Kevork Paınukciyan
BEYOĞLUNDA SEDYELER (XIX. asırda) — Bir kapusu, iki yanında penceresi bulunan bir koltuk - odacık olup pehlivan yapılı ve acı kuvvetli iki uşak-hammal tarafından taşman avrupakârî binek sedyeleri, îstanbulda, îstanbulda da yalnız Beyoğlunda kullanılmışdıf;
Fransızlar bu sedyelere «Chaise a por-
2718 —
ANSİKLOPEDİSİ
BEYOĞLUNDA SEDYBLEB
teur» der; vaktiyle Avrupada asilzadeler, zenginler araba yerine kullanırlardı. Şimdi Avrupanın hiç bir diyarında bulunmayan yalnız doğru Hindistanda, Cinde, Japonyada rastlanan bir nevî tahtırevandır.
13 üncü asırda İtalyada hasta taşımağa yaramış, 16 inci asırda Fransa kurallarından ü. Henri'nin karısı ve IX. Charles'ın anası Catherine de Medicis'in (1519 - 1589) hususî bir sedyesi varmış. Senelerden sonra merkezî Avrupanın her tarafında taammüm etmeğe başlamış. 17 ve 18 inci yüzyılın sedyeleri iki kapılı, önü ve kapı pencereleri camlı, mahon veya abanoz ağacından, gayet sanat-kârane yapılmış, renk renk nakışlarla bezenmiş, şatafatli şeylermiş Tavanındaki kapak icabında yağışsız havalarda kaldırılır, içindeki kimse ayakta da durabilirmiş.
Pariste, Versaillesde kira ile tutulanları, muayyen mahallerde müşteri bekleyenleri daima bulunurmuş. Gitgide tamamile moda-
Sedyede bir hanım (Resim: C. Biseo, 1874)
yetesine mensup madamlarla matmazeller, ağır tuvaletlerinin bozulmaması içi arabaya binmez, sürüp sürüştürüp takıp takıştırıp. kıl pıranga, .kızıl çengi sedye ile gelirlerdi.
Kış mevsiminde Paristen îstanbula turne". ye gelen, Gahrielle Rejane, Susannes Desp-res, .Jeanne Hading gibi namlı aktrislerin idaresindeki truplar Tepebaşı kışlık tiyatrosunda bir kaç piyes oynardı. Localar beş liraya, on liraya satılır; kibar tabaka hiç bir temsili kaçırmaz, tiyatroya da madamlar sedye ile sökün ederlerdi.
Sedyeye en çok ikbal buyuranları söyle
yeyim: ..--.-•-.-: ç:,v
Banger Zafiri, Hristaki, Dimitraki, Yeni dünya Mösyö Jorj Stampa, Mösyö Kiriko gibi muteberanıri familyaları; esbak Bükreş sefiri Edovard Black beyin kızı, zamanenin ahım şahım güzeli madam Coûteaux; Sırbis-tanm eski istanbul elçisi Corceyiç'in kızı. kalantor tacir Vlastitas'ın karısı; nâdir dilberlerden madam Vlastiras; Osmanlı Bankasında direktör Paneiri. beyin madamı, ît-faiye Kumandanı Macar Zeçini Paşanın hüsnü ânile yekta kızı;. Sultan Hamidin Kuyumcu Basısı Haronaçi'nin kızı Rebeka.
Bu sedyeler rivayete göre. Sakızağacm* dan, Pangaltıda numarasız, lüks. vükelâ konak arabalarile omuz öpüşen kira faytonla- . rının, kupalarının kiralandığı yerlerden pey-
İSTANBUL
sı geçtiği için Türkiyede yalnız beyoğlunda kalmış.
Bizim çocukluğumuzda ve ilk gençliğimizde Beyoğlunda çok görürdük. Pazar günleri Caddeikebirdeki merdivenle inilen kato-lik kilisesine, Parmakkapıdan Sıraservilere sapan ara sokaktaki Aya Triyada kilisesin-'de Frenk, Tatlısu Frengi, Rum zenginlerinin gelin olan kızlarını, anasını, kaynanasını, davetli kadınlar götürürlerdi.
Gelinin başında geriye sarkık duran, sırtında limon çiçeklerile bezeli beyaz elbise, etrafında koca koca buketler; takım taklava-tı da süslü püslü dapdaracık, höcremsi nesneye pür azemet kurulurlar; inerlerken ellerinden tutulur, koltuklarına girilir, ortalığı buram buram lavanta kokuları bürürdü.
Kışın büyük ecnebi sefearethânelerinde, Union Française, Teutonia gibi kulüplerde, Pera Palace otelinin salonlarında balolar verilir, kor diplomatiğe, Beyoğlu yüksek sos-
Beyoğlunda Sedyeler (Musavver Medeııiyet'dea. 1875)
f
— 2719 —
BEYOĞLUNDA SEDYELER
lenir, ücreti çorbacıya verilirmiş. Taşıyanlar piyano ham-malı kıyafetinde, mosmor fesli cama-danîı, galibarda yün kuşaklı yumurta ökçe şibidikli, palikarya uçarılardı. Müşteriden ayrıca bahşiş de ceblerlermiş.
Ücrete gelince; kısacık yüz adımlık mesafeye sarı lirayı koparırlarmış; mübalağa mı, Allah bilir!
Bazan sedyede mumya sarısı benizli, geçkin bir kokana göze ilişirdi. Ya yatmağa,
ya da ameliyat olmağa hastahâneyi boyladığı
besbelli. Sirkeciye araba ile gidip istasyon
dan trene binmeğe, Yedikulede, inip Balık
lıya kadar yürümeğe mecali yok. .0 vakit,
Rum ispitaliyasma gidecekler için Kazlıçeş-
mede katar durmaz, talika falan bulunmaz,
kesesi dolgunca kiryalar tâ Tarlabasmdan
oraya kadar bu nevi sedye ile götürülürdü.
Bunların boyaları alaca . bulaca. her tarafı
çangul çunbul, hamalları, at. hırsızı kılıklı
kopuklardı. ......
Sedyenin bütün perdeleri inikse / hasta taşıdığı kokananm hâlâ içi ölmediği,, elâleme tuvaletsiz, pudtfasız, allıksız görünmemek fikrini güttüğü anlaşılırdı. Eğer sedye pek külüstür, perdeleri salkım salkım, yahut büsbütün yırtık, içindeki avurdu avurduna çökük, can üstünde ise, caddeden geçen hatunların yürekleri kabarır, geriye geyire:
— Kadıncağız, sabaha çıkmaz: toprağı bol olsun zavallının! diye mırıldanırlardı.
O tarihte Rum ölüleri, açık taşınır, Beyoğlu Doğruyolunda cenazelerine sık sık tesadüf edilirdi. Bunları görenlerin meraklanmamasını var kıyas edin. işte bu sebepten ötürü, doktor Zambako Paşaya, Horasanci-yan Efendiye kendini muayene ettirmek, dişçi Heydeye, Camiye diş doldurtmak, modistra Efijeniye, Zabele fistan diktirmek gibi pek mübrem zaruret hasıl oldu mu, sular
BEYOĞLU SPOR KULÜBÜ
— §720 ~
İSTANBUL
ANSIKLOPEDISI
2721
BEYOĞLU YANGINLABI
kararmadan karşıya ayak atmıya nane molla hanımlar gırlaydı.
Yine bundan dolayı, ihtiyar orta yaşlı taze hanımlar sedyeden hoşlanmaz, âdeta te-şe'üm ederlerdi. Sâde can derdine düşenleri değil, gelinleri, baloya, tiyatroya gidenleri akla getirseler ya?..
Son derece alafranga meşrep bir zatın iki kerimesi hakkında derlerdi ki:
— Çarşafsız masrafsız, başlarına yalnız ipek sarpa örtüp, harmaniyelere sarılmışlar, yerin dibine batası sedyeye kurulup bilmem hangi sefaretin suvaresine kapağı atmışlar. Babalarının haberi olmadan hadleri mi? Kızları alan teller takınsın!
Minakyan'm Osmanlı kumpanyasında mahut «Ladam o Kamelya» oynanırken Mar-garit Gotye rolünü yapan Hekimyanın sahte vekarlılığı ömürdü.
Valelerine (uşaklarına) seslenir:
— Jak, Alfred!.
Kıranta aktör Çaprast'la Saneakçiyan
seğirtirler:
-
Emriniz?
-
Bu gece Grand Opera da Rigoletto
var, fevkalâdedir. Ön beş, yirmi keret tema
şa ettim, genem bıkmam. Hazırlayın Cheza-
portörmü, bir daha müşahede eyleyem!
Bereket versin sahneye sedye çıkarılmazdı. Boylu boslu, gövdeli kadın nasıl sığabilir -di içine. Onu da bırak, basdıbacak Çaprast ile kuru kemik Sançakciyan onu nasıl taşırlardı?
Abdülâziz zamanında îstanbulda çıkian
«Musavver Medeniyet» mecmuasının 10 şu
bat 1290 (22 şubat 1875) tarihli nüshasında
"Beyoğlunun Sedyeleri" başlıklı yazısında
şu satırlar okunur: «Bu sedyeler yalnız Be-
yoğluna mahsustur. Dünyanın hiç bir yerin
de yoktur. Kışın çamur belâsından sokakla
rımızda gezmek zor olduğundan sedyeler
Beyoğlu halkına hayli kolaylık vermektedir.
Hele hastalar için faydası inkâr edilemez.
Bunların adedi günden güne azalıyor. Ara
ba nakil ücretlerinin ağırlığından dolayı bu
na rağbet çoktu, tramvay idaresinin teşkili
ile zuhur eden kupa arabalarının fiatlarmm
itidale yakın bulunması sedyeye olan rağbe
ti azaltmıştır. Sedyeler hamal esnafınca hay
lice cesim bir ticaret metaı olduğu tarife
muhtaç değildir». Sermed Muhtar AIus
Beyoğlu Spor
BEYOĞLU SPOR KULÜBÜ — Beyoğlu spor «Pera» adıyla 1914 yılında Şarkı Karib Bankası Müdür Muavini Kosta Va-siliadis tarafından Beyoğlunun Kalyoncukulluk semtinde sarı-siyah renkler altında kurulmuştur. Pera aslında bugünkü Be-yoğluspor değildir. Pera Kulübünün arması mütareke yıllarında çetin maçlar yaptıktan sonra Fransa turuna çıkmış ve orada dağılmıştır. Davit Yafe, Muzakis ve Kana-kis gibi müteşebbisler Perayı 1923 de «Beyoğlu Spor Kulübü» ismi altında Sakızağacı semtinde tekrar kurdular, az sonra Parmak-kapıdaki şimdiki lokallerine naklettiler. O tarihten itibaren liglere giren, sporun bütün şubelerinde faaliyet gösteren Beyoğluspor kulübü profesyonelliğin ilânının ikinci yılında bu kümede yer almış ve bu yıl sonuncu olarak yeni kurulan Millî Lige girememiş. İstanbul 1. Profesyonel kümeye düşmüştür.
Bibi.; Bu kulüb mensublarmdan birinin gönderdiği bir gazete notu.
BEYOĞLU YANGINLARI — Beyoğlu, XIX. asır başına kadar, aşırı derecede zengin, rum ve ermeni tüccarları ile İ'stanbulda . yerleşmiş Avrupalı ecnebi tüccarların, ve "Tatlısu firengi" denilen zengin rum ve ermeni melezlerinin konakları bulunan bir yerdi; Avrupa devletleri refârethâneleri de
burada idi.
Beyoğlunda orta tabaka halk kesafeti ile, ana caddelerini îstanbulun en büyük ve mükellef ticarethanelerinin ve en zengin çarşılarının kaplaması, evlerinin çoğu ahşab mahallelerin kurulması geçen asrın -ortalarında başlar. Onun içindir ki tarih kaynakları-mızdaki Beyoğlu yangınları XIX. asırdan itibaren görülür.
18 Temmuz 1811 (Hicrî 26 Cemâziyel evvel 1226) yangını — Bir salı gecesi çıkdı. Müverrih Cevdet Paşa «Pek çok ev ve dükkân yandı.» demekle iktifa ediyor. Bu yangının, Firûzağa, Kuloğlu, Tomtom gibi Beyoğlunun en eski mahallelerinden birinde olduğu muhakkakdır. Ateşi, şiddetle devam eder iken, sabaha karşı başlayan, ve Beşiktaş ile civâri için başkaca âfet olan tufanı an-
dırır bir yağmur söndürdü. (B.: Beşiktaş Deresi; Beşiktaş Köprüsü; Beşiktaş Hamamında Sel Baskım).
24 Temmuz 1831 (Hicrî 13 saf er 1247) yangını — Bir pazar günü Çukur Mahallesinde çıkdı; tulumbacıların çok çalışmasına rağmen şiddetli rüzgârla büyüdü, onbeş saat devam etti, Dörtyolağzı, Taksim, Tatavla ve Aynalıçeşme semtlerinde pek çok ev ve dükkân yandı. Muhtelif milletlerden açık da kalan felâketzedelerin iskânlarına devletçe çok gayret gösterildi; «yanan sefarethaneler için Bâbiâlîce muamelâtı dilnüvâzâne icra olundu» diyen vak'anüvis Lütfi Efendi bu sefarethanelerin hangi devletlere âid olduğunu kaydetmiyor.
l Şubat 1857 (Hicrî 6 cemâziyelevvel 1273) yangını1 — Bir pazar günü Sakızağa-cmda 209 bina yandı.
5 Haziran 1870 (Hicri 5 rebiülevveî 1287) yangını — istanbul tarihinde "Beyoğlu Harîki Kebîri", Büyük Beyoğlu Yangını diye anılır; ,'aşağıdaki satırlar devletin resmî gazetesi olan Takvimi Vekaayiin 11 rebiülevveî 1287 tarihli nüshasından alınmışdır:
"Geçen pazar günü saat yedi kararlarında (ezânî saat, öğleden bir saat sonra) Macar-da Feridiye Sokağında Reçini'nin kiracı olarak oturduğu evden çıkan ateş rüzgârın son derecede şiddetli olmasından çarçabuk beş altı kola ayrılarak, söndürülmesine pek çok
1870 yangınından bir sahne (Resim: C, Biseo, 1874)
gayret edildiği halde önlenemedi,. Bir kolu Macardan, Tarlabagmdan, Taksimin alt tarafından Büyük Caddeye çıkarak Mektebi Sultanînin (Galatasaraymın^ önüne vardı. Bir kolu Âşıklar Meydanından Bülbülderesi-ne inüb oradan Papas Köprüsü Caddesi ile Emin Camiişerifi civarına ve Sürûri Mahallesi hududundan, Aynalıçeşmeden ingiliz Sefarethanesini alarak kezâlik Mektebi Sultanînin önünde durdu. Yangın nihayet gece saat sekizde Kalyoncukolluğunun alt tarafından Iskordalye Mahallesinde söndü. Bu hu-dud içinde italya Sefarethanesi ile kagir ve ahşab olarak 500 den fazla büyük bina ve dükkân sarf edilen gayretle yangından kurtarıldı ise de tahminen 3000 kadar ev ve dükkân yanmışdır. Ahşab olan yerlerde herkes nefsini ve ekserisi mal ve eşyasını kamilen kurtarmış ise de, kagir olan yerlerde ve alel-husus Kalyoncukolluğu civarında, bazıları ev, dükkân ve mağazalarının kagir olduğuna güvenerek pencerelerinin demir kapaklarını kapayub eşyalarını çıkarmadıkları gibi kendileri de çepçevre ateşin içinde kaldıkları halde, güvendikleri ve içinde sığındıkları binaların tavanlarından ateş dökülmeye başlayınca nefislerini kurtarmak ümidi ile evlerinin mahzenlerine inmiş oldukları bâzıları mahzen dahi bulamadıkları cihetle, mahzenlere girenler boğularak ölmüşler, açıkda kalanlar da büsbütün yanmışdır.
«Hattâ bu kabilden olarak nefislerini kurtarmak için Düzoğlu Boğos Beyin vekilharcı Kir-korun hanesinde toplanmış olan 16 kişi kamilen yanmış, ve bâzı mağa-zaçı ve meyhaneciler familya ve hizmetkârları ile beraber mağazalarının mahzenlerinde kapananlardan 16 yaşında bir katolik kızı ile bir erkek canlı kurtarılmış sah günü akşamına ka-daı 71 rum, 8 erme-
ÎJ1YEAN (Dr. OVSEP)
— 2722 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
2723 —
BEYTUR (Ahmed Midhat)
ni, 3 frenk katoliği, 22 ermeni katoliği milletinden, ki cem'an 104 cesed bulunarak def-nedilmiştir.
"Yangın felâketzedeleri Mankasar, Hüseyin efendi, Hekimoğlu bağçelerine, Çürüklük denilen yere, mezarlıklara, Kasımpaşa Deresine, Tatavla taraflarına kaçıp toplanmışlardı. Pâdişâhın emri ile Taksimdeki Topçu Kışlası derhal boşaltıldı, kışlanın karşısındaki talimhane meydanı ile ermeni mezarlığına 2000 den fazla çadır kuruldu, Tophane müşürü paşa felâketzedeleri arabalarla ve kurtarabildikleri eşyaları ile bu kışla ile çadırlara naklettirdi, çadır aralarına taraf taraf çeşmeler yapıldı, elden gelen insanî yardım gösterildi "(Mecelle! Umûri Belediyedeki suretinden).
Hammer mütercimi Ata Bey, yangından kırkyedi sene sonra îkdam Gazetesinde neş-. rettiği bir makaalede bu yangında yanan ingiltere Sefarethanesi için şu hâtırayı kaydetmiştir:
"Yangın birkaç koldan önüne gelen küçük büyük binaları yutarak ingiltere Sefarethanesine yaklaşdığı zaman sefarethanenin bâzı memurları sefire binanın tahliyesinin münâsib olacağını söylerler. Sefir ingilizlere has olan soğuk kanılılık ile sefarethane kagirdir cevabını verir. Kagir binaların da yan-makda olduğu ihtar edilince bu binanın onlarla kaabili kıyas olmadığını beyan eder. Fakat yarım saat sonra sefarethane, pencerelerine çekilen demir kapaklarla birlikde yok olur, ve sefir güç hal ile kurtulur" (Mecellei Umûri Belediyedeki suretinden).
Ebüzziya Tevfik Bey de "Mecmuai Ebüz-ziya" da bu yangın üzerine şunları yazıyor:
"1870 haziranının beşinci pazar günü onyedi saat zarfında Beyoğlunu dâiren mâ-dâr ihrak iden harîki kebirde, hatırlarda kaldığına göre mevcud sigorta kumpanyaları yanan evlerin sahihlerine 300,000 lira raddesinde tediyatda bulunmuşlardı. Bu kumpanyalar tediye ettikleri meblâğ mukabilinde aldıkları makbuzları, o zaman .dâhiliye nazırı bulunan Şirvanlı Rüşdi Paşaya ibraz ederek îstanbulda vesâiti itfaiyenin istikmâlini istida etmişlerdi. Dahiliye nezâreti bu müracaat ve istidayı nazarı itibara alarak Avrupa-dan usûli itfaiyeye müteallik nızâmâtı getirtti, bunları terceme ettirdi, Macaristandaki
usûlü en mükemmel buldu. Sûrâyi Devletin karârı ve meclisi vükelânın tasvibi üzerine irâdesini istihsâl ederek Kont Ziçini'yi îstan-bula getirtti.
"Beyoğlu harîki kebîrinden sonra îstanbulda şubeleri bulunan sigorta şirketleri tuttukları istatistik cedvellerini ilân etmişlerdi. O tarihlerde İstanbulda vasatî olarak her ay 8 yangın oluyordu, her yangına da vasatî 11 ev düşüyordu. Buna göre İstanbulda senevi 96 yangında 2156 ev yanıyordu. Bir ev eşyası ile birlikde vasatî tahmin ile 500 lira değerinde olsa her sene îstanbulda âteş âfeti 1,078,000 altın tutarında millî serveti mahvediyordu".
Sermed Muhtar Alus da bize tevdi ettiği kısa bir notda şunları yazıyor:
"Çocukluğumda işidirdim, 1870 Beyoğlu yangını üzerine, yanık yanık söylerlerdi, hafızamda tek beyti kalmış:
Ah Beyoğlu, vah Beyoğlu
Yandı da gitti tül oldu!
destan mıdır, türkü müdür bilemem".
Yine S. M. Alus yazıyor: "îstanbulun en eski tiyatrosu olan Naom'un Tiyatrosu 1870 yangınında yandı. Eski adı Hiristaki Pasajı olan şimdiki Said paşa Pasajında idi, bu pasajın yanındaki sokağa Tiyatro Sokağı adının verilmesi bundandır".
13 Mayıs 1873 (Rûmî l mayıs 1289) yangını — gahkulu Mahallesinde Mevlevihane civarında 60 bina yandı.
28 Ağustos 1891 (Rûmî 16 ağustos 1307) yangını .— Hammalbaşında 21 bina yandı.
15 Mayıs 1913 (Rûmi 3 mayıs 1328) yangını — Kumbaracı Yokuşunda 31 bina yandı.
18 Ocak 1913 (Rûmî 6 ocak 1329) yangım — Tatavlada Büyükakarcada 28 bina yandı.
6 Aralık 1914 (Rûmî 24 kasım 1330) yangını — Kumbaracı Yokuşunda 18 bina yandı.
l Mayıs 1921 (Rûmî 19 nisan 1337) yangını — Küçükparmakkapuda 15 bina yandı.
BEYRAN (Dr. Ovsep) — Ünlü bir Ermeni tabib ve müellifidir. 16 Mart 1825 de Edirne'de doğmuş ve 24 Temmuz 1866 da Paris'de vefat etmiştir. Pere Lachaise Mezarlığında medfundur.
Melkon Beyran adlı bir sarrafın oğlu
olan Ovsep Beyran, ilk tahsilini Edirne'de yaptıktan sonra İstanbul'a gelerek, 1838 - 1840 yıllaîrm-da Üsküdar eski Ce-maran mektebinde okumuştur. 1844 de tıb tahsili için Paris'e gitmiş ve 1850 de mezun olduktan Dr. Ovsep Beyran sonra aynı yılın son-(Resim: Büîend,Seren) larına doğru istanbul'a avdet ederek Beyoğluna yerleşmiştir. önce Bahriye Hastahânesinde ve 1851-1853 yılları esnasında da Yedikule Ermeni Hastahânesinde vazifede bulunmuştur. 1853 yılı sonralarında Paris'e gitmiş ve orada mektep kitapları neşretmeğe başlamıştır. 1854 de Tıb Akademisine mühim raporlar tevdi etmiştir. Aynı yıl Paristeki Türk Sefarethanesinde 'hekim tâyin olunmuştur. 1858 de "Legion d'honneur" nişaniyle taltif edilmiştir. 15, Eylül 1858 de îstanbuldaki Tıbbiyeyi gâhâ-ne Cemiyetine âza seçilmiştir. 1862 de ise, "Societe de Chirurgie de Paris" cemiyetine âza olmuştur. 1864 de Paris Tıb Fakültesine serbest müderris tayin edilmiştir. "Uretroto-me" adlı tıbbî bir âlet de icad etmiştir. Bel soğukluğu hastalığına karşı müessir bir ilâç da keşfetmiştir. Bu sıralarda ünü o kadar yayılmıştır ki Üçüncü Napoleon'un hastalıklarında konsültasyona davet edilmiştir. Haddinden fazla çalışmakdan vereme müptela oîan Beyran, 24 Temmuz 1866 da henüz genç sayılabilecek bir yaşta hayata gözlerini yummuştur.
Dr. Ovsep Beyran'ın tıbbî eserleri arasında en mühimi 1863 de Parisde neşredilen «Traite elementaire de Pathologie Generale" adlı kitabıdır ki, müteveffa Dr. A. Mezbur-yan'a göre, bir asırlık mazisine rağmen değerini kaybetmemiştir. "Türk Devleti hizmetinde Ermeniler" adlı eserde (s. 104), Paris elçilerimizden Mehmed Cemil Bey tarafından türkçeye tercüme edildiği bildirilen eseri muhtemelen budur.
Bibi: Dr. A. Mezburyan, Ermeni tabibleri.
Kevork Pamukciyaıı
BEYTUR (Ahmed Midhat) — Şâir, edîb; son mevlevî şeyhlerinden; şiirde «Bahârî»
mahlasını kullanmış oM> Midhat Bahârî diye tamnmışdır; 1881 de îstanbulda doğdu, babası Emiroğlu Râşit Efendizâde Kısmeti Askeriye Mahkemesi başkâtibi Mehmed Nuri Efendi, anası Sâdiye şeyhlerinden Eyyub-da Bahariyede Taşlıburun Dergâhı şeyhi Süleyman Efendinin kızı Hatice Aliye Hanımdır.
Baba evi Fatihde Çarşambada idi, babasını pek küçük yaşda kaybetdiğinden validesi ile beraber Şeyh Süleyman Efendinin yanına geldiler, çocukluğu hemen tamamen Bahariyede geçdi. İlk tahsilini Eyyubda Dâ-rülfeyzî Hamîdi Mektebinde, Rüşdiye tahsilini de Eyyub Askerî Rüşdiyesinde yapdı; sonra ağabeyi defterdar İsmail Zihni Beyin yanında Bitlise giderek îdâdi tahsilini de orada tamamladı. Fakat, şark edebiyatı ile islâ-mî ilimlerdeki derin ve sağlam bilgisini münevver aile muhitinden, ve ailesinin pek seçkin dostlarından aldı; büyük kardeşi Mustafa Re'fet Efendi ki şöhretli mesnevîhân Hoca Tâhir Efendinin şâkirdlerinden idi, farsca öğretti; Mesneviyi de Bahariye Mevlevîhâ-nesi Şeyhi ve devrinin pek mümtaz bir sıması Hüseyin Fahreddin Dede Efendiden okudu; arabacıyı, Bayazıd dersi am hocalarından ve İstanbul Darülfünunu ilahiyat fakültesi müderrislerinden Hüseyin Avni Efendiden öğrendi; bu zâtin Bayazıd Camiinde verdiği derslere devam ederek medreselerde okunan ilimlerden icazetname, ve emsali ile beraber gümüş liyâkat madalyası aldı. Kayın pederi Mehmed Said Efendiden, o devrin seçkin aydınlarındandır, arab edebiyatı dersleri aldı; yine o devrin şöhretlerinden Hafız Buhârî Said Efendiden de hadis ilminden Buhârii şerifi okudu. 1916 da, Konyada Mevlâna Dergâhında mevlevî tan-katinin en büyük şeyhi Mehmed Veled Çelebi Efendi tarafından (B.: îzbudak, Mehmed Veled) Kasımpaşa Mevlevîhânesi mesnevî-hanlığına tâyin edildi, 1924 de de Abdülha-lim Çelebi Efendi tarafından, bizzat eliyle, şeyhlik destanı ile taltif olundu.
Ahmed Midhat Beytur, o zamanın bütün mektebli gençleri gibi 17-18 yaşlarında, mâliye nezâreti muhâsebei umumiye kaleminde kâtiblikle memuriyet hayatına atılmışdı; iki sene sonra orman, maadin ve ziraat nezâreti maadin umum müdürlüğü kalemine nakledildi, bu nazırlık (bakanlık) ticâret ve zira-
BETÜLMALCİ
— 2Î24
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
— 2725 —
BEYZADE
at nezâreti'adını aldığında maadin şubesi mümeyyizi oldu, sonra ayni nezâretin zât işleri sicil şubesi mümeyyizliğine geçdi. Istan-bulda devlet merkez teşkilâtının lağvi ve yeni devlet merkezi Ankaraya nakli üzerine Beyoğlu talî mübadele komisyonu âzâlığına tâyin edildi; Türkiye Sanayi ve Maadin Ba-kansının teşekkülü üzerine bu bankanın muhâberât şubesi başkâtibliğine, sonra Sümer Bank alım satım şubesi muhâberât şefliğine tâyin olundu ve bu vazifeden emekliye ayrıldı.
Yine 17-18 yaşlarındadır ki ilk şiirlerini yazmaya başlamış ve «Baharı» mahlasını al-mışdı. îstanbulda çıkan «Hazinei Fünun», «Mekteb», «Resimli Gazete», «Malûmat» gibi haftalık mecmualarda ve gündelik «Ter-cemânı Hakikat» gazetesinde imzası genç bir şâir ve müdekkik olarak tanındı.
Kitab hâlinde basılmış eserleri şunlardır: Ruhi Kur'andan bir sahife nur (Kur'an Kerîmin rumuzuna âid bâzı âyetlerin terce-meleri ve açıklamaları); Risâlei Sipehsâlâr tercemesi (Hazreti Mevlânânın hayat ve menkibelerine aid olub mevlevî târihinin en doğru bir kaynağıdır); Destegül (Hazreti Mevlânânın dîvanı kebîrinden ve mesnevisi ile rubailerinden bâzı naitler ve şiirler ile tercemeleri, ve edebiyat târihimize âid bazı mütâlâalar); Beyânül-vücûd tercemesi (İbnı Kemal'in meşhur eseri); Sünbülistan şerhi (bu meşhur f arşça eserin bütün tahlilleri ile terceme ve şerhi); Ravza (edebiyat ve ahlâka dâir bir risale).
Tamamlanmış fakat basılmamış eserleri şunlardır: Divânı Şemsül-hakaaik (İranın eski büyük müelliflerinden Hidâyet Han'ın Mevlânm Dîvânı Kebîr'inden topladığı şiirlerin tercemesi); Mevlânânın rubailer dîvânı (Mevlânânın bütün rubailerinin tercemesi); Kitabül-ilim (îmam Gazâlî'nin îhyâül-ulûm'-unun bu ismi taşıyan faslının tercemesi); Şâir; nedir? arab şâiri Perezdak'ı niçin severim?; Hoca Said Efendi kimdir? (Kayın pederinin hal tercemesi); Büyüklerimizi analım (eski- şâir ve ediblerin kısa hal tercemeleri); Çocukluk hâtıralarım; Eş'âri Bahâri. . 1961 de seksen yaşında idi; ve halâ elinde kalem şu üç mühim eseri bitirmeğe çalışıyordu:
«Mevlânâ, şiirleri ve felsefesi», "Şiir ve
mûsikî bakımından mevlevîler", "ilim ve edebiyatımıza hizmet eden mevlevîlerden bâzı sîmâlar".
Şiir diline örnek olarak aldığımız aşağıdaki gazeli 1311 (1893) de Malûmat Mecmuasında intişâr etmişdir ki o tarihde henüz 13 yaşında bulunuyordu; edebî kültürünün sağlamlığına pek canlı şâhiddir:
GAZEL
Aşık oldum sana ben ey mehl tâbende cemâl Eyleme hicrîn ile gönlüme irâsı melal Kılma artık güzelim tab'ını çevre makrûn Çünki hurilere lâyık olamaz öyle hasâl Olma zâlim meleğim, merhamet et âşıkma Hasretindenberidir ağlayorum rûzi leyâl Öldür ey gül bedenim, sen beni durma öldür Kalmadı gayri figan etmeğe gönlümde mecal İntisâb eyle heman dergehi Mevlânâya Herkesi ehli kemâl etmededir Babı Celâl
BEYTÜLMALCİ — Yeniçeri Ocağında,' ölen yeniçerilerin miras ve tereke işleri ile meşgul olan zabitin unvanı; Ocağın îstanbulda Ağakapusunda bulunan büyük bey-tülmal sandığının âmiri; ki bu sandığın ve Beytülmalcinin başka vazifesi sabî yeniçeri yetimlerinin baba mirasından olan haklarını reşîd oluncaya kadar korumak idi (B.: Yeniçeriler) .
BEYTÜLMALCt SOKAĞI — Galatamn Ömeravni mahallesi sokaklarındandır; Ka-raabalı sokağı ve kabataş mezarlık sokağının birleşdikleri nokta ile Gümüşsüyü Caddesi arasında uzanır; Haci izzet Paşa sokağı, Bey odaları Sokağı, Balçık çıkmazı, Taşlı çıkış sokağı, Beşaret sokağı, Yarasa sokağı, Dutlu çıkmaz ve imam Çıkmazı ile kavuşak-ları vardır. Karaabalı ve Kabataş mezarlık sokağı tarafından yüründüğüne göre, iki arabanın rahat geçebileceği bir genişlik başlar ve paket taşı döşelidir; sağa ve sola ile dirsekle kırıldıkdan sonra zemini kaba taşa tahavvül eder, ve dikleşerek merdivenli yokuş olur, ve on beton basamakla Gümüşsüyü Caddesine bağlanır.
iki kenarındaki evler ikişer üçer katlı, ahşab ve kagir, mütevâzi gelirli aile meskenleri dir; bunlar arasında beşer katlı iki beton apartımanla, kapusu yan sokak da sekiz katlı bir beton apartıman yükselmiştir; kapu numaraları 1-31 ve 2-70 dir.
Bu sokak üzerinde, çok güzel bir hat ile «Ve minel mâi külli şey'in hay» âyeti kerîmesi yazılı kitabe taşı Türk ve İslâm eserleri Müzesine kaldırılacak değerde banisi meçhul bir çeşme harabesi vardır (B.: Bey-tülmalci sokağı çeşmesi).
Bu sokak da, 1961 yılı nisan ayında 4 bakkal, 3 kasab, l manav, l mahallebici, l berber, l kalaycı, l yorgancı, l kolacı dükkânı bulunuyordu. Ömer Avni mahallesi muhtarlığı da bu sokakda idi.
Sokağın alt başından Kabataş Vapur iskelesi ile gerisindeki denizin, daha daha gerilerdeki Üsküdarın, Kızkulesinin görünüşü bir resim konusu olacak güzelliktedir.
Hakkı Göktürk
BEYTÜLMALCÎ SOKAĞI ÇEŞMESÎ — Kabataşda (Galatamn Ömeravni Mahallesi) Beytülmalci sokağında, bu sokağın bir dirseği başındadır; yüzü tahayyül edilemeyecek derecede harâb olmuş ve banisi meçhul bir ondokuzuncu asır çeşmesidir. Büyük haznesinin önünde yalnız küçük bir mermer kitabe taşı kalmışdır; taş.da nefîs bir hat ile: «Ve minel mâi külli şey'in hay» âyeti kerimesi ile hattatın «Ketebehû Mücellid Râşid» imzası ve hicrî 1269 (milâdî 1852) târihi yazılıdır.
Üzerine çekilen saç saçağın yalnız demir çerçevesi kalmış, saçlar çürümüş, ayna taşının ve kitabe taşının etrafındaki mermer kaplamalar, musluğu çalınmış, hattâ teknesi
Beytülmalci Sokağı Çeşmesi (Resim: Hüsnü)
dâhi sökülmüş, alınmışdır. Haznenin demir kapağı da kapatılıp alındığından haznenin içi (1945 de) bir köpek ini hâlinde idi.
İbrahim Hilmi Tanışık
BEYZADE — Istanbulun hâneberduş külhânîler argosunda, içinde bulundukları o çirk girdabında gereği gibi yırtılmamış, zerre mikdârı da olsa üstünde edeb, haya, ar ve nezâket kalmış genç; şeririn küçüklük duygusu ile adetâ hakaret kasdi ile kullanılır (B.: Hanım Evlâdı); misâl:
Bir viranede şarabla ve iki parça palamut tavası ile çilingir sofrası kurmağa giden ve belki geceyi de orada geçirecek olan iki hâneberduş konuşur:
-
Beyzadedir, gelmez o bizimle.. îne-
bolluyu arayalım..
Üç hâneberduş açıkda denize gireceklerdir, biri ayakdaşlarlndan sahil kayalarına doğru uzaklaşır:
-
Beyzadedir, utanır enayi burda soyun
maya. ..
Geçen asrın birinci yarısında yaşamış olduğunu tahmin ettiğimiz Şâkir adında bir şâirin, Istanbulun kopuk güruhundan aslı gürcü bir köçek oğlan sânında yazılmış bir manzumesi vardır. Beyzade diye yâd edilen bu gencin düşmüş bir kibar evlâdı olduğu anlaşılmakla beraber bu simin yukarda kay- ~ dettiğimiz mânâda kullanıldığı da söylene-'bilir:
1. Bakma yağlı perçem bite yavşağa Hem yırtık şalvara ipden kuşağa Yalın taban şu çakırgöz uşağa Beyzade dirler sahi hûb andır.
38. Düşmez kalkmaz efendimiz bir Yezdan Başımızın tacı olmuş mihriban Nâz ü ciîve nûri şebab hüsn ü an Beyzâdelik hem biçilmiş kaftandır
3. Sînei üryanı üzre çeîipâ
Gürcistan hâkinden mahbûbi zîbâ Aşkbazlığı râyegândır ahbaba Beyzâdelik sânı lütfü ihsandır.
4. Gâhi germâbede mest olur yatur
Yuyan dellâk ile yekzeban natur Birler vallah yoktur iltimas hatur z Beyzade emiri mülki külhandır
BBY2ADE SOKAĞI
Dostları ilə paylaş: |