İstanbul ansiklopediSİ Büyükada Camii (Resim: Kemal Zeren)



Yüklə 4,97 Mb.
səhifə59/75
tarix07.01.2019
ölçüsü4,97 Mb.
#91759
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   75

AYNALI DÜNYA

Ne aynah işler dönüyor

Bu akşam yüreğimdekini açığa vuracağım

Hafif bir yağmur bağlamıştı

7,55 lik bir kurşun sesi

Sevdâlı adam

Fingirdek bir kadın

Tamam.


Şahinkaya Dil (Garib gürler Antolojisi)

Ş. Dil «Aynalı» yi «Tuhaf, garib» yerinde kullanıyor gibidir.

AYNALI — Üçüncü Sultan Mustafanm büyük kıt'adaki altın parasının halk ağzındaki adıdır. Mehmed Zeki Pakalin «Tarih Deyimleri ve Terimleri» adındaki mühim eserinde bu altın parayı şöyle tarif ediyor: «Kenarları nakışlı olup tuğra ile yazıların etrafında sâde veya noktalı ikişer üçer değirmi çizgi vardı, halk tarafından aynaya benzetilerek aynalı denilmişti».

Aynalı, kadın ziynet altını olarak bilhassa rağbet gördü; ve bu maksatla İstanbul sarraflarında dâîma arandı. Hicrî 1290, milâdî 1874 intişara başlamış ilk mizah gazetelerimizden «Lâtife» nin l numaralı sayısında «Sarrafiye» başlıklı bendde ziynet altınlarından bahsedilirken şu satırlar yazılmıştır:

Yaldız Varakçılarda bulunur

Pul kutusu altmış paraya

Aynah akşamlan hayli kalabalık

Fındık tazesi 5, bayatı 6 kuru§

Mahmudiye tersanede tamirde...

Bu fıkracıkda «hayli kalabalık» diye yapılan imâ bu isimdeki meşhur bir Galata meyhanesidir.

AYNALI BAKICI — Yarım asır evvelki İstanbulun namlı bakıcı ve büyücülerinden; Sülüklü'de otururdu; aslı Rumelili, ellilik bir

kadındı. Kendisine müracaat edenlere, bir karış boyunda bir aynaya bakarak istikbalden ve gaipten haber verirdi.



Sermed Muhtar Alus

AYNALI ÇARŞI — Beyoğlunda, Meşrutiyet Caddesinde, Galatasaraya yakın, bu cadde ile Sahne sokağı arasında uzanan bir pasajdır; bir zamanlar şöhreti büyük şehri dolduran bu geçidin bugünkü adı Avrupa Pasajıdır.

Ayanalı Çarşıyı Meşrutiyet Caddesinden iki basamaklı bir merdivenle çıkılır; zemin mermer döşelidir, iki tarafında birbirinin ta-nramiyle eşi olan dükkânlar vardır. Pasaj Aynalı Çarşı adını dükkânların arasında bulunan müstakil şeklindeki aynalardan almıştı; bu aynalar üzerine asılı kürevî abajurlar içerisinde birer elektrik ampulü asılıdır. Aynalı Çarşı üzerini örten balık sırtı bir cam tavandan ışık alır. Sahne sokağına çıkan mahrecin iç tarafında bir madalyon içerisinde kabart-^ ma bir arslan başı; Meşrutiyet Caddesindeki mahrecin iç tarafında kabartma bir Atatürk başı vardır.

1947 de İstanbul Ansiklopedisi adına pasaj gezilirken 7 numaralı ıtriyatçı dükkânından, bu pasajın Sait Kozoğlu isminde birisinin mülkü olduğu öğrenilmiştir.

Pasajda bulunan dükkânlar şunlardır: Solda: l No. da: Konstantin Siotis, berber. 3 No. da: Josef ve Puzant Bisar, ipekçi. 5 No. da: R. Levi, Tuhafiye mağazası; Marino elbise boya ve temizleme evi. 7 No. da A. Al'kestaridis, Itriyat, çorap, eldivenci. 9 No. da: Y. Kalfaoğlu, Ajurcu. 11 No. da: Antanyo Katenari, Kundura boya evi. 13 No. da: Moiz Pizante, Pijama ve ropdöşambr. Mi-hal Daniolos, kuyumcu ve tamirci. 15 No. da: Rupenyan Hanberk - Takvor Hanberk, Türk musiki pazarı. 17 No. da: Pagomi, Kadın-erkek terzisi. 19 No. da: Yako Acıman ve biraderi Ergönül, Terzi levazımatı. 21 No. da: Çamlıca pazarı.

Sağda: 2 No. da: Berç Bayvertyan, Düğmeci. 4 No. da: Niko Dimatos, Ayakkabı, terlik, bağ işleri; Güneş boya ve temizleme evi. 6 No. da: Mihran, İşlemeci, J. Tanatar, Kuyumcu ve saat tamircisi. 8 No. da: Hakver, parfümeri. 10 No. da: Rafael Moi, İbrişimci: kordon, ajur, plise, çorap tamiratı, düğme. 12

No. da: Anna Papazyan, Düğme atelyesi. Yorgi Kalumenos, Kunduracı; 14 No. da: Kanada kürk evi. 16 No. da: Yorgi Papamihal, Gömlekçi; Yorgi Uriyenios, Ajurcu.. 18 No. da: Yücel Yayınevi. Galeri, çanta satımevi. 22 No, da: Boğos Sarıcıyan, Düğmeci. 20 No. da: Yücel Yayınevi. Galeri,, çanta satımevi. 22 No. da: Ulus pazarı (1947)..

İsmail Ersevim

AYNALIÇEŞME MESCİDİ — Hastahane (Yenibahçe) çayırı yanında geniş bir yangın yerinde, Sultan Selim Medresesi ve Mescidi önünden Aksaray - Topkapu tramvay caddesine çıkarken Saray Hamamı Sokağı ile bu

Yenibahçede Aynalı Çeşme (Resim: R. Sevinçsoy)

sokağın Sigortacı Sokağı ile olan kavşağı köşesinde idi; Hadikat-ül-Cevamün kaydine göre, yaptıran bir divittar Mehmet Efendidir ki mescid bu isimle de anılırdı. Bu satırların yazıldığı sırada (Temmuz 1946), dört köşe mi-

Yenibahçede Aynalı Çeşme (Resim: R. Sevinçsoy)

AYNALIÇEŞME MESCİDİ

1610 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

1611 —

AYNALIKAVAK SARAYI




>nare kaidesi ile küçük harab çeşme müstesna, yer ile bir olmuş bulunuyordu. Ankaz ve minare kaidesine göre kesme taştan yapılmış olduğu tereddütsüz kaydolunabilir. Saray Hamamı Sokağı üzerinde yine kesme taştan ve klâsik üslûpta, kemerine kadar toprağa gömülmüş olan çeşmenin hazinesi tamamen yıkılmıştır; kitabesi yoktur; cephesindeki nakışlı sıva izlerinden vaktiyle üslûplaşmış çiçek nakışları ile müzeyyen olduğu görülmektedir ki çeşmelerde emsaline pek nadir rastlanır. Bibî.: Hadikat-ül-Cevâmi, I; REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.

AYNALIÇEŞME MESCİDİ — Yenibahç» civarında, geniş bir yangın yerinde, 1934 Belediye Şehir rehberine göre Akdeniz Caddesi ile Yenibahçeden Fatihe çıkarken sağ kola rastlıyan Hakperest Sokağı üzerindedir. Ha-dikat-ül-Cevami, onyedinci asır vezirlerinden Silâhtar Bıyıklı Mustafa Paşa tarafından yaptırıldığını, köşesinde bir sebil ve çeşme bulunduğunu, sebilin, şair Çevri tarafından yazılmış manzum tarih kitabesinin tarih mısraı:



Menbai kevser sebili âbı nâb H. 1046

olduğunu kaydeder. Mustafa Paşa, kaptan paşalıkla gittiği Girit çenginde şehit olmuştur.

Bu satırların yazıldığı sırada, bir avlu duvarı ile harab avlu kapısı, harab ve ayna taşına kadar moloza gömülmüş çeşme ve çeşmenin yanı basında minare kaidesi, mihrab duvarının alt kısımları ve cenup duvarının köşesi müstesna yer ile bir olmuş bir halde idi. Çeşme ve duvar parçaları ve dört yıl kadar evvel yıktırılmış olan minarenin taşları, bu mabedin kesme taş ve tuğladan yapılmış olduğunu göstermektedir. Sebilden en ufak bir iz kalmamıştır. Kesme taştan klâsik üslûpta olan çeşmenin kitabesi yoktur. Nakışlı sıva izlerinden vaktiyle cephesi serapa üslûplaşmış çiçek nakışları ile müzeyyen imiş ki, bu nakışlarda beyaz zemin üzerine siyah, mavi (çivit mavisi), ve kırmızı (kiremit kırmızısı) kullanılmıştır. Çeşmenin haznesi durmaktadır (Temmuz 1946).

Bibi.: Hadikat-ül-Cevâmi, I; REK ve Muzaffer Esen, Gezi notu.

AYNALIDÜKKÂN SOKAĞI — Fâtih kazası Fener nahiyesinin Hamamı Mühiddin ve Kasım Gönanî Mahalleleri arasında sınır

teşkil eden sokaklardandır. Ayan ve Kürkçü çeşmesi sokakları arasında uzanır.

Ayan Sokağı kavşağından girildiğine göre, yol iki arabanın ferah ferah geçebileceği genişlikte olup kaba taş döşelidir ve bozuktur. Kenarlarda ayrıca birer kişilik yaya kaldırımları vardır. Yol boyunca ekseri ikişer katlı kagir evler sıralanır.

Başlangıçtan az ileride, solda nihayetle-nen Karakapan sokağının hemen karşısında Balat Rum kilisesi bulunnr. Daha ileride üç araba genişliğine çıkan yol Tamburacı, Toptancı ve Riza sokakları tarafından birer defa kesilir. Bu arada, mahalle bakallmın karşısında, sağda, 43 numaralı ev hakikaten ince bir zevkin mahsulüdür. Hamamı Camii avlusundan itibaren sola dirsek yapıp sağa kıvrılan sokak, az ötede Kürkçü Çeşmesi Sokağına kavuşur (Ekim 1946).



İsmail Ersevim

AYNALIKAVAK CADDESİ — Beyoğlu

Kazasının Hasköy Nahiyesinin Keçecipîri Mahallesinin sokaklanndandır (1934 Belediye Şehir Rehberinin 17 numaralı paftasına bakınız); Hasköycamii Sokağı ile Kasımpaşa -Hasköy Yolu arasında uıanır; Keçecipîri Mahallesi ile Kasımpaşanm Camiikebîr Mahallesi arasında sınır sokaktır; Hasköycamii Sokağı başından yüründüğüne göre sol kolda Muslukluçeşme Sokağı ile bir kavşağı vardır, Toygar Sokağı ile de bir dörtyol ağzı yaparak kesişir. İki araba rahat geçecek genişlikte, Toygar Sokağına kadar asfalt, o dört yol ağzından bitimine kadar da paket taşı döşelidir; dikçe bir yokuş halinde Kasımpaşa - Hasköy yoluna bağlanır.

İlk kısmının sol kenarında arsalar arasında altı bir kaç göz dükkân bir kagir ev, bir arsa aşırı iki katlı kagir bir ev, sağ kolda da Denizcilik Bankasının Liman İşletmesinin anbarlar duvarı vardır.

Toygar Sokağı dörtyol ağzından sonraki ikinci kısmında ikişer üçer katlı, kapuları dörder beşer basamak taş merdivenli evler vardır. Kasımpaşa - Silâhdarağa otobüsleri bu caddeden geçer (aralık 1959).



Hakkı Göktürk

AYNALI KAVAK SARAYI yahud TERSANE SARAYI — Kasımpaşa'da Haliç sahi-

linin en büyük sarayı, İstanbulun Topkapu ve Üsküdar sarayların dan «sonra mükellef ve büyük bir yapısı idi.

İnşasına, Birinci Ahmed zamanında ve bu hükümdarın emri ile Hicrî 1022 yılı sonlarında (M. 1613) bir kasır ile başlanmış, bu kasır bir müddet metruk kaldıktan sonra hednıe-dilmiş, Üçünrü Selim devrine kadar, tecdi-den yapılan binalar ve ilâvelerle büyümüştü.

İmparatorluk tersanesinin Kasımpaşa'da kuruluşu Yavuz Sultan Selim zamanında başladı (B.: Tersane, Tersaneiâmire). Fetihten Yavuz devrine kadar, Haliç kıyısından Okmeyda-nma doğru Kasımpaşa sutlarını büyük bir koru kaplamıştı (B.: Kasımpaşa); bu koru, Fâtih Sultan Mehmedin sevdiği yerlerdendi, otağı hümâyûnunu kurdurarak sık sık gelir, Ok-meydanında da kemankeşlik yapardı. Yavuz zamanında sahildeki araziye tersane kurulunca, koru da ona nisbetle «Tersane Bahçesi», hükümdarların bir tenezzüh yeri olması itibariyle de «Hasbahçe» diye anılır oldu.

Hicrî 1022 Şevvalinin başlannda Birinci Ahmed bir Edirne seyahatine çıktı; sadaret kaymakamına gönderdiği bir hattı hümâyûnu ile, bir yıl kadar kalmağa niyet ettiği Edirne-den avdetine değin, pek sevdiği ve ekseriya oradan yaya olarak Ebâ • Eyyubül-ensarî'nin türbesini ziyarete gittiği Tersane Bahçesinde bir kasır yaptırılmasını emretti; bunu, vak'a nüvis Naima Efendi, tarihinin ikinci cildinde şöyle kayıt ve tesbit eder:

«Binai kasri Tersane - kendûler Edirne-de iken Tersane Bahçesinde bir kasri âli maa tetimmâtihâ bina olunmak buyuruldu, İstan-bula teşrif buyurduklarında sâbikâ ve lahika ekser ande olup gâhice EM Eyyubül-ensarî radiyallahü anhülbâri Hazretlerinin ziyaretlerine rahi pinhan ile tevazuan piyade hareket iderler idi».

Birinci Ahmed Edirneden Hicrî 1023 Muharremi başlarında (1614 Şubatı) döndü, vak'a-nüvisin tasviri ile «âvani berfü baran» idi. yollarda çok zahmet çekilmiş bilhassa Çorlu ile,Silivri arasında «çamur sînebende çıkmış idi»; genç hükümdar, sayfiye mevsiminin gelmesini beklemeden Tersane Bahçesine gitti:

«İstanbula vusulden birkaç gün sonra Tersane Bahçesine birkaç gün göçüp mukaddema binası ferman olunan kasri vâlâ dahi tamam olmağla ande aram buyurdular ve

Tersane Bahçesine bittabi' meyilleri olmağile iç harem bahçesine ayandan şükûfe erbabı enva iezhar getürüp muteber olanları birer mahalle tarh ettiler, hattâ müfti ve vüzera ol emre mübaşir oldular».

Naima tarihinin yine ikinci cildinden alınmış olan bu bend de aydın olarak gösteriyor ki, tersane kasrının yanında bir de çiçek bahçesi tanzim edilmiş, başta Şeyhülislâm gelmek üzere devrin vüzerası, uleması muhtelif nadide çiçek soğan ve fidanları hediye etmişlerdir; burada Birinci Ahmed devrinin Türk çiçekçiliğinde parlak bir devir olduğunu hatırlamak lâzımdır, ki tarihimizde «Lâle Devri» diye bir çiçeğe nisbetle anılan Üçüncü Ahmed devri, XVİI inci asrın büyük çiçekçileri ayarında simalar yetiştişmemiştir.

Tersane sarayı harem ile enderûn takımından ancak bir kısmını alabildiğinden, Padişah buraya göç ettiğinde maiyetinden bir kısmı da Halicin nihayetlerinde Karaağaç kasrı ile yanında yine emlâki miriyeden Yusuf Efendi bahçesine çıkardı; Birinci Ahme-din en küçük şehzadesi Sultan İbrahim, (B.: İbrahim, Sultan) Tersane sarayında doğdu.

Sultan Ahmedin üç oğlu ve bir torunu, İkinci Osman, Dördüncü Murad, İbrahim ve Dördüncü Mehmed, babalarının ve dedelerinin pek sevdiği Tersane sarayını ihmal etmediler, kendi zevklerine uygun ilâvelerle bilâkis tevsi ettiler.

Bu devrin adamı olan Evliya Çelebi, Tersane sarayı hakkında şunları yazıyor: «Hasköy kurbinde lebi deryada Tersane Bahçesi padişahlara mahsustur. Kefere arasında da kıral-lara mahsus bağ imiş. Fâtih Sultan Mehmed fetihten sonra iptida çadırını burada kurdurup gaza malini burada tevzi etmiş. Fermanı ile hamam ve kasır, sofalarla havuz ve şadırvanlar yapılmış. Satrançvarî on iki bin (!?) servi ağacı dikilmiştir ki rayihası dimağı ta'tir ider. Bu ağaçlardan dolayı bu bağa güneş girmez. Bu bağın âbdâr şeftalisi kayısısı pek memduhtur. Lebi deryâde İbrahim Han bir kasır bina etmiştir.

«Bağçe önündeki denizde bir gûna deniz hayvanı çıkar ki ayrıca sayyadları vardır, adına istiridye derler, sadef gibi kabuk içre zi ruh bir mahlûktur, ki mey hor kimseler zeyt yağıyle pişirip yahut limon ile çiyce tenavül



[

AYNALIKAVAK SARAYI

1612


istanbul

ANSİKLOPEDİSİ

1613 —

AYNALIKAVAK SABAYI






Ondokuzuncu asırda Aynalıkavak Sarayı (Bir gravürden Kemal Zeren eli ile)

ederek bade nuş iderler. Bağçe ustasına say-yadları senevi on bin akçe avaid verirler.

«Bu bağın bir ustası üç yüz kadar halifesi vardır ki hizmet iderler. Hünkârlara mahsus kayıkhaneler vardır, Padişah Yeni Saraya (Topkapu Sarayı) ve gayri bir yere gitmek isterse, kayığın kıçında cevahir kubbe altında mücevher taht üzerinde sâde cura, zurna ve çifte nakkare faslı iderek Halicin tarafeyninde olan kat kat yalıları, bağ ve bağçe ve tersaneleri seyrü temaşa iderek giderler. Bu bağçede bir has ahır vardır. Okmeydanına cirid oynamağa giderler».

Naimanın dördüncü cildindeki bir kayde göre Tersane sarayının harem kısmı denizi görmezdi, önünde yüksek bir duvar vardı, gününün büyük bir kısmını haremde geçiren Sultan İbrahim tarafından bu duvar Hicrî 1057 yılında yıktırıldı, haremin yüzü denize açıldı, buna mukabil, o taraftan pereme ve kayıkların geçmesi şiddetle yasak edildi; fakat bu yasağın halka verdiği sıkmtı pek çabuk anlaşılarak bir hafta sonra yasak kaldırıldı.

Tersane Sarayına sık sık giden hüküm-

darlardan biri de Dördüncü Mehmed olmuştur: Kanlı bir ihtilâlde tahttan indirilmiş olmasına rağmen, kürk senelik saltanatı imparatorluğun en muhteşem devrini temsil eden bu hükümdarın zamanında, Hicrî 1089 Muharremi (M. 1677 Martı) ortalarında bir yangın felâketi gördü; vak'ayı, müverrih Silâhtar Fındıklılı Mehmed Ağa, kendisine nis-betle anılan tarihinin birinci cildinde şöyle nakleder:

«İhrak şüden haremi hassı Bağçei Ter-sane-Evsatı mâni mezburda sabaha karib Tersane Bağçesi hareminde horanda odalarının birinin ocağından âteş isabet edüb içinde olan kirişe ve badehu tavanına yapışup Karaağa-lar söğündürememekle ani vâhidde bütün odayı ihata ve etrafnda olanlara dahi sirayet idicek, içindeki cariyeler ancak birer başları ile Pâdişâh Hazretlerinin olduğu camlı büyük köşke firar, ande dahi karar idemeyüb akibet deryaya nazır kafesli köşke kaçtılar. Bî em-rîllâhî taalâ ol gice bir azim duman (gayet kesif sis) olmağla şule'i âteş bir yerden müşahede olunmayub ancak ande hazır bulunan iki yüz mikdar halvetçi bostancılar ile Bos-tancıbaşı Rum Salih Ağa ve ocaklarının baş çavuşu: Kanozlu Uzun Ak' yetişüb ve Zülüflü baltacılar gerdeller, ve aşçılar iri kazanlarla deryadan su taşıyıp semender var dört taraftan kuşatup balta üşürdüler.

Eski bina olmağla faide itmeyüp gittikçe âteş iştial bulub camlı büyük köşke yapışmağa on zira miktarı kaldığı mahalden Başçavuş kesdü-rüb biavnillâhi taalâ altı kalın duvar çıkmakla âteş teskin oldu. Ve illâ müşkül olurdu. Müllifi hakir zümrei bostanciyandan olmamız hasebiyle hizmette hâzır ve öl varatai hevilnâki ibretnümaye nazır idim. Tarafı Pâdişahiden azim lûtfe mazhar olduk. Müceddeden tamirine fermanı hümâyûn sâdır olub Karaağaç Bağçesine ve bir aydan sonra, evsati bahar idi, Üsküdar sarayına naklü teşrif buyurdular».

Yine aynı müverrih, Hicrî 1090 yılı Muharreminde (M. 1679 Şubatı) Polonya seferinden dönen Dördüncü Mehmedin Büyükşehir-de üç gün üç gece süren bir donanma ve şeh-rayin ile karşılandığını kaydediyor ki, bu münasebetle, Haliçte kayıklarla büyük bir de esnaf alayı tertip edildiğini zikrediyor, şöyle ki: İstanbul esnafı kiraladıkları at kayık-larını ve mavunaları birbirine çattırıp üstüne köşkler yaptırıp Galata önünde toplanırlar, envai türlü oyunlar oynayarak -bu kayık ve mavnalar ile Tersane Sarayı önünden geçerek alay gösterirler, Padişah bu alayı Kafesli Köşkten seyreder..

Tersane Sarayı 15.000 arşın murabbaı sahayı kaplıyordu. Arka tarafta sed sed yükselen 9.000 arşın murabbaın da bir bahçesi vardı. Haliç'den bakılınca sarayın bütün daireleri görülürdü.

Harem dairesi 4.300 arşın murabbaı yer işgal ediyordu; iki katlı idi, dairenin önünde alt katını baştan başa bir camekân örtüyordu,

haremin üstü kiremit örtülü bir hamamı vardı. Haremin ön tarafında da üzeri kurşun örtülü bir kasır vardı, deniz tarafında tahtani çamaşırhanesi ile kagir ocak yeri inşa edilmişti.

Harem dışında üzeri kiremit örtülü tahtani bir kasır bulunuyordu ve bu binadan sonra üzeri kiremitli büyük saray kapısı geliyordu. Harem tarafındaki «Dairei hümâyûn» üzeri kiremit kaplı olmak üzere 1162 arşın murabbaı bir sahayı işgal eden iki katlı bir bina idi; dairenin, üzeri kurşun örtülü bir hamamı, bağçesinde bir paviyonu, bir kamer-yası, ve dairei hümâyûn önünde etrafı mermer döşenmiş, ortası Jcal'a resminde fıskiyeli bir havuz vardı.

Deniz tarafında üzeri kurşun örtülü tez-hibli Namazgah Köşkü 264 zira murabbaı bir yeri işgal ediyordu; bundan sonra da sarayın camii geliyordu, camiin etrafı, üzeri kurşunlu turre saçaklarla çevrilmişti, kurşun damlı, mermer sökeli, kemerli ve fenerli mükellef bir kapısı vardı. Camiin yanında demir parmaklıklı küçük bir köşk bulunuyor, ondan sonra hamamlar, Kızlarağası dairesi, Hazinedar Ağa ve maiyetinin dairesi, acemi ağalar koğuşları, hademe odaları geliyordu; burada, harem ağalarına mahsus bir cami inşa edilmişti.

Harem ağaları dairesi ile haremi hümâyûn arasında bir taş duvar ve üzeri kiremit örtülü ve fenerli büyük bir kapı vardı. Bu. sahada «Hasoda tahtı» tâbir olunur, üzeri kurşun örtülü, iki tarafında üçer adet cenahlı ve abdest odalı, divanhâneli dairei hümâyûn bulunuyordu. Divanhâneli dairei hümâyûn 979 arşın murabbaı bir sahayı kaplıyordu; mülevven, turre saçaklı idi; kubbesi üzerinde altın yaldızlı iki fener alem vardı; bu daireye altın pûşideli tahtanı bir hamam yapılmıştı; ve etrafında enderun ağalarının odaları, Silâhtar Ağa, Hazine ve Seferli daireleri yapılmıştı. Divanhâneli dairei hümâyûn önünde, üç yerde «tah-tiratlı ve mermer pehlûden döşemeli» binek taşı mevcut idi.

Divanhâneli Kasri Hümâyûn meya-nmda kiremit örtülü fevkani bir köşk Silâhtar Ağa dairesi altında da «tahtı ra-hatlı köfeke pehlûdan» binek taşı vardı.

Dairei hümâyûun etrafında açıklık



AYNALIKAVAK SARAYI

— 1614 —


İSTANBUL

ANSİKLOPEDİSİ

1615 —

AYNALI KÜP




mahalde mermer döşemeli ve demir kapak-lıklı balıkhane 30 zira murabbaında bir yeri işgal ediyor idi. (Bu malûmat, merhum Saffet Bey tarafından 1329 da neşredilmiş Bahriye arşivinde 1220 tarihli bir vesikadan hulâsa edilmiştir.)

Tersane Sarayının «Aynalıkavak Sarayı» adını alması Üçüncü Ahmed zamanında, 1713 den sonradır; bu tarihte Venedik Cumhuriyeti ile Pasarofça Muahedenamesi imza edilmiş, Cumhuriyet Osmanlı Padişahına gayet büyük ve güzel Venedik aynaları hediye etmişti, Üçüncü Ahmed de bu aynaları Tersane Sarayının muhtelif dairelerine koydurtmuş, kavak kadar uzun endam aynaları» dillere düşüp «Aynaları kavak sarayı», günlük sohbet ağzında «Aynalıkavak Sarayı» diye kısaltılmış ve Tersane Sarayına alem olarak kalmıştı.

Üçüncü Ahmed, şehzadelerinin sünnet düğününü, Nevşehirli İbrahim Paşa sadâretimin ilk yılında, Okmeydanmda ve onbeş gün onbeş gece devam etmek üzere pek parlak bir surette yaptırmıştı, düğünün devamı müd-detince kendisi de haremi hümâyûn takımı ile beraber Tersane Sarayında ikamet etmişti ki, sarayın önündeki deniz, geceleri pek muhteşem fişenk hüner ve eğlencelerine sahne olmuştu.

1779 da, Küçükkaynarea Muahedesinin Ruslar tarafından kasden karışık ve muğlak yazılmış maddelerini açmak ve izah etmek için Türk ve Rus murahhaslarından mürekkep bir konfefians Aynalıkavak Sarayında toplanmış ve yemden imzalanan muahedena-me tarih kütüğüne «Aynalıkavak Tenkihna-mesi» adı ile geçmişti.

Aynalıkavak Sarayı, Üçüncü Ahmed'den sonra bir müddet padişahların iltifat ve rağbetinden mahrum kaldı ve harabiye yüz tuttu; nihayet Hicrî 1021 de Birinci Abdülhami-din sadrazamı Koca Yusuf Paşanın nazarı dikkatini çekerek bu Vezirin himmeti ile tamir edildi, şöyle ki:

Bu güzel sarayın acilen tamir edilmediği takdirde yıkılıp kaybolacağını gören Yusuf Paşa, birkaç defa Aynalı-kavak'a gidip bütün dairelerini gezmiş, Pâdişâha yazdığı bir telhiste bu sarayın tamiri ve müceddeden tefrişi ile ihyası fikrini kabul ettirmiş ve hemen işe girişmişti. Aynalıkavak Sarayının Koca Yusuf

Paşa tamirine dair Başbakanlık arşivinde kıymetli vesikalar mevcuttur. Tamiri sür'atle tamamlanan sarayın tefrişinde de, müneccim-başının tayin eylediği «vakti mes'ud» da, 1201 Şevvalinin 22 inci Pazartesi günü (M. 1787) Temmuzun sabah alaturka 12 yi 35 geçe başlandı. Sarayın bu tamirine en güzel târihi Sürûri söylemiştir:

Tasvire benzedi bakın Âyinelikavak

Sürûri Divanının Tarihler kısmında Aynalıkavak Sarayının tamiri üzerine iki tarih daha vardır, biri şudur :



Ayandır herbirinde müstakil târihi cevherdâr Sürûri iki mısra' yapdı ki beytül kasîd oldu Sarâyi dilkeşi Tersane buldu zîbi itmamı Zehî matbu eser kim tarhi Han Abdülhamid oldu

Uzunca olan diğer manzume de Tersane Sarayının tamirinde Sadırâzam Yusuf Paşanın himmet hissesi bilhassa belirtilmiştir, bundan anlaşılıyor ki, tamirin itmamında değil de tamir teşebbüsünün tahakkukunda yazılmıştır, nitekim tarih mısraı da iki senelik pir fark ile hicrî 1199 (milâdî 1785) yılını vermektedir:



Abdülhamid Han ki safâyi tabieti Ayînei Skendere vermiş kedûreti İskenderin metaneti şeddi şedidini Geçmiştir üstüvarii bünyâm satveti Nüzhet sarâyi devletine virdi hüsni tam Yûsuf likaa veziri pesendîde hasleti Elhak sarâyi dehre serâser virüb nizâm Tekmili hizmet eyledi mimarı himmeti Ezcümle fülki Nuh gibi yapdı pek metin Tersane sahilinde sarâyi meserreti Mir'âti yemde aksi dirahtin ki seyride Kaabil mi âdem anmaya tûbâyi Cenneti Tekrar eser kavak yeli başında âşikın Gördükçe kaddi dilbere servinde nisbeti Sahi cihan ü sadrı güzîn mihrü meh gibi Her rûzü şeb makar ide eyvanı rif'ati Dergâhi âşâfîye Sürûri idüb şitâb Arz it huzura kıt'anı fevt itme ftrseti Hakkaa ki buldu şayi cemîlinle âsafâ Sâhilsarâyi sahai Tersane safveti Tevcihi rûyi pak ile târihe kıl nazar «Âyinelikavak ne güzel buldu sureti» Sane 1199

Yeni sarayın sahne olduğu ilk tarihî vak'a, 1787 Rus harbine tekaddüm eden günlerde, Koca Yusuf Paşanın İngiliz elçisi ile gizli mülakatıdır; Sadırâzam Aynalıkavak mülakatında: «Elçi bey, seninle sineni adideden-beri dostluğumuz ve hukukumuz vardır; ben

• sadırâzam ve siz elçi farzolunmıyarak ve hariçten bî garaz iki dost mesabesinde biraz sohbet edelim» diye söze başlamış, elçi ile Rusyanın Türkiyeye karşı durumunu mütalâa ettikten sonra Türkiyenin Rusya ile bir harbi göze aldığı takdirde İngilterenin dostluğuna itimad edebileceği neticesine varılmıştı. Rus-yaya harp ilânı, Avusturyanın Türkiyeyeye karşı harbe iştiraki, Rusların karşısında uğranılan çok ağır ve kanlı mağlûbiyetle; Birinci Abdülhamidin bu felâketler karşısında duyduğu teessürle menzulen ölümü, bu maddenin çerçevesi içinde mütalâa edilecek mevzular değildir. Harbin devarnmca, Aynalıkavak Sarayı yine bekçiler eline terkedilmişti, bir ara da miri ambar olarak kullanılmıştı.

Birinci Abdülhamid'in yerine Osmanlı tahtına oturan Üçüncü Selimin ilk saltanat yıllarında Aynalıkavak Sarayı, Kaptanı derya Küçük Hüseyin Paşa eliyle bir tamir daha gördü, bu tamirde Piyale Büyük Hasan Paşanın sarayı da alınarak Aynalıkavak Sarayının harem dairesine eklendi. Tamire başlanacağı zaman, sarayın içinde bulunan miri buğday ekmekçilere tevzi edilmiş, arpa da arpa eminine teslim edilerek saray bir iki gün içinde boşaltılmıştı. Fakat Üçüncü Selim bu sarayda ancak bir bahar geçirdi, bir maddesi ile Kırım'ın Rusyaya ilhakının Türkiye tarafından tasdikini ihtiva eden Ziştovi Muahe-denamesini bu sarayda imzalayan Üçüncü Selim, derin bir teessür içinde Beşiktaş Sahil-sarayma gitti, Aynalıkavak'a bir şeamet çöktü ve evvelâ bir daha tamir edilmemek üzere kendi haline terkedildi; sonra, Tersane, Küçük Hüseyin Paşanın gayretleriyle tevsi edilirken, sarayın binaları da kısım kısım yıktırılarak Tersane sahasına ilhak edildi (B.: Tersane). H. 1271-1218 (M. 1802-1803) ara-sında da son izleri kaldırıldı, Gabi Said Efendinin el yazması vakayinamesinden Reşad Ekrem tarafından çıkarılmış ve bu satırların muharririne tevdi edilmiş küçük bir notta: «Aynalıkavak Sarayı hedmedildi, yeri tersaneye ilhak olundu ve amelimanda sefaine tahsis olundu, etrafı seddü bend edilerek Tersanei Âmire emini olanlara mahsus bir yeni daire inşa edildi, Aynalıkavak Sarayının taşları, Mihrişah Valide Sultanın Eyyub'da inşa edilecek medrese ve türbesinde 'kulla-

nılmak üzere Eyyub Sultana naklolundu» deniliyor.

Büyük Tersane Sarayı yıkılırken, Üçüncü Selim yerine Hicrî 1206 (M. 1791) de Has-bahçe köşkünü inşa ettirdi, bu köşk, harabesi erzak ambarı olarak kullanılan kasrı hümâyûnun yerine yaptırılmıştı.

Üçüncü Selim zamanında İstanbula gelmiş olan ressam ve mimar Melling, meşhur resim albümünün izahnamesinde Aynalıka-vaktan bahsederken, bu sarayı, Fâtih Mehme-din ahfadından birine, dünyanın en güzel sahiline mâlik olmak gururunun yaptırttığını söylüyor; saray yıkıldıktan sonra, Haliç sahilleri, onun İstanbul zerafeti eseri o güzel adını uzun zaman unutmadı. Nasıl unutulabilirdi ki, Aynalıkavak, aynı zamanda, üzerine şarkılar tanzim edilip bestelenmiş bir mesire idi; Lâtif Ağanın hicazkârdan bestelediği aşağıdaki şarkı, Hâşim Beyin kendi adına nis-betle anılan meşhur eserinden nakledilmiştir :


Yüklə 4,97 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   55   56   57   58   59   60   61   62   ...   75




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin