İstanbul ansiklopediSİ istanbul Hanımı Resim : Sabiha Bozcalı



Yüklə 5,85 Mb.
səhifə23/91
tarix11.09.2018
ölçüsü5,85 Mb.
#80346
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   91

Kirkor Çulhayan, 1898 de istanbul Maarif Müdürlüğü tarafından da Zincirlikuyu semtinde bulunan Hadika-yı Marifet adlı mektebin musiki hocalığına tayin edilmiş-dir. Keza Aksarayda Şinasi isimli mektep-de, Erenköy, Büyükada ve Heybeliada ma-rif mekteplerinde feyizli tedrisatta bulunmuştur. Bu meyanda talebeleri için bazı şarkılar da bestelemiştir.

1910 da ilk defa fonograf îstanbula geldiği zaman, Hafız Âşir Efendi ile birlikte güzel şarkılarla plâklar doldurmuş ve Nuri Şeyda Bey, Kanunî Hacı Arif Bey, Zekâi-zâde Hacı Ahmed Bey ve bilhassa Rauf Yekta Bey gibi ünlü bestekârların takdirine mazhar olmuştur. Rauf Yekta Bey «Esa-tizi elhan;;. adlı eserini hazırlarken teşriki mesaide bulunmuş ve bilhassa Baba Hampartzum Notası hakkında geniş izahat ver-mişdir.

Diğer taraftan İshak Elgazi, İshak Ve-ron ve Moiz Kordova gibi musikişinasların, Hahambaşı Becerano Efendiye yaptıkları teklif neticesinde, Çulhayan, Musevilerin bütün dinî âyinlerindeki eski ibranî tegan-niyatmı, ses nüanslarını muhafaza ederek Batı notasiyle notaya almış ve büyük takdir kazanmıştır.

Kirkor Çulhayan'ın birçok türkçe şarkıları ve ermenice dinî besteleri mevcuttur. Fakat ismini ebedileştiren eser soyadını taşıyan Nihavend (Fa Mineure) makamında bestelediği «Badarak» (Âyin) dir ki 1908 yılı'Mayıs ayında tamamlanmasından 28 Mayıs 1930 tarihinde Patrikhane tarafından tasvibine kadar birkaç defa istanbul ermeni kiliselerinde terennüm edilmiştir. Bunlar arasında 15 Kasım 1929 tarihinde Samatya Surp Kevork Kilisesinde en mutantanı olmuştur. Merasimde, Rauf Yekta Bey, Zekâidedezâde Elhac Ahmed Bey, İshak Elgazi ve îshak Veron gibi bazı ünlü musikişinaslar da hazır bulunmuştur. Âyinden sonra, mezkûr şahıslarla K. Çulhayan arasında çok enteresan bir musiki sohbeti geçmiştir. Önce Çulhayan söz alıp, sayısı 111 i bulan ermeni makamları hakkında geniş izahat vermiştir. Müteakiben Baba Hampartzum'un icad ettiği notalar hakkında konuşmuştur. Bilâhare Rauf Yekta Bey söz olarak, ezcümle, Kalekapu Mevlevihanesinin şeyhi Nayi Osman Dede tarafından 1729 da ve yine Mevlevî şeyhlerinden Abdülbâki Efendi (1756 - 1820) tarafından icad edilen notalardan bahsetmiş ve Abdülbâki Efendinin Üçüncü Sultan Selim'in takdirini kazanmasına rağmen Osman Dede gibi Türk musiki çevreleri tarafından benimsenmediğini açıklamıştır. Her iki hatibin konuşması büyük bir alâka ile takibedilmiştir.

1937 de, mümtaz ve emekdar bestekârın musiki sahasındaki faaliyetinin ellinci yılı büyük törenle kutlanmıştır. Bu vesile



ANSİKLOPEDİSİ

ile, müteveffa muharrir Bedros Karabet-yan tarafından hayatı ve eserleri hakkında 80 sahifelik kıymetli bir eser neşredilmiştir ki bu makalenin hazırlanmasında yegâne kaynağımız olmuşdur.

Aşağıdaki satırları Mustafa ;Rona'nın «50 Yıllık Türk Musikisi» isimli eserinden alıyoruz:

«Hiç evlenmemiş, bekâr yaşanıışdır. «Çok eseri vardır. Kiliselerde okunmak üzere dinî eserler de bestelemiştir. Bilhassa Nihavend makaanıından dört sesli koro-su: Samatya Ermeni Kilisesinde hâlâ okunmaktadır. Bu koro 1924 yılında mezkûr kilisede ilk okunduğu gün Rauf Yekta Bey ile Zekâi Dede zade Ahmed Efendi davetliler arasında hazır bulunmuşlardı, takdire şayan sanat eseri olduğunu her vesilede her yerde söylemişlerdir.

«Son devirlerinde zarurete- düşen ve hiç
bir tarafdan yardım görmeyen Üstad Kir«
kor Efendi umumî zafiyetinden nıütevellid ,
kansızlık yüzünden 26 Şubat 1935 de vefat
etmiş ve Balıklı Mezarlığına defnedilmiş-
dir.» (Mustafa Rona). .

Mustafa Rona bu hal tercemesine Kirkor Çulhayan'ın bestelediği eserlerden yirmi kadarının .güftelerini ilâve etmişdir ki şunlardır :

Sen cüdâyi yâr isen ya ben neyim (Hicaz aksak)

Hicran elemi ağlatıyor kalbimi hergün.CSen-gin semaî)

Yenibahçeli pek yosma bir dilber (Hüseynî çifte sofiyan)

NârI hicranla sûzan oldu bu aşk divânesi (Ninâvend aksak)

Merhemle devâsaz olamaz dildeki yâre (Su
zinak sangın semaî) :. ..

Âlem uykuda bu şeb bende figan (Şevkefzâ aksak)

Bakma ey âfet nigâhi hışmile dildâdene (Bestenigar curcuna)

Âh Felek mahveyledin ümmîdi istüsbâlimi


(Bestenigar aksak) .

- İtimad et ki derdi aşkındır sebeb berbâdıma (Bestenigar aksak)

Günci mihnetde nasıl dil rûzü şeb zar olmasın (Uşşak)

Sevdiğim sen etme naz (Hüseynî) Ahengi rica kalmadı âhımda sesimde (Hicaz)

Çeşmin süzülüp haleti mestâneyi bulsun (Suzinak)

Ben çâre ararken dili biçâreye senden (İsfahan)

Ağlayor gönlüm seninçün rûzü şeb eyvah ile (Hüzzam)

ı.-M»TlMWTW-|III™»^»-^m-nır»IB-TW--|.rı "* ~ ' '

Kaçtım bırakıp senden uzak köylere gittim (Segah)

İftirâkın etti tesir canıma (Hicazkâr) Sabah oldu aman et arzı dîdâr (Sabâ) Merhamet et hâlime ey şûhi şenim (Kürdili hicazkâr)

Göz göz oldu sinede dağı elem (Dilkeş hâ-

- veran)

KevorJc PAMUKCİYAN

ÇULLUK — Meşhur, malum av kuşlarından; istanbul kırlarında da avlanır, kış avıdır; hiç bir zaman bolluğa düşmez; etinin lezezti hemen bütün av kuşlarının üstündedir.

ÇULLU POYRAZ MENZÎLÎ — (B::

Çizmeci Menzili).

ÇUL TUTMAZ .— Halk ağzı deyim, esvab ve mal kıymeti bilmez derbeder serseri», «sebatsız, dönek», anlamlarında kullanılır; misâller:

Mahalle kahvesinde mahallenin derbeder, serseri tanınmış bir genci üzerine konuşulur:

— Azizim, parana da yazık emeğine de, hırsızlığı uygunsuzluğu yokdur ama Abdullah esrarkeşdir, çul tutmaz, tepeden tırnağa giydir kuşat; haftaya yine yalın ayak tiril görürsün!...

* Kahvehane sohbeti arasında yoldan


geçen birini göstererek:

—• Duydun mu... seninki şimdi de falan partiye girmiş!



  • Bırak şu çul tutmazı...

  • Çul tutmaz deme, barometredir he
    rif!...

ÇURÇUB BALIĞI — istanbul sularının yenmeyen balıklarından; kıyıya yakın, sığlık yerlerde, denize çakılmış iskele kazıkları etrafında, rıhtım kayaları aralarında yaşar, dolaşır, «ti beyazdır, fakat âdidir, yenmez; çuçür balığı da denilir ve çe-şidleri pek çokdur, fakat çoğunluğu, kestane renkli, ve açık sarı benekli çurçurlar teşkil eder, Yelesi ile sırt yüzgeci yekpare, fakat sırt yüzgeci yeleden az yüksekcedir; yelesi 14 dikenden teşekkül etmişdir; sırt yüzgeci de 10 kılçıkdır; sidikliğinden kuyruğuna kadar uzayan karın yüzgecinde de üç dikeni vardır, 8 kılçıklıdır, yan kanad-ları on ikişer kılçıkdır. Gözleri tavuk gözüne benzer, kırmızı ve siyah çizgilerle nakış-


ANSÎKLOFEDÎSÎ


4185

— 4İS4 —

ÇUVALDIZ — Akar sular için, dökülür iken vücuda getirdiği çubuğun kalınlık esasına göre tesbit edilmiş bir ölçü sisteminin eczasından birinin adı; bu sistemin cedveli şudur:

OUVÂLCI SOKAĞI

Çurçur Balığı (Resim: K. Deveciyan'dan)

lıdır. Karın yüzgeci de yan yüzgeçleri ile aynı hizadadır. Ağzı küçük, altlı üstlü dişleri de gaayet ufakdır. Çurçurlar olta balıkçılarının yem hırsızlarıdır; izmaritler, istavritler için atılan oltanın etrafına üşüşürler ve iğneye takılı yemi tırtıklayıp, oltaya takılmadan alır, götürürler. Denize olta atmaya yeni başlayan istanbul çocuklarının ilk tuttuğu balık da dâima bir çurçur olmuşdur.

Bibi.: K. Deveciyan, Balık ve Balıkçılık.

ÇUVAL — «Hububat, pirinç, şeker, un, kömür, sabun ve bunlara benzer şeyler koymağa mahsus okarak kaba yün, kınab veya pamuk dokumalardan yapılmış gaayet büyük torbanın adı» (Şemseddin Sami, Kaamûsu Türkî).

Dilimize aynı anlamda farsca «Çuval» isminden alınmış, fakat daima çuval diye söylenmişdir; yine farsca çuval dikmeğe mahsus ve «cuvaldûz» denilen iri dikiş iğnesine Türkçede «çuvaldız*, denilmişdir.

Şeker fabrikaları ve büyük sabun imalâthaneleri mâmûlelrini piyasaya üzerinde müessese damgaları bulunan yeni çuvallarla sevk ederler. Zamanımızda türk şeker fabrikaları çuvalı yalnız toz şekerde kullanır olmuş; kesme şekerler paketlenerek sandıklar içinde sevk edilmektedir.

istanbul piyasasına istihsal ve imâl yerlerinden patates, soğan, kuru fasulya, kuru yemişler, mangal kömürü (odun kömürü) kullanılmış eski çuvallarla gelir, îs-tanbulda bakkallardian çuval toplayarak küçük müstahsillere ve imalâtçılara toptan çuval satmak kârlı bir iş konusu ola gelmişdir. En partalları kömür çuvallarıdır.

Istanbulda sokak sokak dolaşan eski esvab ve şişe alıcılar da omuzlarında çuvallarla dolaşırlar ve topladıkları malları onlara tıkar doldururlar.

ÎSfÂNBÜL


, Kalaycı çırakları da kalaylanacak bakır kaplan semtlerinin kapularından bir çuvala doldurup götürür, kalayladıktan sonra da yerlerine yine ayni şekilde getirip dağıtırlar.

Bir iç donu ve gömlekçe soyunuk olarak çalışan kum ameleleri, başlarını kum serpintisinden korumak için dâima bir eski çuvalı, dip tarafını çökerterek başlık - ku-kulete yerine kullanılır.

Fırın uşakları da önlük olarak bir eski çuval kullanırlar.

Eski çuval parçaları hanlarda, otellerde, tahta bezi, taş bezi, hattâ paspas yerinde kullanılır.

Bağçivanlar, çiçekçiler köklü fidanları toprağı üe çıkararak o topraklı kökü bir çuvala sarıp pazara getirirler.

Eski çuvallar yük arabacılarının elinde at örtüsü olur.

istanbul hâneberduşlarının elinde ise bir çuval âdeta nîmet olur, üstüne büzüp yatarlar, üste çekilip yorgan olur.

Çuval istanbul ağzı halk deyimlerine de girmişdir; ne kadar darda olsa da cebinde köşesinde parası veya para edecek bir şeyi olanlar anlamında: «Un çuvalı gibidir, tozar» denilir.

Büyük yalanların, suçların gizlenemeyeceğini anlatmak için de: ««Mızırak çuvala sığmaz...» denilir.

Bildiği bir sırrı söylemek zorunda kalacağını beyan için ve ekseriya tehdid yollu: «Çuvalın ağzını açdırma bana...» denilir. Kıymetli dil bilgini Ferit Devellioğlu «Türk Argosu», isimli eserinde «Çuval ağzı açmak» deyimi için: «dikkatli bulunmak, uyanık olmak» diyor ve şu misâli veriyor: «Uyuma oğlum, çuval ağzı aç!...»

ÇUVALCI SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (Pafta 25) Boğazi-çinde Anadoluhisarının Yenimahalle semti sokaklarından, Yenimahalle - Kandilli yolu ile Göksu Caddesi arasında uzanır; yerine gidilip şu satırların yazıldığı sıradaki durumu tesbit edilemedi (1964).

ÇUVALDIZ — Çuval dikmeye mahsus geniş kulaklı, iri ve kalın ve ucu hafifçe iğri dikiş iğnesi; «birisine bir fenalık, kötülük yapmadan onun küçücüğünün kendine yapıldığını düşün!...» anlamında : «iğneyi kendine batır, sonra çuvaldızı başkasına...» diye istanbul ağzı bir deyim vardır.





l Lüle l Karmş l Masura l Çuvaldız l Hilâl

= 4 Kamış

= 2 Masura

= 4 Çuvaldız

= 2.Hi!âl

= Es!:iden diş ve kulak temiz-lsr-ek. için kullanılan ve ke-mikden veya fildişinden ya-pJ.rn çap kalınlığında su.

Su saatlerinin bulunmadığı ve suyun metre küb ile ölçûîmediği devirlerde men-bâlardan .gelen suların mikdarı, çeşmelere dağıtılan sular, hamamlara, evlere, dükkânlara verilen sular, suyun devamlı akdı-ğı düşünülerek bu kalınlık ölçüleri ile ölçülür, dağıtılır, satılırdı. Künlük hayatta suyun kıymeti bsşda geldiği için, bilhassa mesken satışlarında ne mikdar suyu olduğu bilhassa sorulur, satış ilânlarına da ehemmiyetle kaydedilirdi; bu gibi ahvalde en çok kullanılan da sistemin ortalama ölçüsü olan masura. idi;. aşağıdaki ilânları Cerldei Havadis Gazetesinden naklediyoruz:

«Mahmudpaşa civarında Hoca Hanı nam mahalde Bsbızâbtiyeye giden yolun sol tarafında mezkur hana muttasıl mâliye muhasebeciliğinden mütekaaid Hamdı Efendi konağı satılık olub hariciye fevkani 4 oda, vâsi sof», tahtanı kahve ocağı. vâsi ahır. kagir, s«mrmlık, üzeri fevkaani tas oda. kagir mutfak üzerinde aşçı odası, sofa. ve kebir mâb^n. escârı müsmireli re. 500 arsın eşeârı müFmireîi diğer derummda havuz v*> bir kuyu, limonluk, dâhiliye fevkaani 4 oda. bir vâsi sedli sofa. 1 sandık odası, dit°r sofa, kiley, orta katda 4 oda. bir vâsi sandık odası, alt fratdâ- 2 oda. kile?., cameknn ve kâstir hamam, erî-nivei hâriciye mutfak. 1.5 masura rnâilerö. sokak kaüusu yarımda'kebir arabalık. Bö-ve Cisri Cedide nezâreti vardır * 1859).

«Ahır ksrmsımd?» iskele civarında Hacı Edhem Paşa kona Sı satüıkdır; haremde 10, selâmlıkda-l-S oda. müteaddid tas m*0-ı-renler. 2 Kamam. 3 masura su ve müştemilâtı sâireyi hâvi, Mırmarava nazır, poyraz rüzgârım alır (1276 = 1859).

«Kandillide vapur iskelesi ittisalinde sabık konturato müdürü Osman Beyin mü

ÇÜRÜKLÜK


cedded yalısı; harem selâmlık 19 oda, bir salon, haremde kagir mutfak, kagir hamam ve oamekân, bir kagir oda, aşağı katta kiler, bir câriye odası, harem bağ-çesinde iki sed üzerinde tulumba, havuz, selâmlıkda bir havuz, limonluk, harem, selâmlık 3000 arşın bağçe, 4 kayık alır kayıkhane, selâmlıkda 24 kayık alır ve senevi 3000 kuruşa kiraya verilir kayıkhane, yalı üe beraber satılacak iki kahvehane, arkasında 3 oda, sofa, kahve ocağı, 6 hayvrn alır ahır, araba yerleri, mutfak ve çi^ek pota ası, 12,000 arşın bağçe, 2 sakız dolnbı, bîr büyük havuz, havuz ittisalinde köşk, sed üzerinde diğer bir köşkde 3 oda, kahve-oes-ğı, kiler ve şâire ile l masura mâileziz ve müştemilâtı saire... (1276 = 1859).

. Saadi Nâzım NİEVEN

ÇÜRÜK — «l — Hayat cevherini kaybetmiş, kokmuş, bozulmuş canlı varlık; 2 — Güvenilmez söz; 3 — Bir şiddet, darbe eseri olarak vücudun herhangi bir yerind1? kalmış karaltı.» (Türk Lügati).

Eski îstanbuîun gizli fuhuş hayatında çürük önemli bir yer alır; blih'assa bir ka-dinm görünecek bir yerinde morarmış, kararmış bir diş izi, çimdik izi, o kadının yabancı., ve hattâ dost, ahbab karşısına çıkmaması için kâfi bir sebebdi. Bazı. sadist zenpâreler oynaşdığı yosmalarda pırf b-u . maksadla çürük nişanlan bırakırlardı. Vû-f.udımda gördüğü bir çürük yükünden karısını sorguya çekmeye bile lüzi'm frörm?-d.en bosamış ağırı vesveseli kocalar çok gö-rülmüşdür. Fahişeler arpamda da belâtej-n zebe'rdesti makbul olduğu için, vücud rü.-rükleri iftihar nişanları olarak- gösterilir idi.

Bu kelimeyi, Mebrned Akif Pa?n torn-T3u için yazdığı bir mersiyede ve asıl anlamında, niç tiksinti vermeden ku-Ha^m'S' dır:



reng ü rûyî soldu mu Acaba çürüyiip topraü oldu mu Öpûb KoMadığlm o pamnk eller!

Aşağıdaki satırlar d*a İstanbul bıçkun ağzı terennümleridir:



Taze dulun marifeti meydanda Sehbazmın diş nişanı gerdanda *

Bekâr uşaMan dayı revisli

Ateşli, topuklni, pençeli, dişli

Dul kanlar ile alış verişli

Kalır her eünmüşden nişan bir çürük.

ÇÜRÜKLÜK SOKAĞI

— 4186 —


İSTANBUL ANSİKLOPİDM




Harbinde Yanya, sonra Selimiye Askerî Hastahanelerinin sertabibliğinde bulunmuştur. Cihan Harbi başlarında emekliye sevkedilmişdir.

Dr. A.gop Bey Dadıryan iki defa evlere mişdir. Birinci zevcesinden iki kuz ve Ma-jak adlı bir de oğlu olmuştur ki uzun yıllar Telefon îdareşinde teknisyen olarak vazifede bulunmuş ve birkaç yıl önce Kadıköyde vefat etrnişdir. İkinci zevcesinden ise bir kızı vardır.

1933 de jübilesi yapılmış ve bu münasebetle müteveffa müdekkik Dr. Arto Mez-buryan (1879 - 1957) tarafından 14 Temmuz 1933 tarihli «Nor Lur», (Yeni Haber) gazetesinde biyografisi neşredilmişdir.

(Bibi.: Dr. Aıfo Mazburyan, «Ermeni ve Ermeni asıllı tabibler» ikinci cild; gayrı matbu).

Kevo*k PAMUKGlYAN
ÇÜRÜK AKÇE — Mâdeni parada kır-kık yâhud ayarı bozuk, dolayısı ile kıymeti düşük akçe; 1651 ihtilâli mütegallibe yeniçeri ağaları ile yardakçılarının asker ulufesini çürük akçe ile dağıtarak sağ akçe ile olan farkı ihtilas etmeleri yüzünden çıkmısdır.

Aldanub dime akçe pakcedir Hîz olan dilber çürük akçedir Serviden bâlâ olsa da kaamet Semigûıı dâim ol çeşml âfet



(B.: Odun-

ÇÜRÜK ELMA CAMİİ

kapusu Mescidi).

ÇÜRÜKLÜK — Çöplük, süprüntü yerleri, çukurları. Köhne gemilerin bozulup enkazı satılmak üzere son çekilip bağlandıkları yerlere de bu isim verilir. Haliçde biri Hasköy kıyısında, biri de Azabkapusu önünde iki gemi çürüklüğü vardır.

. ÇÜRÜKLÜK — Halk ağzı deyim, «Fukara Mezarlığı»; kabirlerin yeri gömülen mevtaca tahsis edilmeyip ve kabirlere taş dikilmeyip yeni bir ölünün eski bir kabir açılarak gömüldüğü mezarlıklar İstanbu-lun Edirnekapusu dışı Evyub ve Üsküdar-da Karacaahmed ve Kasımpasada Kulaksız Mezarlığı gibi büvük mezarlıklarının «Çürüklük» denilen böyle yerleri vardır.

Çürüklüklerin en büyüğü de Kasımpasada Kulaksız Mezarlığında idi. AşağıdaM not merhum Vâsıf Hocanındır:

«1315 ile 1318 arasında (1897 - 1900) Pevki Şevket zırhlısı aeemi efradından Pazarlı Cafer adında bıçkın bir lâz uşağı arada izinli cıkdığı zamanlar hemşehrilerinden bir kayıkçının odasına gider, izin gecesini orada gecirirrniş. Bir gece kayıkçı uyuduğunda adamı, parasına, ve bir gümüş saatle eümüs kordonuna tamah ederek; öldürmüş: sonra cinavetine.-nâmus yolunda intikam süsü vremis. Kaatil oğlanın hemşehrilerinden ve kara zıbkalı. kara, pusulu, yalın avak yarım mbuclu kavıkçı.esnafından üç kişi frelro Üsküdarda/beni buldular: vak'avı oğlandan yana hüsnü tefsir île anlattılar; cinayet -nıalıkem'esind idamı, isten-

miş, devrin ad etince benden vak'a üzerine bir destan istediler: — Hemşehrilerden bir kısmı Caferin adını kötüye çıkarıyor, lâzım geldikçe bizim kayıkçılar kahvesinde okutacağız. .. dediler ve başka paramız yok diyerek bir çil çeyrek verdiler. Bir çeyreğe destan yazümaz ama o çıplak ayaklı kayıkçı fukarasına da acıdım. Merhum Üsküdarlı Âşık Hâzinin bir destanından hafızamda kalmış dört kıtayı bir kâğıda yazdım, klt'alardan birine Peyki Şevket Zırhlısı adını sıkıştırıp Emin adını da Câfere çevirip kâfiyeyi de ona göre değiştirerek kayıkçılara okudum, pek sevinip aldılar gittiler; o dört kıt'a şudur:

Peyki Şevket Zırhlısında neferim Nâmım sânım Pazarlı Lâz Câferim Selvi kaamet çeşmi âfet şehlevend Ondokuzdur sinnü salden haberim. Güzel idim bin içinde bir dâne Nice eyyam srezdinı' tozdum merdâne Bıçkınlığın akıbeti elimden Biir kan oldu atıldım bak zındâne

IDayi bîldîm girdini kanâd altına Sanmış idim geçmiş gönül tahtına Gaflet içre mestü bihuş yaturken Zâlim çamur çalmış hâlis alfana

-•^m

Ayağımda zincirim var üç kantar Şâhiıı başa ferman getirmiş tatar Bilirim son durağımdır Çürüklük Pâyim bûs edenler götürüp atar

«Çürüklük malûm fukara mezarlığıdır, idam edilenler de oralarda eski bir kabir açılıp içine atılır. Pazarlı Lâz Cafer idam edilmiş değildir, maktulün uygunsuzluğu da nazarı dikkate alınarak en çok on beş seneye^, belki de daha az bir habse mahkûm olmuş olacakdır.»

:ÇÜRÜKLÜK SOKAĞI — 1934 Belediye Şehir Rehberine, göre (Pafta-16. mahalle numarası--139)- Kasmıpaşanm Bedreddm Mahallesi sokaklarından,. Evliya Çelebi Caddesidle Lobut Şakağı .arasındadır,,Bed-reddin Camii- Sokağı -ile- kavusağ.ı.,vardır; yerine^ gidilip şu satırların .yazıldığı.sıradaki durumu tesbit edilemedi (1964).

Ahırkapu Dalyanı {Thooıas Allom'un gravüründen S. Bozealı eli ile)

BADIRYAN (Dr. Agop Bey) — Türk ordusuna değerli hizmetleri sebketmiş bir tabibdir. 1852 de Kayseride doğmuş ve 20 Ekini 1936 da Kadıköyde vefat etmiştir. Kadıköy Ermeni mezarlığında medfundur. Pederinin ismi Mıkırdiç'dir.

1880 de binbaşı rütbesiyle Askerî Tıbbiyeden mezun olmuşdür. önce Bağdadda, sonra Basra ve Musulda vazifede buiun-muşdur. Arabistanda takriben oh beş yıl Orduda hizmette bulunduktan sonra, Rumeli tarafına tayin edilmişdir. Müteakiben, CisTi Mustafapaşada, Edlrnede, -Uzunkop-rüde, Dimetoka'da ve sair y'erlerdfe binbaşı rütbesiyle mesleğini ifa etmiştir, ikinci meşrûtiyetin arifesinde kaymakamlığa yükselmişdir; Hareket Ordusunda bülün-muşdur..Bilâhare tekrar Rumeli taraflarında vazife deruhde etmişdir. Ereğli ve Marmara Hastahanelerinin sertabibi olmuşdür. 1911 de miralaylığa yükselmiştir. Balkan

DADYAN, DADYAN AİLESİ

— 4188 —


İSTANBUL ANSİKLOPEDİSİ



Barutcubaşı

Ohannes Bey

1798 . 186S

Barutcubaşı

Kirkor Mihran Bey

1832 - 1882


Veteriner

Miralay Bogos Bey 1862 . 1934




Maden Mühendisi Dırtad Bey 1860 . 19İ6

DADYAN, DADYAN ÂİLESÎ — Osmanlı tarih kaynaklarında Barutcubaşılar diye de anılan Dadyanlar eski ve asilzade bir soydan gelir. Bilinen en eski siması XIV. yüzyılda yaşamış Boroz isminde biridir. Sonra 1410 da doğmuş Zad isimli bir şahsın adına nisbetle Zadyan soyadını almışlardır; nihayet XVIII. yüzyılda Dad Arakel Amiranm adından Dadyaıı soy adı almmışdır.

Boroz ailesi efradı ile birlikde Sivas taraflarından gelip Eğinde yerlesmisdir. Dokuz kuşak (üç asır) Eğinde yaşamışlardır: Boroz'un oğlu Mibrtad (doğ. 1350), onun oğlu Vahram (doğ. 1378), onun oğlu Zad (doğ. 1410), onun oğlu Beroz (doğ. 1440), onun oğlu Konstantih (doğ. 1461). onun oğlu Ds-d Arakel (doğ. 1495). oıınn oğlu Si-mon (doğ. 1530), onun oğlu MıMrdic (doğ 1576)", onun oğlu Hacı Arutyun (doğ. 1621). Fırat üzerinde bir köprü inşâ eden ve bu yüzden kazandığı şöhreti cekpmevenle-rin hayatma kasdedeceklerini öğrenen Harcı Arutyun bütün ailesi efradı ile birlikde Egini terkederek Kamarakap kövüne çekil-mışdir; oğlu Hacı Arakel 1661 de. onun oğlu Hacı Astvadzşdur 1686 da. onun oğlu Hacı Nigos 1713 de ve onun oğlu Dad Arakel 1753 de Kamsrakap köyünde doğmuşlardır.

Bu aileden Osmanlı Tmmratorluğu-nun ilk barutcubaşı ve âileve Badyan soyadını bırakan Dad Arakel Amiradır.

Bibi.: Kevork Pamukciyan, Not.



" • BADYAN veya DAD' (Arakel Amira) — Osmanlı Devletinin ilk resmî barutcuba-sısıdır. 1753 de -Egin'in Kamarakap kövün-de doğmuş ve 1812 de istanbul'da Azatlı köyünde vefat ederek Ortaköy Ermeni Mezarlığına" gömülmüşdür.

Kendisi doğduğu köyde henüz çocukken, pederi Nikoğos Amira îstanbuld® vefat ettiğinden, annesi Markarit Hatunun himayesinde büyümüş ve pek gene vasda parlak bir zekâya sahih olduğunu tacili et-misdir. 1771 de, ayni köyden Aleksanvan zadegan ailesinden Anna Hatunla evlenmiştir. Aynı yüda, amcası Simon Amira ile-beraber sarraflık yapan pederinden kalan miras isi için îstanbula .gitmiş, hissesine bir çiftlikle iki'bekâr odası düşmüş, bunları satarak Köyüne dönmüş ve oradan da annesi ile Kudü'se gitmişdir. Hacdan avdetinde köyünde birkaç aded değirmen inşâ et-

miş, bir yandan da geçim yolunda çulha-lık yapmışdır. Bir müddet sonra kendiliğinden öğrendiği saatçiliğe başlamışdır; fakat geçimini temin edemediği için tekrar İstanbula gelmişdir. Erkanyan Artiıı Amiranm tavsiyesiyle, yollar ve köprüler inşâ etmek üzere Egine gitmişdir. Bu işleri başararak, 1787 de tekrar îstanbula gelmiş ve Unkapanlnda Sarraflığa başlamışdır. Bir müddet sonra sarraflığı terkedip «Paydos» adlı bir değirmencilik şirketine girdiği bir sırada hastalanarak dokuz ay yatakta kalmıştır.

Bu sıralarda, Üçüncü Sultan Selim îs-tanbulda Avrupa baruthaneleri ayarında bir baruthanenin tesisini arzu etmiştir. Françesko adlı bir Fransız barutu kolaylıkla hazırlamak için Ayastefanostaki (Yeşilköy) Baruthanede bir çark inşa etmeği üzerine almış ise de, bitirdikten sonra iki beygirin kuvveti onu döndürmeğe kâfi gelmemiş, daha zorlanınca çark kırılmıştır.

Hâdiseden haberdar olan Padişah hiddetlenerek, reisülkittab Râşit Efendiden yeni bir ustanın bulunmasını istemiş: Arakel Amira mumaileyhin saatçisi olduğu için Râsid Efendi tarafından pâdişâha bu. ermeni sanatkâr tavsiye edilmişdir. Bunun üzerine Bassa mimarı Kayseril Gültebvan Agop Amiranm vasıtasiyle Dad Arakele haber gönderilmiş, o da hasta olduğu halde .gelib muayene etmiş ve çarkın kusurunu bularak tamir etmiş; Bunun ile de kalmı-yarak baruthaneye yeni bir çark yapmış dır. Sultan Selim birgün Baruthaneye giderek bu çarkı görmüş, çok -beğenmiş ve Arakel Amirayı huzuruna getirterek ondan Azadlıdaki Baruthanenin suyu ile dönen bir çark inşâsını istemişdir. Arakel Amira -17 Haziran 1795 de Azadlıdaki makineyi ikmâl edince, Sultan aynı gün onu görmeğe gitmiş ve Arakel Badyana barutcubaşı-lık unvanı vermişdir.


Yüklə 5,85 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   91




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin