Hakkı Göktürk
BIÇAK — Türk lûgatında biçmek kökünden isim: kesen, biçen, ayıran âlet.
îstanbulda günlük hayat içinde kullanılan çeşidleri ekmek bıçağı, sofra bıçağı, mutbak bıçağı (bunlar arasında meyve, sebze bıçakları), bir kaç boy ve çeşid kasab bıçağı, kurban bıçağı, usturaya yaklaşan sünnetçi bıçağıdır.
Halkın müsellâh gezdiği devirlerde, bilhassa tanzimatdan evvel ve hattâ yeniçerilik devrinde, nefis müdafaası veya tecâvüzde pa-la-bıçaklar, saldırma-bıçaklar vardı, ve îstanbulda 13-14 yaşlarındaki çocuklar dahil, sokağa bıçaksız çıkmış erkek görülmezdi. Hele ayaktakımı, avam arasında bıçak, erkeğin namusu bilinirdi Zamanımızda paralayıcı, yaralayıcı silâh olarak bıçak taşımak ağır müeyyedelerle yasakdır.
Onyedinci asır ortasında Sultan ibrahim zamanında tanzim edilmiş bir narh defterinden, üçü bir yerde, yâni üç bıçak bir kın içinde ve «Altıokka» adını taşıyan yeniçeri aşçılarına mahsus bir bıçak olduğunu öğreniyoruz, ayni defterde, bu üçüzlü Altınokka bıçakların hicrî 1050, milâdî 1640 da 35 akçeye satıldığı narh olarak kayıdlıdır.
Eski bıçakların hepsi îstanbulda yapılmaz, bir kısmı, el bıçak sanayi meşhur yerlerden gelirdi, onlar da ayrıca geldikleri yerlere nisbetle «Vidin Bıçağı», «Girid Bıçağı», | «Bursa Bıçağı», «Cezayir Bıçağı» gibi isim-*ler taşırdı.
Bıçaklar 'evvelâ demirine, çeliğine göre. sonra sapına-kabzasına göre kıymetlendirilir-di. Sapları abanozdan, gergeden boynuzundan, fildişinden, gümüş, altın kaplama, üzerleri ı mercanlı, yakutlu, zümrüdlü, elmaslı müzeyyen, murassa bıçaklar ayni boyda ve ayni işde kullanılır adî bıçaklardan bir kaç yüz misli üstün değere alınır, satılırdı. Bâzan da namlı bıçakları ustaları yaptıkları bıçakları imzalarlar, bıçaklar o zaman da krymetlenirdi.
Zamanımızın seçkin antikacılarından merhum Nureddin Rüşdi Büngül «Eski Eserler Ansiklopedisi» adındaki eserinde bıçak maddesinde şunları yazıyor:
«Birgün Bedestende bir büyük saldırma almışdım, erbabı bir adam geldi, pek beğendi, ayni büyüklükde diğer bir adî bıçağa vurduğu gibi o adî bıçağı ikiye böldü, ve bana:- Evlâd, buna Cezayir çeliği derler, biz bununla on iki kat kıvrılmış keçeyi keserdik! dedi.
«Bu çeliği namlı bıçakların içerisinde asırlarca kullanılıp da ağızı bozulanlar, kesmez hâle gelenler yokdur.
«Ecdadımız arasından yetişmiş üstâd bıçakçıların işi olup üzerleri altın çakma yazılarla bezenmiş ve ala bir sap ve kabartma gümüş kın ile de süslenirse, o bıçaklar 50-100 liraya, hele bir de büyük tanınmış tarihî sî-rnâlara aid olduğu tesbit edilirse 300 den 500 liraya kadar satıldığı görülmüşdür bu rakamlar 1939 daki kıymetlerdir). Bıçak, hançer, gaddâre, pala, saldırma gibi isimler alır, bunların içinde pâdişâhlara mahsus olanları binlerce lira değerindedir,
«Topkâpusu Sarayı Müzesinde Fatihin, Yavuzun bıçaklarına ise zamanımızda kıymet biçilemez.
«Harcı âlem eski bıçaklardan kurban ve jünnet bıçağı olarak 50 liraya satılan bıçaklar gördüm.
«Sapın içinde nargile maşası, veya diğer pek küçük bıçaklar yerleştirilmiş som saplı, ve arka tarafları kalın ve ucu sivri Girid bıçakları da makbuldür. Sapı ince ve zarif yapılmış olub ağızlarında işlemeleri olmayan bir arşın kadar uzunluğunda kalyoncu bıçakları da 60 lira kadar eder. Eski îzmir bıçaklan, Pizren yatağanları, Bursanın ayni büyüklükde bıçakları 30 liradan 100 liraya kadar satılır. Eski Bursa ustalarının yaptıkları açılır kapanır bıçakları da zamanımızın ingiliz çakılarından çok üstündür.»
İstanbul târihinde «Karabıçaklar», «Gü-müsbıçak Mustafa», «Bıçakçı Petri», «Bıçak İsmail», «Bıçakcıoğlu» gibi lakablı şöhretler vardır.
İstanbul ağzında bıçak üzerine.darbı meseller:
Bir kötü muamele veya duruma, baskıya, zulma, sıkıntıya, darlığa karşı tahammülün, sabrın son haddine gelindiği anlamında» Bıçak kemiğe dayandı..».
İnsanın hakikaten sevdiği kimseye, candan yakınına kötülük yapamayacağı anlamında: «Bıçak kınını kesmez..».
Kalb kırıklığının aslaa tamir edilemeyeceği anlamında: «Bıçak yarası onulur, dil yarası onulmaz..».
Bıçak üzerine halk ağzı deyimler:
Bıçak sırtı-iki şey arasında pek az fark; misâl:
«Birinci sınıf, Paristen diplomalı terzi imiş, bırak Allah aşkına, şu dikdiğine bak, hazırcı iğnesi ile arasında bir bıçak sırtı yok,.».
Kanlı bıçaklı olmak-iki kişi arasında can düşmanlığı; misâl:
«İçdikleri su ayrı gitmeyen iki arkadaş Kırk erkek artığı bir kahbe yüzünden kanlı bıçaklı oldu,.».
Bıçak bıçağa gelmek - hasmi öldüresiye karşılıklı bıçak çekerek amansız kavga; misâl:
«Su sarı kopuk oğlanı görüyor musun, Filiz Ahmed ile Saraç Ali arasında laf taşıyarak iki yiğiti bıçak bıçağa getirecek...».
•Ne zaman yaşadığını tesbit edemediğimiz Kesmî adında İstanbullu bir şâirin bıçkın meg-reb olduğu anlaşılan bir nevcivan için yazdı-' ğı, ve İkinci Sultan Mahmud devrinde yaşamış musikişinaslardan Şâkir Efendinin beyâ-ti faslından bestelediği bir şarkıda «bıçak» âşık ağzı ile "pek yerinde kullanılmışdır:
Senlnçün dfişdüra dillere
ıSevdirmem seni ellere
uyma sakın engellere
Sevdirmem seni ellere
Ey benim çeşmi maştanım
Pek cilveli yosma canım
Var iken bu tende can un
Sevdirmem seni ellere
Al elimden bir bade çak
Yakdı beni derdi firak
İşte kılıç işte bıçak
BIÇAK ALTINDAN GECİKME
— 2741 -
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSÎ
BIÇAKÇI ALÂEDDÎN
Îraba göre mescidin sağ duvarı Önünde, bir kulecik hâlinde müstakil durur; kapusu doğrudan avluya açılır; ve, minare ile mescid duvarı arasından, üzerine kiremit örtülü mail bir düz çatı çekilmiş tabutluğa geçilir.
Son cemaat yerinin avluya açılan yanya-na iki kapusu vardır; bu kapulardan biri, üst kat kadınlar mahfiline çıkan merdivenin tam karşına rastlar; son cemaat yerinin bu avlu kapularının bulunduğu yüzü, çatı altına kadar camekân-duvardır; bu yüzün tam karşısına gelen duvarda da bir pencere vardır ki mescidin hazîresine bakar.
Mescid dört köşe plânlıdır; mihrab duvarında iki; sağ, tabutluk tarafındaki duvarda iki; sol, hazîre tarafındaki duvarda üç, ve son cemaat yeri tarafında da iki, cem'an dokuz büyük pencere ile aydmlatılmışdır.
Küçük avlunun, son cemaat yeri duvarı boyunca uzanan koridorumsu kısmı sonunda bir müezzin odası vardır; hazîreye bu müez-
Resmî kalanda bu devam Ancak budur bende meram Hâsılı budur tekmil kelâm Sevdirmem seni ellere
BIÇAK ALTINDAN GEÇÎRME — Yeniçeri ağzı deyim; zorbalık, kabadayılık yolunda hasmını, rakibini sındırma, yıldırma, pes ettirme. Bilhassa yeniçeriliğin son devrinde, bu asker ocağının bir hayta, haşerât yatağı olduğu zamanlar yeniçeri zorbaları tarafından halkın ve tüccarın haraca bağlanması yüzünden çıkan it dalaşında kullanılırdı. Zamanımızın tarih ile meşgul olmuş simalarından merhum Efdalüddin Tekiner, Osmanlı Tarih Encümeni Mecmuasında intişar etmiş ve kendisinin en güzel yazısıdır diye bileceğimiz «Alemdar Mustafa Paşa» makalesinde namlı zorbalardan Kahvecioğlu Burunsuz Mustafa-dan bahsederken:»., her tarafı kesib almış ve asrının benâm haytalarını bıçağı altından geçirmiş idi» diyor, ve bu tâbiri metin altında bir notda: «Bıçak altından geçirmek mudâ-rebe ve mukaatelelerde birini mağlûb etmek demektir» şeklinde izah ediyor.
Muhakkak ki yerinde bir tâbir olarak kullanıyoruz, o it dalaşları, bâzan yeke yek, bâ-zan da iki iddiâli zorba ile adamları arasında bir bıçak-pala düellosu, bir sokak veya meydan mukaatelesi idi.
Hasmını, hasımlarını bıçak altından geçirme dâvası haraç kesimini başkasına kaptırmama, yâhud Başkasından kapma yolunda güdülürdü; bâzan da ,bu kanlı döğüşlerin sebebi bir âşi:;te nigâr yahud bir fitnekâr mah-bub olurdu. Bu haytaca aşk u alâka yolunda pek çok rakibini bıçağı altından geçirmişlerden biri olarak, son yeniçerilerden halk şâiri ve büyük bir destan mecmuasının sahibi Çardak Kolluğu Çorbacısı Galatalı Hüseyin Ağayı tanıyoruz (B.: Hüseyin Ağa, Galatalı; Mustafa Ağa, Kahvecioğlu Burunsuz; Balta, Balta asmak).
Ahmed Midhat Efendinin «Letâifi Rivâ-yat» külliyâtının .altıncı kitabı olan «Yeniçeriler» adındaki hikâyede hasmını bıçak altından geçirme yolunda bir yeniçeri mukaatele-sinin tasviri vardır; çok zâif, çok sönükdür (B.: Yeniçeriler).
Hasımlarını bıçağı altından geçirmiş ve isimleri son yeniçeri haytaları arasında târihimize mal olmuş zorbalar, şehirde birer gu-
rur ve rahmet timsâli olarak dolaşırlardı; bu hayta güruhunun azameti içindir ki «bıyığını balta kesmez» tâbiri kullanılırdı.
Gençlik zamanlarını hatırlayan bir yeniçeri ağzından aşağıdaki fahriye, Ali Çamiç Ağa tarafından yazılmışdır:
Hacı Bektaş ocaklıyım zor âver Deli poyraz şahin başımda eser Taban deperiz hep dilber yolunda Kimi kaşın çatar kimi gülümser . Pâyine yüz koyub koklasam öpsem Biri hoşnud olsa öbürü küser Kinü pırpırıdır bıçkın âfettir Vaslı her âşıka olmaz müyesser Sanman güzeller hep vefasız olur Sunar lâ'li ile şarâbı kevser Her güzelin vardır amma engeli Sureti beşerde ejderi heft ser RakîbânlU kimi Rüstenı kimi Zâl Kimi bir vuruşda kırk kelle keser Geçdi cümle bıçağımın altından Civan idim henüz nev tıraş püser Fahriyemiz yazdık yatağan ile Kalsın rûzigâra bizden de eser.
BIÇAKÇI ALÂEDDÎN MESCtDÎ.— Fâtihin Haydar Mahallesinde, 1934 Belediye Şehir Rehberine göre (pafta No. 8) Bıçakçı Alâ-eddin sokağı ile Bıçakçı Çeşmesi sokağının kavuşakları köşesindedir.
Hadikatül Cevâmi şu malûmatı veriyor:
«Bıçakçı Mescidi der kurbi Haydarpaşa-Bânisi Hayreddin Efendidir, Ni'melceyişden dir (İstanbul Çenginde bulunanlardandır), kabri dahi andedir, mahallesi vardır».
Hadikanın bani adında yanılması garib-dir; zîrâ, mihrab istikaametine göre o mescidin solunda bulunan hazîredeki kabir taşının kitabesinde gaayet okunaklı bir yazı ile: «Bâ-nii hâzel raescidül şerîf ve vâkıfül câmiül lâtif merhum Bıçakçı Alâeddin Ali ufiye anhül gafîrül âlâ. Sene 910 (milâdı 1504-1505)» yazılıdır.
Bıçakçı Alâeddin Ali mescidin ikinci banisi dahi olsa, Hadika müellifinin bir kitabeyi okumuş olması gerekirdi; Hayreddin Efendi adının, bu meşhur eserin tab'ında bu dizgi hatâsından çıkdığını kabul etmek yerinde olur. -Bıçakçı Alâeddin Alinin istanbul çenginde bulunabilmesi için de 1504-1505 arasında en az 70-80 yaşlarında vefat etmiş olması lâzım gelir, yahud ki târihimizin bu meghur cen-
gine 13-15 yağlarında bir çocuk olarak katılmış olması lâzımdır.
Dört kagir duvar üzerine kiremit örtülü ahşab bir çatı çekilmiş basit bir yapıdır. O semti, XVI. asırdan bu yana büyük yangınlar belki on seferden fazla kül etmişdir. Zamanımızda görülen mescid geçen asır sonları yapısıdır. Eski yapısından en küçük bir iz kal-mamışdır. Semt sakinlerinden Beyoğlu icra hâkimliğinden emekli Bay Sâdeddin Özbatur, zamanımızda görülen binanın 1893-1894 arasında odun tüccarlarından Hacı Şevki Efendi isminde bir hayır sahibi tarafından yaptırıldığını söylemişdir; eskiden yanında bir de sibyan mektebi varmış, 1930 senesinde yıkıl-fcnış.
Mescide zemini taş döşeli küçük bir avludan girilir; bu avlunun kapusu Bıçakçı Alâeddin sokağıdır.
Dört köşe bir kaaide üzerine oturtulmuş kagir bodur minaresi, mescidden ayrıdır; mih-
Bıçakcı Alâeddin Mescidi ve Bıçakçı Çeşmesi (Resim; Sabiha Bozcalı)
BIÇAKÇI ALÂEDÛİN
İBÎAMfitil,
ANSİKLOPEDİSİ
2745
BIÇAKÇI
zin odası içinden geçilir. İmam efendi için de, bu müezzin odasının gerisinde beton bir ev-ceğiz yapılmışdır.
Sokak kapusundan avluya girildiğine göre, solda abdest muslukları ile ayak yollarının bulunduğu bir kapalı beton bölme vardır; onun yanında da avluya bakan yüzleri camekânlı iki oda bulunmaktadır; bu odalarda bir kaç bekâr uşağı garibin, ve bu arada, yalın ayaklı, ayakları takunyalı müezzin yamağı olduğunu tahmin ettiğimiz bir mürâhik gencin sığınmış olduğunu tahmin ettik.
Mescidin mihrab duvarı Bıçakçı Çeşmesi sokağı üzerindedir ve bu duvarın hemen önünde de, duvara yamanmış olarak Bıçakçı Çeşmesi bulunmaktadır.
Mihrab duvarının sokak yüzünde bir kitabe vardır; fakat bu duvarın önünde bulunan çeşmenin kiremit örtülü sivri çatısı bu kitabenin sokakdan okunmasına engel olmaktadır; çeşme üzerine çıkmak için de imkân bulunamadı, bu kitabe maalesef okunub tesbit edilemedi (Temmuz 1961).
Bibi; R. E. K. ve Mehmed Koçu, Gezi notu; Hakkı Göktürk, Gezi notu; Hadikatül Cevâmi, I.
BIÇAKÇI ALÂEDDÎN SOKAĞI — Fener ilçesinin Haydar Mahallesi sokaklarından; Haydar Caddesi ile Bıçakçı Çeşmesi sokağı arasında uzanır, bîr araba geçecek geniş-likde, kabataş döşeli, meyilli bir sokakdır. Beş katlı beton bir yapı olan Bozkurt adlı bir apartıman müstesna, hemen hepsi ikişer katlı ve çoğu ahşab evleri dar gelirli aile meskenleri görünür. Üzerinde bir bakkal ve bir kunduracı dükkânı ile isimsiz bir çıkmaz vardır Bıçakçı Çeşmesi Sokağı ile olan kavuşak köşesinde bu sokağa adını vermiş olan Bıçakçı Alaeddin Mescidi ile Bıçakçı Çeşmesi bulunmaktadır (Mayıs 1961).
Hakkı Göktürk
BIÇAKÇI BABA MAKAAMI — Eyyub-da Düğmeciler Mahallesinde Düğmeciler Mektebi sokağı başında tek selvi altında bir kabirdir. Şâhidesi kitâbesiz büyük bir köfeki tasıdır. Halk ağzında dolaşan rivayete göre Fâtih Sultan Mehmedin bıçakçılarından olub istanbul muhasarası çenginde şehid olmuş ve diğer bâzı şühedâ ile beraber buraya defnedilmiş; kendisi aslen arab olup adı Ferhad imiş, ve bilâhare bu küçük şehidliğe Bıçakçı Babaya nisbetle bir mescid yapılmış.
Hadikatül Cevâraide burada böyle bir
mescidin kaydı yoktur, halk ağzında ise mescidin yüz sene kadar evvel yıkılmış olduğu söylenmektedir. Tek selvi ağacı, bu ağaç altındaki kabrin etrafının duru da bu rivayeti teyid etmektedir.
Bir Bıçakçı Baba makaammın hemen yakınında bir sokağın Bıçakçı Eyyub adını taşıması da şayanı dikkattir. Biz müşterek «bıçakçı» sıfatına rağmen Eyyub isminin burada yatan zât ile ilgisi olmadığı kanâatindeyiz. Malûmdur. 1934 Belediye Şehir Rehberi yapılır iken, o devrin Belediye Mektubcusu olup 1961 yılı temmuzunda vefat etmiş olan Osman Nuri Ergin, İstanbul sokaklarının isimlerini yeniden gözden geçirmiş, ve sokakların pek çoğunun adını, tamamen kendi karihasının ilhamı ile değiştirmiştir; öyle zan ediyoruz ki Bıçakçı Baba Makaamından «Bıçakçı» yi almış, semtin Eyyub kazasında olması dolayısı ile de buna bir «Eyyub» adı eklemişdir.
BIÇAKÇI ÇEŞMESİ —- Fâtihin Haydar semtinde, adını taşıyan sokakda, Bıçakçı Alaeddin Mescidinin mihrab duvarı önünde, hazinesi bu duvara yamanmış üç yüzlü bir çeşmedir; üstü kiremit örtülü bir piramit -çatı-tiır.
Asıl ana çeşme, geniş klasik teknesi ile orta yüzdedir; iki yan yüzde, yerden 80 santim kadar yükseklikle çanak-kurna tekneli birer kuzu çeşme varmış; sağdakinin teknesi duruyor ise de soldaki yüz dümdüz olmuşdur.
Çeşmenin kendi suyu kesilmiş, her üç yüzün de lüleleri koparılmış olup, orta ana çeşmenin ayna taşına bir yeni lüle konularak terkos suyu verilmişdir.
Hazînesi kesme köfeki taşı ve ince tuğladan yapılmış ve üç yüzü mermer kaplı olan çeşme çatı frizleri altından demir bir kuşakla sıkılmışdır; orta yüzde bu demir kuşağın altında bir kitabe taşı vardır; kitabe taşında çok güzel bir sülüs hat ile «Ve sakaahüm Rab-bihüm şerâben tahûrâ» âyeti kerimesi yazıl-• mış olub kitabesi yerine de yine o güzel hat ile «Bânii sânî Hacı Şevki 1311 (milâdî 1893-1894)» yazılmışdır. Bu kitabeden zamammız-daki bu çeşmenin, ayni yerde bulunan eski Bıçakçı Çeşmesi yerine, arkasındaki mescidi tamir ettiren hayır sahibi odun tüccarı tarafından yapdırıldığı anlaşılıyor; bu kitabedeki bânii sanilik sıfatı yalnız çeşmeye âid olma-yub mescide de aid olsa gerekdir.
Bıçakçı Çeşmesi, büyük ekseriyeti dar gelirli, hatta ayak takımından olup kesif bir şekilde iskân edilmiş bir mahallenin geniş bir kısmının su ihtiyâcını karşılamaktadır. 1961 mayısında terkos saati çalınmış, dolayısı ile suyu kesilmiş, halk bir ay kadar fecî bir su sıtmtısı çekmişdir.
Çeşme başı her an kalabalıkdır (1961, temmuz).
Hakkı Göktürk
BIÇAKÇI ÇEŞMESİ SOKAĞI — Fâtih ile Cibâli - Unkapanı arasındaki sırt üstünde Haydar ve Kasabdemirhan mahalleleri arasında bir sınır sokakdır; Haydar Caddesi ile Haydar Hamamı Sokağı arasında uzanır.
Haydar Caddesi tarafından gelindiğine göre sağ kolda Zeyrek Mehmed Paşa sokağı, Demirhan Çeşmesi sokağı, Musa Bey sokağı, sol kolda da Yeni Tulumba Çıkmazı, Bıçakçı Alaeddin sokağı ile kavuşakları vardır.
Yine ayni istikaametde yüründüğüne göre, iki araba geçecek genişlikde ve kaba taş döşeli olup sağa doğru geniş bir kavis çizer, ortalarında iki kısa dirsek yaparak bu kavsi tamamlar ve Haydar Hamamı sokağına bağlanır.
Ahşab veya beton, ekserisi ikişer katlı evlerin hemen hepsi günlük rızık peşinde aile meskenleridir; aslında semt, İstanbulun avak takımı tarafından pek kesif şekilde iskân edilmiş bölçelerindendir; halk ağzında . «Sürdüler» denilen vatandaşların tıklım tıklım doldurduğu yerlerdendir. Avâmi lüks ile sefalet; cila ve yaldızla en korkunç pislik bu sokakda kucak kucağa görülür,; meselâ kabzımal babasının taksi otomobil ile gönderdiği en âlâ karpuzları, şeffaf naylon .gömlekli ve blucin pantalonlu ve iri kıyma ayakları yalın on altı yasında bir oğlan alır ki kara kaşlı, kara perçemli bu kişmîrî küçük delikanlının ayakları çıplak olduğu halde parmağında yeni harman cıgarası tütmektedir.
Günün her saatinde kız oğlan yalın ayaklı, yarım pabuçlu çocukların oynaştığı, evlerden radvo nağmeleri taşar şenlikli sokaktır. Üzerinde iki bakkal, bir kasab, bir manav, bir elektrikçi, bir kunduracı, bir tenekeci dükkânı ile bir kahvehane vardır.
Havdar Caddesi kavusağına yakın sağ kolda bir evin önünde istanbul fethi sehidle-rinden bir sekban neferinin de sembolik kabri bulunmaktadır; geçen asır sonlarında kon-
duğu aşikâr olan kabir taşında, arab asıllı Türk harfleri ile, fetihde büyük şehre Cibâli Kapusundan giren sekbanların bu noktaya kadar gelmiş ve burada şehid olmuş beşincisi olduğu yazılıdır. Kabrin arkasına da lâtin asıllı Türk harfleri ile ikinci bir' kitabe taşı konmuşdur; bunda da, bu makaamın 29-V-1953 tarihinde, Gelenbevi Orfa okulunun beş-yüzüncü fetih yılını kutlama kolu tarafından onarıldığı yazılıdır.
Bıçakçı Alaeddin Mescidi ile Bıçakçı Çeşmesi bu sokak üzerindedir.
Hakkı Göktürk
BIÇAKÇI ÇEŞMESİ SOKAĞINDA BİZANS AYAZMASI — Zeyrek Kilise camiinin Haliç cihetinde, Haydar mahallesinde Bıçakçı çeşmesi sokağında Devirhan çeşmesi ile Musa bey sokaklarının sınırladığı adada bir arsada eski bir ayazma mevcuttur (Yeri için bk. istanbul Belediyesi, istanbul Rehberi, 1984, pafta 8). Bir vakitler Bayan Ayşe Ellialtioğlu-na ait olan bu arsadaki ayazma, evveldenberi bilinmesine rağmen 1949 yılının Nisan ayında yeni bir keşif gibi birdenbire şöhret kazanmıştır. «Çok mühim bir Bizans eseri meydana çıkarıldı» başlığı ile ilk sahifede yer alan bir gazete havadisinde (bk. Cumhuriyet, 14 Nisan 1949) içinde îmdaratoriçe Theodo-ra'nın mezarı (!) olan bu ayazmanın henüz keşfedildiği ve Patrik Athenagoras tarafından kalabalık bir heyet ile birlikte ziyaret -edilerek «kısa bir zamanda imar ve ihya» edilmesine karar verildiği bildirilmektedir.
Bıçakçı sokağındaki bu Bizans devri kalıntısı, ilk defa olarak bundan yetmiş yıl kadar evvel biliniyordu. İstanbul'un yerli Rum tarihçilerinden M. Gedeon 1893 e doğru yeri görmüş ve hakkında kısa bir not yayınlamıştır (bk. M. Gedeon, Byzantinon Heortologion, istanbul 1899, s. 186). Hayli uzun bir süre sonra burası bir Bizans eserleri mütehassısı tarafından oldukça etraflı surette incelenerek plânı ve kesiti ile yayınlanmıştır (bk. A. M. Schneider, Hagiasma in der Bıçakçı çeşmesi sokağı, «Archaeol. Anzeiger», 55, 1940, s. 592-595). Gerek Schneider'in tetkiklerinden gerek ise, 1949 da yerinde yaptığımız tetkiklerden anladığımıza göre burası oldukça yeni bir devre ait bir merdivenle inilen üzeri tonozlu küçük bir hol ile, holü takip eden yine üstü kagir bir beşik tonoz ile örtülü ve enine uzanan dikdörtgen biçiminde bir mahzenden iba-
BIÇAKÇI 1YYUB
— 2746 —
İSTANBUL
ANSİKLOPEDİSİ
- 2747
BIÇAKLI ESKİ
Bıçakçı Çeşmesi Sokağı Ayazması Plân ve kesit! (Schneider'deıı)
rettir, uzunluğu ancak 5 m. eni ise 3 m. olan bu mazhenin holü bir seki halinde içeriye uzanıyordu. Bu sekinin etrafı, iç ve dış yüzleri haç kabartmaları ile süslü mermer levhalar ile tahdit edilmişti. Esas mahzenin tabanı sekiye nazaran daha aşağıda olup, burası (e) noktasından akan su ile doluyor, (a) nokta-sındakrbaşka bir künk vasıtası ile de suyun fazlası gidiyordu, içeride hemen hemen korkuluk üst kenarı seviyesine kadar yükselen, yâni iki metre kadar derinliğe sahip su bulunuyordu. Çok temiz ve berrak olan suyun nereden geldiği bilinmemekle beraber bu noktada çıkan bir kaynak olması da mümkündür. Duvarları su geçirmiyen horasan harcı ile sıvalı olan bu mahzenin Bizans devrine ait olduğuna muhakkak nazarı ile bakılmakla beraber devrini tâyin etmek çok zordu. Zira korkuluk levhaları, üzerlerindeki işlemeleri bakımından beşinci ve altıncı yüzyılın üslubunu gösteriyorlardı. Halbuki ayazmanın bu-kadar eski olmasına pek ihtimal verilemezdi. Fetihden sonra Rum halk tarafından herhalde ziyaret edilen bu ayazma sonra unutulmuş ve üzerindeki evlerin ihtiyacını karşılamak üzere tonozunda delik açılmıştı. 1949 da ziyaretimizde, mahzen yine su dolu idi. Yalnız mermer korkuluk levhaları tahrib edilmiş ve kısmen suya yuvarlanmıştı. Su Schneider'in de. dikkatini çekmiş olan berraklığını muhafaza ediyordu.
Gedeon, bu mahzenin eski bir hamamın kalıntısı olması ihtimalini ileri sürmüştü. Schneider ise haklı olarak bu fikri red ederek, burasının Bizans devrinden kalmış bir ayazma olduğunu iddia etmişti. Ancak bu arada daha
da ileri giderek, burasının 1604 de
îstanbulun Rum kiliselerinin adlarını
veren listedeki iki kiliseden bi-rinin
kalıntısı olabileceğini de bir ihtimal
olarak ortaya atmıştı. Tam türkçe
karşılığı Çifte kasap olan Demakel-
lion mevkiindeki bu kiliseler ile bu
ayazmanın bir ilgisi olması ihtimali,
delillerin yetersizliği bakımından ka
naatimize göre çok zayıf tur. (bu kili
seler hak. bk. A.M. Schneider Byzanz.
Berlin 1936, s. 48, no. 51, 52). Atinalı
Antonios Paterakes tarafından 1604'e
doğru tanzim edilen bu listedeki rum
kiliselerinin büyük bir ekseriyetinin
Bizans devrine ait eski kilise kalın
tıları üzerinde kuruldukları bir vakıa olmak
la beraber, böyle bir teşhis için daha sarih bil
gilere ihtiyaç vardır. . Semavi Eyice
BIÇAKÇI FETEl — (B.: Petri, Bıçakçı)
BIÇAKÇI EYYUB ÇIKMAZI — Eyyub-
da Düğmeciler mahallesindedir; 1934 Beledi
ye Şehir Rehberinde bu semti ihtiva eyliyen
9 numaralı paftada gösterilmemişdir; Bıçakçı
Eyyub Sokağını Düğmeciler Caddesine bağ
layan Düğmeciler Mektebi sokağı ile Düğme
ciler Caddesi arasında bir aralık sokakdır;
yirmibeş adımlık, paket taşı ile kabataş karı
şık döşenmiş dikçe bir yol olub. Bir kenarı
bostan, öbür yanında da bir nakşi dergâhı
olan Kirpâdî Tekkesi bulunmaktadır (1961,
mayıs).
Hakkı Göktürk
BIÇAKÇI EYYUB SOKAĞI — âyyubda Düğmeciler mahallesi sokaklarmdandır (1934 Belediye Şehir Rehberinin 9 numaralı paftası).
Zikredilen şehir rehberine göre, Düğmeciler Caddesinin devamı uzun bir yol olan isimsiz sokak ile Kurukavak Caddesi arasında uzanır, aslında Kurukavak Caddesi de bu
Bıçakçı Çeşmesi Ayazması korkuluk levhasındaki İsa monogramı (Gedeon'dan)
Bıçakçı Eyyub sokağının bir devamıdır, Ki-tabcı Kasım Sokağı ile yapdıkları bir çatal kavuşakla ayrılırlar. Zamanımızda Kurukavak Caddesinin adı da Halit Paşa Caddesine çevrilmiş bulunuyordu.
Eski Kurukavak, yeni Halit Paşa caddesi tarafından gelindiğine göre bir araba geçebilecek genişlikde kabataş döşeli ve meyilli bir yofolub sağ kolda, Düğmeciler Caddesine giden isimsiz bir sokakla olan' kavuşağından sonra düzlşşir, sola doğru genişçe bir kavis çizer, yine sağ kolda Düğmeciler Mektebi sokağı kavuşağmı g-eçer geçmez dik ve bozuk, toprak bir yokuş olarak'sona erer.
Yukarda tesbit ettiğimiz yürüyüş istika-ametine göre, Bıçakçı Eyyub Sokağının sağ tarafı bir sıra çukur bostanlardır Sol tarafı ise dik bayırdır, bütün evleri bu bayır tarafında olub yalnız tek rakamlı 1-37 kapu numaralarını taşırlar. Beş katlı bir beton yapı müstesna, hepsi birer ikişer katlı ahşab ve yarı kagir mütevazı aile meskenleridir. Sağ tarafındaki çukur bostanlar içinde de ahşab kulubemsi evler görülür.
Yine sol kolda Bayburtlu Mustafa Ağa Çeşmesi semtin su ihtiyacını gidermektedir, bu çeşmenin înşâ tarihi hicrî 1166 (milâdî 1752-1753) dır (1961, mayıs). Hakkı Göktürk
Dostları ilə paylaş: |