünlü aktörlerimizden Orhan Ercin bu zâtın oğludur.