Karagün dostuyum (II) tasavvufda aşk ve göNÜl yazan: Nusret Tura Uşşâkî İstanbul 1965


Devredüp geldim cihana yine bir devrân ola



Yüklə 0,81 Mb.
səhifə11/46
tarix09.01.2022
ölçüsü0,81 Mb.
#91827
növüYazı
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   46
Devredüp geldim cihana yine bir devrân ola

Ben gidem bu ten sarâyı yıkılup virân ola

Dört yanımdan nâr ve bâd ve âb ve hâk ede hücum

Benliğim anlar alup bu varlığım nâlân ola.

diye teğanni ediyor.

Aşk keyfiyetinde bir kurnazlık vardır. Bunu âile hayatına da tatbik edebiliriz. Eskiden tanışmadan evlenilirdi. Çiftler aracıların târifleriyle birbirlerini tanırlar. Sonra evlenirler, sevişirlerdi. Bu evlilik ALLAH tarafından gittikçe kuvvetlenir, bağlar gittikçe kalınlaşır, ölünceye kadar devam ederdi. Boşananlar pek azdı.

Erkek, sevgisine şefkati katık yaparken, kadın da sevgisine hürmeti ve saygıyı katık yapardı. Bu güzel gidişi gören çocuklar da utanılacak hallere şahid olmadan kemâle ererlerdi.

Tabiî her iki taraf bir birini severdi. Yalnız, aşkını idare edüp karşısındakine hissettirmeyen taraf mâşûk mevkiine yükselir. Sevgisini gizlemeği bilmeyüp de âşikâr eden üzüntü içinde kalır ve pek mesut sayılmaz, kıskançlık başlar; sevgiyi israf etmemeli, ciddiyeti elden bırakmamalı.

Erkek mâşûkluk mertebesinden indi ve âşık mertebesine düştü mü kılıbık derler. Kadın aşkını gizleyemeyince şımarık derler ki, sonunda uzun uzun düşünmeler, hüzün devresi, zâfiyet ve hastalık, nihayet verem devresiyle yuva yıkılır.

ALLAH ile kul arasındaki sevgi de böyledir. Fakat burada Hazreti ALLAH mâşûk-u hakikidir. Sevilendir. Gizlenmiştir, aşkını gizlemiştir.

Kullara kulluk yakışır. Âşıklık yakışır. Mâşûkta gâip olup da o mertebeye çıksalar da, oradan eli boş dönmezler, yâ kitap, yâ ilham, yâ nasihat gibi incilerle geri dönerler. Asıl aşk budur.

Âşık olmağı tercih edenler, sık sık vuslattan zevk almak için çıkarlar, inerler. Fakat aziz kardeşlerim nazarı dikkatinizi başka bir tarafa çekeceğim, cânânımın müsaadesiyle.

Cenâb-ı Hak ve kadiri mutlak hazretleri evvelâ insana âşık oldu da ona lâzım olan her şeyi ve bu âlemi yarattı.

Bu aşk evvelâ erkeklik, kadınlık şeklinde tecelli etti. Saklambaç oynar gibi zuhurda kemal hasıl olunca, kendi gizlendi. Bu gizliliğin farkında olmayanlar sûrete takıldılar kaldılar. Kimi Meryem’e, kimi İsâ'ya, kendi yaptıkları putlara tapmağa başladılar. (Hayat budur) dediler.

Her gün birçok kişilerin doğdugunu ve öldüklerini gördükleri halde geçmişlerden ibret almadılar. Bu hayat seneleri bitmez zannettiler ve ilmü irfân tahsilini en sonraya bıraktılar. O zaman da ecel geldi, inleye inleye hasretle geçüp gittiler.

Baktılar ki, hepsi boşmuş.

Aralarında vatanı asli dedikleri o âleme, ölmeden evvel ölmek sûretiyle yâni ihtirasları, ibtilâları terk ederek hakikat yoluna yöneldiler, bir zarar görmediler. Fahrî âlem Efendimiz (Bazı insanlar derin bir uykuya dalmışlardır, ancak ölünce uyanacaklardır) buyuruyorlar. Ben bu sözü de çok doğru buldum. Siz ne dersiniz? Geceli gündüzlü çektiğim zahmetler, sizi bu gidişten, bu ölümden, bu uykudan haberdar etmek içindir.

Bir tecrübe ediniz. Emin olunuz, kârlı çıkacaksınız. Peşinde koştuğumuz dünya ve nimetlerini, idrâk cihetiyle terk ettiğiniz an yâni onlara lüzumundan fazla kıymet verip bağlanmadığınız zaman onlar sizin peşinizden koşacaklardır.

Güneşe arka dönerseniz gölgenizi tutabilir misiniz? Hem kaçar, hem büyür, hakikat güneşine doğru yürüyünüz. Gölge arkanızda kalacak ve peşinizden gelecektir.

Köylerde sıra ile su küpü, sirke küpü, pekmez küpü diye birçok küpler vardır. Yabancı olup hangisinde ne var anlayamaz-sanız, dışındaki ıslaklığa parmağınızı dokundurup yalayın. O zaman anlarsınız.

İnsanlann alacası içindedir. İçimizde olanları sözlerimizden anlamak kabildir. Cânândan, gayb âleminden haber veren sözlere rağbet ediniz. Âşıkların sözlerindeki nûr, belki bir gün sizin de kalbinizi aydınlatır. Bir gün Fahr-i Âlem Efendimiz, Hazreti Ali'ye büyük bir sır söyleyerek içini hafifletmişler ve tabiî rahat etmişler ve mahrem olduğuna da işâret etmişler. Hazreti Ali de ne yapsın? Hâmile kadınlar gibi bir ağırlık basmış, o da bu sırrı birine söylemek istiyor. Hem emir var söylememesi için, hem de kimsenin idrâkine güvenemiyor, nihayet kör bir kuyunun ağzından içeri (yâ hû) diye haykırıyor, kuyudan bir aksi sedâ (yâ hû) diye ona sesleniyor. Kendisi de bir kenara yıkılarak kendinden geçmiş. Bu basit görünen bir hikâyedir. Fakat içten içe derin mânâları vardır, kulak kesilin idrâkinizi benim sözlerimin peşinden koşturun, gördüklerinizi, duyduklarınızı ömrünüzün sonuna kadar hecelediğiniz vakitler cennete girmiş sayılırsınız. Hû ismi Hak Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin birçok isimlerinden birisidir; mânâsı (O) demektir. İnsanlar ben ALLAH’ım, sen ALLAH’sın diyemezler, fakat O denildi mi Cenâb-ı ALLAH celle şânühû hatıra gelir.

Arap harflerinde (H) harfi, insanı kâmilin gözünün şeklidir. Her insanın gözüdür diyemiyorum, çünki o göz Hakkı gören bir gözdür. (Hû) ismi, insanı kâmilin yüzünde gözlerinden sonra (V) şeklinde ağzında nihayet bulur. Yâni kâmil insanların gözle görüp ağızlarından çıkardıkları sözler; kendi malları değil. Cenâb-ı Hakkın mânâ âleminden harf ve kelimelere bürünerek çıkan sözlerin zuhuriyle âyân oldu. Susunca gönül ve mânâ âleminde gizlidir. Mânâsını anladı da kendinden geçti. Hissi, görmek ve işitmek keyfiyetleri de diğer keyfiyetler gibi nûrânidir. Bizim bir varlığımız yok ki gördük diyelim. Bizden gören Hakktır. Biz ona gölge gibiyiz ve kendi kendimize çevirdiğimiz varlıkla (gördüm) diyoruz.

Aksi sedâyı yâni yankıyı bilirsiniz. Hazreti Ali Ya hû diye ALLAH’ı kastederek seslendi, ona da taşlar, otlar, topraklar arasında sen o isme daha lâyıksın. O sende gizlidir, gibilerde onun kulağına gelen yâ hû hitabı aklını başından aldı, bir an için Hû’luğa karıştı, eğer o kuyuya ben deseydi, kuyudan da ona ben diye cevap gelecekti; yâni sen yoksun, ben varım diyecekti.

Buradan anlaşılıyor ki, insanlar da ne ekerlerse onu biçerler, iyi, fena ne gibi bir harekettte bulunurlarsa muhakkak o hareketin aksi sedâsını işidirler. O iyilik ve fenalıkla karşılaşırlar.

Âşıkların bol gözyaşı ile derinden çektikleri bir de âh... ları vardır.

Teessürden ve fazla sevinçten de gözyaşı akar. (Gözün içinden gelen suya yaş derler ve göz yaşından başka kulak yaşı da olmaz ki, boyuna göz yaşı diyoruz. Lisan alışkanlığı, hoş görün.)

Âşıkların yaşlarının çoğu gönül âlemine akar ve yağmurun sokakları temizlemesi gibi gönlü de temizler. Âşıkların gözlerinden aktıkları görülen birkaç damlanın kıymetine baha biçilmez. Onları ancak Cenâb-ı Hakk meleklerine toplattırır derler.

Âşıkların âhı gönlün yedi kat derinliğinden gelir ve bu mertebelerden geçerken her tarafı aydınlatır. Nihayet ağızdan çıktığı zaman yakıcı bir hali vardır. Yusuf Peygamber bir gün Mısır'a sultan olduktan sonra at üzerinde çarşıda gezerken ucu gümüş kaplı kamçısını yere düşürüyor. Yanındakiler attan inip kamçıyı yerden kaldırıncaya kadar eski firavunun karısı Züleyha dünyayı terk etmiş vaziyette gezerken, Yusuf’u görünce aşkı tazelenir. Yaklaşır ve yere düşen kamçıyı alır, sapını ağzına götürür (Huh) der ve (buyurun sultanım) diyerek at üstündeki Yusuf’a uzatır. Yusuf Aleyhisselâm kamçıyı sapından tutunca eli yanar (uuf...) der ve diğer taraftan tutar. Züleyha (ne o sultanım, eliniz mi yandı? Ben o ateşi 20 yıldır içimde saklıyorum) der, ağlamağa başlar.

Ne çare ağlamaktan gözlerinde yaş da kalmamış. Biraz ıslaklık ve biraz da kırmızılık belirir.

Yusuf Aleyhisselâm bunun Züleyha olduğunu o zaman anlar, her ikisi de bekâr olduklarından evlenmelerinde mahzur yoktur. Ve nihayet evlenirler, mahzun gönüller şâd olur. Aziz kardeşlerim aşk böyle bir aşk olmalıdır. Yüksek kalitede vakur bir aşk sabreden âşıkların er veya geç mâşûklarına varacakları muhakkaktır.

Âşıkların yedi kat gönülden gelen ahlarının bir izâhını daha yapalım. Eminim bunu duymamışsınızdır. Âh ne olurdu beş on sene evvel dünyaya gelseydim de çok açık ve geniş mânâlı olan Arapçayı da öğrenseydim. ALLAH’ın lisanı, dinimin esası olan bu ulvî lisana vukuf peyda etseydim. Eski zamanda bir ebced hesabı vardı. Harfleri adetlemişlerdi, bu sûretle doğum, ölüm ve keşif tarihlerini yazı ile söylerlerdi.




Yüklə 0,81 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   7   8   9   10   11   12   13   14   ...   46




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2025
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin